GERİ KALMIŞ TOPLUM
. GERİ KALMIŞ TOPLUMUN
BİREYLERİ
. Kalkınma
hamleleri yapmış olsalar bile “gelişmişlik, çağdaşlık, uygarlaşma” düzeyinde
kendisini, “hedeflerini tamamlayamamış” ülkelerde toplum ve bireyler “neden”
hep “sorunlu” olmaktadır?
. Neden “kapalı” bir toplum olmanın dışına
çıkamamaktadır?
. Toplumun büyük bir kesiminde bireylerin “yapısal
özellikleri ve davranışları” nasıldır?
. Geri kalmışlık içindeki toplumda bireyler her
şeye üzülürler, bunun üzerinde kendi aralarında konuşurlar.
. Hep “şikayet” ederler ama “araştırma ve
incelemeler” yapmazlar, “eleştirel ve sorgulayıcı” düşünmezler.
. Bu durum, ne yazık ki gözlemlediğimiz
toplumsal bir sorunu çok iyi özetliyor.
A) Bu döngüsel sorunun
temelinde yatan ve birbirini besleyen bazı noktaları görüp, özetleyebiliriz:
. Bu durum, eleştirel düşünme, bilimsel
metot ve problem çözme becerilerinin toplum genelinde zayıf kaldığını
gösteren tipik bir işarettir.
.
Bu konuda sosyolojik veya psikolojik “analizler”
yapmak istesek, hangi başlık altında derinleşmek isteyebiliriz?
. Sorunların “nedenini ve kökenlerini “araştırmazlar,
çözüm yolları üzerine fikir üretmezler ise sonuç nasıl olur?
. Elbette, bu gidiş daha önce bahsettiğim gibi
“temel” sorunun eylemsizlik (pasiflik) ve düşünsel yoksulluk boyutlarını
gittikçe derinleştiriyor.
1-Şikayet
ve Üzülme Sarmalı
-Kolektif
Mağduriyet: Ortak şikayet, bireyleri bir araya getiriyor ve bir
"mağdurlar topluluğu" hissi yaratıyor. Bu, geçici bir rahatlama
sağlasa da, eylemsizliği meşrulaştırıyor.
-Duygusal
Tepki Yoğunluğu: Bireyler, karşılaştıkları sorunlara karşı hemen ve
yoğun bir duygusal tepki veriyorlar. Üzüntü, öfke ve hayal kırıklığı,
sorunun kendisinden çok daha fazla zaman ve enerji tüketiyor.
-Sözlü
Gündem: Sorunlar, çözüm bulma aracı olmaktan çıkıp, sohbet ve sosyal
etkileşim konusu haline geliyor. "Her şeye üzülme" hali, bir
nevi ortak bir kimlik oluşturuyor.
2-Araştırma
ve İnceleme Eksikliği
-Eylemsizlik
Konforu: Araştırma yapmak, çoğu zaman soruna bir çözüm bulma
sorumluluğunu da beraberinde getirir. Eylemsizlik ve şikayet etmek, bu
sorumluluktan kaçınmanın konforlu bir yoludur.
-Derinleşmeme
Hali: Sorunun kök nedenlerine inme arzusu veya alışkanlığı
oluşmuyor. "Neden böyle oldu?", "Kim sorumlu?" yerine,
"Bu hep böyle!" veya "Çok kötü bir durum!" gibi
genellemelerle yetiniliyor.
-Enerji
Tüketimi: Üstteki şikayet sarmalı, bireyin araştırma ve inceleme
gibi zihinsel çaba gerektiren adımlar için gerekli olan enerjiyi ve
motivasyonu tüketiyor.
-Bilgiye
Güvensizlik veya Erişim Zorluğu: Toplumda bilgiye erişim ve bilgiyi
doğrulama becerisi zayıf olabilir. Ya da mevcut bilgilere karşı derin bir
güvensizlik hakim olabilir.
B) Geri kalmışlık
içindeki bir toplumda, bireylerin sorunların kökenlerine inmeyi neden reddettiği
ve çözüm üretmekten kaçındığına dair ana etkenleri inceleyelim:
. Bu durum, bireyin dış dünyayı
değiştirme gücüne olan inancını yitirdiği ve iç dünyasında pasif bir
direniş geliştirdiği bir toplumsal atalet halidir.
. Bu gözlemler ışığında, "Bu
durumun toplumsal gelişme ve inovasyon üzerindeki etkileri
nelerdir?" sorusunu ele alabiliriz.
. Özellikle kendi çevrelerinde “bol sohbetler”
ederler, karşılıklı “kendilerini anlatırlar”, özel yaşamları üzerinde çok
konuşurlar, “çok iyi” arkadaş gibi sohbetler ederler. Ama ülke sorunlarına dair
hiç bir ciddi fikir üretmezler.
. Bu son gözleminiz, bahsettiğimiz “pasifliğin”
ve “şikayet döngüsünün”, kaçış (distraksiyon) ve bireysel
odaklanma (mikro kozmos) yoluyla nasıl sürdürüldüğünü çok net olarak gösteriyor.
1-Pasifliğin
ve Eylemsizliğin Nedenleri
-Kolay
Çözüm Beklentisi (Sihirli Değnek Sendromu): Bireyler, sorunların
kendiliğinden, bir otorite tarafından ya da basit, mucizevi bir çözümle ortadan
kalkmasını bekler. Derinlemesine araştırma, zaman ve zeka gerektiren zorlu bir
süreçtir.
-Öğrenilmiş
Çaresizlik: Bireyler, geçmiş deneyimlerinde yaptıkları çabaların sonuç
vermediğini veya kendilerini sadece daha fazla baskı altına soktuğunu
görmüşlerdir. Bu durum, "Ne yapsam boşuna" inancını doğurur. Sorunun
büyüklüğü karşısında çaresiz hissedilir.
-Korku
Kültürü ve Baskı: Sorunların kökenlerini araştırmak ve alternatif çözüm
yolları önermek, statükoyu sorgulamak anlamına gelir. Otoriter veya
gelenekçi toplumlarda bu, riskli bir davranış olarak algılanabilir ve
bireyin cezalandırılmasına yol açabilir. Bu da kendini sansürlemeye neden
olur.
2-Düşünsel
Yoksulluk ve Alışkanlıklar
-Eleştirel
Düşünme Eksikliği: Okul sistemleri ve kültürel ortam, bireyleri bilgiyi
sorgulamaya ve analiz etmeye değil, kabul etmeye yönlendirir.
Sebep-sonuç ilişkisi kurma, hipotez geliştirme gibi beceriler gelişmemiştir.
-Duygusallığın
Akla Baskın Gelmesi: İlk sohbette bahsettiğimiz gibi, sorunlara duygusal
tepki vermek, akılcı ve mantıksal bir analiz yapmaktan çok daha kolaydır.
Üzüntü ve şikayet, düşünmenin yerini alır.
-Geleceği
Planlamama: Sorunların kökenini araştırmak, uzun vadeli bir vizyon gerektirir.
Kısa vadeli hayatta kalma endişesiyle yaşayan bireyler, enerjilerini günü
kurtarmaya harcar, geleceğe yönelik çözüm üretme zahmetine girmezler.
C) Bu durumu,
sosyolojide ve psikolojide sıkça rastlanan "Büyük Resimden
Kaçış" veya "Dar Çevreye Sığınma" olarak ele
alabiliriz.
I-
Dar Çevreye Sığınmanın ve Aşırı Kişiselleşmenin Nedenleri
. Bu durum, kamusal alanın boşaltılması ve özel
alana aşırı yüklenme olarak özetlenebilir.
. Toplum, kolektif eylem ve fikir üretme
yeteneğini kaybederken, bireyler sadece kendi küçük dünyalarında derinleşerek
sahte bir yakınlık ve meşguliyet hissi yaratmaktadır.
. Bu toplumsal yapının siyasi sonuçlarını veya
bu döngüden çıkış yollarını incelemek istesek neler bulabiliriz?
1-
Eşitler Arası İletişimde Rahatlama
-Duygusal
Deşarj (Katarsis): Bireyler, çevrelerindeki büyük ve çözülmez görünen
sorunların (ülke sorunları) yarattığı stresi ve kaygıyı, en kolay kontrol
edebildikleri alan olan özel yaşamlarını konuşarak hafifletirler.
-Düşük
Risk, Yüksek Getiri: Özel hayat hakkında konuşmak, ülke sorunları hakkında
ciddi fikir üretmekten çok daha risksizdir. Ülke sorunları hakkında
konuşmak, tartışma, muhalefet veya eleştiri getirebilir; oysa dedikodu veya
kişisel hikayeler, genellikle sadece dinleme ve onaylama gerektirir.
-Doğrulama
ve Onay Arayışı: Özel yaşamı detaylıca konuşmak, dinleyiciden sempati
ve onay görme arayışıdır. Bu, kişiye geçici bir değerlilik ve
anlaşılmışlık hissi verir. Bu sohbetler, bir nevi karşılıklı psikolojik
destek grubuna dönüşür.
2-
Mikro Kozmosa Odaklanma
-Kaçış
Mekanizması: Aşırı kişisel sohbetler, bireyleri daha büyük ve ağır
olan toplumsal sorumluluklardan ve düşünme zahmetinden uzaklaştırır.
Bu, bilinçli veya bilinçaltı bir "boş zamanı doldurma" aktivitesidir.
-Kontrol
Algısı: Bireyler, ülkenin devasa sorunlarını (ekonomi, siyaset,
hukuk) kontrol edemeyeceklerini düşünürler. Bu nedenle, kontrol
edebildikleri tek alana, yani kendi özel yaşamlarına odaklanırlar.
Aşk, iş, aile gibi konular, kişiye bir etki yaratma illüzyonu sağlar.
-"Kişisel
Olan Politik Değildir" Yanılgısı: Geri kalmış toplumlarda, genellikle
kişisel sıkıntılar ile toplumsal yapının sorunları arasındaki bağlantı
kurulamaz. Birey, yaşadığı sorunların (örneğin işsizlik) ülkenin ekonomik
politikalarından değil, kendi şanssızlığından kaynaklandığını
düşünmeye eğilimlidir.
Ç) Bu döngüsel sorunların (şikayet/pasiflik, araştırma
eksikliği, aşırı kişisel odaklanma) hem siyasi sonuçları hem de bu
durumdan çıkış yolları üzerine derinlemesine bir analiz yapalım.
I. Bu Toplumsal Yapının Siyasi Sonuçları
Bahsedilen
"geri kalmışlık" içindeki toplum yapısı, siyasette genellikle popülizmin
ve otoriter yönetimlerin güçlenmesine zemin hazırlar.
1.
Siyasi Pasiflik ve Seçim Davranışı
-Kısa
Vadeli Çıkar Odaklılık: Uzun vadeli toplumsal hedefler yerine, seçim
dönemlerinde sunulan kısa vadeli yardımlar veya hediyeler (kömür,
erzak yardımı, vb.) oy tercihlerini belirler. Çünkü birey, büyük resmi görme
yeteneğini kaybetmiştir.
-Popülist
Liderlere Eğilim: Toplumsal sorunlar hakkında ciddi fikir üretmeyen
halk, güçlü bir kurtarıcı figürün gelip sihirli değnekle sorunları
çözmesini bekler. Bu durum, popülist ve karizmatik liderlerin
yükselmesini kolaylaştırır.
-Pasif
Destek: Bireyler sorunların kökenini araştırmadığı için, siyasi liderlerin
sunduğu basit, duygusal ve yüzeysel çözümlere kolayca inanırlar.
Eleştirel süzgeç devre dışıdır.
2.
Otoriterleşmeye Dirençsizlik
-Bilgi
Manipülasyonuna Açıklık: Araştırma ve inceleme yapma alışkanlığının
olmaması, devlet veya siyasi aygıt tarafından yayılan propagandanın ve
manipülatif bilginin sorgulanmadan kabul edilmesine yol açar.
-Bireyin
Yalnızlaşması: Aşırı kişisel odaklanma, bireyin kolektif eylem ve
dayanışma becerisini zayıflatır. Otorite baskı kurduğunda, bireyler bir araya
gelip direnç gösteremez, çünkü zaten kendi küçük dünyalarına çekilmişlerdir.
-Kamusal
Alanın Daralması: Halkın siyasi ve kamusal meselelere ilgi göstermemesi,
yönetime denetimsiz ve şeffaflıktan uzak bir yönetim alanı açar.
Otorite, muhalefetle karşılaşmadan hareket edebilir.
II. Bu Döngüden Çıkış
Yolları
. Bu olumsuz siyasi ve toplumsal döngüyü
kırmak, uzun soluklu ve çok boyutlu bir strateji gerektirir.
. Bu iki ana başlık, durumun ciddiyetini ve
çözüm yollarının karmaşıklığını göstermektedir.
1.
Eğitimin ve Eleştirel Düşüncenin Güçlendirilmesi
-Sorgulayan
Kültür: Aileden başlayarak, bireyin farklı fikirlere açık olması, fikir
ayrılıklarının tartışmanın sonu değil, başlangıcı olduğu bir kültürel
iklimin teşvik edilmesi.
-Problem
Çözme Odaklı Eğitim: Eğitim sisteminin ezberden uzaklaşıp, çocuklara ve
gençlere "neden?" diye sormayı, sebep-sonuç ilişkisi kurmayı ve
somut sorunlara çözüm üretme becerisini kazandırması gerekir.
-Medya
Okuryazarlığı: Bireylere, bilgi kaynaklarını sorgulama, yalan haberleri
(dezenformasyonu) tanıma ve bilginin arkasındaki amacı analiz etme becerisi
kazandırılmalıdır.
2.
Sivil Toplum ve Katılımın Teşviki
-Ortak
Çıkarı Vurgulama: Özel yaşamdaki sorunların (örneğin pahalılık, trafik)
aslında büyük toplumsal sorunların yansımaları olduğu bilinci
yayılmalıdır. Bu, kişisel sohbetleri yavaş yavaş toplumsal meselelere
yönlendirir.
-Yerel
Eylem ve Katılım: Bireylerin büyük ülke sorunlarından ziyade, kendi
mahalle, okul ve çevrelerindeki küçük sorunlara çözüm üretmek üzere
örgütlenmeleri teşvik edilmelidir. Bu, onlara eylem gücünü geri
kazandırır.
-Yeni
Sohbet Konuları Yaratmak: Kişisel dedikodular yerine, sivil toplum
kuruluşları, dernekler veya çevre kulüpleri aracılığıyla insanların bir araya
gelip somut hedefler (park temizliği, kurs açma vb.) üzerine
konuşması ve eyleme geçmesi sağlanmalıdır.
D) Görüldüğü gibi
içinde bulunulan durum tam bir “kısır döngü” olmaktadır.
. Toplumun yapısı ve düşünsel, bilimsel,
kültürel, ekonomik yapısı bireyleri “doğrudan” etkilemektedir.
. Öte yandan yurttaşların, bireylerin kitlesel
ve “teke tek” durumu, özellikleri, düşünsel ve davranışsal yapısı da toplumu
etkilemekte ve belirlemektedir.
Yalnızca bu iki unsur mu vardır birbirini
etkileyen? Toplum ve birey mi?
. Kesinlikle ilk görüşte “evet” gibi desek bile
tam olarak “hiç de doğru” değildir:
. Ülkeyi, toplumu ve bireyleri doğrudan
etkileyen küresel güç odaklarının evrensel anlamda uyguladıkları çok güçlü “etkileme-algılatma-zihin
yönetimi” çalışmaları vardır ve bunlar özellikle son dijital çağ ile birlikte
son derece yaygın ve etkilidir.
. Bireyler tüm son çağ olanaklarının birer
tutsağı, bağımlısı durumuna düşmüş olup tüm zamanlı olarak medya, sosyal medya
yayınlarına büyük zamanlar ayırmakta ve de son derece “edilgen” olarak onları
izlemekte, durmaksızın “bakmakta”dırlar.
. Yazmak, okumak, incelemek ve araştırmalar
yapmak, düşünsel-fikirsel gelişime doğru gitmek… artık en diplomalı kesimlerde
bile günlük yaşamda “yer almamaktadır…. İçlerinden “istek” gelmiş olsa bile “uygulamada”
son derece “edilgen ve tembelleşmiş” bireyler olmaktadırlar.
. Bu ise bir toplumun, kitlelerin, ülkenin
özgürlüğü, bağımsızlığı ve kalkınabilmesi, uygarlaşabilmesi için büyük
engeldir.
. Siyasal, ekonomik, hukuksal, toplumsal…
boyutları ile tüm bu olumsuz döngü büyük boşluklara, yeni sorunlara, çözümsüzlüklere
ve yalpalamalara, denetimsizliklere, çöküşlere, gerileşmeye, yoksullaşmaya… “yol
açmaktadır”.
. Bilgili, bilinçli, uyanık, aklını
kullanabilen, sağ duyulu, sağlıklı, özgür iradeye sahip, yurtsever ve de
dünyayı, gelişmeleri doğru izleyip, yorumlayabilen… bireylerimiz artmadığı
sürece çok daha sıkıntılı bir toplum oluşacaktır.
. Yazık ki, gerçek budur…
. Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.10.31, İS.
. YAZININ TÜMÜNÜ
OKUYUNUZ: ….
. (YZ
destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapanın adı ve soyadı: