. ANNELERİ ANIYORUZ
Mayısın ikinci pazarı
olan bugün hemen, hemen tüm dünyada "Anneler Günü" adıyla anılıyor.
Amerika Birleşik Devletleri'nde bir genç kız olan Anna Marie Jarvis
Anneler Günü'nü başlatan kişidir.
Anna Jarvis,
ABD’li bir bakanın oğlu George Jarvis ile papazın kızı Ann Maria Reeves çiftinin
kızı olarak doğmuş.
Doğduğu 1864 yılında
“Birleşik Devletler” güçleriyle “Konfederasyon Birlikleri” savaş halindeymiş.
Kölelik, feodal
düzen ve imtiyazlarının sınırlandırılmasına karşı çıkan Konfederasyon güçleri,
aralarında Abraham Lincoln’ün de bulunduğu Birleşik Devletler’e karşı çok çetin
bir mücadele içine girişmiş.
Yüz binlerce insan
bu iç savaş sırasında ölmüş.
Milyonlarca insan
ise yaşadığı bölgeden ya sürülmüş ya da göç etmek zorunda kalmış.
Anna Jarvis’in
annesi Ann Maria Reeves ülkedeki bu durumu içselleştirip, toplumun yararına
olacak çeşitli etkenlikler, yardımlar düzenliyordu.
Savaşta yaralanmış
askerlerin yardımına koşuyor, salgın hastalıklar içine düşen toplumun tedavisi
için yardım topluyordu.
Bunlara rağmen 11
kez anne olmuş. 7 çocuğu henüz çocukken hastalık ve nedenlerden dolayı yaşamını
yitirmiş.
Anna Jarvis ise,
Ann Reeves’in dokuzuncu çocuğuymuş.
Ann Reeves yine de
oldukça etken olarak toplumda yardımlar düzenlemiş.
Bu arada babasının
görev yaptığı kilisede halka söyleşiler düzenliyor, toplumu bir araya getirmeyi
başarıyordu.
Bir gün kilise
kürsüsünden halka seslenen anne Reeves, “Umuyorum ve dua ediyorum bir gün
birileri, yaşamın her alanındaki hizmetlerinden dolayı annelere için bir
Anneler Gününü başlatacaktır” diye konuştu.
Onun bu
konuşmalarında yanında bulunan kızı Anna Jarvis de çok etkilenmişti.
Kızını
Virginia’daki Augusta Kadın Ruhban Okulu’na (Günümüzdeki Mary Baldwin
Üniversitesi) gönderen anne iki yıllık eğitim sürecinde ona büyük destek oldu.
Kızı eğitimini tamamlayıp
annesiyle babasının yanına öğretmen olarak geri döndü.
Dedesinin
kilisesine de üye olarak sivil toplum çalışmalarında yer aldı.
Anna Jarvis
sonraları amcasının da yönlendirmeleriyle George Eyaleti’ndeki bir bankada;
daha sonra Philadelphia’daki bir ajansta editör olarak çalıştı.
Kardeşinin kurduğu
şirkete de hissedar oldu. Kariyer basamaklarını hızla tırmandı.
Annesi de kızının
gelişiminden ötürü gurur duyuyordu.
Kızına yazdığı
mektuplarda bu sevincini anlatıyordu.
Anna Jarvis, uzun
süre boyunca ailesinden uzakta; Philadelphia Eyaleti’nde çalışmaya devam etti.
Babası 1902
yılında ölünce annesinin yanına geri döndü.1905 yılına kadar onun bakımıyla
ilgilendi.
Ann Reeves’in
ölümü kızını oldukça kötü etkiledi, hep annesini düşünüyordu.
Jarvis küçükken
annesinin yaptığı konuşmayı hep anımsadı.
Bir yıl sonra yakın
dostlarını davet etti ve annesi için bir anma töreni düzenledi.
Arkadaşlarıyla
mayıs ayının ikinci haftasının “Anneler Günü” olarak anılmasını konuştular.
Çevresindekiler bu
anlamlı töreni beğeniyorlar ve her yere yayılmasını öneriyorlar.
Amerika Birleşik
Devletleri’ndeki siyasetçilere, tanınmış kişilere mektuplar gönderdi ve mayıs
ayının ikinci pazar gününün “Anneler Günü” olarak anılmasını ama bu etkinliklerin
hiçbir ticari amaç güdülmeden düzenlenmesini istiyordu.
Daha sonra ABD Başkanı Woodraw Wilson, 1914 yılında bu günü resmen kabul etti.
İlk yıllarda Jarvis’in hayalindeki bir anma günü
olarak geçiriliyordu. O gün çocuklar ve anneler beyaz kıyafetleriyle kiliselere
veya diğer ziyaretlere gidiyor, annelere beyaz karanfiller armağan ediliyordu.
1920 yıllarına
gelindiğinde ise bu anma günü gittikçe ticarileşmeye başladı.
Anneler günü için
özel kartlar, şekerlemeler, armağanlar piyasaya sürüldü.
Anna Jarvis çok
şaşırtan ve üzen bu gelişmeye karşı girişimlerde bulundu ise de çok da tepki
aldı.
“Annelerinize
basılı kart armağan etmeniz, sizin yazı yazamayacak kadar tembel olduğunuzu
gösterir. Annenize bir kutu şekerleme verip, şekerlerin çoğunu yemeniz gibi...
Oh ne güzel!” diyen Anna Jarvis’ten bahsederken gazeteler “Deli” tanımını
kullanabiliyordu.
Anna Jarvis baskılara dayanamayarak geri çekildi ve “Anneler Günü”nü başlattığı
için yaşamı boyunca pişmanlık duydu.
Philadelphia’ya,
kardeşinin yanına gitti.
Amansız bir
hastalığa yakalanınca hastaneye kaldırıldı ve 24 Kasım 1948’de gözlerini yumdu.
Görüldüğü gibi üzerinde
çok konuşulabilecek sıcak, içten duygular ve mücadeleci bir yaşam öyküsü...
Türkiye ise
Anneler Günü’nü 1955 yılından bu yana kutlamaktadır.
Annelerin sayılıp,
sevildiği ve anımsandığı bugün tüm dünyada "çok yoğun" bir biçimde
kutlanıyor.
Son yıllarda daha çok bir "tüketim" toplumunun bir özelliği ve
"pazarlamacılık tuzakları"yla dolu olsa da biz kendimize dikkat edip,
özenli davranmalıyız.
Yanında annesi olanlar, annesine ulaşabilenler, onlara saygı ve sevgi
gösterebilenler "özellikle" çok mutlu olmalılar ve annelerinin
değerini bilmeliler.
Annesi artık bu dünyada olmayanlar ise yine annelerini düşünsünler, onu
ansınlar, güzel duygular yaşasınlar.
Annesini hiç görmemiş olanlar, annesi ile yaşayamamış olanlar ise içlerinde
burukluk duysalar bile yakınlarındaki en sevdiği bir "anneye" annesi
gibi görsünler.
Ben bugün özellikle,
"bazı anneleri" daha da çok düşünüyorum:
- Çocuğunu çok küçük yaşta yitiren ve onlara doyamayan, onları hiç unutamayan
anneler...
- Elleriyle,
sevgiyle büyütüp, belki de yoksulluk günlerinde büyük fedakarlılıklarla bir
delikanlı olarak gurur duyduğu oğlunun "şehit" haberi ile yanan, yıkılan,
onları asla unutamayan anneler...
- Çocuğunun kendinden kopup gittiğini gören, ona bir türlü ulaşamayan
anneler...
- Büyük umutlarla, özlemli yarınlar için büyüttüğü çocuğunu "bir kazada"
yitiren anneler...
- Çocuğunun "doğru yoldan" kaydığını ve ne yazık ki
"sorunlu" bir insan olduğunu görüp de acı ile ona "yardım
edemeyen" anneler...
- Çocuğunu dünyaya getirmiş olsa bile, ona bakacak koşulu olmayan ve çocuğunu
"yetiştirme yurtlarına", "çocuk esirgeme kurumu gözetimine"
veren anneler...
- Aldığı bir ceza nedeni ile hapislere düşmüş olan ve küçük yavrusunu oralarda
bakmak zorunda kalan anneler..
- Çocuğunu yitiren, ondan hiç bir şekilde haber alamayan "kayıp
"anneleri...
- Çocuğu tarafından takdir görmeyen, azarlanan, hor görülen, aşağılan görülen
anneler...
- Çocuğunu, her ne nedenle olursa olsun başkalarına evlatlık" verenler...
- Çocuğuna sarılamayan, sevgi ile kucaklayamayan, ona ulaşamayan anneler...
- Gurbette çocuğu
olan anneler...
- Çocuk özlemi ile yanıp, tutuşmuş "çocuksuz" kadınlar...
- Ne oldu ise oldu, ama bir türlü "anne" olamayan kadınlar...
Özellikle bu "annelerimiz" için çok daha sevgi ve saygı duymalıyız;
onların duygularını anlamağa çalışmalıyız.
Anneler gününde
onların hangi duygularla dolu olduklarını hiç unutmadan bu günü değerlendirmeliyiz.
Annelerimize
özellikle küçük armağanlar, kendi ellerimizle yaptığımız armağanlar
sunabiliriz...
“Anneler Günü” için en güzel anma, en güzel
armağan "hayırlı" bir insan, hayırlı bir "evlat" olabilmektir.
Bu duruma gelmek
için her zaman çabalamalıyız, iyi insan, iyi evlat olabilmeliyiz.
Bir annenin çocuğu
ile "gurur" duyabilmesi ne kadar güzel...
Bir anneye
verilebilecek en büyük armağan aslında budur.
Beni duyan,
"beni bilen" annelere, genç olsun, yaşlı olsun tüm annelere sevgi
dolu, saygı dolu, daha nice hayırlı "Anneler Günü" diliyorum.
Ben tüm yaşamımda
annelerin "tarafında" oldum; onları anlamaya ve yardımcı olmaya
çalıştım.
Bugün ben de
"annem" yanımda olsun isterdim...
Böyle bir annem olduğu için de hep sevindim, mutlu oldum, onunla hep gurur
duydum.
Şu an, hep onu
"yaşıyorum" ruhumda ve içimde...
Anneciğim, seni
çok özlüyorum...
. Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 08.05.2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapanın adı ve soyadı: