Zaman Akıp Gidiyor
İnsanın tarih içerisinde geçirdiği gelişim evreleri
ve ulaştığı düzey daima birileri için belli bir çizgiyi göstermiştir.
İnsanın toplumsallaşması, toplum içindeki yeri,
elde ettiği hakları, ekonomik düzeyi, kültürel çeşitliliği, kişisel gelişimi...
her zaman için bulunduğu topluma ve onun yaşadığı zaman dönemine bağlı olarak kendini
göstermiştir.
Ayni zaman diliminde yaşayan farklı coğrafya
bölgeleri, ülkeler ve onların insan kitleleri çok farklılıklar gösterebilir.
Bunun ana nedeni bilimsel çizgideki, teknolojik
ilerlemedeki, uygarlık düzeyinde elde ettiği yer ile bağlantısıdır.
Ülkeler ve içindeki toplumlar ve halk katmanları
her zaman "toplumsal, kültürel ve ekonomik" durumlarına göre dünyaya
bakarlar, tavır alırlar, etkilenirler ve etkileşimlerde bulunurlar.
Bir ülkedeki insanların düzeyi denildiğinde anlamamız
gereken genel bir kavram olsa bile asıl olan o insanları eğitimden, ulusal
gelirden ve toplumsal kazanımlardan, kültürel varlıklardan ne denli, ne kadar
pay aldığı ile ilgilidir.
Eğitim-öğretim düzeyi, gelir düzeyi,
kültürel-toplumsal etkinliklere katılım düzeyi, okur-yazarlık düzeyi, kişisel
gelişimi... tümsel olarak birleştirilip, bir "yapı" elde edildiğinde
o bireyin bulunduğu yeri-durumunu anlamış, ölçmüş oluruz.
Son yıllarda dünyanın en gelişmiş ülkelerinde iş
başvurularında şöyle bir noktaya gelinmiştir:
- Özellikle gençlerin yüksek öğretimden edindikleri
belgeler, diplomalar artık yetmemektedir.
- Onların olayları yorumlama güçleri, onların
sorunları çözümleme ve sonuca varabilme becerileri çok daha önem kazanmaktadır.
Evet, doğal olarak herkes ülkedeki çocukların
okullara gidip, bir yüksek okul, üniversite bitirmesini istemektedir.
Bunu halka böyle öğretmişler ve sanki tek hedef
olarak göstermişler.
Çok boyutlu ve derinlemesine bir "kişisel
gelişim", olaylara "analitik bakabilmek", "eleştirilerde
bulunabilmek", sorunlara "çözümsel yollar" arayabilmek... gibi
yaşamın içinde esas gerekenler pek öne çıkarılmamıştır.
Ailenin çocuğun eğitiminde ve gelişiminde bunları
bilerek, öne çıkarması ve çocuğunu buna göre yetiştirmesi hiç verilmemiştir.
Öz güvenli, özgür iradeli, çeşitli kaynaklardan
bilgi edinmeyi gerçekleştirebilen, "öğrenme merakı" olan, hem
kendisinin gelişimine önem veren, hem de toplumun kalkınmasını isteyebilecek
bir insan olmalıdır, diye "düşünmeyi" hiç bir zaman öne çıkarmamışız.
Yalnızca "paralı" bir eğitim, özel
kurslar, destekleme dersleri, tüketim toplumundan bolca yararlanma... öne
çıkarılıp yararlanılan bir yeni modelin "iyi" olduğu sanılmış.
Daha da açıkçası böylesine bir "zihniyet
geliştirilip", yerleştirilmiş.
El becerilerinin geliştirilmesi, sorgulama ve
eleştirel düşünme, iyi bir ahlak edinimi, dayanışma, iş birliği, ortak çalışma
ve birlikte üretebilmek... öğretim sisteminde ne yazık ki hiç öne çıkarılmamış.
Daha çok sayısal, ezbere dayanan, seçmeli sorulara
yanıt verebilen, test yolu ile sınanan genç kuşaklar yetiştirilmiş.
Türkiye için çok başarılı olan, kalkınmamıza büyük
yararı olacak olan kendi eğitim modelimiz "Köy Enstitüleri" ne yazık
ki yok edilmiş.
(Halkın eğitim ve bilinç düzeyinin yükselmesinden
korkan "egemen" çevreler başarılı olmuş.)
Yaşamın içinden uzaklaşılan, gerçeklere yabancı
topluluklar olarak hızla artan genç nüfus zamanla umut ettiği, istediği,
beklediği yaşam koşullarına erişememiş.
Onların ortaya çıkardığı aileler ve artık orta yaşı
bulan kuşaklar ise dünyayı ve sorunlarını anlamakta, kavramakta ve çözümler sunabilmekte
çok zorlanmaktadır.
Sadece "okula devam" yetmez.
Özel yaşamında, kişisel ilgi alanlarında
araştırmaya ve çeşitli öğrenmelere yer vermeyen, okumayı bir yaşam biçimi
yapamayan çocuklar, gençler ne yazık ki yetişkin olduklarında çok daha sıkıntı
çekerler.
Daha çok boş konularla ilgilenmeye, kendilerini
sevindirecek "hep mutlu" edecek işlerle, uğraşılarla zaman geçirmeye
başlarlar.
Günümüz yetişkin kitlelerinin ana sorunu budur
aslında, her gün bir yerlerden haberlere bakmak, belli gazete haberlerini okumak,
TV programlarında kendilerine yakın gelenleri izlemek, her bir şeye kızmak,
öfkelenmek....
Ne doğru dürüst bir inceleme, araştırma, okuma
disiplinleri vardır ne de böylesine bir alışkanlıkları...
Yaşam ve yaşam biçimleri işte böylesine hep "yüzeysel"
bir duruma gelmiştir.
Önlerine bir ciddi yazı, bir uzunca inceleme, bilimsel
bir bakış, entelektüel kişilik, çıktığında ise "hemen" uzaklaşırlar,
ilgilenmezler.
Çok sıkılırlar öyle bir şeylerle pek ilgilenmezler,
uğraşamazlar...
Onlar, geniş kitleler hep "çabuk, kolay ve
hızlı" işler peşindedir.
Dijital çağın getirdiği verilerden çok yararlanır
gibi "gözükürler" ve zamanları hep bu tür sosyal medyada geçer.
Çoğunun günlük yaşamında ne bir bilgisayar kullanımı,
ne de internette yapacakları incelemeler, araştırmalar, kaynak bulmak, değerlendirmek,
yazmak, arşivlemek, yayınlamak... gibi alışkanlıkları vardır.
Gerek de duymalar, istemezler de...
Önemli olan "hemen" bir yerlerden bul, al,
ortaya koy, geç, diğerini bul, al...
Bu tür bir zaman akışı "belki" de geniş
kitleler için istenilmiş, programlanmış olabilir mi?
İnsanların, kitlelerin böylesine edilgen bir duruma
gelmesinden, özgür iradelerini kullanmaları yerine sürü etkisi ile bir
"akış" içine itiliyor olmalarından acaba "kimlerin" yararı
olabilir.
Biz kendi halkımıza, insanımıza, çocuklarımıza
nasıl bir insan modeli bulmalıyız?
İstememiz gereken, olmasını düşündüğümüz insan,
yurttaş "ne gibi özellikler" taşıyor olmalı?
"Düşünebileceğimiz insan modeli"ne göre o
insanın yaşamı nasıl geçmeli, günlük zamanının akışı nasıl olmalı?
O insan kişisel olarak hangi donanımlara,
özelliklere, gelişmişliklere sahip olabilmeli?
Doğru, o kadar çok bilgi bombardımanı var ki, benim
bu tür söylediklerimin öne çıkması, anlaşılması bile çok zor...
Yine de her birimiz her ne kadar günlük akışımızın
tutsakları olmuş olsak bile yeniden bir eleştirel bakabilmeliyiz kendimize ve
çevremize....
Daha iyi bir ülke ve bir refah toplumu,
kalkınmışlık, iyi bir yaşam...isteniliyorsa, ilk yapmamız gereken düşünebilmek
ve fikir üretmektir.
Yok, "ben bunlarla uğraşmam, bunlar benim işim
değil, görevim hiç değil" dersek o zaman birileri kendi istedikleri gibi, "kendi
amaçları yönünde" her türlü işi yönetirler, işlerin başına geçerler.
Evet, yaşam çok uzun değil, ömür kısa...
Buna rağmen yine de aklımızı iyi kullanmak kendi yararımıza
olacaktır.
Zaman akıp gidiyor, ne dur diyebiliyoruz, ne de
geriye alabiliriz...
. Öğretmen
Gönen Çıbıkcı, 10.03.2022, MŞ.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapanın adı ve soyadı: