. TÜRK KURTULUŞ SAVAŞI NE İDİ? .
. TÜMÜYLE BİR SAVAŞ DEĞİL MİYDİ?
. “VATANI SAVUNMAK”
İÇİN, “KURTULUŞ” İÇİN YAPILMADI MI?
i Biz bu savaşlara
Kurtuluş Savaşı, Bağımsızlık Savaşı, İstiklal Harbi, Milli Mücadele ... demiyor
muyuz?
· Dünya Savaşı'ndan yenik
çıkan Osmanlı İmparatorluğu'nun İtilaf Devletleri'nce işgali
sonucunda Mîsâk-ı Millî sınırları (ulusal sınırlar) içinde ülke
bütünlüğünü korumak için yapılan çok cepheli hem siyasi, hem de askeri mücadele
bir Kutsal Savaş değil midir?
· Türk Kurtuluş Savaşı 1919-1922
yılları arasında gerçekleşmiş ve 24 Temmuz 1923'te
imzalanan Lozan Antlaşması ile ise topyekûn sona ermiştir.
· 13 Ekim 1921'de imzalanan Kars
Antlaşması ile Doğu Cephesiyle sınırlı olmak üzere, 24 Temmuz 1923'te
imzalanan Lozan Antlaşması ile ise her şeyiyle top yekûn sona
ermiştir.
· İtilaf Devletleri, Anlaşma
Devletleri ya da Müttefik Devletler, Britanya
İmparatorluğu, Fransa ve Rusya'dan oluşan ittifaktır.
· İtalya önceleri İttifak
Devletleri grubunun içerisindeydi sonra 1915'te İtilaf Devletleri'nin
yanında savaşa girdi (1915 yılı İtalya'nın savaşa dahil olduğu yıldır ve
İttifak Devletleri'nin saflarında asla savaşmamıştır).
· Savaşın ilerleyen
aşamalarında ABD İtilaf Devletleri'ne katıldı.
· Rusya 1917 İhtilali'nden sonra
İtilaf Devletleri grubundan ayrılarak savaştan çekildi.
· Savaş sırasında yeni katılımlarla
İtilaf Devletleri grubu genişledi.
· İtilaf Devletleri I. Dünya
Savaşı'ndan yenen (galip) olarak çıktı ve yenilen İttifak Devletleri'nin
topraklarını kısmen işgal etti.
· Türk ulusal varlığını yok derecesine
indirmeye kararlı olan İtilaf devletleri, mütarekeyi kendi anlayışları
doğrultusunda uygulamaya başladılar.
· Osmanlı ordusunun hızla terhisine,
silahların alınmasına ve ülkeyi işgale başladılar.
· Durum umutsuz görünüyordu.
· Ülke parçalanmış, nüfusu azalmış
halk uzun savaşlarla bitkin düşmüştü.
· Aydınlar, bağımsızlığı değil,
bağımlılığın alacağı biçimi tartışıyorlardı.
· Wilson ilkeleri ve Amerikan mandası
“aydın çevrelerde” büyük ümitler ve hayaller yaratıyordu.
. Mütareke uygulamasına ve işgallere ilk
tepkiler, Ermeni ve Rum nüfusunun çok olduğu bölgelerde ortaya çıktı.
· Buralardaki Rumluk ve Ermenilik
davalarına karşı Türkler, kendi hukuklarını korumak ve temsil ettikleri
bölgelerin Türkiye`den koparılmasını önlemek için "Müdafaa-i Hukuk"
örgütleri oluşturmaya başladılar.
· Yunalılar`ın İzmir`i işgali ve
Anadolu içlerine ilerlemesine Türkler`in tepkisi ani ve çok sert oldu.
· İlerleyen Yunan birlikleri ordu ve
milis güçlerinin silahlı direnişiyle karşılaştı.
· İzmir`in işgalinden bir gün sonra 9.
ordu müfettişliği göreviyle İstanbul`dan ayrılan Mustafa Kemal Paşa`nın 19
mayıs 1919`da Samsun`dan Anadolu`ya geçişiyle Türk ulusal hareketi ihtiyaç
duyduğu önderine kavuştu.
· Mustafa Kemal Paşa` ya verilen
görev, müslüman - hristiyan çatışmalarını yatıştırmak, bölgede faaliyet
gösteren çeteleri dağıtmak, kalan Türk birliklerinin terhisine ve
silahsızlandırılmasına nezaret etmekti.
· Ama o, bunun yerine Türk anayurdunun
işgale karşı silahlı direnişini örgütlemeye koyuldu.
· KENDİ YURDUNU SAVUNMAK
İÇİN YAPMAN GEREKENLERİN, KARŞI DURUŞLARIN TÜMÜ "SAVAŞ" DEĞİL MİDİR?
· Savunmak zorunda kalınırsa bir vatan
NEYE güvenilmelidir?
· Kurtuluş Savaşı’nı başlatırken
Atatürk’ün tek güvendiği kuvvetin ‘Türk halkının namus
cephesi’ olduğunu açıklayan Tümgeneral Dr. Sıtkı Aydınel emekli olduktan
sonra Türk Tarihi doktorası da yapmıştır.
· Atatürk’ün bu cepheye olan güvenini,
savaş sonrası İzmir’de gururlanarak anlattığını açıklamıştır.
· 27 Ocak 1923de Gazi Mustafa Kemal
Atatürk İzmir Belediyesi’nin Hükümet Konağı’ndaki katıldığı bir toplantıda
“Cumhuriyet”in kurulduğunun ilan edilmesine 276 gün kala, ‘kurtuluş
mücadelesindeki asıl dayanağı’nı anlatıyordu…
· Dönemin gazetecilerinden İsmail
Habip Sevük’ün;
· “O’na ‘Ordu yok’ dediler ‘Yapılır’
dedi;
· ‘Para yok” dediler. “Bulunur” dedi;
· “Düşman çok” dediler, “Yenilir” dedi
ve bütün dedikleri oldu.”ifadesindeki; Atatürk’e ‘tüm bu ahval ve şerait
içerisinde’, ‘Yapılır-bulunur-yenilir’ dedirten, ‘Namus Cephesi’ydi…
· KENDİ “ÖZ YURDUNU”
SAVUNMAK ZORUNDA KALIRSAN YAPMAN GEREKEN HER TÜRLÜ KARŞI MÜCADELE VE KARŞI
DURUŞ SENİN HEM “GÖREVİN” HEM DE “HAKKIN”DIR.
· EMPERYALİST
SALDIRILARA, ELİNDEKİ HER TÜRLÜ "YURT PARÇASINI" VE "SANA AİT
OLAN" HER ŞEYİ ALMAK İSTEYENLERE “KARŞI DURMAYACAK” MISINIZ?
· “PASİVİZM”
YURDUNU SAVUNMA HAKKINI SENDEN ALABİLİR Mİ?
· Böylesine bir tutum,
böylesine düşünce üretmek ancak hangi güçlerin işine yarar?
· "SAVAŞA
HAYIR" diyen düşünce eğer "başka ülkelerin hükümranlık sınırları"na
bir saldırıda ve de "haksızca" yapılıyorsa ancak doğru bir tutumdur.
· Ezberlerle, öğretilen
hazır kalıplarla "sözler dizelemek"tense olayın doğru analizini ve
yorumunu yapmak çok sağlıklı olacaktır.
· Zihin yönetimi hiç
durmadan ve her yerde, her alanda yapılmaktadır. Çok dikkatli olunsa doğru
olur.
· Eğer bir savaş sizin
kendi öz yurdunuzda değil de bambaşka yerlerde oluyorsa, onun ardındaki
nedenleri ve çıkar odaklarını, uygulanmakta olan global planları incelemek,
araştırmak çok yararlı olur.
· Başka ülkelerin
hükümranlık sınırları içerisinde oluşan savaş hallerine karşı çıkmanın en
birinci yolu iyi incelemek, araştırmak ve politik önlemlerin alınmasını istemek
olmalıdır.
· Oradaki insanların
önce “yaşama hakkı”nın savunulması gerekiyor ise bunun da yolu yine “uluslar
arası” işbirliğinden ve “politik önlem”lerden, girişimlerden oluşacaktır.
· Ölçümüz bir savaşı çok
iyi irdelemek, onun bir vatan savunmasında olup olmadığına bakmaktır.
· Uluslar arası örgütler
ise zaten kuruluşlarının gereği olarak savaş alanı olan yerlerde barışı
sağlayabilecek anlaşmaları, görüşmeleri yaptırtmak, politik çözüm yollarını
aramak zorundadırlar.
· Ülkeler kendi dış
politikalarını da bu yönde kullanmalı ve dünya barışına katkıda bulunmalıdır.
. Saygılarımla...
. Öğretmen Gönen
ÇIBIKCI, 2020.03.05, M.
______ ATATÜRK DİYOR Kİ __________
v Millî mücadelenin maksat ve gayesi tam
istiklâlini ve kayıtsız-şartsız egemenliğini sağlamak ve sürdürmektir. Millet,
dış istiklâlini kazanmak için, lâzım gelen hattı hareketini misakı millî ile
ifa etmiştir.
v Millî hakimiyetini elde edebilmek için,
takibi lâzım gelen hareket hattını da Teşkilâtı Esasiye Kanunu ile tesbit
etmiştir. (1923)
v Esas Türk milletinin haysiyetli ve şerefli
bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak tam bağımsızlık edinilmesiyle
sağlanabilir.
v Ne kadar zengin ve bayındır olursa olsun
bağımsızlıktan yoksun bir millet, uygar insanlık karşısında uşak olmak
durumunda yüksek bir işlem için değer taşıyamaz.
v Yabancı bir devletin koruma ve
esirgemesini benimsemek insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güç yetmezliği ve
uyuşukluğu benimsemekten başka bir şey değildir.
v Gerçekten bu aşağılığa düşmemiş
olanların, isteyerek başlarına bir yabancı getirmeleri asla düşünülemez.
v Oysa, Türk'ün haysiyet ve kendine inanı ve
yeteneği çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun
daha iyidir!
v Dolayısıyla ya istiklâl, ya ölüm!
v Biz haklarımızı ve bağımsızlığımızı
savunmak için giriştiğimiz çarpışmanın kutsallığı düşüncesinde ve hiçbir gücün
bir milleti yaşamak hakkından yoksun kılınmayacağı inancındayım. (Nutuk)
v Memleketin ellide biri değil, her tarafı
tahribedilse, her tarafı ateşler içinde bırakılsa, biz bu toprakların üstünde
bir tepeye çıkacağız ve oradan savunma ile meşgul olacağız. (1920)
v Ben, 1919 senesi mayıs içinde Samsun'a
çıktığım gün elimde, maddî hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk Milleti'nin
asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet
vardı. İşte ben bu millî kuvvete, bu Türk Milleti'ne güvenerek işe başladım.
v Bağımsızlık gayesinin elde edilişine
kadar, tamamiyle milletle birlikte, fedakârane çalışacağıma mukaddesatım namına
yemin ettim. Artık benim için Anadolu'dan hiçbir yere gitmemek katidir. (1919)
v Millî irade kendi istikametinde bir
nehir gibi coşup taşacaktır. Mücadeleyi her noktasından düşünerek uyanış ve
coşkunluk hasıl olmuştur. Sadece dayanıklı olmak ve vazifede kusur etmemek
temel şarttır. (1919)
v Millî dava ancak bu inan, bu irade ve
azimle gerçekleştirilecektir. Yaşaması ve muzaffer olması gereken değersiz
şahıslarımız değil, millî kurtuluşu temin edecek olan fikirlerdir. (1919)
v Aziz ve mübarek vatanımızı kurtarmak için
bütün aydınların, herkesin hazır olması lâzımdır. İstanbul'a gitmeyeceğiz.
Anadolu, en büyük hazinedir. Vatanın sinesinde kurtuluş çarelerini beraberce
ölünceye kadar aramaya, temin etmeye çalışacağız. (1919)
v Millî müdafaamızı; düşmanların
bayrakları, babalarımızın ocakları üstünden çekilinceye kadar terk edemeyiz.
İstanbul mabedleri etrafında düşman askerleri gezdikçe, öz vatan toprakları
üstünden yabancı adamların ayakları çekilmedikçe biz mücadelemize devam etmeye
mecburuz. Kendi hükûmetimizin idaresi altında bedbaht ve fakir yaşamak, yabancı
esareti bahasına nail olacağımız huzur ve mutluluktan bin kere üstündür. (1920)
v Düşmanın mükemmel ve kuvvetli ordularını
mağlup etmek için kendimizde bulduğumuz kuvvet ve kudret, dâvamızın
meşruluğundandır. Gerçekten, biz millî hududumuz dahilinde hür ve müstakil
yaşamaktan başka bir şey istemiyoruz. Biz Avrupa'nın diğer milletlerinden
esirgenmeyen, haklarımıza tecavüz edilmemesini istiyoruz. (1921)
v Millî mücadeleyi yapan, doğrudan doğruya
milletin kendisidir, milletin evlâtlarıdır. Millet, analarıyla, babalarıyla,
hemşireleriyle mücadeleyi kendisine ülkü edindi. Millî mücadelede şahsî hırs
değil, millî ülkü, milli izzetinefis hakiki etken olmuştur. (1925- Atatürk'ün
S.D. II, S. 231)
v Vatan mutlaka selâmet bulacak, millet
mutlaka mutlu olacaktır. Çünkü kendi selâmetini, kendi saadetini memleketin ve
milletin saadeti ve selâmeti için feda edebilen vatan evlâtları çoktur. (Nisan
1922)
v Böyle evlâtlara ve böyle evlâtlardan
mürekkep ordulara malik bir millet elbette hakkını ve bağımsızlığını bütün
mânasiyle muhafaza etmeğe muvaffak olacaktır. Böyle bir milleti
bağımsızlığından mahrum etmeğe kalkışmak hayal ile vakit geçirmektir. 1921
(Atatürk'ün S.D. I, S. 178)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapanın adı ve soyadı: