. EN KÖTÜ DÖNEM .
Türkiye
Cumhuriyeti tarihinin en kötü dönemi içinde mi?
Tüm demokratik
hak ve kuralların yok edildiği bu dönemin nedenleri nelerdir?
İktidara
gelenler 23 yıldır neden sürekli kötü yönetmektedir?
Türkiye'deki
mevcut durumla ilgili endişelerimizi halkın çoğunluğu ne kadar anlıyor?.
Ülke tarihi
boyunca birçok zorlu dönemden geçti.
Her dönemin
kendine has dinamikleri ve zorlukları oldu.
Türkiye
Cumhuriyeti'nin günümüzde "en kötü dönemini" yaşayıp yaşamadığı
sorusu, kişisel görüşlere, siyasi duruşlara ve hangi kriterlerin esas
alındığına bağlı olarak değişir, diye bir ilke ortaya konulmak istense bile
artık halkın çok büyük bir çoğunluğu sıkıntı ve endişe içerisinde olduğu açıkça
görülmektedir.
İfade
özgürlüğü, medya bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü gibi konularda gerileme
olduğunu savunarak mevcut durumu eleştiriliyor.
. Bu soruları yanıtlamak ve nedenlerini görmek
hiç de kolay değil.
Elimizde ne
bir belge ya da kanıt olabilir.
Ancak bu
konular üzerindeki açıklamalardan, araştırmalardan, haberlerden elde edilen
genel bilgiler üzerinden bilgilenmek ve fikir yürütmek olabiliyor:
Türkiye'deki
iktidar 23 yıldır tüm demokratik kuralları ve hukuku yok etmemiş midir?
. Türkiye'de
son 23 yılda yaşanan siyasi gelişmeler ve hukuki dönüşümler, farklı kesimlerden
çeşitli değerlendirmelere konu olmuştur.
Bu süre içerisinde
"demokratik kuralların ve hukukun yok edildiği" yönünde eleştiriler
dile getirilmiştir.
A)
Bu eleştiriler genellikle şu konulara odaklanır:
1-Hukuk Devleti
İlkeleri:
Hukukun
üstünlüğü, adil yargılanma hakkı ve mülkiyet hakları gibi temel hukuk devleti
ilkelerinin erozyona uğradığına dair kaygılar mevcuttur.
Özellikle Siyasi
davalar, tutuklamalar ve yargı kararlarının siyasallaştığı yönündeki iddialar,
bu endişeleri körüklemektedir.
Diğer yandan,
iktidar partisi ve destekçileri, bu eleştirilerin gerçeği yansıtmadığını ve
Türkiye'de demokrasinin güçlendiğini, vesayet odaklarının ortadan
kaldırıldığını ve hukukun üstünlüğünün sağlandığını savunmaktadır.
Bunlara inanmak
için çok saf olmak gerekecektir.
2-Güçler
Ayrılığı İlkesi:
Bazı
yorumcular, yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki dengenin zayıfladığını
savunur.
Özellikle Cumhurbaşkanlığı
Hükümet Sistemi'ne geçişle birlikte, yürütmenin yetkilerinin artması ve yargı
üzerindeki etkisinin arttığı iddiaları gündeme gelmiştir.
Bu durumun,
yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığına gölge düşürdüğü belirtilir.
3-İfade ve
Basın Özgürlüğü:
Türkiye,
uluslararası raporlarda ifade ve basın özgürlüğü konusunda sorunlar yaşayan
ülkeler arasında gösterilmektedir.
Gazetecilerin
yargılanması, medya kuruluşlarına yönelik baskılar ve internet sansürü gibi
konular, bu alandaki eleştirilerin temelini oluşturur.
B)
Türkiye'deki siyasi ve hukuki durumun tek bir bakış açısıyla açıklanamayacak
kadar karmaşık olduğunu söyleyebiliriz.
Enflasyonun
yüksekliği ve geçim sıkıntısı son derece endişe verici..
Bu eleştirilere
göre, “güçler ayrılığı” ilkesinin zayıfladığı, bazı sivil toplum kuruluşları ve
muhalif seslerin baskılandığı düşünülüyor ve gözlemleniyor.
Seçim sistemi
ve demokratik kurumların işleyişi hakkında da kaygılar dile getiriliyor.
Bu kötü dönemin
nedenleri ve iktidarın neden eleştirildiği, çok katmanlı bir konu.
Siyaset
bilimciler, sosyologlar ve ekonomistler bu durumu farklı açılardan inceliyor
olabilir.
Olası
nedenler arasında şunlar öne çıkıyor:
1- Siyasette
Kutuplaşma:
Toplumun farklı
kesimleri arasında artan gerilimler ve kutuplaşma, uzlaşmayı ve ortak bir
zeminde buluşmayı zorlaştırıyor.
2-Ekonomik
Sorunlar:
Yüksek
enflasyon, işsizlik ve hayat pahalılığı gibi ekonomik sorunlar, halkın yaşam
kalitesini olumsuz etkiliyor ve yönetime olan güveni sarsıyor.
Dış borç yükü
çok artmış durumda.
3-Kurumsal
Yapıdaki Değişimler:
Parlamenter
sistemden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçiş, yasama, yürütme ve yargı
arasındaki dengeyi çok olumsuz olarak değiştirdi.
Bu değişikliğin
bazı hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına yol açtığı iddia ediliyor.
4-Dış Politika:
Türkiye'nin uluslararası ilişkilerde yaşadığı gerilimler ve bölgesel
politikalardaki zorluklar da iç siyaseti etkiliyor.
Bağımsız ve
özgür bir dış politikanın olabilmesi sağlanabilmelidir.
. Türkiye'deki mevcut durumun karmaşıklığı ve
bu durumun geleceği hakkında farklı görüşler mevcut.
Kimileri
yaşananları geçici bir dönem olarak görürken, kimileri daha kalıcı bir
değişimden bahsediyor.
Siyaset,
ekonomi ve toplumdaki gelişmelerin nasıl bir yön alacağı, hem ülke içindeki hem
de dışındaki pek çok etkene bağlı. Bunu açıkça görüyoruz.
Türkiye'nin
yakın tarihi hakkında farklı görüşleri ve analizleri okumak, durumu daha geniş
bir perspektiften anlamamıza yardımcı olabilir.
Enflasyonun ve
geçim sıkıntısının derin bir endişe kaynağı olduğu gerçeğini yuvarlak sözlerle
geçiştirmeyi hiç kimse istemesin.
Bu konunun
Türkiye'de milyonlarca insanın hayatını doğrudan etkilediğinin farkında
olmalıyız.
Türkiye'deki
yüksek enflasyon ve pahalılık, ekonomi uzmanları tarafından sıklıkla ele alınan
bir konu olsa da ne merkez bankası ne de iktidar bir türlü sorunları çözemiyor.
Uzmanlara
göre, enflasyonu tetikleyen çok sayıda etken var:
1-Maliyet
Enflasyonu: Üretim maliyetlerinin (enerji, hammadde ve işçilik giderleri)
artması, ürün fiyatlarına yansıyor.
Özellikle döviz
kurundaki yükseliş, ithal edilen ürünleri ve hammaddeleri pahalı hale
getiriyor.
2-Para
Politikası: Bazı uzmanlar, Merkez Bankası'nın faiz kararlarının ve para
politikasının enflasyonu kontrol altına almada yetersiz kaldığını düşünüyor.
3-Talebe Bağlı
Enflasyon: Bazı ekonomistler, harcamaların artmasıyla oluşan talebin, fiyatları
yukarı çektiğini savunuyor.
4- Kayıt dışı
ekonomi: Vergi kayıtsızlığı ve vergi kaçakçılığı
. Bu etkenlerin birleşimi, halkın alım gücünü
düşürüyor ve geçim sıkıntısını gittikçe de artırıyor.
. Gıda fiyatlarından kiraya, ulaşımdan temel
ihtiyaçlara kadar her alanda hissedilen zamlar, özellikle dar ve orta gelirli
aileler için yaşamı zorlaştırıyor.
Bu sorunların
çözümü, ekonomik politikaların kapsamlı bir şekilde gözden geçirilmesini ve
istikrar odaklı adımların atılmasını gerektiriyor; bunun için ise demokratik ve
hukuka bağlı güçlü bir yeni iktidar gerekmektedir.
Ancak bu
zorluğun üstesinden gelmek için atılan adımlar, ne kadar etkili olacak, zamanla
göreceğiz.
C)
Kara para aklama, vergi kaçakçılığı, adam kayırma ve partizanlık konularına hiç
değinmeden “kötü yönetim” açıklanabilir mi?
Enflasyon ve
geçim sıkıntısı gibi ekonomik sorunların yanı sıra, Türkiye'deki yönetime
yönelik eleştirilerde “kara para aklama, vergi
kaçakçılığı, adam kayırma ve partizanlık” iddiaları da sıklıkla dile
getiriliyor.
Bu konular,
sadece siyasi değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal sonuçları da olan ciddi
suçlamalar.
Bu suçlamalar,
mevcut durumu açıklarken göz ardı edilemeyecek kadar önemli.
1-Adam kayırma
ve partizanlık, devletin kaynaklarının ve kamu pozisyonlarının liyakata değil, “kişisel
ya da siyasi bağlara” göre dağıtıldığı anlamına geliyor.
Bu durum, “kamu
hizmetlerinin kalitesini düşürebilir, devletin işleyişini aksatabilir ve
toplumdaki adalet duygusuna zarar verebilir”.
İşini doğru
yapacak kişilerin atanması yerine yandaşların atanması, hizmet kalitesini ve
dolayısıyla halkın refahını doğrudan etkiler.
2-Vergi
kaçakçılığı ve kara para aklama gibi yasa dışı faaliyetler, devletin vergi
gelirlerini azaltır.
Bu durum, kamu
hizmetleri (eğitim, sağlık, altyapı) için ayrılan bütçeyi kısıtlar ve
dolayısıyla yurttaşların “yaşam kalitesini olumsuz” etkiler.
Vergisini
dürüstçe ödeyenler, bu durumdan en çok zarar gören kesim olur.
Ç)
Birçok alanda var olan çeteleşme, mafyalaşma, kaçakçılık her yeri sarmış
durumda iken bunlarla mücadele edilmediği ya da beceremedikleri konusunu nasıl
açıklarız?
Ülkedeki artan “çeteleşme,
mafyalaşma” ve “kaçakçılıkla mücadele” edilmediği yönündeki eleştiriler, son
dönemde sıkça gündeme gelen ciddi bir konu.
Bu eleştiriler,
aslında açıkça birbiriyle ilişkili birçok soruna işaret ediyor.
Bu durumun
nedenlerini anlamak için şunlara bakabiliriz:
1. Siyaset
ve Suç Arasındaki İlişki İddiaları
Bazı kesimler,
bu tür “yasa dışı” yapıların siyasi destek veya koruma altında faaliyet
gösterdiğini iddia ediyor.
Eğer suç
örgütleri, siyasi güce yakın duruyorsa, kendilerine karşı etkili bir
mücadelenin yürütülmesini engellemek için bu ilişkileri kullanabilirler.
Bu durum, hem “hukuki
süreçleri” hem de “emniyet güçlerinin” operasyonel yeteneklerini
zayıflatabilir.
2. Kurumsal
Zafiyetler ve Hukukun Üstünlüğünün Zayıflaması
Etkili bir
suçla mücadele için güçlü ve bağımsız bir yargı sistemi kesinlikle şart.
Eğer hukuk
devleti ilkeleri aşınırsa, suç örgütlerinin liderleri ve üyeleri, yakalansalar
bile adil bir şekilde “yargılanmaktan kurtulabilir” veya “hafif cezalar”
alabilir.
Ayrıca, “denetim
mekanizmalarının” ve kamu kurumlarının içindeki “yozlaşma”, bu yapıların
rahatça hareket etmesine olanak sağlayabilir.
3. Kaynak ve
Kapasite Eksikliği
Suçla mücadele,
özel eğitimli birimler, istihbarat ağları ve yeterli mali kaynak gerektiren
zorlu bir alandır.
Bazı uzmanlar,
bu alanda kaynakların yetersiz kaldığını veya yanlış alanlara yönlendirildiğini
öne sürüyor.
Eğer emniyet
birimlerinin “operasyonel kapasiteleri” sınırlıysa, elleri kolları bağlı ise
(!) büyük ölçekli suç ağlarına karşı etkin bir mücadele “yürütmeleri zorlaşır”.
. Suç örgütlerinin yaygınlaşması, halkın devlete
olan güvenini sarsar ve toplumsal adalet duygusunu zedeler. Aynı zamanda, yasa
dışı faaliyetler ekonomiyi de olumsuz etkiler ve dürüst ticaret yapanları zor
durumda bırakır.
. Sonuç olarak, çeteleşme, mafyalaşma ve
kaçakçılıkla mücadeledeki zafiyetin altında, karmaşık ve çok katmanlı sorunlar
yatıyor.
. Bu sorunlar, sadece ekonomik değil, aynı
zamanda siyasi ve kurumsal zaaflarla da yakından ilgili.
. Bu iddialar, ekonomik sorunların arkasındaki
yapısal problemleri de gösteriyor.
. Bir ülkenin ekonomisi ve yönetimi sadece
makroekonomik verilerle açıklanamaz; aynı zamanda “yolsuzluk, şeffaflık ve
adalet” gibi konular da büyük önem taşır.
. Bu nedenle, bu
konuları göz ardı ederek Türkiye'deki yönetime yönelik eleştirileri tam olarak
açıklamak mümkün değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapanın adı ve soyadı: