10 Kasım 2025 Pazartesi
8 Kasım 2025 Cumartesi
DİN GÖREVLİLERİ
. DİN GÖREVLİLERİ .
. Türkiye’de din
görevlileri ve dindar kesim neden "milliyetçi" çizgide değiller?
. Bu konuya ilişkin
yapılan “akademik” ve siyasi “analizlerde” genellikle "dindar kesim"
ve "milliyetçi" çizgiler arasında sanıldığı gibi tam bir ayrılık
olmadığı, aksine bu iki çizginin farklı şekillerde kesiştiği ve iç içe
geçtiği belirtilir.
. Türkiye'deki din
görevlileri ve dindar kesim, Batı tipi seküler milliyetçilik çizgisinde
olmaktan ziyade, kendilerini Türk-İslam Sentezi çizgisinde ya
da kültürel/muhafazakâr milliyetçilik içinde konumlandırmaktadırlar.
. Bu durum, onların millî
değerlere sahip çıktığını, ancak bu sahiplenişi “İslam'ın evrenselci “anlayışıyla
“birleştirmeye çalıştığını” gösterir.
. Bu konuda derinlemesine
bir siyaset bilimi veya sosyoloji analizi olarak daha ayrıntılı incelenebilir.
I- DİNDAR KESİMİN
MİLLİYETÇİ ÇİZGİ İLE İLİŞKİSİ:
. Türkiye'deki din
görevlileri ve dindar kesimin milliyetçi çizgiyle “ilişkisi” karmaşık ve çok
katmanlıdır:
1- Dindar Milliyetçilik ve Türk-İslam Sentezi
a-Kesişim Noktası: Türkiye'de
uzun yıllardır güçlü bir damar olan "dindar milliyetçilik" ya
da "Türk-İslam Sentezi" çizgisi, dinî ve millî kimliği
birbiriyle bütünleştirir.
Bu anlayışa göre, Türk milletinin
kimliği İslami değerlerle yoğrulmuştur ve bu iki unsur birbirinden ayrılamaz.
b-Din Görevlileri: Din
görevlilerinin ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın söylemlerinde de zaman zaman
hem İslami (ümmetçi/evrensel) hem de millî (vatan, millet, bayrak) motifler bir
arada kullanılır.
2- Evrensel İslami Kimlik (Ümmet Bilinci)
a-Uzaklaşma Noktası: Geleneksel
İslami düşüncede "ümmet" kavramı ve İslami dayanışma,
millet, ırk ve ulus gibi sınırları aşan evrensel bir kimlik vurgular.
Bu perspektiften bakıldığında, dar
anlamdaki milliyetçilik (ulusçuluk), İslam'ın evrenselci ruhuna aykırı
görülebilir.
b-Söylem Farkı: Bazı dindar
gruplar ve din adamları, milliyetçilik yerine daha çok İslami kimliği,
ahlakı ve evrensel kardeşliği ön plana çıkarırlar.
3- Siyasal Konumlanış
a-Resmî İdeoloji: Geçmişte
resmî Kemalist ideolojinin bir parçası olan milliyetçilik, dindar kesimin bazı
unsurları tarafından devlete mesafeli durulan bir dönemde, resmî ideolojinin
bir aracı olarak algılanabilirdi.
b-İktidar Blokları: Güncel
siyasette ise, milliyetçi ve İslami/muhafazakâr partiler bir araya
gelerek "iktidar blokları" oluşturabilmekte, bu da her iki çizginin
siyaseten yakınlaştığını göstermektedir.
4- Kültürel Milliyetçilik
Türkiye'deki dindar kesimin büyük
bir kısmı, kendilerini etnik veya siyasî anlamda katı bir milliyetçi olarak
tanımlamasa bile, kültürel milliyetçilik (Türk-İslam kültürü, yerel
değerler ve geleneklere bağlılık) konusunda oldukça hassastır ve bu, milliyetçi
çizgiyle önemli bir örtüşme sağlar.
II-
Dindar kesim ulus devletten, üniter yapıdan yana olmalıdır.
. Bu görüş, özellikle
Türk-İslam Sentezi ideolojisinin ve Türkiye'deki muhafazakâr milliyetçilik akımının
temel argümanlarından biridir.
. Bu nedenle, dindar
kesimin büyük bir çoğunluğu, ulus-devletin ve üniter yapının bekasını,
kendi dini ve kültürel bekalarının bir ön koşulu olarak görme
eğiliminde olmalıdır.
. Bu argümanın dindar kesim
arasında “kabul görmesinin” ve savunulmasının ardındaki temel düşünce ve
gerekçeler şunlar olabilir:
1- Devletin Bekası ve Güvenlik (Devlet-i Ebed Müddet)
a-Temel Düşünce: Tarihsel
olarak, Müslüman toplumlar için güçlü bir devlet yapısı (Osmanlı İmparatorluğu
örneği gibi) hem inancın korunması hem de toplumsal düzenin sağlanması
açısından hayati görülmüştür.
b-Ulus-Devlet Yorumu: Modern
ulus-devlet yapısı ve üniter sistem, bu geleneğin devamı olarak, yurttaşların
huzur ve güven içinde dinlerini yaşayabilmelerinin temel garantisi olarak
kabul edilir.
Üniter yapının zayıflaması, iç
karışıklığa ve dolayısıyla dindar yaşamın tehlikeye girmesine yol açacağı
düşünülür.
2- Türk-İslam Kimliğinin Korunması
a-Kimlik Bütünlüğü: Muhafazakâr
kesimin önemli bir bölümü, Türkiye Cumhuriyeti'nin kültürel ve tarihsel
temellerinin Türk ve İslam kimliklerinin ayrılmaz bir bileşimi
olduğuna inanır.
b-Üniter Yapı: Üniter yapının
korunması, bu ortak kimliğin ve vatan sevgisinin (hubb-ul vatan) ayrılmaz
bir parçası olarak görülür.
Ayrılıkçı hareketlerin üniter
yapıyı zedelemesi, bu tarihsel ve kültürel kimliği de parçalayacağı endişesi
taşınır.
3- Diyanet ve Din Hizmetlerinin Tek Merkezden Yönetimi
a-Kurumsal Yapı: Diyanet
İşleri Başkanlığı gibi merkezi kurumlar aracılığıyla verilen din eğitimi ve
hizmetleri, üniter yapının bir sonucudur.
b-Argüman: Bu merkezi yapı,
din hizmetlerinde tekliği, bütünlüğü ve resmî desteği sağladığı için
dindar kesimin önemli bir kısmı tarafından desteklenir.
Bölgesel farklılıkların ortaya
çıkması, dinî hizmetlerin kalitesini ve bütünlüğünü bozacağı düşünülür.
4- Yurt Sevgisinin İmandan Gelmesi (Hubb-ul Vatan)
a-Hadis Yorumu: Her ne kadar
sahihliği tartışmalı olsa da, "YURT sevgisi imandandır" (Hubb-ul
vatan min-el iman) sözü, dindar kesimde millî ve dinî duyguları birleştiren
güçlü bir motivasyon kaynağıdır.
b-Sonuç: Yurdun ve onun
bütünlüğünün (üniter yapının) korunması, dinî bir görev olarak
algılanmalıdır.
III-
Son dönemlerde artan Atatürk karşıtlığı nedendir ve nasıl önlenir?
. Bu çok boyutlu ve hassas
bir konu olup, Türkiye'deki siyasi, sosyolojik ve tarihsel tartışmaların
merkezinde yer almaktadır.
. "Atatürk
karşıtlığı"nın nedenleri genellikle dindar kesimin bir kısmı için “tarihsel
politikalarla”, tarikatlar ve gruplar için ise “varoluşsal” meselelerle
ilişkilidir.
. Bu karşıtlık hem tarihsel
bir “reaksiyon” hem de güncel bir “siyasi araçsallaştırma” konusudur.
. Çözümü, “dogmatik
yaklaşımlardan uzak”, “eleştirel düşünceyi destekleyen” ve “ulusal değerleri
kucaklayıcı” bir eğitim ve siyaset dilinden geçmektedir.
. Bu karşıtlığın nedenleri
ve olası önleme yolları, akademik ve kamusal tartışmalardaki genel eğilimlere
göre aşağıdaki gibi özetlenebilir:
A) Atatürk Karşıtlığının Temel Nedenleri
. Dindar kesimin ve
özellikle tarikatların bir bölümünde gözlemlenen bu karşıtlığın ana
motivasyonları, genellikle Cumhuriyet'in ilk yıllarında gerçekleştirilen
devrimler ve bu devrimlerin din-devlet ilişkisine ve geleneksel
yapılara etkisiyle ilgilidir:
1- Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması
a-Kuyruk Acısı: Tarikatlar
için en büyük tarihsel kırılma noktası, 1925'te çıkarılan kanunla tekke,
zaviye ve türbelerin kapatılmasıdır.
Bu, tarikatların kurumsal
yapılarını, mal varlıklarını ve toplumsal etki alanlarını kaybetmeleri anlamına
gelmiştir.
Bu durum, hâlâ bir "intikam
duygusu" ya da varoluşsal tehdit olarak algılanmaktadır.
b-Aracılığın Kesilmesi: Bazı
eleştirilerde, tarikatların insan ile Tanrı arasındaki aracı rollerinin
kesilmesiyle kazanç ve etki mekanizmalarının bozulduğu iddia edilir.
2- Laiklik İlkesi ve Devrimler
a-Değişim Baskısı: Cumhuriyet'in
laiklik ilkesi, geleneksel dinî hayatın kamusal alandan çekilmesi ve dinî
referansların yönetimden ayrılması anlamına gelmiştir.
Kılık Kıyafet Kanunu, Medeni
Kanun, Latin Harflerine Geçiş gibi devrimler, geleneksel yaşam tarzının ve dinî
eğitimin (medreselerin kapatılmasıyla) köklü bir şekilde değişmesine neden
olmuştur.
b-"Devlet Ateizmi"
Algısı: Bazı aşırı uçlarda, Atatürk'ün politikalarının din karşıtı (devlet
ateizmi) olduğu algısı yayılmaya çalışılır.
Bu, özellikle dini kendi “siyasi
amaçları” için kullanan kesimlerin halkı mobilize etmek için kullandığı bir
propaganda aracı olabilir.
3- Siyasal İslamcı Propaganda ve İktidar
a-Siyasi Araçsallaştırma: Son
dönemlerdeki artışın temel nedenlerinden biri, siyasal iktidar
mücadelesinde Atatürk ve laikliğin bir karşıt kimlik unsuru olarak
kullanılmasıdır.
Bu, muhafazakâr kitleleri kendi
etraflarında toplamak için kullanılan bir kutuplaştırma stratejisidir.
b-Tarih Algısı: Resmî tarih
anlatısının dışında, Osmanlı'yı idealize eden ve Cumhuriyet'in kuruluşunu
"kırılma" olarak gören tarih yazımının popülerleşmesi de bu
karşıtlığı körükler.
B) Karşıtlığın Önlenmesi Yolları
. Bu karşıtlığı azaltmak
ve ulusal birliği güçlendirmek için önerilen çözüm yolları genellikle eğitim,
kapsayıcılık ve tarihsel uzlaşı çerçevesinde yoğunlaşır:
1- Eğitimde Kapsayıcı ve Eleştirel Yaklaşım
a-Dogmatizmin Önlenmesi: Atatürk'ü
bir düşünce seti ve bilimsel yol gösterici olarak anlatmak
yerine, yalnızca kült mertebesinde sunan dogmatik eğitim dilinden
kaçınılmalıdır.
Atatürk'ün eleştiriye açık, bilimi
rehber alan yönünün öne çıkarılması, "beyinleri yıkanmış" kitlelere
ulaşmada daha etkili olabilir.
b-Tarihsel Bağlam: Cumhuriyet'in
devrimlerinin, Osmanlı'nın çöküş sürecindeki zorunluluklar ve toplumu
çağdaşlaştırma hedefi bağlamında, ideolojiden arındırılmış bir şekilde
anlatılması gerekir.
c-Din Görevlilerinin Eğitimi: Din
görevlilerine verilen eğitimde, Atatürk'ün dinî kurumlara ve din hizmetlerine
modern bir çerçeve çizme çabalarının (Diyanet'in kuruluşu, Kur'an'ın Türkçe'ye
çevrilmesi) objektif bir şekilde anlatılması önemlidir.
2- Kutuplaşmayı Azaltan Siyasal Dil
a-Siyasetin Dışı: Atatürk'ün
ilke ve devrimlerinin, gündelik siyasi çekişmelerin dışında tutulması
ve birleştirici ulusal bir değer olarak konumlandırılması esastır.
Siyaset kurumunun, karşıtlığı
körükleyen retoriklerden kaçınması gerekir.
b-İnançlara Saygı: Devletin
laiklik ilkesini, inançsızlık değil, inanç özgürlüğünün güvencesi olarak
net bir şekilde uygulaması, dindar kesimin kaygılarını azaltabilir.
3- Tarikatlarla İlişkiyi Düzenleme
a-Denetim ve Şeffaflık: Özellikle
din sömürüsü yaparak halkı sömüren, cehaleti yayan ve hukukun dışına çıkan
yapıların denetlenmesi ve bunlara karşı hukukun işletilmesi, yasal ve toplumsal
düzeni sağlamak adına kritik bir adımdır.
b-Alternatif Alanlar: Diyanet'in,
tarikatların doldurduğu boşlukları modern, bilimsel temelli ve ahlaki
değerleri öne çıkaran bir din eğitimiyle doldurması, dinî arayış içindeki
bireylerin bu yapılara yönelmesini azaltabilir.
.
Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.11.08,
İS.
. YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:
. (YZ
destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)
TAMAH
TAMAH NEDİR?
. Tamah nedir? İnsanın ahlakındaki yeri nedir?
. Tamah Nedir?
Tamah, yalnızca
bir karakter kusuru değil; aynı zamanda bireyi sürekli bir tatminsizlik
döngüsüne hapseden ve toplumsal ilişkileri temelden
sarsan yıkıcı bir güçtür.
Tamah, Arapça
kökenli bir kelime olup, genel olarak şu anlamlara gelir:
-Açgözlülük: Elde
ettiğinden, sahip olduğundan memnun olmamak, sürekli daha fazlasını
istemek.
-Aşırı
İstek/Hırs: Özellikle maddi şeyler, para veya makam
konusunda doyumsuzluk göstermek.
-Gözü
Doymamak: Elindekilerle yetinmeyip, başkasının malına, servetine göz
dikmek.
Tamah sahibi
olan kişiye tamahkâr denir.
A)
İnsanın Ahlakındaki Yeri
Tamah, ahlaki
açıdan genellikle olumsuz bir özellik ve bir kusur olarak kabul
edilir.
Tamah, insanın
elindekinin değerini bilmesini engelleyen, onu sürekli daha fazlasına hırsla
koşturan ve bu yolda ahlaki değerlerden ödün vermeye itebilen, ahlaki
açıdan sakıncalı bir özelliktir.
. Tamahın İnsan
ahlakındaki yeri ve etkileri şunlardır:
-Doyumsuzluk
ve Mutsuzluk Kaynağı: Tamahkâr kişi, ne kadar şeye sahip olursa olsun,
sürekli daha fazlasını arzuladığı için gerçek mutluluğa ve huzura
erişmekte zorlanır.
Bu
durum, bireyin içsel denge ve kanaat gibi erdemleri
yitirmesine neden olur.
-Kötü
Davranışlara Yönlendirme: Aşırı tamah, kişiyi hedefine ulaşmak
için etik olmayan yollara (hırsızlık, yolsuzluk, haksız kazanç vb.)
sapmaya itebilir.
Bu
nedenle, birçok kötü ahlakın ve günahın temel sebebi olarak görülür.
-Sosyal
İlişkilere Zarar: Tamahkâr tutum, başkalarının hakkına riayet etmeme,
kıskançlık ve bencillik gibi duyguları körükleyerek bireyin toplumsal
ilişkilerini zedeler ve güveni yok eder.
-Kanaatin
Karşıtı: Tamah, Türk ve İslam ahlak geleneğinde büyük bir erdem olarak
kabul edilen kanaat (elindekiyle yetinme, şükretme) duygusunun tam
tersidir.
Kanaat,
kişiye onur ve huzur verirken; tamah, kişiyi zillet (aşağılık)
ve bağımlılığa sürükler.
-Dini
ve Felsefi Görüş: Birçok dinde ve felsefi öğretide tamah, insanın manevi
gelişimine engel olan, dünya malına aşırı düşkünlüğü temsil eden büyük bir
kusur olarak ele alınır.
Örneğin,
tasavvufta ve bazı dinlerde yedi büyük günahtan biri olarak kabul edilir.
B)
İnsan kişiliğinde tamahın varlığı ne gibi zararlara yol açar?
. Tamahın insan kişiliğindeki varlığı, hem
bireyin kendisine hem de çevresine yönelik birçok ciddi zarara ve
olumsuz sonuca yol açar.
. Aşağıda, tamahın (açgözlülük ve
doyumsuzluğun) yol açtığı başlıca zararlar maddeler halinde açıklanmıştır:
Bireysel (Kişinin Kendine Yönelik)
Zararları
|
Zarar Alanı |
Açıklama |
|
Sürekli Mutsuzluk ve Huzursuzluk |
Tamahkâr kişi, elindekilerle hiçbir
zaman yetinmez. Sürekli "daha fazlası" peşinde olduğu
için anlık başarılar dahi kalıcı tatmin sağlamaz, bu da sürekli bir
huzursuzluk ve mutsuzluk hali yaratır. |
|
Kanaat ve Şükür Eksikliği |
Tamah, sahip olunanlara
karşı körlük yaratır. Kişi, elindeki imkanların değerini bilmez,
şükür duygusunu yitirir ve hayatını bir eksiklik döngüsü içinde yaşar. |
|
Sağlık Sorunları ve Stres |
Sürekli daha fazlasını elde etme hırsı
ve rekabetçi ruh hali, kişide aşırı stres, anksiyete ve uykusuzluk
gibi fiziksel ve psikolojik sağlık sorunlarına yol açar. |
|
Manevi Çöküntü |
Dünya malına aşırı odaklanma,
kişinin manevi ve ahlaki değerlerden uzaklaşmasına neden olur.
Hayatın anlamını sadece maddiyatta araması, içsel boşluğunu artırır. |
|
Bağımlılık ve Kölelik |
Tamah, kişiyi sahip olduğu
şeylerin kölesi yapar. Elde ettiklerini kaybetme korkusuyla yaşar
ve yeni hedeflere ulaşmak için kendini sürekli bir zorunluluğun altına sokar. |
|
Zarar Alanı |
Açıklama |
|
Güven Kaybı ve Yalnızlık |
Tamah,
genellikle bencilliği beraberinde getirir. Kişi kendi çıkarları
için hareket ettiğinde, çevresindekilerin güvenini kaybeder
ve yalnızlaşır. |
|
Adaletsizlik ve Haksızlık |
Aşırı hırs, tamahkâr kişiyi hedefine
ulaşmak için etik olmayan yollara (rüşvet, hırsızlık,
dolandırıcılık, yolsuzluk) sapmaya itebilir. Bu, toplumsal adaletin
zedelenmesine neden olur. |
|
Kıskançlık ve Rekabet |
Tamahkâr kişi, başkalarının
başarılarını ve mal varlıklarını hazmedemez, bu da kıskançlık ve
düşmanca rekabet duygularını besler. |
|
İnsan İlişkilerinin Bozulması |
Maddi çıkarların ön planda
tutulması, sevgi, sadakat ve dostluk gibi insani değerlerin arka
plana atılmasına neden olur. İlişkiler çıkar bazlı hale gelir. |
|
Toplumsal Çatışma |
Kaynakların adil dağıtılması yerine,
tamah sahibi bireylerin tekelleşme veya haksız zenginleşme
çabaları, toplumda sınıflar arası uçurumu ve çatışmayı körükler. |
. Bu yollar, tamahın getirdiği iç huzursuzluk ve sosyal zararlardan korunarak, daha dengeli, huzurlu ve ahlaklı bir yaşam sürmenin anahtarlarıdır.
Tamahdan Zararlarından Korunma Yolları
. Tamah (Açgözlülük) kökeni itibarıyla kişinin iç dünyasında başlayan bir doyumsuzluk olduğu için, korunma yolları da öncelikle bireysel ahlaki gelişim ve düşünce yapısının değiştirilmesi üzerine kuruludur.
. Tamahın zararlarından korunmak için atılabilecek temel adımlar:
1.Kanaat (Yetinme) Erdemini Geliştirmek
-Şükretmeyi Alışkanlık Haline Getirmek: Sahip olduğunuz küçük veya büyük her şey için düzenli olarak şükretmek, odağınızı "ne eksik?" sorusundan "neye sahibim?" sorusuna çevirir. Bu, tamahın en büyük panzehiridir.
-Maddi Hedefleri Gözden Geçirmek: İhtiyaç ile aşırı arzu arasındaki farkı netleştirmek. Hayatınızı sürdürmek için neyin gerçekten gerekli olduğunu tanımlamak ve bu sınırın ötesindeki isteklere karşı farkındalık geliştirmek.
-Minimalizmi Denemek: Maddi varlıkların mutluluk getirmediğini anlamak için bilinçli olarak daha az eşya ile yetinmeyi ve yaşamı sadeleştirmeyi denemek.
2.Düşünce Yapısını Değiştirmek
-Kıyaslamayı Bırakmak: Tamahın genellikle başkalarının sahip olduklarına bakarak (sosyal kıyaslama) başladığını kabul etmek.
Başkalarının zenginlikleri, makamları veya hayat tarzları üzerinden kendi değerinizi tanımlamaktan vazgeçmek.
-Mülkiyetin Geçiciliğini Anlamak: Mal ve mülkün bu dünyada geçici birer emanet olduğunu idrak etmek.
Bu felsefi bakış açısı, varlıklara olan aşırı bağımlılığı azaltır.
-Mutluluğu İçsel Kaynaklarda Aramak: Gerçek doygunluğun kişisel gelişimde, anlamlı ilişkilerde, öğrenmede ve yardımseverlikte olduğunu fark etmek.
Maddi kazanımların getirdiği hazzın kısa süreli olduğunu bilmek.
3.Ahlaki Davranışları Güçlendirmek
-Cömertliği Pratik Etmek: Elinizdekileri başkalarıyla paylaşmak, tamah duygusunu zayıflatır ve bencilliği engeller.
Düzenli olarak bağışta bulunmak veya gönüllü işler yapmak faydalıdır.
-Öz Disiplini Geliştirmek: Ani istek ve arzulara karşı koyma gücünü artırmak.
Gereksiz alışverişten kaçınmak veya anlık tatmin sağlayan eylemleri ertelemek gibi küçük adımlarla nefsi terbiye etmek.
-Hakkaniyete Önem Vermek: Kazancın her zaman helal ve hakkaniyetli yollardan elde edilmesi gerektiği ilkesini benimsemek.
Haksız kazancın getireceği manevi yükün farkında olmak.
4.Kendini Bilme ve Muhasebe
-Düzenli Öz Eleştiri (Muhasebe) Yapmak: Gün sonunda veya haftalık olarak, hangi anlarda tamahkâr davrandığınızı, neyi hak etmediğiniz halde arzuladığınızı dürüstçe analiz etmek.
-Danışmanlık Almak: Eğer tamahkâr eğilimler yaşam kalitenizi ciddi şekilde düşürüyorsa, bir uzmandan (psikolog, ruh sağlığı uzmanı veya manevi danışman) yardım alarak bu davranışın kökenindeki sorunları çözmeye çalışmak.
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI
. Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.11.07, İS.
. (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)
4 Kasım 2025 Salı
TÜRKİYE NÜFUSU
. TÜRKİYE NÜFUSUNUN YAPISI
. Türkiye'deki göçmen nüfusunun demografik ve
kültürel etkileri:
. Son yıllarda Türkiye içerisine çeşitli
yollardan katılan göçmen ve benzerlerinin durumu nedir?
. Son yıllarda Türkiye'deki göçmen,
sığınmacı ve düzensiz göçmenlerin durumu oldukça karmaşık ve dinamik bir
yapıya sahiptir.
. Türkiye'nin konumu itibarıyla bir geçiş ve
varış ülkesi olma özelliği devam etmekle birlikte, özellikle Suriye krizi ile
başlayan büyük akın sonrasında, ülkenin “demografik” yapısı, “sosyal uyumu” ve “göç
yönetim politikaları” sürekli olarak değişen bir gündem maddesi olmaya devam
etmektedir.
. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı
verilerine göre, Türkiye'de bulunan toplam yabancı sayısı (2025 Nisan verisi)
yaklaşık 4 milyon 43 bin 215 kişi civarındadır.
. Bu sayı çeşitli statüdeki kişilerden
oluşmaktadır:
A-Statülere Göre Yabancı
Sayıları
-Geçici
Koruma Altındaki Suriyeliler: En büyük grubu oluşturmaktadır. Sayıları
yaklaşık 2 milyon 782 bin 733'tür.
-İkamet
İzni Bulunan Yabancılar: Çeşitli amaçlarla (eğitim, çalışma, aile
birleşimi vb.) ikamet eden yabancılardır. Sayıları yaklaşık 1 milyon 82
bin 83'tür.
-Uluslararası
Koruma Altındaki Yabancılar: Mülteci, şartlı mülteci veya ikincil koruma
statüsü talep eden kişilerdir. Sayıları yaklaşık 178 bin 399'dur.
B-Göç Hareketliliği ve
Trendler
1-Gelen-Giden
Göç Dengesi: TÜİK Uluslararası Göç İstatistikleri'ne göre, son yıllarda
Türkiye'den yurt dışına göç eden kişi sayısında önemli bir artış yaşanırken,
yurt dışından Türkiye'ye göç eden kişi sayısında ise azalış gözlenmektedir.
-2023'te
Türkiye'ye Göç Edenler: Yaklaşık 316 bin 456 kişi (önceki yıla göre %35,9
azalış).
-2023'te
Türkiye'den Göç Edenler: Yaklaşık 714 bin 579 kişi (önceki yıla göre %53
artış).
-Bu, Türkiye'ye
gelen göçün giden göçün altında kaldığını göstermektedir (2023 verileri).
2-Düzensiz
Göçle Mücadele: Türkiye, düzensiz göçle mücadelede sınır dışı sayılarında
rekorlar kırmaktadır.
-2022'de
Sınır Dışı Edilen Düzensiz Göçmen: Yaklaşık 110.000 kişi.
-1
Haziran 2023'ten itibaren (belirli bir dönemde): 182.980 düzensiz göçmen
sınır dışı edilmiştir.
-Yakalanan
düzensiz göçmenlerin uyruk dağılımında Afganistan ve Suriye uyruklular
ilk sıralarda yer almaktadır.
C-Toplumsal ve Siyasi
Etkiler
1-Ekonomi
ve İşgücü: Göçmenlerin işgücü piyasasına katılımı ve ekonomik etkileri
önemli bir tartışma konusudur. Suriyelilerin ortalama yaşı düşüktür ve
özellikle erkeklerin işgücüne katılım oranları yüksektir.
2-Siyasi
Gündem: Mülteci ve göçmen meselesi, özellikle son yıllarda artan enflasyon
ve ekonomik zorluklarla birlikte, Türkiye'nin en önemli siyasi ve toplumsal
sorunlarından biri haline gelmiştir.
Bu
durum, mültecilere yönelik toplumsal algının değişmesine ve zaman zaman
gerginliklerin yaşanmasına yol açmıştır.
Ç-Türkiye'yi
"Türksüzleştirme" diye bir operasyon olabilir mi?
. Bu terim ("Türksüzleştirme"),
genellikle göçmen ve mülteci nüfusunun artışıyla ilişkili olarak, ulusal
kimliğin, demografik yapının veya kültürel bütünlüğün “tehlike altında” olduğu
endişesini dile getiren “siyasi bir söylemde” ve komplo teorilerinde
kullanılan bir ifadedir.
. "Türksüzleştirme"
ifadesi, var olan toplumsal “endişeleri” ve “göç yönetimi eleştirilerini” sert
ve çarpıcı bir iddia ile birleştiren siyasi bir terim olarak
değerlendirilmelidir.
. Bu ifade, göçün karmaşık nedenlerini ve
sonuçlarını, “basitleştirilmiş ve gizli bir dış müdahale” planına indirgeyerek
sunar.
. Türkiye'deki göçmen nüfusunun demografik ve
kültürel etkileri (uyum, gettolaşma, ekonomik rekabet vb.) gerçek ve
tartışılması gereken konulardır.
. Ancak bu etkiler, büyük çoğunlukla bölgesel
istikrarsızlığın ve coğrafi zorunlulukların bir sonucudur.
I-Kavramın Kullanım
Alanları ve Kökeni
a-Siyasi
Söylemde: Bu ifade, genellikle ülkedeki yüksek göçmen ve mülteci
sayısının, özellikle Suriye'den gelen “Geçici Koruma” statüsündeki kişilerin
kalıcılığı durumunda, nüfus dengesini Türk milleti aleyhine değiştireceği ve
ulusal kültürü zedeleyeceği iddiasına dayanır.
b-Komplo
Teorilerinde: Bu söylemi kullananlar, büyük göç hareketlerinin dış
güçler, uluslararası yapılar veya siyasi aktörler tarafından Türkiye'nin etnik
ve kültürel yapısını kasten dönüştürmek ve zayıflatmak amacıyla organize
edilen gizli bir "operasyonun" parçası olduğunu öne sürerler.
II-Gerçeklik ve Kanıt
Durumu
. "Türksüzleştirme"nin merkezi
bir plan veya operasyon olduğuna dair somut ve doğrulanabilir bir kanıt veya
veri bulunmamaktadır.
. Göç uzmanları, demograflar ve uluslararası
kuruluşlar, Türkiye'deki göç durumunu genellikle aşağıdaki etkenlerle açıklar:
a-Jeopolitik
Konum: Türkiye'nin Asya, Afrika ve Avrupa arasındaki kilit coğrafi konumu,
ülkeyi zorunlu göç ve düzensiz göç rotalarının ana geçiş noktası yapar.
b-Suriye
Krizi: 2011'den beri devam eden savaş, milyonlarca kişinin hayatını
kurtarmak için Türkiye'ye sığınmasına yol açan, tarihin en büyük insani
krizlerinden biridir.
Bu,
herhangi bir "operasyondan" ziyade, bölgesel bir çatışmanın “doğal
ve kaçınılmaz” bir sonucudur.
c-Çekim
Etkenleri: Komşu ülkelerdeki istikrarsızlık ve ekonomik zorluklar
(Afganistan, İran, Pakistan), Türkiye'deki “nispi istikrar”, “ekonomik
fırsatlar” ve daha “iyi yaşam beklentisi”, “yoksulluk ve şiddetten” kaçan
insanlar için doğal bir çekim etkeni oluşturur.
GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-
GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-
. Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.11.04,
İS.
. YAZININ TÜMÜNÜ
OKUYUNUZ:
. (YZ
destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)
GÖREV ve YÜKÜMLÜLÜK
. GÖREV ve YÜKÜMLÜLÜK
. Sömürgeciliğe,
müstemlekeci güçlere karşı kendi yurdunu, bağımsızlık ve özgürlüğünü, öz
değerlerini... savunan kitleler neler yapabilir?
. Neler yapmalıdırlar?
. Nasıl bir düşünce ve davranış içerisinde olunmalıdır?
. Sömürgeciliğe ve müstemlekeci güçlere karşı
bağımsızlık ve özgürlüğünü savunan kitlelerin kullanabileceği çok çeşitli direniş
ve mücadele yöntemleri bulunmaktadır.
. Tarihsel deneyimler ve anti-kolonyal
mücadeleler, bu stratejilerin hem pasif/sivil hem de aktif/silahlı
olabileceğini göstermiştir.
. Genel bir bakış açısından “teorik” olarak
düşündüğümüzde bu kitlelerin başvurabileceği temel yaklaşımlar nelerdir?
. Bu yaklaşımlar genellikle birbirini
destekleyici şekilde, farklı aşamalarda ve koşullara göre uyarlanarak
kullanılır.
. Bağımsızlık
hareketinin liderliği ve kitlelerin azmi, mücadelenin başarısındaki en kritik
faktörlerdir.
A) Siyasi ve Diplomatik
Mücadele
-Bağımsızlık
Bilinci Oluşturma: Eğitimi, kültürü ve yayınları kullanarak, halkın ulusal
kimlik ve bağımsızlık ruhunu güçlendirmek, sömürgeci ideolojinin etkilerini
silmek.
-Ulusal
Birlik ve Örgütlenme: Tüm kitleleri kapsayan, farklı görüş ve kesimleri bir
araya getiren güçlü bir ulusal cephe veya siyasi hareket oluşturmak.
-Diplomatik
Faaliyetler: Uluslararası platformlarda (Birleşmiş Milletler gibi), kendi
davasını ve haklılığını duyurmak, diğer devletlerden ve uluslararası
kuruluşlardan destek ve tanınma sağlamak.
-Sömürgeci
Güçlerle Müzakere: Güç dengelerini gözeterek, bağımsızlık hedefine ulaşmak için
sömürgeci güçlerle masaya oturmak ve siyasi çözümler aramak.
B) Sivil Direniş ve Pasif
Eylemler
-Sivil
İtaatsizlik: Sömürge yönetiminin haksız yasalarına, vergilere veya kararlarına
karşı barışçıl bir şekilde uymayı reddetmek (Gandhi'nin Hindistan'daki tuz
yürüyüşü gibi).
-Boykotlar:
Sömürgeci güçlerin ekonomik çıkarlarını hedef alarak, onların ürettiği veya
sattığı mal ve hizmetleri satın almamak (ekonomik baskı oluşturmak).
-Grevler
ve İş Bırakmalar: Sömürge yönetiminin idari ve ekonomik işleyişini durdurmak
amacıyla geniş çaplı işçi ve memur grevleri düzenlemek.
-Kitlesel
Gösteriler: Kamuoyu baskısı oluşturmak ve ulusal iradeyi göstermek için büyük
ve organize protesto yürüyüşleri ve mitingler yapmak.
C) Silahlı Direniş ve
Gerilla Savaşları:
Bu tür savunma
günümüzde oldukça zordur. Özellikle devleti elinde tutanların buna asla izin
vermeyeceğini çok iyi bilmek gerekir.
Bu yöntemleri,
heves ederek, deneyen grupların sonu kötü olmuştur.
-Kritik
Hedeflere Saldırılar: Sömürge yönetiminin askeri veya idari merkezlerini,
iletişim hatlarını ve lojistik depolarını hedef alarak işleyişi aksatmak.
-Ulusal
Kurtuluş Ordusu Kurmak: Askeri güce karşı askeri güçle cevap verebilmek için düzenli
veya düzensiz askeri birlikler (Kuva-yi Milliye, gerilla birlikleri)
oluşturmak.
-Gerilla
Savaşları: Sömürgeci ordunun büyüklüğüne ve teçhizatına karşı, küçük, hareketli
birliklerle vur-kaç taktiklerini kullanarak yıpratma savaşı yürütmek.
Ç) Başarılı Bir Mücadele
İçin Anahtar Unsurlar
-Uzun
Vadeli Planlama: Mücadelenin tek bir eylemle değil, yıllara yayılan stratejik
bir süreç olduğu bilinciyle hareket etmek.
-Uluslararası
Dayanışma: Diğer sömürge karşıtı hareketlerle ve destekleyici uluslararası
güçlerle (Üçüncü Dünya ülkeleri, anti-emperyalist gruplar) dayanışma içinde
olmak.
-Kültürel
Direniş: Kendi dilini, tarihini ve kültürünü koruyarak ve yücelterek sömürgeci
asimilasyon politikalarına karşı koymak.
-Ekonomik
Kendi Kendine Yeterlilik: Sömürgeci ekonomik sisteme olan bağımlılığı azaltmak
için yerel üretimi ve ticareti güçlendirmek.
-Düzenli
bir temel bilinçlendirme çalışması yapılmalı ve halkın akıllı, uyanık ve özgür
iradeye sahip olabilmesine çalışılmalıdır.
D)
Tarihten örnek verecek olursak, Hindistan, Cezayir, Türkiye Kurtuluş Savaşı
neleri, nasıl başarmıştır?
Harika bir soru olduğunu kabul edip, güzelce
incelemek gerekir:
Bu üç önemli anti-kolonyal mücadele, farklı
coğrafyalarda, farklı koşullar altında gerçekleşmesine rağmen, bağımsızlığa
ulaşmada benzersiz ve etkili stratejiler kullanmıştır.
. Hindistan, Cezayir ve Türkiye Kurtuluş
Savaşı'nın neleri, nasıl başardığına dair kısa özetler:
. Bu üç örnek, sömürgeciliğe karşı
mücadelenin tek bir kalıbı olmadığını ve koşullara göre pasif
direniş, silahlı mücadele ve diplomatik dehanın hepsinin başarıya
götürebileceğini gösterir.
I)
Hindistan Bağımsızlık Hareketi (İngiltere'ye Karşı)
Hindistan'ın
başarısı, esas olarak sivil itaatsizlik ve pasif direnişin
(Satyagraha) gücünü kullanarak sömürgeci gücün ahlaki ve ekonomik temelini
sarsmak oldu.
a-Neyi
Başardı?
1-Sömürge
Yönetimini Ahlaki Olarak Çökertmek: İngiliz yönetimini, baskıcı ve
adaletsiz bir güç olarak uluslararası kamuoyunda ve bizzat İngiliz halkının
vicdanında gözden düşürdü.
2-Kitle
Seferberliği: Farklı dil, din ve kastlardan gelen devasa bir nüfusu ortak
bir bağımsızlık amacı etrafında birleştirdi.
3-Ekonomik
Baskı: Boykotlarla İngiliz ekonomisine zarar verdi ve kendi kendine
yeterliliği (örneğin el dokumacılığı) teşvik etti.
b-Nasıl
Başardı?
1-Mahatma
Gandhi Liderliği ve Satyagraha: Gandhi'nin başlattığı şiddet
içermeyen direniş felsefesi. Bu, haksız yasalara karşı barışçıl bir
şekilde direnmeyi içeriyordu.
2-Tuz
Yürüyüşü (1930): İngiliz tuz tekeline karşı yapılan bu eylem, sivil
itaatsizliğin sembolü oldu ve milyonları harekete geçirdi.
3-Boykotlar: İngiliz
mallarını, özellikle tekstil ürünlerini, boykot ederek yerel üretimi (Khadi) ve
ekonomik bağımsızlığı teşvik etti.
4-Kitlesel
Hapse Girişler: Binlerce Hintlinin barışçıl gösteriler sonrası gönüllü
olarak hapse girmesi, sömürge hapishanelerini ve yönetim sistemini tıkadı.
II)
Cezayir Bağımsızlık Savaşı (Fransa'ya Karşı)
Cezayir'in
başarısı, uzun ve kanlı bir silahlı mücadele ile uluslararası
diplomatik baskıyı birleştirmesiyle geldi.
a-Neyi
Başardı?
1-Askeri
Zafer: Fransız ordusunu, yoğun kentsel ve kırsal gerilla savaşıyla askeri
ve psikolojik olarak yıprattı.
2-Fransız
Kamuoyunu Bölmek: Savaşın vahşeti, Fransa'da büyük bir bölünme yarattı ve
savaş karşıtı hareketin güçlenmesine yol açtı.
3-Uluslararası
Destek: Özellikle yeni bağımsızlığını kazanmış diğer Afrika ve Asya
ülkelerinden (Bağlantısızlar Hareketi) güçlü destek aldı.
b-Nasıl
Başardı?
1-Ulusal
Kurtuluş Cephesi (FLN): 1954'te silahlı mücadeleyi başlatan ve hem siyasi
hem de askeri kanadı olan güçlü bir örgütlenme kurdu.
2-Gerilla
Savaşı: FLN, dağlık bölgelerde ve kentsel alanlarda (özellikle Cezayir
Savaşı/Savaşı'nda) etkili gerilla taktikleri kullanarak Fransız
ordusunun kontrolünü zorlaştırdı.
3-Propaganda
ve Diplomasi: Cezayir davasını uluslararası alanda aktif olarak duyurarak,
Fransa üzerindeki diplomatik ve siyasi baskıyı artırdı.
4-Evian
Anlaşmaları (1962): Nihayetinde Fransa, uluslararası ve iç baskı ile artan
askeri maliyetler nedeniyle masaya oturmak zorunda kaldı ve anlaşmalarla
Cezayir'in bağımsızlığını tanıdı.
III)
Türk Kurtuluş Savaşı (İtilaf Devletlerine Karşı) İstiklal Harbi:
. Türkiye'nin başarısı, düzenli ordunun
kurulması ve askeri zaferlerin, ulusal irade ve diplomatik
manevralarla birleştirilmesiyle gerçekleşti.
a-Neyi
Başardı?
1-Askeri
Zafer: İşgalci güçleri (Yunanistan, Fransa, İtalya, İngiltere'nin
desteklediği güçler) Anadolu'dan fiilen ve askeri olarak çıkardı.
2-Ulusal
Egemenlik ve Birlik: Saltanatı kaldırarak ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi'ni (TBMM) kurarak ulusal egemenliğe dayalı yeni bir devletin
temellerini attı.
3-Uluslararası
Tanınma: Başarılan askeri zaferleri Lozan Barış Antlaşması (1923) ile
tescilleyerek tam bağımsız bir ulus devleti kurdu.
b-Nasıl
Başardı?
1-Mustafa
Kemal Paşa Liderliği: Askeri dehası ve siyasi vizyonu sayesinde dağılmış
durumdaki direniş hareketlerini ve eski Osmanlı ordusu kalıntılarını
birleştirdi.
2-TBMM'nin
Kuruluşu (1920): Milletin bağımsızlık iradesini temsil eden bir
merkez kurarak tüm direnişin siyasi meşruiyetini sağladı.
-Düzenli
Ordu Kurulumu ve Askeri Başarılar: Dağınık Kuva-yi Milliye birliklerini
düzenli orduya dönüştürerek İnönü, Sakarya ve Büyük Taarruz gibi
kritik savaşlarda askeri zaferler kazandı.
3-Diplomatik
Strateji: Batı cephesinde savaş devam ederken, Rusya ve bazı İtilaf
devletleriyle (örneğin Fransa ile Ankara Anlaşması) antlaşmalar yaparak
cephe sayısını azalttı ve askeri kaynaklarını ana hedefe (Batı Cephesi)
odakladı.
.
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.11.04, İS.
. YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:
. (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan
yazım.)