Vatan ve Değerler Eğitimi
Bir yerde okudum: Alman
bir yaşlı teyze yolda durup arabasını çalıştıran bir gence "kendi
toprakları, havası ve ormanı için" kızarak uyarılarda bulunuyor...
Vatanına sahip çıkıyor, "havayı
kirletme, ormana zarar verme" diyor.
"Bana ne"
demiyor.
Yaşlı Alman teyzenin "vatan
sevgisi" ne denli yüksek diye düşünüyor insan.
Bu küçücük
olayı alıp, düşünüp, kendi ülkenizin insanı ile karşılaştırmak yapmak geliyor
içimizden.
Vatan ve vatan sevgisi...
Sevgi daha çok duyusal bir
kavramdır.
Sevgiyi içselleştirmek
gerekir.
Dil ile "seviyorum"
demek belki ilk bakışta doğru gelebilir.
Ama asıl olan
sevginin beyinle, bilinçle içselleşmiş olmasıdır.
"BENİM"
diyebildiğimiz hemen her şeyin bir emek karşılığında ruhen ve bedenen elde
edilmiş olması onu ancak değerli ve kalıcı yapar.
VATAN kavramı da yine
böyledir.
Kuru kuruya "ben
vatanımı seviyorum" demek sadece bir ezberlenmiş kalıptır.
VATANIN değeri,
ne olduğu ancak bilinçle (içselleştirilmiş bilgi ile) kavranılır.
Bedavadan bizim olmuş olan
"değerleri" kavrayabilmek, anlayabilmek ve önemsemek de böyledir.
VATAN kavramı sadece soyut
değil "somut"tur ayni zamanda.
Devlet, yasalarla, ciddi
önlemlerle, koruyucu ve destekleyici kurumlaşmalarla VATANI ciddi ve somut bir
hale getirir.
Vatan bireylerce
sahiplenebilmelidir.
Doğru!
Ama devlet de her türlü
olanakları ile de VATANa sahip çıkarak tüm eğitim ve öğretim kurumlarında da
konu edinerek VATANın ne denli değerli ve önemli olduğunu ispatlamalıdır.
Tüm yurttaşlar daha
doğdukları andan başlayarak ailesinden, çevresinden, okulundan yaşam için en
önemli DEĞERLER'i öğrenir ve kendi yaşamında da uygular.
Değerler eğitimi hem
ailenin kendi içinde, kendi kültüründe vardır, hemde toplumsal olarak bir
"değerler eğitimi" gereklidir.
Tüm okul düzeyinde bunun
için her alanda öğenciye neyin, neden ve ne için değerli ve önemli olduğu
öğretilir, kavratılır.
Hayat bilgisi dersi,
yurttaşlık dersi, tarih dersi, coğrafya dersi bunun için vardır.
Bir anadilimiz olan Türkçe
dersi, ve öğretimi daha anaokulundan başlanılarak tüm öğretim yaşamı boyunca
bilinçli olarak işlenildiğinde bir ulusun, bir ülkenin geçmişi ve kültürü ana
konular içinde yer alır.
Bugüne bakacak olursak,
durum çok daha da bir önem kazanır.
Genel kapsamı ile
değerler, özel anlamda ise VATAN, YURT kavramları ve bunların önemi çok daha
bir güncellik kazanmaktadır.
Yurduna sahip çıkamayan
milletlerin durumu ortadadır.
Savaşlar, açlık, göç,
yoksulluk... dünyanın en önemli sorunlarındandır.
Sadece bir
yurdumuz var, bir devletimiz var demek de artık yetmemektedir.
Vatanına sahip
çıkamayanların ölçülmesi için kullanılan ana sorular bellidir:
Vatanının havasına,
suyuna, dağına, taşına, ormanına, kuşuna, hayvanına ve de "insanına"
ne kadar sahip çıkabiliyorsun?
Durum nedir?
Elindekilere daha da bir
katkıda mı bulunuyorsun, yoksa elindekiler gittikçe azalmakta, yok olmakta ve
de değer yitirmekte midir?
Önce devlet ve devletin
geliştirdiği sistem ve kurumları vatanın her bir şeyine sahip çıkacaktır.
Bunun
içerisinde de doğal olarak yurttaşlarına sahip çıkmak ve onları çağdaş bir
uygarlık düzeyine çıkarabilmek olacaktır.
Tek tek bireyler çok ama
çok önemlidir!
O bireylerin davranışları,
tutumları, tepkimeleri ise onların yetişmeleri ile aldıkları kültür ve eğitim
ile olgunlaşır ve belirlenir.
İnsanı insan
yapan tüm etkenler o denli düzeyi yüksek, iyi seçilmiş ve de ileriye dönecek
olmalıdır ki o ülkenin yurttaşı o düzeyde bir birey olabilsin.
Günün örneği: Bir belediye
başkanı feryat ediyor:
- Ne olur bebek bezlerini kumun içine
gömmeyin!
Buyrun, bu cümlenin
üzerinde zaman harcayın, bir düşünün, ne olur!
Her şeyi boş verip, gülüp
geçmeyin!
Önce yaşamı
daha da bir ciddiye alan düşünebilen, fikir yürütebilen insanlar olalım.
(Pozitif) Olumlu
eleştiriler ve ileri düşünce gelişimlerine zaman harcayalım.
Yaşama, güne, topluma,
bireylere havadan bakıp, önemsemeden, hafife alarak bir "çok
bilmişlik" yapmadan zihinsel yeteneklerimizi daha çok kullanarak
"fikir" üretelim.
Evet, bir "bebek
bezini" oturup sorgulamağa başlayalım...
Sorgulamalarımız,
eleştirilerimiz, fikir üretme çabalarımız bir yeni devinim kazanıp, yurdumuzun
bağımsızlığına ve de hatta ormanlarımızın yok edilmesine kadar bizi götürür,
Götürecektir de,
götürmelidir!
- Yaaa bana ne!
- Bana mı kaldı bilader!
- Off ya bi de bunları mı
düşüncem!
- Allah, Allah, ne diyo bu
yaa!
Böyle dediğimiz sürece ve
de her şeyi başkalarının düşünüp, yapmalarını beklediğimiz sürece de ne o
ülkenin sorunları çözülür, ne de o toplum istenilen refah düzeyine erişir!
Çalışmak, çok
çalışmak gerektiğini kuru lafta bırakmadan, dinlenirken bile çalışıyor
olabilmenin zevkini alabilmemiz gerekiyor.
Evet, her şeyin ilk
başlaması gereken "nokta" algıdan başlıyor.
Neyi nasıl algıladığımıza
bağlanıyor tüm düşünebilme ve davranabilme sistemimiz.
İnsan olarak elimizdeki en
önemli işin kendi varlığımıza önem vermemiz ve onu en iyi bir biçimde işlememiz
gerektiğini hep gözden kaçırıyoruz.
Beynimize
giden her bir "uyarı" diğerleriyle birleşerek, etkileşerek tümüyle
beynimize ve de kendimize, tüm varlığımıza yön vermektedir.
Algılamak, zihnin doğru
yönde işletilmesi, sağ duyulu bir akıl yönlendirilmesi ile kısaca
"düşünerek ve geliştirerek" önce kendimizi ele aldığımızda
göreceksiniz hem yaşamı, hem de toplumu çok daha iyi anlayabileceğiz.
İlk adım
"kendimizden" başlamak olacaktır!
İyi bir birey, iyi bir
insan, iyi bir yurttaş ve belki de iyi bir mümin olmak çok mu zordur?
hayır!
Tamamen hayır!
İlkelerimiz iyi seçilmiş
ve yerinde olacaktır.
Tek yapmamız
gereken kendimizi "iyi yönlendirmemiz" ve kurgulamamızdır.
Bunu yapmağa başladığımız
an, yaşamımızın en önemli anı olacaktır.
Yarınlar "çoook
güzeel olsun" istiyor iseniz, ilk olarak bunu kendinizde göreceksiniz.
Sağlıklı ve huzurlu günler diliyorum.
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2020.08.06,
MŞ.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapanın adı ve soyadı: