30 Aralık 2022 Cuma

YENİ BİR YIL GELİYOR

 -      YENİ BİR YIL GELİYOR.

İsa’dan sonraki 2023. YIL

Tüm dünya YILBAŞI gecesini büyük bir sevinçle, sevdikleriyle, ailesiyle, eğlenerek, gülerek, güzel yemekleri birlikte yiyerek ve de bugünlerine şükrederek geçirecek.

Parası çok olanlar bir yerlere gidip, müzikli, yemekli eğlencelere katılacak.

Bazı insanlar ise kendi varlıklarına sarılarak, ellerindeki her bir lokmaya ve yuduma dua ederek, sade bir kul olarak, içinde bulunduğu huzura şükrederek girecek yeni yıla, belki de buruk yürekleriyle...

Dünyadaki ülkelere ve onların halklarına baktığımızda ne yazık ki çok kötü durumda olan milyonlarca insanı, sokaklarda yaşayanları, arttık yemekleri kapma yarışında olanları, adaletsizlikleri de göreceğiz.

Bir de “kendi” durumumuza bakarak düşüneceğiz…

Aslında nelerin “çok daha iyi” olması gerektiğini, ülkemizi, toplumumuzu ve hak, hukuk durumlarını düşüneceğiz…

İnsan olarak yaşamayı, güzel şeyleri düşüneceğiz, özleyeceğiz, isteyeceğiz birçok şeyi…

YILBAŞI yine de gelecek …

Biz ömrümüzün bu güne değin uzadığına şükrederek, sevineceğiz her şeyden önce…

Ayakta durabildiğimize, sağlığımıza, kendi işimizi kendimizin görüyor olmasına, aklımızın başımızda oluşuna, iç huzurumuzun varlığına, elimizin, ayağımızın tutuyor olmasına çok sevineceğiz, çok şükredeceğiz.

Ve biz işte bu nedenlerden dolayı sevinip, çoşup, eğleneceğiz; bunlar için bir güzel gece geçirmek isteyeceğiz.

YILBAŞI gelecek ve geçip gidecek bir dahaki yıla doğru…

O gün de geçecek.

Ardından 1 ocak, 2 ocak... gelecek ve günler böylece devam edecek…

Ve yaşam da yine devam edecek.

Ve de insanlar yine kendi hırsları, kaprisleri, huzursuzlukları, nankörlükleri, nefs dalgalanmaları, mutluluk ve mutsuzlukları ve daha nice duyguları ile yaşamlarını sürdürecekler.

Bazıları sonsuz hırsları, kinleri ve ele geçirdikleri güçler ile insanları, toplumları ezecek, baskı altında tutacak.

Bazıları ise ellerindeki varlıkları ile diğer insanların yararına işler kuracaklar, insanların mutlu ve sağlıklı olmaları için çalışacak.

Ve milyonlarca insan bu yerkürede yine, ne yazık ki, insanlık dışı koşullarda yaşayacak, işsiz, evsiz-barksız ve de aç-susuz yaşama savaşı verecek.

 

Öyle ya da böyle...

''Sonuç ne'' mi olacak?

Bunu da yıllar, geçip giden yıllar gösterecek.

Bazıları da yaptıkları yanlışları görecek o geçmiş yıllarda.

Ama dönüşü olmayan zaman içinde ''ahh''lar hep buracak yüreğini.

Sızlayacak vicdanı inceden inceye...

Kaçıp giden mutluluklara, boş ve kör gurur oyunlarına harcanmış yıllara, koca bir yaşama, içinde kanayan o derin yaraya hiç de kulak vermek istemese de uykuları bir türlü düzenli olamayacak, hani o sözde “aradığı huzuru” ise bir daha asla bulamayacak.

Geçip giden yıllar, fırsatlar, güzel günler, o renkli fotoğraf kareleri geçip gidecek gözünün önünden o hızlı tren hızıyla...

Yine de günler gelip gidecek, hep de yine kendini kandırarak.

''Olsun! ''

Ne önemi var ki ''o'' anlayamadığın, bir türlü sahip olamadığı güzelliklerin, değerlerin...

''Zaten'', diyecek, kendi kendine, ''önemli olan da ''yaşamak'' değil mi?'' diyecek hep, kendi kendine...

Aslında bu söze hiç inanmasa da...

Bir de bu dayanılmaz “yalnızlığı” olmasa idi bu kalabalıklarda...

Bir de zaman, zaman kendisini kandırmasa…

Tüm bunlara ve her şeye rağmen yine de haykıracak:

-Yaşıyorum!

-Sağlıklıyım!

-Mutluyum!

-Bugün bir sevinç günü…
-Bugün bir şükran günü…
-Bugün BENİM sevinçli bir günüm.
Bu günümüze teşekkür ediyoruz.
Evet, bugüne değin gelebildik.
Sağlığımıza, elimizde bulunanlara seviniyoruz.
Çevremizde bize sahip çıkanlara seviniyoruz.
Daha nice yılların sonunda da yine sevinebilmek, gülebilmek, şükredebilmek, huzur dolu olabilmek dileğiyle...

Sizlere çok güzel bir YENİ YIL diliyorum.
Her şey güzel ve umut dolu olsun
Sağlık, mutluluk, huzur ve barış dolu bir yaşam olsun.
Sizlere sevgi ve selamlarımı gönderiyorum.

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 30.12.2022, Kuşadası.


 

29 Aralık 2022 Perşembe

2023 GELİRKEN

 -  2023 GELİRKEN

2022 tüm dünya için oldukça zor ve iz bırakan bir yıl oldu…

Öyle ki artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağından, yeni normallerden hatta yeni bir dünya düzeninden bahsediyoruz.

Yaşamımıza damga vuran, pek çok kişiye “Bitsin artık” dedirten bir 2022 geride kalırken, yeni yıl her zamankinden daha çok merak ediliyor.

Bakalım, Peki 2023 nasıl bir yıl olacak?

Ekonomiden siyasete, seçimlerden doğa olaylarına dünyayı ve Türkiye'yi neler bekliyor?

Bildiğimiz kapitalizmin sonuna mı geldik?

Önümüzde ciddi bir ekonomik sıkıntı dönemi var.

Belki de biz sıkıntılı dönemi daha görmedik.

TÜRKİYE ’deki hukuk mücadelesinin devam etmesini bekliyorum ve bu anlamda iyi haberler alacağımızı düşünüyorum.

Tabii ki bunun ekonomiye katkıları olacaktır ama Türkiye gerçekten huzur dolu bir yıla girebilecek midir?

Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de ekonomik zorlanmalar var.

Dış ödemelerde zorlanılacak aylar var.

Gelişmekte olan ülkelerin tek şansları, daha doğrusu çıkış yolları yalnızca demokratik bir parlamenter hukuk devletini kurabilmeleri ve işletebilmeleridir.

TÜRKİYE için genel ve gerçek doğru ise cumhuriyetin kuruluş ilkelerine yeniden sahip çıkarak devletçilikte, iktisatta, endüstride, tarımda üretime yönelik atılımlarda bulunmaktır.

Türk lirası şimdiye değin hiç olmadığı oranda değer yitirmiş ise tüm gücümüz ve bilim ile bunun önlenmesine yönelmek gerekecektir.

Dünya genelinde var olan uluslararası ilişkilerde ve ortaklıklarda, anlaşmalarda Türkiye çok daha kendini koruyabilen, bağımsızlıkçı ve özgürlükçü bir çizgiye girebilmelidir.

Türkiye’nin Avrupa Birliği ile olan ilişkilerinin çok rahat ilerlemeyeceğini görüyoruz.

2023’de AB çok daha zorlanacak.

Avrupa kendi iç sorunlarıyla çok daha bir mücadele vermek durumunda kalacak.

Salgın hastalıklarla olan bir dönem bitmiş gibi görülse bile, yeni dalgalanmaların gelemeyeceğini hiç kimse garanti edemez.

İleri teknoloji ile ilgili çalışmalar yine hiç durmaksızın devam edecek.

Baskıcı rejimler, katı yönetimler çok uzun süredir elde ettikleri ve ellerinde tuttukları koltukları bırakmak zorunda kalacaklar.

Dijital çağın getirdiği olanaklar nedeni ile dünya halkları çok daha yakından ve derinlemesine bilgi sahibi olacak ve belki de yeni bir “aydınlanma çağı”na yaklaşılacak.

Ülkeleri yönetenler, toplumun gereksinim ve beklentilerini karşılayarak yasaları iyileştirmek ve demokratik yönetimleri getirmek durumunda kalacaklar.

Kalmayanlar ise gidecek…

Tüketim toplumunu gittikçe körükleyen sistemler ve buna bağlantılı olarak da toplumların özgür iradelerinin onların elinde tutulmaya devam ettiğini gözleyeceğiz.

Aşı savaşları yeniden gündeme gelebilecek.

Aşı ile ilgili sürekli çalışmaların yapılacağı bir sene olacak.

Global sorunlar, iklim, hava ve su krizi, beslenme krizi ve tarımda ve hayvancılıkta sıkıntılar bizleri yine bekliyor olacak.

Türkiye elinde var olan tüm topraklarını, arazilerini, dağlarını, bayırlarını, su kaynaklarını yeniden ele almak ve değerlendirmek, onları ulusal amaçlar için kullanmak yoluna girmenin gerektiğini anlamak zorunda kalacaktır.

Ulusal tarım ve ekonomi ile en azından bir dışa bağılılıktan kurtulmaya denenmelidir.

Her ne kadar kıyıda köşede de olsa kendisinden söz edilen “kripto para”nın güvenilirliği konusunda şüpheler devam edecektir.

Ülkeler arası insan göçleri bu yıl da devam edecektir.

Kalkınmış ülkeler kendileri için yeni ve ucuz iş gücü bulma nedeni ile göç ve sığınmacı akımlarına daha bir hukuksal yol bulacaklardır.

Türkiye kendisi için bir seçim yılı ve seçime dayalı gündemler oluşturacaktır.

Yapay gündemler, temelsiz tartışmalar, anlamsız çekişmeler yaratılarak ülkenin en temel sorunları, demokratik, parlamenter hukuk devleti istemleri halkın görüş açısının dışına itilmeye çalışılacaktır.

İktidar ve onun taraftarı olanların “karşıtı” olarak görülebilecek partiler, kitleler ve gruplar ne yazık ki gerçek bir mücadele ve akıllı yöntemler, siyasetler üretemeyeceklerdir.

Ülke genelinde her yeri saran ve bir anlamda şaşırtıcı ve akıl almaz boyutlarda ilerleyen “inşaatlar” yine devam edecektir.

Halkın büyük bir çoğunluğu yine hep soracaktır:

-Bu paralar nereden geliyor?

-Kimler ve hangi yollarla bu kadar çok parayı ülkeye sokabiliyor?

Anayasal anlamda şu an var olan çağdaş ve demokratik maddeleri hakları ve yükümlülükleri elinde tutmak zorunda olan Türkiye halkı ve onun siyasi temsilcileri ne yazık ki bu konuda olumsuz tuzaklar ve girişimlerle karşılaşacaktır.

Geçim sıkıntısı ve maaşlardaki adil olmayan, yetersiz kalan artışlar hiç kimseyi memnun etmeyecektir.

Sosyal devlet olamamanın getirdiği sıkıntılar artarak yaşanılacaktır.

Ne yazık ki bir batılılaşma, aydınlanma dönemine erişilemediği içindir ki eleştirel düşünce, analitik çözüm yolları arama ve çağdaş bakış açısına erişemeyen bir toplum olarak gittikçe daha bir “Ortadoğulu” olma durumu yaşanılacaktır.

Devrim yasaları ve getirdiği her türlü çağdaşlaşma aşamaları ne yazık ki geriye döndürülür bir duruma getirilmiş, yok edilmek istenilmiştir.

Özellikle de eğitimde, sağlıkta çok başlılık ve paralı özel yapılaşmalar zaten çok büyük geçim sıkıntısı çeken geniş kitleleri daha da bir aşağıya itmiştir.

Ülke içerisinde “bilinçli” ve “sağ duyulu” yurttaşların oranının azaldığını izlemek yurtsever olmanın önemini yitirdiğini ve yerine daha çok yandaşlığın arttığını izlemek üzücü olmaktadır.

Bir takvim yılının bittiği bugün gelecek yıl için hep iyi dileklerde bulunmak isteriz.

Savaşın önlenebileceği, insanlık onurunun yüksek tutulacağı, hakça bir yaşamın sağlanabileceği, açlığın, barınaksızlığın, işsizliğin, salgın hastalıkların olmayacağı bir yıl dileyelim.

Sağlıklı toplumlarda, refah düzeyi yüksek çağdaşlaşma ve uygarlık yolunda ilerleyen bir ülke istemimizi yineleyelim.

Sevginin ve saygının hem devlet ilişkilerinde, hem de özel yaşamımızda yeniden önem kazanacağı bir umudu taşıyarak hepinizin "YENİYILINI" kutluyorum.

Görüşmek üzere…

.   Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 31.12.2022, Cumartesi,

 

17 Aralık 2022 Cumartesi

ATATÜRKÇÜYÜM DEMEK İÇİN

-  ATATÜRKÇÜYÜM DEMEK İÇİN

§  Her şeyden önce onu, kişisel özelliklerini, kararlılığını, onun düşüncelerini, hedeflerini, ideallerini, verdiği mücadeleleri, onun devrimlerini ve ilkelerini, askeri dehasını, devlet adamlığını, Türk Devleti için önemini, Türk halkına verdiği değeri… tanımak, bilmek ve kavramak gerekir.

§  Evet tüm bunların bilinmesi, öğrenilmesi ve kavranılabilmesi bizler için oldukça zor ve çok araştırmalar yapılması ve çok emek harcanması gereken bir yaşam biçimi olacaktır.

§  Gazi Mustafa Kemal Atatürk denildiğinde bizim neyi en azından bilmemiz ve kavramamız gerekiyorsa o temel üzerinden düşünebilmek ve davranabilmek gerekir.

§  Gününün getirdiği sorunları gördüğümüzde "çözüm" yollarının neler olabileceğini bulmak, araştırmak için onun gösterdiklerine ve uyguladıklarına bakmak bizim için en tutarlı ve güvenilir olandır.

§  Son seksen yıldır ise gittikçe artan bir hız ve yayılma ile Atatürk'ü unutturmak, onun temel değerlerini, ilkelerini ve başarılarını devlet yönetimini… gündemden silmek ve hatta tüm bunlara karşı çıkmak isteyen akımlar, kişi ve kitleler görülmektedir.

§  Bunların çeşitliliği ve kendilerini dışa vurmaları ise yine farklılıklar göstermektedir.

§  Kökü dışarılardan kaynaklanan ve ülke içerisinde her yerde yayılmaya çalışan çağdaş görünümlü ve hatta Atatürkçü söylemlerde bulunanlar olduğu gibi gerek sağ, gerekse de sol siyasi çizgilerden açıkça olmasa bile onu tanımadan yayılan ve çalışmalarda bulunan kitle örgütleri, partiler ve gruplaşmalar da vardır.

§  Şeklen ve sözlen Atatürkçü olduğunu belirtip, kendilerine toplumda bir yer kazanıp, saygınlık ve kabul görmek isteyenler de vardır ve çeşitli örgütlenmelere de sahiptirler.

§  Bunların yanı sıra Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ilk kuruluş yıllarından başlamak üzere ortalarda görünmeden, gizlice, saklıca yayılan ve örgütlenen yapılanmalar özellikle İslam dinini ve onun mezheplerini ele geçirip, kendilerince de yeni gruplaşmalar tarikat ve cemaatler oluşturarak güç ve iktidar, servet kazanma yolundadırlar.

§  Dinsel alanda hızlı ve denetimsizce yayılan bu yapılanmalar hem topluma karşı, hem de devletin temel ilkelerine karşı bir karşı devrimci hareket göstermişlerdir yıllarca.

§  Ne yazık ki son yıllarda çok daha kitlesel, örgütsel ve açıkça ortaya çıkmakta ve kamusal alanda da kendilerine pay istemektedirler.

§  İşte tüm bu genel durum içerisinde bilinçli ve çağdaş uygarlık yolunda ilerlemek isteyen yurttaşların çok çalışkan, dürüst, açık ve güvenilir bireyler olarak kendilerini çok daha iyi tanımlamaları ve Atatürkçü olabilmeyi benimseyip, özümsemelidirler.

§  Namık Kemal: "Vatan Kasidesi" şiirinde "Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini, Yok imiş kurtaracak bahtı kara maderini…. dediğini daha öğrencilik yıllarında bilen Mustafa Kemal 24 Aralık 1919'da Kırşehir'e gelmişti. 

§  Orada Gençler Derne­ği'nde bir konuşma yapmıştı. Yukarıdaki mısraları aşağıdaki şekilde değiştirerek okumuştu:

"Vatanım bağrına düşman dayasın hançerini"
"Elbet bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."

§  …13 Ocak 1921, yer Büyük Millet Meclisi kürsüsü. Mustafa Kemal Paşa, Meclis Başkanı olarak 1. İnönü zaferini anlatırken sözlerini şöyle bitirir:

§  'Milletimiz bugün, bütün geçmişinde olduğundan daha çok ümitlidir. Bunu ifade etmek için şunu arz ediyorum. Kendilerinin tabiriyle, "cennetten vatanımıza" koruyucu olan merhum Kemal demiştir ki:

§  İşte bu kürsüden bu Meclisi âlinin reisi sıfatiyle heyet-i aliyenizi teşkil eden bütün âzarım her biri namına ve bütün millet namına diyorum ki:

"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini"

"Bulunur kurtaracak bahtı kara kaderini."…………………….

§  Bu temel düşünce ve görüş ile hiç yoktan ve global güçlerin saldırılarını durdurarak kurulan antiemperyalist Türkiye Cumhuriyeti Devleti büyük önder ve devlet adamı Atatürk'ün yılmaz gayret ve çalışmaları ile tüm dünyanın örnek aldığı ve imrenerek baktığı bir çağdaş devlet olma yoluna koyulmuştur.

§  Ne yazıktır ki tüm kalkınma çalışmalarına ve her türlü yeni atılımlara ve gelişmelere, devletleşmelere rağmen içeride içten içe ilerleyen karşıt hareketlere, karşı devrimci yapılanmalar engel olunamamıştır.

§  Onlar ve onları destekleyen, yönlendiren global (dünyayı yöneten) güçler hiç durmadan ve de sistematik bir çalışma ile Türk halkını tam da istedikleri bir duruma, yılgınlığa, susmuşluğa ve de günlük yapay gündemlerin peşine takılır hale getirmişlerdir.

§  Sorunun bu anlamda boyutu ve derinliği, çeşitliği çok yönlüdür.

§  Toplumsal, ahlaksal, eğitsel çöküşün hızla derinlemesinin yanı sıra tam da buna bağlı olarak belki de ekonomik, finansal ve üretimsel çöküş tüm ülkeyi sarmıştır.

§  İşte bu son yılların hızla artan gerek siyasi, gerekse enflasyonist çöküşünün halk kitleleri üzerindeki ANA ETKİSİ o denli büyük olmuştur ki artık sorunun ilk göründüğü yer olarak pahalılık, geçim sıkıntısı ve işsizlik, barınma yetersizliği, okullaşmada düşüş…olarak algılanmış ve görülmüştür.

§  Ortada koca bir ülke, her türlü ulusal gelir kaynakları, yer altı ve yer üstü zenginlikler, çok geniş bir eğitilmiş-tahsil-meslek edinmiş kitle, yerli ve yabancı sermaye-bankacılık, endüstri, azaltılmakta olan tarım ve hayvancılık…olmasına rağmen ne yazık ki ULUSAL GELİRİN dağılımı ve kullanımı, kendi içinde yasal ve adil değerlendirilmesi, vergilendirilmesi… gerçekleştirilememektedir.

§  Türkiye kendi stratejik-coğrafi konumu nedeni ile tüm dünyanın ve global güçlerin gözü önünde iken acil çözümler ve kurtuluş modelleri aramamız gerekir iken gerçek yurtseverlerin, bilinçli ve dürüst yurttaşların her şeyden önce yine ATATÜRK temel ilke ve görüşlerine, DEVLETİN KURULUŞ İLKELERİNE ve devrimlerine hızla yönelmeleri gerekmektedir.

§  Bunlar nedir diye sorduğumuzda, kısaca şöyle özetleyebiliriz:

§  Ulusal Egemenlik, Ulusalcılık-Halkçılık, Sosyal ahlak, Dünya ülkelerine karşı Tam Bağımsızlık, Bilimin yol göstericiliği-Bilimsel bakış açısı, Ekonomide Devletçilik, Devrimcilik-Zamanın gelişen olumlu koşullarına uymak- Kökten değişim, Cumhuriyetçilik olarak adlandırılan ÇAĞDAŞ DEMOKRATİK, özgürlükçü, parlamenter, anayasal hukuk devleti..

§  Devrim yasaları diye adlandırılan ve çoğunun halen yasal olarak devam ettiğini de bilmek ve düşünmek gerekir.

§  Kemalist Devrimler, “Ben Cumhuriyeti vicdanımda milli bir sır gibi sakladım.” diyen Mustafa Kemal tarafından, henüz Kurtuluş Savaşı başlamadan önce planlanmış ve tasarlanmıştır.

§  Devrim yasaları anayasal güvence altındadır ve hep böyle kalacaktır. değiştirilemez, değiştirilmesi teklif bile edilemez !

§  3 Mart 1924’te üç önemli devrim yasası TBMM’de kabul edildi; Hilafet kaldırıldı, Şeriye ve Evkaf Vekâleti ile Erkan-ı Harbiye Vekâleti kaldırıldı ve Öğretim Birliği Yasası (Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu) kabul edildi.

§  "EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN BİRLEŞTİRİLMESİ" Yasasının kabulünün gerekçesini anlamak için ise Atatürk’ün şu sözünü iyi değerlendirmek gerekir:

§  “Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır ya da bir milleti kölelik ve yoksulluğa terk eder."

§  Bugün ise ülkenin her yerinde çok farklı ad ve modeller ile birçok açık ya da gizli okullar, paralı ya da parası yapılanmalar görülmektedir.

§  Çok özel yapıda batı tip, modern görünüşlü özel-paralı lüks okullar her yerde halkın çekim merkezi olsun diye beğeni kazanmaktadır.

§  Öte yandan bilindiği gibi dinsel yapılanmalar da kendi görüş ve beğenileri doğrultusunda okullar ve yurtlar, derslikler açabilmektedir.

§  Tüm bunların yanı sıra devlet okulları ülkenin her yanına yayılmış ve yasal öncelikleri olan ve desteklenmesi,  korunması ve bugün için de acilen çağdaş donanımlarla yükseltilmesi gereken durumdadır.

§  Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde her yurttaş çocuğunu büyük bir güvenle çağdaş ve güçlü, parasız devlet okullarına gönderebilmelidir; başka seçenekler aramamalı ve başka etkilenmeler altında kalmamalıdır.

§  Görüldüğü gibi ülkenin ve halkın sorunları çok boyutlu iken, doğru çözüm yollarına gidebilecek güçlü ve güvenilir kitleler gerekmektedir.

§  Bunların gerçek ve inanılır, güvenilir Atatürkçüler olması beklenilir.

§  Bu anlamda "aydınlık gelecek günler "için, "kalkınmış, uygar bir çağdaş Türkiye için" dik durmalı, çalışmalı ve çabalamalı, doğru yolu bulmalıyız.

§  İç sıkıntılarımızı atlatabileceğimiz, huzurlu, sağlıklı günler diliyorum.

.      Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 17.12.2022,  MŞ.



 

9 Aralık 2022 Cuma

DİNSEL YAPILANMALAR

 -  DİNSEL YAPILANMALAR

(Her türlü dinsel kaynaktan yola çıkan ve yayılan "tarikatlar, cemaatler")

Son derece acı, iğrenç ve insanlık dışı yaşam deneyimi geçirmiş olan bir genç kadın çok büyük bir cesaret örneği göstererek başından geçenleri açıklamış ve suç duyurusunda bulunmuş.

Tüm Türkiye'de aklı başında ve vicdan sahibi herkesin öfkeden kendini zapt edemez duruma geldiği bu cinsel istismar

6 yaşından başlayıp süren ve ailesinin ön gördüğü bir olay olarak duyuldu.

Bu ne tek, ne ilk ne, de son olaydır, diye düşünülüyor.

Dinsel yapılanmalar, tarikat, cemaat yuvalanmaları olarak bilinen arka plan aslında Türkiye'nin uzun yıllardır kanayan bir yarasıdır.

Çağdaş ve uygar, Atatürkçü bir Türkiye Cumhuriyetine yöneltilen karşı devrim hareketlerinin ne yazık ki ciddiye alınıp, önlenemediği açıktır.

Din ve vicdan özgürlüğü anayasal bir hak olarak kabul edilmiştir.

Bu hakkı kullanır gözüken ve tamamen denetim dışı sayılabilecek ve birçok kayırmacılıktan da yararlanan orta çağ modeli yapılanmalar aslında tüm ülke halkı tarafından açıkça bilinmektedir.

Devletin ve kamunun birçok kurumuna girebildikleri ve kendilerine göz yumulduğu ve hatta öncelik tanındığı artık çok açıkça dile getirilmektedir.

Tüm bu durumun birçok yönü ile halkın tepkisini ve öfkesini çektiği ise açıkça görülse de asıl tehlikeli ve hoş görülemez yanı ise çocuk istismarları ve çocuğa yönelik şiddet ve istismardır.

Tüm bunlar gazete haberlerinde yayınlanmaktadır.

Gazetecilerin ve bilim insanlarının bu konudaki araştırmaları da açıkça yayınlanmıştır.

Bu geniş konuya bir baktığımızda ele alınması gereken birçok yönünün olduğunu görürüz:

Bizler yurttaş olarak görüp, duyup, bilgilendiğimizde kızabiliriz, üzülebiliriz, öfke bile duyabiliriz.

Ama asıl olan devletin bir çağdaş anayasal hukuk devleti olması gerekir iken tüm kurumları ile bu alanda çok geride durması ve sessiz kalmasıdır.

Anayasal haklar çerçevesinde olduğu gibi diğer yasaların getirdiği yükümlülükler açısından da şimdiye değin çok geniş kapsamda denetlenmesi ve olumsuzlukların önlenmiş olması gerekirdi.

Bu yapılanmaların aileler ve çocukları üzerinde kurduğu etki, propaganda ve örgütlenme modelleri, kursları, yurtları, okulları… ile kendilerine bambaşka bir dünya yaratılmak istenmiştir.

Maddi olanakları kullanmak, finans ilişkileri, yatırımlar, kazanç ve vergilendirme alanlarında devlet çok daha ciddi ve yerinde zamanında denetlemelerini yapabilmeli idi.

Kamu kurumlarında personel alımında ve yerleştirilmesinde, görevlendirilmesinde, devlet politikalarının belirlenmesinde bu yapılanmalar gittikçe artan bir güç olarak görülmektedir.

Birçok "resmi kayıtlı siyasi parti"nin üye ve yöneticilerinin bu yapılanmaların içinden geldiğini rahatça söyleyebiliyorlar.

Devletin en önemli yerlerinde görev alan siyasetçilerin bu yapılanmaların üyesi olduğu da açıkça söylenebiliyor.

DİNSEL YAPILANMALAR ile ilgili her türlü ilişki, mal varlıkları, yöneticileri, görevlileri, oralara gidip, gelenler, çalışma ve etkinlik alanları, oluşturdukları kurumlar, doktrinleri… Türkiye ve dışında artık açıkça izlenebilmekte ve görülebilmektedir.

"Mezhep-Tarikat-Cemaat" konusuna eğilindiğinde şunu da en baştan bilmeliyiz:

Konu sadece İslam Dini ile sınırlı olarak görülmemesi gerekir.

Diğer ilahi dinlerden kaynaklı olanları da görmek, incelemek gerekir.

Öte yandan ilahi dinlerin dışında olup inanç-iman konusunda din gibi etki alanı yaratanlar.

Bir de özellikle ABD kaynaklı olan "yeni çağ" dinleri, inanç hareketleri bulunmaktadır.

Tüketim toplumunun getirdiği yeni tür yaşama biçimi ve buna bağlı olarak insanların ruhsal yapılarındaki ve davranışlarındaki değişiklikler kaynaklı bir yeni ve yoğun ağırlıklı grup "din"leri, ki bunların önünde kim vardır ve ne ister, neler yapar, hep açıkça ortadadır.

Bu tür yeni çağ dinleri denilenlerin içinde gerçek sapık ilişkiler ve ölüme değin giden baskı ve ruhsal kölelikler de ortaya çıkmıştır, basına yansımıştır.

Bizi bunlar hiç ilgilendirmez, biz yalnızca İslam Dini'ne bakarım, diyebilirsiniz.

Haklı gibi görülebilse bile zamanımızın yoğun iletişim olanaklarının olması ile bu tür dış kaynaklı yayılmaların sizin ülkenize gelmeyeceğine dair bir garanti veremeyiz.

İslam Dini içerisinde bulunan mezhepler ve onların çok değişik ve türlü tarikatları ve yine onların kolları olarak geniş çerçeve içerisinde baktığımızda çok geniş bir alan ile karşılaşıyoruz.

Evet, var olan tüm bu her türlü "din-inanç-iman-vicdan" alanındaki hareketler, örgütlenmeler, yapılanmalar, etkinlikler, işletmeler, kurumlar, ibadethaneler, törenler… için yapılması gereken, düşünülmesi gereken, ele alınması gereken EN ÖNEMLİ nokta şudur:

- Bunların tümü çağdaş hukuk devletinin anayasal, laik, demokratik hak ve özgürlükleri çerçevesinde olabilir.

Devlet yapması gereken düzenli denetlemeler sonucu bunun dışına çıkıldığında tüm toplumun huzuru ve devletin kurumsal varlığı ve gücü nedeni ile soruşturma açar ve cumhuriyet savcıları gerekli adımları atar, hakimler olayı, konuyu inceler ve gerekli hükmü verir.

Ama, tüm bunların yapılmadığı ve herkesin, her odaklanmanın, yapılanmanın hiçbir anayasal sınır tanımadan istediği davrandığı bir sistem geliştirilemez, buna çağdaş devletler izin vermez.

Türkiye toplumu ise ne yazık ki en önemli olayları, ortada var olan açıkça gözüken sorunları bile umursamaz bir ruh durumuna bürünmüştür.

Özellikle de son yılların dijital olanakları ile sosyal medya etkisi ve onun dışına çıkamamak… ile toplumda insanların öne çıkan duyguları ve davranışları değişmiştir:

Umursamazlık, sorumsuzca bakış ama her an, her yerde ve hep beğenilmek… gibi bir gittikçe yükselen kişilik değişimi….

En önemli konularda yalnızca yüzeysel bakış ve kulaktan dolma bilgiler ile "her şeyi bilir" olma durumu…

İster kitaptan ister internet kaynaklarından ,incelemek, araştırmak, okumak, eleştirel düşünmek, kendisi için fikir üretmek, gittikçe çok, çok aza inmiştir.

Özetler isek görüldüğü gibi bu KONU çok geniş çok boyutlu ve çok yönlüdür, öyle bir iki ufak-tefek bilgi ile geçiştirilemez.

Ayrıca bu sözünü ettiklerimin tamamen dışında ayrı bir soru da vardır:

- Tüm bu tarikat-cemaat yapılanmalarının ana kaynağı ve var oluşlarında yararlandıkları güç ülke içinden midir, bizim kendi toplumumuzun bir ürünü müdür?

- Global güç kaynaklarının ülkemizde örgütleyebileceği bu tür yapılanmalarla sonuçta kendilerine yönelik elde edebilecekleri maddi manevi kazanç ve siyasi iktidar var mıdır?

- Tüm bu tarikat-cemaat yapılanmalarının var oluşu ve gittikçe de yayılması ve artması ile kimlere, hangi kitlelere yoğun bir "güç-iktidar-yetki-finans" aktarımı sağlanmaktadır? Kimlerin çıkarınadır?

- Türkiye, üzerinde istekte bulunanların hiçbir zaman vaz geçemeyeceği bir ülkedir. Bu nedenle de stratejik ve coğrafi durumuna yönelik global oyunlar oynayanlar "din-tarikat-mezhep" üzerinde uzun dönemli programlar uygulamakta mıdırlar?

Bu tür eleştirel düşünce üretmek günlük yaşamda halkın içinde pek görülmez. Aslında belki de üzerinde çok inceleme ve araştırmalar yapılması bir alandır.

Özetler isek şunu söyleyebiliriz:

- "Devlet-toplum-yurttaş" ve "yasalar" ile olan ilişkilerde, insan hak ve özgürlüklerinde, vergilendirilmelerde, kamu kurumlarıyla olan ilişkilerde açık, denetlenebilir, çağa ve yasalara uygunlukta büyük sorunlar görülebiliyorsa, bu durum "uzun yılların" birikiminden kaynaklanmaktadır.

Ne yazık ki ülkede var olan birçok kurum, siyasi parti, üniversiteler, aydınlar… ya meydanı boş bırakmıştır ya da çekinmiştir, ya da korkmuştur, ya da önemsememiştir, ya da ciddiye almamıştır…

Bilemiyorum, bu konuda bu alanda çok daha geniş ve derin araştırmalar yapanlar vardır ve olacaktır.

Onlar çok geniş bilgiler verebilirler, açıklamalar yapıp, yol gösterebilirler.

Benim gibi sıradan insanlar, küçük yurttaşlar ise yaşanılandan etkilenip ancak bu denli bir düşünce ortaya koyabilir.

Sonunda ise şunu çok açık görmeli ve anlamalıyız, kabul etmeliyiz:

§  Bu devlet hepimizindir.

§  Bu ülke hepimizindir.

§  Siyasetçiler ve siyasi partiler geçicidir, gidicidir.

§  Yitirilen her türlü hak ve özgürlük, toprak çok büyük emek ve çabalarla elde edilmiştir.

§  Türkiye çağdaş uygarlık yolunda ilerlemelidir.

§  Bilimde, sanatta, sanayide, tarımda ve hayvancılıkta olduğu gibi her türlü alanda ve fırsatta üretimi artırmalı ve dışa bağımlılıktan kurtulmalıyız.

§  Türkiye Cumhuriyeti devletinin "kuruluş ilkelerine" sahip çıkmalıyız.

§  Ülkenin ve halkın gelir kaynaklarının, kazancının haksız yere birilerine, bazı yapılanmalara aktarılmasına izin verilmemelidir.

§  Yurtsever, bilinçli ve aklı başında bireyler olmak için araştırıcı, düşünüp, eleştirebilen, kendini geliştiren yurttaşlar olabilmeliyiz.

.      Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 09.12.2022     .

MŞ.


 

3 Aralık 2022 Cumartesi

TARAFTARLIK VE YANDAŞLIK

 -  TARAFTARLIK VE YANDAŞLIK

Sorunların gittikçe büyüdüğü ülkelerde toplumda, kitleler arasında hızla karşılıklı kutuplaşmalar görülmeye başlar.

Bu doğal akışı ile oluyor gibi gözükse bile "çıkarları" olduğunu düşünenler bu kutuplaşmayı hızlandırmak ve kendilerine çok sayıda yandaş, taraftar bulmak için girişimlerde bulunurlar.

Aslında bir toplumda çok değişik görüşlerin olması ve herkesi kendi istediğine göre özgürce davranabilmesi düşünülebilir.

Her yurttaş kendi ülkesindeki beğendiği, yararlı gördüğü bir "resmi kayıtlı" siyasi partiyi destekleyebilir, isterse de üye olabilir.

Böyle bir hak "demokratik" ülkelerde vardır.

Doğal olarak da herkesin bir partiye üye olması da beklenemez, isteyen gider olur…

Bir düşünce biçimini, bir dünya görüşünü, bir siyasal partiyi benimsemek, onun için çabalar göstermek, yardımcı olmak iyi ve de sağlıklı bir durum sayılabilir.

Bu da demokrasinin gereği olarak kabul gören ve çeşitli özellikleri de içeren bir haktır.

Partiyi ve ilkelerini, onun amaçlarını benimsemiş, o partiye üyelik bağı ile kaydolmuş yurttaşlar hem bir "sorumluluk" hem de bir "yurttaşlık görevi" üstlenmiş olurlar.

Bir de "partizanlık", "yandaşlık" "taraftarlık" diye bir durum vardır.

Aslında sözcük olarak anlamına baktığımızda bir "parti"ye sıkı sıkı sarılan ve o parti için çalışan, mücadele vermek isteyen, etken bir duruşa sahip anlamına gelir.

Partizanlık yoğun bir taraftarlık ve "irrasyonal" düşünce tavrını da beraberinde getirir.

Yani "ne olursa olsun" diye davranabilir ve de genel kurallara ve tutumlara tam da uymayabilir. Ana amacı ise bağlı olduğu PARTİ'nin çıkarlarıdır; partisinin gücünün her türlü yöntemle artırılmasıdır.

Bir partizan için bu "ruh durumu içine girmiş" insandır da diyebiliriz.

Bir siyasi partinin üyesi olan her kişi tabii ki bir "partizan" değildir.

Sadece o partiyi ve ilkelerini, amaçlarını benimsemiş, o partiye üyelik bağı ile kaydolmuş yurttaşlar hem bir sorumluluk hem de bir yurttaşlık görevi üstlenmiş olurlar.

"Partizanlık ruhunu" taşıyan birey için ise o partinin taraftarlığı artık bir yaşam biçimi ve yaşamının bir amacı gibi olmuştur.

Her türlü yol ve yöntemi kendisi için bir hak ve gerekli görebilir.

Tam da bu durum bir "normal üstü"lük taşıyan ruh halidir ve de gittikçe de ölçüsünün artması ile daha da büyük "tehlikeler doğurabilecek" olaylara neden olabilir.

Bir partiyi desteklemek ve onun için çabalarda bulunmak ile partizanlık arasındaki ana belirgin ölçü ise bu iki durumdaki "aşırıya kaçmanın ölçüsü" ve "normal dışı ölçülere"  kaymasıdır.

Günümüzde ise partizanlık kavramı ve portesi bir aşırılık, bir normlar üstülük gösterir ve çekinilmesi, "dikkat" edilmesi gereken bir durumdur.

Böylesine bir yapılanmanın içine düşen birey "günlük kuralları", sevgi ve saygıyı, "ölçüleri" artık pek göz önüne almaz olabilir.

Çok iğneleyici, kırıcı ve de kural tanımaz olabilir.

Hiç bir kimse onun için kendi istemlerinden ve hedeflerinden üstün olamaz.

Kendi yaşamını tam bir "partizanlık" olarak şekillendiren bireyin "suça itilmesi" ve suç işleme "olasılığı" çok artmıştır.

Beyninin programlanması sadece bu yöndedir.

İnsanlığın genel değerleri onun için hiç bir şey ifade etmeyebilir.

Davranışlarıyla, eylemleriyle "insanlık suçuna" bile karışabilir.

Bazen günlük yaşamdaki hırslar, istemler, yarışlar, beğenilme duyguları, öfkeler, çıkarlar… vb. insanı öylesine bir sarar ki "öz denetim"lerini yitirebilirler.

Bu durum ilerledikçe de salgıladığı "adranalin"den dolayı da belki de daha "doyumlu" ve "zevk alır" hale gelirler.

Bu kitlelerin yanı sıra TROLL diye adlandırılan gevezelik, alaycılık, küçük düşürme yöntemleri ile kendilerine karşı olan tarafa her yerde saldırılarda bulunmak, moral bozmak isteyenler de var. İnsanları kötü etkilemek ve öz denetimlerinden çıkarmak isteyen bu kitlelerin sayısı ise gittikçe artmaktadır.

Zapt edilemez bir duruma gelindiğinde ise toplumda çok "sağlıksız" bir yapılanma oluşmaya başlamıştır.

Tüm bu değerlendirmeler ışığında düşündüğümüzde "sağlıklı" bir toplum ve sağlıklı bireyler isteğimiz ise çok daha "önem" kazanmalıdır.

Toplumun genel kabul ettiği değerlere sahip, ilkeli, çağdaş ve uygar, aklı başında yurttaşlar olsun diye çok özen göstermeliyiz.

Bunu istemeliyiz.

Çevremizdeki tanıdıklarımızın, arkadaşlarımızın bu çerçevenin dışına çıktığında ise onları uyarmalı ve onları "barışçıl ve insancıl" çizgiye çekebilmeliyiz.

Bu bizim için hem bir insanlık hem de bir yurttaşlık "görevi" gibidir.

Özellikle devletin, toplumun çok zor günlerden geçtiği zamanlarda her bir sıkıntı tüm insanları olumsuz etkileyecektir.

Bu sorunlara çözüm yollarını bulmak için ise ülke genelinde "parti yandaşlığını" ve keskin "parti taraftarlığı" bir yana bırakıp "ortak bir güç" ve "çözüm" oluşturacak çalışmalara, dayanışmalara girilmesi gerekir.

Yurttaşlık bilinci ve görev anlayışı taşımak ne denli önemli ve değerli ise ussal davranmak ve bireysel denetimi yitirmemek de o denli önemlidir.

Sağlıklı ve huzurlu bir toplum isteğimizi hiç yitirmemek, gerçek yoldan ayrılmamak dileğim ile....

Sevgi ve saygılarımı sunarım.

. Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 04.12.2022, MŞ.

********************************************************************************


 

2 Aralık 2022 Cuma

KENAR MAHALLELER GERÇEĞİ

-  KENAR MAHALLELER GERÇEĞİ

Tüm dünyada genelde kentlerin özellikle de büyük kentlerin kıyı bölgelerinde düzensiz ve çoğunlukla da kaçak olan yapılanmalar vardır.

Bu bölgeler, kenar mahalleler genelde hep "göç" hareketleriyle ve yoksullukla iç içedir ve yaşanılan sorunlar oldukça büyüktür.

Kenar mahalleler gerçeği ve kenar mahallelerin yapısının tüm toplumu etkileri:

Kentler, eski ya da yeni kentler hep bir farklılıklar gösterir.

Yıllardır gele gelmiş ve pek de bir yenileşmeye uğramamış olan eski mahallelerde iyice "kıyıda kalmış" kenar bölümler de vardır.

Kenar denildiği zaman anladığımız ise oralara dışarıdan birilerinin gelip, dolaşması pek alışılmış olmayandır.

Kenar mahalle, gecekondu mahallesi, varoşlar… kentin merkezinden "uzaktaki" bölgelerdir.

Varoş kent ve kasabanın dışında kalmış olan mahalledir. (Macarca'dan gelmektedir)

Kenar mahallelerin yaşayanları kendi içlerinde yeni kurallar, yeni düzenler kurmuşlardır.

Kendi içlerinde kendilerine göre bir basamaklama, bir düzen, bir yaşam biçimi, bir hiyerarşi vardır.

İç içe geçmiş örgütleri, çeteleri, grupları oluşmuştur zamanla…

Okumuşluk düzeyi, gelir düzeyi, çağdaşlık düzeyi oldukça geride kalmıştır.

Ana sorunların çok yönlü ve çok boyutlu olduğu bir yapılaşmanın içindedir "kenar" mahalle.

Yapıların bakımsızlığı, eskiliği ve yıpranmışlığı ile en yoksul kesimlerin yerleşkesi olmuştur.

Ana sorun barınma, başını sokacak bir yer bulmak iken diğer paralel sorun ise işsizlik, düzenli iş bulamamaktır.

Suça eğilim ve yasa dışılığa itilmişlikler özellikler genç işsizlerde çok yoğundur.

Kendi içlerinde sıkı bir dayanışma ve kardeşlik duygusunu yaşarken ayni zamanda da karşılıklı bir çekişme ve rekabet duygusunu da yaşarlar.

Kenar mahalle kendi içinde bir dünya olmuştur zamanla..

Kentin, modern yeni kent merkezlerinin çok uzağında ve dışında kalmıştır.

Bazı kenar mahalleler eskiden kalmış, ayakta durmaya çalışan mahalleler iken bazı yerlerde ise özellikle iç göç nedeni ile oluşmuş yeni kenar mahalleler, gecekondular ortaya çıkmıştır.

Kenar mahalle insanlarının birçoğundan sabah erkenden kente inip, bulabildikleri işlerde çalışıp akşam evlerine dönen bir kitle oluşturmuştur.

Bazıları ise kendi mahallelerinin içinde kıyısında bazı gelir alanları oluşturmaya çalışmaktadır.

Örneğin kentlerin sokaklarında topladıkları çöpleri getirip, yığdıkları ve ayrıştırdıkları alanlar ile geçim kaynağı sağlayanlar olmuştur.

Kenar mahalle içi dayanışma ve iç destek yıllar içerisinde kendilerince ayrı bir ortak kültür oluşturur.

Onların dansları, eğlenceleri, müzikleri, gelenekleri, töreleri, giyim tarzları, zevkleri… ortaya çıkar.

Kenar mahalle insanı devamlı bir savaş, bir mücadele içerisindedir.

Yaşam kavgası başka mahalle türlerine, köylere benzemez.

Kendi içlerinde karşılıklı bir beğendirme, bir tür kabul ettirme, üstün olma, ispat etme, güçlü durma… gibi ruhsal yapılar geliştirmişlerdir.

En iyi arkadaşlıklar, en iyi dayanışma onlara göre hep "kendilerinde"dir.

Okumak, okullu olmak ve iyi meslekler öğrenmek için ne olanakları olmuştur, ne de zamanları…

Aileden gelen, yukarıdan aşağıya gelen bir "kaderi" yaşarlar sanki.

Onların haklar, özgürlükler, çağdaşlık, demokrasi, bilim, aydınlık, yurttaş olma, evrensel kültür… gibi konularla işleri yoktur.

Esas iş ayakta kalmaktır, yaşayabilmektir, yıkılmamaktır, ezilmemektir, aç kalmamaktır, açıkta kalmamaktır.

Devlete güvenmek, yetkililere güvenmek isteseler bile onların dertlerini, sorunlarını dinleyecekleri bulabilecekleri kimseler yok gibidir.

Sorunlarını devlet katlarına iletecek ve izleyecek, haklarını savunabilecek kimseleri de yok gibidir.

Seçim zamanı geldiğinde siyasi partiler kenar mahalleleri akıllarına getirir ve oralardan oy toplama amacıyla gelip, gitmeye, sözler vermeye başlar.

Bu bölgelerde yapılması planlanan kentsel dönüşüm projesi sözü verirler.

Seçim gelip, geçtiğinde ise durum yine eskisi gibi devam eder…

Modern kentlerin yeni tasarlanmış olanların bazılarında ise kenarda daha çok işçi sınıfının oturacağı az maliyetli siteler tasarlanmış olabilir.

Daha çok büyük bir planlamaya bağlı olmayan bu yerlerde zamanla çarpık yapılaşma devam etmiş ve göç dalgalarıyla buralara savrulan insanlara mesken olmuştur.

Yeni genç kenar mahalleler de yine ilk günden ucuz yaşam kalitesi ve büyük sorunlarla boğuşan insanlarla dolmaya başlamıştır.

Buralara gelip yerleşmek isteyenler yeni kümeler, yeni birliktelikler oluşturmaya başlamıştır.

Birbirlerini izleyip büyük kentlere gelen yeni göçenler de zamanla o kenar mahalleye ve onun kavgalarına alışmaya başlamışlardır.

Denetimsiz ve imar yasalarına uyulmayan kaçak yapılardan oluşmuş yeni tip kenar mahalleler de zamanla genişlemeye devam etmiştir.

Kenar mahallelerin kendilerince ortak sorunlarının içinde sağlık sorunları, ulaşım, eğitim sorunları, alt yapı sorunları en başta gelmektedir.

Binaların yapısı hiçbir zaman en istenilene uygun olmamıştır.

Bu kenar mahalle türlerine ve oralarda yaşayan insanlar, onların tüm bu ortak sorunlarına zamanla çok daha başka, hiç de beklemedikleri "eklemeler" yeni katılanlar gelmektedir.

Ülkenin her bir yanından gelen "iç göçe" ek olarak "sınır ötesinden" gelen düzensiz, denetimsiz, "kayıt dışı göç" dalgaları kenar mahalleleri etkilemektedir.

Dışarıdan gelen o göçmenler de ayni nedenlerden dolayı, ayakta kalmak için bir kenar mahalle bulup, onun içinde yer alma kavgasını vermektedirler.

Böylece kenar mahallelerin zaten var olan kısır döngüsünün üzerine yeni katmanlar, yeni yükler gelmiş olmaktadır.

Evet bir devletin en önemli hedefleri neler var ise bunların içerisinde kalkınmak, çağdaş ve uygar bir toplum olmak da var olmalıdır, değil mi?

Devlet, belediyeler, kamusal kurumlar devletin yükümlülükleri gereği toplumun her kesimine hizmet götürmek ve sorunların çözümüne eşit bir yaklaşımla eğilmeleri gerekmektedir.

Ülke nüfusunun, yani toplumun ana yapısının her yönü ile bakıldığında sağlıklı bir işlerlik kazanıyor olması gerekir.

Denetimsiz ve kaçak ilticacılar ile kenar mahallelerin yükü çok daha artmakta ve yeni kurtarılmış bölgeler oluşmaktadır.

Suça itilme oranı ve suçun çeşitliliği, devletin oralara erişememesi ile kenar mahalleler tüm toplum için ileride patlayacak birer bomba gibi zamanla tehlikeli hal alacaktır.

Görmemezlikten gelmek, duymamak, bilmiyor olmak, oralara bakmamak… ile yalnızca sorunla geriye itilmekte ve çözülememektedir.

Peki, ne olacak, bu hep böyle mi devam edecek?

Bu soruları ben, sen değil, esas sorumlu olanlar, görevli ve yükümlü olanlar, seçilmişler kendilerine ön görmeli ve üzerine gitmelidir.

Bir de toplumsal sorumluluk ve politik duyarlılık sahibi olan, olması gereken kuruluşlar, kayıtlı siyasi partiler, kitle örgütleri bu büyük sorunun üzerine gidebilmelidir.

Her gün yeni, yeni "yapay" ve anlamsız, boş gündemlerle uğraşmak yerine ülkenin ve tüm toplumun "yararına" olması gereken çözümlere gidilmelidir.

Kenar mahalleler gittikçe artmakta, büyümekte ve çok daha sorunlu duruma gelmektedirler.

Öyle bir olgu yaşanmaktadır ki kentin merkezinde olup da yıllar içerisinde bakımsız ve terk edilmiş duruma düşmüş mahalleler bile zaman içerisinde bir "kenar mahalle" olmuştur.

Gazetelerden okunduğu gibi bu tür mahalleler gittikçe artan bir iç ya da dış "göç" almaktadır ve kendi başlarına bir tür sorunlar yumağı oluşturmaktadır.

Bu yapılanmaları dile getirmekle "duyarlılık taşıyan" insanlarımıza, aydınlara, okuryazarlara da bir küçük işaret vermek istedim.

Belki bu konu üzerinde eleştirel düşünebilenler çıkar.

Çağdaş ve uygar bir refah toplumu olabilmek hiç de kolay değildir, nerede ise gittikçe de gerçekleşemeyecek gibi gözükmektedir.

Umut etmek ne denli iyi ve gerekli ise ayni zamanda sorunları zamanında ve kökten çözebilmek istemek, bunun için emek harcamak da kesinlikle gereklidir.

Doğru, "zaman" nasıl olsa akıp gidiyor, hoş güzel, tatlı, renkli ve de şirin "konu"cuklarla günümüzü geçiriyoruz… çok da mutluyuz…

Ama, hiç beklemediğimiz bir anda ve bir yerlerde bir toplumsal patlama ile karşılaşıldığında bu herkesi etkileyecektir.

Evet, "inşallah olmaz" diyerek hemen kıyısından, kenarından kaçabiliriz…

Belki birazcık daha eleştirel ve sorgusal düşünebilsek ve gerçeklerden kaçmadan görebilsek, kendimiz birilerine kaptırmadan, özgür irademize sahip çıkabilsek ve gelişmeleri izleyip, kavrayabilsek..

.  Huzur dolu, sağlıklı ve eşitlikçi, adil bir topluma kavuşabilmek umudu ile…

Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 27.11.2022, MŞ.