KÖR HAFIZ'ı Tanır mısınız?
Vatan Savunmasına Çocuklar da Katıldı!
Vatan
Savunmasına Öğrenciler de Katıldı!
Bakın bu vatan öyle “lak
luk”larla bom boş bir yurt olmadı.
İzmirli "benzinci KÖR
HAFIZ"ı tanır mısınız?
Kemeraltı'nda 60
yıl çakmaklara benzin satarak geçimini sağlamış sessiz bir insan...
Konak Sineması ile pasajının önünde tezgâhını
açtı yıllarca..
Alçak bir hasır iskemlede
otururdu, boynuna asılı bir tablada bazı şişeler asılı olurdu.
Elinde tuttuğu tarak destesini şakırtatarak hafif bir sesle hep
ayni kalıplarını yinelerdi gün boyu:
... "Ayna
var, tarak var! Dikiş iğneleri, çengelli iğneler, bellere lastik, elbiselere
askılar, yakalara balina, çakmaklara benzin". ...
Binlerce
kişi gibi ben de çok kez önünden geçtim.
Hem de hikayesini hiç bilmeden....
Ne yüce bir
kişilik imiş aslında, övünmemiz gereken...
Adı Mustafa
Ayrıközü, İzmir’de 1902 yılında doğmuş.
Tıbbiye’de
başarıyla okumuş bir öğrenciymiş.
Mezun olup yaşamını hekim
olarak sürdüreceğini hayal ederken, vatan savunması için Antep’e asker olarak
gönderilmiş.
İşgal altındaki
Antep’de Fransızlar’a karşı savaşırken sağ gözünü kaybetmiş, ardından Musul
iline gönderilmiş.
Musul’u da İngilizler
işgal etmişti.
O cephede de İngilizler’e
karşı savaşırken, Mustafa bu kez sol gözünü kaybetmiş.
İki gözünü de
kutsal bildiği vatan topraklarına veren İzmirli Tıbbiye öğrencisi Mustafa
Ayrıközü, memleketi İzmir’e döner ve okuluna devam edemez.
Kemeraltı çarşısında 60
yıl sürecek olan seyyar satıcılığa işte böyle bir destansı dramla başlar.
Sadece Kör
Hafız mı katıldı vatan savunmasına?
On binlerce genç, öğrenci,
tıbbiyeli...
Her biri
düşünmeden yurt savunmasına katıldılar, canlarını verdiler.
Ne akıllarında bir
şehitlik, ne de şehit aylığı beklentisi vardı!
Unutmayınız
ki bizim asıl gücümüz Mustafa Kemal Paşa'nın emperyalizme karşı gelmesi ve
Ulusal Kurtuluş Savaşı iledir.
Kimsenin bir “izm”ini
falan da bilmeden, beklemeden...
Günümüzün asıl sorunu da
bu zaten.
Yendik diye düşündüğümüz
emperyalist ülkeler hiç unutmadılar.
Davalarında adım, adım
ilerlediler.
Özellikle Atatürk'ün
ölümünden sonra Türkiye için oynanan oyunlar çok derinlemesine bir yaygınlıkla
kol sardı.
Her türlü kesimi ve
varlıkları, alanları ele geçirdiler.
Ne aydınımız kaldı, ne de
gazetecilerimiz, ne de siyasetcilerimiz...
Hepsi de bu çekim ve etki
alanının içine girdiler.
İmroz'da öğrenci iken
bizim de kazandığımız ruh şöyle idi:
- Nereye
olursa olsun, giderdik öğretmen olarak, hiç bir şey de beklemezdik kendimiz
için.
- Yeter ki eğitim
seferberliğinde biz de olalım.
- Yoksul köy
çocuklarına yararlı olalım, köyü kalkındıralım.
Bizler işte bu bilinçle
yetiştik.
Ne “Köy Enistitüsü”nü
duymuştuk ne de ille de yüksek okullara gideceğiz diye bir derdimiz vardı.
Ben açıkca söyleyebilirim,
o zaman içinde, okulda iken, ne yüksek öğretmene gidilebileceğini biliyordum,
ne de bir öğretmenim beni ne uyarmıştı, ne de yönlendirmişti.
Okumayı,
dürüstlüğü, yurt severliği öğrenmiştik sessizce.
Bizler birer İLKOKUL
ÖĞRETMENİ olacaktık ve milletimize hizmet edecektik.
Bu kadar!
Başka bir şey yok!
Yalın, açık ve sade...
50 yıl geçti aradan.
Bu durumu, bu olguyu bugün
anlamak çok zor olabilir.
Ama bizimle
yetişmiş, bizim ardımız sıra İmroz'da okumuş olan kardeşlerimiz ise bunları çok
iyi bilmiş olmalıdırlar.
Yıllar sonra başka şeyler
söylemek isteyen olursa da kendi bileceği bir durumdur.
Bizlerin bu bilince
erişmemizi sağlayan insanlara, vicdanlı öğretmenlerimize teşekkür ediyorum,
saygı duyuyorum.
Öğretmen Gönen
ÇIBIKCI,
11.08.2016 - 02:10.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yapanın adı ve soyadı: