Okul ve Çocuk Hakkı
. Devlet Parasız Yatılı
Okulunda Bulunan Seçilmiş Çocuklar:
·
Birçok sorunlarla, yoksunluklar ve yoksulluklar içinde aceleye
getirilerek açılmış bir "okul"un ilk yıllarından akılda kalanlar
üzerine:
·
İmroz Atatürk İlköğretmen Okulu 1965 yılında yatılı ve gündüzlü
öğrencileri kabul ederek açıldı.
·
Zamanla
binlerce yoksul aile çocuğu çok küçük yaşlarda ailelerinin güvenmeleri ile
oradaki görevlilere gönderildi.
·
Özellikle
Ege bölgesi illerinden sınavla seçilmiş olan bu çocuklar devletin güvencesi
altında bu okula geldiler ve kendileri için iyi bir eğitim ve öğretim
beklentisi içine girdiler.
·
Yatılı
olan öğrencilerin tüm gereksinmelerini devlet karşılıyordu.
·
Onlar
iyi ahlaklı, çalışkan ve yurt sever öğretmenler olacaklar ve de ülkelerinin
kalkınmasına katkılarda bulunacaklardı.
·
O
çocuklar en yoksul köylere bile giderek halkın bilgilendirilmesine,
aydınlatılmasına, ulusal kalkınmaya katkılarda bulunacak olan genç öğretmenler
olarak, umutla ve bilinçle yetiştirileceklerdi.
·
O
çocukların zengin bir yaşam istemleri, lüks beklentileri, yükselme ve iktidar
hırsları hiç yoktu...
·
Birçok anne ve baba o denli güvenip “devlete” çocuklarını teslim
ettiler ki çoğu hiç bir zaman ne adaya, ne de okula bile gelmedi.
·
Bu
durum çocuk haklarıyla, insan haklarıyla, devletin verdiği bir güvence ile
oluşmuş oldu.
·
O
kurumda görev yapan öğretmen ve memurlar, müstahdemler de bu küçücük çocuklara
ne olursa olsun “adil” ve “insanca” yaklaşmak, “pedagojik” kurallar
çerçevesinde onlara yön verebilmek ile görevli idiler.
·
Görevlilerin
içinde insanca davranmayan yetkilerini kötüye kullanan, insan haklarına saygı
göstermeyenler de olmuş olabilir.
·
Zaten
yaşayıp, görev ve de halen daha rauhsal izlerini taşıyan o zamanki öğrenciler
hayattadırlar.
·
Ben
ise o okulun tarihindeki en haksız ve de en çirkin bir “ilk” tokatın atıldığı “çocuk”
olarak bu duyguyu ve adaletsizliği unutmadım.
·
Tüm
yaşamım boyunca da bugüne değin ilk ve tek “tokat” olarak bende yerini aldı.
·
Ben
ki ne ailemde ne de tüm görev alanlarımda hiç bir zaman bir kınama ve azar ile
bile karşılaşmadım.
·
Yıllar
sonra, 70 yaşına yaklaşırken tüm içtenliğimle söyleyebilirim:
- Hiç bir yerde ve hiç bir kişi tarafından
başkaca ne bir azarlamaya uğradım ne de bir "tokat"a maruz kaldım...
·
Üzerinde
açıkça konuşulmayan ve sanki çok doğalmış gibi karşılanma eğiliminde bulunulan
bu tür bedensel şiddet konusuna az da olsa eğilmek gerekir diye düşünüyorum:
·
Dayak
konusunda ve de “adaletsiz” davranmış olma konusunda, öğrencilerin “onurları
ile oynayan” öğretmenler konusunda hiç bir “vicdansal” hoş gören bir “yaklaşım”
olmamalıdır.
·
Bu
kişiler için ne o zaman, ne de bugün bir "hoş görüde" bulunabilmek,
bence, doğru değildir, çok yanlıştır.
·
Bu
durumun tartışılmasını bile doğru olarak görmüyorum.
·
Bu
tür suçu işlemiş olan kişiler "öğretmenlik işi"ni yapmış da
olabilirler ama kendileri hiç bir zaman "gerçek
bir öğretmen" olamamışlardır.
·
Çünkü
bir “gerçek öğretmen” önce o çocuğun onuruna
ve kişiliğine saygılı olur ve onu korur.
·
Özellikle
de günümüzde "insan hakları"nın çok daha önem kazandığı bir dönemde o
küçücük, korunmasız olarak devlete verilmiş, “devlet parasız yatılı okullarında”
kendilerine teslim edilmiş ve “iyi bir kişilik” kazanması “umud” edilen
öğrencilere kötü davranan, onların ruhsal ve bedensel baskı ve darplarına neden
olan ve uygulayan kişilere ve de bunları bilip de engel bile olamayanlara, adı
ne olursa olsun bir “anlayış”da bulunmak doğru değildir.
·
Bu
tutum ve davranışlar birer insanlık suçudur.
·
Tıpkı
dünyanın neresinde olursa olsun karşı çıktığınız bir insan hakları ihlali, bir “suç”
olarak değerlendirilmelidir.
·
Totaliter
rejimlerde, kiliselerin, manastırların denetimsiz ortamlarında... olduğu gibi.
·
Oralardaki
hukuka aykırı davranışlar “o gün” muhakeme edilmiş ve cezaya tabii
tutulmamış olabilirler, ama çok uzun yıllar sonra yargılanılarak
cezai hükümleri verilmiş olan vakalar ve kişiler vardır.
·
Bu
durumların yaratıldığı ortamları ve kişileri ise sempati ile, yumuşatılarak hoş
görüye “çevirerek” anımsamak, onlardan hoş anılar çıkarmak mümkün değildir.
·
Bu
da sadece bizim için ya da Türkiye için geçerli olan bir durum değildir.
·
Tüm “insanlık” için bu durum her yerde ayndır ve kınanılması
gerekir.
·
İlkesel
bir yaşam biçimini seçmek de bunu gerektirir...
·
Gizli,
saklı ya da açıkça işlenmiş olan suçlar üzerinden yıllar geçse bile hukukun
üstünlüğünün kabul edildiği dönemlerde, bir hukuk devletinde ele alınıp,
yargılanabilir.
·
Suç
işlemiş olan kişilere yargı kararı ile gereken cezalar verilir.
·
Batı
toplumunda hristiyan kiliseleri kurumlarında eski dönemlerde çocuğa karşı
işlenen suçlar zamanımızda kınanmakta ve yargılanmaktadır.
·
İnsanlığı bir tümsellik içerisinde kabul ettiğimizde, tüm
insanlar için evrensel hakları da kabul etmeliyiz.
·
İnsan
haklarının kabul edildiği gibi çocuk hakları da evrensel olarak kabul görüp,
işlerlik kazanacaktır.
·
Birleşmiş
Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989
tarihinde kabul edilmiş olan Çocuk Haklarına Dair
Sözleşme ile bu sözleşmeye taraf devletler, her ülkedeki, özellikle
gelişmekte olan ülkelerdeki çocukların yaşama koşullarının iyileştirilmesi için
uluslararası işbirliğinin taşıdığı önemin bilincinde olarak, 54 madde ile
saptanmış kurallar üzerinde anlaşmaya varmışlar ve bu sözleşmeyi imzalamışlardır.
·
Türkiye,
ÇHS'ni 14 Ekim 1990'da imzaladı ve sözleşme 27 Ocak 1995'te Resmî Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe girdi.
·
Görüldüğü
gibi çocuk hakları konusunda dünyadaki duyarlılık ve hukuksal olarak onları
savunmak ilkesi dünyamızda ve ülkemizde oldukça yeni sayılır.
·
Evrensel
anlamda tüm dünya ülkelerinde insanca bir yaşamdan yana olabilmek, çocukları en
küçük yaşlarından başlayarak koruyup, onlara insanca koşullar sunabilmek
çağımızda bir bilinç ve görev olmalıdır.
·
Kendi
ülkesinde, kendi halkı ve kendi çocukları için de evrensel hakları istemek,
kabul etmek ve onları savunmak hem bir çağdaşlık, hem de bir insanlık, uygarlık
görevidir.
·
Adalete ve hukuğa olan inancımı taşımaya devam ederek, haktan,
doğrudan ve iyiden yana olmağa çalışıyorum.
· Adil insanlara olan saygılarımla...
Öğretmen, Gönen Çıbıkcı, 27.12.2018, M.
GC-M-18.12.27
2021.11.20, MŞ.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapanın adı ve soyadı: