Anadili Gerekli Ve Önemlidir!
"Her dil kendi halkının, kendi ulusunun deneyim
birikimlerini, duygularını genç kuşaklara aktaran bir araçtır, o bir
anadilidir."
Uluslar
anadillerine sahiplendikleri, anadillerini işlettikleri oranda benlikli ve
kalıcı olagelmişlerdir.
Dillerin
çokluğu ve çeşitliliği ise insanlığın deneyim hazinelerini yansıtır.
Anadili
bir insanın kişiliğinin gelişmesine, bilgi ve becerilerinin artmasında ve
içinde bulunduğu topluma uyum sağlamada çok önemli bir etkendir.
İnsanın
anadili onun ekinin (kültürünün) bir parçasıdır.
Başlangıçta
anadili "anne ve baba"dan, en yakın akrabalardan kazanılır.
Daha
sonra da çevresinde iletişim içinde olduğu diğer kişilerden, komşulardan
öğrenir.
Değişen
bir varlık olarak insan böylece de ilk ekinsel birikimini elde etmeğe başlar.
Anadilin
gelişiminin durumu o insanın ekinsel gelişim düzeyinin bir yansımasıdır.
Bir
ya da çok dilde olabildiğince kapsamlı bir eğitim ve öğretim
toplumsal ilişkilerin ve süreçlerin eleştirisel yansıması ve analizi için bir
koşuldur.
Bu
kapsamda da anadili en başta gelen dil olarak düşünülmelidir.
Anadili
insan ruhunun, benliğinin , zihninin arı, en varsıl ve adeta sihirli
ürünlerinden biridir.
Türkçe
de bizim bu yaratıcı gücümüzü kendimize özgü çizgileriyle, belirlenmesi ve
somutlaştırılması çok güç yollardan da olsa, dile getirmektedir.
Çünkü,
uygarlığın içinde bulunduğu gelişim süreci ve insan yaşamı dilde ister istemez
yansıyacaktır.
Dil
ile düşüncenin ayrılmazlığı, düşüncenin dili ve dilin düşünceyi geliştirdiği
bilimsel bir gerçektir.
Doğada
insanlaşma süreci düşünce-dil eytişimiyle başlamıştır.
Düşüncesi
olmayanın dili, dili olamayanın düşüncesi olamaz.
Bunun
en belli örneği de hayvanlardır.
Hayvanların
düşünceleri yoktur, çünkü dilleri yoktur.
Demek
ki düşüncemizi geliştirmemiz için dilimizi geliştirmemiz gerekir.
Dilin
gelişmesi demek, türetilmesi demektir.
Türetilmeyen
dil gelişemez.
Dil
gelişmeyince düşünce de gelişemez.
Dilimizi
ve bununla bağımlı olan düşüncemizi geliştirmek
için Türkçe sözcükleri, özellikle de Türkçe kökleri bilmemiz
gerekir.
Dilimizi
geliştirmeyi düşüncemizi geliştirmek ve çağımızın bilimsel verileriyle
düşünebilmek için istiyoruz.
Türk
diline dört elle sarılmamızın tek nedeni budur.
Çocuk
anadili aracılığıyla ilk toplumsal kuralları kavrar.
Çevresi
ile ilişki kurar.
Gelecekteki
olanaklarının gerçekleştirilmesi için hem gerçek, hem de yapısal olarak
kafasının içi gelişmeye başlar.
Burada
da anadiline görev düşer.
İkinci
dile ise yalnızca daha sınırlı bir görev düşer.
Çocuğun
tüm gelişimi, dil gelişimi ile doğrudan bağlantılıdır.
Okul
öncesinde edindiği 5 bin etken, 20 bin kadar da edilgen sözcüklü dağarcık çok
büyük bir öneme sahiptir.
Buna
karşın asıl olan çocuğun ruhsal gelişimi, aldıklarını değerlendirip
yine geriye, dışarıya verebilmesi olacaktır.
Sözcüklerin
kullanılması çocuğun kafasındaki kavramları dışarıya yansıtabilmesi demektir.
Dil
ile kavramların genelleştirilmesi arasında, dil ile "düşünebilme"
arasında, dil ile "bilgi edinme" arasında doğrudan bağlantılar
vardır.
Bu
bağlantılar içinde ise en kesin rolü "anadili" oynar.
Çağımızın
bir iletişim çağı olarak kabul edildiğini düşündüğümüzde anadilinin önemi bir
kez daha ortaya çıkmaktadır.
"İlk
dil" kazanımı çocuğun doğumundan başlamak üzere, uyanık iken geçen 20-25
bin saat içinde elde edilir.
Çeşitli
değişik ayrımlılıklar göstermekle birlikte, tüm dilbilgisi, binlerce sözcükten
oluşan bir sözcük dağarcığı, seslerin vurgulanması, tümcelerin hazır kullanılış
biçimleri vb...kazanılır.
12.
aydan başlayarak, üretken biçimde ve kalıpsal olarak, konuşarak, taklit ederek,
anlayarak ve dinleyerek okula gideceği zamana değin altı yıl boyunca anadilini
temel olarak öğrenir.
Çocuk,
kendisine sevgi ve sabır gösteren aile çevresi içinde ve onların
gözetiminde kendi anadili içinde büyür.
Aileleri
çocuklarına hemen hemen tam denebilecek düzeyde bir dil deneyimi ve uygulaması
vermiş olurlar.
Göçmen
çocukların ilk altı yılında da genellikle kullandıkları dil anadilidir.
Örneğin
Türkçe'dir.
Okul
öncesi dil öğrenimi her saat, her gün, yorularak, oynayarak, ilerleyerek,
birçok yan etkilerle birlikte, günlük yaşamın yanı sıra, bilinçsiz olarak ve de
belli bir gelişim içinde olur.
Uzun
süreç içinde, örneğin üçüncü kuşakta, aile içi toplumsallaşmada Almanca kendini
daha çok gösterse de birinci ve ikinci dilin sınırları birbirlerine
karışmaktadır.
Anadilin
desteklenmesi ve yoğun bir biçimde geliştirilmesi, ileriye doğru bakıldığında,
vazgeçilemez bir anlam taşır.
Göçmen
çocuklarının anadilinin önemi, doğal olarak,
dilin kazanılmasında yatmaktadır.
Ama esas
önemi ise çocuğun ruhsal, toplumsal, duygusal ve genel gelişimine, onun
sağlamlaştırılmasına olan katkısındadır.
Bir
insanın gelişiminin temelleri yaşamının ilk yıllarında atılır.
Bunda
en çok anadilinin katkısı ve etkisi vardır.
Anaokuluna
devam eden çocuk bir ikinci dile başlar.
Egemen
dil olan anadili kendi anayurdundakinden değişik ayrımlılıklar
gösterebilir.
Söz
gelimi Almanca sözcükler de araya serpiştirilir.
İkinci
kuşaktan anne ve babaların ya da Almanla evlilerin oluşturduğu ailelerde
Almanca da bir iletişim dili ya
da ikinci anadil olarak kullanılmaktadır.
Ruhsal,
toplumsal ve duyusal ilişkilerdeki güvensizlikleri derleyip toparlayan ve onlara
güvenilirlik kazandıran anadili adlı araç, okula giriş ile birlikte göçmen
çocuğu için yoktur artık.
Çeşitli
biçimlerde kendini gösteren karşı çıkışlarla karşılaşmaya başlar.
Çocuk
kendi anadilini kullanmaya başladığında hiç anlaşılmadığını görmeye
başlayacaktır.
Çocuk
bir şüphe içinde kalır ve genellikle de bunu olumsuz bir durum olarak karşılar.
Okul
çocuğun kişiliğinin oluşmasında, geleceğinin belirlenmesinde uyumlu bir katkıda
bulunmalıdır.
Anadilinin
okul yaşamında yer almaması göçmen çocuğunda tüm yaşamı boyunca
taşıyacağı zararlara yol açar.
Böylece
de "iç huzuru" bulamayacağı, var olabilmek için aslında diğer
çocuklardan çok daha fazla bir güce gereksinim duyacağı bir
dünyaya doğru itilirler.
Çocukların
sağlam bir kişiliğe sahip olmaları,onların anadillerini çok iyi bir biçimde
kavramalarına bağlıdır.
Çok
ekinli bir toplumda yalnızca bir tek ekin "tek ulusal ekin" olarak
kesinlik kazanmamalıdır.
Tek
tek ekinler karşılıklı olarak, diğer ekinleri etkiler ve böylece de dinamik bir
ilişki ortaya çıkar.
Dil
ile ekin arasında doğrudan bir ilişki vardır. (kültür)
Dilin
içinde onun ekinsel yetenekleri, değer yargıları, yaşam biçimleri ve oluşumları
da kendini gösterir.
Anadili
doğru dürüst, tam olarak anlaşılırsa, öğrenmede kişi çok daha başarılı olur.
Dil
ve özellikle de yazı dili uygarlığın ve ekinin en güçlü bir taşıyıcısıdır.
Dil
aynı zamanda, yeni atılımların ve buluşların bir anlatım aracıdır.
Anadiline
böyle bir görevi yeterince veremeyen, dilini bu bakımdan gereği gibi
değerlendiremeyen bir ulus, uygarlıkta ve toplumlararası
uygarlık yarışmasında geride kalmayı peşinen kabullenmiş demektir.
Buna
da ancak "çok yazık" demek gerekir.
Ulusal
duygu ile anadili arasındaki bağ çok güçlüdür.
Türk
dili ise dillerin en varsıllarındandır!
Yeter
ki bu dil bilinçle işlenebilsin.
Ona
sahip çıkılsın.
Türkçe'ye
Avrupa'da da yaşama alanları yaratılmalıdır.
Bunu
bir anadili hakkı olarak, "bir insan hakkı" olarak yorumlamak doğal
bir istem olmalıdır.
Anadili,
kendi ulusunun özelliklerinin sadık bir aynasıdır.
Ulusal
bilinç, ulusal özelliklerini bilinçle kavrayabilecek
bir düzeye erişmedikçe, hiç bir ulus politik ya da tinsel yönden
kendisinden üstün olan yabancı ulusların ekinsel etkisine ve o
ekinin taşıyıcısı olan yabancı sözcüklerin kendi anadiline girmesine engel
olmak gerektiğini tam olarak kavrayamaz.
Avrupa'daki
Türkçe dilli halk grubu kendi anadillerinin tüm eğitim ve öğretim kurumlarında,
yaşamın her alanında uygulanır bir dil olabilmesi için bilinçli bir
uğraşı vermelidirler.
Ancak,
o zaman gelecek kuşaklarda kendi öz değerleriyle, öz varlıklarıyla toplumda hak
ettikleri yerleri alacaklardır.
Anadili
ile ilgili verilebilecek çok örnek vardır.
İşte
bir tanesi:
[[1]"1978 Nobel yazın ödülünü kazanan İsaac Bashevis Singer
1992 yılında 24 temmuzda Amerika'da ölmüştür.
Onun
yapıtlarını yazdığı dilin ne olduğunu biliyor musunuz?
Doğduğu
ve otuz bir yaşına değin yurttaşı olduğu ülkenin dili Lehçe değil, ya da göç
ettiği, ölümüne değin elli altı yıl yaşadığı ve kırk sekiz yıl
uyruğunu taşıdığı ikinci ülkenin dili Amerikan İngilizcesi de değil;
Yidişce!
Orta
Avrupa'da, Nazizim'den sonra sayıları iyice azalan Polonya Yahudilerinin
konuştuğu dildir bu.
Singer bu azınlığın arasından çıkıyor, yapıtlarını
inatla, "annemin mutfağında konuşulan dil" diye nitelediği Yidişce ile yazıyor, sonunda dünyanın en popüler,
en büyük edebiyatını alıyor.
Singer
Lehçe ya da İngilizce yazsaydı, -toplumsal, toplumbilimsel, ruhbilimsel vb.
gerçeklikler yüzünden yazdıkları belki de o ölçüde, o kıvamda ancak Yidişceyle
yazılabilecek şeyler olduklarından- aynı başarıyı elde edemeyecek, anadiliyle
yazdığı romanların, öykülerin, masalların düzeyine ulaşamayacaktı.....
Yazdıkları
başta İngilizce olmak üzere dünyanın öteki dillerine çevrilmeseydi, kaç kişi
onu tanıyacak, onları okuyacaktı? ]
Anadilinde
güçlü bir eğitim ve öğretim alan çocuklar bunun en doğal sonucu olarak da
Almanca'yı ya da bir diğer dili öğrenmede çok daha başarılı olacaklardır.
Daha
iyi bir meslek öğrenimi ve gelecek onları
bekleyecektir.
Almanya
toplumu da böylece çok yönlü ekinsel değerleriyle birlikte kalkınan, çağdaş bir
toplum olma yönüne girecektir.
Bunu
istemek de hepimizin hakkıdır.
Bu
hakkın alınması yolunda uğraş vermeyi de bir görev bilmek gerekir.
"Türk
dili dünyada en güzel, en varsıl ve en kolay olabilecek bir dildir.
Onun
için her Türk dilini çok sever ve onu yüceltmek için çalışır.
Bir
de Türk dili ulusu için bir hazinedir.
Çünkü
Türk ulusu geçirdiği sonsuz yıkımlar içinde ahlâkını, geleneklerini, anılarını,
çıkarlarını, kısacası, bugün kendi ulusunu yapan her şeyi dili sayesinde
korumuş olduğunu görüyor.
Türk
dili Türk ulusunun yüreğidir, zihnidir."
Ne
olursa olsun, hiçbir zaman gözden kaçırmamalıyız:
-
Anadili çok gerekli ve çok önemlidir!
Öğretmen Gönen
ÇIBIKCI ,
2000.02.25-
Cuma, Aschaffenburg,
10.07.2018
K.