29 Nisan 2023 Cumartesi

HANGİ YOL

 -  HANGİ YOL ? -

.   Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en önemli sayılabilecek bir seçime yaklaşılıyor.

.   Cumhurbaşkanlığı ve 28. dönem milletvekilliği seçimleri 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacak.

18 Haziran 2023 tarihinde yapılması gereken seçimler öne alındı.

Buna neden olarak şunlar gösterildi:  

  "Üniversite sınav takvimiyle çakışan bir tarihti, vatandaşımızın hac farizası için mübarek topraklara gittiği bir döneme denk gelmesi, ilk ve orta dereceli okulların tatile girmesi, milyonlarca vatandaşımız, memleketine veya tatil beldelerine gitmek üzere yola çıkacak olmaları…"

6 şubat depreminin çok acı sonuçları ile sarsılan Türkiye şimdi bir seçim ile baş etmek durumuna geldi.

Dolaylı demokratik bir yol olarak bu tür bir seçimin yapılması aslında iyi bir göstergedir.

Seçimin doğru, güvenle, dürüst ve düzgünce yapılabilmesi ise kendi başına ayrı özellikler taşımaktadır.

Can güvenliğinden ve oy kullanmaktan, oyların hile katılmadan sayılıp, duyurulmasına değin çok önemli adımları içermektedir.

Seçmenlerin kayıtlı oldukları yerler ve oturmakta oldukları yerler, deprem bölgeleri.. gibi sorunları, seçmenleri taşımak gerekliliği gibi çözüm yollarını da düşündüğümüzde oldukça zahmetli bir seçim olacaktır.

Siyasi partiler kendilerince uygun buldukları ittifak modellerini belirleyip, milletvekili adaylarını gösterdiler.

Cumhurbaşkanlığı için de 4 aday öne çıktı.

Gelinen noktada partilerin ve adayların kendilerini tanıtmaları, görüş ve düşüncelerini yaymaları ve seçmenleri etkileme dönemi başladı.

Her türlü yol ile oluşan bir müziksiz propaganda zamanına girildi.

Kayıtlı seçmenler seçim sandıklarında oylarını kullanacaklar.

Yüksek Seçim Kurulu, seçimlerde oy kullanacak seçmen sayısını açıkladı.

Türkiye'de 190 bin 736 sandıkta 60 milyon 904 bin 499 kişi, yurt dışında 4 bin 969 sandıkta 3 milyon 286 bin 786 kişi oy verebilecek.

Yurt dışında seçmen olarak kayıtlı olanlar 27 mayısta konsolosluklarda ya da sınır kapılarında oy vermeye başladı.

Yurt içindeki seçmenler, nerede oy kullanacağını "e-Devlet", YSK'nin internet sitesi, mobil uygulaması ya da kurulun 444 9 975 çağrı merkezinden öğrenebilecek.

Seçmenlerin nerede oy kullanacağı adreslere gönderilecek seçmen bilgi kağıtlarında da bulunacak.

Oy verme işlemi için sandığa giden seçmenlerin, Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasını taşıyan resimli ve resmi nitelikteki kimliğini yanında bulundurması zorunlu olacak.

Oy verme mahalline giden seçmenler, sandık kurulu başkanına kimliğini ibraz ederek oy zarfı ve pusulası ile "Evet" ya da "Tercih" mührünü alarak kapalı oy verme kabinine girecek, burada oy vermek istediği parti/aday için belirlenen alana mührünü basacak.

Ardından oy pusulalarını kapalı zarfa koyarak sandığa atacak.

Bu işlemlerin ardından seçmenlerin imza atma zorunluluğunu yerine getirmeleri gerekecek.

Seçimlerde oyların kullanılması, sayılması ve tutanağa geçirilmesinde 5 tanesi siyasi parti temsilcisi olmak üzere 7 kişilik sandık kurulu görevli olacak.

Seçim günü oy verme süresi saat 17.00'de dolunca "SANDIK KURULU BAŞKANI" sandıkları açılacak ve oyların sayılmasına başlanacak.

"Evet" ya da "Tercih" mührü basılmayan, birden fazla ittifaka, aynı ittifakta yer almayan parti veya adaya mühür basılması durumunda o oylar GEÇERSİZ olacak.

Oy pusulasının bütünlüğünün bozulacak şekilde YIRTILMASI veya koparılması, pusula üzerine mühür dışında veya mühür yerine herhangi bir ÖZEL işaretin, isim, imza kaşesi veya parmak izinin basılması da kullanılan oyu GEÇERSİZ kılacak.

Oy pusulasının belirgin bir şekilde "KARALANMASI, çizilmesi veya işaretlenmesi, zarftan işaret amacı taşıyan herhangi bir madde çıkması" durumunda de oylar GEÇERSİZ sayılacak.

Sandıktan alınan sonuçlar, sandık kurulu tarafından "tutanak" altına alınacak, ilçe ve il birleştirme tutanakları da "siyasi parti temsilcilerinin" huzurunda düzenlenecek, birer örnekleri "parti temsilcilerine" verilecek ve yurttaşların göreceği şekilde de asılacak.

SEÇSİS'e girilen veriler doğrudan YSK'ye ulaşacak, eş zamanlı olarak da siyasi partilerle paylaşılacak.

Seçim sonuçlarının kesinleşmesinden sonra "tüm sandık sonuçları" ve "ıslak imzalı tutanaklar" YSK'nin internet sitesi üzerinden yurttaşların erişimine açılacak.

Cumhurbaşkanı seçimi, milletvekili seçiminin ikinci tura kalması halinde 28 Mayıs'ta kullanılmak üzere, toplam 249 milyon 670 bin 310 adet birleşik oy pusulası bastırılacak.

Tüm bunların üstünde ise seçmenin düşünce ve davranışları vereceği oyu etkilemesi önem kazanmaktadır.

Seçimi belirleyen en önemli etken seçmenin sandığa gitmesi ve oyunu en doğru ve yararlı bir biçimde kullanmasıdır.

Seçmenin kararını etkileyen nelerdir, sorusu ve bu uğurda harcanan çabalar da seçimin en kritik yönü olmaktadır.

"Seçmen için gidilecek yol" hangi yoldur?

Hangi düşünce, hangi yol, hangi tercih, kimin yolu… bir seçmen için en sağlıklı ve doğru olanadır.

Kim, hangi adaya, kime oyunu verecektir, vermelidir?

Siyasi partiler seçim de seçmenleri kendi tarafına çekmek için tanıtımlara, kampanyalara başladı.

.  Her biri kendi durumlarına, hedeflerine uygun olarak sözler, filmler, videolar, sloganlar, yazılar… hazırlayıp sunmakta...

.  Bununla da seçmeni kazanıp, onların oylarını alabilmeyi düşünüyorlar.

.  Ne kadar çok oy alırlarsa kendilerinden milletvekili çıkaracaklarını hesaplıyorlar.

.  Ülkenin temel sorunlarını ve çözüm yollarını nasıl ve ne denli gerçekçi ve doğru dile getirecekler merak konusu…

- Seçmen KİME oy verecek?

Seçim sonuçlarında hedeflenen şudur:

- Ülke olarak gidilecek yol, ülkenin geleceği ve tüm halka ve devlete uygarlık yolunu açabilmesi, sağlıklı ve huzurlu bir refah toplumunu sağlayabilmesidir.

- "SAĞ DUYULU, BİLİNÇLİ, BİLİMDEN YANA, YURT SEVER, VE AKILCI DÜŞÜNEBİLEN, DÜRÜST SEÇMEN" şunları isteyecektir:

"SEÇİLECEK DOĞRU YOL" bu nedenlerden dolayı şunlardır:

- Seçilmesi gereken yol "hukukun üstünlüğü"dür.

- Seçilmesi gereken yol "yasalar önünde eşitlik"tir.

- Seçilmesi gereken yol "çağdaş demokrasi"dir.

- Seçilmesi gereken yol "çağdaş uygarlık yolu"dur.

- Seçilmesi gereken yol "güçler ayrımına dayalı" bir anayasal "parlamenter sistem"dir.

- Seçilmesi gereken yol "özgürlük ve bağımsızlık" yoludur.

- Seçilmesi gereken yol "yurtta barış, dünyada barış" yoludur.

- Seçilmesi gereken yol "ulusal ekonomi"nin yoludur.

- Seçilmesi gereken yol "ulus devlet"in yoludur.

- Seçilmesi gereken yol "eğitimde birlik" yoludur.

- Seçilmesi gereken yol "ulusal sanayi"nin yoludur.

- Seçilmesi gereken yol "işsizliğe son" verecek yoldur.

- Seçilmesi gereken yol "insan haklarının" uygulanacağı yoldur.

- Seçilmesi gereken yol "yasa dışılığı engelleyen" yoldur.

- Seçilmesi gereken yol "yolsuzluğa dur" diyebilen yoldur.

.  Her türlü oyunlara, tuzaklara, kandırmacalara… karşı uyanık olup, seçimin güvenli ve sağlıklı geçmesine, sandığa gitmeye ve "DOĞRU ADAY"a oy vermeye çalışmak zorundayız.

.  Bugünlerin aksaklıklarını, yanlışlarını, hukuksuzluklarını iyi görüp, gelecek için doğru seçimler yapmak zorundayız.

.    Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 30.04.2023


 

23 Nisan 2023 Pazar

23 NİSAN, Bugün

 . 23 NİSAN, Bugün

Bugün TÜRKİYE’nin bayramıdır.
Bugün Türk Milleti’nin bayramıdır.
Bugün “ULUSUN EGEMENLİĞİ ÜSTLENDİĞİ” günün bayramıdır.
Geleceğin bugünün çocuklarıyla ancak değerlenileceğinin ve şekil alacağının kabul edilerek, çocuklara önem verilen büyük bir günün bayramıdır bugün.
Bugün emperyalist ülkelere karşı kazanılmış olan bir Türk Kurtuluş Savaşının ardından cumhuriyet yönetimine gidilen yolun ilk ve en önemli devlet adımıdır.
“Seçilmişlerin yönetimiyle” bir ülkenin yöneltilmeye başlanılacağı ilk “tarihsel adımın” bayramıdır bugün.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bir büyük asker ve savaşlarda başarılar kazanmış bir kahraman olmasının ardından “ileriyi gören” bir devlet adamı olmasının bir diğer “eserinin” gerçekleştirildiği bayram günüdür.
Kökü çok uzun bir devlet geleneğine dayanan Türk devletinin artık ulusuyla “kendisini yöneteceği” ilk adımı attığı günün bayramıdır bugün.
Yoksullukla ve zorluklarla geçirilen uzun savaş yıllarının ardından Türk ulusunun yeni bir döneme gireceği, çağdaş bir refah ve üretim toplumu olacağı uzun yola “ilk adımı” attığı günün bayramıdır.
Yobazlığa, ırkçılık ve dincilik gibi akımlara karşın “çağdaş bir bakış açısına” yönelen bir devlet anlayışının ilk “resmi kabul gününün” adıdır bugün.
23 nisan Türkiye Devleti kuruluşunun, devrimlerinin ilk adımının atıldığı gündür.
Bugün bu devlet ve bu halk bugüne gelebildi ise, dünya devletler topluluğunda kendisine çok önemli bir yer kazandı ise, bunun en büyük gerçekleştiricisi, düşünürü ve önderi Gazi MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’tür.
Onun önemini ve değerini yeniden kavrayarak, onu anarak, onunla birlikte Türk savunmasında yer almış, yaşamlarını vermiş, yaralar almış her bir vatan evladını, her bir Türk kahramanını da yine bugün şükranla ve minnetle anıyoruz.
Onlara Allah’tan rahmet diliyor, önlerinde saygı ile eğiliyoruz.
Tüm bunlara rağmen yine de bu 23 nisan gününde Türk devletinin “Kuruluş Felsefesine” tam erişilemediğini görüyor ve de eksikliklerini saptayabiliyor isek, yapılacak iş ve “asıl hedefler” bellidir.
. Gazi Mustafa Kemal dünyanın en saygın ve değerli bir devlet ve fikir adamı olarak bunları yazılarında ve eserlerinde göstermiştir.
. Bu sözler onun “bizim için” söylediği sözlerdir:
- Sayın baylar, sizi, günlerce işlerinizden alıkoyan uzun ve ayrıntılı sözlerim, en sonu tarihe mal olmuş bir çağın öyküsüdür. Bunda, ulusum için ve yarınki çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek kimi noktaları belirtebilmiş isem kendimi mutlu sayacağım.
- Baylar, bu söylevimle, ulusal varlığı sona ermiş sayılan büyük bir ulusun, bağımsızlığını nasıl kazandığını; bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.
- Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen ulusal yıkımların yarattığı uyanıklığın ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların karşılığıdır.
- Bu sonucu, Türk gençliğine kutsal bir armağan olarak bırakıyorum:
- EY TÜRK GENÇLİĞİ!
. Birinci ödevin “Türk Bağımsızlığını”, “Türk Cumhuriyetini”, sonsuza dek korumak ve savunmaktır.
. Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur.
. Bu temel, senin en değerli hazinendir.
. Gelecekte de, yurt içinde ve dışında, seni bu kaynaktan yoksun etmek isteyecek kötüler bulunacaktır.
. Bir gün, “Bağımsızlığını” ve “Cumhuriyetini” savunmak zorunda kalırsan, göreve atılmak için içinde bulunacağın ortamın olanak ve koşullarını düşünmeyeceksin!
. Bu olanak ve koşullar çok elverişsiz olabilir.
. Bağımsızlığına ve Cumhuriyetine kıymak isteyecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmedik bir yenginin temsilcisi olabilirler.
. Zorla ya da aldatıcı düzenlerle, sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün gemi yapım yerleri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesi bizzat onlar tarafından işgal edilmiş olabilir.
. Bütün bu durumlardan daha acı ve daha korkunç olmak üzere, yurdun içinde yönetim başında bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık ve üstelik hainlik içinde bulunabilirler.
. Daha kötüsü, yönetim başında bulunan böyleleri, kişisel çıkarlarını, yurduna girip yayılmış olan düşmanların siyasal amaçlarıyla birleştirebilirler.
. Ulus, yoksulluk ve darlık içinde ezgin ve bitkin düşmüş olabilir.
. Ey Türk geleceğinin gençliği!
. İşte bu ortam ve koşullar içinde bile ödevin, Türk Bağımsızlığını ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!
- Bunun için gerek duyduğun güç, damarlarındaki soylu kanda vardır!”
. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
. 23 Nisan "ULUSAL EGEMENLİK" ÜZERİNE düşünmemiz gereken bir gündür.
Üzerinde en çok düşünüp, irdelenmesi gereken soru şudur:
- Bir KURTULUŞ SAVAŞI'nı dünyadaki tek örneği olarak başarı ile vermiş ve de yok olmak üzere olan bir devleti, bir halkı yeniden toparlayıp, bir CUMHURİYET kurmuş olan bu halk, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün güvendiği TÜRK halkı “NEDEN” bugün ve kimler tarafından, hangi hedeflere yönelik olarak parçalanmış, gruplara, hiziplere ayrıştırılmış ve de sanki birbirine düşman hale getirilmiştir?
Siyasi partiler ile ilgili oluşturulan tartışmalar ve konuşmalar, gündemler hep “yüzeyseldir” ve de “yapaydır”.
ASIL olan “ULUSAL BAĞIMSIZLIK” ve “ÜNİTER DEVLET”, “MİSAK-I MİLLİ”dir.
Bağımsızlığa ve vatanın bütünlüğüne, anayasal haklara sahip çıkmaktır.
Emperyalizmin, neoliberal politikaların emellerine, oyunlarına, TUZAKLARINA düşmemektir.
Algı yönetimini ve arkadaki asıl oyuncuları tanımak ve bu çok güçlü oyuncuların planlarını görmek gerekir.
İster okuyup araştırın, isterseniz internette ya da kütüphanelerde dolaşın...
Yeter ki günlük sahte gündemlerin “tuzaklarına kapılmayın”, doğruları ve gerçekleri öğrenin.
Ailenize ve çocuklarınıza sahip çıkın.
Onların yabancı ve tehlikeli odaklara, kültürlere kapılmasına izin vermeyin.
Din ve siyaset adı altındaki tuzaklara kapılmayın.
Din ise istediğiniz, işte İSLAM, işte kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim.
Bize iman gerek ise “bunun yolu” doğrudan Kur’an'ı incelemek, okumak ve anlamaktır.
OKU, bak, düşün, anla ve uygula; ama dini politikaya ve ticarete kullanmak isteyenlere izin verme..
Dini siyasete ve ticarete TUZAK olarak kullananları, bu OYUNLARI gör, tanı, uzak dur!
Önce kendin güçlü ol, doğruyu gör, öğren ve öğret!
Çabaların ve emeklerin doğru yönde olsun.
Ucuz tatminlere ve heveslere kapılma.
Bize kendi “ulusal davamız” ve de “ULUSAL BİLİNCİMİZ” yön gösterecektir.
Hiç bir yerde bulamayacağımız asıl rehberimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ilkeleri ve gösterdiği yol, dik duruş BİZE yeterlidir.
Asıl hedefimiz ÇAĞDAŞ UYGARLIK yolunda ilerlemek ve gerçek bir HUKUK DEVLETİNİ tüm kurumlarıyla yeniden kurabilmektir.
Önümüzdeki yakın günler SEÇİM için hazırlıklarla, konuşmalarla, propagandalarla geçecektir.
Siyasi partiler ve adaylar kendilerini seçmenlere tanıtmak ve kabul ettirmek isteyeceklerdir.
Bilinçli ve “sorumluluk sahibi” seçmenler olarak en sağlıklı ve en dürüst, en gerçekçi seçimi yapmak zorundayız.
Adil ve dürüstçe uygulanan bir seçimde tüm seçmenlerin SEÇİM SANDIĞINA gitmesi ve ülkenin, halkın “AYDINLIK VE GÜVENLİ GELECEĞİ İÇİN” oy kullanması gerekecektir.
Saygılarımla...
. Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 23.04.2023
. Mff.

22 Nisan 2023 Cumartesi

BAYRAM GÜNLERİNDE

 - BAYRAM GÜNLERİNDE

Eskiden bayramlar hepimizindi ve halk, herkes... tamamıyla sahip çıkardı birbirine.

İnanırdı devletine, cumhuriyete ve devrimlerine... 

ATATÜRK’ü tanımayan, inanmayan, sevmeyen olmazdı.

Halkın kendi arasında bölünmüşlüğü, düşmanlıklar, çekememezlikler olmazdı.

Partizanlıklar, adam kayırmalar, rüşvetler, hukuk dışı davranışlar pek olmazdı...

TİRE tek yürek kutlardı bütün bayramlarını.

Sokaklar her bir yöne koşuşan insanlarla dolardı bayramlarda...    

Hemen, hemen herkes yaya giderdi gideceği yere... 

Akrabalar ziyaret edilir, eller öpülürdü.

Çocuklar, en çok onlar sevinirlerdi ramazanda, kurbanda.

‘’Sen ne kazandın?’’ diye sorulurdu hep.

Evler dolar, dolar taşardı.

Hiç kimsenin aklına bayram ziyaretinden “kaçmak” gelmezdi.

İnsanlar tanırdı, sayar ve severdi birbirlerini...

Temiz giyinilirdi.

Yeni giysiler, ayakkabılar alınırdı.

Yemekler, tatlılar hazırlanırdı, lokum, şeker, kolonya alınırdı.

Bazı teyzeler çocuklara “şımarmasın” diye mendiller hazırlarlardı onlara bayram hediyesi olarak.

Bozuk paralar, kağıt paralar çok önceden hazırlanırdı.

Kime ne verileceğini bilirdi büyükler.

Kimler ziyarete gelecek, hep bilinirdi.

Gelmeyen olursa bir burukluk bir üzüntü olurdu.

Gözler pencereden gelen geçeni izlerdi...

Kulaklar kapıdan gelecek bir sese dikilirdi...

Büyükler bilirdi kimlerin kendisine bayram ziyaretine geleceğini..

Bayram geldiğinde aslında bir “karşılaştırma” zamanı da gelirdi:

Geçen bayramda... diye başlanılan ANILAR anlatılırdı.

Ben o zamanların “mütevazi” bayram ziyaretlerini hep sevdim.

O günler, o anılar, o zamanların insan ilişkileri çok doğaldı, katıksız sevinçler, sevgiler ve gerçek saygılar vardı..

Dinsel bayramlarda çocuklar ellerinde paraları ile “BAYRAM YERİ”ne koşarlardı:

Dönme dolaplar, salıncaklar vardı...

En son aklımda kalan yerlerden birisi TEKEL’in arkasındaki top sahası ile olan ara boşlukta kurulan “Bayram Yeri”dir.

Bayram günlerinde bakkaldan “KAZI KAZAN” da alırdık.

Bir de mantar tabancası...

Tire insanı, köylüsü, kentlisi hem sevgi dolu idi, hem de özgüvenli ve saygılı.

Hiç de öyle kadın erkek ayrımı olmazdı. 

Çarşı pazar gezerdi kadınlar, kızlar alışverişlerini yaparlardı rahatça.

Birçok dükkanda da kızların, bayanların ilk çalıştığı kentlerin başında gelir TİRE.  

Tahtakale meydanında salı günü açılan ELİŞİ pazarı ne büyük bir emek ve zenginlik gösterisi olurdu...

Bir şey almağa kalksanız, çok akıllı da geçinseniz pek fazla pazarlık şansınız olmazdı.

Emeğinin değerini ve ürününün fiyatını iyi bilirdi ablalar, teyzeler....

Bir kez edinilen komşuluklar, arkadaşlıklar bir ömür boyu sürer giderdi Tire’de.

Arkadaşlarınıza koşarsınız, en yakın var olan bir fırsatta buluşursunuz, devam edersiniz sohbetinize.

Burnu büyüklük ve art niyetlilik yoktu Tire’linin arkadaşlığında “o zamanlar”.

Bu güzel dostluklar umarım bugün de devam ediyor olsun, tüm yeni dönemin getirdiği yozlaşmalara ve kirlenmelere rağmen...

Arkadaşlıklarının tadını ve değerini bildiklerine eminim.

Hemen, hemen herkes büyüklerini, akrabalarını görmek, onları ziyaret etmek, bayramlaşmak isterdi.

Bugünlerde ise insanların yeni huylar ve yozlaşmalar içine düşmelerini duyar olduk her yerden.

Her zaman duyardık:

- Eski bayramlar kalmadı! Dediklerini....

Eski zamanlarda var olan içten ve inandırıcı insan ilişkileri karşılıklı sevgi ve saygı bugün artık kalmadı.

Her yerde ve her şeyde beğenilmek, çok beğenilmek üzerine kurulu gösteriler, ilişkiler ile birlikte tüketim toplumunun tüm gücüyle ele geçirdiği insanlar aslında kendi özlüklerini, kemdi özgünlüklerini, içtenliklerini yitirdiler.

Bayram geldiğinde artık eski sadelikler, incelikler, karşılıksız sevgiler, saygılar bulunmaz oldu...

Umursamazlık, görmemezlikler, boş vericilikler sardı insanlarımızı...

Yeni yeni toplumsal ve ekonomik sıkıntılar halkı, dar gelirlileri çok büyük sıkıntılara sokar oldu..

Ne diyelim, sağlık olsun...

Gelecek günler, gelecek yeni zamanlar ülkemize ve insanlarımıza çok daha iyi ve güzel koşullar getirsin.

Çağdaşlık yolunda ilerleyen bir ülke olalım.

Daha nice sağlıklı, huzur dolu, mutlu bayramlara erişmenizi diliyorum.

Hoşça kalın...

.  Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 22.07.2023, Mff.

 

15 Nisan 2023 Cumartesi

DEMOKRASİDEN SÖZ EDİLMELİDİR.

 .   DEMOKRASİDEN SÖZ EDİLMELİDİR.

Neden her türlü “günlük sorunlardan” söz edilir oluyor ama temel eksiklik olan ÇAĞDAŞ DEMOKRASİ üzerine konuşmaktan kaçınılıyor?

Ülkenin halkına bakıldığında göreceğiz; evet çok farklı kitleler göreceğiz.

Eğitim düzeyi, yurttaşlık bilinci, ekonomik durum, yaşam kalitesi, mesleksel kariyer, yoksulluk, varsıllık, işsizlik, okur-yazarlık, kentli, köylü, memur, işçi, emekli, siyasetçi, fabrikatör, öğrenci, banker... daha neler neler, kimler, kimler...

Halen resmen kayıt edilmiş onlarca siyasi parti, 119 tanesi kayıtlı gözüküyor...

Son 21 yıldır bu başta bulunan iktidar ve onun getirdiği sorunlar ile büyümüş gençlik...

Daha ileri yaşlarda olup ülkenin daha önceki dönemlerini yaşamış, görmüş kuşaklar...

Çok büyük diplomalılar, diplomasızlar...

Çağdaş uygarlık yolunda ilerlememiz gerektiğine inananlar...

Din konusunu ve kendince ona uygun olduğunu düşündüğü yolda bir yerlerde eğitilmiş olanlar....

Tarikat, cemaat ve tekkelerin başında olup daha yükseklerde daha iyi işler yapmayı hedefleyenler...

Analar, bacılar, teyzeler, yengeler, kızlar, oğlanlar, amcalar, dayılar, enişteler, damatlar, kuzenlar ve daha nice hısım, akraba...

Gazete okuyanlar, okumayanlar, televizyonlarda o kanala, bu kanala bakanlar, kahvede, evlerde siyaseti, haberleri, pazardaki fiyatları konuşanlar...

Elindeki parayı, dövizi en iyi nerede ve nasıl değerlendireceğini düşünenler, yatırımcılar...

Kredi kartlarının borçlarını nasıl ödeyeceğini kara kara düşünenler...

Kız, oğlan evlendirecekler, yuva kuracaklar, çeyiz düzecekler, nişan, düğün yapacaklar; bu planları üzerinde kafa yoranlar...

Emekli aylığının gün geçtikçe değer yitirmesinden, çarşıya, pazara bile yetmeyecek bir duruma düşmesinden sinir krizi geçirenler...

Her nereye başvursa da bir türlü bir işe giremeyen işsizler...

Okuma yaşındaki çocuklarının okuma masraflarına gücü yetmeyen anneler, babalar..

Memur aylıklarıyla aile geçindirmeye çalışanlar...

Hangi “tekneyi, yatı” alsak daha bir gösterişli olur diye incelemelerde bulunanlar...

Sosyal medya denilen yerlerde kendince bir şeyler anlatmaya, göstermeye... çalışanlar...

Sokakta yırtık giysilerle, kirli ve bakımsız görünüşlerle, açık göbekle, dövmelerle, ellerinde sigaralarla, hiç bir şeye “umursamaz” gibi durmak isteyenler...

Limanların işletmesine sahip olan şirketler ve başındakiler...

Sendikacılar, dernekçiler, vakıfçılar...

Özel okulları, dershaneleri olanlar...

Küçük esnaf, iş yerini kapatanlar, pazarcılar, çiftçiler, besiciler...

AVM ve zincir marketleri olanlar...

Çöp toplayan çocuklar, gençler, aileler...

Gecekondularda, kenar mahallelerde yaşayanlar...

Hiç bir sosyal güvencesi olmayanlar...

Evsiz barksızlar, sokaklarda yaşayanlar...

Zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyleri olmayanlar...

Gezmek, eğlenmek için tüm dünyayı dolaşıp, tatil yapabilenler...

Sadece dünyanın en tanınmış markalarından giyinenler...

Mücevheratı, saatleri en üstününden, tanınmış markalardan olanlar....

Kocaman bahçeleri, parkları olan villalarda, şatolarda yaşayanlar..

Ülkeyi kendi düşünce ve hırslarına, içlerinden gelenlere, kendi inancına göre yönetip, istediği gibi konuşabilenler, bağırıp, çığıranlar...

“Bir yerlere girebilsem de bir tanıdıklarım olsa da oğlana, kıza bir iş bulabilsem” diye çırpınanlar...

Üniversiteyi çoktan bitirdiği halde bir uygun iş bulamayıp, “yurt dışına nasıl çıkabilirim” diye gece-gündüz araştırma yapanlar..

Vatanın savunması adına görev alıp, hain kurşunlarda can verenlerin aileleri...

Ne bir Türk Kurtuluş Savaşını ne de o yokluklar içinde yoktan ver edilmiş Türkiye Cumhuriyeti’ni anlayabilmiş, onun dünya tarihindeki yerini kavrayabilmiş olanlar...

Söz geldiğinde cumhuriyetçi, Atatürkçü olup ama onun temel ilkelerinden ve hedeflerinden kendi yaşamında, düşüncelerinde izler taşımayanlar...

Ulusal sınırlar ve ulus devlet nedir, neden çok önemlidir, neden asla bunlardan vaz geçilemezi anlayamayıp, karşı çıkmayı ilericilik sananlar...

Emperyalizm ve global güç oyunları, entrikalar, istihbarat örgütleri, dünyayı saran ve yöneten gizli örgütler hakkında en ufak bir bilgisi, araştırması olmayanlar....

Çok... çok konuşup, günlük sahte gündemler üzerinde fikir yürütenler, ulu orta her yerde konuşan “çok bilmişler”...

Bir ülkenin en değerli kesimi olabilmesi gereken “aydınlar, entelektüeller, bilim insanları”...

Her hangi bir özgürlük, hak, adalet üzerinde açıkça ve rahatça konuşamayan, bir yasal eylemde bulunamayan, korkular içindeki kocaman bir kitle...

Birilerinin adamı olarak bir yerlerden bir pay, bir avanta, bir çıkar alacağını umanlar...

Her türlü kayıt dışı işleri yapabilen ve kazançlara sahip olan ve çok rahat yaşayabilenler...

Yasa dışı işlerle kendilerine göre bir düzen ve çıkar ekibi oluşturup, her bir yere kolunu uzatabilenler...

Tüm yaşamı boyunca bir “temel yurttaşlık bilgisi”, “hukuk anlayışı”, “güzel ahlaklı olabilme”... üzerine pek doğru dürüst bilgi ve bilinç kazanamamış olanlar....

................    ........................   ....

Toplumsal, ekonomik, siyasal, stratejik. finansal, eğitimsel, kurumsal, ticari, endüstriyel... her türlü sorun konusunda sadece günlük örneklerle, yüzeysel görünümlerle; bunları konuşmaklarla... nereye varabiliriz?

Ülkemizin tarihsel geçmişi, demokratik kazanımları, yatırımları, anayasal kazanımlar ve bunlara bağlı olarak ortaya konmuş olan tüm yasalar ile “bugün nasıl düşünmeliyiz”, neyi, “nasıl irdelemeliyiz”?

Şu seçim öncesi dönemde siyasetçileri, partileri, devlet görevlilerini konuşmalarına, gösterdiklerine, ortaya koydukları eleştirilere ya da örneklere... baktığımızda “nasıl bir tablo” çıkarabiliriz?

Genel anlamda “çöküşe” doğru gidilen yolda DUR diyebilmek, sorunlara “çözüm yollarını” aramak için her şeyden önce ÇAĞDAŞ BİR HUKUK DEVLETİNİ istemek gerekir.

Diğer yönden tüm “çağdaş evrensel haklar ve özgürlükler” için de yine demokrasiyi istemek, “demokratik bir düzenin tüm kurumlarının ve temel ilkelerinin” istenmesi gerekir.

Bunların içinden yalnızca bazı bölümlerini dile getirmek, istemek değil “tümüyle demokratik, çağdaş anayasal bir parlamenter sistemi” dile getirmemiz, anlatmamız ve bıkmadan, korkmadan açıklamamız gerekir.

Kendinden emin olan ve ülkenin “çağdaş uygarlık yolunda” ilerlemesini demokratik bir yapıya kavuşmasını isteyen her kişi, her siyasetçi ve de her siyasi parti her şeyden önce bunları “halka, seçmenlere” anlatmalıdır ve sonra da buna uygun davranacağının sözünü verip, oy istemelidir.

Küçük söz oyunlarıyla, polemiklere girerek, hoş görünmeye yeltenerek, halkı kandırarak... yapılan her türlü propaganda ülkeye bir şey “kazandırmaz”.

Çağdaş bir dünyada barış içerisinde nasıl yaşanılabilir, nasıl kalkınabiliriz, gelir düzeyini nasıl artırabiliriz, insanın insanı sömürmediği bir düzen olabilir mi, işsizliğe, eğitimdeki çarpıklıklara, eşitsizliklere nasıl DUR denilebilir?

Var olan eksiklikler, yanlışlar, yasa dışılıklar, antidemokratik uygulamalar zaten herkes tarafından az çok bilinmekte, görülmektedir.

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ten utanmayanlar ve yalnızca kişisel çıkarları için bir yerlerde olup, yer kapmak isteyenler demokrasi ve çağdaş bir hukuk devletini dile getirmemektedir.

Bunları devamlı dile getirip, gündem yapmak yerine EN İYİ nasıl olmalıdır, olmasını istediğimiz DEMOKRATİK bir düzen ne gibi yararlar getirecektir, bunların “anlatılması ve açıklanması” gerekir.

Devletimizin kurucusu ve kalkınmamızın öncüsü, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'e ve devrimlerine inanıp, güvenip, onun koyduğu hedeflere bağlı kalarak çağdaş ve uygar bir dünyada yer almak istemeliyiz ve de bunu dile getirip, siyasilerden beklemeliyiz.

Bunu yalnızca siyasilerden değil “hepimizden beklemeliyiz”.

Gündeme bunları almalıyız ve DEMOKRASİ konusunda bilgisizlikleri, bilinç eksikliklerini gidermeye ve seçmenleri bu yönde aydınlatmaya çalışmalıyız.

Seçimin kendisi, seçim kuralları, yapılabilecek hileler, seçim güvenliği... kendi başına bambaşka bir inceleme ve araştırma konusudur.

“2023 yılının seçimi” ile hem ülke için, hem de halk için, kendimiz için “gelecek yılların” nasıl olması konusunda oy kullanacağız.

Sağlıklı düşünerek ÜLKENİN GELECEĞİNDEN YANA olabilmemiz önerisi ile aydınlık günler dilemek istiyorum.

.   Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 16.04.2023, Mff.

 


1 Nisan 2023 Cumartesi

ÖNEMLİ OLAN HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜDÜR

 - ÖNEMLİ OLAN HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜDÜR

.   HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ bir yerlerde duyulmuştur ama anlamı ve içeriği, kavramı birçok kişide tam olarak önem kazanamamıştır.

.   Ülkenin devlet yapısında ve yasaların uygulanmasında en önemli ilke ve uyulması gereken kural HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜdür; buna uyulmaması durumunda her konuda ve alanda sorunlar yaşanır, devlet çökme durumlarıyla karşılaşır.

.   Hukukun üstünlüğü; kalkınma, sorumlu hükümet ve temel haklara saygıyı destekleyen "adalet, fırsat ve barış topluluklarının" temelidir.

.   Hukukun üstünlüğü daha yüksek ekonomik büyümeye, daha fazla barışa, daha iyi sağlık sonuçlarına ve daha fazla eğitime, daha az eşitsizliğe doğrudan etki yapar.

İnançlı bir insan olan Immanuel Kant, "ahlâk felsefesi"nin "faydacılık karşıtlığı"nı Latince'de "Fiat justitia, pereat mundus" olarak belirtmişti:

- "Dünyanın yok olması pahasına olsa bile adalet yerine gelmeli."

Yani adalet, yani HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ o ülkede EN YÜKSEK düzeyde tutulmalıdır.

Latince olarak "Fiat justitia ne pereat mundus" olarak söylenildiğinde

- "Adalet yerini bulsun, dünya yok olsun" gibi bir anlam ortaya çıkar ve "dünya yok olacak olsa bile adalet yerini bulmalıdır", anlamına gelir.

Bunun temel anlamı "sağlıklı bir toplum" olsun ve hiç "kimseye" hiç bir nedenden dolayı "haksızlık, adaletsizlik yapılmamalı" ilkesinden kaynaklanmaktadır.

"Çağdaş hukuk" DEMOKRATİK ilkeleri içerdiği gibi yasalar karşısında ve yasaların önünde EŞİTLİK ilkesini de üstün tutmaktadır.

Herkesin eşit olması şu anlama gelir:

- Hiç kimseye, hiç bir gruba, hiç bir kitleye, hiç bir kesime devletin yasalarının önünde bir ayrılık tanınmamasıdır.

Bu temel anlayışın yanı sıra en önemli olan diğer bir ilke "YÖNETİCİ" konumunda bulunanların yapacakları tüm işlemlerin ve eylemlerin "BAĞIMSIZ YARGIYA AÇIK" olması gerektiğidir.

Tüm bu özelliklerin ve uygulamaların bir araya gelmesi ile "HUKUK DEVLETİ" modeli ortaya çıkar.

Bir devlette her bir tutumda ve işlemde yukarıdaki ilkelere uyuluyorsa, bu kurallara sadık kalınıyorsa o devlet ÇAĞDAŞ DEMOKRATİK BİR DEVLET olmuştur.

World Justice Project tarafından dünyanın her ülkesinden akademisyen ve hukukçunun katılımıyla hazırlanan Rule of Law Index (Hukukun Üstünlüğü Endeksi) Türkiye’nin bu alanda ne kadar gerilerde olduğunu ortaya koymaktadır.

Yüz üzerinden verilen puan: 43.2

Bu durumun değişmesi ve bir hukuk devleti olarak Türkiye için ülkedeki her kesimin çok bilinçli olması ve bu yönde çalışması gerekmektedir.

Ne yazık ki rapora göre Türkiye genel olarak hukukun üstünlüğü ilkesi çerçevesinde ölçümlemeye dahil edilen 126 ülke arasında Mozambik ve Myanmar’ın arasında 109. sırada bulunuyor.

Hukukun Üstünlüğü denildiğinde "iktidar sahiplerinin gücünün ve hukuka karşı tavrının" nasıl olduğu da çok önemli bir kriterdir.

Bunun yeri de raporda Türkiye 126 ülke arasında 123. sıraya geriliyor.

Dünya ülkelerinin durumunun nasıl olduğunu görmek için internette o raporlara bakılmalıdır; siz de herkes gibi arayıp bu verileri bulabilirsiniz.

Bilgili ve bilinçli yurttaşların genelde bildiği ve birçok aydının da özellikle üzerinde durduğu bu konu bir ülkenin, bir devletin ileriye yönelik olarak var oluşunun da temelidir.

TERSİ bir durum ise o ülkede kendilerine üstünlük ve ayrıcalık tanımak isteyen ve bu yönde çalışmalar yaparak hukukun üstünde olarak her yerde kendilerine çıkar sağlayanların olmasıdır.

Ülkenin tüm olanakları, ekonomik işler, ilişkiler kendi yandaşlarına, aile bireylerine, akrabalarına... öncelikli olarak sunulması durumunda hukukun üstünlüğü YOK sayılmış olmaktadır.

- Şeffaf bir ekonomi de bu yapılanmada zarar görür.

- Dikkat edilmediği durumlarda ise kara para ekonomide yer alır ve aklanır.

- Devlet adil bir vergi sistemi kuramaz.

Ekonomik çöküş ve ulusal paranın değer yitirmesi, işsizlik oranındaki artış, yer altı ve yer üstü doğal kaynakların korunulmaması, ticarette gerileme, tarımda üretim yetersizliği, siyasete ve kurumlara güvensizlik, toplumsal huzursuzluk v. b. olumsuzlukların temel nedeni her zaman için "hukuk devleti"nin gerçekleştirilmemesindendir.

Tüm bu nedenlerden dolayıdır ki sağlıklı ve huzurlu bir toplum için sahte ve yapay gündemlerle uğraşmak, zaman harcamak yerine herkesin kendi alanında "HUKUK DEVLETİ İSTEMİ"ni dile getirmesi ve çabalaması gerekir.

Politik anlamda bakıldığında ellerinde iktidar ve yönetme gücü olanların kendi durumlarından vazgeçmeyecekleri iyi bilinmelidir.

Muhalefet güçleri, aydınlar, bilinçli yurttaşlar tüm bu nedenlerden ve durumdan dolayıdır ki daha açık ve iradeli davranmalıdır.

Son yılların gittikçe artan sorunları ortada iken bir de depremin getirdiği büyük felaket ve yok oluşlar, yıkımlar, ölümler, yaralılar… ile Türkiye "tarihinin en zor" dönemine girmiştir.

Devletler en zor günlerinde her türlü iç güçlerle ve dengelerle ortak birleşme ve dayanışmalar yolu ile sorunlarına çözüm yolları arayabilirler.

İşte tam da bu dönemlerde tam bir gerçek hukuk devletine sahip olunduğunda her türlü yolsuzluk, hile, zarar, kötü yönetimler, rüşvet… saptanıp, ölçülebilir, kayıt altına alınabilir ve yargıya gidilebilir.

Yapılan yardımlar, gelen yardımlar, devletin ve kamunun destekleri de tümüyle ancak "açık ve adil" bir yönetimde doğru hedeflere ve kişilere yönlendirilir, halkın sorunlarına çözümler aranır

Tüm bunların üstüne bir de seçim dönemi geldiğinde ise baştan sona her türlü işlem, yöntem ve kayıtlar, ölçümler için yine adil ve açık çalışan bir devlet gerekir, burada en önemli olan hukukun üstünlüğü temel ilkesine uyulmasıdır.

Yok, hukuka uyulmaz da seçim hileleri yapılır, oylar çalınır ve sayımlarda adil olunmaz ise, yasalara uyulmaz ve partizanlıklar oluşur ise gerçekten koca bir ülke ve milyonlarca insan, seçmen hep boşuna uğraşmış olmaz mı?

Endişelenmek ve en iyisini istemek "hukuka bağlı" olunmasını dilemek hepimizin hakkıdır.

Yine de en iyi dileklerimizi ortaya koymak ve çağdaş uygarlık yolunda ilerlemesi gereken bir ülke istemeliyiz.

Sağlıklı ve aydınlı günlere kavuşmak dileklerimle…

.   Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 02.04.2023