25 Eylül 2021 Cumartesi

İstediğiniz Kadar Çok

 İstediğiniz kadar çok şeyi bilin!  

Demokrat, Atatürkçü, çağdaş, ilerici ve benzeri kimliklerden olun, Türkiye'de MİLLET sizden başka başka şeylere değer veriyor.

Tarikatlar ve cemaatler o denli yerleşmiş ve yayılmış ki, politikada ve ticarette öylesine güç kazanmışlar ki geride kalanlar için sadece BOŞ laf üretmek kalmış.

Her bir cemaat bebek yaştan alarak çocukları kendi yapısı içinde eğitiyor.

Tarikatlar ve cemaatlar kendilerine insan topluyor gibi olmuşlardır.

Adam devşirme, para devşirme, makam devşirme modeli başlamıştır.

Bizim ''din bilgisi'' ve ''din eğitimi'' ile karıştırdığımız kavramlar vardır.

İşte şimdi asıl fark daha iyi anlaşılacak.

Çağdaş eğitimin içinde dinler tarihi ve din bilgisi (Din eğitimi değil!) en iyi yöntemlerle ve çocuğun düzeyine göre, belli bir program çerçevesinde verilebilmeliydi. (İsteğe bağlı da olsa...)

Bu dersin de öğretmenleri tabii ki çağdaş pedagojiden çıkanlardan olabilirdi.

Din eğitimini ise aileler, cemaatler vb vermektedir.

''Yok olmaz!'' dediğinizde ise hiç bir din, dinler tarihi bilgisi olmayan koca koca kuşaklar ile ortada kalmak var.

''....... Hazretleri'' o kadar çok geniş tabanlara yayılmışlar ki, o denli özgüvenli ve güçlü bir durum kazanmışlardır ki sizin boş bilgi alanınız ile onlara karşı çıkabilmeniz matematiksel olarak mümkün değildir.

Kısa örneği olarak son darbe girişi ile ortaya daha iyi çıkan bilgiler ışığında ''yaa biz zaten biliyorduk'' demek yetmiyor.

Görebildiğimiz, algılayabildiğimiz ne kadar az, ne kadar kısa boyutlu bir bilseniz! Derinlikleri, hacmı ve sathı artık bizim gibi sıradan yurttaşların kavrayabilmesini çok aşmış durumdadır.

Cemaatlerin kapsama alanı içindeki bireylerin çoğunluğu ve onların bağlılıkları ise şaşırtıcı bir ayrı gerçektir.

Bu kadar çok sayıda kitlesel insanlar nasıl oluyor da böylesine sistemlerin içine alınıp, bağımlı hale getirilebiliyorlar?

Hepsi de kandırılmış mı oluyorlar?

Tesadüf mü bu olanlar?

Kullanılan yöntemleri ve örgütsel yapıları sadece din ve vicdan özgürlüğü ile açıklanabilir mi?

İslami tarikatların 1000 yıllık geçmişi var.

Bunların içinde devlete ve baskıya çıkmış olanları da vardır.

O dönem için bu tür tarikatlar İslam'ın despot ve halka karşı olan yönüne karşı çıkıyorlardı.

Asıl olan ise, bu geçmiş dönemde tarikatlar kendi içlerinde daha çok İslam ahlakı ve insanın gelişimi üzerinde yoğunlaşmışlardı.

Kişiye yönelik bir liderlik yüceltmesi yoktu.

Cumhuriyetin zayıflaması için yeni cemaatler ortaya çıkmaya başlamıştır.

Mesihlik kavramı şu an bizim coğrafyamızda özellikle sünni kesimde yeni ve yoğun olarak bir biçimde yaygınlaştırılmaktadır.

Kuran-ı Kerim'de MEHDİLİK kavramı hiç geçmemektedir.

Bu konuda örneğin Prof. dr. Şaban Ali Düzgün genişçe açıklamalar verebilmektedir.

MEHDİLİK kavramı (yol gösteren) çok geniş olarak birçok yerde tartışılmıştır.

Bazı dini kültürlerde cemaatlerde ise İran'da olduğu gibi bir beklenen Mehdi inancı vardır. Bizde ise son dönem cemaatleri bir MEHDİLİK (Mesihlik) kavramı üzerinde yoğunlaşmıştır. Ve cemaatin önderine çok üstün güçler verilmiştir.

Bu olgu ise tarikat yapısalında yeni tür bir özellik taşımaktadır.

Bu örgütlenme modeli üzerinde çalışmışlar ve kendi müritlerini devletin her alanına sokmağa, devlete sızmağa yoğunlaşmışlardır.

Bunların bu girişimleri hiç de iyi niyet taşımamaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti'nin temel kuruluş felsefesine karşı çıkmışlardır.

Bu cemaat ve tarikatların içinde bugün politikaya katılmamış, sahte şeyhler ve dinsel hurafeler uydurmalar yapmamış olanları da vardır; ve bunlar insana yönelik hizmet vermektedirler.

Son 100- 150 yıldır zaten tarikatlar ve cemaatler kendi gelişimleri içerisinde çok da olumlu olmayan gelişmeler, değişimler göstermiştir.

Yeni yeni terimler ve kavramlar türetmişlerdir.

Bambaşka hedefler içinde olup, asıl ibadet ve din görüşünü suistimal edip, dini bir cemaat görünümü altında uluslar arası bir örgüt haline gelmişlerdir.

Ana sorun ise ibadet ve iman değildir.

Müslüman olup olmamak değildir.

Yaptıkları işin kime yaradığına bakmak gerekir.

Kimlere, nasıl zarar vermektedir, diye bakılması gerekir.

Bir adalet ve zulüm makinası olarak bakmak gerekir.

Bu iş sadece bir cemaat işi de değildir!

Devlet ise bu olgulara karşı kendisini koruyamamıştır ne yazık ki!

Diyanet işleri başkanlığı ana görevlerini gerçekleştirmede çok geç kalmıştır...

Bir de en azından 100 yıldır bu toprağın okur yazarı, aydın, entelektüel insanlarına dinden uzaklaşma, din kültürüne, din ve sosyolojisine uzak durma, dinden kaçış enjekte edilmiştir. 

Bir yaşam alanı olarak, bir etki ve güç mekanizması olarak da dini hiç ciddiye almamak gibi bir duruma düşmüşlerdir.

Evet siyaset, ticaret, ekonomi, eğitim, sosyoloji ve benzeri alanlarda görebileceğimiz her türlü ilişkilerde ve etki-tepkilerde DİN gerçeği düşünülmeden ve incelenmeden olamaz.

Artık yurttaşlar birer birey olarak görülmelidir, yasalar önünde yurttaşlar eşit görülmelidir, insanlara kul gözü ile bakılamaz v b. diyor isek, çağdaş düşünmek istiyor isek de yine DİN ve ilişkileri konusunda gözümüzü kapatmak değil, tam tersine araştırmalarda bulunmamız gerekir.

Tabii ki bugün devlet cemaatlerle, tarikatlarla yönetilemez.

Bugün bu düşünceleri taşıyan din (ilahiyat) alanında bilgili ve uzmanlaşmış birçok din bilimi insanları vardır.

Bunları zaman zaman izlediğimizde onların yazılarında, açıklamalarında, bilgilendirmelerinde KURAN'daki İSLAM gerçeklerini çok daha iyi görebilmekteyiz.

Bu nedenle de ALLAH Kuran'da ''sadece bana ibadet edeceksiniz'' demektedir.

Bunun dışına çıkıldığında ise, başkalarına, şeyh, şıh ve mehdilere tapınılmağa başlanıldığında sorun başlamaktadır. (şirk)

İnanç, ibadet, kültür ve bilgi farklı farklı kavramlardır.

Herkes kendi kültürüne, bilgi ve inancına göre istediği biçimde ibadet eder.

Bu da zaten anayasal bir hak olarak tanınmıştır.

Sorun (her zaman olduğu gibi zamanımızda da) dini kendi kişisel çıkarları için kullanmak, devleti kullanmak isteyenlerden çıkmaktadır.

Bunlara izin verilmemesi gerekir.

Devlet de bu konuda kendini ve yurttaşlarını korumak zorunluluğundadır.

Son dönem Türkiye'si çok çalkantılı ve iç içe geçmiş kargaşaları yaşamaktadır.

Uluslararası oligarşi, uluslararası güç odakları gözlerini orta doğuya, Türkiye'ye dikmişlerdir ve planladıkları işi de rahatça, şıkır şıkır uygulamaktadırlar.

Bu yeni bir şey de değildir ama bugün çok daha hızlıca ve kalıcı uygulamalara girişmektedirler.

Bize düşen ise bu bağlamda daha çok araştırmacı olmak ve de bilinç düzeyimizi artıracak adımları atabilmektir.

              Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 15.08.2016, K.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yapanın adı ve soyadı: