25 Temmuz 2020 Cumartesi

Siyasi Partiler ve Beklentiler


___ Siyasi Partiler ve Beklentiler ___
·        Türkiye kendi ASIL gündemini, demokrasi ile ilgili BEKLENTİSİNİ bir türlü ortaya koyamadığı sürece çok daha iyi günlere kavuşulması ZOR olacaktır.
·        ŞEKLİ-Biçimsel demokrasiye sığınmak işin en kolay yanıdır.
·        Faaliyette bulunan 92 siyasi partinin varlığı ve de gösterdikleri çalışmalar, çabalar ... ise ortada.....
·        Yeni kurulan küçük partiler neye güvenerek kurulmuştur, inandırıcı mıdır?
·        MUHALEFET partileri ile ilgili görüş ve beklentiler ise çok açık ve gerçekçi olup, etki yapabilecek bir duruma gelmedikçe de ne türden "değişiklikler" beklenilebilir?
·        Seçmen ise sadece basit ve sahte, yapay gündemlerin etkisi ile ayakta duruyor...
·        Her şeyden önce yurttaş olarak "nasıl bir Türkiye bekliyorsunuz" sorusuna doğru ve gerçekçi yanıtlar verilebiliyor mu?
·        Bugün için iktidara ve muhalefete yönelik ne tür eleştirileri yapabiliyorsunuz?
·        Ülkenin güç odakları, sermaye ve yatırımcılar, finans sektörü, bağımsız basın, sağlık sektörü, eğitim sektörü, tüccar sınıfı, gerçek burjuva aileleri, atıl kalmış işçi sınıfı, halk katmanları, çeşitli yaş grupları.... neler düşünüyor, kültürel ve politik olarak ne durumda?
·        Toplumun sınıf ve katmanları iktidara gidilen yolda kimlere nasıl bir etkide bulunabiliyor?
·        Büyük muhalefet partisinin gösterdiği uygulamalar ve girişimler inandırıcı mıdır, güven vermekte midir?
·        Muhalefet partileri beklentileri neden karşılayamıyor?
·        Ne olacak da muhalefet partileri önümüzdeki seçimde şimdiye kadar gösteremedikleri performansı sergileyecek? 
·        Siyasi partilerin bir araya gelecekleri bir ortak tavır alma protokolü ve iş birliği programları inandırıcı mıdır, yararlı olabilir mi?
·        Dostlar alış verişte görsün türü yapılan politikalar güven verir mi, iktidara gidilen yola etkisi olur mu?
·        Siyasi partilerde açık ve dürüst, güvenilir politikalar görülmekte  midir?
·        Yurttaşların TBMM'nin yapısı ve yetkileri ve hükümet modeli üzerindeki esas görüşleri neler olabilir?
·        Toplumda bireylerin genel gelişmişlikleri, kültürel ve politik bilinç düzeyleri ne durumdadır ki bir seçmen olduklarında nasıl etki yapabilsinler?
·        Tek, tek düşünüldüğünde bireyler kendileri için nasıl bir "gelişim" modeli seçebilmeliler?
·        Okumak, araştırmak, incelemek, fikir üretmek, düşünsel düzeyi yükseltmek "bireyi" nasıl bir çizgiye eriştirir?
·        İnsan hakları olarak yurttaşlar neler düşünmektedir?
·        Ekonomik ve sosyal düzeyi gelişmiş bir refah toplumu olabilmek için aslında birey olarak gerçekten de "düşünebiliyor" muyuz?
·        Toplumun üzerinde etki yapan devamlı bir "zihin yönetimi" ile neleri etkilemek, nelere yönlendirilmek isteniliyor olabilir?
·        Siyasi partilerin iktidara yakın olabilmek için gösterdikleri çabalardan kendi yandaşları neler beklemektedirler, memnun mudurlar?
·        Siyasi liderlik, partinin ulaşmaya çalıştığı amaçlar için yandaş kazanmak ve kazanılan yandaşları hedefe ulaştırmak için onları organize ve motive ederek yönetme ve yöneltme eylemi değil midir?
·        Yurttaşlar siyasi tercihlerini yaparken ideolojiden, program ve tüzüklerden ziyade somut siyasi ürünler olarak görünen lider, vaatler, adaylar gibi unsurlara bakarak davranırlar.
·        Siyasi partilerle çeşitli şekillerde ilişki kuran yandaşlar ne tür liderlik beklentilerine sahiptirler,  bu beklentileri hangi faktörlerden, ne ölçüde etkilenmektedir?
·        Bir siyasi parti için önemli olan "güçlü bir lider" midir yoksa "güçlü bir kadro" mudur?
·        Belediye yönetimleri ve oralarda gücü elinde tutanlar inandırıcı ve güvenilir midir?
·        Bir siyasi parti kendi partisinden bir belediye başkanlığını kazanmış olan kişiye nasıl bir denetleme, değerlendirme ve yol göstermede bulunabilir?
·        Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkelerinden ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e olan saygıdan ve verilen değerden TAVİZ vererek Türkiye yönetimine aday olunabilir mi?
·        Birey olarak üzerimize düşen hassasiyeti, gayret ve çalışmaları yeterince gösterebiliyor muyuz?

     Saygılarımla....
     Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 
     2020.07.25, MŞ.


24 Temmuz 2020 Cuma

Dinin Siyasallaştırılması


Dinin Siyasallaştırılması
(Siyasi_İslam)
- Kendisi için "yeni bir hamlede" bulunduğunda sadece çağdaş ve demokrat kesimden değil, diğer İslami çıkar gruplarından oluşan bir rekabete sebep olur mu?
- Ya da "devlet" bunun neresinde yer alır?
- Atatürkçü ve demokrat olduklarını iddia eden kesimler bu girişimleri nasıl karşılar, nasıl tepki verirler?
- Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkesine ve bugüne değin var oluşuna karşı bir girişim olarak algılanmaz mı?
- ATATÜRK'ün mirasına ve devrimlerine karşı bir girişim olarak algılanmaz mı?
- Türk milleti böylesi siyasi İslam girişimlerini hoş karşılar mı?
- İSLAM dünyası çok mu sevinir ve destek verir?
- Kutsal bir DİN olarak kabul edilip, "kul" ile "Allah" arasında kalması gereken her türlü iman ve ibadet vb. için daha dikkatli olmak gerekmez mi?
- Dini siyasallaştırarak kullanmak isteyen her türlü çıkar grubuna karşı çağdaş, uygar ve demokrat topluluklar neler yapabilirler?
- Sadece İslam dininin siyasete alet edilmesi değil Hristiyanlığın da siyasete alet edilerek yeniden örgütlendiğini ve tüm dünyaya yayıldığını görebilen var mı? 
(Bunlar incelendiğinde birçok şey çok daha iyi anlaşılır: Moon_tarikatı , Opus_Dei tarikatı.. )
- Toplum, halk böylesine siyasi hamlelerle çok daha parçalanmaya itilmeyecek mi?
- İktidar ve güç nedir aslında?
- Muhalefet denildiğinde akla neler gelir, kimler gelmelidir?
- Yalnızca bir "seçme-seçilme" açısıyla bakıldığında işi çok kolaya indirgemiş olmaz mısınız?
- Dinin yeniden örgütlenmesi ve siyasallaşması sadece bir toplumun kendi kendine geliştirdiği bir olgu, bir süreç midir?
- SİYASİ İSLAM denildiğinde çok daha büyük boyutlarda düşünmek gerekir.
- Sadece küçük, gruplar, birkaç hoca değil.
- Küresel örgütlenmiş güçler akla gelmeli...
- Zaten asıl sorun siyasal amaçlı dini kökenli örgütlerde değil, çağdaş ve seküler olma durumunda olanların bilinçsiz ve zayıf durmalarında...
- Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü ve onun başarılarını, eserlerini, kahramanlıklarını YOK SAYARAK Türkiye'nin gündeminde olmak, Türkiye'nin sorunlarına çözüm yolları aramak çok yanlıştır.
- Bu duruma rıza gösteren kesimler ise şaşkınlık ve gaflet içindedirler....
- Ortada bir kültürler çatışması ve siyasal İslam atakları var iken sadece şaşırmak yeter mi?
- Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün gösterdiği yolda olduklarını söyleyenler bir sınavla karşı karşıyadırlar!
- İlk göründüğünde ilk adımlarında "anlamadık, bilmiyorduk" bir şey olmaz, diye düşünenler her bir gelişme karşısında şaşırdıkca, bazı değerlerini "yitirdikçe" yeniden "sınav" vereceklerdir.
- Cumhuriyet değerlerine sahip çıkmayan aklı başında insanlar için söylenilecek en hafif söz ise şudur: Yaptığınız ayıptır!
- Türk milletinin birbirine düşer bir duruma getirilmesine hiç kimsenin hakkı olmamalıdır.
- Ülkenin ortak gücüne ve çağdaş değerlerine sahip çıkılmalıdır.
- Çok cesurca atılan adımlarla karşılacaksınız: "Lozan Antlaşması'nın 97. yıl dönümü nedeniyle Anıtkabir'i ziyaret etmek isteyen sivil toplum kuruluşları içeri alınmadı."
- Bu yetmez! Daha da devamı gelecektir, sıra ile tek, tek ve yaşanılarak görülecek daha neler vardır? Soru aslında çok basittir ve yanıtı da bellidir!
- Faaliyetleri resmen kayıtlı 92 siyasi parti bu gidişata ne der?
- Son yıllardaki küresel sıkıntılar ve dalgalanmalar bize şunu göstermektedir: Devletine ve ülkesine sahip çıkan aklı başında yurttaşlar olabildiğimizde ancak geleceğimizi daha güvenli olarak düşünebiliriz.
- İç kargaşalardan, kışkırtmalardan ve fesatlaşmalardan kaçınmalı ve cumhuriyetin "kuruluş ilkelerine" "çağdaş ve uygar" bir bakış ile sahip çıkmalıyız.
- Sadece, sade bir yurttaş olarak hiç bir siyasi partiyi ve de kişiyi hedef almadan bir genel değerlendirme yapmak istedim.

Saygılarımla...
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 
2020.07.24, MŞ.



Öz Denetim


Öz Denetim
§         Bireysel ahlak ve de toplumsal ahlak son yılların en çok yitirilen değerlerinin başında geliyor.
§         İnsanlar sınırsız ve ölçüsüz bir biçimde davranabilme özgürlüğüne sahip olduklarını düşünüyor.
§         Herkesin her şeyi bildiği ve de her alana girdiği bir dönem içindeyiz...
§         Artık her insanda bulunması gereken oto kontrol - öz denetim dengesinin dayanıklılığının çatırdadığı bir sıkıntılı zamanları yaşıyoruz.
§         Bu kişilik bozukluğu belirtilerinin artışı dijital olanaklarla yaşamağa başladığımız döneme denk geliyor.
§         Akıllı telefonlar akıllı TV araçları ile yoğun bir iletişi altına giren birey her yere ulaşabileceğini, gücünün sınır tanımayacağını ve de kendisinin de diğerleri kadar en az değere sahip olduğunu var sayıyor ve artık yaşamının anlamını da bu tür etkileşimlerin aldığını bile fark etmiyor.
§         Kendini bilmek, karşısındaki insanlara saygı göstermek, hak ve hukukun sınırlarının bilincinde olmak... gibi ölçütler, değerler yerini çok daha başka "şey"lere bırakmış oluyor.
§         Yasalar, kurallar, adab-ı muaşeret, edep,  terbiye, sakınma, çekinme... bir anlam taşımıyor.
§         Her yaşta insan üzerilerinde hakim olan bu tür algı yönetimleri sonucunda bambaşka kişiliklere bürünebiliyorlar.
§         Toplumsal baskı, denetim, yasalardan çekinmek, tanınır olmak, utanmak... ortadan kalkıyor.
§         Akıllı telefonlar kullanılarak her türlü medya alanına girip, bakıp, görüp, kendince bir şeyler yazabilmek, görünmez olmak çok kolay...
§         Toplumun dijital kullanım dönemi öncesinde var olan insanların kendini kontrol edebilir olduğu dönemler geride kaldı.
§         Kaçınmasız olarak hızla dijital döneme yeni bir endüstri çağına gireceğimiz biliniyor.
§         Devlet yapısı ve denetim mekanizmaları da zamanla değişiklik gösterecek ve dijital veri tabanlı uygulamalar, denetlemeler yayılacaktır.
§         Bu çağın ilk adımlarında bile insanın, bireyin ne denli değiştiğini bugün gözlemleyebiliyoruz.
§         Şu sallantılı günlerde insan yapısı üzerinde çok yoğun uygulanmakta olan algı yönetimleri ile birçok konu iç içe girmiş ve karışmış duruma düşüyor.
§         iletişim dili ve insanların sosyal davranışları öz denetim eksikliği gösteriyor.
§         Daha çok bir şımarıklık, umursamazlık, bir kural tanımazlık gözleniyor.
§         Paranın ve gücün peşinde koşanlar ve elinde bulunduranlar ise zaten her türlü olanağı kendileri için kullanıyorlar.
§         Küçük birey sıkıntılı bir yaşam içerisinde geçim derdi ile de uğraşırken, sosyal medya içerisinde kendine bir ferahlama bulmağa, kendini ispatlamağa çalışıyor.
§         Çocuk, genç, yaşlı demeden artık toplumun her kuşağı hızla bu evrede yer alıyor ve olmazsa olmaz gerçeklerini yaşıyor.
§         Eskiden akıllarda kalan Bey Efendi'ler, Hanım Efendi'ler, terbiyeli çocuklar, saygılı gençler ... yok mu?
§         Vardır tabii ki, vardır da.. artık akıllarda bu tür "modellere" pek yer verilmemektedir.
§         Daha çok şımarık ve ukala, özverisiz, denetimsiz kişiliklerle ayakta tutunmağa çalışan "birey"lerin oluşmağa başladığını gözlemliyoruz.
§         Öyle ise herkes kendine, kendi öz yapısına bir bakarak kendi varlığını bir gözden geçirebilmelidir, değil mi?
§         Akıl sağlığımızı koruyabildiğimiz, kişiliğimizi geliştirebildiğimiz sürece çok daha huzurlu ve mutlu olacağız.
§         Hiç olmazsa böylesine bir "öz denetim"i elimizde tutabilsek...
§         Gittikçe hızla artan "zihin yönetimi uygulamaları"na karşın "kendi özümüzü" kurtarabilsek...
     Saygılarımla.
     Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 
     2020.07.24, MŞ.




23 Temmuz 2020 Perşembe

Atatürk Düşmanlarına Ödün Verilir Mi?

Atatürk Düşmanlarına Ödün Verilir Mi?
§        Çağdaş uygarlık yolunda ilerlemek isteyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e "düşman" olan kişilere ve kuruluşlara "taviz" verilir mi?
§        ilke ve devrimleriyle Cumhuriyet’imizin kurucusu, önder, büyük komutan ve devlet adamı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çağdaş ve uygar bir Türkiye inancında olanların gönüllerdeki eşsiz yer değişmeyecektir.
§        Ona duyulan takdir, sevgi, saygı ve özlem hiç eksilmeyecektir.
§        Mustafa Kemal Atatürk ileri görüşlülüğü, liderliği, siyasi ve askeri başarıları ile bu yüzyıl içerisinde dünyaya gelen liderlerin en önemlisidir.
§        Mustafa Kemal Atatürk yaşadığı çağa damgasını vurmuştur.
§        Mustafa Kemal Atatürk ezilen yoksul uluslara örnek olmuştur.
§        Türk Kurtuluş Savaşından ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bu yana tüm dünya ulusları ve devletleri gözlerini bu ülkeden ayıramamıştır.
§        Emperyalist devletler ve küresel güçler ise 100 yıl öncesinden bu yana bu ülke üzerindeki istek ve emellerinden vaz geçmemişlerdir.
§        Tam tersine gizli, kapaklı girişimleri ile, geliştirip, düzenledikleri görünür ve görünmez örgütlemeleri ile bağımsız, özgür ve çağdaş, uygar bir Türkiye gelişini engellemeğe çalışmışlardır.
§        Demokratik yaşama dair her türlü sistematiğin içerisine yine kendilerince yararlı olacak kişileri ve güçleri yerleştirmeğe devam etmişlerdir.
§        Çalkantılı dönemlerde, ekonomik ve politik kriz dönmelerinde ise Atatürk’ü çok daha düşünmek ve onu daha iyi anlamak istemeliyiz.
§        Toplumun çeşitli kültürel ve politik katmanlar ayrılması gün geçtikçe artmaktadır.
§        Çeşitli dünya görüşlerinin olabilirliği "çağdaş demokrasi"lerde normal karşılanmaktadır.
§        Her bir politik ve kültürel görüş kendi hedefleri doğrultusunda çalışır, çabalar ve devlet yönetiminde egemen olmak için çalışır.
§        Çok partili politik sistem de zaten bunun için vardır.
§        Bugün nasıl bir ülke, nasıl bir toplum istediğinizi çok daha dikkatli ve açıkça düşünebilmelisiniz.
§        Atatürk ve düşüncelerinden,  onun gösterdiği yoldan, ilkelerinden, devrimlerinden NE anlıyorsunuz?
§        Atatürk hangi dünya görüşünü ve toplum istemini simgelemektedir?
§        Herkes elini vicdanına koyarak düşünmelidir.
§        Bir devletin yönetiminde hangi güçler egemen olmalıdır?
§        Nasıl bir sistem düşünülmelidir?
§        Yurttaş olarak nelere sahip olmayı istemeliyiz?
§        En önemli "değerlerimiz" nelerdir ve onlara "nasıl" sahip çıkabiliriz?
§        Atatürk aramızda yok diye onun düşüncelerinden ilke ve devrimlerinden taviz vermek, onun ışığından, yolundan sapmak söz konusu olabilir mi?
§        Gerçekten de uygar ve çağdaş bir refah toplumunun oluşturulmasında Mustafa Kemal Atatürk'ün ortaya koyduğu ilkeler ve düşünceler bize bugün de yararlı olur.
§        Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk milleti için kurduğu Cumhuriyet’e, onun "ilke" ve "devrimlerine" her zaman sahip çıkmamız gerekmektedir.
§        Bu da yine millet olarak kendimize, birey olarak devletimize, bağımsızlığımıza ve özgürlüğümüze sahip çıkmakla olacaktır.
§        Cumhuriyetimizi daha aydınlık yarınlara ulaştırmak için çalışmaya devam edeceğiz.
§        En büyük zorluk neler olacaktır?
§        Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik kazanımlarını kullanarak  kendi karşı görüşlerini her bir alanda yerleştirmeğe çalışacak kitleler ve kişiler olacaktır.
§        Demokrasinin en değerli özelliklerini yok etmeği bile kurgulamış olsalar yine de demokrasinin sağladığı enstrümanları ve olanakları kullanarak sizin içinizde, yanı başınızda olacaklardır.
§        Her türlü kültürel değeri kullanmak isteyeceklerdir.
§        Kullandıkları, içine sızdıkları en büyük yaşam alanları "din" ve "siyaset" olmuştur.
§        Bu iki alanın içini kendilerince doldurup, toplum için en önemli olan eğitim-öğretime, ekonomiye, sağlık alanlarına girerek, oralara sahip olmanın mücadelesini hep vermişlerdir.
§        Tüm dünyadaki örneklerinde olduğu gibi "din" konularını ve alanlarını kullanıp şekillendirip, "yeniden örgütleyip" ekonomi için, siyaset için kullanmışlardır.
§        Yaşamın her alanında var olmak, kendilerini göstermek ve egemen olmak için hırsla çalışmaktadırlar.
§        Sizinle tartışmak, sizi ve fikirlerinizi yok etmek için devamlı tartışacaklardır.
§        Siz, edep ile ve demokratik haklara inancınız ile onlara söz hakkı verdikçe ve de "eşit yurttaş" olarak hoş gördüğünüz sürece de hep karşınıza çıkacaklardır.
§        Her yerde açıkça sizi köşeye sıkıştırmak, sizi etkisizleştirmek isteyeceklerdir.
§        Çünkü onların hırsı ve de yetiştirilmeleri sizin anladığınız gibi olmamıştır.
§        Hep bir yerleri ele geçirmek, alt etmek, devirmek, oraları ele geçirmek üzerine kurgulanmış bir kültürden, bu tür eğitimden geçirilmiş kitlelerle "sizin" anladığınız yöntem ve içeriklerle mücadele etmek çok zordur.
§        Verilmesi gereken kitlesel savunma ve dayanıklılık gösterme ise güçlü kuruluşlar ve siyasi partiler ile olur.
§        Bulunduğumuz çevrede, ortamlarda birey olarak ise bu tür "karşıt" kişi ve görüşlerle tek, tek açıklamalar yaparak, diyaloglar sürdürerek bir yere varılmaz.
§        Bir tartışma kültürünün olabilmesi için "temel" ilke ve görüşlerde, ortak bir "kültür"de, ortak bir tabanda olmak gerekir.
§        Keskin ve radikal düşüncelerle, kitlelerle onların tek, tek üyeleri ile uğraşmak, mücadele etmek oldukça zordur.
§        Nasıl bir tutum içinde olmalıyız?
§        Herkes kendi içinde bulunduğu "yaşam alanında" "nelerle" karşılaşıyor ise, sağ duyu ile, hayale kapılmadan gerçekçi çözümlerde bulunabilir.
§        Birey olarak ise yine kendimizi en iyi bir biçimde geliştirmeli ve çağdaş, uygarlık hedeflerinden sapmamalıyız.
§        Umut etmek sadece "inançla", "içsel duygu"larla olmaz.
§        Umudumuzu "bilgi" ile, "bilinç" ile desteklemeli ve güçlendirmeliyiz.
§        Bu nedenle de boş sözler ve boş uğraşılar yerine çok daha nitelikli işlere ve çalışmalara yönlenmeliyiz.
§        Evet, küresel güçler son derece hızla daha da güçlenmektedirler.
§        Biz ise bu hızla değişen çağda çok daha da sorunlarla karşılaşılan bir dünyanın içindeyiz.
§        Yine de "her şeyden önce "kendimize" sahip çıkmalıyız.
        Saygılarımla....
        Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 
          2020.07.23, MŞ.



21 Temmuz 2020 Salı

Cinayetler Olmasın!


İNSANLAR ÖLDÜRÜLMESİN!
KADINLAR ÖLDÜRÜLMESİN!
- En kutsal ve önemli olan insanın "yaşama hakkı" ve "onuru"dur!
- İnsan öldürmek en kötü davranışlardan biridir ve de hiç bir neden bir cinayeti haklı kılamaz.
- Ayrıca bir insanı "kadın olduğu için" öldürmek ise çok daha üzüntü vericidir ve lanetlenir.
   *Aslında kadına şiddet, dünyanın da önüne geçemediği bir sorun olarak her yerde görülmektedir.
- Araştırmalar, cinsiyet eşitliğinde öncü gelişmiş ülkelerde bile kadının şiddet mağduru olduğunu gösteriyor.
- AB, Dünya Sağlık Örgütü, BM ve daha pek çok kuruluş, geniş çaplı araştırmalar yapıyor, kampanyalar düzenliyor.
- Korktuğu için uğradığı şiddeti kimseyle paylaşamayan kadınlar ise sessizliğe gömülüyor.
- Tüm bunlar, toplumsal bir faciaya mı işaret?
- Şiddet neden baş gösteriyor?
- Neden en çok kadınları vuruyor?
- Türkiye’deki ilk çalışma UNESCO ve Adalet Bakanlığı’nın desteğiyle yapıldı ve 1995’te yayınlandı. (Prof. Tülin İçli)
- Türkiye ve diğer ülkelerde her tür suçu erkekler kadınlardan fazla işliyor.
- Kadınların eş ve anne rolleri onları suç işlemekten alıkoyuyor. 
- Türkiye’deki kadın cinayetlerinde önde gelen neden namus. Yani, erkeğin kadını istediği gibi kullanabileceğini düşünmesi. 
- Batı’daki çalışmalarla İçli’nin çalışmalarında görülenler arasındaki en büyük fark, Türkiye’deki kadınların sabretmesi.
- Kadınların bir mesleği, kendini geçindirecek parası yok. Çocuklarını bırakıp gidemiyor.
- Ancak kocasını bir kere affettiğinde de şiddet kronikleşiyor. 
- Kadına karşı şiddetin önlenmesine yönelik çıkarılan yasalar, aslında kadının hak ve özgürlüklerinin artırılması ve bir birey olarak daha farklı bir konuma getirilmesinden ziyade, ailenin korunmasına yönelik.
- Prof İçli, “İncelediğimde ben de bu sonuca vardım” diyor:
  “Birinci görev ailenin korunması; kadının statüsünün yükseltilmesi değil. O birliğin içinde kadının birey olarak hak ve özgürlüklerinin sağlanması gerekir.”
- Toplum ekonomik sınıfa ayrıldığında üst tabakada da şiddet var ama alt tabakadaki kadar yaygın değil.
- Türkiye’de şiddete uğrayan kadınların şiddet suçu işlemesi durumu da var. Şiddete sabrediyor, sabrediyor ve sabredemediği bir noktada kendisine şiddet uygulayan şahsa karşı suç işliyor, mesela onu öldürüyor...
- Araştırmada "Suç işlerken alacağınız cezayı biliyor muydunuz?” sorusu vardı. Tüm suçlular bu soruya “Evet” cevabı verdiler. Özellikle kan davalarında bu durum daha açık.
- Bu durumda cezanın ağırlığı caydırıcı olmuyor. İdam cezası vermek de son cinayet olayında caydırıcı olmayacaktır. 
- Taciz, gasp, tecavüz, öldürülme korkusu bir yana, kadınların sürekli tetikte olduğu daha pek çok durum var.
- Alıkonulmak, takip edilmek.
- Kendisini eve bırakacak kişinin, kadını başka bir yere götürmek istemesi...
- Bu yeni tanışılan ya da uzun süredir görüşülen birisi de olabilir. 
- Kavga ve küfürlere maruz kalmak, sokakta bir kavganın ortasına düşmek... 
- En yaygın korku ise: Yanlış anlaşılmak!
- G20 ülkelerinde yaşayan kadınlara tanınan iş olanakları, sağlık durumları, şiddete ne kadar maruz kaldıkları, politikaya katılımları, kaynaklara ulaşım oranları sıralandığında:
- Hindistan’da her 22 dakikada bir kadın, her 76 dakikada bir çocuk tecavüze uğruyor. Hindistan, kadın için yaşanması en zor G20 ülkesi. 
- Türkiye’nin 12’nci sırada yer aldığı liste 11’inci sıradan başa doğru; Brezilya, Güney Kore, Arjantin, İtalya, Japonya, ABD, Fransa, Avustralya, Britanya, Almanya, Kanada olarak devam ediyor.
- Dünya Sağlık Örgütü’nün 2014’te güncellediği rapora göre, dünya çapında kadınların yüzde 35’i fiziksel veya cinsel saldırıya maruz kalıyor.
- Dünya Ekonomik Forumu tarafından son 9 yıllık verilere dayanarak hazırlanan ve 2014’te yayımlanan Global Cinsiyet Ayrımcılığı Raporu’na göre, Türkiye son 10 yılda 20 basamak geriledi.
- Rapora göre 142 ülke arasında Türkiye (2014)
- Kadın-erkek eşitliğinde Tunus ve Bahreyn’in gerisinde 125’inci. n Kadınların ekonomiye katılımı ve fırsat eşitliği bakımından 132’nci. 
- Cinsiyet eşitliği bakımından sağlık sektöründe 1’inci. Ancak ekonomide 132’nci, eğitimde 105’inci sırada. Okur-yazarlık oranının kadın ve erkek dağılımında 101 ülkenin gerisinde.
- Türkiye’de okuma yazma bilmeyen (2 milyon 654 bin 643) her 5 kişiden 4’ü kadın. 
- Devlet Personel Başkanlığı tarafından açıklanan 2014 rakamlarına göre kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen personelin yüzde 37’si kadın, yüzde 63’ü erkek. 100 siyasetçiden sadece 12’si kadın.
- İskandinav ülkeleri cinsiyet eşitsizliğinin en düşük olduğu ülkeler. Geçen yıl 2014 sıralamada en iyi ülkeler arasında olan İzlanda, Finlandiya, Norveç ve İsveç’e bu yıl Danimarka da eklendi.
- Sabancı Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü Ersin Kalaycıoğlu şöyle diyor:
   "Kadın bir yandan bebeklere, bir yandan anneye bakıyor.
    Peki ne zaman çalışacak?
    Dolayısıyla üretken olmaktan çıkıyor.
    Çıktığı vakit de Türkiye’nin iktisadi gelişimi yavaşlıyor.
    Kadınların işgücüne katılımı yüzde 29, erkeklerin yüzde 64."
- "Bu meselenin aile çerçevesinde örgütlenmiş sosyal, siyasi ve ekonomik boyutu var. İdam cezası yerine kadınlara kreş imkânı sunulsun, yaşlı bakımını devlet üstlensin. Devlet bunun için gerekli kurumları oluştursun."
- Prof Ersin Kalaycıoğlu, 2006’daki saha araştırmasında, herhangi bir norm yokmuş gibi davranmanın, yani “anomi”nin toplumda epey yaygın olduğunu belirtiyor ve ekliyor:
- “Türkiye’de özgürlükten çok keyfilik var. Bu oran çok kolay azalmayacak. Ancak kuşaktan kuşağa değişebilecek bir şey.”
- Türkiye’ye özgü neler buldunuz? Sorusuna verilen yanıt:
"Prof Ersin Kalaycıoğlu:
- "Türkiye’deki değerler sistemi; belli bir toplumsal kökenden kopulmuş ama başka bir toplumsal kökene ulaşamamış bir geçiş toplumu olduğunu gösteriyor."
- "Ve bunun içinde savrulmuş, çeşitli psikolojik, psikopatolojik özellikleri olan bir kitleye bakıyoruz:
- "Türkiye’de büyük ölçüde; yerel, kendisi gibi olmayana güvensizlik duyan, hoş gözle bakmayan, başkalarına karşı hoşgörülü olmayan, yabancılara düşman, aynı zamanda "anomik", yani "kuralsızlık ortamı içinde" bulunan, kendine fazla güveni olmayan, aile kurumuna ve yaşantısına özellikle vurgu yapan ama onun ötesindeki özellikleri itibarıyla da değerleri henüz oturmamış yapıda olan bir kitle var."
- "Çözülme içerisinde olan, büyük dönüşüm geçiren, henüz kent toplumu olamamış toplumlarda bu tür uyumsuzlukların çok miktarda gözükmesi hiç şaşırtıcı değil.
" -Yasalar da bağlayıcı ve meşru gözükmüyor bu insanların gözünde. 
Herhangi bir "norm" yokmuş gibi, kural, yasa tanımaz davranmanın, yani “anomi”nin çok yüksek olduğu bu toplumda özellikle büyük kentlerin ortamında bu kişiler kendilerini isimsiz, dolayısıyla sınıfsız, istedikleri şekilde davranacakları büyük bir özgürlük içinde gibi hissediyor.
- "Ama bu "özgürlük değil keyfilik"; yani "aklına eseni" yapabilmek..."
- Bu alanda çalışan Profesör Louis Schlesinger, cani katilleri şöyle anlatıyor:
- “Mağdur hissetmeye eğilimli, depresif, izole ve hepsinden öte paranoyak insanlar.”
- Schlesinger’e göre "katiller sıklıkla kendilerine büyük haksızlıklar yapıldığına inanıyorlar; sinirliler ve sinirlerini dünyadan çıkarmak istiyorlar. Sorunları neyse, tek çözümünün cinayet olduğu fikrini geliştiriyor ve takılıp kalıyorlar."
.
- Cinayetler olmasın, insanlar yaşayabilsin, deniliyorsa yaşamın ilk yıllarından başlamak gerekir:
--- Bir anne çocuğunu nasıl yetiştirmelidir?
--- Annenin çocuğunu eğitirken dikkat etmesi gerekenler nelerdir?
--- Nasıl bir insan olmalıyız?
- Bu temel sorulara da atlamadan bir bakmamız ve "çocukları NASIL yetiştirmeliyiz" diye düşünmemiz gerekir. (erkek, kız)
- Ailede alınacak olan temel eğitimi tam olarak yerine getiremediğimizde ardından gelen formal-örgün eğitim ve öğretimler çok fazla yönlendirici olmayabilir.
- YASALARI çıkaranlar ve uygulayanlar da bu toplumun insanları olduğuna göre onların da ayni şekilde "başarılı ve iyi ahlaklı" bir çocukluk eğitim döneminden geçmiş olması gerekir.
- Çağdaş hukuk devleti ise insan haklarına en uygun yasa ve düzenleri de ancak böylelikle getirir.
- Bir toplum önce bunlara bakmalıdır: kadın ve erkeği ayırmadan herkesin can güvenliği ve insan onuru korunarak yaşanılmalıdır.
- Devlet tüm bunların sahiplenicisi ve koruyucusu olmalıdır.
- Bir cinayet, bir kadın cinayeti ortaya çıktığında "aile içinde" bu konu konuşulmalı ve irdelenmelidir, şaka ile, öfke ile, vurdum duymazlık ile geçiştirilmeden, "biz" nelere dikkat ederiz diye düşünülmelidir....
- Yasalar bir düzenlemede ve yasaların uygulanmasında bir sorun görüldüğünde ise herkes kendine en yakın "siyasi partiye" etki yapıp, onların bu konuda uğraş vermesini, çaba göstermesini istemelidir.
- KADIN sorunu diye ortaya atılan bakış açısı TÜM TOPLUMUN bir sorunudur.
- Eğer kadını ayırarak onları başka bir değerlendirmeye iterek olayları görmeğe kalkarsak çok yanılırız.
- Toplumdaki tüm insanların eşit ve ayni haklara sahip olduğunu düşünmek istiyorsak, KADIN sorununu kadınlara bırakarak ve kenardan izleyerek bir yere varılmaz.
- Toplumun her kesiminden her insan toplumdaki "insan hakları" ihlallerine ortak tavır alabilmelidir.
- Kadının kendi ayakları üzerinde durabilecek, çalışacak, bağımsız birey haline gelebilmesi sağlanmalıdır; ancak o zaman bunlar azalacaktır.
- Bunun sağlanması için de başka kurumlaşmalar ve yasal düzenlemeler; başka bir yaşam biçimi gerekiyor.
- Ayni zamanda da kendini doğru ve iyi yetiştirebilmiş bilinçli anneler olabilmeliyiz.
- İnsanlarımızın fırsatlar yaratarak bu konuda bilgi toplaması, okuma yapması ve düşünce, fikir üretmesi çok yararlı olacaktır.
- Sadece gündeme düşen haberlerle ve sloganlarla bu konuya eğilmek asla yetmez! Bilinçli ve bilgili bireyler, yurttaşlar olmağa gayret göstermeliyiz.
- Sadece birkaç küçük grubun sokakta gösteri yapması ise ne yazık ki hiç bir etki sağlamaz.
- Özellikle faaliyette olan siyasi partiler, 92 tane, ülkenin ve toplumun bu tür sorunlarına acilen eğilmelidir.

Saygılarımla...
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2020.07.21, MŞ.

* Kadın cinayetlerinin nedenleri ve çareleri... 22.02.2015
https://www.haberturk.com/yasam/haber/1045858-bu-insanlar-neden-olduruldu