30 Haziran 2020 Salı

Ev Ödevleri Nasıl Yapılır?


Ev Ödevleri Nasıl Yapılır?
Anne ve babası çocuğun ev ödevlerini yapması konusunda nasıl davranmalıdır?
·        Ev ödevleri sınıfındaki dersleri daha iyi öğrenilmesine, kavranılmasına yardımcı olmak içindir.
·        Çocuklara sınıf düzeylerine göre ve zamanlamaya dikkat ederek ev ödevleri verilmelidir.
·        Çocuk ödevlerinin neler olduğunu her gün, tek tek bir küçük "ev ödevi defterine" yazmalıdır ki evde bunları görerek yerine getirebilsin.
·        Çocukların sınıf ödevleri olduğunda onları kendilerinin yapabilmeleri asıl hedeftir.
·        Çocuklarına uygun çalışma ortamı ve araç-gereçleri sağlamalıdırlar.
·        Çocuğun rahat çalışabilmesi için dikkatini dağıtacak uyaranların olmadığı bir odasının olması gerekir.
·        Odanın ısısı ve aydınlanması yeterli olmalıdır. 
·        Odasında çalışması için gerekli araç-gerecinin olması ödevlerini yapmasını kolaylaştıracaktır.
·        Özellikle ilköğretimin ilk yıllarında çocukların ev ödevlerini yapma zamanını planlamada güçlükler ortaya çıkabilmektedir.
·        Küçük çocuklar genellikle oyuna veya tv. izlemeye daha fazla süre harcayarak ödev yapmayı aksatabilmektedirler.
·        Bu nedenle ilk yıllarda anne babalar, ödevlerin yapılacağı zamanı birlikte planlamalı, çocuğun bu plana uymasını sağlamalıdırlar.
·        Anne ve babalar çocuğu yardım istediğinde ev ödevlerine yardımcı olmalıdırlar.
·        Bu yardım, çocuğun ödevini yapmaya değil, onu yönlendirmeye yönelik olmalıdır.
·        Çocuklar ödevlerini yaparken zorlandıklarında veya ödevlerle ilgili çeşitli soruları olduğunda onların yardımına ihtiyaç duyar.
·        Anne babaların çocuklarının tüm sorularını cevaplaması mümkün olmayabilir. Bu durumda anne babaların çocuklarının sorularına ilgisiz kalmamaları, başvuru kaynaklarını göstererek uygun rehberlikte bulunmaları gerekmektedir.
·        Çocuk ev ödevini yaparken mutluluk duyabilmelidir.
·        Ödevlerini yapan çocuk bir öz güven duygusu kazanmalıdır.
·        Anne babaların çocuklarının yerine ödevlerini yapmaları ise çocukların çalışma alışkanlığı kazanmalarını ve sorumluluk duygusunu geliştirmelerini engelleyecektir.
·        Anne babalar, çocuklarının ev ödevlerini düzenli olarak kontrol etmelidirler.
·        Ödevlerin okulda sunulmadan önce evde anne babalar tarafından kontrol edilmesi, çocuklara yaptıkları hataları düzeltme ve eksiklerini tamamlama fırsatı verecektir.
·        Ayrıca çocuğun ödevini bitirince takdir edilmesi öz güven ve öz disiplinini geliştirici bir pekiştireç olacaktır.
·        Anne babalar, çocukların ev ödevlerine olan yaklaşımlarını etkileyecek olumsuz tutumlar göstermemeye çalışmalıdırlar.
·        Anne babaların çocuklarının ödevlerine karşı aşırı ilgili veya ilgisiz, baskıcı ve arkadaşlarıyla kıyaslayıcı tutumları çocuğun ödevlerden hoşlanmamasına ve ödevini yapamama kaygısı duymasına neden olabilir.
·        Anne babaların çocuklarına ev ödevlerinde destek ve rehberlik veren tutumlar sergilemeleri gerekmektedir.
·        Ödev yaparken çocuğun dinlenmesini ve enerji toplamasını sağlamak amacıyla anne babalar çocuklarıyla birlikte gevşeme veya rahatlama egzersizleri yapmalıdırlar.
·        Çocuğun ödevini yaparken sıkılmasını önlemek için kısa süreli aralar vermesi de sağlanmalıdır.
·        Öğretmenler, anne babalar için çocukları ve onların öğrenimleriyle ilgili her türlü konuda rehber kişi durumundadır.
·        Bu nedenle, anne babalar düzenli aralıklarla öğretmenle görüşerek, ev ödevleri hakkındaki tutum ve beklentilerini, çocuklarına ev ödevlerinde nasıl yardımcı olacaklarını da öğrenmelidirler.
·        Anne babalar bu konuda neler yapabileceklerini karşılıklı görüşerek, kararlaştırmalıdırlar ve birlikte davranmalıdırlar
·        ......
·        Saygılarımla...
·        Öğretmen Gönen ÇIBIKCI,
·        2005.11.25, G,
·        2020.06.30, MŞ

Araç Park Yeri Ve Sorunları

Araç Park Yeri Ve Sorunları
Araç park sorunu her ülkede vardır.
Kentleşme ile birlikte özel araç sayısı gittikçe artmakta ve park sorununu da beraberinde getirmektedir.
Birçok kentte park yeri sorunu yaşanmaktadır.
Yol kenarında park eden araçlar yandan geçen hareketli trafiğin hızını etkiler ve tıkanmalara neden olur.
Yol içi otoparkların iyi planlanması gerekir.
Bunun için öncelikle etüt ve sayım çalışmaları yapılmalıdır.
Aslında uygun otoparklara ihtiyaç duyulmaktadır.
Kent merkezleri yakınındaki iç ring yolu üzerinde ana merkeze uzak yerlerdeki otoparklarda uzun süre parka izin verilebilir ve fiyatları çok ucuz tutulabilir.
Merkeze yakın yerlerdeki yol kenarı parklarında, park etmenin "sakıncalı" olmadığı yerlerde "kısa" süreli park edenlere otopark ücretleri ucuz tutulup ve bunlar teşvik edilmelidir.
Geleceğe yönelik tahminler yapılırken, kent planlamasında otopark ihtiyacı hep göz önüne alınmalıdır.
Günümüzde ekonomik gelişme ile birlikte, taşıt sahipliğinin hızla artmaktadır.
Mevcut alt yapının yetersizliği de bu sorunu içinden çıkılmaz bir duruma getirmektedir.
Park sorununun çözülmesi için gerekli araştırmaların yapılarak yerel yönetimlerce bir park politikasının belirlenmesi zorunludur.
Bunun yanında denetimin ve de eğitim bu politikanın içinde yer alması gereklidir.
Belediyeler birer kamu görevi alanıdır.
Tüm hizmetleri ve çalışmaları ile bölgesindeki insanlara yararlı çalışmalar yapmak esas görevidir.
Sokakların huzurlu ve ferah olması herkesin çıkarınadır ve de belediye bunu sağlamalıdır.
Yol kıyılarına araçlar park etmesin diye araba park alanları tesis etmek de belediyenin bir sosyal görevidir.
Park etme ücreti akla, mantığa sığacak ve ödenebilecek bir düzeyde olması gerekir ki yurttaşlar araçlarını oraya park etsinler ve yollar ferah kalsın...
Bazı kentlerde "parkhaus" yapılacağı zaman belediye kesin görüş belirtir ve katılımcı olur.
Özel "parkhaus"ların alacağı fiyatların bile izni, onayı belediye yetkisindedir.
Başarılı belediyeler akılcı ve kolay çözümler sağlar.
Ödenebilir ücretler alınır.
Hiç bir zaman bir park yeri, bir parkhaus bir ticarethane zihniyeti ile kurulmaz.
Almanya için sorarsanız parkhaus "çok katlı kapalı park binaları" saatı 1 Euro'dan asla fazla değildir.
Günlük, aylık ve yıllık ücretler ise çok çok daha ucuzdur ve ödenebilirdir.
Bazı "parkhaus" planlamasında belediye "katılımcı yatırımcı" olarak yer alır ve planlar, gerçekleştirir.
Yoğun trafiğin olacağı dönemlerde kent dışında toplu araç park sahaları hazırlanabilir. Oraya aracını park eden kişilerin kente inişini kolaylaştırmak için ücretsiz otobüs seferleri sağlanır.
Bu yöntem ile çok sayıda aracın gereksiz yere merkeze girmesi önlenir.
Bu tür ücretsiz yolcu taşıma bazı kentlerde yapılmaktadır.
Örneğin Kuşadası'nda Migros ve Kipa için ücretsiz seferler vardır.
Asıl olan kent içi trafik sorunlarına akılcı ve huzur verici çözümler bulmaktır.
Bu da ancak bilinçli ve çağdaş belediyecilikle olur.
Bu temel bilgi ve görüşleri de ülkemizin bu sorununa bir ışık tutmak için yazdım.
Saygılarımla...

Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 
2020.06.30, MŞ.


28 Haziran 2020 Pazar

Yolumuzun Temeli


Yolumuzun Temeli
·        "Türk Kurtuluş Savaşı" bir "Vatan Savunması" idi ve de çok büyük bir haklılık taşıyordu.
·        Dünya tarihinde de bu nedenle en iyi yeri almıştır.
·        Siyasi yeteneklerle ve görüşmelerle, yetenekli kadrolarla becerilemeyen "dış sorunların" silah sorunlarıyla çözümlenebileceğine inanmak çok zor.
·        Yurdunuza yapılan saldırıları savunmak zorunda kaldığınızda ise kendinizi savunmak için de en iyi yöntemleri ve yolları bulmak da sizin bir hakkınızdır.
·        Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü örnek alarak, onun düşünce ve yöntemlerini tanıyarak, bilerek ve uygulayarak "bugün" bir dış politikayı ancak ONUN gösterdiği yolda yürütebilirsek uygar ve güçlü bir devlet olabiliriz.
·        Dış politikada "güçlü ve saygın" bir devlet olabildiğimizde ise buna bağlı olarak ve de belki de "bu yüzden" ülkemizin "iç politikası" da hak ettiği gerçekliği bulur ve de ülke içinde "barış ve huzur" sağlanabilir.
·        Bunun tümüyle gerçekleşmesi için ise hiç bir partinin çıkarı ve o partinin temel eğilimleri ve de kişileri bir önem taşımamalıdır.
·        "Ulusal sınırların korunması" ve "ulus devlet" için de partiler üstü bir bakışa ve birliğe, güce yönelmek gerekir.
·        Bu anlamda da hiç bir zümre ve kişinin kendine bir çıkar ve de üstünlük sağlaması kabul edilmemelidir.
·        Çağdaş ve uygar, özgürlükçü bir devlet olabilmemizin koşulları bellidir ve de bizlerin "partizanlığa kapılmadan" bunları ön görerek "istememiz" gerekir.
·        100 yıllık yakın tarihimiz ve "Gazi Mustafa Kemal Atatürk" bize örnek olacaktır.
·        Yolumuz budur.
    Saygılarımla.
    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 15.10.2019, K.

Yabancı Dil Olarak Türkçe


Yabancı Dil Olarak Türkçe
- 25 Şubat 2000 -
Almanya eğitim sistemi içerisinde TÜRKÇE dersi bir "yabancı dil" olarak tanınmalı ve kabul görmelidir.
Örneğin Gymnasium okul tipinde olabilmelidir.
Özellikle Türk kökenli çocuklar seçmeleri gereken bir yabancı dil olduğunda okulundaki dersler arasından Türkçe'yi seçebilmelidir.
Birinci yabancı dil İngilizce olduğunda seçmeli 2. yabancı dil Türkçe olabilmelidir.
Öğrencinin Türkçe dersine katılımı ona bir varsıllık ve bir öncelik kazandırmalıdır.
Öğrenciler bu dersten zevk alabilmelidirler.
Derse katılımın önemine ve yararına okuldaki diğer Alman öğretmenlerin de inanabilecekleri bir düzene ulaşılmalıdır.
Bunun da yolu bu dersin o okul programlarında bir yabancı dil kapsamına alınabilmesini sağlamak olabilir.
Orta düzeydeki okullarda (Hauptschule- Realschule-Gesamtschule-Gymnasium) yabancı dil olarak kabul edilebilecek Türkçe dersi olmalıdır.
Bu dersin uygulanmasında basamaklamalar olabilmelidir.
Ayrıca bu derse yalnızca anadili Türkçe olan öğrenciler değil, istekli olan diğer öğrenciler de katılabilmelidir.
Bu nedenle de bu ders çekici bir duruma getirilmelidir.
Bu ise birçok eyalette şu an olası değildir.
Yalnızca, bazı lise düzeyi okullarda ikinci ya da üçüncü yabancı dil olarak okutulması tartışılması gözlenmektedir.
Örneğin, liselerde 7. sınıftan başlayarak  bir "ikinci yabancı dil olarak Türkçe dersi"  olabilir.
Yine bunun gibi lise 9. sınıftan sonra "üçüncü yabancı dil olarak Türkçe" düşünülebilir.
Bu dersler doğal olarak tüm öğrenciler için geçerli olacaktır ve öğrencilerin aldıkları notlar karnelerine işlenilecektir.
"Almanya Federal Cumhuriyeti Eğitim Bakanları Ortak Kurulu" 13 ekim 1995 tarihinde "Abitur sınavlarında Türkçe dersinin sınav koşullarının tek düzenliliği" konusunu karara bağlamıştır.
Hamburg, Aşağı Saksonya ve Kuzey Ren-Batı Falya eyaletlerinde Türkçe o eyaletin kendine özgü bir lise bitirme dalı idi.
Bundan sonra tüm Almanya'da Türkçe'nin lise bitirmelerinde bir dal olarak yürürlüğe sokulmasının tüm koşullarınınn yerine getirilmesi; bir bütünlüğe ve tek düzenliliğe gidileceği karar bağlandı.
Şimdiye değin eyaletler buna benzer 35 ders dalında bir tek düzenliliği karar bağlamışlardı.
Çağdaş bir dil öğreniminin tüm koşullarının sağlanacağı konusunda eyaletlere görev verilmiş oluyor.
Ayni zamanda da o çocukların aileleriyle birlikte getirdikleri ekin ve geldikleri ülke ve ana kimliğini tamamlayıcı bilgiler de bu derslerin ana amaçlarından kabul edildi.
Öğrencilere lise bitirme sınavlarında üçünü ya da dördüncü yabancı dil olarak Türkçe dersini seçme olanağını tanımaktadır.
Berlinde 13 yıldır Rückert Gymnasim'da uygulanmakta olan ve tüm öğrencilerin ve velilerin büyük beğeni ile istediği 2. dil olarak Türkçe göstermektedir ki istenilirse liselerde Türkçe dersi uygulaması olabilmektedir.
Öğrencilerin genel başarısını da arttıran bir katkıda bulunmaktadır.
Eğitim ve okul modelleri sistemleri ülkenin yapısına ve gelişimine uygun olabilmelidir.
Bu nedenle de özellikle Türk aydınlar ve anne babalar çocukları için bu olanakların gerçekleşmesini istemeliler ve mücadele vermelidirler.
Veli dernekleri ve öğretmen dernekleri de yoğun olarak bu istemlerde yer almalıdırlar.
Zamanla birçok konu atıl kalıp, unutulmakta ve mücadele etme isteği ne yazık ki yok olmaktadır.
Bu ise üzücü bir durumdur.

Öğretmen Gönen ÇIBIKCI,
25 Şubat 2000 Cuma, Aschaffenburg,

(Son bölüm: 2020.06.29, MŞ.)


Zihin ile Dilin Etkileşimi


Zihin ile Dilin Etkileşimi
§         Çeşitli disiplinler ile çalışan insanlar düşünme ilişkileri ile dilin arasındaki ilişkiye her zaman dikkati çekmişlerdir.
§         Özellikle felsefeciler bunu ağırlıkla vurgulamışlardır.
§         Örneğin psikolojide, dilbilimde sosyolojide, ekinsel antropolojide ve mantıkda, dil ve düşünme ilişkileri ile ilgili sorunlara çeşitli açılardan yaklaşılmaktadır. Konuyu en doyurucu biçimde incelemeyi olası kılacak yöntemler geliştirilmektedir.
§         Özellikle felsefe tartışmalarının görünümüne eş olarak psikoloji araştırmalarına yansıyan iki ana çizgisi gözlenmektedir.
§         İlk öbekde yer alanlar konuşma ile düşünme arasında bir özdeşlik belirlemişlerdir.
§         Düşünme bireyin kendi kendine yaptığı içrel, sessiz bir konuşma olarak algılanmaktadır.
§         Katı olarak ele alırsak, hayvanlarda, henüz konuşmayan çocuklarda, sağır ve dilsizlerde düşünme olmadığı sonucuna varılabilirdi.
§         Ayrıca değişik dilleri konuşan insanların da, dillerin benzeşemediği alanlarda değişik ayrımlı biçimlerde düşünecekleri var sayılmaktadır.
§         Bu görüş çocuğun gelişimine uyarlanırsa, çocuğun zihinsel gelişiminin toplum tarafından dil aracılığı ile kurulduğu, dili kullanma yeteneğini geliştiren her işlemin zihin etkinliğini de artıracağı söylenebilir. Bir dilin kendi toplumsal ve ekinsel katmanları arasında, dili kullanma biçimleri arasında ayrılıklara bağlı olarak, zihin işleyişlerinde de ayrılıklar olacağı ileri sürülmüştür.
§         İkinci öbekde toplanan, düşüncenin dilden bağımsız olarak gerçekleştiğini, ancak, dil aracı ile dışa vurulduğunu, başkalarına iletildiğini savlamaktadırlar.
§         Dil düşünceyi taşıyan bir araç, bir kaptır.
§         Düşüncenin gerçek temeli zihin işlemleri yapabilme, soyutlama ve semboller kurabilme... gibi yeteneklerdir.
§         Bir dilin öğrenilmesi ve bir iletişim aracı olarak kullanılması insan zihninin bu özellikleri dolayısıyladır.
§         Düşünmenin sözel olması gerekli değildir. Zihinsel işlemleri ve mantıksal ilişkileri sözel yöntemlerle öğretmek genelde başarısız olmaktadır.
§         Bu iki öbekde toplanan görüşler arasındaki karşıtlığın ilk bakışda sanıldığı kadar büyük olmadığı anlaşılır.
§         Tartışmayı güçleştiren "dil" ve "düşünme" terimlerinin yeterince açık tanımlanmamış oluşundandır.
§         "Düşünme" denilince kavram oluşturma, sorun çözme, bellek, soyutlama, mantıksal çıkarımlar yapabilme, hayal kurma...gibi zihin işlevlerinin biri ya da birkaçı birden anlaşılmaktadır.
§         Yine bunun gibi "dil" terimi de çok yönlü anlaşmaya uygundur.
§         Dilin "bildirme", "isimlendirme", "buyruk verme", "duyguları dışa aktarma", " nesne ve ilişkileri temsil etme".... gibi işlevleri ise tüm tartışmalarda yeterince ayrılmamıştır.

   Öğretmen Gönen Çıbıkcı, G, 1998.06.25



Çok Güvenmek İster


İNSAN Çok Güvenmek İster
_____ İnsanın bir özelliği hep çok belirgin olmuştur:
- İnsan aklını kullanabildiği halde, en büyük zaafı aslında "güvenmek" duygusudur.
- İnsan hep birilerine "güvenmek" ve ona inanmak ister.
- Güvendiği kişinin kendisinin "dostu" olduğunu düşünür ve bu var sayım onu rahatlatır, iç dünyasına bir sıcaklık yayılır.
- Neden güvenme gereksinimi duyarız?
- Hep bir arada yaşamak ve dayanışma duygusu ile bir bağlantısı var mıdır?
- Çok yanlış olduğunu iyi bildiğimiz halde, yine  de birisine güvenmek, inanmak neden isteriz?
- Birisine, birilerine güvenmek istediğimiz gibi, birilerinin de bize güvenmesini çok isteriz.
- İnsanın toplum içinde yaşaması ve de birlikte düşünüp, dayanışması gereksinimi bir anlamda karşısındaki insana "güvenmek" duygusunu yaratıyor.
- Bu ayni zamanda "siz bana güvenin" anlamına da geliyor.
- Bir tür kendini kabul etmek, kabul ettirmek duygusu diyebiliriz.
- Güveneceği, içini dökeceği, sıkı sıkı sarılabileceği... birileri olsun ister, hep..
- Bu tür güvenme duygusunun temelinde bir "beğenilme" eğilimi de vardır.
- İster ilişki, ister aile, ister toplum ve ekonomi içinde olsun insan hep birilerine güvenmek eğiliminde olur.
- Güvenmek isteğinin sonucunda oluşan "güven" insanlar arasındaki ilişkileri belirler.
- Politik ilişkilerde de yine bir partiye, bir gruba, bir görüşe güvenmek ister insan.
- Yanına gideceği, sırdaşı olacağı, sıcak sohbetler edeceği birisi olsun ister...
- Çoğu kez de bir seçim ile sıkı, sıkı arayıp, bulmakla da olmaz, bir güveneceğin insanın olması.
- Güvenmek duygusu ve bir anlamda teslim olmaktır.
- Oldukça da zordur, bu nedenle ve çok değerlidir.
- İnsanlara neye göre güveniriz ya da inanmamayı tercih ederiz?
- Çevresinde bulunan kişilerden bazılarını çok beğenip onu kazanmak isteyen kişi o kişiye yaklaşarak çok sevdiğini ve ona güvendiğini belirterek ona yaklaşır.
- Güvenirsin, sanki kendinden çok da ona güvenirsin.
- Bazen de biri yetmez gibi çok, çok olsun güvenip, sırdaşın olacağın, istersin...
- Çok tatlı ve sıcak duygularla güvenirsin.
- Sanki, dünya durdukça da hep ona güveneceğini sanırsın.
- Ama, dünya dönüyor, zaman ilerliyor, insanlar değişiyor...
- Bir kişiye kolayca yalan söylenilebilir.
- İstemeden de başka etkenler nedeni ile yalan söyleyip, birisini kandırmak da olabilir.
- Ama bir insanın güvenini yıkmak, bir dünyayı yok etmektir.
- Eğer güven ortadan kalkarsa, , en iyi arkadaşlığı en derin aşkı yok edebilir.
- Güven yok olduğunda en parlak ekonomiyi, en güçlü hükümeti, en başarılı şirketi, en etkili liderliği çok etkiler.
- Çok güvendiğin senin güvenini yok etmeye dursun, dünyan yıkılır birden...
- Genelde hep yakınındakilerden olur, sana en yakın gelen...
- İnsan olan ise hep deneyimler edinir yeni baştan.
- Deneyimlerinden bir ders çıkarması gerekir aslında...
- Ama, yapmaz, yapamaz, ders çıkaramaz..
- Hep ayni hataları yineler durur...
- Birisine çok güvenmek, hemen güvenmek, böyle bir duyguya sahip olmak biraz da kişisel zayıflıktan, çok iyi niyetli olmaktan da kaynaklanabilir.
- Güvenmek iyidir ya da iyi değildir demek yerine "güven" duygusu üzerine düşünmek ve kimlere güvendiğinizi gözden geçirmek daha yararlı olacaktır.
- İnsanlara hep şüpheci yaklaşmak ve ise çok da sağlıklı değildir.
- Goethe “Her zaman güvensizlik göstermek her zaman güvenmek kadar büyük bir yanlıştır” demiş.
- Shakespeare “İnsanların insanlara güvenmesine aklım almıyor” demiş.
- Alman yazar Günter Grass’ın bir sözü ise şöyle
   “Bir insana tamamen güvendiğinizde iki sonuçtan birini elde edeceğiniz kesindir:
        -Ya yaşam boyu bir dost, ya hayat boyu bir ders.

Saygılarımla....

Öğretmen Gönen ÇIBIKCI,
2020.06.25, MŞ.


26 Haziran 2020 Cuma

Yeni Model Gençlik


Z Kuşağına Bir Bakışla...

___ Yeni Model Gençlik ___

- Ortada en çok izlenen yeni model gençliğin özellikleri ve onların ÖZGÜRLÜK'den anladıkları:
- Son yılların toplumsal karakterindeki en belirli ve farklı olan "gençlerin yapısal durumudur.
- Elektronikteki gelişimlerin hızlanması ve de dijital verilerin yaşamın içine "hızla girmesi" ile birlikte oluşan internet ve içindeki "sosyal medya" kullanımı ile rahatca uygulanan "algı yönetimi" sayesinde küresel olarak toplum ve insan değişime uğradı.
- Öyle hızla ve de yaygınca oldu ki bu "yeni toplumsallık" şu an yaşı 20 çerçevesinde olanların bakış açıları, kavrama düzeyleri ve algıları tamamen farklı bir karakter kazandı.
- Onların ana babaları da yeni teknolojiler ile TV ve medya ile büyümüştü.
- Şu an genç diye tanımlanan kuşak her şeyi bildiğini, her şeye ulaşabileceğini, istediğini elde edebileceğini, yaşamın aslında eğlenmek, artizlik yapmak ve "kanka"larla bir olup, hava basmak... gibi yoğunluğu olan çekimlerle olacağını düşünüyor.
- Çok beğenilmek, çok sevilmek, çok arkadaş edinmek, çok sağlam durmak istiyorlar.
- Bilimsel adı ile narsizim etkileri görülebiliyor.
- Öte yandan verdikleri görüntüler, çektikleri fotoğraflar hep ayni bakış açısını gösteriyor.
- Seksi olmak, artiz gibi poz vermek...
- Ağız, dudak hareketleri, bedensel duruşdaki erotik pozlar...
- Çok beğenildikce "çok değerli" olduklarını sanan bir kuşak.
- Aldıkları beğenilerin sayısı düştükce çok mutsuz olan bir gençlik...
- Sadece kendi içerisinde olup, kendi normları ile dünyaya bakan bir genç kesim.
- Var olan tüm algı sisteminde giyim, duruş, fotoğraf, beğeni sayısı, kırık tümceler, konuşma içindeki iniş çıkışlı tonlamalar, gösteriş ve markalar...
- Bu ölçütler içerisinde kurulmuş olan bir dünya içerisinde her şey kendi aralarındaki rekabet, kendi çekişmeleri ve en çok da ne kadar özgür olduklarını gösterebilmek...
- Toplum kuralları onlar için değil!
- İstedikleri zaman, istedikleri yerde ve istedikleri gibi eğlenebilmek en büyük özgürlük...
- Kimse onlara karışamaz!
- İstedikleri gibi giyinip, eğlenip, yaşayabilirler..
- Özgürlükleri kısıtlandığında çık hırçın ve öfkeli olurlar, saldırganlaşırlar.
- Ne aile, ne toplumsal sorunlar, ne de kendi çocukları...
- Her şey sadece onların BEN olmaları üzerinde kurulmuş bir dünya!
- Evet temelde "ben merkezci"dirler.
- Her şey ve herkes onların istediği gibi olmak zorundadır.
- Cep telefonlarını, interneti, sosyal medyayı en iyi onlar bilir.
- En tanınmış modelleri, şarkıcıları, mankenleri, starları onlar bilir.
- Eğitim almış mıdırlar, derseniz, evet iyi okullara gidenleri de çoktur, meslek edinmiş olanları da çoktur içlerinde.
- Aileleri ise ortanın üzerinde olan ve de çocukları için her türlü olanağı sağladıklarını düşünen ailelerdir.
- Yoksul ailelerin çocukları olamazlar mı, derseniz, evet onlar da olmaz olur mu...
- Gördükleri tüm dünya "özenmek, izlemek ve izlenmek" üzerine kurulmuştur.
- Anneleri, babaları şimdi çok mu memnundurlar çocuklarının bu özelliklerinden?
- Sanmıyorum.
- Anne ve babaları çocuklarının bu çağın gençliği olduğunu ve onların böyle olması gerektiğini düşünürler, endişe bile etmezler.
- Kendileri birçok şeyin ayırtında bile değillerdir.
- Çocuklarını çok seven ve de kuralları bile olmayan ailelerin çocukları olan bu yeni model gençler mutlu mudurlar?
- Evet, her istedikleri, istedikleri orantıda olursa mutludurlar.
- Çok özgür olup, istedikleri gibi davrandıklarında, arkadaş grubu ile birlikte eğlenebildiklerinde çok mutludurlar.
- Onlara toplum, insan, hak ve özgürlükler... denildiğinde çok değişik şeyler anlarlar.
- Çoğulcul mu, bireycil midirler, diye sorarsanız, ana merkez hep "ben" olduğuna göre "bireycil"dirler.
- Kendilerinden ve kendi değer yargılarından, kendi ölçüp biçme mekanizmalarından başka bir sistem tanımazlar.
- Yeni model gençliğin kendine özgü içkileri, yiyecekleri, gündeme oturmuş bir giyim biçimleri, müzikleri, jargonları vardır.
- Eski zamanlarda "gençler" farklı olmazlar mıydı?
- Her dönem ve her zaman gençler farklı bir kuşak olmuştur ve olacaktır da..
- Günümüz gençliği, "z" kuşak da denilen ise daha farklı özellikler gösteriyor.
- Ayni yaşta olup da çok farklı düşünen ve yaşayan bir başka gençlik yok mu?
- Var tabii ki..
- Ayni yolda arabasını süren bir genç ile yanı sıra kağıt toplama bisikleti ile ilerleyen genç de var.
- Okumak için çırpınan, ailesine yük olmamak için, ekmek parası için çalışmak isteyen genç de var, yüksek okulu bitirip, iş bulmayan ve de evde oturan gençler de var...
- Toplumsal sorunları tanıyan, çözüm yolları üzerinde düşünceler üretmek isteyen, araştırmacı, bilinçli bir genç kesim de var mı?
- Her şey insanın içinde yaşadığı koşullara, olanaklara ve ortama bağlı olduğunu düşünürsek, değişik zamanlarda çok daha farklı "gençlik modelleri" ile karşılaşmamız da kaçınılmazdır.
- 68 gençlik kuşağı adı ile tarihte yerini alan o zamanların gençlerini etkileyen, belirleyen ve oluşturan koşullar nelerdi dersiniz?
- Ne etkilemişti onları?
- Neler istemişlerdi?
- Neleri değiştirmeyi düşünmüşlerdi?
- Nasıl bir yaşam ve düşünce biçimleri vardı?
- Cep telefonları, internetleri var mıydı?
- Geldiğimiz noktadan ileriye doğru baktığımızda ise tüm toplumsal kesimleri ve de gençleri özellikle "yeni çağ" etkilerinden bağımsız inceleyemeyiz.
- TV, müzik, moda, sinema ve internet ile birlikte gittikçe hızla gelişip etkisi altına girdiğimiz "dijital çağ" küresel olarak bir ortaklık, benzerlik ve "etki" yapmaktadır ve yapacaktır.
- Virüs salgını ve ölümcül sonuçları, alınması ve uyulması gereken kurallar olarak bugüne baktığımızda "yeni model gençlik" uyum sağlamak istemiyor, tepki veriyor.
- Tüm dünyada bunun örnekleri var.
- Bazı kentlerde sokaklara inip, saldırganlık gösterebiliyorlar.
- Bir yeni tip ayaklanma dalgası gelmekte adım adım...
- Bazı kentlerde etnik gruplaşma ve çeteleşme görülecek.
- Genç kuşak çok daha sancılı yaşayacak.
- Yeni tip genç kuşakları anlamak ve onlara hak vermek gittikçe çok daha zorlaşacak.
- Kaçınılmaz olan bazı dijital uygulamalar ve kullanım alanları ile dijitalleşme "toplumu" ve "bireyi" çok daha etkisi altına alacak.
- Kendisini koruması gereken "insan" neler yapmalıdır, neler yapmamalıdır?
- Bilgi çağı denilen kavramı ezbere kabul etmekten çok nedir diye irdelemek ve eleştirmek gerekir.
- Evet, bugün ve gelecek zaman "bilgileri toplama - veri toplama" dönemi olacaktır.
- Çok hızla ve her an, her yerde tüm veriler belli merkezlerde toplanıp, değerlendirilip, kullanıma sunulacaktır, saniyeden az bir zaman dilimi içerisinde...
- Bu iyi bir şey midir?
- Asıl soru bu değildir?
- Hiç durmadan yapılan yayınlardan ve bunların içeriklerinden kendimizi nerede ve ne kadar koruyabiliriz?
- Bazı ülkelerin milli gelirini geçen piyasa değerleri ve milyonlarca kullanıcısı ile küresel ekonomik güç olan Google, Apple, Netflix, Facebook, Twitter gibi dünyanın en büyük BigTech şirketleri; milyonlarca kullanıcının online aktivitelerinden elde ettiği "big data" ile toplumun davranış kalıplarını ve algısını yönlendirme kabiliyetine sahip olabiliyor. (VERİ toplama, kıllanma...)
- Şu an yüz yüze olduğumuz, kullandığımız birçok olanağın ardında o büyük merkezlerin veri tabanları var.
- Sosyal medya siteleri aynı zamanda kullandıkları algoritmalar ile de kullanıcılar üzerinde etkili olabiliyor. 
- Artık eskiden olduğu gibi insanları iletişimi sesle, kağıt üzerinden olmuyor, elektronik ve dijital veriler, teknikler, uygulamalar... her şeyi ellerinde ve denetimlerinde tutuyor.
- Kitleleri, toplumları, bireyleri onlar kendi istedikleri yönde "etkileyerek" kullanıyorlar.
- ABD merkezli online medya hizmetleri sağlayıcısı Netflix, son dönemde içerikleri ile hem dünya da hem Türkiye'de gündem olmayı sürdürüyor. 
- Netflix'in geçen yıl sonu itibarıyla Türkiye'de aktif 1,5 milyon abonesi bulunuyor.
- Netflix, bu yılın ilk çeyreğinde Türkiye'deki aboneliklerden 53 milyon dolar, ikinci çeyrekte 56 milyon doların üzerine gelir elde etti.
- Facebook, geçen yıl 70,7 milyar dolar gelir sağlarken, gelirlerinin tamamına yakınını (yüzde 98,5) reklam servislerinden oluştu.
- İngiltere merkezli We Are Social sitesinde yayımlanan "Digital 2020" raporu verilerine göre 7,8 milyara ulaşan dünya nüfusunun 5 milyar 190 milyonu mobil telefon kullanıcısı, 4 milyar 540 milyonu internet kullanıcısı ve 3 milyar 800 milyonu aktif sosyal medya kullanıcısı konumunda bulunuyor.
- Facebook, 2 milyar 449 milyonla aylık aktif kullanıcı sayı bakımından ilk sırada yer alıyor.
- Türkçe Facebook'ta 57 milyon Türkçe konuşan kullanıcı ile 12. sırada yer alıyor.
- Facebook'u 2 milyar kullanıcıyla Youtube, 1,6 milyar kullanıcıyla WhatsApp, 1,3 milyar kullanıcıyla Facebook Messenger, 1,15 ile WeChat, 1 milyar kullanıcıyla Instagram ve 800 milyon kullanıcıyla TikTok takip ediyor.
- Kullanıcılar günde ortalama 6 saat 43 dakikalarını internette geçirirken, bunun 2 saat 24 dakikasını sosyal medya platformlarında harcıyor.
- Türkiye ise günlük 2 saat 51 dakika sosyal medya kullanımı ve 7 saat 29 dakika internet kullanım ile dünya ortalamasının üzerinde yer alıyor.
-  "Digital 2020" raporuna göre Facebook'un Türkiye'de 37 milyon kullanıcısı bulunuyor. Bu haliyle Türkiye dünyada 10. sırada yer alıyor. 
- Türkiye'de Twitter'da da dünya ortalamasının üzerinde yer alıyor.
- Dünyada Twitter kullanımında 59 milyon ile ABD zirvede yer alırken, Türkiye 11 milyon 800 bin ile 6. sırada bulunuyor.
- TV, eğlence programları, haberler, youtube, facebook, instagram, twitter... benzeri ile ne kadar yüz yüze oluyoruz, diye düşündüğümüzde bu gerçekler karşımıza çıkıyor.
- Küresel haberleri etkileyenler, sokakları yönlendirenler, zihinleri denetleyenler hep bu tür merkezler.
- Nerede ve ne kadar kendimizi bu küresel düzenden koruyabiliriz, asıl soru budur.
- Bireysel özelliklerimizi ve bilgilerimizi ne kadar çok saklayabiliriz, onları koruyabiliriz?
- İşte bu tür bakış açıları ile kendimizi, düşüncelerimiz ve algılarımızı yeniden bir gözden geçirmeliyiz.
- Yeni bakış ve yeni davranışlar nasıl olmalıdır?
- Son yılların en önemli toplumsal sorunlarının en başında gelen ise genç işsizler sorunudur.
- Ekonomik krizlerin tavan yapacağı bir döneme giriyoruz.
- Dünya ekonomik krizi küresel olarak her yerde etkisini gösterecektir.
- İspanya, Portekiz, Yunanistan... ve Türkiye bu sorun ile yaşamaktadır.
- Yüksek okul mezunu diplomalı işsizler oranı çok yüksektir.
- Genç nüfusun dörtte üçü işsizdir.
- Gençlerin işsizliğine çözüm bulunamaması durumunda devletler çok daha sıkıntılı dönemlere girecektir.
- Bu ise acil çözüm bekleyen ana sorundur.
- Türkiye ise iç çekişmeleri bırakabilse ve de ortak akıl kullanılarak çözüm yolları üretebilse, diye fikir ve proje oluşturulması gereken bir döneme girmek zorundadır.

Saygılarımla...
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI,
2020.06.26, MŞ.