27 Haziran 2019 Perşembe

İnançlar ve Bireyler

 İnançlar ve Bireyler
·        İnsanlık tarihi kaç yıldır dersiniz?
·        Bin, on bin, yüz bin mi, yoksa milyonlarca yıl mı?
·        Bizim atamız sayılan homo erectus 1.3-1.8 milyon yıl önce Afrika’dan çıkıp Anadolu üzerinden Avrupa’ya geçti.
·        Ama onun beyni bizden çok küçüktü. Bizim kadar beyni olan insan türü homo sapiens olduğu için modern insan 60 bin yıl önce ortaya çıktı diyoruz. 
·        Homo erectus ve ondan öncekilere ‘insansı’ ya da ‘hominid’ denilir. 
·        Hominidlerin tarihi 3.8 milyon yıl önceye uzanır. 
·        “Bizim gibi insanlar” ne zaman ortaya çıktı deniliyorsa, o durumda da farklı tanımlar yapılabiliyor.
·        “İnsanlık tarihi denilince iki farklı tanım yapılabilir. Bazıları tarih deyince, yazılı olması gerektiğini kabul ediyor. “Tarih boyunca” demek yazının bulunduğu 5000 yıl öncesi demek de oluyor.
·        Ama yazıdan önceki arkeolojik kalıntıların yapılış tarihini biliyoruz. 
·        Bizim gibi insanlar ne zaman ortaya çıktı dediğimizde, farklı tanımlar yapılabiliyor. 
·        Bizim türümüzün adı homo sapiens. Homo sapiens yani “modern insan” 60 bin yıl önce günümüzdekine evrilmiş haldeydi. 
·        Şayet yeni iskeletler bulunursa, 100 bin yıl önceye de uzanabilir.
·        İnsanlık denildiğinde de o insanların yaşayışları, gelenekleri, ekonomik, sosyal yapıları, inançları vb. akla gelmelidir.
·        İlkel insandan günümüze değin “insanlar” çok değişik inançlara bağlanmışlar, kendilerine “din” adını vereceğimiz yapılar kurmuşlardır.
·        Tek tanrı inancını taşıyan “Semavi” dinler ise insanlık tarihi içinde çok eskidir, 5 bin yıldan bu yana gündemdedir.
·        Ya da insanın var oluşundan bu yana baktığımızda tarih içerisinde semavi dinler çok çok yenidir.
·        Musevilik 5000 yıldır vardır. Hristiyanlık ise 2000 yıldır vardır.
·        Hz Muhammed’e gelen ilk vahiy ‘oku yaradan Rabbinin adıyla oku’ idi ve kendisine inen bu vahiyle peygamber olmuştur.
·        610 yılı ile (Muhammedilik) İslam dini başlamış sayılır.
·        1409 yıldan bu yana Allah'ın gönderdiği din, Kur'an-ı Kerim dini hep ve her yönden ele geçirilmek istenmiştir.
·        Ya da ortaya konulan yeni etkiler ve ağırlıklarla asıl var olanın tam da dışında yeni bir dünya yaratılmağa çalışılmıştır.
·        Peygamberimizin nasıl ve hangi davalar uğrunda yaşadığını bile anlatmaktan kaçınıp sadece bir masal dünyası kurmak istemişlerdir.
·        Sultanların hakimiyeti ve şaşaalı yaşamları ve de ortaya çıkarılan birçok tarik ile ve bölünmeler ile koskoca bir ağ kurulmuştur.
·        Bugüne değin gitgide geliştirilen bu ağlar ise yoğunlukla da toplumların siyasi ve ekonomik alanlarını ele geçirmişlerdir.
·        Dünyanın her yerinde ve de hemen hemen her ülkesinde bu tür “yeni” yapılanlar çok güçlü ve derinlemesine olarak yayılmıştır.
·        “Din” adına yapılan birçok iş ve işlem ise kendi özünden çok uzak yerlere düşmüştür sonuçda.
·        Bu tür yapılanmalar ve yayılmalar sadece İslam dünyasında değil, diğer diğer semavi dinlerde de çok güçlüdür.
·        Din adına yapılan sert ve insanlık dışı uygulamalar, dinin insanı ve toplumu esir alması, kiliseler arası kavgalar, halk ayaklanmaları ve savaşlara neden olmuştur.
·        Rönesans dönemi yeniden bir akıllanma ve yapılanma getirmiş olsa bile Avrupa’da, dünyada var olan yayılmalar ve örgütlenmeler kendi yollarında devam etmiştir.
·        Hristiyanlık kendi içinde birçok kesin bölünmelere ve tarikatlara göre örgütlenmiş ve yayılmıştır.
·        Yahudilik de kendi içinde farklı gruplar göstermiştir.
·        Günümüzde batı toplumlarında yer alan gerçek bir demokrasi uygulamalarına imkan veren ise “din” adına yapılan güç savaşlarının kısmen de durdurulmuş olmasından ve “din” ile ilgili birçok uygulamanın ise inanç özgürlüğü kapsamına alınmasından ve de en önemlisi “devlet”in işlerine “din adına” karışılmaması ilkesinin kabul görmesi ve uygulanmasıdır.
·        Batı toplumunda bugün tarikatların yapısı ve işleyişi şeffafca görülmekte ve de yine çağdaş hukuk devletinin gözetimi ve denetimi altında olmaktadır.
·        Bu iyi bir gelişmedir.
·        Çok geniş yurttaşlar da tarikatların etki alanında ve onların hizmetindedir günümüzde.
·        Bu insanlar doğru buldukları ve inandıkları için oralarda memnuniyetle yer alırlar.
·        Çok geniş bir sorgulama ve eleştirme hakları da yoktur aslında...
·        Başka bir dünyaları, başka bir kültürleri de yoktur.
·        İnandığı dine, girdiği tarikata her yönleri ile bağlıdırlar.
·        Her şeyin üzerinde görürler içinde bulundukları “değerleri”...
·        Bazen öyle bir çizgiye gelirler ki her şeylerini bu uğurda harcayabilirler.
·        Bu radikal tavır günümüzde bile birçok örneklerini vermiştir.
·        Semavi dinlerin dışında kurulan gruplaşmalarda, tarikatlarda (Sekten) bu olgu ne yazık ki hep yaşanmıştır.
·        Bir de şunu görmemiz gerekir:
       - Son yüzyılın “yeni emperyalizm”i de o kadar başarılı olmuştur ki ülkelerin okur-yazarlarını, aydınlarını, münevverlerini, entellektüellerini çeşitli yönlerden etkileyerek onların "din" "İslam" adına düşünmelerini, incelemelerini sanki "engellemek" istemişlerdir.
·        Özellikle de sol ve sosyal demokrat kesimde yaratılan bir etkileme, bir algı yönetimi ile “Din-İslam” konuları, temel kitapları ve dinler tarihi, sosyal ve ekonomik etkileri nerede ise tamamen dışlanmış ve “devre dışı” bırakılmıştır.
·        Asıl olması gereken ise şu olmalı değil miydi?
·        Bu kesimlerin bu konuları çok iyi incelemeleri, yapılan manipülasyonları ve emperyalist etkileri görmeleri, tuzakları ve oyunları kavramaları ve anlamaları gerekmez miydi?
·        Tabii ki bunun olması için de doğru bir anlayışa ve araştırma yoluna girmek, çok emek harcamak gerekmez miydi?
·        İşin kolayına ve ucuzuna kaçmadan ama...
·        Evet doğrudur, mezhepler ve tarikatlar, din adına yapılan ekonomik ve politik suistimaller, yapılanmalar, İslam’ın temel kitabının dışındaki uygulamalar ve inançlar hem İslam’a hem de Kur’an dinine aykırılıklar göstermektedir.
·        Temel olana da zarar vermekte ve bambaşka yollara sapmaktadırlar.
·        Bu son saptamayı belki de hemen hemen her bir “demokrat”, “solcu” ve münevver kendince kabul etmektedir.
·        Çok az sayıda kişi ise konunun temel bilgilerine iyice sahip olarak ayırtlarda bulunabilme bilgisine ve gücüne sahiptir.
·        Bunların içinde ise yine çok az kişi yazısı ile sözü ile düşüncelerini açıklayabilmektedir.
·        Çok güçlü ve egemen olan, kabul gören geniş bir ağ kurulmuştur mezhepler ve tarikatlar tarafından.
·        Bu yapılara ancak çağdaş bir hukuk devletinin denetimi ve göstereceği sınırlarla yaklaşılabilir.
·        Peki, çağdaş hukuk devletinin işlemesi için gereken enstrümanların başında hukuksal güvence altında düşünce özgürlüğü ve siyasal partiler gelmez mi?
·        Siyasal partileri oluşturacak olan yurttaşların bilinci ve donanımı, kalitesi ve de ahlaki durumu... değil midir önemli olan?
·        Sadece günlük sohbetlerle, karşılıklı konuşmalarla, boş laflarla... olacak bir gidişat ise hem toplu genel anlamı ile, hem de bireylerini ancak yozlaştırır.
·        İleri ve çağdaş bir toplum olma yolunda engelleri aşmamıza hiç bir katkısı olmaz.
·        İnsan aklının geliştirilmesi ve beşeri akıl diyeceğimiz bir yönde işlenmesi gerekir. Böylelikle okuyan, yazan, araştıran ve de sorgulayan bireylerin oluşması sağlanabilir.
    Yoksa, koca koca kütleler oluşur ve kuru kalabalıklar ise bir yarar sağlamaz.
·        Bence, günümüzde her bir birey kendi durumunu “her şeyden önce” gözden geçirmelidir.
·        Günü nasıl geçmektedir, neleri nasıl algılamaktadır, hangi konularda araştırmalar yapmaktadır, kimlerle görüşmektedir, kendini nasıl geliştirmektedir, global zihin yönetimlerine karışın kendi iradesini ve özgürlüğünü ne denli koruyabilmektedir, akıl ve ruh sağlığını koruyabilmekte midir?
·        Güç kazanmak, güçlü ve sağlıklı olabilmek de bir birey için okumak ve araştırmaktan, sorgulamaktan geçer değil mi?
·        Pek çok alanda, binlerce, on binlerce ya da milyonlarca yıl öncesinin gerisinde kalıyorsak, bunun nedenlerini anlamak için, bilim tarihine bakmaktan başka çıkış yolumuz yok...
·        Özetin özeti ise şu olabilir mi:
       - Her şeyden önce, adam gibi adam yani insan olmamız gerekiyor ve bunun yolu da insanlık ve bilim tarihini doğru öğrenmekten ve doğru uygulamaktan geçiyor.. 
·        Bir ütopya ülkesine kavuşamayacağımızı bilsek bile yine de yaşanılabilir, huzur ve güven dolu bir ülke, bir dünya istemek de bizim bir insan olarak hem hakkımız hem de görevimizdir.
             
     Saygılarımla... 
     Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 05.04.2019, M.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yapanın adı ve soyadı: