28 Temmuz 2025 Pazartesi

ATATÜRKÇÜ VE KEMALİST

 .   Atatürkçü ve Kemalİst Olmanın Temel Özellİklerİ

.  Ben “Atatürkçüyüm”, ben “Kemalistim” diyenlerin hangi özellikleri olması gerekir?

"Ben Atatürkçüyüm, ben Kemalistim" diyen bir bireyin sahip olması gereken özellikler, Atatürk ilke ve devrimlerini özümsemiş ve bunları yaşamına yansıtmış olmakla yakından ilgilidir.

Bu ilkeler, Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerini oluşturan ve “çağdaş ve uygar bir ulus” olmamızda rehberlik eden değerlerdir.

Bu kapsamda bir Atatürkçü ve Kemalist'in sahip olması gereken temel özellikler şunlar olmalıdır.

-Akıl ve Bilimi Temel Almak:

Atatürkçülüğün en önemli özelliklerinden biri, dogmatik düşüncelerden uzak durarak, her alanda aklı ve bilimi rehber edinmektir.

Bir Kemalist, sorunlara bilimsel yöntemlerle yaklaşır, eleştirel düşünceye sahiptir ve hurafelere itibar etmez.

-Laiklik İlkesini Benimsemek:

Laiklik, din ve devlet işlerinin ayrılması, vicdan ve ibadet özgürlüğünün güvence altına alınmasıdır.

Atatürkçü bir birey, laikliği bir yaşam biçimi olarak benimser ve devlet yönetiminde dinin değil, hukukun üstünlüğüne inanır.

Herkesin inancına saygı duyar ancak dini değerlerin siyasete alet edilmesine karşı çıkar.

-Milliyetçilik Anlayışına Sahip Olmak:

Atatürk milliyetçiliği, ırkçı veya şovenist bir milliyetçilik değildir.

Kendi milletini sevmek, yüceltmek ve onun refahı için çalışmakla birlikte, diğer milletlere saygı duymayı ve dünya barışına katkıda bulunmayı içerir.

Ülkesinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, özgürlüğünü her şeyin üzerinde tutar.

-Halkçılık İlkesine Uymak:

Halkçılık, toplumda ayrıcalıkların olmaması, herkesin kanun önünde eşit olması ve devlet hizmetlerinden eşit şekilde yararlanmasıdır.

Bir Kemalist, sosyal adaleti önemser, halkın refahı için çalışır ve sınıf farklılıklarının azaltılmasına yönelik çaba gösterir.

-Cumhuriyetçiliği Savunmak:

Cumhuriyet, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olmasıdır.

Atatürkçü bir birey, “demokratik değerlere” bağlıdır, seçme ve seçilme hakkının önemine inanır ve ulusal iradenin tecellisi olan cumhuriyeti tüm kurum ve kurallarıyla savunur.

-Devletçilik Anlayışını İçselleştirmek:

Devletçilik, özellikle o dönemin koşullarında, özel sektörün yetersiz kaldığı alanlarda devletin ekonomik kalkınmayı sağlamak amacıyla müdahalesini ifade eder.

Günümüz koşullarında ise bu, stratejik sektörlerde devletin düzenleyici ve denetleyici rolünü kabul etmek, milli kaynakların etkin kullanımına önem vermektir.

-Devrimcilik Ruhuna Sahip Olmak:

Devrimcilik (İnkılapçılık), çağın gereklerine göre “sürekli ilerlemeyi”, “değişimi ve yenilikleri” izlemeyi ifade eder.

Bir Kemalist, statik ve durağan düşüncelerden uzak durur, değişime ve gelişime açıktır, aklın ve bilimin ışığında yenilikçi çözümler üretmeye çalışır.

-Yurt Sevgisi ve Bağımsızlık İlkesi:

Atatürkçülüğün temelinde yatan en önemli duygulardan biri, yurduna duyduğu koşulsuz sevgidir.

Ülkesinin bağımsızlığını, birliğini ve bütünlüğünü korumak için her türlü fedakarlığa hazırdır.

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti”nin “üniter yapısına” ve bir “ulus devlet” olması gerekliliğine bağlıdır.

Her türlü ayrımcılığa, bölünmeye ve terör örgütlerine karşı durur.

Her türlü küresel sömürüye ve emperyalist oyunlara karşı durur.

-İnsan Haklarına ve Hukukun Üstünlüğüne Saygı:

Atatürk, her zaman “insan haklarına” ve “hukukun üstünlüğüne” vurgu yapmıştır.

Bir Atatürkçü, demokratik sosyal hukuk devletinin gerekliliklerine inanır ve bireysel özgürlüklere saygı duyar.

ÖZETLE:

Bu özellikler, bir Atatürkçü ve Kemalist'in sadece sözde değil, özde taşıması gereken niteliklerdir.

Bu ilkeleri yaşamına yansıtan, ülkesi ve milleti için çalışan, çağdaş ve ilerici düşünen bireyler, gerçek anlamda Atatürkçü ve Kemalist kimliği taşır.

Bu özelliklerden hangilerini kendinizde görüyorsunuz veya hangilerini daha da geliştirmek istersiniz?

.  Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.07.29, G.
.  (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)
.       YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:

CHP NE YAPMALI

.    CHP NELER YAPMALI?

Atatürkçü Bir CHP'nin Demokrasi ve Hukuk Vurgusuyla Üniter Devlete Sahip Çıkması Nasıl Sağlanır?

Atatürkçü bir Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP), demokrasiye ve hukuka çok daha fazla değer vererek üniter devlete sahip çıkması, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel niteliklerini güçlendirmek adına kritik öneme sahiptir.

Bu yaklaşım, hem devletin bütünlüğünü korumayı hem de vatandaşların hak ve özgürlüklerini güvence altına almayı hedefler.

Bu doğrultuda atılabilecek adımlar ve yapılması gerekenler:

- Demokrasinin Derinleştirilmesi ve Katılımın Artırılması

Üniter devletin sağlam temeller üzerinde durabilmesi için demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlemesi esastır.

Bu bağlamda CHP:

-Güçlü bir kuvvetler ayrılığı ilkesini savunmalı ve yasama, yürütme, yargı erklerinin bağımsızlığını güvence altına alacak düzenlemeleri desteklemelidir.

Bu, keyfi yönetim anlayışının önüne geçerek devletin şeffaf ve hesap verebilir olmasını sağlar.

-Katılımcı demokrasi mekanizmalarını güçlendirmelidir.

Yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması, sivil toplum kuruluşlarının karar alma süreçlerine daha fazla dahil edilmesi ve halkın doğrudan yasama süreçlerine katılımını sağlayacak araçların (halk oylaması, referandum gibi) etkin kullanımı teşvik edilmelidir.

Bu, vatandaşların devlete aidiyet duygusunu pekiştirir ve üniter yapıya olan inancı güçlendirir.

-Seçim sistemini daha adil ve temsil gücü yüksek hale getirecek değişiklikleri gündeme getirmelidir.

Milletvekili dağılımının nüfusa göre daha dengeli olması, barajların düşürülmesi gibi adımlar, tüm toplumsal kesimlerin parlamentoda temsilini sağlayarak demokratik meşruiyeti artırır.

-Farklı görüş ve düşüncelerin ifade özgürlüğünü güvence altına almalıdır.

Demokratik bir ortamda eleştiriye açık olmak, farklı ideolojilere saygı duymak ve kutuplaşmayı önleyici politikalar geliştirmek, toplumsal barışı ve üniter yapının sürdürülebilirliğini destekler.

- Hukukun Üstünlüğünün Sağlanması ve Yargı Bağımsızlığı

Üniter devleti ayakta tutan temel direklerden biri hukukun üstünlüğü ve bağımsız yargıdır.

CHP bu alanda

-Yargı bağımsızlığını tam anlamıyla sağlayacak anayasal ve yasal düzenlemeler yapmayı önceliklendirmelidir.

Hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir devlette, herkesin kanun önünde eşit olduğu ve yargı kararlarının siyasi etkilerden arındırılmış olduğu güvence altına alınmalıdır.

-Adalete erişimi kolaylaştırıcı ve hızlandırıcı mekanizmalar geliştirmelidir. Yargılama süreçlerinin şeffaflığı, davaların makul sürede sonuçlanması ve vatandaşların hak arama özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması önemlidir.

-Temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan evrensel hukuk ilkelerine bağlı kalmalıdır. Özellikle ifade özgürlüğü, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü gibi temel hakların korunması, demokratik bir toplumun ve üniter devletin vazgeçilmezidir.

-Hukuk devleti ilkesini zedeleyen uygulamalara karşı kararlılıkla durmalı, kanunların tarafsız ve eşit uygulanmasını sağlamalıdır.

“Yolsuzlukla mücadele”, şeffaflığın artırılması ve “hesap verebilirlik”, “hukukun üstünlüğüne” olan güveni pekiştirir.

- Üniter Devlet Yapısını Güçlendirirken Farklılıkları Kucaklamak

.  Atatürk'ün çizdiği yolda, üniter devlet, farklılıkları reddeden bir yapı değil, farklılıkları bir arada yaşatan ve ortak bir kimlik etrafında birleştiren bir yapı olarak anlaşılmalıdır.

Bu doğrultuda CHP:

-Ortak vatandaşlık bilincini güçlendirmelidir.

Etnik, dini veya kültürel kimliklerin ötesinde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın getirdiği ortak değerler ve sorumluluklar vurgulanmalıdır.

-Kültürel çeşitliliği zenginlik olarak gören bir anlayışı benimsemelidir.

Türkiye'nin kültürel mozaiği, üniter devletin birliğini tehdit eden değil, tam aksine onu zenginleştiren bir unsurdur.

Bu çeşitliliğin korunması ve teşvik edilmesi önemlidir.

-Daha kapsayıcı ve kucaklayıcı bir dil kullanmalıdır.

Toplumsal kutuplaşmayı artıran söylemlerden kaçınarak, farklı kesimler arasında diyalog köprüleri kurmalı ve ortak paydaları vurgulamalıdır.

-Devletin tüm kurumlarında liyakat ilkesine bağlı kalmalı, ayrımcılığa kesinlikle geçit vermemelidir.

Kamu hizmetlerinin adil ve eşit bir şekilde sunulması, üniter devletin her vatandaş tarafından

- CHP hangi partilerle iş birliği yapmalıdır?

CHP'nin hangi partilerle iş birliği yapması gerektiği, siyasi konjonktüre, seçim sistemine, parti programlarının örtüşme düzeyine ve ülkenin öncelikli ihtiyaçlarına göre değişebilir.

Türkiye siyasetinin dinamik yapısı göz önüne alındığında, CHP'nin potansiyel iş birliği stratejileri çeşitli senaryolar içerebilir.

- Geçmiş İş Birlikleri ve Potansiyel Ortaklar

CHP, yakın geçmişte özellikle Millet İttifakı çatısı altında birçok partiyle iş birliği yapmıştır.

Bu ittifakın temelini İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi gibi partiler oluşturmuştur.

Bu iş birliklerinde genellikle parlamenter sisteme geçiş, hukukun üstünlüğünün tesisi, demokrasi ve insan haklarının güçlendirilmesi gibi ortak hedefler belirleyici olmuştur.

CHP'nin potansiyel iş birliği yapabileceği partileri değerlendirirken şunlar göz önünde bulundurulabilir:

-Merkez Sağ Partiler:

İYİ Parti, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi gibi merkez sağda konumlanan partiler, CHP ile belirli konularda ortak zeminde buluşabilirler.

Özellikle demokrasi, hukuk ve ekonomi alanındaki bazı reform beklentileri bu partileri bir araya getirebilir.

Geçmişteki Millet İttifakı deneyimi, bu tür bir iş birliğinin mümkün olduğunu göstermiştir.

-Muhafazakar Partiler:

Saadet Partisi gibi muhafazakar çizgide yer alan partilerle de demokrasi ve adalet gibi evrensel değerler etrafında sınırlı iş birlikleri yapılabilir.

Bu tür iş birlikleri, siyasi yelpazedeki farklı kesimlerin ortak sorunlar etrafında buluşmasına olanak tanıyabilir.

Atatürk’ü benimseyen ve önder olarak gören diğer partilerle de ortak çalışmalar yapmalıdır.

-Sol ve Sosyal Demokrat Partiler:

CHP'nin kendi ideolojik tabanına yakın diğer sol veya sosyal demokrat partilerle doğal bir iş birliği zemini bulunabilir.

Ortak sosyal politikalar, işçi hakları, çevre politikaları gibi konularda bir araya gelinebilir.

-HDP/DEM Parti ile İlişkiler:

Kürt seçmenin önemli bir bölümünü temsil eden HDP/DEM Parti ile doğrudan bir ittifak yerine, yerel seçimlerdeki gibi iş birliği veya dışarıdan destek şeklinde bir ilişki kurulması siyasi faydalar sağlayabilir, diye düşünceleri savunanlar bulunabilir.

Bu tür bir iş birliği, Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl çözümü, hak ve özgürlüklerin genişletilmesi gibi konularda ortak adımlar atılmasını sağlayabilir.

Ancak bu, ulusalcı kesimlerden tepki çekme potansiyeli taşır.

Yarardan çok zarar verir.

İlkesel olarak da yanlıştır, ayrılıkçı ve bölücü idealleri olan partilerle birlikte olmamalıdır.

-AK Parti ile Olası "Normalleşme":

Son dönemde siyasette gözlemlenen "normalleşme" süreci bağlamında, bazı siyasi yorumcular AKP ile CHP arasında belirli konularda bir diyalog ve iş birliği olasılığını da gündeme getirmektedir.

Bu tür bir iş birliği, kutuplaşmanın azalması ve ülkenin temel sorunlarının çözümüne yönelik daha geniş bir uzlaşı zemini oluşturma potansiyeli taşısa da, her iki partinin tabanından da ciddi eleştiriler alabilir.

Ancak ülkenin geldiği bu sıkıntılı durumu gören birçok AKP seçmeni artık ondan tarafa olmayacaktır. Bu sağ duyulu seçmenler de kazanılmalıdır.

- İş Birliği Kriterleri

CHP'nin iş birliği yapacağı partileri belirlerken göz önünde bulundurması gereken temel kriterler şunlar olabilir:

-Demokrasi ve Hukukun Üstünlüğü:

İş birliği yapılacak partilerin temel demokrasi ilkelerine, hukukun üstünlüğüne ve kuvvetler ayrılığına bağlılıkları ortak payda olmalıdır.

Bir üniter devlet, bir ulus devlet olarak Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünden yana olanlarla çalışılabilir.

-Laiklik ve Cumhuriyet Değerleri:

Atatürk'ün kurucu ilkelerine bağlılık ve laik, demokratik Cumhuriyetin temel niteliklerini koruma iradesi önemlidir.

-Ekonomik ve Sosyal Politikalar:

Halkın refahını artıracak, yoksullukla mücadele edecek ve gelir adaletsizliğini azaltacak ortak ekonomik ve sosyal politikalar geliştirilebilmelidir.

Yolsuzluklara, kara para aklamaya, vergi adaletsizliğine karşı olanlarla çalışılabilir.

Milli ekonomiden ve iktisattan yana bir devlet isteminden yana olanlarla iş birliğine gidilebilir.

-Toplumsal Uzlaşı ve Kapsayıcılık:

Farklı toplumsal kesimleri kucaklayan, kutuplaşmayı azaltan ve diyalog kültürünü özendiren bir yaklaşım benimsenmelidir.

-Ortak Program ve Hedefler:

İş birliğinin sadece seçim odaklı değil, uzun vadeli ve somut hedeflere yönelik bir program üzerinde inşa edilmesi, güvenilirliği artıracaktır.

Çağdaş, parlamenter, demokratik, anayasal bir “laik, sosyal hukuk devletinin” sağlanması gereklidir.

Cumhurbaşkanı devleti temsilen “sembolik görev ve sorumlulukları” olan konumuna getirilmelidir.

Yeniden “sorumluluk taşıyan” başbakanlı bir “hükümet sistemine” geçilmelidir.

Güçler ayrımına önem veren ve uygulamalarda bunu sağlayan bir yapılanmaya gidilmelidir.

 - Zorluklar ve Fırsatlar

CHP'nin iş birlikleri, Türkiye siyasetindeki mevcut kutuplaşma ve ideolojik farklılıklar nedeniyle çeşitli zorluklar içerebilir.

Ancak bu zorluklar, aynı zamanda yeni siyasi dinamikler yaratma ve toplumsal uzlaşıyı güçlendirme fırsatları da sunar.

Önemli olan, dar parti çıkarlarının ötesinde, ülkenin genel menfaatlerini ön planda tutan, şeffaf ve güvene dayalı iş birlikleri kurmaktır.

Sonuç olarak, CHP'nin iş birliği yapacağı partiler, Türkiye'nin demokratikleşme sürecini hızlandıracak, hukukun üstünlüğünü pekiştirecek ve toplumsal barışı güçlendirecek partiler olmalıdır.

Bu, hem kısa vadeli seçim başarıları hem de uzun vadeli ülke istikrarı için kritik öneme sahiptir.

CHP kesinlikle öz ve açıkça ilkelerini ve istemlerini ortaya koymalı ve bunları halka tanıtmalıdır.

Sonuç olarak,

Atatürkçü bir CHP'nin üniter devlete sahip çıkması, demokrasinin tüm kurumlarıyla işlediği, hukukun üstünlüğünün tartışmasız olduğu ve tüm vatandaşların hak ve özgürlüklerinin güvence altında olduğu bir Türkiye inşa etmekle mümkündür.

Bu yaklaşım, sadece devletin bütünlüğünü korumakla kalmaz, aynı zamanda Türkiye'yi daha güçlü, daha adil ve daha “müreffeh” bir ülke yapar.

.  Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.07.28, G.
.  (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)
.       YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:
 

BABANIN DEĞERİ

 .  babanın değerİ ve önemi

Bir ailede babanın değeri ve önemi nedir?

Bir ailede babanın değeri ve önemi, sadece çocukların gelişiminde değil, aynı zamanda aile birliğinin ve dinamiklerinin şekillenmesinde de kritik bir role sahiptir.

Babanın varlığı ve etkin katılımı, ailenin her üyesi için farklı boyutlarda olumlu etkiler yaratır.

Anne ve baba birlikte çocuğu yaşama, toplumsal ilişkilere hazırlar

Anne ve baba, çocuklarını yaşama ve toplumsal ilişkilere hazırlama konusunda tamamlayıcı ve vazgeçilmez bir rol oynarlar.

Bu süreçte her ikisinin de kendine özgü katkıları vardır ve birlikte hareket etmeleri, çocuğun çok yönlü gelişimini destekler.

A) Yaşama Hazırlıkta Anne ve Babanın Ortak Rolü

Çocuğun sağlıklı bir birey olarak yetişmesinde ve toplum içinde yerini almasında anne ve babanın iş birliği şu temel alanlarda kendini gösterir:

-Temel Değerlerin ve Ahlaki İlkelerin Aktarılması: 

Aile, çocuğun ilk sosyal çevresidir.

Anne ve baba, dürüstlük, saygı, empati, sorumluluk gibi temel değerleri ve ahlaki ilkeleri kendi davranışlarıyla ve çocuklarına öğreterek aktarırlar.

Bu değerler, çocuğun ileride toplumsal kurallara uyum sağlamasına ve doğru kararlar vermesine yardımcı olur.

-Sınırların Belirlenmesi ve Disiplin: 

Çocuğun güvenli bir ortamda büyümesi ve kurallara uymayı öğrenmesi için sınırların belirlenmesi ve tutarlı disiplin anlayışı önemlidir.

Anne ve baba bu konuda ortak bir yaklaşım sergilediklerinde, çocuk neyin kabul edilebilir neyin olmadığını daha net anlar.

Bu da çocuğun öz denetim becerilerini geliştirir.

-Problem Çözme ve Karar Verme Becerileri: 

Aile içinde karşılaşılan sorunlara birlikte çözüm aramak ve çocukları bu sürece dahil etmek, onların problem çözme ve karar verme yeteneklerini geliştirir.

Anne ve babanın farklı bakış açıları sunması, çocuğun daha geniş bir perspektif kazanmasına olanak tanır.

-Duygusal Zeka ve Empati Gelişimi: 

Çocuklar, anne ve babalarının birbirleriyle ve kendileriyle kurdukları iletişimden duygusal ifadeleri öğrenirler.

Duygularını sağlıklı bir şekilde ifade etmeyi, başkalarının duygularını anlamayı (empati) ve yönetmeyi aile içinde deneyimlerler.

Bu, toplumsal ilişkilerde başarılı olmalarının anahtarlarından biridir.

B) Toplumsal İlişkilere Hazırlıkta Anne ve Babanın Ortak Rolü

Çocuğun sosyal bir birey olarak topluma karışmasında anne ve babanın rehberliği hayati önem taşır:

-İletişim ve Sosyal Becerilerin Kazandırılması: 

Çocuklar, aile içinde sohbet etmeyi, dinlemeyi, kendini ifade etmeyi öğrenirler.

Anne ve baba, onlara başkalarıyla nasıl etkileşim kuracaklarını, selamlaşmayı, teşekkür etmeyi, özür dilemeyi ve arkadaş edinmeyi öğretirler.

Bu beceriler, okulda, oyun alanında ve diğer sosyal ortamlarda başarılı olmalarını sağlar.

-Farklı Rol Modelleri Sunma: 

Anne ve baba, çocuğa farklı cinsiyet rolleri ve davranış biçimleri sunar.

Bu, çocuğun toplumsal çeşitliliği anlamasına ve farklı insanlarla ilişki kurma yeteneğini geliştirmesine yardımcı olur.

Her iki ebeveynin de güçlü yönlerini ve zayıf yönlerini gören çocuk, daha dengeli bir dünya görüşü geliştirir.

-Özgüven ve Sosyal Girişkenlik: 

Anne ve babadan alınan sevgi, destek ve onay, çocuğun özgüvenini artırır.

Özgüvenli çocuklar, yeni insanlarla tanışmaktan, farklı aktivitelere katılmaktan ve kendilerini ifade etmekten çekinmezler.

Bu da onların sosyal çevrelerini genişletmelerine ve aidiyet duygusu geliştirmelerine yardımcı olur.

-Çatışma Yönetimi ve Uzlaşma: 

Aile içinde yaşanan küçük anlaşmazlıkların veya tartışmaların nasıl çözüldüğünü gören çocuklar, çatışma yönetimi ve uzlaşma becerilerini öğrenirler.

Anne ve babanın bu konudaki yapıcı yaklaşımları, çocuğun ileride sosyal ilişkilerinde karşılaştığı sorunları daha olumlu bir şekilde ele almasına zemin hazırlar.

Özetle, anne ve baba, bir orkestranın şefleri gibi, çocuğun hayat senfonisini birlikte yönetirler.

Her birinin farklı enstrümanları çalmasıyla ortaya çıkan uyum, çocuğun hem bireysel olarak güçlü hem de toplumsal olarak uyumlu bir yetişkin olmasını sağlar.

C) Babanın Temel Rolleri ve Önemi

-Güven ve Koruma Kaynağı: 

Baba, geleneksel olarak ailenin "sağlam kalesi" ve "direği" olarak görülür.

Çocuklar için fiziksel ve duygusal bir güvenlik hissi sağlar.

Onları dış dünyanın zorluklarından koruyarak, kendilerini güvende hissetmelerine yardımcı olur.

Bu, çocukların dünyayı keşfetme ve risk alma konusunda daha cesur olmalarını sağlar.

-Model ve Rehber: 

Baba, özellikle erkek çocuklar için bir rol modelidir.

Davranışları, değerleri ve yaşam tutumu, çocukların kişilik gelişimini ve toplumsal uyumlarını doğrudan etkiler.

Hem kız hem de erkek çocuklar, babalarının disiplin, sorumluluk ve problem çözme yaklaşımlarını gözlemleyerek hayat hakkında önemli dersler öğrenirler.

Baba, aynı zamanda çocuklara sınırları belirleme ve doğru ile yanlışı ayırt etme konusunda rehberlik eder.

-Bağımsızlaşma ve Bireyleşme Sürecini Destekleme: 

Annenin genellikle çocuğun ilk ve en yakın bakıcısı olması nedeniyle, baba, anne-çocuk ilişkisi arasına giren "üçüncü kişi" olarak önemli bir rol üstlenir.

Bu durum, çocuğun anneden ayrı bir birey olduğunu fark etmesine ve kimlik gelişimini sağlıklı bir şekilde tamamlamasına yardımcı olur.

Baba, çocuğun kendi ayakları üzerinde durmasını teşvik eder ve dış dünyayla bağlantı kurmasına destek olur.

-Duygusal Gelişim ve Öz Saygı: 

Babasıyla güçlü bir duygusal bağ kuran çocuklar, daha yüksek öz saygıya sahip olurlar ve sosyal açıdan daha yetenekli olurlar.

Babanın sevgisi, onayı ve kabulü, çocuğun kendi değeri hakkındaki düşüncelerini şekillendirir ve onların kendilerine güvenmelerini sağlar.

Özellikle kız çocukları için babanın sevgisi ve saygısı, gelecekteki ilişkilerinde de önemli bir temel oluşturur.

-Dil ve İletişim Becerilerinin Gelişimi: 

Babaların çocuklarıyla kaliteli zaman geçirmesi, onlarla oyun oynaması ve sohbet etmesi, çocukların dil gelişimini ve problem çözme becerilerini destekler.

Farklı iletişim tarzları sunarak, çocukların daha kapsamlı bir iletişim yeteneği geliştirmelerine yardımcı olurlar.

-Aile İçi Denge ve Destek: 

Baba, sadece çocuklarıyla değil, aynı zamanda eşiyle olan ilişkisiyle de ailenin genel sağlığını etkiler. Eşine destek olan, ev içi sorumluluklara ve çocuk bakımına katılan bir baba, annenin yükünü hafifletir ve ailede daha dengeli bir ortam yaratır.

Bu durum, aile bireylerinin birbirine olan bağlılığını ve mutluluğunu artırır.

Ç) Modern Ailede Babanın Değişen Rolü

Günümüzde geleneksel baba figürünün ötesine geçilerek, babaların çocuk yetiştirme sürecine daha aktif katılımı teşvik edilmektedir.

Artık babalar sadece "ekmek kazanan" rolüyle sınırlı kalmayıp, çocuklarının duygusal, sosyal ve bilişsel gelişiminde daha fazla sorumluluk alıyorlar.

Bu modern babalık anlayışı, çocukların çok yönlü gelişimine büyük katkı sağlamaktadır.

Sonuç olarak, bir ailede babanın değeri ve önemi yadsınamaz.

Güven, rehberlik, duygusal destek ve bağımsızlaşma sürecindeki rolüyle baba, çocukların sağlıklı ve mutlu bireyler olarak yetişmesinde kilit bir figürdür.

.   Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.07.28, G
.  (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)
.       YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:

 

 

KUNDAKLAMA ŞÜPHESİ

.   KUNDAKLAMA ŞÜPHESİ   .

Yeniden başlayan yangınlar, insan eliyle ve sadece benzin dökerek değil, teknolojik yöntemlerle de çıkarılıyor, diye düşünülüyor.

Türkiye'nin doğal yapısına zarar vermek, ormanları yakıp, yok etmek isteyen hainler olabilir mi?

Her yerde birden ormanların yanması kundaklama değil midir?

Orman yangınlarının aynı anda ve farklı noktalarda başlaması, halk arasında haklı olarak kundaklama şüphelerini ve dış etkenlerle yangın çıkarıldığı düşüncesini güçlendirmektedir.

Bu konuda çeşitli iddialar ve olasılıklar mevcuttur.

- Yangınların Kundaklama Olma İhtimali ve Belirtileri

Orman yangınlarının kasıtlı olarak çıkarılmasına kundaklama denir.

Kundaklama, basit yöntemlerle (benzin dökme, sigara izmariti atma, anız yakma) yapılabileceği gibi, daha karmaşık ve teknolojik yöntemlerle de gerçekleştirilebilir.

Birden fazla noktada eş zamanlı başlayan yangınlar, genellikle kundaklama şüphesini artırır çünkü doğal nedenlerle (yıldırım, aşırı sıcaklık) bu kadar organize bir yayılım nadirdir.

- Kundaklama belirtileri şunları içerebilir:

-Birden Fazla Başlangıç Noktası:

Yangının aynı anda veya kısa aralıklarla birden fazla farklı noktada başlaması.

-Hızlandırıcı Maddeler:

Yangın yerinde benzin, tiner gibi yanıcı ve hızlandırıcı maddelerin izlerinin bulunması.

-Anormal Yayılma Hızı ve Yönü:

Yangının rüzgar yönüne veya doğal yayılım koşullarına aykırı bir şekilde hızla yayılması.

-Gece Saatlerinde Başlaması:

Görüşün kısıtlı olduğu ve müdahalenin zorlaştığı gece saatlerinde yangınların başlaması.

-Önceden Tespit Edilen Şüpheli Faaliyetler:

Yangın öncesinde bölgede görülen şüpheli kişiler veya araçlar.

- Teknolojik Yöntemlerle Kundaklama İddiaları

"Teknolojik yöntemlerle" yangın çıkarılması iddiaları, özellikle drone'lar, lazerler veya diğer uzaktan kontrol edilebilir cihazlarla ilgili spekülasyonları içerir.

Bu tür iddialar genellikle sosyal medyada hızla yayılsa da, bunların somut kanıtlarla desteklenmesi ve yetkililerce doğrulanması gerekir.

-Drone Kullanımı:

Yangın çıkarıcı maddelerin drone'lar aracılığıyla ormanlık alanlara bırakılması veya “lazer” gibi ısı yayan sistemlerin kullanılması “teorik olarak mümkündür”.

Ancak bu tür bir eylemin saptanması ve kanıtlanması zordur.

-Uzaktan Ateşleme Cihazları:

Belirli bir zaman sonra aktive olacak şekilde ayarlanmış, uzaktan kumandalı veya zamanlayıcılı ateşleme mekanizmaları da teorik olarak kullanılabilir.

Bu tür "teknolojik yöntemlerle" kundaklama iddiaları, özellikle büyük ve yıkıcı yangın felaketleri sonrasında sıkça gündeme gelir.

Ancak bu iddiaların çoğu zaman komplo teorisi niteliğinde kaldığı ve somut delillerle kanıtlanamadığı da unutulmamalıdır.

- Yangın Nedenlerinin Araştırılması

Bu araştırmalarda yangın çıkan alanın coğrafi yapısı, rüzgar yönü, meteorolojik koşullar, insan kaynaklı hatalar (sönmemiş sigara, anız yakma, piknik ateşi), elektrik hatlarındaki arızalar ve kasıtlı eylemler gibi tüm faktörler incelenir.

Yangınların "neden" çıktığı, ancak detaylı bir inceleme ve delil toplama süreci sonucunda kesinlik kazanabilir.

Orman yangınlarının nedenleri, itfaiye ve güvenlik birimleri tarafından titizlikle araştırılmalı ve hiçbir şüpheye yer bırakılmamalıdır.

Sonuç olarak, evet, birçok noktada aynı anda başlayan orman yangınları “kundaklama şüphesi” uyandırır.

Bu durum, yangının doğal bir felaket olmaktan öte, kasıtlı bir eylem sonucu ortaya çıktığına dair güçlü bir kanıttır.

Ancak bunun arkasında "teknolojik yöntemler" olup olmadığı, ancak yetkili birimlerin yapacağı detaylı incelemeler ve elde edilecek somut delillerle ortaya konulabilir.

Devlet ve kurumları eşgüdümsel olarak yangınları her türlü boyutu ile incelemeli ve nedenlerini bulmalıdır.

Şüpheli olanlar da yakalanmalı ve yargıya teslim edilmelidir.

 - Hainler ve düşmanca niyetleri olan gruplar olabilir

Evet, Türkiye'nin doğal yapısına zarar vermek, özellikle ormanları yakmak gibi eylemlerle ülkeyi zayıflatmak isteyen hainler veya düşmanca niyetli gruplar olabilir.

Bu tür eylemler, yalnızca çevresel bir felaket değil, aynı zamanda ulusal güvenliğe yönelik ciddi bir tehdit olarak değerlendirilir.

- Hainlerin ve Düşmanca Niyetli Grupların Potansiyel Motivasyonları

Bu tür eylemleri gerçekleştiren veya teşvik eden grupların farklı motivasyonları olabilir:

-Terör Örgütleri:

Bölücü veya yıkıcı terör örgütleri, devlete karşı duydukları nefreti göstermek, kamuoyunda kaos ve panik yaratmak, güvenlik güçlerini meşgul etmek veya halkın devlete olan güvenini sarsmak amacıyla bu tür eylemlere başvurabilirler.

Özellikle ormanlık alanlar, onların gizlenmeleri veya eylem sonrası kaçmaları için stratejik öneme sahip olabilir.

-Dış Destekli Gruplar:

Türkiye'nin jeopolitik konumundan rahatsız olan veya bölgesel çıkarları doğrultusunda Türkiye'yi zayıflatmak isteyen bazı dış güçler, iç dinamikleri kullanarak veya vekalet yoluyla bu tür sabotaj eylemlerini teşvik edebilir.

Amaç, ülkenin ekonomik gücünü kırmak, doğal kaynaklarını yok etmek ve toplumsal huzursuzluk yaratmaktır.

-İdeolojik veya Çevresel Radikaller:

Nadiren de olsa, aşırı ideolojik veya çevresel radikal gruplar, belirli bir mesaj vermek veya dikkat çekmek amacıyla bu tür yıkıcı eylemleri gerçekleştirebilirler.

-Ekonomik Çıkarlar:

Bazı durumlarda, orman arazilerini yapılaşmaya açmak veya başka “ekonomik” faaliyetler için kullanmak amacıyla “kasıtlı yangınlar” çıkarılabilir.

Ancak bu daha çok yerel ve münferit olaylar için geçerli olabilirken, geniş çaplı yangınlarda daha büyük motivasyonlar aranır.

- Yangınların Ulusal Güvenlik Boyutu

Orman yangınları, sadece yanan ağaçlardan ibaret değildir. Bunlar:

-Ekonomik Yıkım:

Tarım alanlarına, yerleşim yerlerine ve altyapıya zarar vererek büyük ekonomik kayıplara yol açar.

-Toplumsal Kaos ve Panik:

Yangınlar, bölge halkını yerinden ederek ve can güvenliğini tehdit ederek büyük bir korku ve panik yaratır. Bu durum, toplumsal düzeni bozmaya yönelik bir araç olarak kullanılabilir.

-Psikolojik Savaş:

Toplumun moralini bozmak, devlete olan güvenini sarsmak ve iç karışıklık çıkarmak amacıyla bir psikolojik savaş yöntemi olarak kullanılabilir.

-Stratejik Zayıflatma:

Ülkenin doğal kaynaklarını ve ekolojik dengesini bozarak uzun vadede stratejik bir zayıflama hedeflenebilir.

- Türkiye'nin Aldığı Tedbirler ve Mücadele

Türkiye, bu tür tehditlere karşı sürekli olarak “teyakkuz” halindedir.

Güvenlik birimleri, orman yangınlarının çıkış nedenlerini detaylı olarak araştırır.

Kasıtlı olduğu tespit edilen yangınlarda faillerin yakalanması ve adalete teslim edilmesi için yoğun çaba harcanır.

Ayrıca, ormanların korunması, yangınla mücadele kapasitesinin artırılması ve toplumun bilinçlendirilmesi konularında da çalışmalar yürütülmektedir.

.  Sonuç olarak, Türkiye'nin doğal zenginliklerini hedef alan, arkasında kötü niyetli grupların veya hainlerin olabileceği düşüncesi, ülkenin geçmişte yaşadığı tecrübeler ve jeopolitik konumu göz önüne alındığında “gerçekçi bir ihtimaldir”.

. Bu nedenle orman yangınları gibi felaketlerde yalnızca doğal nedenler değil, “sabotaj ihtimali” de ciddi bir şekilde değerlendirilmelidir.

. Devlet hiçbir aksamaya neden vermeden yangın araştırmalarına hız vermelidir.

.  Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.07.28, G.
.  (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)
.       YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:

 

ULUSAL BİRLİK VE GÜÇ

 .  Ulusal bİrlİğİ ve gücü artırmak

Milli bir “iktidar” kurmak için neler yapılabilir?

Ulusal birliği ve gücü artırmak, “milli bir iktidar” kurmak, çok boyutlu ve kapsamlı bir yaklaşım gerektirir. Bu, sadece siyasi değil, aynı zamanda toplumsal, ekonomik ve kültürel alanlarda da atılacak adımlarla mümkündür.

Bu adımlardan her biri kendi başına önemlidir ve birlikte değerlendirilmelidir.

1. Toplumsal Bütünleşmeyi ve Adaleti Sağlamak

Ulusal birliğin temelinde, toplumun farklı kesimlerinin bir araya gelmesi ve ortak bir paydada buluşması yatar.

-Adalet ve Eşitlik:

Hukukun üstünlüğü ilkesini tam olarak uygulamak, yargı bağımsızlığını güvence altına almak ve tüm vatandaşlara din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin eşit fırsatlar sunmak.

Adaletin uygulandığına dair inanç, toplumsal güveni artırır.

Demokratik, sosyal, parlamenter bir hukuk devletini her türlü ilke ve kurumlarıyla yaşama geçirmek

-Katılımcılık ve Demokrasi:

Karar alma süreçlerine toplumun geniş kesimlerinin katılımını sağlamak.

Sivil toplum kuruluşlarını, meslek odalarını ve yerel yönetimleri güçlendirmek.

Demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlemesini temin etmek.

-Kutuplaşmayı Azaltmak:

Toplumdaki ayrıştırıcı söylemlerden kaçınmak, farklı görüşlere saygı duymak ve ortak değerler etrafında birleşmeyi teşvik etmek.

Medya ve eğitim kurumları aracılığıyla hoşgörü ve empati kültürünü yaygınlaştırmak.

Milli Meclis her türlü ayrımcılığa ve bölücülüğe karşı tutum almalı ve uygulayabilmelidir.

-Sosyal Refahın Artırılması:

Gelir dağılımındaki eşitsizlikleri azaltmak, eğitim, sağlık ve istihdam gibi temel hizmetlere erişimi kolaylaştırmak.

Kimsenin geride bırakılmadığı bir sosyal devlet anlayışını benimsemek.

İşsizliği önleyici çalışmalara girişmek.

Gelir dağılımını adil bir yöntem ile sağlayabilmek.

Dar gelirlilerin, emeklilerin gelir düzeylerini yükseltmek.

2. Ekonomik Gücü ve Bağımsızlığı Artırmak

Güçlü bir ulusal iktidar, ancak güçlü ve bağımsız bir ekonomiyle mümkündür.

-Üretim Odaklı Ekonomi:

Tüketimden ziyade üretimi, ihracatı ve katma değeri yüksek ürünleri teşvik etmek.

Sanayi, tarım ve teknoloji alanlarında yerli ve milli üretimi desteklemek.

-Enerji Bağımsızlığı:

Dışa bağımlılığı azaltmak için yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapmak, enerji verimliliğini artırmak ve enerji hatlarını çeşitlendirmek.

-Ar-Ge ve İnovasyon:

Bilimsel araştırmaları, teknolojik gelişmeleri ve inovasyonu desteklemek.

Nitelikli insan kaynağı yetiştirmek ve “beyin göçünü” tersine çevirmek için “cazip” ortamlar oluşturmak.

-Finansal Tutarlılık ve Güç:

Makroekonomik istikrarı sağlamak, enflasyonu düşürmek, döviz kuru ve faiz oranlarında öngörülebilirliği artırmak.

Yatırım ortamını iyileştirerek ulusal ve uluslararası sermayeyi ülkeye çekmek.

Merkez Bankası bağımsız ve özgür bir yönetime kavuşmalıdır.

-Vergi Adaleti ve Kara Parayı Engellemek:

Her türlü iş ve gelirin vergilendirmesini adil bir biçimde sağlamak.

Her türü yasa dışı para akışına ve bunların aklanmasına engel olmak.

Yasa dışı işleri, kazançları engellemek.

3. Savunma ve Güvenlik Kapasitesini Güçlendirmek

Milli bir iktidar, sınırlarını ve ulusal çıkarlarını koruyabilecek güçlü bir savunma sistemine sahip olmalıdır.

-Milli Savunma Sanayii:

Savunma sanayiinde “yerlilik ve millilik” oranını artırmak, teknolojik bağımsızlığı sağlamak.

Silah ve teçhizatta “dışa bağımlılığı” en aza indirmek.

-Etkin Terörle Mücadele:

Ülke içindeki ve dışındaki tüm terör örgütlerine karşı kararlı, kesintisiz ve akılcı bir mücadele yürütmek. Terörün finansman kaynaklarını kurutmak.

-Siber Güvenlik:

Siber saldırılara karşı ulusal sistemleri korumak ve bu alanda caydırıcı bir “kapasite geliştirmek”.

-Profesyonel Ordu ve İstihbarat:

Modern, eğitimli ve profesyonel bir ordu yapısını sürdürmek.

Özgür ve bağımsız karar verebilmek.

İstihbarat kapasitesini güçlendirerek iç ve dış tehditleri önceden tespit etmek.

4. Kültürel ve Eğitsel Değerleri Yükseltmek

Milli birliğin en önemli harçlarından biri, ortak kültürel değerlere sahip çıkmaktır.

-Nitelikli, Bilimsel Eğitim:

Evrensel değerlerle birlikte “ulusal ve manevi” değerleri benimsemiş, eleştirel düşünebilen, üretken kuşaklar yetiştiren bir eğitim sistemi kurmak.

-Kültürel Mirası Koruma:

Tarihi ve kültürel mirasımıza sahip çıkarak, gelecek kuşaklara aktarmak.

Ortak kültürel belleği güçlendirmek.

-Etkin Kamu Diplomasisi:

Türkiye'nin ulusal çıkarlarını, kültürel zenginliğini ve haklı tezlerini uluslararası arenada doğru ve etkili bir şekilde anlatmak.

5. Liderlik ve Siyasi İstikrar

Milli bir iktidarın kurulmasında güçlü liderlik ve siyasi istikrar yaşamsal öneme sahiptir.

Ülkede çok sayıda siyasi partinin resmen kurulmuş olması demokratik bir hak olarak görülebilirse de asıl olan “güçlü ve ülke çıkarlarına” sahip çıkacak partilerin etken olarak çalışmasıdır.

-Devlet Geleneğine Bağlılık:

Kurumsal hafızayı korumak ve “devlet geleneklerine” uygun hareket etmek.

-Siyasi Kapsayıcılık:

Siyasi yelpazenin farklı kesimlerini kucaklayabilen, geniş tabanlı bir siyasi anlayış benimsemek.

Güçlü bir ulus devlet olarak üniter yapıyı koruyacak anlayışa sahip çıkmak.

Her türlü ayrılıkçı ve bölücü hareketlere karşı tutum alabilmek.

-Kriz Yönetimi:

İç ve dış krizlere karşı hızlı, etkin ve koordineli müdahale kapasitesi geliştirmek.

Bu adımların atılması, Türkiye'nin ulusal birliğini ve gücünü artırarak, milli çıkarlarını koruyabilecek ve bölgesinde etkin bir rol oynayabilecek güçlü bir iktidar yapısı kurmasına yardımcı olacaktır.

.  Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.07.28, G.
.   (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)
.         YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:

DIŞ GÜÇLERİN HEDEFLERİ

- Dış güçlerİn hedeflerİne karşılık Türkİye nasıl davranmalıdır?

.  Türkiye'nin dış güçlerin hedeflerine karşı davranış biçimi, sahip olduğu benzersiz jeopolitik konum, bölgesel liderlik potansiyeli ve ulusal çıkarları doğrultusunda şekillenmelidir.

Bu, çok boyutlu ve etken bir dış politika gerektirir.

Türkiye'nin dış güçlerin hedeflerine karşı en etkili davranışı, ulusal çıkarlarını merkeze alan, çok boyutlu, çok yönlü ve dinamik bir strateji izlemesidir.

Bu yaklaşım, ülkenin küresel ve bölgesel bir aktör olarak konumunu güçlendirecek ve dış etkilere karşı direncini artıracaktır.

Türkiye'nin nasıl davranması gerektiğine dair temel yaklaşımlar:

1. Milli Güvenliği ve Egemenliği Ön Planda Tutmak

-Savunma Sanayiinde Bağımsızlık:

Kendi kendine yeten bir milli savunma sanayii kurarak ve geliştirerek dışa bağımlılığı en aza indirmek. Bu, askeri caydırıcılığı artırmanın ve dış müdahalelere karşı direnci güçlendirmenin temelidir.

-Siber Güvenlik:

Günümüz dünyasında siber saldırılar ve dezenformasyon kampanyaları önemli bir tehdit oluşturmaktadır.

Bu alanda güçlü bir savunma ve karşı saldırı kapasitesi geliştirmek esastır.

-Terörle Mücadele:

Ülke içindeki ve dışındaki terör örgütlerine karşı kararlı bir mücadele yürütmek.

Bu, hem ülke bütünlüğünü korumak hem de dış güçlerin vekalet savaşlarına zemin hazırlamasını engellemek için kritik.

2. Çok Boyutlu ve Dengeli Dış Politika İzlemek

-Çok Yönlü ve Boyutlu Yaklaşım:

Tek bir kutba veya güç bloğuna bağımlı kalmadan, farklı coğrafyalar ve güç bloklarıyla (Batı, Rusya, Çin, Afrika, Latin Amerika vb.) dengeli ve çok yönlü ilişkiler geliştirmek.

Bu, dış baskıları dengeleme ve manevra alanını genişletme olanağı sunar.

-Diyalog ve Diplomasi:

Uluslararası arenada diyalog kanallarını açık tutmak, sorunları diplomasi yoluyla çözmeye çalışmak ve uluslararası hukuka uygun hareket etmek.

Bu, meşruiyet kazanmak ve olası krizleri yönetmek için önemlidir.

-Bölgesel İş Birliği:

Komşu ülkelerle ve bölgesel aktörlerle işbirliğini artırmak.

Özellikle enerji, ticaret, güvenlik ve terörle mücadele gibi alanlarda ortak platformlar oluşturmak, bölgesel istikrara katkı sağlar ve dış etkilere karşı ortak bir cephe oluşturabilir.

3. Ekonomik Bağımsızlığı Güçlendirmek

-Yerli Üretim ve İhracat Odaklı Büyüme:

Ekonomik bağımsızlığı artırmak için yerli üretimi desteklemek, katma değeri yüksek ürünler ihraç etmek ve dış ticarette çeşitliliğe gitmek.

Bu, dış ekonomik baskılara karşı direnci artırır.

-Enerji Bağımsızlığı:

Enerjide dışa bağımlılığı azaltmak amacıyla yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapmak, enerji verimliliğini artırmak ve farklı enerji tedarik kaynakları ve güzergahları oluşturmak.

-Doğrudan Yabancı Yatırımları Çekmek:

Ülkeye nitelikli doğrudan yabancı yatırımları çekerek ekonomik büyümeyi desteklemek ve istihdamı artırmak.

Ancak bu yatırımların ulusal çıkarlarla uyumlu olması önemlidir.

4. Kültürel ve Toplumsal Bütünlüğü Korumak

-Milli Kimlik ve Değerlere Sahip Çıkmak:

Kültürel yozlaşmaya ve dezenformasyon faaliyetlerine karşı “milli ve manevi” değerleri korumak ve güçlendirmek gerekir.

Bu, toplumsal dayanışmayı artırır ve dış manipülasyonlara karşı direnç oluşturur.

-Eğitim ve Bilimsel Gelişim:

Kaliteli eğitim sistemiyle nitelikli insan kaynağı yetiştirmek ve bilimsel araştırmaları destekleyerek teknolojik bağımsızlığı sağlamak.

Bilgi ekonomisi ve yenilikler (inovasyon), gelecekteki güç ve etki alanlarını belirleyecektir.

-Etkin Kamu Diplomasisi:

Türkiye'nin haklı tezlerini ve politikalarını uluslararası kamuoyuna doğru ve etkili bir şekilde anlatmak. Bu, yanlış “algıları düzeltmeye” ve “ülke imajını güçlendirmeye” yardımcı olur.

.  Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.07.28, G.
.    (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)

 

ELE GEÇİRMEK İSTEYEN

.  Türkİye'yİ elE GEÇİrmek İsteyen güçler hangİdİr?

Türkiye'nin jeopolitik konumu nedeniyle tarihi boyunca birçok farklı gücün ilgi odağı olmuştur.

Türkiye'yi "ele geçirmek" veya üzerinde etki kurmak isteyen güçler zaman içinde değişse de, bu durum ülkenin stratejik öneminden kaynaklanmaktadır.

- Tarihsel Süreçte Türkiye Üzerindeki Güç Mücadeleleri

Geçmişte Türkiye toprakları, özellikle Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş döneminde ve Kurtuluş Savaşı sırasında, birçok dış gücün hedefi olmuştur.

-İtilaf Devletleri (I. Dünya Savaşı):

İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Ermeni ve Süryani isyancılar gibi çeşitli aktörler, Osmanlı İmparatorluğu'nun toprakları üzerinde hak iddia etmiş ve işgal girişimlerinde bulunmuşlardır.

-II. Dünya Savaşı:

Almanya gibi bazı güçler, Türkiye'yi kendi saflarına çekmek veya bölgeyi kontrol etmek amacıyla çeşitli planlar yapmışlardır.

Ancak Türkiye, büyük ölçüde tarafsız kalarak savaşa doğrudan girmekten kaçınmıştır.

- Günümüzde Türkiye'nin Jeopolitik Önemi ve Etkiler

Günümüzde "ele geçirmek" kavramı daha çok etki alanı oluşturma, ekonomik ve siyasi nüfuz sağlama şeklinde tezahür etmektedir.

Türkiye'nin benzersiz jeopolitik konumu, birçok küresel ve bölgesel aktör için önemli bir cazibe merkezi olmaya devam etmektedir:

-Enerji Koridoru Olması:

Orta Doğu ve Hazar Havzası'ndaki zengin petrol ve doğal gaz rezervlerinin Avrupa'ya ulaştırılmasında kilit bir konumdadır.

Bu durum, enerji güvenliği konusunda büyük güçlerin ilgisini çekmektedir.

-Boğazların Kontrolü:

İstanbul ve Çanakkale Boğazları, Karadeniz'e kıyısı olan ülkeler için tek çıkış kapısıdır.

Bu stratejik önemi, deniz ticareti ve askeri geçişler açısından Türkiye'yi vazgeçilmez kılmaktadır.

-Üç Kıtayı Birleştirmesi:

Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının kesişim noktasında yer alması, Türkiye'yi önemli bir ticaret ve ulaşım merkezi yapmaktadır.

Tarihi İpek Yolu güzergahında bulunması da bu önemi pekiştirmektedir.

-Bölgesel İstikrar:

Balkanlar, Kafkasya, Orta Doğu ve Orta Asya gibi stratejik bölgelerin ortasında yer alması, Türkiye'nin bölgesel barış ve istikrar açısından kritik bir rol oynamasına neden olmaktadır.

- Etki Alanı Oluşturmaya Çalışan Güçler

Bu faktörler göz önüne alındığında, Türkiye üzerinde etki kurmak isteyen güçler arasında başta büyük küresel güçler (ABD, Rusya, Çin, AB ülkeleri) olmak üzere, bölgesel aktörler ve uluslararası kuruluşlar yer almaktadır.

Bu aktörler, Türkiye ile olan ilişkilerini kendi stratejik çıkarları doğrultusunda şekillendirmeye çalışırlar.

Bu durum, zaman zaman siyasi, ekonomik ve hatta kültürel alanlarda farklı etki çabalarına yol açabilmektedir.

Türkiye ise dış politikada kendi çıkarlarını koruyarak, bu dinamik jeopolitik ortamda bölgesel ve küresel bir aktör olarak konumunu güçlendirmeye çalışmaktadır.

- BOP'nin Türkiye üzerindeki planları nelerdir?

BOP'nin Türkiye üzerindeki "planları" olarak dile getirilen unsurlar genellikle bu projenin dış kaynaklı hedeflerini ve Türkiye'ye atfedilen rolleri içermektedir.

Ancak Türkiye, kendi dinamikleri ve ulusal çıkarları doğrultusunda bir dış politika izlemektedir.

Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), 21. yüzyılın başlarında ABD tarafından ortaya atıldığı düşünülen, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesini kapsayan geniş kapsamlı bir dönüşüm projesidir.

Her ne kadar resmi kurumlar tarafından resmi olarak kabul edilmemiş olsa da, uluslararası ilişkiler ve jeopolitik analizlerde sıkça tartışılan bir konudur.

- BOP'nin Genel Hedefleri ve Varsayımları

BOP'nin temel amacı, bölgede siyasi, ekonomik ve sosyal reformlar gerçekleştirerek daha istikrarlı, demokratik ve gelişmiş bir Orta Doğu oluşturmaktır.

Ancak bu projenin ardındaki gerçek amaçların ABD'nin kendi çıkarlarını güvence altına almak, enerji kaynaklarına erişim sağlamak ve bölgesel güç dengelerini değiştirmek olduğu da sıkça ifade edilir.

Genel olarak belirtilen hedefler şunlardır:

·         Bölgedeki ülkelerde istikrarı sağlamak.

·         Filistin-İsrail anlaşmazlığını çözmek.

·         Teröre destek veren ülkelerle mücadele etmek.

·         Orta Doğu ülkelerinde demokratikleşmeyi ve ekonomik gelişmeyi desteklemek.

·         Ilımlı İslam anlayışını bölgede hâkim kılmak.

·         Petrol ve petrol yollarını kontrol altına almak.

·         İsrail'in varlığını ve güvenliğini garanti altına almak.

- Türkiye'nin BOP İçindeki Rolü ve Etkileri

Türkiye, jeopolitik konumu ve tarihi bağları nedeniyle BOP tartışmalarında önemli bir yere sahiptir. BOP kapsamında Türkiye'ye biçilen veya atfedilen roller ve projenin Türkiye üzerindeki potansiyel etkileri şu şekillerde tartışılmıştır:

-Model Ülke Konumu:

Türkiye'nin laik ve demokratik yapısıyla birlikte Müslüman çoğunluğa sahip olması, BOP kapsamında bölge ülkeleri için bir model ülke olarak görülmesi gerektiği yönünde yaklaşımlara neden olmuştur.

Bu yaklaşıma göre Türkiye, hem ekonomik yapısıyla hem de demokratik yapısıyla bölgeye öncülük edebilir.

-Batı ile Orta Doğu Arasında Köprü:

Türkiye'nin coğrafi ve kültürel konumu, Batı ile Orta Doğu arasında bir köprü görevi üstlenmesi gerektiğini düşündürmüştür.

-Ekonomik Lokomotif: Türkiye'ye yapılacak yabancı yatırımlarla Orta Doğu ekonomisinin lokomotifi olması beklentisi dile getirilmiştir.

-Bölgesel İş Birliği ve Güvenlik:

Projenin öngördüğü bölgesel istikrar ve güvenlik hedeflerine ulaşmada Türkiye'nin aktif rol oynaması beklenmiştir.

Ancak bu durum, Türkiye'nin kendi ulusal çıkarları doğrultusunda hareket etme ihtiyacını da beraberinde getirmiştir.

-Sınırların Yeniden Çizilmesi İddiaları:

Özellikle projenin başlarında, Orta Doğu haritasının yeniden şekillendirileceği ve mevcut ülke sınırlarının değişebileceği yönündeki spekülasyonlar Türkiye'de ciddi endişelere yol açmıştır.

Ancak bu, resmi bir plan olmaktan çok, projenin bazı analistlerce yorumlanış biçimlerinden biri olmuştur.

-Kültürel ve Sosyal Etkiler:

BOP'nin bölgedeki kültürel ve toplumsal yapıyı da etkilemeyi hedeflediği, özellikle ılımlı İslam gibi kavramlar üzerinden toplumsal değişimleri tetiklemeyi amaçladığı ileri sürülmüştür.

-Günümüzdeki Durum

Günümüzde BOP, ilk ortaya çıktığı dönemdeki kadar sık telaffuz edilmese bile, Orta Doğu'daki gelişmeler (örneğin Arap Baharı, Suriye İç Savaşı, Irak'taki istikrarsızlık) genellikle bu tür büyük jeopolitik projelerin uzantısı veya etkisi olarak değerlendirilmektedir.

Türkiye, bölgedeki karmaşık dinamikler içinde kendi dış politikasını ve güvenlik stratejilerini belirlerken, bu tür küresel ve bölgesel etki arayışlarını da göz önünde bulundurmaktadır.

Türkiye'nin bölgedeki etkinliğini artırma çabaları ve karşılaştığı güvenlik sorunları, BOP'nin tartışılan hedeflerinin ötesinde, kendi ulusal çıkarları ve bölgesel istikrar arayışlarıyla şekillenmektedir.

- Özetle Türkiye nasıl davranmalı?

Türkiye, dış güçlerin potansiyel hedeflerine karşı çok boyutlu, dengeli ve “ulusal çıkarlarını” merkeze alan “çok yönlü” ve “etken” bir strateji izlemelidir.

Temel Yaklaşımlar

-Hukuk Devletini Gerçekleştirmek:

“Gerçek” bir hukuk devleti olarak her türlü kurul ve ilkelere uymalıdır.

-Milli Güvenlik ve Bağımsızlık:

Kendi savunma sanayisini güçlendirerek, siber güvenliğini sağlayarak ve terörle kararlı bir şekilde mücadele ederek egemenliğini korumalıdır.

-Çok Yönlü Dış Politika:

Tek bir güce bağımlı kalmadan, farklı ülkelerle ve bloklarla dengeli ilişkiler kurmalı; diplomasiyi ve diyaloğu ön planda tutmalıdır.

Bölgesel iş birlikleriyle komşularıyla bağlarını kuvvetlendirmelidir.

-Ekonomik Bağımsızlık:

Yerli üretimi ve ihracatı destekleyerek, enerji kaynaklarını çeşitlendirerek ve doğru yabancı yatırımları çekerek ekonomik direncini artırmalıdır.

Ulusal ekonomi ve iktisat öne çıkarılmalıdır.

-Kültürel Bütünlük:

Milli kimliğine ve değerlerine sahip çıkarak, eğitim ve bilime yatırım yaparak ve etkin bir kamu diplomasisi yürüterek toplumsal dayanışmayı güçlendirmelidir.

Bu yaklaşımlar, Türkiye'nin uluslararası arenada güçlü ve saygın bir aktör olarak konumunu sağlamlaştırmasına yardımcı olacaktır.

.  Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.07.28, G.
.  (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)