. BAĞIMSIZLIK VE
ÖZGÜRLÜKTEN YANA OLMAK:
Türkiye
devlet ve kurumlarıyla, siyasi partileriyle “bağımsızlıktan ve özgürlükten”
yana politikalara dönmelidir.
Bu
isteğin altında bağımsızlık ve özgürlük odaklı politikaların önemi ve
gerekliliği yatmaktadır.
Bu
tür bir dönüşüm; Türkiye'nin devlet kurumları, yasama, yürütme ve yargı
organları ile siyasi partilerinin, bireysel hak ve özgürlükleri güvence altına
alan, demokratik süreçleri güçlendiren, hukukun üstünlüğünü tesis eden ve ulusal
çıkarları bağımsız bir zeminde koruyan politikalara ağırlık vermesi anlamına
gelir.
Böyle
bir yaklaşım, toplumun farklı kesimlerinin siyasi hayata katılımını
artırabilir, ülkenin iç ve dış politikada daha güçlü ve öngörülebilir bir
konuma gelmesine katkıda bulunabilir.
Bu
konuda önemli olan spesifik bağımsızlık veya özgürlük alanları nelerdir, diye
düşünmeliyiz.
Ekonomik
bağımsızlık, düşünce özgürlüğü, yargı bağımsızlığı gibi konular da öne çıkar
mı?
A)ABD ve Batı’dan
medet uman politikaların terk edilmesi acil olarak gereklidir.
ABD
ve Batı'dan medet uman politikaların terk edilmesi gerektiği yönündeki
argümanlar genellikle, bu tür bir dış politika yöneliminin potansiyel ulusal
riskleri ve uzun vadeli maliyetleri üzerine odaklanır.
Bu
politikaların terk edilmesi gerektiğini savunanlar, temel olarak Türkiye'nin tam
bağımsızlık, egemenlik ve siyasal-ekonomik esneklik elde etmesinin ancak çok
kutuplu bir dünyada “kendi ayakları üzerinde” duran, “dengeli ve proaktif” bir
dış politika ile mümkün olabileceğini öne sürer.
Bu
politikaların eleştirilme ve terk edilme gerekliliği şu temel nedenlere
dayanır:
1.
Ulusal Çıkarların Korunması
Sürekli
olarak tek bir bloktan (ABD ve Batı) destek ve onay beklemek, Türkiye'nin ulusal
çıkarlarını ikinci plana atma riskini doğurabilir. Bu durum, Türkiye'nin kendi
coğrafyasında (Ortadoğu, Karadeniz, Akdeniz) bağımsız ve esnek kararlar
almasını zorlaştırabilir. Eleştirenler, bağımsız bir politikanın, gerektiğinde
o blokla bile çıkar çatışmasına girmekten çekinmemeyi gerektirdiğini savunur.
2.
Dış Politika Bağımsızlığı ve Çok Yönlülük
'Medet
umma' olarak nitelendirilen bir yaklaşım, Türkiye'nin uluslararası ilişkilerde çok
yönlü (multilateral) bir politika izlemesini engeller. Bağımsız bir politika,
farklı küresel ve bölgesel güçlerle (Asya, Afrika, diğer Avrasya ülkeleri)
karşılıklı saygı ve çıkar temelinde ilişkiler kurarak denge politikası gütmeyi
mümkün kılar. Bu da ülkenin dış baskılara karşı direncini artırır.
3.
İç Siyasete Etki ve Siyasal Özgürlük
Bazı
eleştirmenlere göre, Batı'dan sürekli beklenti içinde olmak, ülkenin iç
siyasetine ve kurumlarına (demokrasi, yargı, ekonomi) yönelik dış müdahalelere
ve yönlendirmelere açık kapı bırakabilir. Bağımsız bir duruş, iç siyasal ve
toplumsal sorunların dış baskı olmadan, ulusal egemenlik çerçevesinde
çözülmesini teşvik eder.
4.
Ekonomik Bağımlılık Riski
Tek
bir ekonomik ve siyasi bloka aşırı bağımlılık, bu bloktan gelebilecek ekonomik
yaptırımlara ve baskılara karşı ülkeyi kırılgan hale getirebilir. Bağımsız
politikalar, ekonomik ortaklıkları çeşitlendirerek bu riskleri dağıtmayı ve
ülkenin ekonomik dayanıklılığını artırmayı amaçlar.
B)Antiemperyalist Çizginin Temel Gereklilikleri
Türkiye'nin
antiemperyalist çizgiye sahip çıkması, kuruluş felsefesindeki tam bağımsızlık
ilkesine dönüş ve uluslararası sistemde edilgen değil, proaktif ve özne bir rol
üstlenmesi anlamına gelir.
Türkiye
Devleti'nin antiemperyalist çizgiye sahip çıkmasının gerektiği aslında modern
Türk siyasi tarihindeki köklü bir damara işaret eder.
Antiemperyalizm,
en genel anlamıyla, uluslararası sistemdeki güç dengesizliklerine, sömürüye ve
siyasi-ekonomik tahakküme karşı duruş demektir.
Bu
çerçevede Türkiye'nin antiemperyalist duruşu ilk olarak hangi alanda (ekonomi,
askeri/savunma, dış politika) somut adımlarla güçlendirilmelidir, diye
düşünmeliyiz.
Türkiye
bağlamında bu çizgiye sahip çıkmak genellikle şu temel politikaları ve
hedefleri içerir:
1.
Tam “Ulusal Egemenlik”
-Dış Müdahaleye Direnç: Devletin, özellikle
kritik konularda (savunma, enerji, dış politika), hiçbir büyük gücün baskısı
veya yönlendirmesi altında kalmadan tam bağımsız kararlar alabilmesi.
-Hukuk ve Yargı Bağımsızlığı: Ulusal yargı
sisteminin ve yasama organının, dış odakların siyasi veya ekonomik çıkarlarına
hizmet eden kararlar almaktan kaçınması.
2.
Ekonomik Bağımsızlık
-Stratejik Sektörlerin Korunması: Enerji,
tarım, savunma sanayii ve kritik teknolojiler gibi alanlarda dışa bağımlılığın
azaltılması ve ulusal kontrolün güçlendirilmesi.
-Adil Ticaret ve Borç Politikaları:
Uluslararası finans ve ticaret sistemlerinin, ülkenin aleyhine işleyen sömürücü
mekanizmalarına “karşı” mücadele etmek.
3.
Çok Kutuplu Dış Politika
-Denge Siyaseti: Tek bir küresel gücün (Batı,
Doğu, vb.) yörüngesine girmek yerine, farklı bölgesel ve küresel güç
merkezleriyle (Asya, Afrika, Latin Amerika) karşılıklı çıkar ve saygı temelinde
ilişkileri çeşitlendirme ve dengeleme.
-Bölgesel Liderlik: Kendi coğrafyasındaki
sorunları, “dış müdahale olmaksızın”, bölge ülkeleriyle birlikte çözme iradesi
göstermek.
4.
Kültürel ve Siyasal Özgünlük
-Ulusal Kimliğin Korunması: Küresel kültürün ve
siyasal ideolojilerin dayatmalarına karşı ulusal kültürü ve değerleri koruyarak
“toplumsal direnci” artırmak.
C)Türkiye kişiler üzerinden değil, ilkeler ve değerler üzerinden
politikalar geliştirmelidir.
Bu
da sağlıklı ve sürdürülebilir bir siyasal yapının en kritik gerekliliklerinden
birini vurgulamaktadır:
Kişilere
bağlı geçici politikalardan, evrensel ve kalıcı ilkelere bağlı politikalara
geçiş sağlanmalıdır.
Kişiler
üzerinden politika geliştirmenin riskleri ve bunun yerine ilkeler ve değerler
üzerinden hareket etmenin faydaları şunlardır:
Kişisel
Politikaların Riskleri
1-Sürdürülebilirlik
Eksikliği: Bir lider veya güçlü bir figür değiştiğinde, tüm politikalar ve
yönelimler hızla altüst olabilir. Bu, devlet politikalarında tutarsızlık ve
öngörülemezlik yaratır.
2-Kurumsal
Zayıflık: Kararlar, kurumların (meclis, bakanlıklar, yargı) bağımsız analiz ve
değerlendirmelerinden ziyade, bireyin tercihlerine göre alınır.
Bu
durum, devlet kurumlarının işlevini aşındırır.
3-Güven
Krizi: Toplum, siyasetteki sürekliliği kurallarda değil, bireyin gücünde
gördüğü için, kişiye olan inanç sarsıldığında, sisteme olan güven de sarsılır.
İlke
ve Değer Odaklı Politikaların Önemi
İlke
ve değerler üzerinden politika geliştirmek, siyasal sistemi şu açılardan
güçlendirir:
Türkiye'nin
bu dönüşümü gerçekleştirmesi, güçlü ve bağımsız kurumları merkeze alan, “Anayasal”
ilkeleri ödün vermeden uygulayan ve politikanın özünü kişilere tapınmaktan
arındıran bir yaklaşımı zorunlu kılar.
1-Şeffaflık
ve Hesap Verebilirlik
Politikalar,
kimin söylediğine bakılmaksızın, hukukun üstünlüğü, adalet ve eşitlik gibi
somut ve ölçülebilir ilkelere dayandığında, hem vatandaş hem de denetleyici
kurumlar için hesap sorma süreci kolaylaşır.
Kararların
mantığı kişisel değil, “evrensel bir değere” dayandırılarak meşrulaşır.
2-Kurumsal
Süreklilik ve İstikrar
Siyaset,
"doğru olanın yapılması" ilkesine odaklanır.
Liderler
değişse bile, devletin temel yönetim ilkeleri (örneğin, yargı bağımsızlığı,
liyakat, ifade özgürlüğü) kalıcı kalır.
Bu
hem iç yatırımcı hem de dış dünya için “güven ve öngörülebilirlik” sağlar.
3-Toplumsal
Anlaşmanın Güçlenmesi
Kişisel
kararlar kutuplaştırıcı olabilirken; demokrasi, ulusal egemenlik, liyakat ve adil
bölüşüm gibi ortak değerler etrafında geliştirilen politikalar, toplumun farklı
kesimleri arasında daha geniş bir uzlaşı zemini yaratır.
Ç)Ürkek ve dışarıdan medet uman politikalar Türkiye'ye her zaman
zarar getirir.
Bağımsızlık,
cesaret ve kendi gücüne güven temelinde şekillenen bir dış politika,
Türkiye'nin uzun vadeli çıkarlarını korumanın ve uluslararası sistemde saygın
bir konuma gelmesinin anahtarı olarak görülür.
Türkiye'nin
dış politikadaki “otonom” ve “kendine güvenen” bir duruşa sahip olması her
zaman önemlidir.
Bağımsız
duruşun bir sonraki aşaması, askeri caydırıcılık mı olmalı, yoksa ekonomik
özerklik mi, diye de iyi düşünülmelidir.
Tarihsel
ve güncel olarak bakıldığında "ürkek" veya "dışarıdan medet
uman" politikaların Türkiye'ye zarar verme potansiyeli taşımasının temel
nedenleri şunlardır:
1.
Ulusal Çıkarların İhmali
a-Taviz Verme Baskısı: Dış güçlerden sürekli
onay veya yardım beklemek, Türkiye'yi kritik konularda taviz vermeye mecbur
bırakabilir.
Örneğin, jeopolitik çıkarların çatıştığı
anlarda, destek alınan gücün politikalarına uyum sağlamak adına ulusal
hedeflerden geri adım atılabilir.
b-İkincil Konuma Düşme: Bu tür bir bağımlılık,
Türkiye'yi uluslararası arenada bir özne olmaktan çıkarıp, daha büyük bir gücün
uydu devleti veya destekçisi konumuna itebilir.
Bu da uzun vadede stratejik derinliği ve etki
alanını daraltır.
2.
Öngörülemezlik ve İstikrarsızlık
a-Değişen Rüzgarlara Bağlılık: Politikalar, iç
dinamikler yerine dışarıdaki liderlerin veya blokların değişen önceliklerine
göre şekillenmek zorunda kalır.
Bu durum, özellikle dış yatırımcılar ve
müttefikler nezdinde Türkiye'nin politikalarını öngörülemez ve güvenilmez hale
getirir.
b-Dış Baskılara Açıklık: Medet umulan gücün
herhangi bir kriz anında desteği çekmesi veya yaptırım uygulaması durumunda,
ülke kırılgan hale gelir.
3.
Toplumsal Güven ve Siyasal Meşruiyet Erozyonu
a-Egemenlik Algısı: Dışarıdan gelen
yönlendirmelere aşırı duyarlı bir yönetim sergilemek, halkın gözünde ulusal
egemenliği zedeler.
Bu durum, iktidarın siyasal meşruiyetini
zayıflatır ve toplumsal mutabakatı bozar.
b-İç Kutuplaşma: Dış destek arayışı, iç
siyasette muhaliflerin o dış güce düşman olarak yaftalanmasına yol açabilir; bu
da demokratik tartışma ortamını zehirler.
.
Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.09.29,
İS.
. YAZININ
TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:
.
(YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapanın adı ve soyadı: