30 Nisan 2021 Cuma

1 MAYIS 1886 ve Günümüz

.   1 MAYIS 1886 ve Günümüz

·       ABD'nin Chicago kentinde işçiler 1886 yılında 1 mayısta iş gününün "8 saatlik iş günü" olması için genel greve gittiler.

·       Polisin ateş açması sonucu, çok sayıda işçi öldü ve yaralandı.

·       İşçi liderlerinden Albert Parsons, August Spies, Adolph Fıscher ve George Engel düzmece tanıklar ve kanıtlarla idam edildi.

·       1889. II. Enternasyonal, 1 Mayıs'ın, bütün dünyada "işçilerin birlik ve mücadele günü" olmasını kararlaştırdı.

·       Ve bugün yine ayni şeyler yaşanıyorsa, varsa adaletsizlik ve hakların çiğnenmesi...

·       Yine küçük ve kahraman ama çaresiz ve de sessizliğin çocukları çalıştırılıyorsa bir esir gibi madenlerde, atölyelerde ve de her bir yanında ülkelerin hem de biline,  biline ve göz önünde...

·       Neler demeliyiz şimdi?

·       Ne bayramı, ne sevinci?

·       Ben anlamıyorum sevinip, gülen kahraman insanlarımıza...

·       Bugün, her 1 MAYIS önce emeğin ve onu elinde tutan emekçinin, işçinin haklarının elde edilmesini gerektiğini anlatan, toplumun her kesiminde emeğin insanın en değerli gücü olduğunun anlatılması ve kabulünün mücadelesi olması gereklidir.

·       1 MAYIS bir "hesap, bir envanter" günüdür...

·       Durup da bu güne ve yaşanılan yere, dünyaya bir bakma günüdür, çalışan insan gözüyle...

·       Şarkılarla, marşlarla, yüceltmelerle, şişinmelerle geçmesi gereken gün değildir.

·       Bakmak gerekir sayılara, istatistiklere... ne denli yol alabilmiş yüce insanlık taa 1886'dan bu yana...

·       Çalışan kadına ödenen ücret emeğine göre, yaptığı işe göre ödenmiş mi?

·       Aldığı ücret bir erkeğinki kadar mı?

·       Kadınlara "pozitif ayrımcılık" yapılıyor mu çalışma yasalarında ve iş dünyasında?

·       Çocuğunu "emzirme hakkı" tanınmış mı, ücretli saat içerisinde?

·       Hamilelik dönemi, lohusalık dönemi yasal korunma altına alınmış mı kadın işcilerin, memurların, emekçilerin?

·       18 yaş altı hiç bir yurttaşın her hangi bir ücretli işte "çalışmaması için" yasalara özel maddeler konulmuş mu ve de bu maddeler yaşamda, toplumda uygulanıyor mu?

·       İş yerlerinde çalışma koşulları "çağa uygun" mudur?

·       Çalışan her bir kişinin sağlık sigortası, işsizlik sigortası, emeklilik sigortası, yaşlılık sigortası var mıdır?

·       Bu sigortalıların taşıdığı koşullar ve içerikler çağımıza uygun mudur?

·       İnsanın insanı sömürmesine son verileceğine dair işaretler var mıdır?

·       Yüce dinler insanları Allah katında eşit görmek isteyerek, köleliğe son vermek istememiş midir?

·       Buna rağmen yine de günümüzde en dindar olanlar bile neden emeğin ve emekçinin, "insanın korunmasını" bir türlü gündemlerine alamamaktadırlar.

·       Boş laflarla, süslü sözlerle değil, yaşamın ve iş dünyasının gerçekleri üzerinden bakmalıyız bir mayıslara.

·       Düğün dernek yapmanın, kendi aramızda bol ve de sert sözlü söylevler yapmanın ne işe yaradığını düşünenler var ise de ben bilmiyorum, anlamıyorum!

·       Köyünde ve kasabasında, kentlerin gece kondu mahallelerinin yıkık, dökük evlerinde "eğitimde şans eşitliğini" bir ömür boyu bile duyamayacak çocuklar var ise ve de o çocuklar daha en sıska hallerinde iken bile, incecik boyunları ile "çalıştırılmağa koşullu" iseler, ne yapayım ben, eğlenceyi, coşkuyu...

·       İnsanın en değerli varlığı onun emeği, düşüncesi, iş becerebilme yetisi ise bir diğer ikizi olan da onun "onuru"dur.

·       Eğer ki bir dünyada tüm teknolojilere, ilerlemelere, elektronik ve dijital yeni dünya  kurgularına rağmen, çocuklar hiç de bir "gelecek şansı olamadan" çalıştırılabiliyorsa ve onlar ki hem aç, hem de hasta olarak da buna mecbur da olabiliyorlarsa, benim, senin için sızlamamalı mı?

·       Ben iyi bir dindar isem, benim dinim "insanın" bu tür koşullarda yaşamasına "rıza" mı gösterecektir? Bir düşünün, bir ölçün...

·       Ya da tüm güzelliklere, her türlü varsıllıklara ve kocaman sözlere ve övünmelere, büyüklük gösterilerimize rağmen, bugün "yine de" tarlalarda, madende, yer altında ve de tüm diğer irili ufaklı "sözde" iş yerlerinde insanlar sigortasız ve karın tokluğuna çalışmak zorunda iseler, ne yapayım ben bu "modern" dünyayı?

·       Yok, ille de "örgütlü mücadelemiz" bizim en büyük gücümüzdür, kazanacağız, diyor iseniz, bir dönün bakın, o örgütlerde hangi konular gündemde, hangi girişimler ve eylemler, etkinlikler var?

·       2020 den 1886'yı çıkardığımızda kaç yıl geçmiş, diye bir durup, düşünelim yine en baştan!

·       Ne kadar yol alınmış?

·       Evet, 134 yıl önce böyle bir olay ortaya çıkmış, grevler yapılmış, insanlar ölmüş ve de istemler dile getirilmiş.

·       Daha sonraki yıllarda ise birçok ülke bu günü ve o günü anısını yaşatır iken haklı istemler dile getirmeğe başlamışlar.

·       Onca yıl içerisinde dünya ne denli değişmiş, bilim, teknoloji, teknik ne denli ilerleme kazanmış?

·       Neler elde edilmiş bunca yıldır?

·       Neler kabul edilmiş tüm ülkelerde?

·       Çağdaş hukuk devletleri ne denli başarılı olmuş?

·       Endüstri ne denli kurumsal başarı elde etmiş, kaç kişiye iş, aş ve gelecek garantisi verebilmiş?

·       Küreselleşme sonucu, sanayileşmenin getirdiği tehlikeler, gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere transfer edilmeye başlamıştır.

·       Gelişmekte olan ülkelerde iş kazası ve meslek hastalıkları sayısı artarken, gelişmiş ülkelerdeki çalışanlar, hizmet sektöründeki olumsuz çalışma koşulları nedeniyle, yeni risklerle karşı karşıya kalmışlardır.

·       Gelişmekte olan ülkelerde kırsal kesimden kente hızlı göç, eğitim seviyesi düşük işçilerin, işlere uyarlanamaması, olumsuz koşullarda çalışma, yetersiz iş denetimi, iş kazaları ve meslek hastalıkları sayının artmasına neden olmaktadır.

·       Ve hala bizim gençlerimizin en az üçte birisi işsiz ise ve de üniversite bitiren her iki gencin en az yarısı hiç iş "bulamıyor" ise, gerçekten de durup bunları sakince bir düşünmeliyiz?

·       Nerede ve kimler bazı hataları yaptı, yapıyorlar ki, koca insanlık hala karnını doyurmak, başını sokacak bir dam altı bulma derdiyle uğraşmaktadır.

·       Bu yazdıklarım sakın bir siyasi partinin, ideolojik bir grubun politik düşüncesinin gölgesinde, bir partinin etkisinde falan yazılmış sanılmasın.

·       Onlara hiç bir gereksinim yok.

·       İyi şeyler istemek için, insanca bir yaşam ve çalışma koşulları istemek için ille de bir partinin peşine takılmak da gerekmez!

·       Yeter ki sağ duyulu, güzel ahlaklı İNSAN olabilelim....

·       Dünyada var olan her şey, ama her şey sadece "insanın mutlu" ve "sağlıklı olması" için ise, o insanın "en iyi koşullarda" yetişmesini istemek, onun en iyi koşullarda çalışmasını istemek de biz insanların en doğal hakkı ve görevidir.

    Saygılarımla...

    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI,

    2020.05.01, MŞ.

    GC-M-20.05.01-A

_       2021 yılında ise durum çok çok daha kötüdür.   _______________

·       Virüs salgınının ortaya çıkması ile birlikte çok da iyi yönetilemeyen birçok alanda çok sayıda insan işinden olmuştur.

·       Dükkanını, şirketini kapatan iflas eden yüz binlerce kişi vardır.

·       İşsiz kalan, işten çıkarılan işçilerin durumu, tarım emekçilerinin durumu, hiç bir sosyal güvenliği olmayanların durumu özellikle Türkiye gibi çarpık ekonomisi olan, ulusal bağımsızlığını tam yerine getirememiş ülkelerde çok kötüdür.

·       Tüm bunların nedeni ve temel sorun sadece bugün ve bu salgın hastalık değildir.

·       Yıllardır sağlanamayan, sosyal hukuk devletinin getirmesi gereken sosyal güvencelerin yetersizliği ve kapsam alanının darlığıdır.

·       İşçi olmak, emekçi olmak bir ülke için en temel güvencelerden olmalıdır.

·       Üreten olmadan, üretmeden tüketebilmek ise ancak dışa bağımlılığı getirir ve bunun da sonu o ülkenin çöküşü olur.

·       Bunun olmaması için de yine o ülkede çağdaş bir eğitim öğretim sağlanmalıdır ki her bir çocuk eşit bir eğitim şansına ve hakkına sahip olabilsin.

·       Ülkenin yurttaşlarının bilinç düzeyi ve çağdaşlığa, uygarlığa bakış açısı yükselebilsin.

·       .

·       2021.04.30, MŞ.

 

29 Nisan 2021 Perşembe

"Dürüst Politikacı" Olabilmek

  "Dürüst Politikacı" Olabilmek

·       Dünyanın her yerinde bir "politikacı" olabilmek hiç de kolay olmamıştır.

·       Özellikle de "geri kalmış" ya da "gelişmekte olan" ülkelerde "dürüst" bir politikacı olmak hep çok zor olmuştur.

·       Her zaman politikacılara karşı uygulanan, onları etkilemek isteyen güçler ve çıkar çevreleri olmuştur.

·       Bu çevreler ve kuruluşlar her şeyden önce ve her zaman o ülkede bulunan politikacıları kendi taraflarına çekmek ve kendi çıkarları için kullanmak istemişlerdir.

·       Ancak demokratik kurumların ve ilkelerin geçerlilik kazanmış olduğu uygar toplumlarda, hukuk devletinin, çoğulcul parlamenter sistemin tam anlamıyla uygulandığı ülkelerde "düzgün ve dürüst" bir politikacı olabilme "oranı" üst düzeylere yaklaşmıştır.

·       Yaşamında bir partide görev alarak çalışmak isteyen bir politikacının ya da "partiler üstü" bir tutumla politik yaşamda yer almak isteyen bireylerin bu anlamda "nasıl" olmaları, hangi ilke ve özellikleri taşıyor olmaları düşünülmelidir?

·       Özgün ve güvenilebilir,  düzeyi yüksek, etkili, başarılı, ve inandırıcı "politik vurgulamalar" yapabilmek için en azından  şu ilkelere uyulması gerekir:

- Hiç kimseyi küçük düşürmeyeceksin.

- Hiç kimseye aşağılayıcı, hakaret edici bir tutumda bulunmayacaksın.

- Kısa, kesin ve öz vurgulamalar kullanacaksın.

- Sahte gündemlerin içine düşmeyeceksin.

- Birilerine yaranmak için çaba harcamayacaksın.

- Temel ahlak ilkelerinin dışına çıkmayacaksın:

- Yalana, iftiraya dayanan vurgulamalara asla yanaşmayacaksın.

- Kullandığın dil ve davranış biçimin her zaman saygılı ve edepli olmalıdır.

- Politik vurgulamalarının her zaman kanıtı olmalıdır.

- Alay ederek, kişileri gülünç duruma düşürerek davranmayacaksın.

- Hiç kimsenin bedensel ve zihinsel engelini vurgulayarak bir politika yapmayacaksın.

- Hiç bir yerden ve kimseden maddi ve manevi bir çıkar ya da kayırma beklemeyeceksin.

- "İlle de beğenilmek ve şirin görünmek" duygularından arınmalısın.

- Daha özgür ve bireysel gelişimi tercih ederek devamlı araştırmalar ve incelemeler yapacaksın.

- Kullandığın "dil" asla bir küfür ve kötü sözcük içermeyecek.

- Kapalı kapıların ardında başka, meydanlarda başka konuşmayacaksın.

- Yanındaki kişilerin düşünce biçimlerini, davranışlarını ve kişilik özelliklerini her zaman çok iyi gözlemleyip, inceleyeceksin.

- Asla kişilik bozuklukları ve karakterinde olumsuzluklar olan kişilerle ortak bir "iş" görmeyeceksin.

- İnsanlığın, ülkenin, halkının zararına olabilecek ve de çağdaş uygarlığın, demokratik kuralların dışında bir tutum ve davranışta bulunmayacaksın.

- Ucuz ve boş politikalar yapan biri olarak anılmak ve kabul görmek istememelisin.

- Çıkar çevrelerinin, güç odaklarının senin üzerinde uygulamak isteyecekleri baskılara ve kışkırtmalara hazır olmak için kendini çok iyi hazırlamalısın.

-

    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI,

    2021.04.29, MŞ.

14 Nisan 2021 Çarşamba

Neler Beklenmeli

  Neler Beklenmeli?

-Gelecek zamanda insandan neler beklemeli?

-Nelerin, nasıl olmasını istemeliyiz?

-Nasıl davranılmasını beklemeli?

-Toplum önüne çıkan insanlardan neler beklemeliyiz?

·       Düşüncelerimiz, zihinsel algılarımız ve birikimlerimiz bizlere yön verir.

·       Neleri ve nasıl “düşünür” isek etkileniriz ve beynimizi de bu yönde çalışmaya zorlamış oluruz.

·       Son yılların en geniş çalışma alanlarından birisi olan “insan zihnini” etkileme, yönlendirme ve de biçimlendirme çalışmaları oldukça başarılı oluyor.

·       Sıradan insanlar artık kendi “özgür” ve “içsel” davranışlarını geliştirip, buna göre davranabilecekleri yerde toplumdan yeni tür medyadan etkilenerek çok değişik, bazen de pek güzel olmayan davranışlar gösterebilmektedir.

·       Bazen de çok ünlü ve tanınmış, önemli görevlerde bulunan kişilerin bile konuşma biçimleri, kullandığı konuşma kalıpları çok dikkati çekmekte olabilmektedir.

·       Özel yaşamdaki sözlü dil bile önemli olsa da özellikle halkın önünde, herkese açık ortamlarda kullanılan dil ister sözlü, ister yazılı olsun çok düzgün ve iyi bir düzeyde olmalıdır.

·       Örnek alınabilecek seçkin bir dili kullanmayan her kişi için aslında kınama yapılsa bile yeridir…

·       Özellikle herkesin erişebileceği ortamlarda karşılaşılan kişilerden neler beklemeliyiz?

.       Dilini düzgün kullanmalı

.       Hiç kimseye hakaret etmemeli

.       Kimseyi aşağılamamalı

.       Hiç kimseye bir lakap takmamalı

.       Dürüst olmalı

.       Yalan söylememeli

.       Abartılı davranmamalı

.       Hiç kimseye abartılı övgülerde bulunmamalı

.       Partizanca davranmamalı

.       Beden dilini doğru kullanmalı

.       Giyimi düzgün ve bakımlı olmalı

.       Hiç kimseye iftirada bulunmamalı

·       Bu özellikleri istemek, hem bizim kültürümüze, hem de görgü kurallarına, uygarlık düzeyine uygundur.

·       Bu tür düşünce ne bir hayalcilik, ne bir saflık ne de boş bir laftır.

·       Neden güzel, doğru ve iyi olanı istemeyelim ki…

·       Tek, tek nasıl ki iyi ve doğru değerleri yitirdiğimizi gözlemliyor isek, yine buna karşın herkes güzel ve iyi olanı kendi başına da olsa, istemelidir.

·       Kurumlar da kendi iç döngülerine yönelik olarak bu tür istemlerde bulunmalıdır.

·       Hele aile yaşamı tüm bireyleri ile temiz ve düzgün davranışları seçmeli ve uygulamalıdır.

·       Nasıl ki “kötü alışkanlıklar” var ve onlardan vaz geçmemiz söyleniliyorsa, biz de “iyi alışkanlıklar” edinmeliyiz.

 Öğretmen Gönen ÇIBIKCI,

    2021.01.02- MŞ.


Günümüzde „Birey“

  Günümüzde „Birey“

·       Çok hızla geçen bir zaman dilimi içerisindeyiz.

·       Geçmiş yüzyıllarla karşılaştıramayacağımız denli bir yenilenme, bir hızlanma ve akış dolu bir zamanın içerisinde hızla ilerliyoruz.

·       Eskiden var olan değerler, ölçüler ve kabullenmeler, hep bir, bir değişime uğradılar.

·       İnsanlar bu hızlı değişim çağında, yüksek teknolojiye ve dijital çağa girilen bu dönemde kendi öz benliklerin sahip çıkabilme sorunlarıyla karşılaşıyorlar.

·       Toplumsal dengeler ve insanlar arası ilişkiler alışılmışlığın üstünde yeni yapılanmalar, sorunlar, çözümsüzlükler getiriyor.

·       Birçok „şey“ artık çok daha kolay çözümlere kavuşmuş gibi göründüğü bu durumda „birey“ olarak sıradan insanlar kendi kısır döngüleri içerisinde yoğruluyorlar.

·       Mutlu olmak, sevilmek, beğenilmek, aranmak gibi duygular çok daha üste çıkarak bireyleri ele geçiriyor.

·       Özellikle de sosyal medyayı kullanarak iletişim içerisinde bulunan birey bu tür duyguları kullanarak kendince bir „doyuma“ bir ruhsal beslenmeğe kendisini kurguluyor.

·       Çok daha mı mutlu oluyor?

·       Hiç sanmıyorum.

·       Çok daha bir çözümsüz arayış içine, hızlı etkilemelere yöneliyor, kendince oluşturulmuş olan çevresi içerisinde hiç durmadan akan bir „alış-veriş“e yöneliyor.

·       Bu tür karşılıklı dostluk-arkadaşlık çemberi içerisindeki döngüler, arayışlar, tatlı sözler yollamalar, takdir etmeler ile aslında „kendine“ yönelik bir kısır döngünün dışına çıkamıyorlar.

·       Çıkmak da istemedikleri gibi, böylesine bir açlık gidermeğe itilmiş olan sıradan bireyler bu durumu bir sorun olarak da görmüyorlar.

·       Bu tür tiplemelerde bu bireylerin sosyal ve ekonomik durumları, diploma düzeyleri de pek bir işe yaramıyor.

·       Çok az bir yüzdesellikle toplumun dar bir kesimi bu tür oluşmaların dışında kalabilmeyi başarabiliyorlar.

·       Kimdir bunlar?

·       Çocukluğundan bu yana kendi öz arayışları ve çabalarıyla temel okumaları yapabilmiş, birikimlerini düzenli ve sürekli sağlamış olanlar.

·       Kültürel ve eğitimsel aşamalar yapmakla birlikte, paraleleinde kişisel gelişimlerine, ruhsal özgürlüklerine, bireysel öz güvenlerine çok iyi sahip çıkabilmiş olanlar.

·       Son otuz, kırk yılın dünyada geliştirdiği yeni etki alanlarını tanımakla, olanakları kullanmakla birlikte, yeni küresel sorunları algılamada, insan ilişkilerini tanımlamada zorluk çeken „birey“ büyük bir hızla eski tanıdıklarından dost, arkadaşlarından bir sıcaklık, bir sevgi arar duruma gelmiştir.

·       Entelektüel olduğunu düşüneceğimiz kesim ise gittikçe kendini daha dar bir çemberin içine çekmektedir. Onların algıları, kavramları ve yorumlamaları, düşünsel yapıları ve dilleri farklılık göstermektedir.

·       Akademik çalışmalar içerisinde bulunan kitle ise hem geçmişten gelen o daldaki birikimleri, değerleri hem de günümüzdeki kendi dalıyla ilgili gelişmeleri, yayınları izleme endişesi ile çırpınmaktadır.

·       Siyasi partilerin taraftarları ise kendi partilerinin yönlendirmesinin ve bakış açısının dışına çıkamamaktadır.

·       Dar bir oran içerisindeki gerçek burjuva ise ülke sorunlarıyla uğraşmak istese bile, piyasaların yeni yükselen değerlerini gördükçe daha da geriye çekilmekte ve özellikle kendi varlıklarını ayakta tutabilme çabası içine gömülmektedir.

·       Asıl büyük kesim olan dar gelirliler, yoksullar, işçi ve ırgatlar ise temel geçim sorunlarıyla karşı karşıya iken ancak yine kendi sınıflarının, sokağının insanlarıyla hep bir olabilmektedir.

·       Bireyin özgür iradesinin oluşması ve kişiliğinin gelişimi ve bunlara bağlı olarak da daha iyi düşünebilecek, davranabilecek, kararlar alacak düzeye gelebilmesi gittikçe zorlaşmaktadır.

·       Ellerinde var olan kendi mahallelerinden, ailelerinden aldıkları kültürel değerlerin, inançların zaman içerisinde yenilenememesi, çağa ayak uyguramamak, kişiliğin özgürleşemeden, aşamalar kat edemeden durağanlaşması… gibi olgulardan dolayı da genelde toplumun yapısı ortak bir tablo çıkarmaktadır.

·       Genç kuşaklar ise eskilerin yapısını anlamadıkları gibi çağın getirdiği yeniliklere sağlıklı bir uyum da sağlayamamaktadır.

·       Eğitim, öğretim ve okullar sistemi ile de yepyeni sorunları yaşayan genç kuşaklar „gerçek“ bir dünyada eskilere göre daha da bir zorlukla karşılaşmaktadır.

·       Genelde, görünen birey yapılarına bakacak olduğumuzda şu özellkleri ilk bakışta görebiliriz:

-        Bir konu üzerinde drinlemesine araştırma ve inceleme yapmazlar.

-        Fikirsel, düşünsel çalışmalara yönelmezler.

-        Düzenli ve köklü bir okuma alışkanlıkları gelişmemiştir.

-        Uzun tümceleri, iç içe geçmiş tümlecikleri anlayamazlar.

-        Okuduğunu anlayamayanlar gittikçe artmaktadır.

-        Okuma yazma biliyor olsalar bile oturup düşünsel yazılar yazamazlar.

-        Okuryazar olanlara yanaşmazlar, onları önemsemeyen bir tavır takınırlar.

-        Hep kendi kısır ve dar çevreleri içinde iletişim halindedirler.

-        Kendi „mahalle kültürünün“ etkisinde olup, o kalıpların dışına çıkamazlar.

-        Genelde hep bir „mağduriyet“ edebiyatının etkisindedirler.

-        Kendileri bir şeyler yapmaktansa hep başkaları yapmalıdır.

-        Karşı tarafın eksiklerini, yanlışlarını ortaya çıkarmak üzere kurulmuş bir davranış sergilerler.

-        Düşüncelerini fikirsel olgunluk taşıyan içerikli konuşmalarla, yazılarla ifade edemezler.

-        Daha çok kişisel yaşanmışlıkları, hoşlanmaları, yeme, içme üzerine geliştirdikleri alışkanlıklarla geçirirler günlerini..

-        Zihin yönetim sistemlerinin bir ürünü olan „moda“ onları çok çabuk etkiler.

-        Çok çabuk ve acele ile görsel olarak algıladıklarını kendilerine uygularlar, takıp, takıştırırlar.

-        Kendi çevrelerindeki en yakınlarıyla birlikte olduklarında ise sesleri hep yükselir, duyguları taşar.

-        Yalnızlık onlara göre değildir, yalnız olduklarında ne yapacaklarını bilemezler, donanımları yeterli değildir.

 

·       Bireyin günümüzdeki durumu ve yapısallığı üzerine yapılacak incelemeler, araştırmalar vardır tabii ki…

·       Ben kısaca, bireysel düşüncelerimi aktarmak istedim.

   Öğretmen Gönen ÇIBIKCI,

    2021.01.09- MŞ.