Nasıl Bir Model Hedeflenmeli?
Kuşadası ile ilgili, kentleşme bağlamında büyük bir sancının
yaşandığı ortada.
Bu durum aslında ülkenin genel gidişatı ile, gelinen nokta ile
tamamen ayni, hem de uzun süredir böyle...
"Vizyon" sözcüğünü geniş anlamda kullanan olmuştu bir
zamanlar.
Doğru bir bakış açısı idi aslında.
Nereye gitmek istediğini, nasıl bir görüntü istediğini, olması
gerekenin ne olduğunu bilmeden yapılan her iş nasıl da yanlıştır.
Ucundan çek asıl, kendine bir parçasını kopar.
Ufak tefek yamamalarla ortaya bir yeni eser çıkarmak istemek. Bu
iş bizde böyle olurlarla iş yapmak...
Donanımsız, bilgisiz ve bilinçsiz, ufuğu olmayan kişilere iş ve
yer vermek...
Çıkar çevrelerinin kamuyu ve devlet yönetimini ele geçirme
çalışmaları...
Milletin, halkın, yurttaşların kendi ana sorunlarıyla baş
edememeleri...
Siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının ülke yönetimini
yönlendirmede başarısız olmaları...
Eğitim anlayışının ve uygulanan modellerin ulusal çıkarların
dışındaki yönlere kayması...
Evrensel insani değerlerin zaman içinde bilinçli olarak
olarak tek tek kaldırılarak onun yerine bambaşka değerlerin yerleştirilmesi....
Kişisel gelişimin, karakter yapılarının güzel ahlakın
çarptırılması...
Bu ve buna eklenebilecek birçok nedenlerden dolayıdır ki ülkemiz
bir türlü geri kalmışlıktan kurtarılamamıştır.
Zaten böyle bir sağlıklı irdeleme de artık yapılmamaktadır.
Çok beton, çok kat, çok şıklık, parıltı ve çok para...
Bunlar çağ atlama olarak verilmiştir.
Teknik gelişimlerin yaygınlaştırılması ve bireylerin bunları çok
kolayca sahiplenir, uygular olması modernlik olarak kabul görmüştür.
Modada olan yenilikleri hemen kendinde uygular olmak modern
olmak sanılmıştır.
Okumak hele de yazmak artık çok geride bırakılmıştır.
Tüm bu olgular içerisinde baktığınızda, ülkenin genel gidişinde
olduğu gibi, kentimiz KUŞADASI'nda da görünen odur.
Her kesim bir sıkıntı ve çözümsüzlük yaşamaktadır:
- Küçük esnaf, turizmci, otelciler, yabancı sermaye, el
zanaatkarları, alım satıcılar, üreticiler, yerliler, sonradan gelenler ve gezginler,
kent yönetimi, dernekler, siyasetçiler...
Hep şikayetçidirler ve neyi nasıl yapacaklarını bile düşünemez
durumdadırlar.
Sancı büyüktür.
Turizmden birçok şey beklenmektedir.
Zaten adanın sosyo ekonomik yapısı nedir ki?
Hizmet sektörü, küçük turizm beklentileri, azıcık da meyve,
zeytin, sebze üretimi..
Köylülük de kalmamıştır.
Kimi arazilerini satmıştır tatil sitelerine kimi de köyden
kaçmıştır.
Kent merkezi en önemli doku olarak korunmalı idi.
Adayı ada yapan ne idi derseniz, o küçücük kasaba havası idi.
Kıyılarında hiç bir yapılaşmanın olmadığı deniz kıyıları idi.
İki üçü geçmeyen kamp yerleri idi.
Gelen turistler özel araçlarının arkasına taktıkları karavanları
taşırlardı taa İtalya'dan, Fransa'dan buralara.
Çadır yaşamı vardı tatilciler için.
Bunlar geçti gitti, sen hala ne
diyorsun?
Dediğinizi duyuyorum zaten.
Bu zaman dediğimiz şey dünyanın her yerinde geçiyor.
Bir bakın bakalım şöyle:
Neden insanlar binlerce kilometre uzaktan gelirler de İtalya'nın
çok eski köylerine, dağa taşa tırmanırlar?
Neden 100 adalı Venedik'e gelirler de yollarında yürürken bile
zorluk çekerler?
Hangi kentin hangi meydanları vardır, yüzyıllardan kalma?
Hangi yapılar korunmuştur bugüne kadar?
Bizde Kuşadası'nda ne vardır ki
koruyalım? Tabii doğru bir soru.
Kent içi bölgesinin bir taramasını yapın bakın neler
göreceksiniz:
- Tarihsel dokulardan günümüze kalan kervansaray, surlar,
camiler.
Eski sokaklar, kentin en hava alan yerinde gibi gelir insanlara
dolaşırken.
Ama gelin görün ki giremezsiniz bile.
Her yer dökük, yığıntı ve pislik içinde, harabe....
Varsa yoksa o küçük turistik dükkancıklar.
Paraları sermaye yapmışlar, yer kiralamışlar, satıcı tutmuşlar.
Onların da sıkıntısı çok büyük.
Turist yok, satış yok.
Turist olsa da o sokaklara girmiyor zaten, giremiyor.
Herkes askıntı oluyor, ille de bir şeyler satmak istiyorlar.
Tamam, diyelim ki KUŞADASI dünyanın her tarafında tanıtıldı.
Renkli afişler hazırlatıp gönderdiniz, onları başka kentlere
astılar.
Ve birileri peki kabul dedi ve çok uzak yollardan geldiler.
Nereleri görmelerini, nerelerde gezmelerini isterdiniz?
Bir büyük otele kapanıp, her şey dahil ile zamanını geçirip geri
dönmesi midir beklenilen? Ya o gelen kişi ''kendi başına'' kentte dolaşmak
istese...
Çarşılarda dolaşsa, yukarı mahallelere çıkıp, eski sokakları
gezmek istese, bol bol fotoğraflar çekse...
Ne dersiniz?
Biz bunlara hazır mıyız?
Gezgin hangi duygularla geri döner dersiniz?
Çektiği fotoğrafları kendi çevresinde, çalıştığı iş yerinde,
gazetesinde, dergisinde başkalarına da göstermek istese...
Ne dersiniz?
Bu durumumuz bir koca çelişki değil midir?
Gerek kent yönetimi gerekse meslek odaları ve büyük dernekler
hemen bir koordinasyon yapalım, biraz hazırlanıp, tanıtım girişimi yapalım,
afiş falan gönderelim diye düşünüyor.
Hah işte, bunlar yapılırsa turist gelecek, diye bir düşünce
taşıyorlar.
Bu heveslerin, adımların hiç bir kalıcı ve ileriye dönük etkisi
olamaz.
Sadece bir araya gelip yığınsal toplantılarla sohbet ortamı ve
dostluk gösterisi olur.
Her şeyden önce bir bakın ''nasıl bir kent ve toplum var''
Kuşadası denildiğinde.
Her yerinde yaşanılır kılabiliyor musunuz?
Ferah mı, temiz mi, huzurlu ve güvenli mi kentiniz?
Her bir kurum ve kuruluş, başta belediye olmak üzere acilen kendi yapması gerekeni yapsın
önce....
Şu an gelinen nokta hiç de örnek olacak bir tablo göstermiyor.
Her bir adım yer büyük-küçük tezgahlarla kaplanmış.
Ne trafiğe bir çözüm getirilmiş ne de sokaklarında gezilebilir
bir ortam sağlanmış...
Kentin ''eski'' bölümü olarak kabul edilen sokakların şu anki
bar vb. durumdan arındırılıp, bakımlı ve konforlu ama tarihi dokusu korunmuş butik otellere dönüşebilmesi
hedeflenilmeli.
Eğlence ve gastronomi türü için temiz, otantik özellikli ferah
ve aydınlık, turistik hedefli bir yeni yerleşke sağlanmalı.
Yukarıdaki sokaklar, harabeler, sahipsiz kalmış mahalleler, çöp
yığını sokaklar en acil çözüm bekleyenler listesinin başına alınmalı!
Aslında, örnek olacak yeni pazarlama alanları için ayrı bir yazı
konusu seçmek gerekir. Hem turistin hem de satıcıların, yatırımcıların çok
kabul edeceği, ileriye dönük modeller, projeler geliştirmek şarttır artık.
Şu an atıl olan araziler değerlendirilerek, deniz görür konumda
bir model (kent merkezi dışında) yaratılabilir.
Bu modeli uygulamış örnekleri olan kentler (örn. Kuzey Afrika)
incelenebilir.
Ben şimdi "bu işleri bir kıyıya bırakalım" diyorum.
Benim zaten parti politikası ile hiç bir ilgim bağlantım da yok.
Tek, tek sizler, sen, ben kendi gözlerimizle bakalım ve adil bir
gözlemde, araştırmada bulunalım:
Nasıl? Her şey yolunda mı?
Ada düzen ve temizlik, bir huzur havası taşıyor mu?
Sokaklarında rahatça dolaşıp, nefes alabiliyor musunuz?
Korunmuş mu kente eski zamanlardan kalan yapılar, yollar, sokaklar?
Esnaf ve zanaatkarlar nasıl davranıyorlar?
Nerede ve rahatça doyurabiliyor musunuz karnınızı, hiç de
kazıklanmak korkusu olmadan?
Dinlenmek için oturacağınız park, çay evi, kahvehane sizin
beğeninizi alabildi mi?
Birçok soruları aldık yanımıza ve sonuçlarını da verdik
kendimizce, kendimize.
Sizin rahatsız olduklarınız ve çok beğendiğiniz hususlar
nelerdir?
Çektiğiniz fotoğraflara bir daha bakın?
Memnun musunuz yaşadığınız kentten?
Bir de son moda olan şeyi bir düşünün:
- "Yunan" adalarına gitmek! Oraları görüp, övgüyle
anlatmak. Barselona, Venedik Roma...
Neler değişmeli?
Nelerin yerine neler gelmeli?
Neleri alıp, nerelere yeniden yerleştirmeliyiz?
Nasıl bir model olmalı ki KUŞADASI hem yaşayanları, hem para
kazanmak isteyenleri, hem de para harcamak isteyenleri mutlu edebilsin?
Bunları düşünebildiğimiz ve araştırmağa başladığımız zaman,
dünyanın öteki tarafındaki başarılı örneklerini incelediğimiz zaman....
İşte tam da o zaman doğru yola girmeğe, doğru yöne yönelmeğe
başlayacağız.
Saygılarımla.
Fatiha suresi 7. ayetdeki gibi:
Sırâtellezine
en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn. /Amin
''Bizi
doğru yola, kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun nimete erdirdiğin
kimselerin, gazaba uğramayanların, sapmayanların yoluna eriştir.''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapanın adı ve soyadı: