. DÖNEKLİK .
Siyasette
taraf değiştirmek, dün kara dediğine bugün ak demek bir kişilik bozukluğu mudur
yoksa kişisel çıkarlar için yapılan bir tür döneklik midir?
Siyasette
taraf değiştirmek veya bir duruşu tamamen tersine çevirmek, geniş bir yelpazede
yorumlanabilecek karmaşık bir konudur.
Bu
durumu "kişilik bozukluğu" olarak tanımlamak yerine, genellikle daha
çok etik, ideolojik ve pragmatik boyutlarıyla ele alınır.
A) Döneklik türünden davranışlar farklı açılardan
değerlendirilebilir:
1-İdeolojik Gelişim ve Değişim: Bir siyasetçi, zamanla dünya görüşünün veya belirli
konulardaki fikirlerinin değiştiğini fark edebilir.
Yeni bilgiler edinmek, farklı tecrübeler
yaşamak veya toplumun değişen dinamiklerini gözlemlemek, bir zamanlar savunduğu
pozisyonu sorgulamasına neden olabilir.
Bu, döneklik yerine, kişisel ve entelektüel bir
gelişim süreci olarak görülebilir.
2-Siyasi Pragmatizm ve Strateji: Bazı durumlarda siyasetçiler, belirli
hedeflere ulaşmak, koalisyon kurmak veya daha geniş bir kitleye hitap etmek
için eski pozisyonlarından taviz verebilirler.
Bu, siyasi manevra veya pragmatizm olarak
adlandırılabilir.
Seçim kazanmak, bir yasa tasarısını geçirmek
veya bir krizi çözmek gibi pratik hedefler, ideolojik tutarlılığın önüne
geçebilir.
3-Kişisel Çıkar ve Fırsatçılık: Toplumda en çok
tartışılan ve eleştirilen boyutlardan biri de budur. Siyasetçinin, kariyerinde
yükselmek, makam elde etmek veya kişisel zenginliğini artırmak gibi kişisel
çıkarlar uğruna taraf değiştirmesi, sıklıkla döneklik olarak nitelendirilir.
Bu tür davranışlar, seçmen nezdinde güven
kaybına yol açar ve etik dışı olarak algılanır.
B) O partiden ayrıldığında o “elde ettiğin makamı” da bırakmak
zorunda olmalısın.
Eğer bir partiden seçilip bir yere geldi isen ayrıldığında nasıl
davranmalısın?
Bu
konu siyasi etik ve “temsilin doğası” üzerine sıkça tartışılan önemli bir durumdur.
Bu
duruma farklı açılardan yaklaşmak mümkün:
a-Temsil ve Güven Açısından
Bir
siyasetçi genellikle bireysel olarak değil, bir partinin adayı olarak seçilir.
Seçmenler,
o siyasetçiye oy verirken, onun temsil ettiği partinin ideolojisine, programına
ve politik duruşuna da oy vermiş olur.
Eğer
siyasetçi partiden ayrılırsa, o makamı elde etmesini sağlayan bu temsiliyet
bağını koparmış olur.
Bu
durumda, koltuğunu bırakmaması, seçmenin iradesine aykırı bir durum olarak
görülebilir.
Çünkü
seçmen, o kişiyi değil, o partinin temsilcisini seçmiştir.
Bu
durum, seçmenle kurulan güven ilişkisine zarar verir.
b-Yasal ve Hukuki Açıdan
Türkiye'deki
mevcut hukuki düzenlemeye göre, bir milletvekili partisinden istifa ettiğinde
veya ihraç edildiğinde milletvekilliği düşmez, bağımsız milletvekili olarak
görevine devam eder.
Benzer
şekilde, belediye başkanları veya diğer seçilmiş makamlardaki kişiler de,
partiden ayrıldıklarında görevlerine devam edebilirler.
Bu
durum, yasal olarak bir zorunluluk “olmadığı için”, etik bir tartışma konusu
olmaya devam eder.
c-Makamın Bireye mi, Partiye mi Ait Olduğu
Tartışmanın
özünde, makamın kime ait olduğu sorusu yatar:
O
makam, seçilmiş kişinin kendisine mi aittir, yoksa onu oraya getiren siyasi
partinin kolektif iradesine mi?
1-Bireyci Görüş: Makamın sahibinin
seçilmiş kişinin kendisi olduğunu savunur.
Bu görüşe göre, seçmenler nihayetinde kişiye oy
vermiştir ve o kişi, bağımsız bir birey olarak halkı temsil etmeye devam
edebilir.
Partiden ayrılma, siyasetçinin kişisel bir
tercihidir ve bu, onun temsil yetkisini ortadan kaldırmaz.
2-Parti Odaklı Görüş: Makamın, partinin
kolektif bir başarısı olduğunu ileri sürer.
Partinin kurumsal yapısı, finansmanı ve seçmene
sunduğu program, o kişinin seçilmesini mümkün kılmıştır.
Bu nedenle, partiden ayrıldığında makamı da
bırakmalıdır.
Bu yaklaşım, siyasi partilerin kurumsal gücünü
ve istikrarını korumayı hedefler.
C) Siyasal etik olmazsa ne gibi
zararlarla karşılaşırız?
Siyasal
etik, bir toplumun siyasi yaşamında temel bir kılavuz görevi görür.
Siyasal
etiğin olmadığı veya göz ardı edildiği durumlarda, bir ülke ve toplumu için
ciddi zararlar ortaya çıkabilir.
İşte
karşılaşılabilecek başlıca zararlar:
a-Güven Kaybı ve Toplumsal Ayrışma
Siyasal
etik olmadan, siyasetçilerin eylemleri ve sözleri arasında tutarlılık olmaz.
Bu
durum, halkın siyasi kurumlara, liderlere ve genel olarak devlete olan güvenini
sarsar.
Güvenin
aşınması, seçmenlerin sandıktan ve siyasi süreçten uzaklaşmasına, hatta
siyaseti tamamen boş ve anlamsız görmesine yol açabilir.
Siyasetin
sadece kişisel çıkar peşinde koşanların alanı olduğu algısı yaygınlaşır.
Bu
durum, toplumu kutuplaştırır, farklı grupların birbirine olan inancını zedeler
ve toplumsal barışı tehdit eder.
b-Yolsuzluk ve İsrafın Artması
Etik
kuralların olmadığı bir ortamda, siyasi makamlar kişisel çıkar elde etmek için
birer araç haline gelebilir. Yolsuzluk, rüşvet ve kayırmacılık (nepotizm)
yaygınlaşır.
Kamunun
kaynakları, toplumun faydasına kullanılmak yerine, siyasetçilerin ve onların
yakın çevresinin zenginleşmesi için israf edilir.
Bu
durum, ekonomik eşitsizliği derinleştirir ve kamu hizmetlerinin kalitesini
düşürür.
c-Hukuk Devleti İlkesinin Zayıflaması
Siyasal
etik, siyasetçilerin yasalara ve hukukun üstünlüğüne bağlı kalmasını
gerektirir.
Etik
olmayan bir siyasi ortamda, yasalar keyfi olarak yorumlanabilir veya belirli
kişilere özel ayrıcalıklar tanınabilir.
Bu
durum, adaletin herkes için eşit uygulanması ilkesini zedeler ve hukuk
devletini zayıflatır.
Hukukun
kişilere göre büküldüğü bir sistemde, en savunmasız kesimler zarar görür ve
toplumsal düzen bozulur.
ç-Demokrasinin İşlevsiz Hale Gelmesi
Demokrasinin
temelinde, halkın iradesinin saygın ve şeffaf bir şekilde temsil edilmesi
yatar.
Siyasal
etiğin yokluğu, siyasi rekabetin kaba ve etik dışı taktiklerle yürütülmesine
neden olur.
Bu
durumda, rakipler karalanır, yalan haberler yayılır ve siyasi süreç manipüle
edilir.
Seçimler
şeffaflığını kaybeder, vatandaşın gerçekleri görmesi engellenir.
Bu
da demokrasinin özünü zedeler ve onu sadece bir formaliteden ibaret hale
getirebilir.
d-Toplumsal Çözülme
Siyaset,
toplumu bir arada tutan ve ortak hedeflere yönlendiren önemli bir yapıdır.
Siyasal
etik olmazsa, siyasetçiler kısa vadeli çıkarlar için toplumu etnik, dini veya
ideolojik bazda bölmekten çekinmezler.
Bu
durum, toplumsal dokunun çözülmesine ve farklı kesimler arasında onarılması zor
derin uçurumlar oluşmasına yol açar.
Toplumsal
uyum ve ortak bir gelecek inşa etme kapasitesi ciddi şekilde zarar görür.
Ç) Özetle
Siyasette
taraf değiştirmenin altında yatan nedenler kişiden kişiye değişir.
Bu,
basit bir "doğru" veya "yanlış" meselesi olmaktan çok, o
kişinin kararı “hangi motivasyonla” aldığıyla ilişkilidir.
Bu
durum, bir kişilik bozukluğundan ziyade, daha çok etik, ahlaki ve siyasi bir
değerlendirme meselesidir.
Siyasal
etik olmadığında, bir toplum kendi kendine zarar vermeye başlar.
Güven
kaybolur, kurumlar işlevsiz hale gelir ve toplumun temel direkleri sarsılır.
Bu
yüzden, siyasal etik sadece siyasetçilerin değil, tüm toplumun korunması
gereken en değerli unsurlarından biridir.
Sonuç
olarak, partiden ayrılan bir siyasetçinin makamını bırakması gerektiği
yönündeki görüş, siyasi etik ve temsiliyet ahlakı açısından güçlü bir
argümandır.
Ancak
bu durum, mevcut yasalarla zorunlu hale getirilmediği için genellikle bir vicdan
ve etik meselesi olarak kalmaktadır.
Bu
konudaki “nihai karar”, her siyasetçinin “kendi değer yargılarına” ve seçmenine
karşı duyduğu sorumluluk anlayışına bağlıdır.
Özellikle
geri kalmış toplumlarda, demokratik hukuk devletinin geçerli olmadığı
durumlarda halkın siyasetçilere olan “güveni” bu nedenlerden dolayı hep çok
zayıf kalmaktadır.
Ancak
devlet tam bir “demokratik ve hukuksal gücü” olan bir yapıya kavuşturulduğunda
siyasetçilerin yanlış yapmak, karanlık işlere bulaşmak gibi şansları da pek
olmaz.
Tüm
bunların temelinde belki de güçlü bilinci olan, yurtsever, bilgili, aklı
başında seçmenlerin olması da büyük önem taşır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapanın adı ve soyadı: