26 Eylül 2021 Pazar

Dil Tutsaklığı

     Dil Tutsaklığı

·       Bir ulus kendi dilinde konuşup düşünemezse onda bağımsızlık, özgürlük, benlik, erdem, yücelik, doğruluk, yaratıcılık, özlülük, kişilik ve bu gibi insanı biçimlendiren kavramların üretilmesi olacak iş, beklenecek bir başarı değildir.

·       Kendi dilinin olanakları ile düşünemeyen, sıkıştıkça başka dillere el açan bir toplumda bilinç aydınlığının yerini "dil tutsaklığı" almıştır.

·       Dil tutsaklığı kişiyi özünden koparan, varlığının bilincine varmadan ondan uzaklaştıran, düşünsel yaratıcılığı aktarmacılığa dönüştüren, verimsizliğin karanlığında el yordamıyla yürümeğe alıştırılan, üstelik bunu bir başarı sayan olumsuz bir durumdur.

·       Türk ulusu, 1928 öncesine değin 1100 yıl bu acı gerçeğin ağırlığı altında ezilmeye alıştırılmıştır.

·       Arap ve Acem dillerinin sağladığı dayanaklarla ayakta durmaya çalışılmış, düşünsel varlığının besleyici öğelerini başka toprakların ürünlerinden edinmeye yöneltilmiştir.

·       Çok eski dönemlerde başka ülkeleri savaşlar ve saldırılar yoluyla alma yöntemi ise artık çok gerilerde kalmıştır.

·       20. yüzyılın getirdiği yeni yöntem ise kansız bir saldırı olarak yorumlanabilir.

·       Başka ülkeleri ve halkları kendi egemenlikleri altına almak onları çok daha kolay etkleyebilmek, sömürebilmek isteyen ülkeler nasıl bir yol izlemektedirler.

·       Bunlar özellikle kendi dillerini ve son moda ekinsel değerlerini oralara göndermektedirler.

·       Bunun en yaygın ve çok açık örneğini İngilizce dili çevresinde görebiliriz.

·       Tüm dünya bu dil ve ona bağlı ekinsel değerler aracılığı ile artı yeni bir dünya görüşüne  bağlanmış gibidir.

·       Artık kendi teknolojik ürünlerini daha kolay pazarlayabilmektedirler. 

   Kendi politik çıkaralarına en uygun olan kararların bu ülkelerde, kendilerine kendi dil ve ekin bağıyla bağlı olan öbeklerin da yardımıyla çıkartabilmektedirler.

·       Bu yolda o kadar ilerleyebilmişlerdir ki artık bir çok ülkede kendi diline özen gösteren, ulusal ekinsel değerlerine, öz teknolojisine ve öz bilimine sahip çıkmaya kalkanlar bireylere geride kalmış insan gözüyle bakılır olmuştur.

·       Bir halk, bir ülke kendi öz bilimcisine ve sanatcısına önce kendi değer vermez ise, kendisi ona sahip çıkıp, desteklemez ise uluslararası kalkınma ve uygarlık savaşında nasıl bir yer alabilir?

·       Edinilen tüm değerler kimin hesabına yazılmaya başlanır.

·       Sonuçta kazanan kimdir?

·       Günümüzde işte bu nedendendir ki yeni sömürgeciliğe karşı durabilmenin bir yolu da ulusal bilince sağlıklı bir yoldan erişebilmek ve oradan aldığı güç ile gerek bilimde gerekse de politikada ülkeler arası yarışda hız alabilmektir.

·       Dilin varlığı ise o ulusal bilincin en önemli bir öğesi durumundadır.

·       Ulusal bilincin ışıldağını yakan, konuşulan dilin özgün içeriğidir.

·       Bu gerçek de yalnızca Türkiye için değil Avrupa'da yaşayan Türkler için de geçerlidir.

·       Asıl olan da bunun Türkçe dilli tüm halkça kavranabilmiş olmasıdır.

·       Almanya'da çağın getirdiği tüm insanlık değerlerine sahip çıkan, Alman diline en üst düzeyde egemen olan, mesleğinde kendisini kanıtlamış olan bir insanın kendi anadilinde ve öz ekinsel dünyasında da güçlü olabilmesi ona en yakışanıdır.

·       Bu varsıllık ona hem kendi iç dünyasında büyük bir doygunluk verecektir, hem de yine bu toplumda Almanya'da daha saygın bir konumda yer alacaktır.

·       Bunun en başta gelen nedeni de Almanya'nın çağdaş  evrensel değerlere yer vermeyi isteyen bir ülke olmasındandır.

·       Almanya'da da Türkçe dilli aydınların, bilimcilerin görevi kendi dilinin bağımsızlığını koruyabilmek olmalıdır.

·       İletişim dilinin Türkçe olması gereken ortamlarda bile ya tümüyle Almanca'yı ya da bazı sözcükleri Almanca olarak kullanma özentisi sıkça gözlenen bir olaydır.

·       Acaba o kişiler kendilerinin ekin düzeylerinin çok yüksek olduklarını mı yoksa bir üst sınıfa ait olduklarını mı ispatlamak istemektedirler?

·       Böylesine bir kompleksin ne getirip ne götüreceği uzun boylu tartışılabilirse de sanırım bazı tıp uzmanları bunun açıklamasını çok daha iyi yapabileceklerdir.

·       Dil tutsaklığı, ardından bir sömürü yolunu da açabileceği için tehlikelidir.

·       Hiç bir güç dil tutsaklığının, adı ne olursa olsun, bir sömürüye yol açmayacağının garantisini veremez.

·       Her dil bir düşünceler sistemini de geliştirir.

·       dil aracılığı ile düşünen ve üreten birey böylelikle de o dilin bağlı olduğu güç öbeğine görev vermeye yönelme eğilimini taşır.

·       "Dünyadaki tüm bilimsel ve tinsel, ekinsel... değerler sonuçta tüm insanlığın malıdır" düşüncesi genel anlamda doğrudur.

·       "Tüm bu evrensel değerlere katkıda bulunmak tüm insanların görevidir".

·       Bu da doğru! 

·       Ama unutulan şudur:

·       Tüm varlıkların paylaşımında kim daha çok ya da daha iyi bir pay almaktadır?

·       Kime yaramaktadır, kimlere yaramaktadır, tüm bu değerler ve birikimler.?

·       Bu konuda daha sağlıklı düşünebilmeliyiz.

·       Şu an geri kalmış ülkelere ve onların halklarına baktığımızda gördüğümüz en çarpıcı olgu oralarda bir ekinsel sömürünün olduğudur.

·       Bunun ardından da ekonomik ve politik bağımlılığı hemen görebiliriz.

·       Ülke ve doğal varlıkları, çevre değerleri ile birlikte bir tutsaklık ve kalkınamama zincirine bağlanmış gibidirler.

·       Oraların aydın geçinenleri ve üst tabaka varsılları çok ayrı bir yaşam biçimi içindedirler ve aldıkları yeni insan tiplemesi de o çok varsıl ülkelerin insanlarına iyi uymaktadır. 

·       Onların dillerini çok iyi konuşabilmektedirler ve onlar gibi düşünebilmektedirler.

·       Hiç bir eksikleri yoktur.

·       Yalnızca kendi halkından ve öz ekinsel değerlerinden çok uzakta kalmışlardır!

·       Bir halkın dilini elinden alırsanız, ardından onun ekinsel değerlerini de kolayca yok edersiniz.

·       Geriye de onların bir halk olarak pek özgün bir şeyleri kalmayacağından tümüyle yok edilebilmesinin yolu açılacaktır.

·       Bu da çağdaş dünyada hoş karşılanacak bir olgu değildir. 

·       "En iyi savunma yöntemi saldırıdır.

·       Şu durumda dil alanında türemiş yabancılıklara saldıralım; ağacı bir kez silkeleyelim: görelim hangi çürükler düşecek; kalan sağlamlar bakalım ne kadardır..."

     Saygılarımla....

     Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 25 Şubat 2000 Cuma, Aschaffenburg,


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yapanın adı ve soyadı: