28 Temmuz 2021 Çarşamba

Mülteci, Göçmen, Sığınmacı, Mübadil

     "Mülteci, Göçmen, Sığınmacı, Mübadil..."

Çok değerli arkadaşlar sizin bu konuyu çok iyi bilenlerden olduğunuzu kabul ediyorum.

Yine de sakince ve dikkatlice bu konu üzerinde durmanın yararlı olacağını düşünüyorum:

Dünya çapında milyonlarca insan çatışma, doğal afet, zulüm, şiddet ya da insan hakları ihlalleri gibi olaylardan etkilenmektedir.

Bu olaylar insanların vatanlarından uzaklaşmalarına ve başka ülkelere sığınmalarına sebep olmaktadır.

Günümüzde patlak veren mülteci krizinin ışığında “mülteci” kavramı, özellikle medya tarafından, yanlış yere, sığınmacı ve göçmen kavramları ile eş anlamda kullanılmaktadır.

Bu ciddi sorunlara yol açabilmektedir. *

Günümüzde patlak veren mülteci krizinin ışığında “mülteci” kavramı, özellikle medya tarafından, yanlış yere sığınmacı ve göçmen kavramları ile eşit anlamda kullanılmaktadır. *

Bu üç farklı kavramı eş anlamlı kullanmak ciddi sorunlara yol açabilmektedir. *

Genel olarak "bir başka yere ya da ülkeye sığınan kimse" olarak açıklanmaya çalışılan "kişi"nin durumu herkes için ayni olmamaktadır.

Dünya üzerinde devamlı görülen "göç dalgaları", "göç hareketleri" vardır ve de bunların nedenleri çok farklılıklar gösterir.

Sorun hem insanı hem de ülkeleri, devletleri ilgilendirmektedir.

Her zaman olduğu gibi bu "konu" tüm dünyada önemini koruyor.

Genel bir "slogan" olarak geçiştirilecek bir durum değil.

Çok yönlü sorunlar içeren ülkeler arası göç yine çok farklı nedenlere de dayanıyor olabilmektedir.

Dışarıdan bir ülkeye girenlerin tümünü bir sözcük ile tanımlamak doğru değildir.

Uluslar arası anlaşmalar olduğu gibi, devletler arası anlaşmalar da bu konuda belirleyicidir.

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ULUSLARARASI GÖÇ ÖRGÜTÜ (IOM) kendi yöntemleri ve yolları ile bu alanda çalışmalar yapmakta ve birçok ülkeye yol göstermektedir.

Merkezi Cenevre'de bulunan IOM düzenli ve insani göç yönetiminin sağlanmasına yardımcı olmak, göç konularında uluslararası işbirliğini teşvik etmek, göç problemlerine pratik çözümlerin arayışını desteklemek ve mülteciler ile ülke içinde yerinden edilmiş insanlar dâhil ihtiyaç sahibi göçmenlere insani yardım sağlamak için çalışır. *

IOM'nin bünyesinde 169 üye ve 8 gözlemci devlet vardır. *

IOM Türkiye’de ilk ofisini 1. Körfez Savaşı sonrasında 1991 yılında açmıştır. Örgüt faaliyetlerine Iraklı mültecilerin yerleştirilmesiyle başlamış ve sonrasında göç yönetimi programlarına genişlemiştir. IOM’in Türkiye Cumhuriyetiyle ortaklığı Türkiye’nin IOM’e üye devlet olduğu 2004 yılında resmileşmiştir. O tarihten bu yana IOM ve Türkiye arasındaki ortaklık, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanun taslağının oluşturulması ve 2013 yılında İçişleri Bakanlığı Göç Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün kurulmasını içeren faaliyetlerle devam etmektedir. *

Türkiye’ye yurtdışından gelenlere ne denmesi gerektiği bazen kafa karıştırabiliyor.

Türkiye’deki hukuk sisteminden kaynaklanıyor. *

Uluslararası hukukta mülteci (refugee), sığınmacı (asylumseeker), göçmen (immigrant) terimleri kullanılıyor. *

Türkiye’de ise Avrupa dışından gelenlere mültecilik hakkı verilmiyor ve sığınmacı terimi hukuk sisteminde yer almıyor. *

Türkiye Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi’ni 1961 tarihinde onayladı. 1967 yılında Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Protokol’ü de onayladı. *

Ancak Cenevre Sözleşmesi ile düzenlenen coğrafi sınırlama ilkesini sürdürmeyi seçti. *

Türkiye’de bu kavramlar 2014 tarihli, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda düzenlenmiş durumda. *

Yani Türkiye Avrupa dışından gelenleri mülteci olarak kabul etmiyor. *

 Avrupa dışından gelenlerin üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar, şartlı mülteci statüsünde geçici olarak Türkiye’de kalmasına izin veriliyor. *

Uluslararası koruma arayan yabancılar Türkiye’ye adım attığında mülteci veya şartlı mülteci statülerini almak için başvuruyor.  *

Bu kişilerin statüsü verilene kadar kendilerine “uluslararası koruma başvuru sahibi” deniyor. *

Türkiye hukuk sisteminde sığınmacı kavramı yok. *

Türkiye’deki Suriyeliler “geçici koruma” statüsünde.  *

Geçici koruma, ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen ve haklarında bireysel olarak uluslararası koruma statüsü belirleme işlemi yapılamayan yabancılara sağlanan korumayı ifade ediyor. *

6458 sayılı kanun kapsamında yayınlanan Geçici Koruma Yönetmeliğine göre; Suriye’den Türkiye’ye gelen yaklaşık 2 milyon kayıtlı kişinin statüsü “Geçici Koruma”dır ve bireysel prosedür olan şartlı mülteci statüsü için başvuru yapamazlar. *

Konunun temeli siyasi, ekonomik, toplumsal olabilmekte ise de konunun yönetimi hukuksaldır.

Türkiye Cumhuriyeti yasaları da bu konuda belirleyicidir.

Bu çok boyutlu konuyu yönetebilmek hem oldukça zor, hem de ustalık isteyen, hukuk devletinin temel ilkelerinden ayrılmamayı gerektiren bir alandır.

Bir insanın kendi ana yurdunu, ülkesini bırakıp bir başka ülkeye gitmesi çok büyük farklıklar gösterir.

Ülkesinden ayrılan herkes ayni konumda, ayni özellikte ve ayni kimlikte olmamaktadır.

Kısaca bu farklı grupları şöylece belirleyebiliriz:

A - Tamamen kaçak yollardan ve hiç bir izin almaksızın bir ülkenin sınırlarından gizlice girenler. (Düzensiz göçmen) 

B -  Devletler arası değişim anlaşmasına dayanılarak sağlanılan göçmenlik (İleri ülkeye gidişlerini engellemek için ileri ülke tarafından ilk gelinen ülkeye yapılan maddi yardımlar..),

C - Geçici kabul gören konuk yabancı (ülkesinde çıkan savaştan kaçmış olup da bir ülkede kalabilen ve savaş bitince yine kendi ülkesine geri dönmesi gereken)

D - Devletler arası anlaşmalarla kabul edilen ve baş vurusu kabul edilmiş, yerleşme hakkı sağlanmış denetimli siyasi sığınmacı (bunlar siyasi nedenlerden dolayı kendi ülkesinde can güvenliği olmayanlar)

E - Bir ülkeden kendi ülkesine devletler arası anlaşma ile belli koşulları yerine getirenlerin (seçilenlerin) kabul edildiği süreli ya da basamaklı göçmenlik. Bunlar o ülkenin iş gücüne katkı olarak çağrılan yabancılar olup, ilk andan başlayarak tümüyle yasal bir sıralama ile kabul edilip, iş ve oturum hakkı elde ederler. Örneğin Federal Almanya Cumhuriyeti bu yöntemle Türkiye gibi altı ülkeden misafir işçi almıştır.

Tüm bu çeşitliliğin açıkça ve yasalara uygun olarak tanımlanması, denetlenmesi ve uygulanması gerekir.

Bunları yapamayıp sınır ötesinden gelen kitleleri denetleyemeyen ve onların ülkenin içerisinde serbestçe dolaşmasına izin veren yönetimler çok büyük ve çok yönlü sorunlarla karlılaşırlar.

Demografik yapı denilen bir ülkenin kendi sınırları içerisinde yaşayan insanları, kendi yurttaşlarının ve de yabancıların köken, kültür, yaş, cinsiyet, iş görebilirlilik ... türünden ortaya konulan nüfusa ait "durum" bilimsel olarak, istatistiksel olarak da ölçülüp, biçilebilmektedir.

Sadece güncel sorun olmayan "dışarıdan birilerinin" gelmesi durumu geçmişten bugüne de etkilerini göstermektedir.

Bugün yeni gelişimler ve uygulamalar, iktidarların kararları be de tutarlılıkları gelecek uzun yıllar için çok belirleyici olacaktır.

Kültürler arası çatışmalar, yabancı düşmanlığı ve hatta çok daha ileri durumlarda ırkçılık bile ülkenin geleceğini yönlendirecektir.

Tüm bu nedenlerden ve farklılıklardan dolayı iktidar sahipleri çok açık, çok kararlı ve çok da tutarlı politikalar ve yöntemler uygulamak zorundadır.

Yanlış algılamalar ve halkın kendi içinde ayrıştırılması ve kışkırtılması ise çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir.

Çok doğru, çok açık açıklamalar ve bilgilendirmeler ile ancak halk ve farklı kitleler sağlıklı olarak yönlendirilebilir.

Doğal olarak bu konu hem bir uzmanlık konusudur, hem de üzerinde çok durulması gereken geniş bir alandır.

Sıradan yurttaşların günlük yaşamlarında bu konu üzerinde geniş ve doğru bilgiye sahip olmaları oldukça zordur, buna rağmen uzmanların, yetkililerin, görevlilerin halka durumu sağlıklı bir biçimde açıklamaları gerekir.

Her şeyde olduğu gibi bu alanda da yine "hukukun üstünlüğü" ve de bir "hukuk devletinin gerekliliği" asla gözden kaçırılmamalıdır.

Genel çerçeve böyle bellidir: Çağdaş demokratik, parlamenter hukuk devleti...

Dünyanın genel olarak durumunun barışçıl ve huzur içinde olmasını istiyor olabiliriz ama ilk adımın kendi ülkemizde barışı, toplumsal barışı be hukuk sağlamak olmalıdır.

Halkın, insanların kendi ülkelerini savunmaları en doğal bir haktır.

Bir görevdir.

Türkiye Cumhuriyeti bu hassasiyetleri çok iyi dikkate alıp, bu konuyu en iyi biçimde yönetmelidir.

Konu hem hukuka aittir, hem de iktidarın tutumuna. GÖÇ konusunu çok farklı amaçlar için kullanmak gibi bazı art niyetler varsa hem ülke için hem de bölge için çok kötü sonuçlar doğurur.

Bu nedenledir ki tüm kayıtlı siyasi partiler çok büyük bir özenle görev yapıp, iktidarda bulunanlara ortadaki hassasiyetleri anlatabilmelidirler.

Bunu bilmeli ve bunları istemeliyiz ki sağlıklı ve huzur dolu çözümlere gidilebilsin.

        Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, MŞ.

       GC-M-21.07.28

* Seçili Kaynaklar: __________________________________

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ULUSLARARASI GÖÇ ÖRGÜTÜ (IOM)

https: // turkey.iom.int / tr / iom-turkiye-hakkinda

https://www.unhcr.org/tr/turkiyedeki-multeciler-ve-siginmacilar

https://m.bianet.org/bianet/insan-haklari/2953-multeci-siginmaci-gocmen-nedir

https://m.bianet.org/bianet/toplum/167434-multeci-gocmen-siginmaci-arasindaki-farklar

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/355090

https://www.birgun.net/haber/ibb-ile-unhrc-arasinda-multeci-mutabakati-imzalandi-353090?fbclid=IwAR0wf35Gfp6jAT6oND6KNP12qwSW-FZP4XQkpGRnrj82hTx7DxT4trkkGYk

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yapanın adı ve soyadı: