. YURTTAŞ NE YAPMALI?
Yurttaşlar kendi durumlarına göre ülkenin içinde
bulunduğu sıkıntıları görüp, algılar.
Her yurttaş bir değildir, her birinin sosyal,
ekonomik ve kültürel durumu çok farklı olabilir.
Birileri, çok az sayıda birileri rejimin getirdiği,
kendilerine sağladığı "avantajlardan" yararlanır ve normal bir
düzende akla bile gelmeyecek çıkarlar elde eder.
Nüfusun en büyük orantısını taşıyan dar gelirli,
yoksul kesim ise en çok da etkilenen, sıkıntılar içinde olandır.
En yukarıda olan, azınlıkta bulunan "seçkin"
ve "iş bilir" kesim en yüksek gelir grubu olarak yaşayan ve ülkenin
her türlü varlığından en çok payı alan kesimdir.
Böyle olunca da o toplumdaki herkesin olaylara ve
duruma bakışı ayni olmamaktadır.
Geri kalmış ülkelerde, kalkınmada zorluk çekilen
ülkelerde gelir dağılımında yaşanılan eşitsizlikler tüm dünyada yaşanılan en
büyük sorundur.
Yüz milyonlarca insan açlık ve yoksulluk ile
boğuşur iken çok az sayıda insan ise çok büyük gelir gruplarının, güç
odaklarının başında yer alır.
Onlar her yerde söz sahibidirler, onlar her büyük
işten paylarını alanlardır ve de hiçbir yere kayıtlı da olmazlar.
Elde ettiklerinin ne hesabı sorulabilir, ne de
denetlenebilir durumdadırlar.
Aslında dünyanın birçok ülkesinde büyük işleri
yapan bu kesim görülür ve bilinir.
Böyle olunca da olumsuzluklara, sömürüye, insanlığa
ters düşen durumlara karşı her insanın kendi "Bakış Açısı" bu
nedenlerden dolayı çok farklıdır.
Bir devletin yurttaşlarının temelde iki duruşu
olabilir.
İki farklı ana grup düşünebiliriz.
- "Ben durumdan hoşnutum, her şey gayet iyi ve
güzel, sorun yok. Dünyanın en kalkınan ülkelerinden birisi olma
yolundayız." der.
Ya da
"Ortada çok büyük sıkıntılar, yolsuzluklar, adaletsizlikler
var. Halk geçim sıkıntısı altında eziliyor. Bunları görüyoruz, yaşıyoruz. Ama
ne yapabiliriz ki… Bizi dinleyen, anlayan yok, herkes kendi çıkarı peşinde
koşuyor!" der.
Belki de bir başka çok küçük kesim de olabilir mi?
- "Ben bir küçük yurttaş bile olsam yine de
durumu görüp, eleştirip, doğru çözüm yollarını düşünebilirim,
düşünmeliyim!" diyenler de olabilir mi?
Sadece şikayetlerde bulunmak, mızmızlanmak, alay
etmek, öfke belirtilerinde bulunmak, birilerini aşağılamak, kötü sözcükler
kullanmak, beddua etmek… türünden bir tür "rahatlama" içine düşenler
de olabilir.
Bir şeylere karşı durmak, engellemek, değiştirmek,
ortadaki durum ile mücadele etmek istese bile "ne ile" ve
"nasıl" mücadele edilebileceğini bilebilmek en zor olan
"konu"dur.
Aslında en zor olan iş de bu değil midir?
Gerek siyasi, gerekse toplumsal ya da ekonomik
sorunları ayrı, ayrı irdelemek, "derinlemesine" bilgi sahibi olmak,
aralarındaki ilişkileri görebilmek.. öyle pek de kolay değildir.
Konunun uzmanları bile her zaman çok farklı şeyler
söyleyebilir, farklı yorumlarda bulunabilirler.
Belki de en kısa, en kolay tümce şu olabilir:
- "Kapitalizm ve onun yarattığı emperyalizm
"küreselleşme" boyutu ile her yere uzanıp, her şeyi kendi egemenliği
altına almaktadır."
Bu saptamaya karşı durabilmek ve korunabilmek için
ise her yerde kitleler kendilerince başka, başka modeller üretirler.
Gerçekten de durumun ne olduğunu, sorunun temelinde
nelerin yattığını, görünenlerin ardında nelerin olduğunu, hangi güçlerin
nerelere değin egemen olduğunu görebilmek, anlayabilmek "çok ama çok"
zordur.
Birçok gerçek ve kimin ne olduğu ancak ileride
anlaşılacak ve açığa çıkabilecektir.
Bu arada belli kavramlar, deyimler ortaya çıkar ve
bilir kişiler ya da çok bilenler bunların üzerinde yoğunlaşır.
"Devlet ve yönetim, iktidar ve güç"
üzerinde sıradan yurttaşların laf üretmesi ise ne yazık ki bir "gerçeğe"
ulaşmalarına hiç yardımcı olamaz.
Gelinen son durumda "demokratikleşme" ve
çağdaşlık, uygarlık kavramları yükselen değerlerdir ve de bunların çok daha
irdelenmesi, kavranılması ve içlerinin çok sağlıklı doldurulabilmesi gerekir.
Dile en çok dolanan "örgütlenme" bile en
çok üzerinde düşünülmesi gereken bir alandır ve birçok kişi de örgütlenmeden
sadece kendi içinde bulunduğu mahalleyi anlar.
Kısacası, şu an azıcık da olsa bugünlerde "düşünebilmenin"
değerini bilelim ve "eleştirel düşünme" yöntemlerini geliştirelim.
Çünkü "özgür düşünme" ileride gittikçe
çok, çok daha bulunmaz bir durumda olacaktır.
İnsanların sağlıklı ve analitik düşünebilmelerinin
önüne çıkarılabilecek çok daha türlü etken olacaktır.
Daha baskıcı ve yıldırıcı önlemleri kendileri için
alıp, içerisinde bulundukları yapıyı devam ettirmek isteyeceklerdir.
Siyasi ortam, rejime bağlı kısıtlamalar, gittikçe
artan propagandanın gücü, zihin yönetim sistemlerinin etkisinin artması ve yayılması…
ile birlikte kişilerin "özgür iradeleri" ile düşünüp,
davranabilmeleri gittikçe artan bir hızla "daralacaktır".
Yerine ise kendi "bulundukları yere" göre
üstlendikleri "sürü etkisi" ile peş, peşe birbirlerine benzer davranır
bir duruma gireceklerdir.
İstenilen de budur: İradesi zayıf, yönetilebilen,
üzerinde etki uygulanabilen, yönlendirilebilen "birey"…
Belki de bu nedenlerden dolayı da ayrıca sadece
siyaseti, ekonomiyi düşünmek yetmeyecektir.
Artık özgür düşünebilmek için, irade sahibi
olabilmek için "yüksek teknoloji" ve "yeni dijital çağ"
üzerinde de biraz daha araştırma yapma zamanı yaklaşıyor.
Dünyayı yönetenler her kimler ise onlar hiç boş
durmuyorlar.
Her türlü teknik ve olanaklar ile yayılmaya ve
dünyayı etki altına almaya devam ediyorlar.
Biz ise zamanımızı, enerjimizi boş ve hoş şeyler
için harcayıp, mutluluklar mı arıyoruz?
Olsun!
Belki birileri çok daha iyi görüp, kavrayıp iyi
şeyler yapabilir…
. Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 05.06.2022, MŞ.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapanın adı ve soyadı: