14 Eylül 2025 Pazar

UYUTULMAK MI

    UYUMAK MI, UYUTULMAK MI?   .

.   Bizi uyutuyorlar mı?

.   Biz kendimiz mi uyumak istiyoruz?

Ülkedeki çöküşü, toplumdaki sorunları, ahlaksızlıkları, hırsızlıkları, yozlaşmaları görmemek isteyen, hiç haberi yok gibi davrananlar kimler?

Bu aslında derin ve düşündürücü bir soru…

Hem bireysel hem de toplumsal düzeyde birçok farklı etkenlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan karmaşık bir durum. "Uyutulmak" ve "bilerek uyumak" kavramları, bu durumu anlamak için iki farklı pencere sunuyor.

A) Dış Etkenler ve Uyutulmak

Bir yandan, insanların dikkatini dağıtan ve onları daha büyük sorunlardan uzaklaştıran dış etkenler var.

Bunlar, medya, sosyal çevre ve hatta siyasi söylemler gibi unsurlar olabilir.

Örneğin:

a-Medya Akışı: Haber programlarının veya sosyal medyanın sürekli olarak önemsiz konulara odaklanması, gerçek sorunların göz ardı edilmesine neden olabilir.

Hızlı tüketilen, sansasyonel içerikler, derinlemesine düşünmeyi gerektiren konuların önüne geçebilir.

b-Popüler Kültür ve Tüketim: Bireyleri sürekli olarak daha fazla tüketmeye, eğlenmeye ve kişisel hırslarına odaklanmaya teşvik eden bir kültür, toplumsal sorunların arka plana itilmesine yol açabilir.

Bu durum, insanları "bireysel mutluluk" arayışıyla toplumsal sorumluluklarından uzaklaştırabilir.

B) İçsel Eğilimler ve Bilerek Uyumak

Diğer yandan, bazı insanlar için gerçeklerle yüzleşmek oldukça zorlayıcı olabilir.

Bu durumda, sorunları görmezden gelmek veya onlardan kaçınmak bilinçli veya bilinçsiz bir tercih haline gelebilir.

Bu durumun arkasındaki nedenler şunlar olabilir:

1-Psikolojik Direnç: İnsan zihni, karmaşık ve rahatsız edici gerçeklikleri reddetme eğilimi gösterebilir. "Bilişsel uyumsuzluk" olarak bilinen bu durum, kişinin inançları veya değerleriyle çelişen bilgileri kabul etmektense, o bilgileri görmezden gelmesini sağlar.

2-Yorgunluk ve Umutsuzluk: Toplumsal sorunların büyüklüğü karşısında kendini çaresiz hisseden insanlar, mücadele etmek yerine durumu kabullenmeyi tercih edebilirler.

Bu durum, zamanla “apati”ye ve “duyarsızlaşma”ya yol açabilir.

3-Kişisel Rahatlık Alanı: Bazı insanlar için, mevcut sistemin içinde kalarak konforlarını sürdürmek, sorunları dile getirerek potansiyel riskleri göze almaktan daha kolaydır.

Bu durum, “ahlaki yozlaşma ve hırsızlık” gibi konulara karşı sessiz kalmaya neden olabilir.

C) Nelerin olduğunu bildikleri, anladıkları halde tutumları ve davranışlarıyla, eylemleriyle her şey “çok iyi ve güzelmiş” gibi bir yaşam sürenlere ne diyebiliriz?

Bunu, durumu çok net bir şekilde özetleyen bir “gözlem” olarak kabul edip ayrıştıralı, üzerinde düşünelim:

Bu tür davranışları tanımlamak için birkaç kavramdan bahsedebiliriz.

İnkar

Bu, en temel kavramlardan biridir ve bunu çok fazla sayıda kişide görürüz.

Kişi, olumsuz gerçeklikleri kabul etmeyi reddeder ve bu durumu görmezden gelmeyi tercih eder.

Bu, bilişsel bir savunma mekanizmasıdır; çünkü “gerçeklerle yüzleşmek”, kişinin kendisini rahatsız hissetmesine, endişelenmesine veya çaresiz kalmasına neden olabilir.

Bu yüzden, gerçekliğe gözlerini kapayarak, zihinlerinde "her şeyin yolunda olduğu" bir dünya yaratırlar.

Apati ve Duyarsızlık

Bu durumdaki kişiler, yaşadıkları sorunlara karşı bir duyarsızlık geliştirmiş olabilirler.

Bu, genellikle uzun süreli hayal kırıklığı, umutsuzluk veya sistemin değişmeyeceğine olan inancın bir sonucudur. Bu apati, kişiyi eylemsizliğe iter ve durumu kabullenmeye yönlendirir.

Böylece, sorunları çözmek yerine, sadece mevcut koşullara uyum sağlamaya çalışırlar.

Fırsatçılık ve Pragmatizm

Bazı durumlarda, bu davranışın altında yatan neden daha pragmatiktir.

Kişi, mevcut sistemden veya iktidardan kişisel çıkarlarını maksimize etmeye çalışabilir.

Bu, o sistemin yolsuzluklarını veya ahlaksızlıklarını görmezden gelmeyi, hatta onlara katılmayı gerektirebilir. Bu kişiler için önemli olan, kişisel fayda sağlamaktır; toplumsal ahlak veya genel iyilik gibi konular ikinci planda kalır.

Ç) İktidardan korktukları için, başlarına bir şey gelmesin diye hiç bir eleştiriye girmeyenler hakkında ne söyleyebiliriz?

Altında birden fazla neden barındıran karmaşık bir durum. İnsanların eleştirmekten çekinmesinin temelinde genellikle üç ana unsur bulunur: korku, pasifizm ve sisteme uyum sağlama.

1-Korku ve Baskı

Korku, bu durumun en belirgin nedenidir. İnsanlar, eleştirel bir duruş sergilediklerinde başlarına gelebilecek olumsuz sonuçlardan çekinirler. Bu korku şunları içerebilir:

a-Sosyal Dışlanma: Aile, arkadaş çevresi veya meslektaşları tarafından dışlanma korkusu.

b-Ekonomik Kayıplar: İşini kaybetme, terfi edememe veya iş fırsatlarından mahrum kalma endişesi.

c-Hukuki Süreçler: Haksız davalarla, soruşturmalarla veya yasal yaptırımlarla karşı karşıya kalma riski.

ç-Fiziksel Güvenlik: Özellikle baskıcı rejimlerde, fiziksel şiddete veya tehditlere maruz kalma korkusu.

Bu durumda, eleştiri getirmek, kişisel güvenlik ve refahı tehlikeye atmak anlamına gelir. İnsanlar bu riski göze almak yerine, sessiz kalmayı daha güvenli bir seçenek olarak görürler.

2-Pasifizm ve Umutsuzluk

Bazı insanlar, eleştirinin hiçbir şeyi değiştirmeyeceğine dair derin bir umutsuzluk hissederler.

Onlara göre, sisteme karşı çıkmak “boşa bir çabadır”.

Bu pasifizm şunlardan kaynaklanabilir:

a-İnançsızlık: İnsanların birleşerek değişim yaratabileceğine olan inançlarını kaybetmeleri.

b-Önceki Başarısız Deneyimler: Daha önce eleştiri getirdikleri halde olumlu bir sonuç alamamış olmaları.

c-Yorgunluk: Sürekli mücadele etmenin getirdiği psikolojik yorgunluk ve bitkinlik.

Bu kişiler, eleştirel bir duruş sergilemektense, durumu olduğu gibi kabul etmeyi ve kendi hayatlarına odaklanmayı seçebilirler.

3-Sisteme Uyum Sağlama

Eleştirmeyenlerin bir diğer grubu ise, sistemin bir parçası olmayı daha kârlı bulabilir.

Bu, aktif bir korku yerine, daha çok pasif bir rıza halidir.

Bu kişiler, eleştirel bir pozisyon almanın getireceği dezavantajlar yerine, sisteme uyum sağlayarak elde edecekleri faydaları düşünürler.

Bu çıkarlar şunlar olabilir:

a-Kişisel Konfor: Mevcut sistem içinde rahat bir yaşam sürme.

b-Avantajlar: İktidarın veya mevcut düzenin sağladığı maddi ya da manevi imkanlardan yararlanma.

c-Statü: Yüksek bir sosyal veya mesleki statüye ulaşma ve bunu koruma.

Bu durumdaki kişiler için, eleştirmek bir nevi "oyunu bozmak" anlamına gelir ve bu da “kişisel çıkarlarına” aykırıdır.

D) Sonuç

"Bizi uyutuyorlar mı, yoksa biz mi uyumak istiyoruz?" sorusu, tek bir cevabı olmayan bir soru.

Bu tür davranışlar, tek bir nedene indirgenemez.

Bireyler, yaşadıkları çevrenin, kişisel inançlarının ve psikolojik durumlarının bir sonucu olarak bu tür bir duruş sergileyebilirler.

Bazıları için bu bir “hayatta kalma mekanizması”yken, diğerleri için “bilinçli bir seçim” olabilir.

Çoğu zaman, her iki durumun da birleşiminden oluşan “karmaşık bir süreçle” karşı karşıya kalırız.

Dış etkenler, toplumsal sorunları görmeyi zorlaştırırken, “içsel eğilimler” de bu duruma katkıda bulunabilir.

Temel sorularla ilgili yaptığım incelemede ortaya çıkan durum kısaca böyle…

Bu konuda daha fazla düşünmek istersen, hangi konunun seni daha çok meşgul ettiğini söyleyebilirsin:

“Toplumsal duyarsızlık” mı, yoksa “medyanın rolü” mü, yoksa “devletten çekinme” ve korku mu?

.     Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.09.14, G.
.          YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:
.     (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yapanın adı ve soyadı: