ÇOCUKLUK ANILARIM - VIII
- TİRE ve TİRELİ
OLMAK -
Bayram deyince sanki bir bayram gibi kutlanan deve güreşlerini de anmak
gerekir.
Develer daha önceki günden gelirlerdi, dört bir yandan ve kentin
sokaklarında dolaştırılırdı.
O ne azametti öyle, develer, tülüler, davullar ve zurnalar...
Çarşıdan, caddelerden geçerlerdi ve halk coşkuyla izlerdi,
alkışlardı onları.
Top sahasına dolardı bütün halk, çoluk çocuk, güreş günü.
Köfteciler falan da olurdu hep etrafta...
Ne büyük bir heyecan, ne büyük bir merakla bakılırdı.
-Aman oğlum çok yaklaşma!
Diye bağırırdı anneler çocuklarına.
Koca tülüler, özel adlarıyla çağrılırdı, ağızları köpük, köpük, gerine gerine
turlarlardı ve gösterirlerdi meydanda ustalıklarını.
Davulları zurnalar, methiyeler, halılar, halatlar, kilimler,
aynalar... birbirine karışırdı, havada kebap kokuları, yüreklerde heyecanlar...
Koca, koca köyler hepsi sanki top sahasında toplanırdı.
O top sahalarında ulusal bayramlar da büyük bir istek ve sevinçle kutlanırdı.
23 nisan, 19 mayıs çok önemli idi.
Spor gösterileri düzenlenirdi.
Nedendir bilinmez o zamanın güneşi yakardı çocukların incecik
derilerini bayramda.
Anneler yoğurt sürerlerdi yanıklara...
23 nisanda müsamereler, korolar olurdu okullarda, özel düzenlenmiş
çocuk giysileri hazırlanırdı. Okullar sanki kendi aralarında bir yarış içinde idiler
güzellikte ve başarıda...
Bayramlar hepimizindi ve halk, herkes tamamıyla sahip çıkardı, inanırdı
devletine, cumhuriyete ve devrimlerine...
ATATÜRK ’ü tanımayan, sevmeyen olmazdı.
Tire tek yürek kutlardı bütün bayramlarını.
Kurban bayramı da gelince mahalle aralarında bir koku yayılırdı o
zamanlar, demirciler gelir belli köşelerde ateş yakar ve kelleri tütsülerdi.
Sokaklar her bir yöne koşuşan insanlarla dolardı bayramlarda...
Hemen hemen herkes yaya giderdi gideceği yere...
Akrabalar ziyaret edilir, eller öpülürdü.
Çocuklar, en çok onlar sevinirlerdi ramazanda, kurbanda.
‘’Sen ne topladın?’’ diye sorulurdu hep.
Evler dolar, dolar taşardı.
Hiç kimsenin aklına bayram ziyaretinden kaçmak gelmezdi.
İnsanlar tanırdı, sayar ve severdi birbirlerini.
Temiz giyinilirdi.
Yeni giysiler, ayakkabılar alınırdı.
Yemekler, tatlılar hazırlanırdı, lokum, şeker, kolonya alınırdı.
Bazı teyzeler çocuklara şımarmasın diye mendiller hazırlardı onlara
bayram hediyesi olarak. Bozuk paralar, kağıt paralar çok önceden hazırlanırdı.
Kime ne verileceğini bilirdi büyükler.
Kimler ziyarete gelecek, hep bilinirdi.
Gelmeyen olursa bir burukluk bir üzüntü olurdu.
Ben o zamanların “mütevazi” bayram ziyaretlerini hep sevdim.
Dinsel bayramlarda çocuklar ellerinde paraları ile “Bayram Yeri”ne koşarlardı:
Dönme dolaplar, salıncaklar vardı.
En son aklımda kalan yerlerden birisi TEKEL’in arkasındaki top
sahası ile olan ara boşlukta kurulan “Bayram Yeri”dir.
Bayram günlerinde bakkaldan “Kazı kazan” da alırdık.
Bir de mantar tabancası...
Tire insanı, köylüsü, kentlisi hem sevgi dolu idi, hem de
öz güvenli ve saygılı.
Hiç de öyle kadın erkek ayrımı olmazdı.
Çarşı pazar gezerdi kadınlar, kızlar alışverişlerini yaparlardı
rahatça.
Birçok dükkanda da kızların, bayanların ilk çalıştığı kentlerin
başında gelir Tire.
Tahtakale meydanında SALI günü açılan "el işi pazarı" ne büyük bir emek
ve zenginlik gösterisi olurdu.
Bir şey almaya kalksanız, çok akıllı da geçinseniz pek fazla
pazarlık şansınız olmazdı.
Emeğinin değerini ve ürününün fiyatını iyi bilirdi ablalar, teyzeler....
Bir de çok sayıda kız çocuğu okullara gitmiş ve okumuştur Tire’de.
Üniversitelere gitmişler, güzel meslekler öğrenmişlerdir.
Tire insanı bir öğretmenliği bir de mühendisliği çok severdi,
doktorluğu da ayrı bir önemserdi. Çocukları okuyup mühendis, öğretmen ya da
doktor olsun isterlerdi.
Bir de bir ara askeri okullara gönderdiler çocuklarını seve
seve...
Eczacı olan kızlarımız da çok oldu, bizim Nihal örneğin, ilk başlarda çekingen bir Tire kızı idi...
Sonraları açtı kendi eczanesini; verdiler
el ele sevgili doktor Tuncer’ciğimle, çevrelerindeki insanların yardımına koştular.
Bu ruhu bu sevgi ve dayanışma dolu insanları başka nerelerde
bulabilirsiniz?
Bir kez edinilen komşuluklar, arkadaşlıklar bir ömür boyu sürer gider Tire’de.
Arkadaşlarınıza koşarsınız, en yakın var olan bir fırsatta buluşursunuz,
devam edersiniz sohbetinize.
Burnu büyüklük ve art niyetlilik yoktu Tire’linin arkadaşlığında o
zamanlar.
Bugünlerde ise insanların yeni huylar ve yozlaşmalar içine
düşmelerini duyar olduk her yerden.
Benim ise çok az arkadaşım oldu.
Hep dışarılarda idim, kurulamadı bir arkadaşlık çemberi...
Buna rağmen yine de eski komşularımızın, kardeşimin arkadaşları
hep sevgi ve saygı gösterdiler sağ olsunlar.
Ve onlar ki biri dışarıdan geldi ise Tire’ye hemen toplaşırlar, buluşurlar, sohbet ederler, bir de Kaplan’a falan çıkmayı pek severler...
Bir
keresinde beni de aldılar aralarına, sevgili Abdullah gelmişti o
ara Tire’ye, onu kutladılar.
Abdullah makine mühendisi olmuştu, sonraları da fabrika müdürü oldu.
Çok uzun yıllar geçti aradan o eski tanışıklıklardan…
Bu fırsatlar yaşamlarının birer bayramıdır Tire’lilerin...
Birbirlerine sahip çıkarlardı eskiden.
Bir tatil, bayram falan olduğunda hemen toplaşırlardı bir
yerlerde...
KAPLAN’a da çok giderlerdi yemeli içmeli...
Orada bir Fatih ağabey olacak, ünü dünyaya yayılmış, hep de hafiften
dudağının yanından gülümseyerek bir şeyler anlatan...
O çocukluk arkadaşları acıları, üzüntüleri ve de hastalıkları
olduğunda gerçekten içlerinde yaşarlardı karşısındakinin çektiğini, hep de
onun yanında olurlardı.
Bu güzel dostluklar umarım bugün de devam ediyor olsun, tüm yeni
dönemin getirdiği yozlaşmalara ve kirlenmelere rağmen...
Tadını ve değerini bildiklerine eminim.
Tire Belediye Bandosu önemli bir olaydı...
Belli gün ve zamanlarda,
büyük bir ciddiyet içerisinde geçerlerdi caddeden, ‘’BAYRAK
TÖRENİNE’’ yetişirlerdi.
Hükümet binasına doğru ilerleyip İSTİKLAL MARŞI’nı
çalarlardı
ve herkes durur saygı gösterirdi.
Bu bando Türkiye'nin kuruluş felsefesine ve modern bir toplum olma
yoluna girmesinde de bir küçük yapı taşı değil mi?
Belki de Türkiye'nin İLK olan kent bandosu olabilir.
Kent yaşamında önemli bir varlık ve kurumdu.
Bir de en önemlisi bence, bando üyelerinin ESNAFTAN olmasıdır.
Yani esnaf sanat ve zanaat, el emeği ve ruhsal zenginlik...
Ne kadar ileri bir çağdaş modeldir aslında...
Sıcak yaz günlerinde öğle üstüne doğru belediye arazözü geçerdi
caddelerden, sulardı yolları, bir serinlik versin diye.
Hem bir sosyal içeriği de vardı, herkes çıkar bakardı onlara
saygıyla...
Top sahası, tostçular diye anımsayınca bir başka anım geldi
aklıma.
Sanayi çarşısının alt taraflarına doğru, tarlalar arasına giden
bir yol vardı.
Onun yanına Tire Belediyesi ilk HAYVANAT
BAHÇESİNİ açmıştı.
Duyunca gidip baktık.
Küçücük bir bahçe, çeşitli, bildik hayvanlar ayrı, ayrı yerlere
konulmuş.
Bir de domuz, pembemsi, beyaz bir domuz...
Onu çok merak eden olurdu, önüne lahana yaprakları atarlardı yesin
diye...
Sonra ne oldu oraya hiç bilmiyorum.
Şimdilerde ise bazı kentler hayvanat bahçeleri, doğal yaşam
alanları kurmakla ’’prestij’’ kazanıyorlar.
Dünyanın bazı kentlerinde ise hayvanat bahçeleri çok ünlü...
Keşke TİRE BELEDİYESİ de o zamanlar ileriye dönük bir bakış açısına sahip olabilse idi...
. Öğretmen Gönen
Çıbıkcı,
07.06.2017, Çarşamba,
= DEVAMI VAR==
(XlI. Düzenleme)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapanın adı ve soyadı: