UYUMAK MI, UYUTULMAK MI? .
. Bizi uyutuyorlar mı?
. Biz kendimiz mi uyumak istiyoruz?
Ülkedeki çöküşü,
toplumdaki sorunları, ahlaksızlıkları, hırsızlıkları, yozlaşmaları görmemek
isteyen, hiç haberi yok gibi davrananlar kimler?
Bu aslında derin
ve düşündürücü bir soru…
Hem bireysel
hem de toplumsal düzeyde birçok farklı etkenlerin bir araya gelmesiyle ortaya
çıkan karmaşık bir durum. "Uyutulmak" ve "bilerek uyumak"
kavramları, bu durumu anlamak için iki farklı pencere sunuyor.
A)
Dış Etkenler ve Uyutulmak
Bir yandan,
insanların dikkatini dağıtan ve onları daha büyük sorunlardan uzaklaştıran dış
etkenler var.
Bunlar, medya,
sosyal çevre ve hatta siyasi söylemler gibi unsurlar olabilir.
Örneğin:
a-Medya
Akışı: Haber programlarının veya sosyal medyanın sürekli olarak önemsiz
konulara odaklanması, gerçek sorunların göz ardı edilmesine neden olabilir.
Hızlı
tüketilen, sansasyonel içerikler, derinlemesine düşünmeyi gerektiren konuların
önüne geçebilir.
b-Popüler
Kültür ve Tüketim: Bireyleri sürekli olarak daha fazla tüketmeye, eğlenmeye ve
kişisel hırslarına odaklanmaya teşvik eden bir kültür, toplumsal sorunların
arka plana itilmesine yol açabilir.
Bu
durum, insanları "bireysel mutluluk" arayışıyla toplumsal
sorumluluklarından uzaklaştırabilir.
B)
İçsel Eğilimler ve Bilerek Uyumak
Diğer yandan,
bazı insanlar için gerçeklerle yüzleşmek oldukça zorlayıcı olabilir.
Bu durumda,
sorunları görmezden gelmek veya onlardan kaçınmak bilinçli veya bilinçsiz bir
tercih haline gelebilir.
Bu durumun
arkasındaki nedenler şunlar olabilir:
1-Psikolojik Direnç: İnsan
zihni, karmaşık ve rahatsız edici gerçeklikleri reddetme eğilimi gösterebilir.
"Bilişsel uyumsuzluk" olarak bilinen bu durum, kişinin inançları veya
değerleriyle çelişen bilgileri kabul etmektense, o bilgileri görmezden
gelmesini sağlar.
2-Yorgunluk ve Umutsuzluk: Toplumsal
sorunların büyüklüğü karşısında kendini çaresiz hisseden insanlar, mücadele
etmek yerine durumu kabullenmeyi tercih edebilirler.
Bu
durum, zamanla “apati”ye ve “duyarsızlaşma”ya yol açabilir.
3-Kişisel Rahatlık Alanı: Bazı
insanlar için, mevcut sistemin içinde kalarak konforlarını sürdürmek, sorunları
dile getirerek potansiyel riskleri göze almaktan daha kolaydır.
Bu
durum, “ahlaki yozlaşma ve hırsızlık” gibi konulara karşı sessiz kalmaya neden
olabilir.
C)
Nelerin olduğunu bildikleri, anladıkları halde tutumları ve davranışlarıyla,
eylemleriyle her şey “çok iyi ve güzelmiş” gibi bir yaşam sürenlere ne
diyebiliriz?
Bunu, durumu
çok net bir şekilde özetleyen bir “gözlem” olarak kabul edip ayrıştıralı,
üzerinde düşünelim:
Bu tür
davranışları tanımlamak için birkaç kavramdan bahsedebiliriz.
İnkar
Bu, en temel
kavramlardan biridir ve bunu çok fazla sayıda kişide görürüz.
Kişi, olumsuz
gerçeklikleri kabul etmeyi reddeder ve bu durumu görmezden gelmeyi tercih eder.
Bu, bilişsel
bir savunma mekanizmasıdır; çünkü “gerçeklerle yüzleşmek”, kişinin kendisini
rahatsız hissetmesine, endişelenmesine veya çaresiz kalmasına neden olabilir.
Bu yüzden,
gerçekliğe gözlerini kapayarak, zihinlerinde "her şeyin yolunda
olduğu" bir dünya yaratırlar.
Apati ve
Duyarsızlık
Bu durumdaki
kişiler, yaşadıkları sorunlara karşı bir duyarsızlık geliştirmiş olabilirler.
Bu, genellikle
uzun süreli hayal kırıklığı, umutsuzluk veya sistemin değişmeyeceğine olan
inancın bir sonucudur. Bu apati, kişiyi eylemsizliğe iter ve durumu
kabullenmeye yönlendirir.
Böylece,
sorunları çözmek yerine, sadece mevcut koşullara uyum sağlamaya çalışırlar.
Fırsatçılık
ve Pragmatizm
Bazı
durumlarda, bu davranışın altında yatan neden daha pragmatiktir.
Kişi, mevcut
sistemden veya iktidardan kişisel çıkarlarını maksimize etmeye çalışabilir.
Bu, o sistemin
yolsuzluklarını veya ahlaksızlıklarını görmezden gelmeyi, hatta onlara
katılmayı gerektirebilir. Bu kişiler için önemli olan, kişisel fayda
sağlamaktır; toplumsal ahlak veya genel iyilik gibi konular ikinci planda
kalır.
Ç)
İktidardan korktukları için, başlarına bir şey gelmesin diye hiç bir eleştiriye
girmeyenler hakkında ne söyleyebiliriz?
Altında birden
fazla neden barındıran karmaşık bir durum. İnsanların eleştirmekten
çekinmesinin temelinde genellikle üç ana unsur bulunur: korku, pasifizm ve
sisteme uyum sağlama.
1-Korku
ve Baskı
Korku, bu
durumun en belirgin nedenidir. İnsanlar, eleştirel bir duruş sergilediklerinde
başlarına gelebilecek olumsuz sonuçlardan çekinirler. Bu korku şunları
içerebilir:
a-Sosyal
Dışlanma: Aile, arkadaş çevresi veya meslektaşları tarafından dışlanma korkusu.
b-Ekonomik
Kayıplar: İşini kaybetme, terfi edememe veya iş fırsatlarından mahrum kalma
endişesi.
c-Hukuki
Süreçler: Haksız davalarla, soruşturmalarla veya yasal yaptırımlarla karşı
karşıya kalma riski.
ç-Fiziksel
Güvenlik: Özellikle baskıcı rejimlerde, fiziksel şiddete veya tehditlere maruz
kalma korkusu.
Bu durumda,
eleştiri getirmek, kişisel güvenlik ve refahı tehlikeye atmak anlamına gelir.
İnsanlar bu riski göze almak yerine, sessiz kalmayı daha güvenli bir seçenek
olarak görürler.
2-Pasifizm
ve Umutsuzluk
Bazı insanlar,
eleştirinin hiçbir şeyi değiştirmeyeceğine dair derin bir umutsuzluk
hissederler.
Onlara göre,
sisteme karşı çıkmak “boşa bir çabadır”.
Bu pasifizm
şunlardan kaynaklanabilir:
a-İnançsızlık:
İnsanların birleşerek değişim yaratabileceğine olan inançlarını kaybetmeleri.
b-Önceki
Başarısız Deneyimler: Daha önce eleştiri getirdikleri halde olumlu bir sonuç
alamamış olmaları.
c-Yorgunluk:
Sürekli mücadele etmenin getirdiği psikolojik yorgunluk ve bitkinlik.
Bu kişiler,
eleştirel bir duruş sergilemektense, durumu olduğu gibi kabul etmeyi ve kendi
hayatlarına odaklanmayı seçebilirler.
3-Sisteme
Uyum Sağlama
Eleştirmeyenlerin
bir diğer grubu ise, sistemin bir parçası olmayı daha kârlı bulabilir.
Bu, aktif bir
korku yerine, daha çok pasif bir rıza halidir.
Bu kişiler,
eleştirel bir pozisyon almanın getireceği dezavantajlar yerine, sisteme uyum
sağlayarak elde edecekleri faydaları düşünürler.
Bu çıkarlar
şunlar olabilir:
a-Kişisel
Konfor: Mevcut sistem içinde rahat bir yaşam sürme.
b-Avantajlar:
İktidarın veya mevcut düzenin sağladığı maddi ya da manevi imkanlardan
yararlanma.
c-Statü:
Yüksek bir sosyal veya mesleki statüye ulaşma ve bunu koruma.
Bu durumdaki
kişiler için, eleştirmek bir nevi "oyunu bozmak" anlamına gelir ve bu
da “kişisel çıkarlarına” aykırıdır.
D)
Sonuç
"Bizi
uyutuyorlar mı, yoksa biz mi uyumak istiyoruz?" sorusu, tek bir cevabı
olmayan bir soru.
Bu tür
davranışlar, tek bir nedene indirgenemez.
Bireyler,
yaşadıkları çevrenin, kişisel inançlarının ve psikolojik durumlarının bir
sonucu olarak bu tür bir duruş sergileyebilirler.
Bazıları
için bu bir “hayatta kalma mekanizması”yken, diğerleri için “bilinçli bir seçim”
olabilir.
Çoğu zaman,
her iki durumun da birleşiminden oluşan “karmaşık bir süreçle” karşı karşıya
kalırız.
Dış
etkenler, toplumsal sorunları görmeyi zorlaştırırken, “içsel eğilimler” de bu
duruma katkıda bulunabilir.
Temel
sorularla ilgili yaptığım incelemede ortaya çıkan durum kısaca böyle…
Bu konuda
daha fazla düşünmek istersen, hangi konunun seni daha çok meşgul ettiğini
söyleyebilirsin:
“Toplumsal duyarsızlık”
mı, yoksa “medyanın rolü” mü, yoksa “devletten çekinme” ve korku mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapanın adı ve soyadı: