. TÜRKİYE’Yİ ETKİSİ ALTINA ALAN KAPİTALİZM Mİ?
Her an
üzerimizdeki baskılar ve etkilerden dolayı hep akıllara takılan bir soru:
Türkiye'yi
etkisi altına alan sistemin kapitalizm mi yoksa emperyalizm mi olduğu, üzerinde
çokça tartışılan ve her iki kavramın da farklı açılardan ele alınmasını
gerektiren karmaşık bir konudur.
Her iki kavram
da birbiriyle bağlantılıdır ancak farklı anlamlara gelir.
Kapitalizmin
bir ekonomik sistem olarak Türkiye'de kök saldığını ve bu sistemin doğal bir
sonucu olarak “emperyalist” dinamiklerin de ülkeyi etkilediği söylenir.
Bu sav ne
anlama gelir, belirtileri nelerdir?
Kapitalizm
Kapitalizm,
özel mülkiyetin, serbest piyasanın ve sermaye birikiminin temel alındığı bir
ekonomik sistemdir.
Bu sistemde,
üretim araçları özel kişilere veya şirketlere aittir ve kar elde etmek amacıyla
mal ve hizmet üretimi yapılır.
Türkiye,
Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren karma ekonomi modelleri uygulasa da,
özellikle 1980'lerden sonra küresel ekonomiye daha fazla entegre olarak serbest
piyasa ekonomisi ilkelerini benimsemiştir.
Kapitalizmin Türkiye
üzerindeki etkileri şunlar olabilir:
-Tüketim
kültürü: Kitle iletişim araçları ve reklamcılık yoluyla tüketimin teşvik
edilmesi.
-Küresel
ekonomiye entegrasyon: Dünya Bankası, IMF gibi uluslararası finans
kuruluşlarıyla ilişkiler ve yabancı sermayenin ülkeye girişi.
-Özelleştirme:
Kamu iktisadi teşebbüslerinin özel sektöre devredilmesi.
-Rekabet ve
piyasa dinamikleri: Fiyatların arz ve talebe göre belirlenmesi ve serbest
rekabetin teşvik edilmesi.
Emperyalizm
Emperyalizm ise
bir devletin kendi sınırları dışındaki “diğer bölgeler” üzerinde “siyasi,
ekonomik ve kültürel olarak kontrol ve etki kurma” çabasıdır.
Bu, doğrudan
askeri işgal şeklinde olabileceği gibi, daha çok ekonomik ve kültürel baskı
araçlarıyla da gerçekleşebilir.
Emperyalizm
genellikle kapitalizmin üst bir aşaması veya onun ayrılmaz bir parçası olarak
görülür. Kapitalizmin sürekli büyüme ve yeni pazarlar bulma ihtiyacı,
emperyalizmi tetikleyen temel faktörlerden biri olarak kabul edilir.
Türkiye'nin
emperyalizmle ilişkisi ise şu açılardan tartışılır:
-Dışa
bağımlılık: Enerji, teknoloji ve finans gibi alanlarda dış güçlere olan
bağımlılık.
-Borçluluk:
Uluslararası kuruluşlardan alınan krediler ve bu kredilere bağlı olarak
uygulanan ekonomik politikalar.
-Siyasal ve
kültürel etkiler: Türkiye'nin jeopolitik konumu nedeniyle büyük güçlerin siyasi
ajandalarının bir parçası olması ve kültürel alanda Batı normlarının
yaygınlaşması.
ekonomik sistem olarak kapitalizmin Türkiye'de kök
salması:
Ülkenin üretim,
tüketim ve finans alanlarındaki işleyişini belirleyen temel kuralların
kapitalist ilkelere göre şekillenmesi anlamına gelir.
Bu, özel
mülkiyetin, serbest piyasanın, kar güdüsünün ve sermaye birikiminin ekonominin “ana
motoru” haline gelmesi demektir.
Bu sistemin
doğal bir sonucu olarak emperyalist dinamiklerin de ülkeyi etkilemesi ise,
Türkiye'nin küresel kapitalist hiyerarşi içinde, merkez (gelişmiş) kapitalist
ülkelerle ilişkisinin bağımlılık veya ikincil bir konum üzerinden kurulmasıdır.
Kendi
dinamiklerini ve politikalarını tamamen bağımsız bir şekilde belirleyememesi ve
dış güçlerin ekonomik, siyasi ve kültürel etkilerine açık olması bu duruma
işaret eder.
Bu iki kavram
arasındaki ilişkiyi ve belirtilerini daha iyi anlamak için iki ana başlık
altında inceleyebiliriz.
1.
Ekonomik Bağımlılık ve Sömürü Dinamikleri
Kapitalizmin
küresel yayılımı, sermayenin daha az gelişmiş bölgelere akışını ve buralardaki
kaynakların merkez ülkeler için kullanılmasını teşvik eder.
Türkiye'de bu
durumun belirtileri şunlardır:
-Dış Borç ve
Finansal Kırılganlık: Türkiye'nin yıllardır yüksek dış borç stoku, uluslararası
sermayeye olan bağımlılığın en somut göstergesidir.
Bu borçlar,
ülkenin ekonomik politikalarını (faiz oranları, bütçe harcamaları vb.)
belirlerken, uluslararası finans kuruluşlarının (IMF, Dünya Bankası) önerdiği
veya dayattığı politikalara uymasını gerektirebilir. Bu durum, ekonomik
bağımsızlığı kısıtlar.
-İthalata
Dayalı Üretim: Ülke ekonomisinin büyük ölçüde ithalata bağımlı olması,
özellikle hammadde, enerji ve yüksek teknoloji ürünlerinde dışa bağımlılık
yaratır.
Bu durum, döviz
kuru dalgalanmaları ve küresel tedarik zincirindeki aksaklıklardan doğrudan
etkilenerek ekonomik istikrarsızlığa yol açar.
-Yabancı
Sermayenin Rolü: Doğrudan yabancı yatırımlar, genellikle ülkeye yeni
teknolojiler ve istihdam getirme potansiyeline sahip olsa da, Türkiye'de
çoğunlukla kârlı kamu kuruluşlarının ve bankaların satın alınması şeklinde
gerçekleşmiştir.
Bu durum,
ekonominin kritik sektörlerinin kontrolünün yabancı sermayenin eline geçmesine
ve yerli sermayenin bağımlı hale gelmesine neden olabilir.
-Ücretlerin
Düşüklüğü ve Emeğin Sömürüsü: Küresel kapitalist sistemde, çevre ülkeler
(Türkiye gibi) genellikle düşük işgücü maliyetleri nedeniyle sermaye için cazip
hale gelir.
Bu, emek
sömürüsünün artmasına, ücretlerin baskılanmasına ve işçi haklarının
kısıtlanmasına yol açar.
2.
Siyasal ve Kültürel Etkiler
Emperyalizm yalnızca
“ekonomik” bir olgu değildir.
Küresel baskıcı
güçler, ekonomik çıkarlarını korumak ve genişletmek için siyasi ve kültürel
mekanizmaları da kullanır. Türkiye'de bu durumun yansımaları şunlardır:
-Kültürel
Emperyalizm: Küresel medya, eğlence ve tüketim kültürü aracılığıyla Batılı
yaşam tarzı, değerler ve normlar yayılır.
Bu durum, yerel
kültürel değerlerin aşınmasına ve merkez ülkelerin kültürel egemenliğinin
pekişmesine yol açabilir.
-Jeopolitik
Konumun Kullanılması: Türkiye'nin kritik jeopolitik konumu, NATO gibi askeri ve
siyasi ittifaklara dahil olmasını gerektirir.
Bu ittifaklar,
ülkenin dış politikasını ve askeri kararlarını merkez ülkelerin çıkarları
doğrultusunda şekillendirebilir.
-Siyasal Karar
Alma Süreçlerindeki Dış Etki: Uluslararası kuruluşların (AB, IMF, Dünya
Bankası) raporları ve koşullu kredileri, ülke yönetimlerinin politikalarını
etkileyebilir.
Örneğin, bir
kredi anlaşması karşılığında belirli reformlar (özelleştirme, mali disiplin
vb.) talep edilebilir.
Kapitalizm ve emperyalizm kıskacından nasıl
kurtuluruz?
Kapitalizm ve
emperyalizmin kıskacından kurtulmak, karmaşık ve çok boyutlu bir süreçtir.
Bu durum,
sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasi, kültürel ve toplumsal alanlarda da
derinlemesine değişiklikler gerektirir.
Kısa vadeli
çözümlerden ziyade, uzun vadeli ve kapsamlı stratejilere odaklanmak esastır.
Kapitalizmin
yol açtığı bağımlılıklardan ve emperyalizmin dayattığı dinamiklerden kurtulmak
için atılabilecek adımlar, dört ana başlıkta toplanabilir.
1.
Üretim ve Ekonomik Bağımsızlığı Güçlendirme
-Yerli ve Milli
Üretimi Desteklemek: Dışa bağımlılığı azaltmanın temel yolu, kritik sektörlerde
(enerji, teknoloji, tarım, savunma sanayii) yerli üretimi artırmaktır.
Özellikle
enerji alanında rüzgar, güneş ve jeotermal gibi yerli ve “yenilenebilir”
kaynaklara yönelmek, dış politikada daha bağımsız hareket etme olanağı sağlar.
-İhracatı
Geliştirmek: Yalnızca hammadde değil, katma değeri yüksek teknoloji ürünleri ve
hizmetleri ihraç eden bir ekonomik yapıya geçmek, dış ticaret dengesini
iyileştirir ve ülkeye daha fazla döviz girişi sağlar.
-Küçük ve Orta
Ölçekli İşletmeleri (KOBİ) Teşvik Etmek: KOBİ’ler, yerel ekonomilerin can
damarıdır. Onlara yönelik finansal destekler, vergi kolaylıkları ve teknolojik
altyapı yardımları, yerel istihdamı artırırken dışa bağımlı büyük şirketlerin
etkisini azaltabilir.
2.
Finansal Bağımsızlığı Sağlama
-Dış Borcu
Azaltmak: Yüksek dış borç, ülkenin ekonomik politikalarını belirlemede manevra
alanını kısıtlar. Sürdürülebilir bir borç yönetimi politikası izlemek ve dış
kredilere olan bağımlılığı en aza indirmek kritik öneme sahiptir.
-Sermaye
Kontrolleri: Finansal kriz dönemlerinde sıcak paranın ani çıkışını engellemek
için sermaye hareketlerine belirli kısıtlamalar getirmek, ekonomiyi spekülatif
saldırılardan koruyabilir.
-Yerel Para
Birimini Güçlendirmek: Ticari işlemlerde yerel para biriminin kullanımını
yaygınlaştırmak ve finansal sistemin döviz kurlarına karşı daha dirençli hale
gelmesini sağlamak, ekonomik istikrarı artırır.
3.
Siyasi ve Toplumsal Yapılanma
-Kültürel
Uyanış: Kültürel emperyalizmin etkilerini kırmak için yerel kültürel değerlerin
korunması ve desteklenmesi önemlidir.
Ancak bu, dışa
kapalı bir yapıya bürünmek değil, kendi kültürel kimliğini korurken evrensel
değerlerle etkileşim içinde olmaktır.
-Katılımcı
Demokrasi ve Şeffaflık: Şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim anlayışı, dış
güçlerin siyasi süreçlere müdahalesini zorlaştırır.
Güçlü bir sivil
toplum ve bağımsız medya, halkın kendi kaderi hakkında bilinçli kararlar
almasına yardımcı olur.
-Eğitim ve
Bilgi Üretimi: Ülkenin kendi bilimsel ve teknolojik altyapısını kurması,
dışarıdan teknoloji ithalatına olan bağımlılığı azaltır.
Bilimsel
araştırmaya yapılan yatırımlar ve nitelikli insan gücü yetiştirme, uzun vadede
ulusal bağımsızlığın temelini oluşturur.
4.
Alternatif Ekonomik Modeller
Kapitalizmin
dayandığı kar maksimizasyonu ve sınırsız büyüme yerine, alternatif ekonomik
modeller tartışmaya açılabilir:
-Kooperatifçilik:
Üretim ve tüketim kooperatifleri, kar odaklı hiyerarşik yapı yerine, ortak
mülkiyeti ve eşitliği temel alarak yerel halkı güçlendirebilir.
-Dayanışma
Ekonomisi: Kar amacı gütmeyen, yerel ihtiyaçlara odaklanan ve topluluk
bağlarını güçlendiren ekonomik faaliyetler teşvik edilebilir.
Bu dönüşümler,
sadece devletin değil, toplumun her kesiminin (işçiler, çiftçiler, aydınlar,
sivil toplum kuruluşları) ortak çabasıyla mümkün olabilir.
Süreç, kolay ve
hızlı olmayacaktır ancak her adım, ulusal bağımsızlığı ve refahı artırmak adına
atılmış önemli bir adımdır.
Sonuç
Türkiye'yi
etkileyen durumu sadece kapitalizm veya emperyalizm olarak tek bir kavramla
açıklamak eksik kalır.
Çoğu analist, kapitalizmin
bir ekonomik sistem olarak Türkiye'de kök saldığını ve bu sistemin doğal bir
sonucu olarak “emperyalist dinamiklerin” ülkeyi etkilediğini savunur.
Yani,
kapitalizmin içsel çelişkileri ve sürekli büyüme ihtiyacı, Türkiye gibi
ülkelerin “küresel kapitalist hiyerarşi” içindeki yerini belirlemekte ve onları
daha büyük ekonomik güçlerin etkisi altına sokmaktadır.
Dolayısıyla,
Türkiye'deki durum daha çok, “küresel kapitalist sistemin bir parçası” olmanın
getirdiği ekonomik bağımlılıklar ve dış
politikadaki baskılar olarak
değerlendirilebilir.
Bu bağlamda,
kapitalizm bir sistem olarak varlığını sürdürürken, emperyalizm de bu sistemin “siyasi
ve ekonomik” sonuçlarından biri olarak ortaya çıkar.
Sonuç olarak, kapitalizmin
bir sistem olarak kök salması, Türkiye'nin ekonomik yapısını dönüştürürken, emperyalist
dinamikler bu dönüşümün “dış güçler lehine” bir bağımlılık
ilişkisine dönüşmesine neden olmuştur.
Bir başka
deyişle, Türkiye “kapitalist ekonominin” kurallarıyla oynarken, bu oyunun
kurallarının büyük ölçüde “küresel merkezler” tarafından belirlendiği ve
ülkenin manevra alanının “kısıtlandığı” ekonomik bağımlılık görülmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapanın adı ve soyadı: