İstediğiniz kadar çok şeyi bilin!
Demokrat,
Atatürkçü, çağdaş, ilerici ve benzeri kimliklerden olun, Türkiye'de MİLLET
sizden başka başka şeylere değer veriyor.
Tarikatlar
ve cemaatler o denli yerleşmiş ve yayılmış ki, politikada ve ticarette öylesine
güç kazanmışlar ki geride kalanlar için sadece BOŞ laf üretmek kalmış.
Her
bir cemaat bebek yaştan alarak çocukları kendi yapısı içinde eğitiyor.
Tarikatlar
ve cemaatlar kendilerine insan topluyor gibi olmuşlardır.
Adam
devşirme, para devşirme, makam devşirme modeli başlamıştır.
Bizim
''din bilgisi'' ve ''din eğitimi'' ile karıştırdığımız
kavramlar vardır.
İşte
şimdi asıl fark daha iyi anlaşılacak.
Çağdaş
eğitimin içinde dinler tarihi ve din bilgisi (Din eğitimi değil!) en iyi
yöntemlerle ve çocuğun düzeyine göre, belli bir program çerçevesinde
verilebilmeliydi. (İsteğe bağlı da olsa...)
Bu
dersin de öğretmenleri tabii ki çağdaş pedagojiden çıkanlardan olabilirdi.
Din eğitimini
ise aileler, cemaatler vb vermektedir.
''Yok
olmaz!'' dediğinizde ise hiç bir din, dinler tarihi bilgisi olmayan koca koca
kuşaklar ile ortada kalmak var.
''.......
Hazretleri'' o kadar çok geniş tabanlara yayılmışlar ki, o denli özgüvenli ve
güçlü bir durum kazanmışlardır ki sizin boş bilgi alanınız ile onlara karşı
çıkabilmeniz matematiksel olarak mümkün değildir.
Kısa
örneği olarak son darbe girişi ile ortaya daha iyi çıkan bilgiler ışığında
''yaa biz zaten biliyorduk'' demek yetmiyor.
Görebildiğimiz,
algılayabildiğimiz ne kadar az, ne kadar kısa boyutlu bir bilseniz!
Derinlikleri, hacmı ve sathı artık bizim gibi sıradan yurttaşların
kavrayabilmesini çok aşmış durumdadır.
Cemaatlerin
kapsama alanı içindeki bireylerin çoğunluğu ve onların bağlılıkları ise
şaşırtıcı bir ayrı gerçektir.
Bu
kadar çok sayıda kitlesel insanlar nasıl oluyor da böylesine sistemlerin içine
alınıp, bağımlı hale getirilebiliyorlar?
Hepsi
de kandırılmış mı oluyorlar?
Tesadüf
mü bu olanlar?
Kullanılan
yöntemleri ve örgütsel yapıları sadece din ve vicdan özgürlüğü ile
açıklanabilir mi?
İslami
tarikatların 1000 yıllık geçmişi var.
Bunların
içinde devlete ve baskıya çıkmış olanları da vardır.
O
dönem için bu tür tarikatlar İslam'ın despot ve halka karşı olan yönüne karşı
çıkıyorlardı.
Asıl
olan ise, bu geçmiş dönemde tarikatlar kendi içlerinde daha çok İslam ahlakı ve
insanın gelişimi üzerinde yoğunlaşmışlardı.
Kişiye
yönelik bir liderlik yüceltmesi yoktu.
Cumhuriyetin
zayıflaması için yeni cemaatler ortaya çıkmaya başlamıştır.
Mesihlik
kavramı şu an bizim coğrafyamızda özellikle sünni kesimde yeni ve yoğun olarak
bir biçimde yaygınlaştırılmaktadır.
Kuran-ı
Kerim'de MEHDİLİK kavramı hiç geçmemektedir.
Bu
konuda örneğin Prof. dr. Şaban Ali Düzgün genişçe açıklamalar verebilmektedir.
MEHDİLİK
kavramı (yol gösteren) çok geniş olarak birçok yerde tartışılmıştır.
Bazı dini kültürlerde cemaatlerde
ise İran'da olduğu gibi bir beklenen Mehdi inancı vardır. Bizde ise son dönem
cemaatleri bir MEHDİLİK (Mesihlik) kavramı üzerinde yoğunlaşmıştır. Ve cemaatin
önderine çok üstün güçler verilmiştir.
Bu
olgu ise tarikat yapısalında yeni tür bir özellik taşımaktadır.
Bu
örgütlenme modeli üzerinde çalışmışlar ve kendi müritlerini devletin her
alanına sokmağa, devlete sızmağa yoğunlaşmışlardır.
Bunların
bu girişimleri hiç de iyi niyet taşımamaktadır.
Türkiye
Cumhuriyeti'nin temel kuruluş felsefesine karşı çıkmışlardır.
Bu
cemaat ve tarikatların içinde bugün politikaya katılmamış, sahte şeyhler ve
dinsel hurafeler uydurmalar yapmamış olanları da vardır; ve bunlar insana
yönelik hizmet vermektedirler.
Son
100- 150 yıldır zaten tarikatlar ve cemaatler kendi gelişimleri içerisinde çok
da olumlu olmayan gelişmeler, değişimler göstermiştir.
Yeni
yeni terimler ve kavramlar türetmişlerdir.
Bambaşka
hedefler içinde olup, asıl ibadet ve din görüşünü suistimal edip, dini bir
cemaat görünümü altında uluslar arası bir örgüt haline gelmişlerdir.
Ana
sorun ise ibadet ve iman değildir.
Müslüman
olup olmamak değildir.
Yaptıkları
işin kime yaradığına bakmak gerekir.
Kimlere,
nasıl zarar vermektedir, diye bakılması gerekir.
Bir
adalet ve zulüm makinası olarak bakmak gerekir.
Bu iş
sadece bir cemaat işi de değildir!
Devlet
ise bu olgulara karşı kendisini koruyamamıştır ne yazık ki!
Diyanet
işleri başkanlığı ana görevlerini gerçekleştirmede çok geç kalmıştır...
Bir de en azından 100 yıldır bu toprağın okur yazarı, aydın, entelektüel insanlarına dinden uzaklaşma, din kültürüne, din ve sosyolojisine uzak durma, dinden kaçış enjekte edilmiştir.
Bir yaşam alanı olarak, bir etki ve güç mekanizması
olarak da dini hiç ciddiye almamak gibi bir duruma düşmüşlerdir.
Evet siyaset, ticaret, ekonomi, eğitim, sosyoloji ve benzeri alanlarda görebileceğimiz her türlü ilişkilerde ve etki-tepkilerde DİN gerçeği düşünülmeden ve incelenmeden olamaz.
Artık yurttaşlar birer birey olarak
görülmelidir, yasalar önünde yurttaşlar eşit görülmelidir, insanlara kul gözü
ile bakılamaz v b. diyor isek, çağdaş düşünmek istiyor isek de yine DİN ve
ilişkileri konusunda gözümüzü kapatmak değil,
tam tersine araştırmalarda bulunmamız
gerekir.
Tabii
ki bugün devlet cemaatlerle, tarikatlarla yönetilemez.
Bugün
bu düşünceleri taşıyan din (ilahiyat) alanında bilgili ve uzmanlaşmış birçok
din bilimi insanları vardır.
Bunları
zaman zaman izlediğimizde onların yazılarında, açıklamalarında,
bilgilendirmelerinde KURAN'daki İSLAM gerçeklerini çok daha iyi
görebilmekteyiz.
Bu
nedenle de ALLAH Kuran'da ''sadece bana ibadet edeceksiniz'' demektedir.
Bunun
dışına çıkıldığında ise, başkalarına, şeyh, şıh ve mehdilere tapınılmağa
başlanıldığında sorun başlamaktadır. (şirk)
İnanç,
ibadet, kültür ve bilgi farklı farklı kavramlardır.
Herkes
kendi kültürüne, bilgi ve inancına göre istediği biçimde ibadet eder.
Bu da
zaten anayasal bir hak olarak tanınmıştır.
Sorun
(her zaman olduğu gibi zamanımızda da) dini kendi
kişisel çıkarları için kullanmak, devleti kullanmak isteyenlerden
çıkmaktadır.
Bunlara
izin verilmemesi
gerekir.
Devlet
de bu konuda kendini ve yurttaşlarını korumak
zorunluluğundadır.
Son
dönem Türkiye'si çok çalkantılı ve iç içe geçmiş kargaşaları yaşamaktadır.
Uluslararası
oligarşi, uluslararası güç odakları gözlerini orta doğuya, Türkiye'ye
dikmişlerdir ve planladıkları işi de rahatça, şıkır şıkır uygulamaktadırlar.
Bu
yeni bir şey de değildir ama bugün çok daha hızlıca ve kalıcı
uygulamalara girişmektedirler.
Bize
düşen ise bu bağlamda daha çok araştırmacı olmak
ve de bilinç düzeyimizi artıracak adımları
atabilmektir.
Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 15.08.2016, K.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapanın adı ve soyadı: