14 Eylül 2025 Pazar

DÖNEKLİK

.   DÖNEKLİK  .

Siyasette taraf değiştirmek, dün kara dediğine bugün ak demek bir kişilik bozukluğu mudur yoksa kişisel çıkarlar için yapılan bir tür döneklik midir?

Siyasette taraf değiştirmek veya bir duruşu tamamen tersine çevirmek, geniş bir yelpazede yorumlanabilecek karmaşık bir konudur.

Bu durumu "kişilik bozukluğu" olarak tanımlamak yerine, genellikle daha çok etik, ideolojik ve pragmatik boyutlarıyla ele alınır.

A) Döneklik türünden davranışlar farklı açılardan değerlendirilebilir:

1-İdeolojik Gelişim ve Değişim: Bir siyasetçi, zamanla dünya görüşünün veya belirli konulardaki fikirlerinin değiştiğini fark edebilir.

Yeni bilgiler edinmek, farklı tecrübeler yaşamak veya toplumun değişen dinamiklerini gözlemlemek, bir zamanlar savunduğu pozisyonu sorgulamasına neden olabilir.

Bu, döneklik yerine, kişisel ve entelektüel bir gelişim süreci olarak görülebilir.

2-Siyasi Pragmatizm ve Strateji: Bazı durumlarda siyasetçiler, belirli hedeflere ulaşmak, koalisyon kurmak veya daha geniş bir kitleye hitap etmek için eski pozisyonlarından taviz verebilirler.

Bu, siyasi manevra veya pragmatizm olarak adlandırılabilir.

Seçim kazanmak, bir yasa tasarısını geçirmek veya bir krizi çözmek gibi pratik hedefler, ideolojik tutarlılığın önüne geçebilir.

3-Kişisel Çıkar ve Fırsatçılık: Toplumda en çok tartışılan ve eleştirilen boyutlardan biri de budur. Siyasetçinin, kariyerinde yükselmek, makam elde etmek veya kişisel zenginliğini artırmak gibi kişisel çıkarlar uğruna taraf değiştirmesi, sıklıkla döneklik olarak nitelendirilir.

Bu tür davranışlar, seçmen nezdinde güven kaybına yol açar ve etik dışı olarak algılanır.

B) O partiden ayrıldığında o “elde ettiğin makamı” da bırakmak zorunda olmalısın.

Eğer bir partiden seçilip bir yere geldi isen ayrıldığında nasıl davranmalısın?

Bu konu siyasi etik ve “temsilin doğası” üzerine sıkça tartışılan önemli bir durumdur.

Bu duruma farklı açılardan yaklaşmak mümkün:

a-Temsil ve Güven Açısından

Bir siyasetçi genellikle bireysel olarak değil, bir partinin adayı olarak seçilir.

Seçmenler, o siyasetçiye oy verirken, onun temsil ettiği partinin ideolojisine, programına ve politik duruşuna da oy vermiş olur.

Eğer siyasetçi partiden ayrılırsa, o makamı elde etmesini sağlayan bu temsiliyet bağını koparmış olur.

Bu durumda, koltuğunu bırakmaması, seçmenin iradesine aykırı bir durum olarak görülebilir.

Çünkü seçmen, o kişiyi değil, o partinin temsilcisini seçmiştir.

Bu durum, seçmenle kurulan güven ilişkisine zarar verir.

b-Yasal ve Hukuki Açıdan

Türkiye'deki mevcut hukuki düzenlemeye göre, bir milletvekili partisinden istifa ettiğinde veya ihraç edildiğinde milletvekilliği düşmez, bağımsız milletvekili olarak görevine devam eder.

Benzer şekilde, belediye başkanları veya diğer seçilmiş makamlardaki kişiler de, partiden ayrıldıklarında görevlerine devam edebilirler.

Bu durum, yasal olarak bir zorunluluk “olmadığı için”, etik bir tartışma konusu olmaya devam eder.

c-Makamın Bireye mi, Partiye mi Ait Olduğu

Tartışmanın özünde, makamın kime ait olduğu sorusu yatar:

O makam, seçilmiş kişinin kendisine mi aittir, yoksa onu oraya getiren siyasi partinin kolektif iradesine mi?

1-Bireyci Görüş: Makamın sahibinin seçilmiş kişinin kendisi olduğunu savunur.

Bu görüşe göre, seçmenler nihayetinde kişiye oy vermiştir ve o kişi, bağımsız bir birey olarak halkı temsil etmeye devam edebilir.

Partiden ayrılma, siyasetçinin kişisel bir tercihidir ve bu, onun temsil yetkisini ortadan kaldırmaz.

2-Parti Odaklı Görüş: Makamın, partinin kolektif bir başarısı olduğunu ileri sürer.

Partinin kurumsal yapısı, finansmanı ve seçmene sunduğu program, o kişinin seçilmesini mümkün kılmıştır.

Bu nedenle, partiden ayrıldığında makamı da bırakmalıdır.

Bu yaklaşım, siyasi partilerin kurumsal gücünü ve istikrarını korumayı hedefler.

C) Siyasal etik olmazsa ne gibi zararlarla karşılaşırız?

Siyasal etik, bir toplumun siyasi yaşamında temel bir kılavuz görevi görür.

Siyasal etiğin olmadığı veya göz ardı edildiği durumlarda, bir ülke ve toplumu için ciddi zararlar ortaya çıkabilir.

İşte karşılaşılabilecek başlıca zararlar:

a-Güven Kaybı ve Toplumsal Ayrışma

Siyasal etik olmadan, siyasetçilerin eylemleri ve sözleri arasında tutarlılık olmaz.

Bu durum, halkın siyasi kurumlara, liderlere ve genel olarak devlete olan güvenini sarsar.

Güvenin aşınması, seçmenlerin sandıktan ve siyasi süreçten uzaklaşmasına, hatta siyaseti tamamen boş ve anlamsız görmesine yol açabilir.

Siyasetin sadece kişisel çıkar peşinde koşanların alanı olduğu algısı yaygınlaşır.

Bu durum, toplumu kutuplaştırır, farklı grupların birbirine olan inancını zedeler ve toplumsal barışı tehdit eder.

b-Yolsuzluk ve İsrafın Artması

Etik kuralların olmadığı bir ortamda, siyasi makamlar kişisel çıkar elde etmek için birer araç haline gelebilir. Yolsuzluk, rüşvet ve kayırmacılık (nepotizm) yaygınlaşır.

Kamunun kaynakları, toplumun faydasına kullanılmak yerine, siyasetçilerin ve onların yakın çevresinin zenginleşmesi için israf edilir.

Bu durum, ekonomik eşitsizliği derinleştirir ve kamu hizmetlerinin kalitesini düşürür.

c-Hukuk Devleti İlkesinin Zayıflaması

Siyasal etik, siyasetçilerin yasalara ve hukukun üstünlüğüne bağlı kalmasını gerektirir.

Etik olmayan bir siyasi ortamda, yasalar keyfi olarak yorumlanabilir veya belirli kişilere özel ayrıcalıklar tanınabilir.

Bu durum, adaletin herkes için eşit uygulanması ilkesini zedeler ve hukuk devletini zayıflatır.

Hukukun kişilere göre büküldüğü bir sistemde, en savunmasız kesimler zarar görür ve toplumsal düzen bozulur.

ç-Demokrasinin İşlevsiz Hale Gelmesi

Demokrasinin temelinde, halkın iradesinin saygın ve şeffaf bir şekilde temsil edilmesi yatar.

Siyasal etiğin yokluğu, siyasi rekabetin kaba ve etik dışı taktiklerle yürütülmesine neden olur.

Bu durumda, rakipler karalanır, yalan haberler yayılır ve siyasi süreç manipüle edilir.

Seçimler şeffaflığını kaybeder, vatandaşın gerçekleri görmesi engellenir.

Bu da demokrasinin özünü zedeler ve onu sadece bir formaliteden ibaret hale getirebilir.

d-Toplumsal Çözülme

Siyaset, toplumu bir arada tutan ve ortak hedeflere yönlendiren önemli bir yapıdır.

Siyasal etik olmazsa, siyasetçiler kısa vadeli çıkarlar için toplumu etnik, dini veya ideolojik bazda bölmekten çekinmezler.

Bu durum, toplumsal dokunun çözülmesine ve farklı kesimler arasında onarılması zor derin uçurumlar oluşmasına yol açar.

Toplumsal uyum ve ortak bir gelecek inşa etme kapasitesi ciddi şekilde zarar görür.

Ç) Özetle

Siyasette taraf değiştirmenin altında yatan nedenler kişiden kişiye değişir.

Bu, basit bir "doğru" veya "yanlış" meselesi olmaktan çok, o kişinin kararı “hangi motivasyonla” aldığıyla ilişkilidir.

Bu durum, bir kişilik bozukluğundan ziyade, daha çok etik, ahlaki ve siyasi bir değerlendirme meselesidir.

Siyasal etik olmadığında, bir toplum kendi kendine zarar vermeye başlar.

Güven kaybolur, kurumlar işlevsiz hale gelir ve toplumun temel direkleri sarsılır.

Bu yüzden, siyasal etik sadece siyasetçilerin değil, tüm toplumun korunması gereken en değerli unsurlarından biridir.

Sonuç olarak, partiden ayrılan bir siyasetçinin makamını bırakması gerektiği yönündeki görüş, siyasi etik ve temsiliyet ahlakı açısından güçlü bir argümandır.

Ancak bu durum, mevcut yasalarla zorunlu hale getirilmediği için genellikle bir vicdan ve etik meselesi olarak kalmaktadır.

Bu konudaki “nihai karar”, her siyasetçinin “kendi değer yargılarına” ve seçmenine karşı duyduğu sorumluluk anlayışına bağlıdır.

Özellikle geri kalmış toplumlarda, demokratik hukuk devletinin geçerli olmadığı durumlarda halkın siyasetçilere olan “güveni” bu nedenlerden dolayı hep çok zayıf kalmaktadır.

Ancak devlet tam bir “demokratik ve hukuksal gücü” olan bir yapıya kavuşturulduğunda siyasetçilerin yanlış yapmak, karanlık işlere bulaşmak gibi şansları da pek olmaz.

Tüm bunların temelinde belki de güçlü bilinci olan, yurtsever, bilgili, aklı başında seçmenlerin olması da büyük önem taşır.

.   Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.09.14, G.
.          YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:
.   (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yapanın adı ve soyadı: