6 Ağustos 2020 Perşembe

Vatan ve Değerler Eğitimi


Vatan ve Değerler Eğitimi
Bir yerde okudum: Alman bir yaşlı teyze yolda durup arabasını çalıştıran bir gence "kendi toprakları, havası ve ormanı için" kızarak uyarılarda bulunuyor...
Vatanına sahip çıkıyor, "havayı kirletme, ormana zarar verme" diyor.
"Bana ne" demiyor.
Yaşlı Alman teyzenin "vatan sevgisi" ne denli yüksek diye düşünüyor insan.
Bu küçücük olayı alıp, düşünüp, kendi ülkenizin insanı ile karşılaştırmak yapmak geliyor içimizden.
Vatan ve vatan sevgisi...
Sevgi daha çok duyusal bir kavramdır.
Sevgiyi içselleştirmek gerekir.
Dil ile "seviyorum" demek belki ilk bakışta doğru gelebilir.
Ama asıl olan sevginin beyinle, bilinçle içselleşmiş olmasıdır.
"BENİM" diyebildiğimiz hemen her şeyin bir emek karşılığında ruhen ve bedenen elde edilmiş olması onu ancak değerli ve kalıcı yapar.
VATAN kavramı da yine böyledir.
Kuru kuruya "ben vatanımı seviyorum" demek sadece bir ezberlenmiş kalıptır.
VATANIN değeri, ne olduğu ancak bilinçle (içselleştirilmiş bilgi ile) kavranılır.
Bedavadan bizim olmuş olan "değerleri" kavrayabilmek, anlayabilmek ve önemsemek de böyledir.
VATAN kavramı sadece soyut değil "somut"tur ayni zamanda.
Devlet, yasalarla, ciddi önlemlerle, koruyucu ve destekleyici kurumlaşmalarla VATANI ciddi ve somut bir hale getirir.
Vatan bireylerce sahiplenebilmelidir.
Doğru!
Ama devlet de her türlü olanakları ile de VATANa sahip çıkarak tüm eğitim ve öğretim kurumlarında da konu edinerek VATANın ne denli değerli ve önemli olduğunu ispatlamalıdır.
Tüm yurttaşlar daha doğdukları andan başlayarak ailesinden, çevresinden, okulundan yaşam için en önemli DEĞERLER'i öğrenir ve kendi yaşamında da uygular.
Değerler eğitimi hem ailenin kendi içinde, kendi kültüründe vardır, hemde toplumsal olarak bir "değerler eğitimi" gereklidir.
Tüm okul düzeyinde bunun için her alanda öğenciye neyin, neden ve ne için değerli ve önemli olduğu öğretilir, kavratılır.
Hayat bilgisi dersi, yurttaşlık dersi, tarih dersi, coğrafya dersi bunun için vardır.
Bir anadilimiz olan Türkçe dersi, ve öğretimi daha anaokulundan başlanılarak tüm öğretim yaşamı boyunca bilinçli olarak işlenildiğinde bir ulusun, bir ülkenin geçmişi ve kültürü ana konular içinde yer alır.
Bugüne bakacak olursak, durum çok daha da bir önem kazanır.
Genel kapsamı ile değerler, özel anlamda ise VATAN, YURT kavramları ve bunların önemi çok daha bir güncellik kazanmaktadır.
Yurduna sahip çıkamayan milletlerin durumu ortadadır.
Savaşlar, açlık, göç, yoksulluk... dünyanın en önemli sorunlarındandır.
Sadece bir yurdumuz var, bir devletimiz var demek de artık yetmemektedir.
Vatanına sahip çıkamayanların ölçülmesi için kullanılan ana sorular bellidir:
Vatanının havasına, suyuna, dağına, taşına, ormanına, kuşuna, hayvanına ve de "insanına" ne kadar sahip çıkabiliyorsun?
Durum nedir?
Elindekilere daha da bir katkıda mı bulunuyorsun, yoksa elindekiler gittikçe azalmakta, yok olmakta ve de değer yitirmekte midir?
Önce devlet ve devletin geliştirdiği sistem ve kurumları vatanın her bir şeyine sahip çıkacaktır.
Bunun içerisinde de doğal olarak yurttaşlarına sahip çıkmak ve onları çağdaş bir uygarlık düzeyine çıkarabilmek olacaktır.
Tek tek bireyler çok ama çok önemlidir!
O bireylerin davranışları, tutumları, tepkimeleri ise onların yetişmeleri ile aldıkları kültür ve eğitim ile olgunlaşır ve belirlenir.
İnsanı insan yapan tüm etkenler o denli düzeyi yüksek, iyi seçilmiş ve de ileriye dönecek olmalıdır ki o ülkenin yurttaşı o düzeyde bir birey olabilsin.
Günün örneği: Bir belediye başkanı feryat ediyor:
     - Ne olur bebek bezlerini kumun içine gömmeyin!
Buyrun, bu cümlenin üzerinde zaman harcayın, bir düşünün, ne olur!
Her şeyi boş verip, gülüp geçmeyin!
Önce yaşamı daha da bir ciddiye alan düşünebilen, fikir yürütebilen insanlar olalım.
(Pozitif) Olumlu eleştiriler ve ileri düşünce gelişimlerine zaman harcayalım.
Yaşama, güne, topluma, bireylere havadan bakıp, önemsemeden, hafife alarak bir "çok bilmişlik" yapmadan zihinsel yeteneklerimizi daha çok kullanarak "fikir" üretelim.
Evet, bir "bebek bezini" oturup sorgulamağa başlayalım...
Sorgulamalarımız, eleştirilerimiz, fikir üretme çabalarımız bir yeni devinim kazanıp, yurdumuzun bağımsızlığına ve de hatta ormanlarımızın yok edilmesine kadar bizi götürür,
Götürecektir de, götürmelidir!
- Yaaa bana ne!
- Bana mı kaldı bilader!
- Off ya bi de bunları mı düşüncem!
- Allah, Allah, ne diyo bu yaa!
Böyle dediğimiz sürece ve de her şeyi başkalarının düşünüp, yapmalarını beklediğimiz sürece de ne o ülkenin sorunları çözülür, ne de o toplum istenilen refah düzeyine erişir!
Çalışmak, çok çalışmak gerektiğini kuru lafta bırakmadan, dinlenirken bile çalışıyor olabilmenin zevkini alabilmemiz gerekiyor.
Evet, her şeyin ilk başlaması gereken "nokta" algıdan başlıyor.
Neyi nasıl algıladığımıza bağlanıyor tüm düşünebilme ve davranabilme sistemimiz.
İnsan olarak elimizdeki en önemli işin kendi varlığımıza önem vermemiz ve onu en iyi bir biçimde işlememiz gerektiğini hep gözden kaçırıyoruz.
Beynimize giden her bir "uyarı" diğerleriyle birleşerek, etkileşerek tümüyle beynimize ve de kendimize, tüm varlığımıza yön vermektedir.
Algılamak, zihnin doğru yönde işletilmesi, sağ duyulu bir akıl yönlendirilmesi ile kısaca "düşünerek ve geliştirerek" önce kendimizi ele aldığımızda göreceksiniz hem yaşamı, hem de toplumu çok daha iyi anlayabileceğiz.
İlk adım "kendimizden" başlamak olacaktır!
İyi bir birey, iyi bir insan, iyi bir yurttaş ve belki de iyi bir mümin olmak çok mu zordur?
hayır!
Tamamen hayır!
İlkelerimiz iyi seçilmiş ve yerinde olacaktır.
Tek yapmamız gereken kendimizi "iyi yönlendirmemiz" ve kurgulamamızdır.
Bunu yapmağa başladığımız an, yaşamımızın en önemli anı olacaktır.
Yarınlar "çoook güzeel olsun" istiyor iseniz, ilk olarak bunu kendinizde göreceksiniz.
          Sağlıklı ve huzurlu günler diliyorum.
         Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2020.08.06, MŞ.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yapanın adı ve soyadı: