Devletin Çocukları Vardı
Devletin
parasız yatılı okulunun çocukları vardı....
· Analarını, kardeşlerini, babalarını bırakıp gelmiş, çocuklar vardı.
· Ellerinde bavulları, çantaları olan, pek de bir eşyası olmayan çocuklar...
· Ayaklarında ise hep kullanılmış ayakkabılar ile adaya gelmiş çocuklar...
· Sanki birinin ayağında lastik ayakkabı mı vardı?
· Mahallesini, kasabasını,
köyünü bırakıp gelmiş çocuklar...
· Bazıları çok mu küçüktü sanki...
· Ufacık tefecik olan da vardı, pehlivan yapılı olan da...
· Neşeli, konuşkan ve de utangaç olan ama bir daha geriye dönüp de iç geçirip ağlamamış çocuklar...
· O çocuklar, dümdüz bir yola girdiklerini bilen mızmızlanmaları olmayan, kendilerinden başka güvenecekleri olmayan çocuklardı.
· Ne ceplerinde paraları vardı, ne de hemen okula gelip de öğretmenleriyle konuşacak aileleri...
· O çocuklar vardı....
· Devletin okuluna seçilerek gelen, başarılı çocuklar...
· Anasının, babasının parasına güvenip de okuyan çocuklar değil, devletin çocukları olan çocuklar...
· Yemekleri, giysileri, kitapları ve de her bir şeyleri ile devletin çocukları...
· Devlete emanet edilmiş çocuklar...
· Devlet verirdi onlara takım elbiselerini, iç çamaşırını, ayakkabısını..
· Hiç de gocunmazlardı...
· Hep öz güvenli, hep birbirine kenetlenmiş, neşeli, konuşkan, güler yüzlü ve de sporcu çocuklar...
· Siz ne zaman nerede ve kimlerden öğrendiniz de geldiniz buralara spor karşılaşmaları yapmağa...
· Ne de sağlıklı idiniz!
· Ne sümükleriniz akardı, ne de gözleriniz yaşlı idi.
·
Geldikleri bu yerde ne bir müze vardı, ne bir
tiyatro salonu ne de
·
bir bale gösterisi izleyecekleri kocaman salonlar...
· Yoksulluklar ve yoksunluklar onlar için bir hiçti.
· Okuyacaklar, öğretmen olacaklar ve de Türkiye’min bir köy okuluna gidip
oradaki çocukları okutacaklar onların umudu olacaklardı...
· Başka bir şeyleri yoktu kafalarında.
· Anlattıkları bir şeyler de yoktu öyle fazladan.
· Siyaset, fesatlık, kin, intikam bilmezlerdi.
· Ne varsa yanlarındaki arkadaşları idi.
· Hep beraber olmak isterlerdi.
· Sokaklarda bir ileri, bir geri yürüdüklerinde zaten
var olmayan o sokaklarda birer gurur abidesi gibi idiler.
· Hafiften modaya bir eğilim gelirdi ilerledikçe yaşları.
· Müzik, sanat, edebiyat deseniz o da vardı kıt kanaat, eldeki olanaklarla, kendi kendimize...
· Öğretmenlerinden istekli olan da vardı.
· Ders dışı çalışmalarda bulunanlar da oldu.
· Bando takımı kuran da, tiyatro sahneleyen de...
· Oturdukları ada zaten kendine dar gelirken bu bir avuç yoksul çocuk da
kendi dünyalarını kurup, hiç de ağlayıp sızlamadan, gelecek güzel günlere
hazırlandılar.
·
Bazısının babası ayda gönderirdi biraz
harçlık...
· Bazısının az, bazısının çok olurdu...
· En sosyal işlerden biri de merkezdeki pastaneden ya da pasta fırınından bir şeyler almaktı.
· Parası çok olan iki tane alıyorsa üzümlü kekten, az olan da belli etmeden, bir tane ile yetinirdi.
· Kahveye falan gitmek de yoktu.
· Lokanta var mıydı acaba?
· Hatırlayan bile yok şimdi.
· Bir küçücük dükkanda bir ressam azıcık kitap, azıcık kırtasiye satardı.
· İyi olurdu bu dükkandan bir şeyler almak...
· Zaten daha fazlası da yoktu ki...
· Bir yerlere gitmeden, gidemeden geçerdi aylar, yıllar...
· İstesen de binip arabaya
gidemezdin ki...
· Ancak, gemi gelecek haftada iki defa limana ve o da
hava güzelse, postayı ve
yolcuları alıp, getirecek...
· Bayram gelince de yine o kısa günlerde birlikte
geçirilirdi.
· Namaza giden de olurdu, gitmeyen de...
· Sömestr tatilinde herkes evine gider miydi, yoksa bazıları okulda mı kalırdı?
· Tam da bilemiyorum.
· Çocuklar vardı köylerden gelen.
· Daha ne suyu, ne de denizi bilirlerdi.
· Havalar ısındığında, aman bir deniz muhabbeti düşerdi birden günlerine.
· Gitsek mi, gitmesek mi?
· İzin verirler mi, vermezler
mi?
· Araba falan da yok.
· Kaleköy 5 kilometre kadar...
· Yürür gideriz, yüzer geliriz, havasında olanlar çok.
· Deniz görmüş olanlar, yüzme bilenler, hoop öndeler.
· “Korkmayın lan”, falan derken, hemen birer yüzme dersi ayarlarlar o hayatlarında hiç deniz görmemiş olan kardeşlerine...
· Ve bir de bakmışsınız hepsi yüzmekteler...
· Poz bile verenler var.
· Sanki her biri birer “artist”...
· İşte o "artislerin"
çektiği fotoğraflar biliyor musunuz, hiç ölmediler.
· Kendileri dağıldı, gittiler bir yerlere.
· Kimi “bir daha buluşacağız” diye verdikleri sözleri bile hiç tutamadı.
· Ama, hep akıllarında onlar vardı, tekrar görüşüp, bol bol sohbet edecekleri...
· Ve derken, her biri yürüdü kendi yolunda.
· Hiç de farkında bile olmadan geçen zamanın.
· Ne zaman ki bir soluk alıp, durdular o geldikleri yerlerde arandılar bir sağa, bir sola bakarak...
· O çocukları aradılar.
· Ama yok...
· Kimi nerede, kim nerede?
· Hani buluşacaktık, hani görüşecektik?
· En çok da düşündükçe, anımsadıkça...
· Onlardı, o çocuklardı...
· Yükseldi geldi içlerinden kocaman dalgalar.
· Tuttular kendilerini, kimseye bir şey belli etmeden...
· Ama ne çare ki göz yaşları aktı kendiliğinden.
· Aktı kendiliğinden sızın, sızın...
· Anılardaki o çocukların bazıları uçup gitmişti hakka bir daha hiç doldurulamayacak boşluklar bırakarak.
· Bugün, geride kalanların kaçı nerede ve ne zaman görecekti bir
diğer çocuğu?
·
Görseler de acaba anlayacaklar mıydı bu buluşmanın değerini?
· Yaşatabilecekler miydi bu güzel buluşmayı bir fırsat, bir değer olarak?
· Hem de hiç kasılmadan, poz yapmadan ve de dökerek içlerini, ne varsa birikmiş olan...
· Bilmem, bugün kaç çocuk bunun tadını, güzelliğini yaşayabilecek bir daha...
· Çıkınca okuldan, dağılıp da memleketin bir yerlerine
düşü verdiler yaşamın gerçeklerinin
içine.
· İçlerinden bazıları çok daha yüksek okullara gitti zamanla.
· Birçok meslek içinde dağıldılar, yerlerini aldılar.
· Memurluk da yaptılar müdürlük de...
· Yaşam onlara 20, 30, 40 ve de 50
yıl içerisinde ne kadar da çok "şey" öğretti yeniden, hiç bilmedikleri şeyleri..
· Daha önce, o zamanlarda, okulda iken, bilmedikleri şeyleri, öğretti yaşam onlara...
· Tokluğu, varsıllığı, hırsı ve de yarışmayı ve hatta kıskançlığı, çekememezlikleri bile öğretti yaşam onlara...
· İstemediler ki
kendileri bu "yeni yeni" öğrenilenleri...
· Ama, yaşam öğretti onlara bu yeni
duyguları, hem de alttan alta...
· Şimdi, bazıları en yakınındaki sıra arkadaşını bile anımsamayabilse de duyunca bir diğerinin varlığını içten
gelen bir hızlı yükselişle, karşılaşır oldular.
· Yine de okulun adını ve yaşanmışlıkları, sınıf arkadaşlarını, "kader" arkadaşlarını duyduklarında bir yerlerde
içleri yine de bir tuhaf olur.
· Dilleri çözülür bazılarının ve açmağa
başlarlar
içlerindekileri..
· Ne yapsın
ki "zaman" ve de onun işbirlikçisi "yaşam" hep kendi
bildiklerini yaşatırmış.
· Bugün, o yıllarda en dip dibe olduklarını bile
görmemezlikten gelebilecek, kırıp, geçirecek ve de selam bile vermeyecek olanlar da yetişmiş yaşamın o "yeni
öğretileri"
içerisinde...
· Bugün, bu durumda olanlardan "o zamanki
çocukların" ama hiç bir suçu da olamaz,
onlar hep "masum" olarak kalacaklar.
· Ben yine de "o çocukları"
seviyorum ve onları sevgi ile
ama bir de saygı ile anıyorum.
· O çocuklar vardı zamanın bir yerlerinde "var olmuş" olan...
· O çocuklar, bizim çocuklarımız, "devlet parasız yatılı okulunun sınavlarla seçilmiş çocukları"...
· Yoksul ve dar gelirli ailelerin "devlete teslim ettiği çocuklar"....
· Bizim çocuklarımız...
· Biz....
· . Biz vardık, bir zamanlar ....
· . Çocuklar,
devlete telim edilmiş çocuklar, yatılı okulun çocukları hep "kardeş"
bildiler birbirlerini "o zamanlar"....
· Devlete ve milletine sahip çıkmak için
güvenle, bilinçle ve bilgiyle ilk adımlarını atan çocuklar...
· Biz hep o çocukları özledik, hem de ""bir daha onları bulamayacağımızı"" bile bile....
· İçimizde sevinç de olsa, içimiz yansa da, yanıp yakılıyor olsak da onları bulamayacağız bir daha...
. Bir gün çıksalar da karşımıza artık onlar "o çocuklar" olmayacak....
. Belki de artık tanımayacaklar bile...
Öğretmen Gönen Çıbıkcı,
2018.02.03
2020.12.22, 23:20, MŞ.
·
Okulda buldukları toplum onların "ailesi" gibi oldu
zamanında....
·
Sonra yollar geçti gitti, her biri kim bilir nerelere dağıldı,
gitti...
· O günleri, o eski kardeşlikleri de unutturdu gitti yeni gelen
"zaman"....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapanın adı ve soyadı: