. TOPLUMSAL YOZLAŞMA .
. Bir toplum her bir şeye “özentili”, ortaya
atılan (sözde) her yeniliğe koşan, “temel hak ve özgürlüklerin” farkında bile
olmayan toplum durumuna neden düşer?
Bu durumun
nedenleri oldukça karmaşık ve çok katmanlıdır.
Bu durum eğitim,
medya ve siyasi kültürün kesişim noktasında ortaya çıkan, bireyin özgürlüğünü
ve toplumsal gelişimi yavaşlatan çok boyutlu bir sorundur, bir dejenerasyon
belirtisidir.
Bu özelliklere
sahip bir toplumun oluşmasında etkili olabilecek bazı temel etkenleri ve
bunların yol açabileceği sonuçları inceleyelim:
A)Toplumsal
Özelliklerin Nedenleri
1. Eleştirel Düşünme ve
Eğitim Eksikliği
a-Özenme
ve Yenilik Koşma: Eleştirel düşünme becerilerinin tam olarak gelişmediği bir
eğitim sistemi, bireyleri sorgulamaktan çok taklit etmeye yönlendirebilir.
Bu
durum, bireylerin kendi değerlerini oluşturmak yerine, sürekli dışarıdan gelen yeni
trendlere, moda akımlarına veya yüzeysel bilgilere özenerek koşmasına neden
olur.
Bir
"filtre" mekanizması olmadığından, her yenilik "doğru ve
gerekli" olarak algılanır.
b-Temel
Hak ve Özgürlük Bilinci: Temel haklar, ancak eğitim ve sorgulama yoluyla tam
olarak kavranabilir. Eğer bireyler, hak ve özgürlüklerin tarihsel, felsefi ve
hukuki temellerini öğrenemezlerse, bu kavramlar soyut ve önemsiz kalır.
Bu
da haklarının ihlal edilmesine karşı duyarsız veya farkında olmayan bir toplum
yaratır.
2. Medya ve Tüketim
Kültürünün Etkisi
a-Görünür
Olma Baskısı: Sosyal medya ve popüler kültür, sürekli olarak "mükemmel"
ve "mutlu" bir yaşam tarzını dayatır.
Bu
durum, bireylerin özgün benliklerini bırakıp, toplumsal onayı kazanmak için
sürekli olarak başkalarının sahip olduğu şeylere özenmesine ve görünürdeki
yenilikleri taklit etmesine yol açar.
b-Hızlı
Tüketim: Sürekli "daha yeni" ve "daha iyi" reklamları,
bireyleri düşünmeden tüketmeye iter.
Ortaya
atılan her sözde yenilik (ürün, fikir, akım) bir ihtiyaçtan çok, statü sembolü
olarak görülür ve bu koşuşturmaca, daha derin konuları (haklar, sorumluluklar)
düşünmekten alıkoyar.
3. Siyasal ve
Sosyal Yapı
a-Pasifleşme:
Temel hak ve özgürlüklerin kullanıldığı, tartışıldığı ve korunduğu
mekanizmaların zayıf olması, toplumu pasifliğe yönlendirebilir.
Birey,
hak aramanın ve sorgulamanın zahmetli, tehlikeli veya sonuçsuz olduğunu
düşündüğünde, daha kolay ve yüzeysel olan özenme ve taklide kayar.
b-Otoriter
Eğilimler: Temel hak ve özgürlüklerin konuşulmadığı veya önemsenmediği
toplumlarda, otoriter eğilimler daha kolay kök salabilir.
“Hak”
bilinci zayıf olan bir toplum, gündelik hayatın konforu uğruna haklarından
vazgeçmeyi daha kolay kabul edebilir.
B)Olası
Toplumsal Sonuçları
Bu faktörlerin
birleşimi, uzun vadede şu sonuçlara yol açabilir:
1-Sığlık
ve Yüzeysellik: Toplumun enerji ve odağı, gerçek sorunlardan ve derin
tartışmalardan uzaklaşarak, geçici ve yüzeysel konulara kayar.
2-Kolektif
Bilinç Eksikliği: Bireyler, kişisel tatmin ve özenme peşinde koşarken, ortak
iyi, toplumsal dayanışma ve kamu yararı gibi kavramları gözden kaçırabilir.
3-Manipülasyona
Açıklık: Eleştirel düşünme ve hak bilincinin zayıf olması, toplumu siyasal,
ekonomik veya sosyal manipülasyonlara karşı savunmasız hale getirir. Kolayca
yönlendirilebilir ve ikna edilebilir bir kitle oluşur.
4-Demokrasi
Kalitesinin Düşmesi: Temel haklarını bilmeyen ve bu haklara sahip çıkmayan bir
toplumda, demokrasi biçimsel bir ritüele dönüşebilir; içeriği ve koruyucu gücü
zayıflar.
C)“Toplumsal
yozlaşma” bireyleri nasıl etkiler, ne duruma dönüştürür?
. Bu süreç, bireyler üzerinde derin ve yıkıcı
etkiler bırakır, onların tutumlarını, davranışlarını ve hatta ruh hallerini
kökten değiştirir.
Toplumsal
yozlaşma, bir toplumun ahlaki, etik, hukuki ve kültürel değerlerinin aşınması
ve bozulması sürecidir.
Sağlıklı
düşünmesini engeller.
Toplumsal
yozlaşma, bireyin özgür, adil ve güvenli bir yaşam sürme potansiyelini elinden
alır.
Onu, ya sisteme
teslim olan bir menfaat avcısına ya da yaşamdan vazgeçen umutsuz bir bireye
dönüştürür.
Ç)Birey
Üzerindeki Temel Etkiler
Toplumsal
yozlaşma, bireyi temelde güvensizlik, çaresizlik ve yabancılaşma sarmalına
sokar.
1. Güven Kaybı
ve Paranoya
Yozlaşmış bir
ortamda birey, kurumlara, otoriteye ve hatta diğer insanlara olan güvenini
kaybeder.
a-Devlete ve Hukuka Güven Eksikliği: Hukukun
üstünlüğünün zayıfladığı, rüşvetin ve adam kayırmanın yaygınlaştığı yerde,
birey adaletin kendisi için çalışmayacağını düşünür.
Bu
durum, hak arama motivasyonunu sıfırlar ve adaleti kendi yöntemleriyle sağlama
eğilimini artırır.
b-Toplumsal Güvensizlik: Herkesin kendi çıkarını
maksimize etmeye çalıştığı inancı yayılır.
Bu
da sosyal mesafe ve şüphecilik yaratır.
Birey,
çevresindeki herkesi potansiyel bir tehdit veya rakip olarak görmeye başlar.
2.
Değerlerin Esnekleşmesi ve Pragmatizme Kayış
Yozlaşma,
bireyin ahlaki pusulasını bozar ve onu hayatta kalma odaklı bir pragmatiste
dönüştürür.
a-"Kural Bu" Anlayışı: Yozlaşmış davranışlar (rüşvet vermek, torpil kullanmak)
norm haline geldiğinde, birey başlangıçta karşı çıksa bile, "sistem böyle
işliyor" veya "hayatta kalmak için mecbursun" diyerek bu
davranışları kabullenir ve uygulamaya başlar.
b-Empati Kaybı: Başkalarının
hakkının yendiğini görmek kanıksanır hale gelir.
Birey,
“kendi menfaatleri uğruna” başkalarının zarar görmesine karşı duyarsızlaşır.
3.
Psikolojik Yıpranma ve Çaresizlik
Sürekli
mücadele etme ve adaletsizliğe tanık olma durumu, bireyin psikolojisini
derinden etkiler.
a-Umursamazlık (Apatikleşme): Sürekli adaletsizliğe karşı gelmek yorucudur. Birey, bir
noktadan sonra durumu değiştiremeyeceğine inanır ve pasif dirence geçer.
Gündeme,
siyasete veya toplumsal olaylara karşı ilgisizleşir.
b-Depresyon ve Anksiyete:
Kontrolün kendinde olmadığını ve geleceğin belirsiz olduğunu hissetmek, kaygı
ve ruhsal yorgunluk yaratır. "Çabalasam bile bir şey değişmeyecek"
inancı yaygındır.
D)Bireyin Dönüştüğü
Durumlar
Toplumsal
yozlaşmanın sonunda birey genellikle şu “üç ana
tipleme”den birine dönüşür:
1.
Sistemin Bir Parçası (Kayıtsız
Adaptör)
Birey,
yozlaşmış kuralları benimser. "Yenemiyorsan, onlara katıl"
felsefesiyle hareket eder.
Rüşveti,
torpili ve usulsüzlüğü hızlı çözüm yolu olarak görür.
Eskiden
eleştirdiği davranışları sergileyerek hayatta kalmaya çalışır.
Ahlaki
ilkelerini yitirmiştir.
2.
Kendini Kapatan (Apatik
Kaçışçı)
Birey, sistemi
değiştiremeyeceğine inanır ve toplumsal hayattan soyutlanır.
Kendini ve
ailesini korumaya odaklanır.
Kamusal alanla,
siyasetle ve genel sorunlarla ilgilenmeyi bırakır.
"Bana
dokunmayan yılan bin yaşasın" mantığıyla, sessiz ve görünmez olmayı tercih
eder.
3.
Sürekli Öfkeli (Tükenmiş
Aktivist)
Birey,
adaletsizliğe karşı savaşmaktan vazgeçmez ancak bu sürekli mücadele onu tüketir.
Sürekli öfke,
alaycılık ve hayal kırıklığı içindedir.
Bu durum,
zamanla sosyal ilişkilerini zedeleyebilir ve onu yalnızlaştırabilir; çünkü
dürüstlüğü ve eleştirileri, yozlaşmış ortamda sevilmeyen özellikler haline
gelmiştir.
Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.09.26, İS.
. YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:
.
(YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapanın adı ve soyadı: