20 Ağustos 2025 Çarşamba

AYDINLANMA

 .  “Aydınlanma” ne demektİr?   .

Aydınlanma, sözcük anlamı olarak bir “sorunu aydınlatmak”, yani bir konu hakkında yeterli “bilgi edinmek” ve bilinçlenmek demektir.

Ancak felsefi bir terim olarak kullanıldığında, çok daha derin ve kapsamlı bir anlama gelir.

Aydınlanma, 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa'da başlayan ve “insan aklının” ön plana çıktığı bir düşünce hareketidir.

Bu dönemde akıl, “insanların özgürleşmesi, bilgiye ulaşması ve toplumu ilerletmesi” için “en önemli araç” olarak görülmüştür.

Aydınlanmanın Felsefi Temelleri

1-Aklın Özgürleşmesi: Aydınlanma'nın temelinde, insanların kendi akıllarını kullanarak geleneksel otoritelerden, dogmalardan ve ön yargılardan kurtulması fikri yatar.

Ünlü filozof Immanuel Kant'ın "Aydınlanma, insanın kendi suçuyla düşmüş olduğu ergin olmama durumundan kurtulmasıdır" sözü, bu düşüncenin en iyi özetidir.

2-Bilim ve İlerleme: Aydınlanma, bilime ve bilimsel yönteme büyük önem vermiştir.

Deney ve gözlem yoluyla elde edilen bilgilerin, dünyanın ve insanlığın sorunlarını çözeceğine inanılmıştır.

Bu dönemdeki bilimsel gelişmeler, “Sanayi Devrimi”ne giden yolu açmıştır.

3-Bireysel Haklar: Aydınlanma düşünürleri, bireysel özgürlükleri, düşünce ve ifade özgürlüğünü savunmuşlardır.

İnsanların doğuştan gelen ve devredilemez haklara sahip olduğu fikri bu dönemde yaygınlaşmıştır.

4-Hoşgörü ve Laiklik: Özellikle din ve devlet işlerinin ayrılması (laiklik) ve farklı inançlara karşı hoşgörülü olunması gerektiği fikri güçlenmiştir.

Bu, kilisenin ve monarşilerin baskıcı gücüne bir başkaldırı niteliği taşımaktadır.

Aydınlanma Devrimi nedir?

Aydınlanma Devrimi, genellikle 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa'da ortaya çıkan ve tüm Batı dünyasını derinden etkileyen bir düşünce ve kültür hareketidir.

Bu döneme "Aydınlanma Çağı" ya da "Akıl Çağı" da denir.

“Aydınlanma”nın temel amacı, insan aklını, geleneksel otorite ve dogmalardan özgürleştirerek, yeni bilgiye ve eleştirel düşünceye dayalı bir toplumsal düzen kurmaktır.

Bu süreçte “din ve devlet” işleri birbirinden ayrılmış, “bilimin ve aklın gücüne” olan inanç artmıştır.

Aydınlanma'nın Ana Fikirleri

-Akılcılık (Rasyonalizm): Aydınlanma'nın en temel ilkesidir.

Akıl, evrenin ve insanlığın sorunlarını çözmek için en önemli araç olarak görülmüştür.

Gelenekler ve dini inançlar yerine, mantık ve bilimsel yöntemler ön plana çıkmıştır.

-İnsan ve İlerleme: Bu dönemde, insanın doğası gereği iyi olduğu ve aklını kullanarak sürekli olarak gelişebileceği fikri yayılmıştır.

Toplumsal ilerlemenin, akıl ve bilim sayesinde mümkün olacağına inanılmıştır.

-Özgürlük, Eşitlik ve Tolerans: Aydınlanma düşünürleri, bireysel özgürlükleri, düşünce ve ifade özgürlüğünü savunmuşlardır.

Din ve inançlar konusunda hoşgörü (tolerans) gösterilmesi gerektiğini vurgulamışlar, monarşilerin ve kilisenin baskıcı politikalarına karşı çıkmışlardır.

-Doğal Haklar: John Locke gibi filozoflar, insanların doğuştan gelen ve devredilemez haklara sahip olduğunu savunmuştur.

Yaşam, özgürlük ve mülkiyet gibi kavramlar bu dönemde büyük önem kazanmıştır.

Önemli Filozoflar ve Etkileri

Aydınlanma Devrimi'ne öncülük eden ve modern dünyanın temellerini atan pek çok düşünür ve bilim insanı olmuştur:

-Immanuel Kant: "Aydınlanma nedir?" sorusuna "Kendi aklını kullanma cesareti göster!" cevabını vermiştir.

-John Locke: Doğal haklar ve liberalizmin babası olarak kabul edilir.

-Montesquieu: Devlet yönetiminde güçler ayrılığı (yasama, yürütme, yargı) ilkesini ortaya atmıştır.

.    Bu ilke, günümüz modern demokratik devletlerinin temelini oluşturur.

-Voltaire: Düşünce ve ifade özgürlüğü ile din ve inanç hoşgörüsünün en önemli savunucularındandır.

-Jean-Jacques Rousseau: Halk egemenliği ve toplumsal sözleşme gibi fikirleriyle Fransız Devrimi'ne ilham vermiştir.

.   Aydınlanma Devrimi, sadece felsefi bir hareket olmakla kalmamış, aynı zamanda Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi gibi büyük toplumsal ve siyasal dönüşümlere zemin hazırlamıştır.

Günümüzde savunduğumuz pek çok demokratik değer, insan hakları ve bilimsel düşünce, köklerini bu “devrimci çağdan” almaktadır.

Türkiye Aydınlanma Devrimi Geçirmiş Midir?

Türkiye'nin Batı'daki Aydınlanma Devrimi'ne benzer bir süreç geçirip geçirmediği konusu, tarihçiler, sosyologlar ve düşünürler arasında sıkça tartışılan karmaşık bir meseledir.

Bu konuyu anlayabilmek için öncelikle Avrupa'daki Aydınlanma'nın temel özelliklerini ve Türkiye'deki tarihsel gelişmeleri karşılaştırmak gerekir.

Avrupa'daki Aydınlanma'dan Farklılıklar

Batı dünyasında Aydınlanma, 17. ve 18. yüzyıllarda ortaya çıkmış, “kilisenin ve monarşilerin” mutlak otoritesine karşı bir “isyan niteliği” taşımıştır.

Bu hareket, akıl, bilim, bireysel özgürlükler ve laiklik gibi kavramları ön plana çıkarmıştır.

Bu dönüşüm süreci, toplumun içinden organik olarak gelişmiştir.

Türkiye'de ise durum farklıdır.

Batı'daki gibi, toplumun “alt katmanlarından” başlayarak yaygınlaşan, “dini ve siyasi otoriteleri” kökten sarsan bir “Aydınlanma hareketi” yaşanmamıştır.

Türkiye'deki Batılılaşma ve modernleşme çabaları, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinden itibaren, devletin ve aydın kesimin öncülüğünde, daha çok "yukarıdan aşağıya" bir şekilde gerçekleşmiştir.

Türkiye'deki Aydınlanma Hareketi ve Cumhuriyet Devrimleri

Türkiye'deki modernleşme süreci, doğrudan bir "Aydınlanma Devrimi" olarak adlandırılmasa da, Aydınlanma'nın temel ilkelerini benimsemiş ve uygulamaya çalışmıştır.

Bu süreçteki en önemli dönüm noktası, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti'dir.

Cumhuriyet Dönemi'nde yapılan devrimler, “Aydınlanma”nın ruhuyla örtüşen pek çok özellik taşır:

- Laiklik: Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, eğitimde “laik bir sisteme” geçilmesi.

- Akıl ve Bilim: Bilimsel düşüncenin teşvik edilmesi ve eğitimin yaygınlaştırılması.

- Siyasal ve Hukuksal Reformlar: Batı'dan esinlenerek hazırlanan yasalarla, bireysel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmaya çalışılması.

- Toplumsal Dönüşüm: Şapka Devrimi, harf devrimi ve kadınlara seçme-seçilme hakkı gibi köklü değişimlerle toplumsal yapının modernleştirilmesi.

.      Bu devrimler, Türkiye'nin modern bir ulus devlet olma yolundaki en önemli adımlarıdır ve bu yönüyle Batı'daki “Aydınlanma” hareketinin bir yansıması olarak görülebilir.

Ancak, Batı'dan farklı olarak, bu dönüşümün “halkın tamamına” yayılması ve “içselleştirilmesi” süreci “halen devam” etmektedir.

Bugünkü sıkıntılar ve çöküş bir aydınlanma devrimi geçirmediğimizdendir.

Bu, Türkiye'nin modernleşme serüveni ve günümüzdeki sorunları üzerine sıkça dile getirilen ve tartışılan önemli bir görüştür.

"Aydınlanma Devrimi geçiremedik" tezi, bugünkü sıkıntıların temelinde Batı'daki gibi organik, halktan tabana yayılan bir düşünsel dönüşümün eksikliğinin yattığını savunur.

Bu görüşün temel argümanlarına daha yakından bakalım:

Yukarıdan Aşağıya Bir Değişim

Türkiye'deki modernleşme çabaları, özellikle Osmanlı'nın son dönemlerinden itibaren, Batı'nın ilerlemesi karşısında ayakta kalabilmek için devletin ve aydınların öncülüğünde gerçekleşmiştir.

Bu süreç, Aydınlanma'nın ruhu olan bireysel aklın, eleştirel düşüncenin ve özgürlüğün toplumda geniş kitlelerce benimsenmesinden çok, “devletin modernleşme” hedefleri doğrultusunda “radikal reformları” uygulaması şeklinde olmuştur.

-Eğitim: Okullar modernleşse de, bilimsel düşünce ve eleştirel akıl yürütme metotları tam olarak yerleşememiştir.

Ezberci eğitim anlayışı, bireylerin “kendi aklını kullanma” cesaretini geliştirmekte yetersiz kalmıştır.

-Siyaset: Parlamenter sistem ve çok partili hayata geçişler olsa da, siyasal kültürde bireyin özgürlüğü ve doğal hakları yerine, otoriteye ve liderliğe bağlılık öne çıkmıştır.

-Toplum: Değerler ve inançlar, rasyonel sorgulamadan çok, geleneksel dogmalar ve otorite figürlerinin yorumları üzerinden şekillenmeye devam etmiştir.

Aydınlanma Eksikliğinin Sonuçları

Bu tez, Aydınlanma'nın tam olarak içselleştirilememesinin, bugün karşılaşılan pek çok sorunun kaynağı olduğunu iddia eder:

-Hukuk ve Adalet Sorunları: Hukukun üstünlüğü yerine, gücün ve siyasi iradenin üstünlüğü zaman zaman ön plana çıkmıştır.

-Bilime Güvensizlik: Bilimsel yöntem ve uzmanlık yerine, komplo teorileri ve hurafelere olan eğilim artmıştır.

-Kutuplaşma: Farklı düşüncelere ve yaşam tarzlarına hoşgörüyle yaklaşma kültürü tam olarak yerleşmediği için, toplum keskin gruplara ayrılmıştır.

Bu durum, ortak bir akıl zemininde buluşmayı zorlaştırmaktadır.

-Demokratik Kurumların Zayıflığı: Sivil toplum, üniversiteler ve medya gibi demokratik kurumlar, bağımsız ve eleştirel bir güç olmaktan uzaklaşarak zayıflamıştır.

Sonuç olarak,

.   Özetle Aydınlanma, yalnızca bir dönemi değil, aynı zamanda aklın, bilimin ve özgür düşüncenin toplumsal dönüşümü tetiklediği ve modern dünyanın temellerini attığı bir “zihniyet değişimini” ifade eder.

.   Türkiye'nin bugünkü sıkıntılarının ana nedeni, toplumsal ve siyasal yapının bir aydınlanma sürecinden geçerek sağlam bir rasyonel ve bilimsel temele oturamamasıdır.

Bu nedenle, aydınlanmanın “felsefi ve kültürel” temellerini güçlendirmeden, sadece “yasal ve kurumsal reformlarla” kalıcı bir çözüme ulaşılamayacağı düşünülmektedir.

Türkiye, Avrupa'daki gibi “kökleri toplumun derinliklerinden” gelen bir Aydınlanma Devrimi yaşamamıştır.

Bunun yerine, “devletin öncülüğünde” gerçekleştirilen ve Aydınlanma'nın temel ilkelerini benimseyen “radikal modernleşme” ve “çağdaşlaşma hareketleri” geçirmiştir.

Bu süreç, Türkiye'nin bugün geldiği noktanın temellerini oluşturmuştur.

.   Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.08.20, G.
.       (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)
.            YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yapanın adı ve soyadı: