30 Haziran 2021 Çarşamba

Anadili Gerekli Ve Önemlidir!

 Anadili Gerekli Ve Önemlidir!

"Her dil kendi halkının, kendi ulusunun deneyim birikimlerini, duygularını genç kuşaklara aktaran bir araçtır, o bir anadilidir."

      Uluslar anadillerine sahiplendikleri, anadillerini işlettikleri oranda benlikli ve kalıcı olagelmişlerdir.

Dillerin çokluğu ve çeşitliliği ise insanlığın deneyim hazinelerini yansıtır.

       Anadili bir insanın kişiliğinin gelişmesine, bilgi ve becerilerinin artmasında ve içinde bulunduğu topluma uyum sağlamada çok önemli bir etkendir.

İnsanın anadili onun ekinin (kültürünün) bir parçasıdır. 

       Başlangıçta anadili "anne ve baba"dan, en yakın akrabalardan kazanılır.

       Daha sonra da çevresinde iletişim içinde olduğu diğer kişilerden, komşulardan öğrenir.

       Değişen bir varlık olarak insan böylece de ilk ekinsel birikimini elde etmeğe başlar.

       Anadilin gelişiminin durumu o insanın ekinsel gelişim düzeyinin bir yansımasıdır.

       Bir ya da çok dilde olabildiğince kapsamlı bir eğitim ve öğretim toplumsal ilişkilerin ve süreçlerin eleştirisel yansıması ve analizi için bir koşuldur.

      Bu kapsamda da anadili en başta gelen dil olarak düşünülmelidir.

       Anadili insan ruhunun, benliğinin , zihninin arı, en varsıl ve adeta sihirli ürünlerinden biridir.

      Türkçe de bizim bu yaratıcı gücümüzü kendimize özgü çizgileriyle, belirlenmesi ve somutlaştırılması çok güç yollardan da olsa, dile getirmektedir.

      Çünkü, uygarlığın içinde bulunduğu gelişim süreci ve insan yaşamı dilde ister istemez yansıyacaktır.

       Dil ile düşüncenin ayrılmazlığı, düşüncenin dili ve dilin düşünceyi geliştirdiği bilimsel bir gerçektir.

       Doğada insanlaşma süreci düşünce-dil eytişimiyle başlamıştır.

       Düşüncesi olmayanın dili, dili olamayanın düşüncesi olamaz.    

       Bunun en belli örneği de hayvanlardır.

       Hayvanların düşünceleri yoktur, çünkü dilleri yoktur.

       Demek ki düşüncemizi geliştirmemiz için dilimizi geliştirmemiz gerekir.

       Dilin gelişmesi demek, türetilmesi demektir.

      Türetilmeyen dil gelişemez.

       Dil gelişmeyince düşünce de gelişemez.

       Dilimizi ve bununla bağımlı olan düşüncemizi geliştirmek için    Türkçe sözcükleri, özellikle de Türkçe kökleri bilmemiz gerekir.

       Dilimizi geliştirmeyi düşüncemizi geliştirmek ve çağımızın bilimsel verileriyle düşünebilmek için istiyoruz.

       Türk diline dört elle sarılmamızın tek nedeni budur.

       Çocuk anadili aracılığıyla ilk toplumsal kuralları kavrar.

       Çevresi ile ilişki kurar.

       Gelecekteki olanaklarının gerçekleştirilmesi için hem gerçek, hem de yapısal olarak kafasının içi gelişmeye başlar.

       Burada da anadiline görev düşer.

       İkinci dile ise yalnızca daha sınırlı bir görev düşer.

       Çocuğun tüm gelişimi, dil gelişimi ile doğrudan bağlantılıdır.

       Okul öncesinde edindiği 5 bin etken, 20 bin kadar da edilgen sözcüklü dağarcık çok büyük bir öneme sahiptir.

       Buna karşın asıl olan çocuğun ruhsal gelişimi, aldıklarını değerlendirip yine geriye, dışarıya verebilmesi olacaktır.    

       Sözcüklerin kullanılması çocuğun kafasındaki kavramları dışarıya yansıtabilmesi demektir.

       Dil ile kavramların genelleştirilmesi arasında, dil ile "düşünebilme" arasında, dil ile "bilgi edinme" arasında doğrudan bağlantılar vardır.

        Bu bağlantılar içinde ise en kesin rolü "anadili" oynar.

        Çağımızın bir iletişim çağı olarak kabul edildiğini düşündüğümüzde anadilinin önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.

       "İlk dil" kazanımı çocuğun doğumundan başlamak üzere, uyanık iken geçen 20-25 bin saat içinde elde edilir.

        Çeşitli değişik ayrımlılıklar göstermekle birlikte, tüm dilbilgisi, binlerce sözcükten oluşan bir sözcük dağarcığı, seslerin vurgulanması, tümcelerin hazır kullanılış biçimleri vb...kazanılır.

       12. aydan başlayarak, üretken biçimde ve kalıpsal olarak, konuşarak, taklit ederek, anlayarak ve dinleyerek okula gideceği zamana değin altı yıl boyunca anadilini temel olarak öğrenir.

       Çocuk, kendisine sevgi ve sabır gösteren aile çevresi içinde  ve onların gözetiminde kendi anadili içinde büyür.

       Aileleri çocuklarına hemen hemen tam denebilecek düzeyde bir dil deneyimi ve uygulaması vermiş olurlar.

      Göçmen çocukların ilk altı yılında da genellikle kullandıkları dil anadilidir.

      Örneğin Türkçe'dir.

       Okul öncesi dil öğrenimi her saat, her gün, yorularak, oynayarak, ilerleyerek, birçok yan etkilerle birlikte, günlük yaşamın yanı sıra, bilinçsiz olarak ve de belli bir gelişim içinde olur.

       Uzun süreç içinde, örneğin üçüncü kuşakta, aile içi toplumsallaşmada Almanca kendini daha çok gösterse de birinci ve ikinci dilin sınırları birbirlerine karışmaktadır.

       Anadilin desteklenmesi ve yoğun bir biçimde geliştirilmesi, ileriye doğru bakıldığında, vazgeçilemez bir anlam taşır.

       Göçmen çocuklarının anadilinin önemi, doğal olarak, dilin kazanılmasında yatmaktadır.

       Ama esas önemi ise çocuğun ruhsal, toplumsal, duygusal ve genel gelişimine, onun sağlamlaştırılmasına olan katkısındadır.

Bir insanın gelişiminin temelleri yaşamının ilk yıllarında atılır.

       Bunda en çok anadilinin katkısı ve etkisi vardır.

       Anaokuluna devam eden çocuk bir ikinci dile başlar. 

       Egemen dil olan anadili kendi anayurdundakinden değişik ayrımlılıklar gösterebilir.

       Söz gelimi Almanca sözcükler de araya serpiştirilir.

       İkinci kuşaktan anne ve babaların ya da Almanla evlilerin oluşturduğu ailelerde Almanca da bir iletişim dili ya da ikinci  anadil olarak kullanılmaktadır.

       Ruhsal, toplumsal ve duyusal ilişkilerdeki güvensizlikleri derleyip toparlayan ve onlara güvenilirlik kazandıran anadili adlı araç, okula giriş ile birlikte göçmen çocuğu için yoktur artık.

       Çeşitli biçimlerde kendini gösteren karşı çıkışlarla karşılaşmaya başlar.

       Çocuk kendi anadilini kullanmaya başladığında hiç anlaşılmadığını görmeye başlayacaktır.

       Çocuk bir şüphe içinde kalır ve genellikle de bunu olumsuz bir durum olarak karşılar.

       Okul çocuğun kişiliğinin oluşmasında, geleceğinin belirlenmesinde uyumlu bir katkıda bulunmalıdır.

        Anadilinin okul yaşamında yer almaması göçmen çocuğunda tüm  yaşamı boyunca taşıyacağı zararlara yol açar.

        Böylece de "iç huzuru" bulamayacağı, var olabilmek için aslında diğer çocuklardan çok daha fazla bir güce gereksinim  duyacağı bir dünyaya doğru itilirler.

       Çocukların sağlam bir kişiliğe sahip olmaları,onların anadillerini çok iyi bir biçimde kavramalarına bağlıdır.

       Çok ekinli bir toplumda yalnızca bir tek ekin "tek ulusal ekin" olarak kesinlik kazanmamalıdır.

       Tek tek ekinler karşılıklı olarak, diğer ekinleri etkiler ve böylece de dinamik bir ilişki ortaya çıkar.

       Dil ile ekin arasında doğrudan bir ilişki vardır. (kültür)

       Dilin içinde onun ekinsel yetenekleri, değer yargıları, yaşam biçimleri ve oluşumları da kendini gösterir.

       Anadili doğru dürüst, tam olarak anlaşılırsa, öğrenmede kişi çok daha başarılı olur.

       Dil ve özellikle de yazı dili uygarlığın ve ekinin en güçlü bir taşıyıcısıdır.

       Dil aynı zamanda, yeni atılımların ve buluşların bir anlatım aracıdır.

       Anadiline böyle bir görevi yeterince veremeyen, dilini bu bakımdan gereği gibi değerlendiremeyen bir ulus, uygarlıkta ve toplumlararası uygarlık yarışmasında geride kalmayı peşinen kabullenmiş demektir.

Buna da ancak "çok yazık"  demek gerekir.

       Ulusal duygu ile anadili arasındaki bağ çok güçlüdür.

Türk dili ise dillerin en varsıllarındandır!

Yeter ki bu dil bilinçle işlenebilsin.

Ona sahip çıkılsın.

      Türkçe'ye Avrupa'da da yaşama alanları yaratılmalıdır.

      Bunu bir anadili hakkı olarak, "bir insan hakkı" olarak yorumlamak doğal bir istem olmalıdır.

       Anadili, kendi ulusunun özelliklerinin sadık bir aynasıdır.

       Ulusal bilinç, ulusal özelliklerini bilinçle kavrayabilecek bir düzeye erişmedikçe, hiç bir ulus politik ya da tinsel yönden kendisinden üstün olan yabancı ulusların ekinsel etkisine  ve o ekinin taşıyıcısı olan yabancı sözcüklerin kendi anadiline girmesine engel olmak gerektiğini tam olarak kavrayamaz.

       Avrupa'daki Türkçe dilli halk grubu kendi anadillerinin tüm eğitim ve öğretim kurumlarında, yaşamın her alanında uygulanır bir dil olabilmesi için bilinçli bir uğraşı vermelidirler.

      Ancak, o zaman gelecek kuşaklarda kendi öz değerleriyle, öz varlıklarıyla toplumda hak ettikleri yerleri alacaklardır.

       Anadili ile ilgili verilebilecek çok örnek vardır.

       İşte bir tanesi:

        [[1]"1978 Nobel yazın ödülünü kazanan İsaac Bashevis Singer 1992 yılında 24 temmuzda Amerika'da ölmüştür.

      Onun yapıtlarını yazdığı dilin ne olduğunu biliyor musunuz?

Doğduğu ve otuz bir yaşına değin yurttaşı olduğu ülkenin dili Lehçe değil, ya da göç ettiği, ölümüne değin elli altı yıl yaşadığı  ve kırk sekiz yıl uyruğunu taşıdığı ikinci ülkenin dili Amerikan İngilizcesi de değil; Yidişce!  

        Orta Avrupa'da, Nazizim'den sonra sayıları iyice azalan Polonya Yahudilerinin konuştuğu dildir bu.

        Singer bu azınlığın arasından çıkıyor, yapıtlarını inatla, "annemin mutfağında konuşulan dil" diye nitelediği Yidişce ile yazıyor, sonunda dünyanın en popüler, en büyük edebiyatını alıyor.

        Singer Lehçe ya da İngilizce yazsaydı, -toplumsal, toplumbilimsel, ruhbilimsel vb. gerçeklikler yüzünden yazdıkları belki de o ölçüde, o kıvamda ancak Yidişceyle yazılabilecek şeyler olduklarından- aynı başarıyı elde edemeyecek, anadiliyle yazdığı romanların, öykülerin, masalların düzeyine ulaşamayacaktı.....

       Yazdıkları başta İngilizce olmak üzere dünyanın öteki dillerine çevrilmeseydi, kaç kişi onu tanıyacak, onları okuyacaktı? ]

       Anadilinde güçlü bir eğitim ve öğretim alan çocuklar bunun en doğal sonucu olarak da Almanca'yı ya da bir diğer dili öğrenmede çok daha başarılı olacaklardır.

       Daha iyi bir meslek öğrenimi ve gelecek onları bekleyecektir.    

       Almanya toplumu da böylece çok yönlü ekinsel değerleriyle birlikte kalkınan, çağdaş bir toplum olma yönüne girecektir.

Bunu istemek de hepimizin hakkıdır.  

       Bu hakkın alınması yolunda uğraş vermeyi de bir görev bilmek gerekir.

       "Türk dili dünyada en güzel, en varsıl ve en kolay olabilecek bir dildir.

       Onun için her Türk dilini çok sever ve onu yüceltmek için çalışır.

       Bir de Türk dili ulusu için bir hazinedir.

       Çünkü Türk ulusu geçirdiği sonsuz yıkımlar içinde ahlâkını, geleneklerini, anılarını, çıkarlarını, kısacası, bugün kendi ulusunu yapan her şeyi dili sayesinde korumuş olduğunu görüyor.

 Türk dili Türk ulusunun yüreğidir, zihnidir."

 Ne olursa olsun, hiçbir zaman gözden kaçırmamalıyız:

- Anadili çok gerekli ve çok önemlidir!

Öğretmen Gönen ÇIBIKCI ,

2000.02.25- Cuma, Aschaffenburg,

10.07.2018 K.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yapanın adı ve soyadı: