31 Ekim 2025 Cuma

ÜLKEYİ UMURSAMAMAK

.    ÜLKEYİ UMURSAMAMAK   .
.   Ülkenin temel sorunlarını “umursamamak” nasıl bir duygu ve davranıştır?
.   Ülkenin temel sorunlarını umursamamak, sadece kişisel bir tercihin ötesinde, toplumsal ve psikolojik boyutları olan karmaşık bir duygu durumu ve davranış biçimidir.
.   Psikolojide bu duruma genellikle "Apati" (İlgisizlik/Kayıtsızlık), sosyolojide ise "Toplumsal Duyarsızlaşma" adı verilir.
A) Bu duygu ve davranışın temel özellikleri:
I-Duygu Durumu: Apati (İlgisizlik ve Hissizlik)
Bu, genellikle derin bir duygusal tepkisizlik ile karakterize edilir:
1-Hissizlik: Ülke veya toplumdaki ciddi sorunlar (ekonomik kriz, doğal felaketler, adaletsizlik vb.) karşısında yoğun bir üzüntü, öfke ya da kaygı hissetmemek. Duygusal olarak donuk kalmak.
2-Motivasyon Eksikliği: Bu sorunları çözmek veya değiştirmek için en ufak bir istek, çaba ya da eylem motivasyonu göstermemek. "Nasılsa değişmez" düşüncesi baskındır.
3-Çaresizlik Hissi: Sorunların çok büyük ve çözülmez olduğuna dair bir inanç gelişmesi. Bu, bireyin kendini güçsüz ve etkisiz hissetmesine yol açar.
4-Kaçınma: Rahatsız edici bilgi ve haberlerden bilinçli olarak kaçınma eğilimi. Gündemi takip etmeyi reddetme, sadece kişisel ve küçük çevresel konulara odaklanma.
II-Davranış Biçimi: Toplumsal Kayıtsızlık
Bu içsel durum, dışa dönük davranışlara şu şekilde yansır:
1-Pasif İzleyici Olmak: Sorunlara aktif olarak müdahale etmek yerine sadece uzaktan, edilgen bir şekilde izlemek.
2-Sosyal Geri Çekilme: Toplumsal konularla ilgili tartışmalardan, eylemlerden veya sivil katılımdan uzak durmak.
"Bana Dokunmayan Yılan Bin Yaşasın" Tutumu: Sorunun doğrudan kendi kişisel yaşamını veya yakın çevresini etkilemediği sürece görmezden gelme ve önemsememe.
3-Sorumsuzluk: Ortak ve müşterek dünyaya ait sorumluluklardan kaçınma eğilimi.
III-Bu Davranışın Nedenleri
.   Ülkenin temel sorunlarını umursamamak, duygusal bir koruma mekanizması olarak başlayıp, zamanla toplumsal katılımdan tamamen çekilmeye ve sorumluluktan kaçmaya dönüşen bir durumdur.
.   Bu durum, genellikle tek bir nedene dayanmaz; birden fazla faktörün sonucudur:
1-Duygusal Tükenmişlik:
Sürekli olumsuz haberlere ve çözülemeyen sorunlara maruz kalmanın yarattığı aşırı stres nedeniyle, beynin kendini korumak için duygusal olarak kapanması.
2-Hakikatten Kopuş:
Gerçeğin manipüle edildiği veya hak ve yalan arasındaki sınırın bulanıklaştığı durumlarda güven kaybı ve neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlamakta zorlanma.
3-Bireyselleşme:
Toplumsal dayanışmanın ve ortak değerlerin zayıflamasıyla birlikte, kişinin sadece kendi “çıplak varlığına” ve “çıkarlarına” odaklanması.
4-Sistemik Güvensizlik:
Bireylerin, çabalarının sorunları çözmede yetkili kişi veya kurumlar tarafından karşılık bulmayacağına inanması.
B) Ülkenin sorunlarını umursamaz olmak kişinin yaşamını nasıl etkiler?
.  Ülkenin sorunlarını umursamamak (yani kayıtsız kalmak veya apati göstermek), ilk bakışta kişiyi stresten koruyormuş gibi görünse bile, uzun vadede bireyin “yaşam kalitesini” ve “psikolojik sağlığını” derinden etkileyen karmaşık bir durumdur.
.  Ülkenin sorunlarını umursamamak, kısa vadede ”zihinsel” bir dinlenme sağlasa bile uzun vadede kişiyi “anlamsız, yalıtılmış” ve sorunların “kaçınılmaz sonuçlarına” karşı savunmasız bırakır.
.  Bu davranışın kişinin yaşamı üzerindeki etkilerini iki ana başlıkta inceleyebiliriz:
1. Kişisel ve Psikolojik Etkileri
Umursamazlık, kişinin zihinsel sağlığı üzerinde çelişkili ve genellikle olumsuz sonuçlar doğurur:
-Duygusal Küntleşme (Hissizlik): 
Kişi, ülkenin sorunlarını umursamamayı seçerek kendini olumsuz duygulardan korur. Ancak, beynin bu "duygu filtresi" sadece olumsuzlukları değil, aynı zamanda olumlu duyguları (sevinç, heyecan, tutku) da köreltme riski taşır.
Bu durum, yaşamdan alınan zevk ve tatminin azalmasına (Anhedoni) yol açabilir.
-Anlam Kaybı: 
İnsanlar olarak, kendimizden daha büyük bir amaca hizmet ettiğimizde anlam buluruz. Toplumsal sorunlara kayıtsız kalmak, bireyin hayat amacını daraltır ve yaşamın derin anlamını yitirmesine neden olabilir.
-Pasiflik ve Motivasyon Eksikliği: 
Ülkenin sorunlarına karşı duyulan çaresizlik hissi, kişisel hedeflere yönelik motivasyonun da düşmesine neden olabilir.
"Kocaman ülkenin sorununu çözemiyorum, küçük kendi sorunumu da çözemem" gibi bir içselleştirme yaşanabilir. Bu, eylemsizliğe ve genel bir isteksizliğe yol açar.
-İzolasyon ve Yalnızlık: 
Toplumsal konulardan geri çekilme, kişinin sosyal çevresiyle ortak paylaşımlarını azaltır. Bu durum, giderek yalnızlaşmaya ve topluluk duygusundan kopmaya neden olabilir.
2. Pratik ve Yaşamsal Etkileri
.  Ülkenin temel sorunları, er ya da geç her vatandaşın yaşamını doğrudan etkiler.
.  Umursamamak, bu etkilerden kaçınmayı sağlamaz, sadece “hazırlıksız” yakalanmaya yol açar.
-Yaşam Standardının Düşmesi: 
Umursanmayan ekonomik sorunlar (enflasyon, işsizlik, gelir dağılımı eşitsizliği) doğrudan kişinin alım gücünü, iş bulma imkanını ve genel refah seviyesini etkiler.
Kayıtsızlık, bu duruma karşı önlem almayı veya tepki göstermeyi engeller.
-Hizmet Kalitesinin Bozulması: 
Sağlık, eğitim, güvenlik gibi kamusal hizmetlerde yaşanan bozulmalar, kişisel bir ilgi göstermeyle düzeltilemez.
Ancak bu sorunları umursamamak, kişinin daha iyi hizmet talep etme hakkından veya bu yönde çaba gösterme potansiyelinden vazgeçmesi demektir.
-Gelecek Kaybı: 
Eğitim, çevre veya siyasal istikrarsızlık gibi uzun vadeli sorunları umursamamak, bireyin kendi çocukları ve torunları için daha iyi bir gelecek inşa etme sorumluluğunu görmezden gelmesi anlamına gelir.
C) Bu durumdan kurtulmak ve daha “katılımcı” bir birey olmak için atılabilecek adımlar neler olabilir? (apati ve ilgisizlik)
.  Ülke sorunlarına karşı duyulan apati (ilgisizlik) ve kayıtsızlık, genellikle uzun süreli tükenmişlik ve çaresizlik hissinden kaynaklanır.
.  Bu durumdan kurtulup daha katılımcı ve ilgili bir birey olmak için atılabilecek adımlar hem psikolojik hem de eylemsel boyutları içerir.
.  Bu süreci destekleyecek adımlar şunlar olabilir:
I. Psikolojik ve Zihinsel Adımlar
Bu aşama, öncelikle zihinsel bariyerleri kaldırmaya ve duygusal enerjiyi geri kazanmaya odaklanır.
1. Kendine Şefkat Gösterin ve Yargılamayı Bırakın:
Apati, bir zayıflık değil, genellikle bir aşırı yüklenme (overload) tepkisidir. Önce bu durumu kabul edin ve kendinizi "duyarsız" olmakla suçlamaktan vazgeçin.
"Yeterince umurunda değilim" düşüncesini bırakıp, "Şu an tükenmiş hissediyorum ama değişebilirim" yaklaşımını benimseyin.
2. Haber Tüketimini Kontrol Edin (Dozlama):
Tüm olumsuz haberleri sürekli takip etmek, çaresizlik hissini artırır.
Haberleri tamamen kesmek yerine, belirli saatlerde ve güvenilir, dengeli kaynaklardan takip etmeye başlayın.
3- "Seçici İlgilenme" stratejisini uygulayın:
Sadece eyleme geçebileceğiniz veya gerçekten önem verdiğiniz bir veya iki konuya odaklanın.
4. Etkisiz Alan Yerine Etkili Alana Odaklanın:
- Etkisiz Alan (Endişe Alanı): Ülke ekonomisinin genel gidişatı, uluslararası siyaset gibi doğrudan kontrol edemeyeceğiniz konuları aşırı düşünmeyi azaltın.
- Etkili Alan (Kontrol Alanı): Çevre temizliği, yerel yönetim kararları, komşularla dayanışma gibi eyleme geçebileceğiniz konulara odaklanın. Küçük zaferler, büyük motivasyon sağlar.
II. Eylemsel ve Katılımcı Adımlar
.   Bu adımların amacı, büyük bir sıçrama yapmak yerine, sürdürülebilir, küçük adımlarla kayıtsızlık döngüsünü kırarak aktif yurttaşlık hissini yeniden inşa etmektir.
.   Duygusal enerjiyi geri kazandıktan sonra, küçük ve sürdürülebilir eylemlerle katılımcılığı artırın.
1. Çok Küçük Bir Adımla Başlayın:
Katılımcı olmak, hemen büyük bir eylem yapmak zorunda değildir. "Sıfırıncı Adım" olarak şunu seçebilirsiniz: Bir hafta boyunca, sadece yerel bir sorunu (örneğin mahalledeki parkın durumu) inceleyin.
Sorunu gördükten sonra, bu sorunla ilgili tek bir makale okuyun veya tek bir yorum yapın.
2. Yerel ve Küçük Gruplara Katılın:
Büyük, soyut ulusal sorunlar yerine, size coğrafi ve duygusal olarak yakın olan konulara odaklanın.
Örneğin: Yerel bir gönüllü grubuna, mahalle derneğine veya bir hobi grubuna katılın.
Bu, sosyal bağları güçlendirir ve yalnızlık hissini azaltır.
Küçük bir grupta, eylemlerinizin etkisini daha somut gördüğünüz için motive olursunuz.
3. Bilgi ve Deneyimi Paylaşın:
Öğrendiğiniz bir bilgiyi (örneğin bir STK'nın çalışması veya yerel bir karar) arkadaşlarınızla veya ailenizle tartışın. Tartışmak, pasif kayıtsızlıktan aktif ilgiye geçişin ilk adımıdır.
Sadece eleştirmek yerine, küçük çözüm önerileri üretmeyi deneyin.
4. Bir Konuya Bağış Yapın veya Destek Verin (Maddi Değilse Bile Manevi):
Beğendiğiniz bir sivil toplum kuruluşuna, maddi gücünüz varsa küçük bir bağış yapın.
Bağış yapmak, o sorunun bir parçası olduğunuz hissini güçlendirir.
Maddi destek yerine, bir kampanyanın sosyal medyada paylaşılması veya bir imza kampanyasına katılmak da küçük ama etkili bir adımdır.
.     Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.10.31, İS.
.      YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:  ….
.    (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)

GERİ KALMIŞ TOPLUM

.    GERİ KALMIŞ TOPLUMUN BİREYLERİ
.   Kalkınma hamleleri yapmış olsalar bile “gelişmişlik, çağdaşlık, uygarlaşma” düzeyinde kendisini, “hedeflerini tamamlayamamış” ülkelerde toplum ve bireyler “neden” hep “sorunlu” olmaktadır?
.  Neden “kapalı” bir toplum olmanın dışına çıkamamaktadır?
.  Toplumun büyük bir kesiminde bireylerin “yapısal özellikleri ve davranışları” nasıldır?
.  Geri kalmışlık içindeki toplumda bireyler her şeye üzülürler, bunun üzerinde kendi aralarında konuşurlar.
.  Hep “şikayet” ederler ama “araştırma ve incelemeler” yapmazlar, “eleştirel ve sorgulayıcı” düşünmezler.
.  Bu durum, ne yazık ki gözlemlediğimiz toplumsal bir sorunu çok iyi özetliyor.
A) Bu döngüsel sorunun temelinde yatan ve birbirini besleyen bazı noktaları görüp, özetleyebiliriz:
.  Bu durum, eleştirel düşünme, bilimsel metot ve problem çözme becerilerinin toplum genelinde zayıf kaldığını gösteren tipik bir işarettir.
.  Bu konuda sosyolojik veya psikolojik “analizler” yapmak istesek, hangi başlık altında derinleşmek isteyebiliriz?
.  Sorunların “nedenini ve kökenlerini “araştırmazlar, çözüm yolları üzerine fikir üretmezler ise sonuç nasıl olur?
.   Elbette, bu gidiş daha önce bahsettiğim gibi “temel” sorunun eylemsizlik (pasiflik) ve düşünsel yoksulluk boyutlarını gittikçe derinleştiriyor.
1-Şikayet ve Üzülme Sarmalı
-Kolektif Mağduriyet: Ortak şikayet, bireyleri bir araya getiriyor ve bir "mağdurlar topluluğu" hissi yaratıyor. Bu, geçici bir rahatlama sağlasa da, eylemsizliği meşrulaştırıyor.
-Duygusal Tepki Yoğunluğu: Bireyler, karşılaştıkları sorunlara karşı hemen ve yoğun bir duygusal tepki veriyorlar. Üzüntü, öfke ve hayal kırıklığı, sorunun kendisinden çok daha fazla zaman ve enerji tüketiyor.
-Sözlü Gündem: Sorunlar, çözüm bulma aracı olmaktan çıkıp, sohbet ve sosyal etkileşim konusu haline geliyor. "Her şeye üzülme" hali, bir nevi ortak bir kimlik oluşturuyor.
2-Araştırma ve İnceleme Eksikliği
-Eylemsizlik Konforu: Araştırma yapmak, çoğu zaman soruna bir çözüm bulma sorumluluğunu da beraberinde getirir. Eylemsizlik ve şikayet etmek, bu sorumluluktan kaçınmanın konforlu bir yoludur.
-Derinleşmeme Hali: Sorunun kök nedenlerine inme arzusu veya alışkanlığı oluşmuyor. "Neden böyle oldu?", "Kim sorumlu?" yerine, "Bu hep böyle!" veya "Çok kötü bir durum!" gibi genellemelerle yetiniliyor.
-Enerji Tüketimi: Üstteki şikayet sarmalı, bireyin araştırma ve inceleme gibi zihinsel çaba gerektiren adımlar için gerekli olan enerjiyi ve motivasyonu tüketiyor.
-Bilgiye Güvensizlik veya Erişim Zorluğu: Toplumda bilgiye erişim ve bilgiyi doğrulama becerisi zayıf olabilir. Ya da mevcut bilgilere karşı derin bir güvensizlik hakim olabilir.
B) Geri kalmışlık içindeki bir toplumda, bireylerin sorunların kökenlerine inmeyi neden reddettiği ve çözüm üretmekten kaçındığına dair ana etkenleri inceleyelim:
.    Bu durum, bireyin dış dünyayı değiştirme gücüne olan inancını yitirdiği ve iç dünyasında pasif bir direniş geliştirdiği bir toplumsal atalet halidir.
.   Bu gözlemler ışığında, "Bu durumun toplumsal gelişme ve inovasyon üzerindeki etkileri nelerdir?" sorusunu ele alabiliriz.
.   Özellikle kendi çevrelerinde “bol sohbetler” ederler, karşılıklı “kendilerini anlatırlar”, özel yaşamları üzerinde çok konuşurlar, “çok iyi” arkadaş gibi sohbetler ederler. Ama ülke sorunlarına dair hiç bir ciddi fikir üretmezler.
.   Bu son gözleminiz, bahsettiğimiz “pasifliğin” ve “şikayet döngüsünün”, kaçış (distraksiyon) ve bireysel odaklanma (mikro kozmos) yoluyla nasıl sürdürüldüğünü çok net olarak gösteriyor.
1-Pasifliğin ve Eylemsizliğin Nedenleri
-Kolay Çözüm Beklentisi (Sihirli Değnek Sendromu): Bireyler, sorunların kendiliğinden, bir otorite tarafından ya da basit, mucizevi bir çözümle ortadan kalkmasını bekler. Derinlemesine araştırma, zaman ve zeka gerektiren zorlu bir süreçtir.
-Öğrenilmiş Çaresizlik: Bireyler, geçmiş deneyimlerinde yaptıkları çabaların sonuç vermediğini veya kendilerini sadece daha fazla baskı altına soktuğunu görmüşlerdir. Bu durum, "Ne yapsam boşuna" inancını doğurur. Sorunun büyüklüğü karşısında çaresiz hissedilir.
-Korku Kültürü ve Baskı: Sorunların kökenlerini araştırmak ve alternatif çözüm yolları önermek, statükoyu sorgulamak anlamına gelir. Otoriter veya gelenekçi toplumlarda bu, riskli bir davranış olarak algılanabilir ve bireyin cezalandırılmasına yol açabilir. Bu da kendini sansürlemeye neden olur.
2-Düşünsel Yoksulluk ve Alışkanlıklar
-Eleştirel Düşünme Eksikliği: Okul sistemleri ve kültürel ortam, bireyleri bilgiyi sorgulamaya ve analiz etmeye değil, kabul etmeye yönlendirir. Sebep-sonuç ilişkisi kurma, hipotez geliştirme gibi beceriler gelişmemiştir.
-Duygusallığın Akla Baskın Gelmesi: İlk sohbette bahsettiğimiz gibi, sorunlara duygusal tepki vermek, akılcı ve mantıksal bir analiz yapmaktan çok daha kolaydır. Üzüntü ve şikayet, düşünmenin yerini alır.
-Geleceği Planlamama: Sorunların kökenini araştırmak, uzun vadeli bir vizyon gerektirir. Kısa vadeli hayatta kalma endişesiyle yaşayan bireyler, enerjilerini günü kurtarmaya harcar, geleceğe yönelik çözüm üretme zahmetine girmezler.
C) Bu durumu, sosyolojide ve psikolojide sıkça rastlanan "Büyük Resimden Kaçış" veya "Dar Çevreye Sığınma" olarak ele alabiliriz.
I- Dar Çevreye Sığınmanın ve Aşırı Kişiselleşmenin Nedenleri
.   Bu durum, kamusal alanın boşaltılması ve özel alana aşırı yüklenme olarak özetlenebilir.
.   Toplum, kolektif eylem ve fikir üretme yeteneğini kaybederken, bireyler sadece kendi küçük dünyalarında derinleşerek sahte bir yakınlık ve meşguliyet hissi yaratmaktadır.
.   Bu toplumsal yapının siyasi sonuçlarını veya bu döngüden çıkış yollarını incelemek istesek neler bulabiliriz?
1- Eşitler Arası İletişimde Rahatlama
-Duygusal Deşarj (Katarsis): Bireyler, çevrelerindeki büyük ve çözülmez görünen sorunların (ülke sorunları) yarattığı stresi ve kaygıyı, en kolay kontrol edebildikleri alan olan özel yaşamlarını konuşarak hafifletirler.
-Düşük Risk, Yüksek Getiri: Özel hayat hakkında konuşmak, ülke sorunları hakkında ciddi fikir üretmekten çok daha risksizdir. Ülke sorunları hakkında konuşmak, tartışma, muhalefet veya eleştiri getirebilir; oysa dedikodu veya kişisel hikayeler, genellikle sadece dinleme ve onaylama gerektirir.
-Doğrulama ve Onay Arayışı: Özel yaşamı detaylıca konuşmak, dinleyiciden sempati ve onay görme arayışıdır. Bu, kişiye geçici bir değerlilik ve anlaşılmışlık hissi verir. Bu sohbetler, bir nevi karşılıklı psikolojik destek grubuna dönüşür.
2- Mikro Kozmosa Odaklanma
-Kaçış Mekanizması: Aşırı kişisel sohbetler, bireyleri daha büyük ve ağır olan toplumsal sorumluluklardan ve düşünme zahmetinden uzaklaştırır. Bu, bilinçli veya bilinçaltı bir "boş zamanı doldurma" aktivitesidir.
-Kontrol Algısı: Bireyler, ülkenin devasa sorunlarını (ekonomi, siyaset, hukuk) kontrol edemeyeceklerini düşünürler. Bu nedenle, kontrol edebildikleri tek alana, yani kendi özel yaşamlarına odaklanırlar. Aşk, iş, aile gibi konular, kişiye bir etki yaratma illüzyonu sağlar.
-"Kişisel Olan Politik Değildir" Yanılgısı: Geri kalmış toplumlarda, genellikle kişisel sıkıntılar ile toplumsal yapının sorunları arasındaki bağlantı kurulamaz. Birey, yaşadığı sorunların (örneğin işsizlik) ülkenin ekonomik politikalarından değil, kendi şanssızlığından kaynaklandığını düşünmeye eğilimlidir.
Ç) Bu döngüsel sorunların (şikayet/pasiflik, araştırma eksikliği, aşırı kişisel odaklanma) hem siyasi sonuçları hem de bu durumdan çıkış yolları üzerine derinlemesine bir analiz yapalım.
I. Bu Toplumsal Yapının Siyasi Sonuçları
Bahsedilen "geri kalmışlık" içindeki toplum yapısı, siyasette genellikle popülizmin ve otoriter yönetimlerin güçlenmesine zemin hazırlar.
1.  Siyasi Pasiflik ve Seçim Davranışı
-Kısa Vadeli Çıkar Odaklılık: Uzun vadeli toplumsal hedefler yerine, seçim dönemlerinde sunulan kısa vadeli yardımlar veya hediyeler (kömür, erzak yardımı, vb.) oy tercihlerini belirler. Çünkü birey, büyük resmi görme yeteneğini kaybetmiştir.
-Popülist Liderlere Eğilim: Toplumsal sorunlar hakkında ciddi fikir üretmeyen halk, güçlü bir kurtarıcı figürün gelip sihirli değnekle sorunları çözmesini bekler. Bu durum, popülist ve karizmatik liderlerin yükselmesini kolaylaştırır.
-Pasif Destek: Bireyler sorunların kökenini araştırmadığı için, siyasi liderlerin sunduğu basit, duygusal ve yüzeysel çözümlere kolayca inanırlar. Eleştirel süzgeç devre dışıdır.
2.  Otoriterleşmeye Dirençsizlik
-Bilgi Manipülasyonuna Açıklık: Araştırma ve inceleme yapma alışkanlığının olmaması, devlet veya siyasi aygıt tarafından yayılan propagandanın ve manipülatif bilginin sorgulanmadan kabul edilmesine yol açar.
-Bireyin Yalnızlaşması: Aşırı kişisel odaklanma, bireyin kolektif eylem ve dayanışma becerisini zayıflatır. Otorite baskı kurduğunda, bireyler bir araya gelip direnç gösteremez, çünkü zaten kendi küçük dünyalarına çekilmişlerdir.
-Kamusal Alanın Daralması: Halkın siyasi ve kamusal meselelere ilgi göstermemesi, yönetime denetimsiz ve şeffaflıktan uzak bir yönetim alanı açar. Otorite, muhalefetle karşılaşmadan hareket edebilir.
II.  Bu Döngüden Çıkış Yolları
.  Bu olumsuz siyasi ve toplumsal döngüyü kırmak, uzun soluklu ve çok boyutlu bir strateji gerektirir.
.  Bu iki ana başlık, durumun ciddiyetini ve çözüm yollarının karmaşıklığını göstermektedir.
1. Eğitimin ve Eleştirel Düşüncenin Güçlendirilmesi
-Sorgulayan Kültür: Aileden başlayarak, bireyin farklı fikirlere açık olması, fikir ayrılıklarının tartışmanın sonu değil, başlangıcı olduğu bir kültürel iklimin teşvik edilmesi.
-Problem Çözme Odaklı Eğitim: Eğitim sisteminin ezberden uzaklaşıp, çocuklara ve gençlere "neden?" diye sormayı, sebep-sonuç ilişkisi kurmayı ve somut sorunlara çözüm üretme becerisini kazandırması gerekir.
-Medya Okuryazarlığı: Bireylere, bilgi kaynaklarını sorgulama, yalan haberleri (dezenformasyonu) tanıma ve bilginin arkasındaki amacı analiz etme becerisi kazandırılmalıdır.
2. Sivil Toplum ve Katılımın Teşviki
-Ortak Çıkarı Vurgulama: Özel yaşamdaki sorunların (örneğin pahalılık, trafik) aslında büyük toplumsal sorunların yansımaları olduğu bilinci yayılmalıdır. Bu, kişisel sohbetleri yavaş yavaş toplumsal meselelere yönlendirir.
-Yerel Eylem ve Katılım: Bireylerin büyük ülke sorunlarından ziyade, kendi mahalle, okul ve çevrelerindeki küçük sorunlara çözüm üretmek üzere örgütlenmeleri teşvik edilmelidir. Bu, onlara eylem gücünü geri kazandırır.
-Yeni Sohbet Konuları Yaratmak: Kişisel dedikodular yerine, sivil toplum kuruluşları, dernekler veya çevre kulüpleri aracılığıyla insanların bir araya gelip somut hedefler (park temizliği, kurs açma vb.) üzerine konuşması ve eyleme geçmesi sağlanmalıdır.
D) Görüldüğü gibi içinde bulunulan durum tam bir “kısır döngü” olmaktadır.
.  Toplumun yapısı ve düşünsel, bilimsel, kültürel, ekonomik yapısı bireyleri “doğrudan” etkilemektedir.
.  Öte yandan yurttaşların, bireylerin kitlesel ve “teke tek” durumu, özellikleri, düşünsel ve davranışsal yapısı da toplumu etkilemekte ve belirlemektedir.
   Yalnızca bu iki unsur mu vardır birbirini etkileyen? Toplum ve birey mi?
.  Kesinlikle ilk görüşte “evet” gibi desek bile tam olarak “hiç de doğru” değildir:
.  Ülkeyi, toplumu ve bireyleri doğrudan etkileyen küresel güç odaklarının evrensel anlamda uyguladıkları çok güçlü “etkileme-algılatma-zihin yönetimi” çalışmaları vardır ve bunlar özellikle son dijital çağ ile birlikte son derece yaygın ve etkilidir.
.  Bireyler tüm son çağ olanaklarının birer tutsağı, bağımlısı durumuna düşmüş olup tüm zamanlı olarak medya, sosyal medya yayınlarına büyük zamanlar ayırmakta ve de son derece “edilgen” olarak onları izlemekte, durmaksızın “bakmakta”dırlar.
.   Yazmak, okumak, incelemek ve araştırmalar yapmak, düşünsel-fikirsel gelişime doğru gitmek… artık en diplomalı kesimlerde bile günlük yaşamda “yer almamaktadır…. İçlerinden “istek” gelmiş olsa bile “uygulamada” son derece “edilgen ve tembelleşmiş” bireyler olmaktadırlar.
.   Bu ise bir toplumun, kitlelerin, ülkenin özgürlüğü, bağımsızlığı ve kalkınabilmesi, uygarlaşabilmesi için büyük engeldir.
.   Siyasal, ekonomik, hukuksal, toplumsal… boyutları ile tüm bu olumsuz döngü büyük boşluklara, yeni sorunlara, çözümsüzlüklere ve yalpalamalara, denetimsizliklere, çöküşlere, gerileşmeye, yoksullaşmaya… “yol açmaktadır”.
.  Bilgili, bilinçli, uyanık, aklını kullanabilen, sağ duyulu, sağlıklı, özgür iradeye sahip, yurtsever ve de dünyayı, gelişmeleri doğru izleyip, yorumlayabilen… bireylerimiz artmadığı sürece çok daha sıkıntılı bir toplum oluşacaktır.
.  Yazık ki, gerçek budur…
.     Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.10.31, İS.
.      YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:  ….
.        (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)


28 Ekim 2025 Salı

DEMOKRASİYE SAHİP ÇIK

 .  ÜLKEMİZE ve DEMOKRASİYE ÇOK DAHA SAHİP ÇIKMALIYIZ!
.   Bugün her zamandan çok ülkemize, bağımsızlığımıza, özgürlüklerimize ve cumhuriyete neden çok daha sahip çıkmamız gerekiyor?
.  Ülkemize, bağımsızlığımıza, özgürlüklerimize ve cumhuriyete her zamankinden daha fazla sahip çıkma gerekliliğini çeşitli nedenlerle açıklayabiliriz.
.  Bu değerler, kolay kazanılmamış ve sürekli olarak korunması gereken, bir ulusun varoluşunu, huzurunu ve geleceğini belirleyen temel unsurlardır.
.  Cumhuriyete sahip çıkmak, dün kazanılan bağımsızlığı yarına taşımak, özgürlüklerin kısıtlanmasına izin vermemek ve ülkenin birliğini, huzurunu ve çağdaş kimliğini koruma iradesini göstermektir. Bu, yalnızca devletin değil, her bir vatandaşın temel sorumluluğudur.
İşte bu konuya dair anahtar noktalar:
1. Tarihi Bedeller ve Kazanımlar
Cumhuriyet, ulusun kanıyla, canıyla ve büyük fedakârlıklarla kazanılan Kurtuluş Savaşı'nın bir sonucudur.
Bağımsızlık: Bağımsız yaşama arzusunun ve sömürgeciliğe karşı duruşun en büyük ispatıdır. Tam bağımsızlık, sadece siyasi değil, aynı zamanda ekonomik bağımsızlığı da gerektirir.
Egemenlik: Cumhuriyetin ilanıyla egemenlik, kayıtsız şartsız milletin kendisine verilmiştir ("Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir"). Bu, halkın kendi kaderini belirleme hakkıdır.
Miras: Cumhuriyet, bizlere bu bedeller karşılığında bırakılmış en değerli mirastır ve gelecek nesillere aktarılacak en önemli sorumluluktur.
2. Özgürlük ve Eşitliğin Güvencesi
Cumhuriyet, temel hak ve özgürlüklerin güvencesidir.
Demokrasi: Cumhuriyet, vatandaşların kendilerini yönetecek temsilcileri seçtiği en demokratik yönetim şeklidir. Halkın iradesi esastır.
Hukuk Devleti: Kanun önünde eşitlik, kişi hürriyeti ve güvenliği, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi anayasal haklar Cumhuriyet'in ve laik, demokratik devlet yapısının temelidir. Bu hakların korunması, keyfiliğe karşı en büyük kalkandır.
3. İç ve Dış Tehditlere Karşı Durmak
Bu temel değerlere yönelik tehlikeler, sürekli var olma potansiyeli taşır.
Bölücü ve Yıkıcı Faaliyetler: Ülkenin birliğini, bağımsızlığını ve huzurunu hedef alan terör örgütleri ve düşmanca lobi faaliyetleri.
Değerleri Değersizleştirme: Cumhuriyetin kurucu felsefesini, ilkelerini ve kazanımlarını toplum nezdinde zayıflatmaya veya değersizleştirmeye yönelik söylem ve eylemler.
İçten Yozlaşma Riski: Cumhuriyetin adının korunsa bile, içeriğinin boşaltılarak halk egemenliğinden uzaklaşan, hukukun üstünlüğünü yitiren bir yapıya dönüşme tehlikesi.
4. Gelişim ve Çağdaşlık
Cumhuriyet, bilim, akıl ve çağdaş yaşamı esas alır.
İlerleme: Türkiye Cumhuriyeti, aklı ve bilimi esas alarak, çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmayı hedeflemiştir.
Ulusal Kimlik ve Birlik: Cumhuriyet, tüm etnik kökenleri bir arada tutan, milli bilinci ve birliği pekiştiren bir çatı ve vatandaşlık anlayışı sunar.
Ulus devletin özgürlüklerin ve demokrasinin korunması konusunda bilincin artırılması için neler yapmalıyız?
.  Bu yaşamsal konuda atılacak adımlar, sadece devlet kurumlarının değil, aynı zamanda sivil toplum, eğitimciler, medya ve en önemlisi yurttaşların etken katılımını gerektirir.
.  Ulus-devletin değerlerini, özgürlükleri ve demokrasiyi koruma bilincini artırmak için atılabilecek adımları dört ana başlıkta toplayabiliriz:
.  Bu adımlar, ulus devletin kurucu değerlerinin birer kutsal metin olmaktan öte, yaşayan birer pratik olarak algılanmasını sağlayacaktır.
1. Eğitim ve Vatandaşlık Bilincini Güçlendirme
Eğitim, bu bilincin temelini oluşturan en uzun soluklu yatırımdır.
Zorunlu Demokrasi ve İnsan Hakları Eğitimi: İlk ve ortaöğretimde, kuru bir bilgi aktarımından ziyade, uygulamalı ve eleştirel düşünceyi teşvik eden Demokrasi ve İnsan Hakları derslerinin içeriğini güçlendirmek.
Hak ve Sorumluluk Dengesi: Bireylere sadece anayasal haklarının (düşünce, ifade, toplanma özgürlüğü vb.) neler olduğu değil, aynı zamanda bu hakları kullanırken topluma, devlete ve diğer bireylere karşı olan sorumluluklarının neler olduğu öğretilmelidir.
Eleştirel Düşünme Becerisi: Gençlere, bilgi kirliliğini ayırt etme, farklı görüşleri anlama ve sorgulama yeteneği kazandırılmalıdır. Bu, dogmatik yaklaşımların önüne geçilmesini sağlar.
Tarih Bilinci: Cumhuriyetin kuruluş felsefesini, hangi zorluklarla ve bedellerle kazanıldığını, bağımsızlığın ve ulus olmanın değerini somut örneklerle aktarmak.
2. Medya ve İletişim Kanallarını Kullanma
Medya, toplumsal bilinci şekillendirmede büyük bir güce sahiptir.
-Sorumlu Gazetecilik: Medyanın, sadece siyasi iktidarı değil, aynı zamanda hukuk devletini, anayasal kurumları ve temel özgürlükleri savunma konusunda aktif bir rol üstlenmesi teşvik edilmelidir.
-Eğitim Odaklı Kampanyalar: Bağımsızlık, hukukun üstünlüğü ve temel özgürlükler gibi konularda, toplumun her kesimine ulaşacak, anlaşılır ve kapsayıcı kamu spotları ve bilgilendirme kampanyaları düzenlenmelidir.
-Çoğulculuğa Vurgu: Medyanın, farklı seslere ve görüşlere eşit alan tanıması, çoğulculuğun demokrasinin bir zenginliği olduğu bilincini pekiştirir.
3. Sivil Toplumun ve Bireyin Rolü
Demokrasi, sadece seçimden seçime değil, günlük yaşamda da aktif katılımı gerektirir.
-Etken Yurttaşlık: Bireylerin, sadece oy kullanmakla yetinmeyip, sivil toplum kuruluşları, dernekler ve yerel yönetimler aracılığıyla karar alma süreçlerine aktif katılımı teşvik edilmelidir.
-Sivil Toplumun Güçlenmesi: STK'ların, özgürlüklerin ve hukukun üstünlüğünün savunulmasında birer gözlemci ve denetleyici olarak rol alması için desteklenmesi.
-Tepki Kültürü: Temel hak ve özgürlük ihlallerine karşı, şiddetten uzak, hukuki ve demokratik yollarla toplumsal tepki gösterme bilincinin geliştirilmesi. Haksızlığa karşı sessiz kalmamanın bir vatandaşlık görevi olduğu vurgulanmalıdır.
-Farklılıklara Saygı: Ulus-devlet tanımının kapsayıcı bir şekilde ele alınarak, farklı kimliklerin ve görüşlerin bir arada, hukuka bağlılık çerçevesinde yaşama kültürünün desteklenmesi.
4. Kurumsal Reformlar ve Güvenceler
Bilincin korunması, aynı zamanda kurumsal yapılarla da güvence altına alınmalıdır.
-Bağımsız Yargı: Yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının sağlanması, vatandaşların özgürlüklerinin en büyük güvencesidir. Hukukun üstünlüğüne olan güvenin tesis edilmesi esastır.
-Denetim Mekanizmaları: Kamu gücünün kullanımı üzerindeki şeffaf ve etkin denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi (Sayıştay, Ombudsman, Meclis denetimi).
-Anayasal İlkelerin Dokunulmazlığı: Anayasanın “başlangıçta” yer alan ve cumhuriyetin “temel niteliklerini” (laiklik, hukuk devleti, demokratik devlet) belirleyen maddelerinin korunması bilincinin “sürekli canlı” tutulması.
.     Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.10.28, İS.
.      YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:
.    (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)

 

CUMHURİYET VE DEMOKRASİ

 .   CUMHURİYET VE DEMOKRASİ NEDİR?
.   Cumhuriyet ve demokrasi nedir, özellikleri nelerdir; aralarındaki farklılıklar nelerdir?
.   Cumhuriyet ve demokrasi, modern yönetim sistemlerinin temelini oluşturan, birbiriyle yakından ilişkili ancak farklı kavramlardır.
-Cumhuriyet: Bir ülkenin yönetim biçimidir, bu biçimde devlet başkanı halk tarafından seçilir.
-Demokrasi: Bir ülkenin yönetim ruhu ve işleyiş ilkesidir, bu ilkeye göre egemenlik halktadır, çoğunluk yönetir ve azınlık korunur.
.  Türkiye Cumhuriyeti ise, adından da anlaşılacağı gibi, hem Cumhuriyet (seçimli başkanlık) hem de Anayasası'na göre demokratik (halk egemenliği, hak ve özgürlükler) bir yönetim sistemine sahiptir.
.  Demokrasinin vazgeçilmez evrensel niteliklerinin üç temel öğesi vardır.
.  Bunlar: Özgürlük, bağımsız yargı ve seçimlerdir.
.   Atatürk, cumhuriyeti “demokrasi sistemi” ile yönetilen bir devlet şekli olarak tanımlamıştır. Bu nedenle, cumhuriyet ve cumhuriyetçilik ilkesi demokrasi ile eşanlamlıdır.
.  Demokrasinin var olmadığı bir ülkede devletin şeklinin cumhuriyet olarak tanımlanması fazla anlam ifade etmemektedir.
.  Demokrasi, cumhuriyet rejimini taçlandıran esas unsurdur.
.   Atatürk cumhuriyeti “ahlaksal erdeme” dayanan bir yönetim şekli olarak tanımlamıştır. Ona göre cumhuriyet erdemdir.
.  Cumhuriyet yönetimi, erdemli ve namuslu insanlar yetiştirir. Atatürk’ün cumhuriyeti erdem olarak ifade etmesi çok önemlidir.
.  Burada kastedilen, cumhuriyet rejiminin “yetiştirdiği kişilerin erdem sahibi” olmasıdır.
.  Erdemli olmak, olaylar karşısında “vicdan muhakemesi” yapabilen, “güçlü karaktere” sahip insan olmaktır. İnsanların bu nedenle en büyük sorumluluğu kendi vicdanlarına karşıdır.
.  Vicdan sahibi insan iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırırken sadece vicdanının sesini dinler.
Bu sorumluluk kişinin kendi içinde, kendisine karşı duyduğu bir sorumluluktur.
.  Olaylar karşısındaki tavrımızı, “vicdani” bir mahkemeye dayanarak mı, yoksa vicdanlarımızı kör kılarak, kişisel çıkarlarımıza, korkularımıza dayanarak mı alıyoruz?
.  “Şeref” ve “utanma” duygusuna ne kadar sahibiz?
.  Bu arada bir de “kamu vicdanı” kavramının olduğunu da unutmamalıyız.
.  Kamu, toplum vicdanı; her zaman doğruyu gösterir. Bunu herkesten önce “siyasi iktidarlar” kabul etmelidir.
. Demokrasi ile cumhuriyet arasındaki temel fark halkın “yasa yapma sürecini kontrol etme” derecesidir.
. Bu iki kavramın açıklaması, temel özellikleri ve aralarındaki farklar:
A)Cumhuriyet Nedir?
Cumhuriyet, devlet başkanının seçimle ve belirli bir süre için iş başına geldiği yönetim biçimidir.
Temel Özellikleri
-Seçimle Gelen Başkan: Devlet başkanı (Cumhurbaşkanı) kalıtsal yolla değil, halk tarafından ya da halkın temsilcileri tarafından seçilir.
-Sınırlı Süre: Devlet başkanının görev süresi yasalarla sınırlanmıştır (genellikle 4, 5 veya 7 yıl gibi).
-Egemenlik Milletindir: Egemenlik, bir kişi, zümre veya aileye değil, doğrudan millete aittir. Millet, bu yetkiyi temsilcileri aracılığıyla kullanır.
-Yasalara Bağlılık: Yönetim, keyfi değil, anayasa ve yasalara bağlı kalarak işler.
B)Demokrasi Nedir?
Demokrasi, kelime anlamıyla "halkın yönetimi" demektir. 
Egemenliğin doğrudan halka ait olduğu ve halkın siyasi kararları eşit katılım yoluyla belirlediği yönetim ilkesidir.
Temel Özellikleri
-Halk Egemenliği: Bütün iktidarın kaynağı halktır.
-Eşitlik: Tüm vatandaşlar yasa önünde eşittir ve siyasi hakları kullanmada eşit fırsatlara sahiptir.
-Çoğunluk Yönetimi: Kararlar çoğunluğun iradesine göre alınır, ancak azınlık hakları güvence altına alınır.
-Temel Hak ve Özgürlükler: Düşünce, ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlükleri gibi temel haklar anayasal güvence altındadır.
-Serbest ve Adil Seçimler: Vatandaşlar, siyasi tercihlerini baskı altında olmadan, özgürce yapabilme hakkına sahiptir.
-Çoğulculuk: Farklı görüş, parti ve sivil toplum kuruluşlarının varlığı kabul edilir.
C)Cumhuriyet ve Demokrasi Arasındaki Farklar
Cumhuriyet:
- Devletin şekli ve Devlet Başkanı'nın belirlenme yöntemi (Seçim).
- Temel Sorusu Yönetici kimdir ve nasıl göreve gelir?
- Hükümet biçimine odaklanır. (Başkan/Hükümdar ayrımı)
- Demokratik olmayan cumhuriyetler (tek parti rejimleri gibi) olabilir.
Demokrasi
Tanım Odak Noktası: Yönetimin ilkesi ve işleyişi (Halk Egemenliği).
Yönetici gücü nasıl kullanır ve halkın katılımı ne kadardır?
Kapsam: Vatandaş hakları, özgürlükler, eşitlik ve katılım gibi değerlere odaklanır.
İlişki: Monarşi gibi farklı devlet şekilleriyle birlikte uygulanabilir (Anayasal monarşiler gibi).
Ç)Türkiye Cumhuriyeti'nin gerçek bir demokrasi olması için neler yapılmalıdır?
.   Türkiye Cumhuriyeti'nin mevcut anayasal yapısı bir yandan cumhuriyetçi ve demokratik ilkeleri benimserken, diğer yandan uygulamada bazı zorluklar ve eksiklikler eleştirilmektedir.
.   Gerçek bir demokrasinin temel göstergeleri, sadece seçimlerin yapılması değil, aynı zamanda hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, ifade özgürlüğü ve çoğulculuğun ne kadar işler durumda olduğudur.
.  Türkiye Cumhuriyeti'nin demokrasi kalitesini artırmak için siyaset bilimcileri, hukukçular ve sivil toplum kuruluşları tarafından sıklıkla dile getirilen temel alanlar ve öneriler şunlardır:
.  Bu alanlardaki iyileştirmeler, Türkiye'deki cumhuriyetçi yapıyı korurken, demokrasinin sadece sandıktan ibaret olmayan, günlük yaşamın her alanına yayılan bir değer olarak kökleşmesine katkı sağlayacaktır.
1. Hukukun Üstünlüğünün Güçlendirilmesi
Bağımsız Yargı: Yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının siyasi baskı ve etkiden korunması, hakim ve savcı atamalarının “liyakat” esaslı ve “şeffaf” yapılması.
Anayasa Mahkemesi Kararlarına Uyulması: Yüksek yargı organlarının (özellikle Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) kararlarının gecikmeksizin ve tam olarak uygulanmasının sağlanması.
Adil Yargılanma Hakkı: Tutukluluk sürelerinin makul seviyede tutulması ve savunma hakkının kısıtlanmaması.
2. Kuvvetler Ayrılığının Tesisi
Etkili Yasama: Parlamentonun (TBMM) yürütme üzerindeki denetim yetkisini (gensoru, araştırma, soru önergeleri vb.) tam olarak kullanabilmesi.
Yürütmenin Dengelenmesi: “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin getirdiği güçlü yürütme yetkilerinin, yasama ve yargı tarafından daha etkili şekilde dengelenmesi.
Yerel Yönetimlerin Güçlendirilmesi: Merkezi yönetimin yetkilerinin bir kısmının yerel yönetimlere devredilmesi ve yerel demokrasinin güçlendirilmesi.
3. İfade ve Basın Özgürlüğü
Sansür ve Otosansürün Önlenmesi: Medya kuruluşlarının siyasi veya ekonomik baskı olmadan bağımsız yayın yapabilmesi ve gazetecilerin görevlerini serbestçe yerine getirebilmelerinin güvence altına alınması.
İnternet Özgürlüğü: İnternet erişiminin keyfi idari kararlarla “kısıtlanmasının” önüne geçilmesi ve sosyal medya platformlarındaki “ifade özgürlüğünün” korunması.
Siyasi Partiler ve Seçim Mevzuatı: Siyasi Partiler Kanunu'nun daha demokratik hale getirilmesi, parti içi demokrasinin ve Genel Başkanların yetkilerinin kısıtlanması.
4. Çoğulculuk ve Katılımın Artırılması
Sivil Toplumun Rolü: Sivil toplum kuruluşlarının (STK'lar) siyasi iktidarın baskısı veya tehdidi olmadan faaliyet gösterebilmeleri ve politika oluşturma süreçlerine katılımının desteklenmesi.
Azınlık Haklarının Güvence Altına Alınması: Farklı etnik, kültürel ve inanç gruplarının haklarının ve kültürel kimliklerinin anayasal ve yasal olarak tam güvence altına alınması ve ayrımcılığın önlenmesi.
Seçim Barajının Düşürülmesi: Meclis'te temsilin adaletini artırmak için yüksek seçim barajlarının düşürülmesi veya kaldırılması.
***************************************************************************
… “Hitlerlerin, Mussolilerin Stannislerin ve başka bir takım diktatörlerin, kan içicilerin iş başına geldiği bir ortamda Mustafa Kemal Atatürk’ün, “tarihte demokrasi ruhuyla doğmuş insan Türk’tür”, düşüncesi ile ayrıca onuncu yıl Nutuk’unda: “Türklüğün unutulmuş medeni vasfı yeni bir güneş gibi doğacaktır”, diyerek milletine olan büyük güvenle kendi ülkesinde
demokrasi denemeleri yapıyor.
Ulusuna demokrasi ilkelerini gösteriyor.
Bilmiyorum bu karşılıklı çelişkiyi ya da onun giriştiği işi görebiliyor muyuz?
Kuldan birey yaratacaksınız o birey “yurttaş” olacak “yurttaşlar bir araya” gelip ulusu
oluşturacaklar.
O ulus, kendi egemenliğine sahip çıkacak; çünkü kendi özgür düşüncesini istediği gibi ifade edebilecek egemenliğine sahip çıkacak ve onu daha çağdaş bir demokrasi rejime götürecek ve bunun adı tam demokratik bir Türkiye Cumhuriyeti olacak.
Evet, Mustafa Kemal Atatürk, demokrasiyle bezenmiş bir Cumhuriyetten, ulus devletten yanadır.
Ulus ayrı milli ayrı bunları geçin ve bunlar ortak şeyler.
Milli devletten yanadır, iç politikanın da dış politikanın da dengeli olmasından yanadır.
Dış politikanın, iç milli güçten uzaklaşmasının daima büyük hezeyanlara ve bir takım düş kırıklıklarına götüreceğini düşünür.
O nedenle de,
“Yurtta barış, dünyada barış!” der. “…
(Kemal Arı: ATATÜRK, CUMHURİYET VE DEMOKRASİ)
.     Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.10.28, İS.
.      YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:  ….
.    (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)

 

CUMHURİYET NE ANLAMA GELİR

 .   Türkİye İçİn cumhurİyet ne anlama gelİr, önemİ nedİr?
.  Türkiye için Cumhuriyet, her şeyden önce egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu yönetim biçimini ifade eder.
Anlamı ve Önemi:
-Egemenliğin Millete Ait Olması: Cumhuriyet, devleti yönetecek kişilerin seçimle iş başına geldiği ve halkın kendi kendini yönettiği anlamına gelir.
Bu, monarşi gibi yönetimlerdeki tek kişinin veya bir zümrenin egemenliğine son vermiştir.
-Demokrasi ve Yurttaş Hakları: Cumhuriyet, demokrasinin en gelişmiş şekli olarak kabul edilir. Yurttaşlara seçme ve seçilme hakkı tanır, kanun önünde eşitliği sağlar ve temel hak ve özgürlükleri devlet güvencesi altına alır. Halkın yönetime eşit katılımını mümkün kılar.
-Modernleşme ve Çağdaşlaşma: Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu, aynı zamanda ülkenin “çağdaş uygarlık düzeyine” ulaşma hedefinin de başlangıcıdır.
Eğitim, hukuk, sosyal yaşam gibi birçok alanda yapılan devrimlerle (inkılaplarla) Türk toplumunun modernleşmesi ve ilerlemesi sağlanmıştır.
-Millî Birlik ve Bağımsızlık: Cumhuriyet, Kurtuluş Savaşı sonrası kurulan bağımsız Türk devletinin yönetim biçimidir.
Ulus devleti ve onun varlığını, geleceğini yalnızca kendi iradesine bağlama azim ve kararlılığını simgeler.
-Hukukun Üstünlüğü ve Laiklik: Cumhuriyet, bir şahsa değil, ulusun kabul ettiği yasalara dayanan, akla, mantığa ve bilime uygun bir yönetim biçimidir.
“Laiklik” prensibiyle de din ve devlet işlerinin ayrılması ve bireylerin “inanç özgürlüğü”nün güvence altına alınması sağlanmıştır.
Kısaca, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanı (29 Ekim 1923), Türk milleti için bağımsızlığın, egemenliğin, eşitliğin ve çağdaş bir ulus olmanın hukuki ve siyasi güvencesidir.
CuMhuriyetin kuruluşu sırasında çekilen sıkıntılar, zorluklar nelerdi?
.    Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu, büyük bir zaferin ve köklü bir dönüşümün sonucudur, ancak bu süreçte çok ciddi siyasi, ekonomik ve sosyal zorluklarla mücadele edilmiştir.
.   Cumhuriyetin kuruluş aşamasında (özellikle 1919-1923 arası Millî Mücadele dönemi ve hemen sonrası) karşılaşılan başlıca sıkıntılar ve zorluklar şunlardı:
1. Askeri ve Siyasi Zorluklar
-İşgal Altındaki Bir Ülke: Kuruluş, Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan ve topraklarının büyük bir kısmı İtilaf Devletleri tarafından işgal edilmiş (Mondros Mütarekesi sonrası) bir ülkede gerçekleşti.
Ülkenin bağımsızlığını korumak en öncelikli ve en büyük zorluktu.
-İç İsyanlar ve Otorite Boşluğu: İstanbul Hükûmeti ve işgalci güçler tarafından desteklenen çok sayıda iç isyan (Anzavur, Kuva-yi İnzibatiye, Yozgat Ayaklanması vb.) ortaya çıktı. TBMM, bir yandan düşmanla savaşırken diğer yandan bu iç isyanları bastırmak zorunda kaldı.
-Düzenli Ordu Kurma Zorluğu: Başlangıçta Kuva-yi Milliye (düzensiz milis kuvvetleri) ile mücadele edilirken, düzenli ve disiplinli bir ordu kurmak, bu orduyu donatmak ve savaşmaya hazır hale getirmek büyük bir zorluktu.
-Uluslararası Tanınma: Savaş kazanıldıktan sonra dahi, genç devletin uluslararası alanda bağımsızlığını tam olarak kabul ettirmesi (Lozan Antlaşması süreci) ve kapitülasyonlar gibi kısıtlamaları kaldırması diplomatik bir mücadele gerektirdi.
2. Ekonomik Zorluklar
-Yoksulluk ve Savaş Yorgunluğu: Uzun yıllar süren savaşlar (Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı) halkı yoksullaştırmış, cephe gerisindeki üretim ve ticaret durma noktasına gelmişti.
Halkın büyük çoğunluğu yoksulluk içindeydi.
-Altyapı Yetersizliği: Osmanlı İmparatorluğu'ndan devralınan ulaşım (yol ve demiryolu), iletişim ve sanayi altyapısı son derece sınırlı ve yetersizdi.
Ülkenin ekonomik kaynakları tükenmişti.
-Finansal Kısıtlamalar: Gelir kaynakları kıttı. Lozan Antlaşması ile gümrük ve dış ticaretteki bazı kısıtlamalar ancak ilerleyen yıllarda (1929'da) kalkabildi.
Genç Cumhuriyet, bir ulusal bankası, kendine özgü parası ve oluşmuş bir mali mevzuatı olmadan “sıfırdan” bir ekonomi kurmak zorundaydı.
3. Sosyal ve Kültürel Zorluklar
-Eğitimsizlik ve Okuryazarlık Oranı: Halkın büyük bir kısmı (özellikle kadınlar) okuma yazma bilmiyordu. Eğitim ve sağlık altyapısı yok denecek kadar azdı.
-Eski Düzene Bağlılık: Saltanatın ve ardından Halifeliğin kaldırılması, geleneksel yapılara ve eski düzene sıkı sıkıya bağlı olan çevrelerin tepkilerine yol açtı.
Yeni, çağdaş ve laik sistemi oturtmak için toplumsal “direnci aşmak” gerekiyordu.
-Ulaşım ve İletişim Sınırlılığı: Anadolu'nun büyük bir kısmı tenhaydı ve ulaşım/iletişim imkanları kısıtlıydı. Yeni kurulan merkeziyetçi yönetimin otoritesini ve fikirlerini ülkenin en ücra köşelerine ulaştırmak ciddi bir lojistik sorundu.
Özetle
.   Türkiye Cumhuriyeti; küllerinden doğan, yorgun, fakir ve altyapısı çökmüş bir ülkenin, bir yandan düşmanla ve iç isyanlarla mücadele ederken, diğer yandan tamamen yeni ve çağdaş bir devlet yapısını, ekonomisini ve sosyal sistemini kurma mücadelesiyle kurulmuştur.
.   Bu zorlukların üstesinden gelinmesinde kurucu kadronun (başta Mustafa Kemal Atatürk) sarsılmaz azmi, kararlılığı ve devrimci vizyonu anahtar rol oynamıştır.
.   Bugün bize bunları sağlayan, önderimiz büyük asker ve devlet adamı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun tüm silah arkadaşlarına ve kuruluş dönemi halkına minnet ve şükranlarımızı sunuyoruz.
.   Cumhuriyeti ve devrimlerimizi yaşatmak ülkemizi savunmak ve geliştirmek bizim, hepimizin birincil görevidir.
.     Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.10.28, İS.
.      YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:  ….
.    (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)
 

27 Ekim 2025 Pazartesi

MERAK DUYGUSU

.    İnsanlık İçİn "merak" nedİr?
.   Merak etmenin insanlığın "gelişimindeki önemi" nedir?
.   İnsanlık için “merak”, araştırma ve öğrenmeye yönelik doğuştan gelen temel bir davranış biçimi ve bu davranışa yol açan düşüncedir. 
.   Bir şeyi anlamak, bilmek veya keşfetmek için duyulan güçlü bir istektir.
.    Merak; insanı konfor alanının dışına çıkmaya, bilinmeyeni bilinir hale getirmeye ve sürekli olarak ileriye gitmeye teşvik eden, insanlık medeniyetinin gelişimindeki en önemli ve en temel itici güçtür. 
.   Albert Einstein'ın dediği gibi: 
- "Hiçbir özel yeteneğim yok, yalnızca merak tutkusu olan bir insanım."
.  Merak, genellikle bilinenler ile bilinmek istenenler arasındaki boşluktan (Bilgi Boşluğu Teorisi) kaynaklanır ve bu boşluğu doldurma çabası insanı harekete geçirir.
A) Merak etmenin insanlığın gelişimi ve ilerlemesindeki önemi ise tartışmasız bir şekilde temelİdir:
1-Bilim ve Teknolojinin Motoru: İnsanlık tarihindeki bütün keşifler, buluşlar ve bilimsel devrimler merak sayesinde gerçekleşmiştir. Dünyanın şekli, güneşin hareketleri, mikroorganizmaların varlığı gibi temel bilgilerin edinilmesinden, günümüzdeki yapay zekâ, uzay araştırmaları ve tıp alanındaki gelişmelere kadar her atılımın ardında "Neden?", "Nasıl?" gibi soruları soran meraklı zihinler yatar.
2-Öğrenmenin Kaynağı: Merak, insanı yeni şeyler öğrenmeye iten, içten içe dürten en güçlü duygudur. Bebeklikten itibaren bireyin çevresini keşfetme, anlama ve uyum sağlama sürecinin itici gücüdür.
3-Harekete Geçirici Güç: Merak, insanı düşünmeye, sorgulamaya, araştırmaya ve eyleme geçmeye sevk eder. Yeni hipotezler geliştirmeye ve mevcut bilgileri sorgulamaya yönlendirir.
4-Zihinsel Gelişim ve Canlılık: Merak, zihni canlı tutar, yaratıcılığı destekler ve problem çözme yeteneğini artırır.
5-Hayatta Kalma ve Uyum: Daha ilkel düzeyde, merak çevreyi tanıma, potansiyel tehlikeleri ve kaynakları öğrenme, dolayısıyla çevreye uyum sağlama ve hayatta kalma çabasının bir parçasıdır.
B) Bir çocuğun "merak duygusu" nasıl geliştirilir?
.  Bir çocuğun “doğal olarak var” olan merak duygusunu geliştirmek, onun öğrenme, keşfetme ve yaratıcılık potansiyelini artırmak için en önemli adımlardan biridir.
.  Bu süreçte ebeveynlere ve eğitimcilere büyük görevler düşer.
.  Bir çocuğun merak duygusunu geliştirmenin temel yolları:
1- Soru Sormayı ve Sorgulamayı Teşvik Edin
-Açık Uçlu Sorular Sorun: 
Çocuğun "evet" veya "hayır" ile cevaplayamayacağı, düşünmeye sevk eden sorular sorun. Örneğin:
"Sence bu neden böyle oldu?"
"Bunun yerine ne olsaydı, sonuç nasıl değişirdi?"
"Bu konuda aklına takılan başka neler var?"
-Sorularına Değer Verin ve Yanıtlayın: 
Çocuğun sorularını (ne kadar basit veya alakasız görünse de) asla küçümsemeyin veya geçiştirmeyin.
Yanıtlayamadığınızda bile, "Harika bir soru! Gel, birlikte araştıralım/kitaplara bakalım" diyerek ona model olun.
2- Keşif Ortamları ve Deneyimler Sunun
-Zengin ve Güvenli Bir Çevre Oluşturun: 
Evde kitaplar, sanat malzemeleri, basit bilim setleri, büyüteçler gibi keşfi teşvik eden materyaller bulundurun.
-Doğa ile Temas Ettirin: 
Parklar, ormanlar, müzeler, akvaryumlar gibi yeni deneyimler sunan yerlere geziler düzenleyin. Bir böceği, bir çiçeği veya yağmur damlasını birlikte gözlemleyin.
-Yapılandırılmamış Oyunlara İzin Verin: 
Çocuğun kendi başına, kendi kurallarını koyarak oynadığı serbest oyunlar, yaratıcılığını ve problem çözme yeteneğini besler.
Evi dağıtma veya üstünü kirletme endişesiyle onu sürekli kısıtlamaktan kaçının.
3- Model Olun ve Birlikte Öğrenin
-Kendi Merakınızı Gösterin: 
Kendi merak ettiğiniz bir şeyi yüksek sesle dile getirin ve nasıl araştırdığınızı gösterin. (Örn: "Dün gece gördüğümüz yıldızın adı neymiş, bir bakayım.")
-Birlikte Araştırma Yapın: 
Bir sorunun cevabını bilmediğinizde, interneti, kitapları veya uzmanları birlikte ziyaret edin.
Bu, ona öğrenme sürecini ve bilgi kaynaklarını kullanmayı öğretir.
-Hata Yapmayı Kabul Edin: 
Deneme-yanılma yoluyla öğrenmenin önemini vurgulayın. Başarısızlıkların yeni bir deneme için fırsat olduğunu gösterin.
4- İlgi Alanlarını Destekleyin
-Çocuğun İlgi Alanını Takip Edin: 
Hangi konulara, oyuncaklara veya aktivitelere daha fazla merak duyduğunu gözlemleyin.
İlgi alanıyla ilgili kitaplar, filmler veya etkinlikler sunarak o konudaki merakını derinleştirmesine yardımcı olun.
-Okuma Alışkanlığı Kazandırın: 
Kitaplar, çocuğun hayal gücünü ve bilmediği dünyalara olan merakını canlandırmanın en etkili yollarından biridir.
5- Duygusal Destek ve Özgürlük Tanıyın:
-Eleştiriden Kaçının: 
Çocuğun tuhaf veya alakasız görünen fikirlerini veya buluşlarını eleştirmeyin.
Merakı söndüren en önemli etkenlerden biri, korku ve eleştirilme endişesidir.
-Güven ve Cesaret Verin: 
Çocuğa, keşfetme arayışında cesaretli olması ve risk alması için güven verin. Merakı engelleyen aşırı korumacı yaklaşımlardan uzak durun.
C) insanları doğru yola yönlendirmek için "merak" duygusundan nasıl yararlanılabilir?
.   Merak, Pasif Tüketimden Aktif Sorgulamaya Geçişi Sağlar
.   Merak, pasif bilgi alımından ziyade, bireyi etken olarak sorgulamaya, araştırmaya ve öğrenmeye iter.
.   Merak, insanları “hazır bilgiyi” pasifçe tüketmekten çıkarıp, “aktif birer sorgulayıcı ve katılımcıya” dönüştürür.
.   İstenen yol ve davranış, bir zorunluluk veya kural olarak değil, bireyin “kendi merakıyla” ulaştığı, keşfettiği ve benimsediği bir “sonuç” haline geldiğinde, yönlendirme çok “daha kalıcı ve etkili” olur.
.   Merak duygusu, insanları doğru yola veya istenen sonuçlara yönlendirmek için güçlü bir motivasyon aracı olarak kullanılabilir.
.   Günümüzde, bu duygudan özellikle eğitim, etik gelişim ve toplumsal davranış değişikliği alanlarında etkili bir şekilde yararlanılabilir.
.   İnsanları doğru yola yönlendirmek için "merak" duygusundan yararlanma yolları şunlardır:
1- "Bilgi Boşluğu" Yaratma ve Çözüm Merakını Tetikleme
Merak, genellikle bildiğimiz ve bilmek istediğimiz arasındaki boşluktan (Bilgi Boşluğu Teorisi) doğar. Bu boşluk kasıtlı olarak yaratılarak bireylerin istenen yöne ilerlemesi sağlanabilir:
-Soruya Dayalı Öğrenme: 
Bir konuya (örneğin çevre bilinci, finansal okuryazarlık, etik ikilemler) doğrudan bilgi vermek yerine, ilgi çekici, şaşırtıcı veya çelişkili bir soruyla başlanır.
İnsanlar, bu boşluğu doldurmak için çözüm arayışına girer.
Örnek: "Çöpü ayırmazsak bu, 10 yıl sonra torunlarımızın yaşamını tam olarak nasıl etkileyecek?" gibi kişisel sonuçları merak ettiren sorular sormak.
-Gizem ve Keşif: 
Öğrenme sürecini bir gizemi çözme veya bir keşif yapma macerasına dönüştürmek, içsel motivasyonu artırır.
2- Etik ve Karar Verme Süreçlerinde Merakı Kullanma
Merak, yalnızca bilimsel değil, aynı zamanda ahlaki ve etik gelişimde de kritik bir rol oynar:
-Sonuçları Merak Etme (Empatiyi Geliştirme): 
Etik eğitimde, kişiyi bir kararın potansiyel sonuçlarını merak etmeye teşvik etmek önemlidir.
Örnek: "Eğer herkes yalan söyleseydi, günlük hayatımızda güven nasıl sağlanırdı?" gibi hipotetik durumlar sunmak, bireyin doğru davranışı sorgulamasına neden olur.
-"Nasıl Daha İyi Olabilir?" Sorgusu: 
Mevcut durumu (davranış, sistem, fikir) sorgulama merakı, bireyi sadece uyum sağlamaya değil, aynı zamanda iyileştirmeye ve doğru yolu aramaya yönlendirir.
3- Pozitif Davranışa Yönlendirme ve Öğrenme Süreçlerinde Kullanım
-Model Olma Merakı: 
Toplumda arzulanan (dürüst, yardımsever, bilinçli) davranışları sergileyen rol modelleri veya hikâyeleri merak uyandırıcı bir şekilde sunmak, bireyleri "Ben de bunu nasıl yapabilirim?" sorusuna yöneltir.
-İçsel Tatmini Keşfetme: 
Bireyleri, doğru bir eylem yaptıklarında (gönüllülük, yardım etme vb.) deneyimleyecekleri içsel tatmini merak etmeye teşvik etmek.
Bu, dışsal ödüllerden çok daha kalıcı bir motivasyon kaynağı yaratır.
-Eğitimde Kullanım: 
Merak, öğrencinin dikkatini artırır ve bilgiyi hatırlama olasılığını güçlendirir.
Bu nedenle, doğru bilgi ve becerileri (örneğin eleştirel düşünme, dijital okuryazarlık) öğretirken merak uyandırıcı teknikler kullanmak, bilginin kalıcılığını artırır.
.    
.    Tüm bu anlamlarıyla MERAK duygusunu iyi değerlendirdiğimizde çok daha bilgili, uyanık, iradesi ve bilinç düzeyi yüksek bireyler oluruz.
.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.10.27, İS.
.      YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:  ….
.    (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)

25 Ekim 2025 Cumartesi

ÇOCUK YETİŞTİRMEK

   ÇOCUK YETİŞTİRMEK
.   Çocuk yetiştirmenin temel ilkeleri ve doğruları vardır.
.   Bunlar evrenseldir ve her yerde geçerlidir.
Bunları önemsizleştirmeniz ya da ortada kaldırmanız çok “kötü sonuçlar” verebilir.
Onların her şeyden önce “çok iyi ve düzgün insanlar”, yurttaşlar olmasını hedefleyin.
- Çocuklarınız birer dizi oyuncusu, şarkıcı, film yıldızı, manken... gibi yetiştirmeyin.
. Çocukları kendi ilgi alanlarına, doğal yeteneklerine ve mutlu olacakları yollara yönlendirmenin, onları belirli bir mesleğe ya da şöhret hedefine zorlamaktan çok daha sağlıklı olduğu düşünülür.
. Çocukların kendi hayallerini takip etmelerine destek olmak, ebeveynlerin gerçekleşmemiş hayallerini onlara yüklememek önemlidir.
. Çocuklarınızın ünlü kişilere, mankenlere, şarkıcılara, film yıldızlarına özenip, öyle giyinmelerine, davranmalarına izin vermeyin.
Bu öneride önemli bir nokta var:
Çocukların özgünlüklerini ve kendi kimliklerini geliştirmelerine olanak sağlamak.
Çocukların hayranlık duydukları kişileri taklit etmeleri doğal olsa da, bu taklidin aşırıya kaçmaması ve çocukların kendi değerlerini, düşüncelerini ve tarzlarını keşfetmelerinin önüne geçmemesi önemlidir.
-Özgünlüğü Teşvik Etmek: Çocukların popüler kültürdeki bir imajın kopyası olmaktansa, kendi benzersiz kişiliklerini, ilgi alanlarını ve zevklerini geliştirmelerini desteklemek.
-Yanlış Değerlere Özenmeyi Engellemek: Ünlüler dünyasında bazen ön planda olan yüzeysellik, aşırı materyalizm veya sağlıksız davranışlar gibi özelliklerin taklit edilmesinin önüne geçmek.
-Sağlıklı Gelişimi Önceliklendirmek: Çocukların, medyada gördükleri kusursuzlaştırılmış vücutlar ve imajlar yerine, karakter gelişimine, eğitime ve gerçek hayattaki ilişkilere odaklanmasını sağlamak.
.   Yani, amaç hayranlığı tamamen yasaklamak değil, çocuğun taklit ettiği figür yerine kendisine odaklanmasını ve sağlıklı bir birey olarak büyümesini sağlamaktır.
.   Çocuklarınızın doğal, temiz, sağlıklı, bakımlı, düzgün ve doğru.. görünüşte olmalarını, böyle giyinip davranmalarını sağlayınız.
Bu son öneri, önceki iki önerinin (çocukları şöhrete zorlamamak ve ünlü taklitlerinden kaçınmak) olumlu bir alternatifi olarak görülebilir ve genellikle ebeveynlikte arzu edilen bir yaklaşımdır.
Bu maddelerle kastedilen temel noktalar şunlardır:
-Doğallık ve Sadeliği Teşvik Etmek: Göz alıcı, abartılı, yaşlarına uygun olmayan kıyafetler ve makyaj yerine, temiz ve sade bir görünümü benimsemelerini sağlamak.
-Hijyen ve Sağlığa Önem Vermek: "Temiz" ve "Bakımlı" olmak, kişisel hijyene (banyo, diş fırçalama, tırnak bakımı) ve genel sağlığa (dengeli beslenme, spor) dikkat etmeyi içerir.
-Düzgün Davranış ve Görünüş: "Düzgün ve Doğru" hem giyimde kişinin bulunduğu ortama uygun ve özenli olmayı hem de davranışlarda saygılı, görgülü ve ahlaki olmayı ifade eder.
.   Özetle, bu yaklaşım çocuğun özüne, sağlığına ve karakterine odaklanmasını, dış görünüşü bir şöhret veya taklit aracı olarak değil, özsaygı ve çevreye saygı göstergesi olarak kullanmasını sağlamayı amaçlar.
.   Çocuklarınızı tüketim toplumundan, kozmetik endüstrisinden, moda endüstrisinin baskılarından koruyunuz; makyaj ve uzun tırnak, oje... özentisinden uzak tutun.
.   Bu da önceki önerilerle tutarlı, çocukların sağlıklı gelişimini ve iç huzurunu korumayı hedefleyen güçlü bir yaklaşımdır.
Bu önerinin altındaki temel düşünceler şunlardır:
-Tüketim Baskısından Koruma: Moda ve kozmetik endüstrileri, sürekli "yeni bir şeye" sahip olma ihtiyacı yaratabilir.
Çocukları bu döngüden uzak tutmak, onların paranın ve eşyaların değerini anlamalarına ve materyalizme kapılmamalarına yardımcı olur.
-Beden Olumlamayı Destekleme: Kozmetik endüstrisi, çoğu zaman doğal görünümlerin "yetersiz" olduğu mesajını verir.
Çocuğunuzu makyaj özentisinden uzak tutarak, onlara doğal halleriyle güzel ve yeterli oldukları mesajını verirsiniz, bu da sağlıklı bir beden imajı geliştirmelerine yardımcı olur.
-Yaşa Uygun Gelişimi Teşvik: Makyaj, uzun tırnak ve oje gibi unsurların aşırı kullanımı, çocuğu olduğundan daha büyük gösterme veya cinsel bir imaj yaratma riski taşıyabilir.
Çocukları bu özentiden uzak tutmak, onların çocukluklarını sağlıklı bir şekilde yaşamalarını ve yaşlarına uygun aktivitelerle meşgul olmalarını destekler.
-Sağlık ve Hijyeni Önceliklendirme: Uzun tırnak ve kozmetik kullanımı bazen hijyen ve sağlık sorunlarına yol açabilir (özellikle alerjiler veya bakteriyel birikim). Sade ve doğal bir görünüm, hijyeni daha kolay korumayı sağlar.
.    Kısacası, bu yaklaşım, çocuğun kişiliğinin, yeteneklerinin ve sağlığının dış görünüş, moda veya popüler trendlerden çok daha değerli olduğunu vurgular.
.    Çocuklarınız daha okul öncesi yaşlardan başlayıp okumaya, resim yapmaya, öykü anlatmaya, el işleri yapmaya, evde yardımlarda bulunmaya istekli ve çalışır olmalıdır.
.    Bu öneri, çocuğun bilişsel, motor, sosyal ve duygusal gelişimini bütüncül bir şekilde destekleyen, oldukça yapıcı ve pedagojik olarak sağlam temellere dayanan bir yaklaşımdır.
İstenen bu özelliklerin her biri, çocuğun hayatında önemli bir beceriyi geliştirir:
-Okumaya İstekli Olmak: Bilişsel gelişimi, dil becerilerini ve hayat boyu öğrenme arzusunu destekler. Okul öncesi yaşta bu, hikayelere ilgi duymak ve resimli kitaplarla vakit geçirmek anlamına gelir.
-Resim Yapmak ve El İşleri: İnce motor becerilerini, yaratıcılığı, problem çözme yeteneğini ve hayal gücünü geliştirir.
-Öykü Anlatmak: İletişim, özgüven, dil gelişimi ve duygularını ifade etme becerilerini güçlendirir.
-Evde Yardımlarda Bulunmak: Sorumluluk, iş birliği, empati ve ait olma duygusunu pekiştirir. Çocuk, ailenin değerli bir parçası olduğunu ve katkısının önemli olduğunu hisseder.
.    Bu tür etkinliklerle büyüyen çocuklar, boş ve yüzeysel uğraşlar yerine üretken, meraklı ve sosyal sorumluluk sahibi bireyler olarak yetişme eğilimindedirler.
.    Bu da önceki önerilerde belirtilen, şöhret ya da tüketim odaklı yaşamdan “uzak durma” hedefini destekler.
.    Okuldaki derslerin onların geleceği için ne denli önemli olduğunu yavaş, yavaş, parça parça çocuklarınıza kavratınız.
.    Bu da sizim için son derece yerinde bir öneridir.
.    Okul derslerinin önemini çocuğa kavratmak, sadece not almasını sağlamaktan öte, içsel motivasyonunu ve hayatla bağlantı kurma becerisini artırır.
Bu sürecin "yavaş, yavaş" ve "parça parça" olması önemlidir, çünkü:
-Yaşa Uygunluk: Okul öncesi veya ilkokul çağındaki bir çocuğa üniversite kariyerinden bahsetmek soyut kalır.
-Önem, o anki dersin günlük hayatta nasıl kullanıldığı (örneğin, matematik markette para üstü hesaplamak, okuma tabela okumak) üzerinden anlatılmalıdır.
-Somut Bağlantı Kurma: Her bir dersin (tarihin bugünü anlamaya, fen bilimlerinin dünyayı keşfetmeye, yabancı dillerin farklı insanlarla konuşmaya yaradığı gibi) hayatla somut bağlantılarını kurarak, ders çalışmayı zorunluluktan çıkarıp yararlı bir araca dönüştürürsünüz.
-Baskıyı Azaltma: Bilgiyi sindirerek ve kademeli olarak vermek, çocuk üzerinde aşırı baskı oluşturmayı engeller ve öğrenme sürecini daha keyifli hale getirir.
Bu yaklaşım, çocuğun eğitimi bir araç olarak görmesini ve kişisel gelişimine yatırım yapmasını sağlar.
.   Bir insan için ve doğal olarak da çocuklarınız için düzgün ve güzel bir karakter, iyi bir ahlak olduğunu en küçük yaşlarda vurgulayın ve kavratın.
.   Bunun en birincil hedef olduğunu anlatın.
.   Bu öneri, önceki tüm yaklaşımların temelini ve en önemli amacını oluşturur.
.   Çocuğun yaşamda ne olursa olsun, sahip olması gereken en değerli "sermayenin" karakter ve ahlak olduğunu vurgular.
Bu vurgunun önemi şunlardan kaynaklanır:
-Kalıcı Değer: Ün, zenginlik, fiziksel güzellik ve hatta akademik başarı bile geçici olabilir; ancak dürüstlük, saygı, merhamet ve sorumluluk gibi iyi ahlaki değerler bir insanın hayatı boyunca tutarlılığı ve itibarını belirler.
-Tüm İlişkilerin Temeli: İyi bir karakter, çocuğun ailesiyle, arkadaşlarıyla, öğretmenleriyle ve gelecekteki iş arkadaşlarıyla sağlıklı ve anlamlı ilişkiler kurmasının anahtarıdır.
-İçsel Pusula: Erken yaşta sağlam bir ahlaki çerçeve oluşturmak, çocuğun baskı altında veya zor kararlar verirken doğruyu yanlıştan ayırt etmesine yardımcı olan içsel bir pusula görevi görür.
-Diğer Başarıları Anlamlandırma: Çocuğunuz ne kadar yetenekli ya da başarılı olursa olsun, bu başarılar ancak iyi bir karakterle birleştiğinde topluma ve kendine gerçekten faydalı olabilir.
.   Bu nedenle, karakterin ve ahlakın birincil hedef olarak belirlenmesi, çocuğun yaşamda dengeli, sorumlu ve erdemli bir birey olarak yetişmesi için en güçlü temeldir.
.   Anne ve babalar olarak bu konulara son derece önem verin ve duyarlı ve de tutarlı olun.
.   Çocuklarınızı “göstermelik nesneler” olarak hazırlamayın.
.   Bu son özetleyici öneri, serinin tamamını pekiştiren ve ebeveynlere yol gösterici bir anımsatma niteliğindedir.
Bu maddede vurgulanan ana noktalar şunlardır:
-Önem Verme ve Duyarlılık: Ebeveynlerin, çocuğun yetiştirilme sürecindeki bu temel değerlere (karakter, ahlak, eğitim, özgünlük) sadece lafta değil, gerçekten önem vermesi ve çocuğun gereksinimlerine karşı duyarlı olması gerekir.
-Tutarlılık: Önerilerdeki tüm değerler (doğallık, üretkenlik, ahlak) tutarlı bir şekilde uygulanmalıdır.
Bir gün söylenenin ertesi gün “unutulması” veya ebeveynin sözleriyle davranışlarının “çelişmesi”, çocuğun “kafa karışıklığı” yaşamasına ve bu değerleri “ciddiye almamasına” neden olur.
-Göstermelik Nesne Olmaktan Koruma: Bu, serinin ilk önerisine güçlü bir göndermedir.
Çocukları ne "ünlü adayı" ne de ebeveynin başarısını yansıtan "vitrin objesi" olarak yetiştirmeyin.
-Onlar, kendi içsel değerleri ve özgün kişilikleri olan bireylerdir.
.    Ebeveynlikte bilinçli, tutarlı ve değer odaklı bir yaklaşım sergilemek, çocuğun sağlıklı, özgüvenli ve ahlaklı bir birey olarak yetişmesi için yaşamsal önem taşır.
.   Ancak iyi bir ahlaka ve düzgün bir karaktere, güçlü kişiliğe, özgün bir iradeye sahip çocuklar, gençler okulda başarılı olabilirler, doğru ve düzgün meslekler edinebilirler; mutlu ve huzurlu bir yaşama erişebilirler.
.   Bu da sizler için kesinlikle doğru ve çok güçlü bir saptamadır ve de önceki tüm önerilerin nedenini ve yararını özetlemektedir.
.  Bu anlatım, başarının temelinin sadece zekâ veya yetenek değil, aynı zamanda karakterin sağlamlığı olduğunu vurgular:
-Okul Başarısı: Disiplin, sorumluluk, merak ve özdenetim gibi karakter özellikleri olmadan, en zeki öğrenci bile derslere odaklanmakta zorlanır.
İyi ahlak ve güçlü bir kişilik, öğrencinin zorluklarla başa çıkma ve çalışmaya devam etme iradesini sağlar.
-Doğru ve Düzgün Meslekler: Mesleki başarı ve etik, yalnızca bilgiye değil, aynı zamanda dürüstlük, güvenilirlik, iş birliği ve yüksek iş ahlakı gibi karakter özelliklerine dayanır.
Güçlü kişilik ve özgün irade, bireyin kendi değerlerine uygun, tatmin edici bir kariyer seçmesini sağlar.
-Mutlu ve Huzurlu Yaşam: En nihayetinde, mutluluk dış faktörlere değil, iç huzura ve anlamlı ilişkilere bağlıdır.
-İyi bir “ahlaka” sahip olmak, vicdan rahatlığı sağlar; güçlü bir kişilik ise bireyin kendi hayatının dümeninde olmasını ve baskılara boyun eğmemesini mümkün kılar.
.   Bu nedenle, karakter inşası akademik ve mesleki başarının ön koşulu ve mutlu bir yaşamın garantisidir.
.    Algı-zihin tuzaklarından, tüketim toplumunun çekiciliğinden hem kendinizi, hem de çocuklarınızı uzak tutun; koruyun.
.  Bu konu ne yazık ki sizlerin çevrenizde, günlük konuşmalarda yer almayabilir.
.  Ama siz lütfen bunları “öne çıkarın”, üzerinde “dikkatlice düşünün” ve kendinize “doğru bir yol” çizin ki sağlıklı, mutlu ve huzurlu, başarılı çocuklarınız olsun.
.     Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.10.25, İS.
.      YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ: 
.    (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)