7 Ağustos 2025 Perşembe

SAHTEKARLIK HAKKINDA

 .  Sahtekarlık hakkında “Kuran” neler söyler?

Kuran-ı Kerim, sahtekarlık, hile ve aldatma gibi davranışları kesin bir dille reddeder ve müminleri dürüst, adil ve güvenilir olmaya teşvik eder.

Bu konuda birçok ayet ve hadis bulunur.

İşte Kuran'ın bu konudaki temel yaklaşımları:

Ölçü ve Tartıda Hile Yapanlar

Kuran, özellikle ticari hayattaki sahtekarlığa karşı çok sert uyarılarda bulunur.

Mutaffifîn Suresi bu konunun en net örneklerinden biridir.

Bu surede, ölçü ve tartıda hile yapanların, yani kendileri bir şey alırken tam ölçüp tartıp, başkalarına verirken eksik yapanların büyük bir azaba uğrayacakları belirtilir:

"Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay haline!

Onlar, insanlardan ölçerek bir şey aldıklarında tam ölçerler.

Kendileri onlara ölçüp tarttıklarında ise eksik verirler." (Mutaffifîn Suresi, 83:1-3)

Bu ayetler, yalnızca ticarette değil, aynı zamanda her türlü ilişkide “adil ve dürüst” olmanın önemini vurgular.

Hile ve sahtekarlık, kul hakkına girdiği için İslam'da “büyük günahlardan” biri olarak kabul edilir.

Aldatan Bizden Değildir

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) de ticari hayattaki sahtekarlığa karşı net bir tutum sergilemiştir.

Bir hadisinde, pazarda satılan bir buğdayın ıslak kısmını fark ettiğinde satıcıya

-"Bizi aldatan bizden değildir!" buyurarak, aldatmanın bir mümin ahlakıyla bağdaşmadığını açıkça ifade etmiştir.

Bu hadis, İslam ahlakında “dürüstlüğün” ne kadar merkezi bir konumda olduğunu gösterir.

Dürüstlük ve Güvenilirlik

Kuran, insanları dürüstlüğe, “emanete sahip çıkmaya” ve sözlerinde durmaya çağırır.

Müslümanlar, yalan söylemekten, hile yapmaktan, başkasının “malına haksız yere” el uzatmaktan kaçınmalıdır.

Bu, sadece bir ahlak kuralı değil, aynı zamanda “sağlam bir toplum” inşa etmenin de temelidir.

Özetle, Kuran ve İslam, sahtekarlığı ve hileyi kesinlikle yasaklar.

Ticari hayattan günlük ilişkilere kadar yaşamın her alanında “dürüstlüğü ve adaleti” emreder.

Çünkü bir toplumda “güven duygusu” sarsıldığında, “sosyal bağlar zayıflar” ve toplumsal düzen bozulur, çöküş başlar.

 “dinci” geçinenler neden sahtekarlık yapar?

İnsanların dini inançlarını kendi çıkarları için kullanması veya dinin değerleriyle çelişen davranışlar sergilemesi karmaşık bir konudur ve tek bir nedene bağlanamaz.

Bu tür davranışların arkasında genellikle hem bireysel hem de toplumsal birçok faktör bulunur.

1. Güç ve Maddi Çıkar

Din, geniş kitleleri etkileme potansiyeline sahip bir güç aracıdır.

Bu gücü elde etmek isteyen bazı kişiler, dini söylemleri kullanarak kendilerine bir takipçi kitlesi oluşturur.

Bu takipçi kitlesi, genellikle maddi çıkar (bağışlar, yardımlar, ticari ilişkiler) veya sosyal statü (itibar, nüfuz) gibi hedeflere ulaşmak için bir araç olarak görülür.

Bu kişiler, dini bir maskenin arkasına sığınarak yasal olmayan yollarla zenginleşebilir veya nüfuz kazanabilir.

2. İdeolojik ve Siyasi Manipülasyon

Din, aynı zamanda “siyasi ve ideolojik” hedeflere ulaşmak için de kullanılabilir.

Bazı gruplar, kendi siyasi gündemlerini meşrulaştırmak ve geniş kitleleri etkilemek amacıyla dini söylemleri kullanır.

Bu durum, seçmenleri “manipüle” etmekten, toplumsal gruplar arasında “ayrımcılık” yaratmaya kadar çeşitli şekillerde kendini gösterebilir.

Bu tür bir yaklaşım, dinin özündeki “barış, adalet ve dürüstlük” gibi değerlerle çelişir.

3. Psikolojik ve Bireysel Faktörler

Bazı insanlar, kendi kişisel zaaflarını veya kötü niyetlerini gizlemek için dini bir kimliğin arkasına sığınabilir.

Bu, bir tür savunma mekanizması veya kendini “haklı çıkarma” çabası olabilir.

Bu kişiler, dini kuralları kendi “işlerine geldiği” gibi yorumlayabilir, kendi “hatalarını örtbas” etmek için dini söylemleri kullanabilirler.

Bu durum, psikolojik olarak karmaşık bir sorunu işaret eder ve dini inancın “samimiyetinden uzaklaşmış” bir davranış biçimidir.

4. Bilgi ve Eğitim Eksikliği

Toplumun bazı kesimlerinde, dini bilgiye ve eleştirel düşünceye erişim sınırlı olabilir.

Bu durum, sahtekarların “dini kavramları yanlış” yorumlamasını ve takipçilerini kolayca “manipüle” etmesini sağlar.

Kitleler, sorgulamadan ve araştırmadan, “dini otorite” olarak gördükleri kişilerin söylediklerini kabul edebilirler.

Bu durum, “istismara” açık bir zemin oluşturur.

Sonuç olarak

Dinci geçinen kişilerin sahtekarlık yapmasının nedeni dinin kendisi değil, dinin kişisel çıkar, güç, siyasi manipülasyon ve diğer dünyevi hedefler için bir araç olarak kullanılmasıdır.

Gerçek “dini inanç ve ahlak”, dürüstlüğü, adaleti ve başkalarına saygıyı emreder.

Bu nedenle, bir kişinin dini inançlarını “kendi çıkarları” için kullanması, aslında o inancın “temel ilkelerine” aykırıdır.

Gerçek bir hukuk devletinde ise her türlü yasa dışı uygulama, istismar ve sahtecilik zamanında saptanır ve adil mahkemelerde yargılanır ve suçlular cezalandırılır.
.  Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.08.07, G.
.  (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)
.       YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:

Sahtekarlık ve HUKUK DEVLETİ

.   Sahtekarlık ve HUKUK DEVLETİ   .

Hukuk devletinin kurallarının işlememesi nedeni ile toplumda sahtekarlık yaygınlaşır.

Hukuk devletinin zayıflamasıyla sahtekarlığın yaygınlaşması arasında güçlü bir ilişki vardır.

Hukuk devleti, toplumun düzenini ve güvenliğini sağlayan temel bir yapıdır.

Eğer bu yapı düzgün işlemezse, bir dizi olumsuz sonuç ortaya çıkar ve sahtekarlık gibi etik dışı davranışlar için uygun bir zemin oluşur.

Sahtekarlığın yaygınlaşmasının hukukun üstünlüğünün işlememesiyle doğrudan ilişkili olduğu bir gerçektir.

Hukuk devleti ilkeleri sağlam bir şekilde işlemediğinde, bireyler yasaların kendilerini koruyacağına veya suçluların cezalandırılacağına olan inançlarını kaybedebilirler.

Bu durum, toplumda bir güvensizlik ortamı yaratır ve maalesef, sahtekarlık gibi etik dışı davranışların artmasına zemin hazırlar.

Hukuk Devletinin Fonksiyonları ve Sahtekarlık

Hukuk devleti, toplumda sahtekarlığı ve benzeri suçları önlemede kritik roller üstlenir:

1-Caydırıcılık:

Hukuk kurallarının etkin bir şekilde uygulanmaması, suç işleyenlerin cezasız kalacağı algısını güçlendirir.

Cezalandırılma korkusu ortadan kalktığında, bazı kişiler daha kolay sahtekarlık yapmaya yönelebilir.

Etkili bir hukuk sistemi, suç işleyenlerin yakalanacağını, adil bir şekilde yargılanacağını ve cezalandırılacağını garanti eder.

Bu caydırıcılık mekanizması, potansiyel suçluların sahtekarlık yapmaktan vazgeçmesine neden olur. Ancak, hukukun işlemediği bir ortamda bu mekanizma zayıflar.

Yaptırımsız kalan suçlar, başkalarını da benzer yollara teşvik edebilir.

2-Güven ve İstikrar:

Hukuk devleti, bireyler ve kurumlar arasındaki ilişkileri düzenleyen kurallar koyar.

Bu kurallar, ticaretten kişisel ilişkilere kadar her alanda güvenin oluşmasını sağlar.

Hukuk kurallarının işlemediği bir toplumda, sözleşmelerin garantisi olmaz, mülkiyet hakları güvence altında değildir ve insanlar haklarını arama konusunda kendilerini çaresiz hissederler.

Bir toplumda hukuka güven sarsıldığında, insanlar birbirlerine ve devlet kurumlarına şüpheyle yaklaşmaya başlar.

Bu güvensizlik, ticari ilişkilerden günlük etkileşimlere kadar her alanda sahtekarlık girişimlerini daha olası hale getirebilir.

Bu güvensizlik ortamı, dolandırıcılık ve sahtekarlık için ideal bir ortam yaratır.

3-Adalet Duygusu:

Hukukun herkese eşit uygulanmadığına dair yaygın bir kanaat oluştuğunda, "neden ben dürüst olayım ki?" düşüncesi ortaya çıkabilir.

Bu durum, toplumun ahlaki ve etik değerlerinde bir aşınmaya yol açar.

Adaletin tecelli etmediği, haklının hakkını alamadığı bir toplumda, bireylerde bir adaletsizlik duygusu oluşur.

Bu duygu, "herkes zaten kural dışına çıkıyorsa ben neden dürüst olayım?" gibi bir düşünceye yol açabilir.

Dürüstlük ve ahlaki değerler, adaletin eksikliğinde zayıflar ve yerini fırsatçılığa bırakabilir.

Sahtekarlığın Toplumsal Maliyeti

Hukukun işlemediği bir ortamda yaygınlaşan sahtekarlığın “topluma maliyeti” oldukça ağırdır:

1-Ekonomik Çöküş:

Güvenin olmadığı bir ekonomide yatırımcılar çekinir, ticaret yavaşlar ve kayıt dışı ekonomi büyür. Sözleşme ihlalleri, yolsuzluk ve dolandırıcılık, ekonomik büyümenin önündeki en büyük engellerden biridir.

2-Sosyal Ayrışma:

Sahtekarlığın yaygınlaşması, toplumda dayanışma ve birlik duygusunu zedeler.

İnsanlar birbirine şüpheyle yaklaşır, güvenilir ilişkiler kurmak zorlaşır ve toplum giderek daha parçalı bir hale gelir.

3-Kurumlara Güvensizlik:

Hukuk sistemine, polise, yargıya ve diğer kamu kurumlarına olan güvensizlik artar.

Bu durum, devletin meşruiyetini sorgulamaya kadar gidebilir ve toplumsal düzenin tamamen bozulmasına yol açabilir.

Sonuç olarak, hukukun üstünlüğü ve işleyişi, sahtekarlığın yaygınlaşmasını önlemede bir kalkandır. Hukuk devletinin zayıflaması, bu kalkanı ortadan kaldırarak etik dışı davranışların ve dolandırıcılığın toplumun her katmanına yayılmasına neden olur.

Sonuç:

Hukukun üstünlüğünün zayıflaması, sahtekarlığın toplumda bir salgın gibi yayılmasına neden olabilen ciddi bir toplumsal sorundur.

Güçlü ve adil işleyen bir hukuk sistemi, sadece suçluları cezalandırmakla kalmaz, aynı zamanda toplumda güveni, düzeni ve dürüstlüğü de tesis eder.

Devlet ve toplum büyük çöküşler yaşar.

Sahtekarlıkların, yolsuzlukların düzelmesi için devletin yönetim biçiminin değişmesi, demokratik, parlamenter, güçler ayrımına dayalı bir sosyal, laik hukuk devleti olması gerekir.
  Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.08.07, G.
.  (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)
.       YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:

 

4 Ağustos 2025 Pazartesi

DEVLET ve YURTSEVERLİK

 .   DEVLET ve YURTSEVERLİK   .

Bu yurdun tüm değerlerine, yer altı ve yer üstü varlıklarına, insanına, özgürlüğün ve bağımsızlığına katkısı olan yurtseverler gerekiyor.

Yurtseverlik kavramı, bir toprak parçasından çok daha fazlasını ifade eder.

Bir yurtsever, sadece ülkesini sevmekle kalmaz; aynı zamanda o yurdun tüm değerlerine, kültürel mirasına ve doğal varlıklarına sahip çıkar.

Bu, somut adımlar atmayı gerektiren, etken bir sorumluluktur.

Bahsettiğimiz gibi, bir yurtseverin en önemli görevlerinden biri, ülkesinin yeraltı ve yerüstü varlıklarına katkıda bulunmaktır.

Bu, madenlerin, su kaynaklarının ve ormanların bilinçli ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılmasını savunmak anlamına gelir.

Gelecek kuşakların da bu kaynaklardan yararlanabilmesi için koruma ve geliştirme politikalarını desteklemek, yurtseverliğin en temel göstergelerindendir.

Bunun yanında, bir yurtseverin en değerli yatırımı, ülkesinin insanına yaptığı yatırımdır.

Eğitimden sağlığa, sanattan spora kadar her alanda insan yetiştirmek, onlara fırsatlar sunmak ve potansiyellerini açığa çıkarmak, bir ülkenin en büyük zenginliğidir.

İyi eğitim almış, aydın ve eleştirel düşünebilen bireyler, ülkenin geleceğini inşa eder.

Son olarak, özgürlük ve bağımsızlık, bir yurtsever için kutsal değerlerdir.

Bu değerleri korumak ve geliştirmek, sadece askeri bir mesele değildir.

Düşünce özgürlüğünü savunmak, hukukun üstünlüğünü güçlendirmek ve bireysel hakları korumak da bağımsızlığın vazgeçilmez unsurlarıdır.

Bir yurtsever, bu değerleri koruyarak ülkesinin demokratik ve güçlü bir yapıya sahip olmasını sağlar.

Bu nedenle, yurtseverlik, sadece bayrak sevgisinden ibaret değil; ülkenin tüm unsurlarını kucaklayan, sorumluluk bilinciyle hareket eden ve yapıcı katkılarda bulunan bir duruştur.

Devlet tüm kurumlarıyla eğitim temel yasası ile okulları ve kurduğu sağlık sistemi ile "nasıl bir yurttaş" yetiştirmek istediğini “iyi bilmelidir”.

Devletin eğitim ve sağlık sistemleri aracılığıyla "nasıl bir yurttaş" yetiştirmek istediğini net bir şekilde belirlemesi, geleceğe yönelik en kritik kararlardan biridir.

Bu, sadece müfredat veya hastane politikalarıyla sınırlı kalmayıp, toplumun temel değerlerini ve hedeflerini yansıtan stratejik bir vizyon gerektirir.

Eğitim Sistemi ve Yurttaş Yetiştirme Misyonu

Bir devletin eğitim temel yasası, adeta bir anayasa gibi işlev görür.

Bu yasa, yetiştirilmek istenen yurttaşın temel özelliklerini tanımlamalıdır.

Bu özellikler şunları içerebilir:

-Eleştirel Düşünme Becerisi:

Sadece bilgiyi ezberleyen değil, sorgulayan, analiz eden ve kendi kararlarını verebilen bireyler yetiştirmek.

-Toplumsal Sorumluluk:

Yurttaşlık görevlerinin bilincinde, çevresine duyarlı ve toplumun sorunlarına çözüm üretebilen yurttaşlar.

-Demokratik Değerlere Bağlılık:

Hukukun üstünlüğüne, özgürlüklere ve insan haklarına saygı duyan, bu değerleri korumayı ilke edinen bireyler.

-Yaratıcılık ve Yenilikçilik:

Değişen dünyaya ayak uydurabilen, yeni fikirler üretebilen ve ülkesine katma değer sağlayan bireyler.

Eğitim sistemi, bu misyonu gerçekleştirmek için sadece ders içeriklerini değil, aynı zamanda öğretmen eğitimini, okulların fiziksel ve sosyal ortamını da bu vizyona uygun şekilde şekillendirmelidir.

Sağlık Sistemi ve Yurttaş Yetiştirme Misyonu

Sağlık sistemi de benzer bir misyon (görev) taşır.

İyi işleyen bir sağlık sistemi, bireyleri sadece bedensel olarak sağlıklı tutmakla kalmaz, aynı zamanda onların toplumda aktif rol alabilmelerini sağlar.

-Fiziksel ve Zihinsel Sağlık:

Sağlıklı bir toplum, güçlü bir toplumdur.

Bireylerin hastalıklara karşı dirençli olması, çalışma hayatına ve sosyal yaşama katılımları için esastır. Bu, sadece tedavi odaklı değil, koruyucu sağlık hizmetlerini de önceleyen bir sistemle mümkündür.

-Erişilebilirlik ve Eşitlik:

Sağlık hizmetlerine erişimin sosyal statüye, gelire veya coğrafi konuma bağlı olmaması gerekir. Herkesin eşit ve adil bir şekilde sağlık hizmeti alabilmesi, devletin yurttaşlarına verdiği değerin bir göstergesidir.

-Bilgilendirilmiş ve Sorumluluk Sahibi Bireyler:

Sağlık sistemi, bireyleri kendi sağlıkları konusunda bilinçlendirmeli ve onlara sağlıklı yaşam alışkanlıkları kazandırmalıdır.

Böylelikle hem toplumun genel sağlığı iyileşir hem de bireyler kendi refahlarından sorumlu olurlar.

Sonuç olarak, eğitim ve sağlık sistemlerinin ortak bir vizyonla hareket etmesi, bilinçli, sağlıklı ve toplumsal sorumluluk sahibi yurttaşlar yetiştirmek için hayati önem taşır.

Bu iki sistemin uyum içinde çalışması, bir ülkenin sadece ekonomik olarak değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel olarak da gelişmesini sağlar.

Sizce
Bu iki sistemin hangi özelliklerinin ön planda tutulması, bu vizyonu gerçeğe dönüştürmede en etkili yol olur?
Sizin için bu değerlere katkıda bulunmanın en önemli yolları nelerdir?
.   Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.08.05. G.
.      (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)
.            YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:

NASIL BİR TOPLUM

 .  NASIL BİR TOPLUM?

Her bir yurttaş kendisine sormalı:

Ben nasıl bir toplum istiyorum, nasıl bir devlet istiyorum?

Bu soruların yanıtları kişiden kişiye değişebilir.

Ancak, bu soruları kendine sormak ve üzerine düşünmek, hem bireysel farkındalığı artırır hem de ortak bir gelecek inşa etme yolunda atılacak adımların temelini oluşturur.

Bu sorular, bireyin sadece bir yurttaş olarak değil, aynı zamanda toplumun etken bir üyesi olarak rolünü ve “sorumluluklarını” derinlemesine düşünmesi için bir başlangıç noktası sunuyor.

Bu sorulara verilecek yanıtlar, bir bireyin kendi değerlerini, önceliklerini ve idealize ettiği yaşam biçimini yansıtırken, aynı zamanda bu ideallerin bir arada yaşama kültürünü nasıl şekillendirebileceği üzerine bir düşünce egzersizi de sunar.

Nasıl Bir Toplum İstiyorum?

-Adalet ve Eşitlik:

Herkesin yasalar önünde eşit olduğu, fırsat eşitliğinin sağlandığı ve kimsenin kökeni, cinsiyeti, dini veya inancı nedeniyle “ayrımcılığa uğramadığı” bir toplum.

-Dayanışma ve Empati:

Bireylerin birbirine karşı duyarlı olduğu, zor zamanlarda destek olduğu ve farklılıklara saygı duyduğu bir toplum.

-Bilgi ve Eleştirel Düşünce:

Bilimin ve eğitimin ön planda olduğu, bireylerin sorgulamaktan korkmadığı ve dogmalara hapsolmadığı bir toplum.

Yurttaşlar temel bilgileri ve temel kültürü edinebilmeli ve kendilerini bu alanda geliştirebilmelidir.

-Sürdürülebilirlik:

Çevreye duyarlı, gelecek kuşakların haklarına saygı duyan ve “doğal kaynakları” koruyan bir toplum.

Nasıl Bir Devlet İstiyorum?

-Hukukun Üstünlüğü:

Keyfi kararların değil, hukukun kurallarının geçerli olduğu, bağımsız bir yargı sistemine sahip bir devlet. Gerçek bir çağdaş hukuk devleti…

-Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik:

Devletin tüm uygulamalarının şeffaf olduğu, yurttaşların kamu kaynaklarının nasıl kullanıldığını sorgulayabildiği ve yetkililerin “hesap verebildiği” bir devlet.

Yolsuzluğa, rüşvete, adam kayırmaya, çıkarcılığa asla izin verilmez.

-Demokratik Katılım:

Yurttaşların sadece oy kullanarak değil, aynı zamanda sivil toplum kuruluşları ve diğer platformlar aracılığıyla “yönetim süreçlerine” aktif olarak katılabildiği bir devlet.

-Sosyal Refah:

Yurttaşlarının temel ihtiyaçlarının (sağlık, eğitim, barınma) güvence altına alındığı, sosyal adaleti hedefleyen bir devlet.

İşsizliğin her yönüyle azaltılması için çalışan bir devlet.

Ekonomik kalkınmanın sağlanması ve yurttaşların çağdaş bir yaşam hakkının, geçinebilirliğin sağlanması

   İyi bir devletin özellikleri nelerdir?

İyi bir devletin özelliklerini tanımlamak, farklı felsefi ve siyasi akımlara göre değişse de, genel kabul görmüş bazı temel prensipler vardır.

Bu ilkeler, hem vatandaşların refahını hem de devletin “meşruiyetini” ve işlevselliğini güvence altına almayı hedefler.

-Hukukun Üstünlüğü ve Adalet

İyi bir devletin en temel özelliklerinden biri, hukukun üstünlüğünü sağlamasıdır.

Bu, hem yöneticilerin hem de vatandaşların yasalara uyması gerektiği anlamına gelir.

Yasalar, keyfi kararların önüne geçer ve herkesin eşit haklara sahip olduğu bir adalet sistemiyle korunur.

“Bağımsız” bir yargı sistemi, bu yapının temel direğidir.

-Demokratik Yönetim ve Katılım

İyi bir devlet, vatandaşların yönetim süreçlerine katılımını teşvik eder.

Seçimler “şeffaf ve adil” olmalı, temel hak ve özgürlükler (ifade, basın ve toplanma özgürlüğü gibi) güvence altına alınmalıdır.

Bu, bireylerin sadece oy kullanmakla kalmayıp, sivil toplum kuruluşları ve diğer platformlar aracılığıyla da yönetime “etki edebilmesini” sağlar.

-Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik

Devletin tüm uygulamaları şeffaf olmalı ve kamuoyu tarafından ve de “yüce mahkemeler” tarafından “denetlenebilir” olmalıdır.

Yöneticiler, aldıkları kararlardan ve kullandıkları kamu kaynaklarından hesap vermekle yükümlüdür. Bu özellik, yolsuzluğun ve suiistimalin önlenmesinde yaşamsal bir rol oynar.

-Sosyal Refah ve Eşitlik

İyi bir devlet, yurttaşlarının temel gereksinimlerini (sağlık, eğitim, barınma ve gıda) güvence altına alır. Fırsat eşitliğini sağlamak ve dezavantajlı grupları desteklemek, sosyal adaleti tesis etme amacının bir parçasıdır.

Bu, toplumun tüm kesimlerinin “potansiyellerini gerçekleştirebilmelerine” olanak tanır.

-Ekonomik İstikrar ve Gelişme

Devlet, piyasa ekonomisinin düzgün işlemesini sağlayacak kuralları koyar ve uygular.

-Ekonomik istikrar, enflasyonun kontrol altında tutulması, işsizliğin azaltılması ve sürdürülebilir bir büyümenin özendirilmesi sağlanır.

Bu sayede hem bireylerin refahı artar, hem de ülkenin uluslararası alandaki konumu güçlenir.

-Güvenlik ve Dış İlişkiler

Devlet, yurttaşlarının can ve mal güvenliğini sağlamakla yükümlüdür.

Bu, iç güvenlik birimleri ve adil bir ceza adaleti sistemiyle mümkün olur.

Aynı zamanda, iyi bir devlet, uluslararası ilişkilerde barışçıl ve diplomatik çözümleri tercih eder, ancak ulusal çıkarlarını korumakta kararlı bir duruş sergiler.

Devlet mafyalaşmaya, çeteleşmeye, kaçakçılığa karşı önlem alır, izin vermez

-Adil Vergi Sistemi:

Devlet her yönüyle adil vergi sistemi kurar ve uygular.

Kara paraya, kaçakçılığa, kayıt dışı çalışmalara göz yummaz, mücadele eder

SİZCE:
Sizin için bu soruların yanıtları nelerdir?
Nasıl bir toplumda yaşamak ve nasıl bir devlet tarafından yönetilmek istersiniz?

  Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.08.04, G.
.  (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)
.       YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:
 

3 Ağustos 2025 Pazar

TÜRKÜM DİYENE

. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

Bu sözden neler anlamalıyız?

"Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözü, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e ait, derin anlamlar taşıyan bir ifadedir.

Bu sözü anlamak için hem tarihsel bağlamına hem de içerdiği “temel fikirlere” bakmak gerekir.

Sözün Anlamı ve İçerdiği Fikirler

Bu söz, genellikle ırkçı bir söylem olarak yanlış yorumlanabilse de, aslında ulusal birliği ve vatandaşlık bilincini vurgulayan kapsayıcı bir ifadedir.

Sözün temel anlamı şunlardır:

-Yurttaşlık Bilinci:

Atatürk, bu sözle etnik kökeni ne olursa olsun, kendini Türk milletinin bir ferdi olarak hisseden, bu devlete ve millete bağlılık duyan herkesi kasteder.

Burada "Türk olmak," bir ırkın mensubu olmaktan ziyade, ortak bir kültürü, tarihi ve vatan sevgisini paylaşan bir topluluğun parçası olmak anlamına gelir.

Dolayısıyla, farklı etnik kökenlerden gelen yurttaşları kapsayan, birleştirici bir milliyetçilik anlayışını yansıtır.

-Onur ve Mutluluk Duygusu:

"Ne mutlu" ifadesi, Türk milletinin bir parçası olmanın getirdiği onur, gurur ve mutluluğu ifade eder.

Bu, ülkenin geçmişteki başarılarından ve gelecekteki hedeflerinden duyulan ortak bir gururu simgeler.

-Birlik ve Beraberlik:

Söz, Türkiye'de yaşayan tüm insanların ortak bir kimlik etrafında birleşerek güçlü bir millet oluşturması fikrini pekiştirir.

Bu, farklılıkları bir kenara bırakıp ortak hedeflere odaklanma çağrısıdır.

Bu Sözden Neler Anlamalıyız?

Bu ifadeden çıkarmamız gereken en önemli dersler şunlardır:

-Kapsayıcı Bir Ulus Anlayışı:

"Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözü, dar ve dışlayıcı bir milliyetçilik anlayışını değil, vatandaşlık temeline dayanan, kapsayıcı ve birleştirici bir ulus anlayışını ifade eder.

Bu, kendisini bu milletin bir parçası olarak gören herkese açık bir çağrıdır.

-Sorumluluk ve Sadakat:

Bu söz, sadece bir aidiyet beyanı değil, aynı zamanda bu millete ve devlete karşı duyulan sorumluluk ve sadakati de içerir.

Yurttaş olmanın getirdiği hakların yanı sıra, ülkesine karşı görevlerini yerine getirme bilincini de vurgular.

-Modern Bir Ulus İnşası:

Atatürk, Osmanlı İmparatorluğu'nun çok uluslu yapısından modern bir ulus devlete geçiş sürecinde, tüm vatandaşları ortak bir çatı altında toplamayı hedeflemiştir.

Bu söz, bu “modern ulus” inşasının temel taşlarından biridir.

Özetle, "Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözü, etnik kökene bakılmaksızın, ortak bir vatan ve gelecek idealine bağlılık duyan tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ortak kimliğini vurgulayan, onur verici ve birleştirici bir ifadedir.

Millet, aynı ulusal kültüre bağlı insanların meydana getirdiği sosyal topluluk, dil, kültür ve ülkü birliği ile birlikte bağlı olan insanların oluşturduğu sosyal varlıktır.

“Türklerin övünülecek tarihleri vardır. Ancak tarih bilirseniz o zaman “Ne Mutlu Türküm Diyene” sloganının mânâsı olur.” (Halil İnalcık)

’Ne Mutlu Türküm Diyene’’ sözleri, çok zor koşullarda “Millî Mücadele”yi veren ve Kurtuluş Savaşını yapan cumhuriyet kuşağını kutlamak amacıyla ve geleceğe daha da güvenle bakılması için söylenmiş sözlerdir.

Millî birlik ve beraberliğin simgesidir.

Ayrışma ve kutuplaşmanın ise tam bir panzehiridir.

Bu sözlerden bir ırkın bir başka ırkı ezmesi veya tahakkümü altına alması anlamı “asla çıkarılamaz”, çıkarılmamalıdır. 

Böyle bir anlam çıkarılmasına da izin verilmemelidir; bunu ırkçılık olarak anlamak isteyenler kendileri bölücülük yapmaktadır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ‘’Türk’’ kavramını, “ırk” anlamından çok sosyolojik bir gelişme olarak tanımlamıştır.

Bununla birlikte ’’Ne Mutlu Türküm Diyene’’ sözünün asıl amacı, milletleşme yani “uluslaşma gereğini” hatırlatmak ve ortaya koymaktır.

Bu sözler, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğunun küllerinden doğan “yeni bir Türk Devletini” tüm dünyaya haykıran ve müjdeleyen sözlerdir.

Bu sözlerle  millet, yurt ve  yurttaşlık kavramlarının birleştirilmesi ve  bütünleştirilmesi hedeflenmiştir. Yüce Atatürk’ün Nutuk’ta da belirttiği gibi ”Asıl olan iç cephedir. İç cephe  bütün bir milletin oluşturduğu  cephedir.  Bir milleti temelinden sarsan, yok eden, yıkan ve tarih sahnesinden silen, iç cephenin çökmesidir.”

Bu nedenle  Türklerin bir millet olarak  tarih sahnesinde yer almasının temeli, ’’Ne Mutlu Türküm Diyene’’   sözleriyle atılmıştır.

Bu sözleri, esasında yeni kurulan T.C. Devletinin devamlılığı ve sonsuzluğa değin korunması için söylenmiş sözler olarak da anlamak ve değerlendirmek olasıdır.

’Türk Milleti’’ kavramı, Kürt, Laz, Çerkez, Arnavut, Çeçen, Arap, Zaza, Süryani gibi bütün etnik topluluklar ile, Rum, Ermeni, Yahudi gibi “gayrı müslüm” azınlıkları kucaklayan bir kavramdır.

Bu çeşitli etnik topluluk ve azınlıkları birleştiren ortak bağ olan yurttaşlıktır. 

‘‘Ne Mutlu Türküm Diyene’’ sözleri bu bağlamda da değerlendirilmelidir. 

Burada düşünülmesi gereken şey, hiçbir ayırım yapmadan Türkiye’de ki tüm “etnik toplulukları” kucaklayan ‘’Yurttaşlık Bilincinin’’ geliştirilmesi ve bu bilincin yerleştirilmesi olmalıdır.

Bunun karşısında durmak isteyecek olanların ideolojik yapıları üzerinde dikkatlice durmak gerekir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti ulusal sınırları içerisinde bir “ulus devlet”, “bir üniter devlettir” ve asla bölünmelere ve ayrıştırıcılığa izin verilmemelidir.

Bugün çok iyi anlaşılmalıdır ki “global güç odakları”, emperyalizm Türkiye üzerinde her zamankinden çok daha yoğun planlar ve tuzaklar uygulamaktadır ve tüm yurtseverlerin, milletimizin buna karşı uyanık olması ve mücadele etmesi gerekir.

.  Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.08.03, G.
.  (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)
.       YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:

Atatürkçü Yurtsever

 .    Atatürkçü yurtsever  .

“Çağdaş, uygar, yurtsever, Atatürkçü, ilerici” bireyler nasıl bir yaşama ve çalışma biçimi içinde olmalıdır, neler ile ilgilenmelidir?

Çağdaş, uygar, yurtsever ve Atatürkçü bireylerin yaşam ve çalışma biçimleri, Atatürk'ün ilke ve devrimleri (inkılapları), fikirleri doğrultusunda biçimlenir.

Bu yaşam biçimi; akıl ve bilimi rehber almayı, sürekli öğrenmeyi, topluma katkı sağlamayı ve yurt sevgisini temel alır.

Ülkenin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çıkarlarını, birlik ve bütünlüğünü korur.

Her türlü teröre ve terörden yana olana karşıdır.

Kendi özgür iradesine sahip, çıkar ve korur.

Global çıkar odaklarının girişimlerine ve onların tuzaklarına karşı uyanık olur.

Yaşam Biçimi ve Kişisel Gelişim

-Bilime ve Akla Öncelik Vermek:

Her türlü kararı ve inancı “bilimsel” veriler ve “mantık” süzgecinden geçirerek almak, dogmatik düşüncelerden uzak durmak gerekir.

Sürekli okumak, araştırmak ve “sorgulamak” bu yaşam biçiminin ayrılmaz bir parçasıdır.

-Sanata ve Kültüre Değer Vermek:

Sanat, bir toplumun ilerlemesinde ve bireylerin ruhsal gelişiminde önemli bir rol oynar.

Müzik, resim, tiyatro, yazın.. gibi alanlarla ilgilenmek ve kültürel etkinliklere katılmak, fikir dünyasını zenginleştirir ve yaratıcılığı artırır.

-Evrensel Değerleri Benimsemek:

İnsan haklarına, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve barışa saygı duymak, çağdaş bir bireyin olmazsa olmazıdır.

Kendi kültürünü, öz değerlerini koruyup, geliştirmelidir.

Evrensel değerleri ve çağdaş hukuku savunmak önemlidir.

-Spor Yapmak ve Sağlıklı Kalmak:

Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur ilkesi, sağlıklı bir yaşamın önemini vurgular.

Düzenli spor yapmak, bedensel ve zihinsel olarak zinde kalmaya yardımcı olur.

Çalışma Biçimi ve Toplumsal Katkı

-Eleştirel Düşünme ve Fikrini Beyan Etme:

Toplumsal sorunlara duyarlı olmak ve bu sorunlara çözüm önerileri getirmek için inceleme ve araştırmalarda bulunur, fikir edinir, kendisini ve halkını geliştirmek, aydınlatmak için emek ve çaba harcar.

Yapıcı eleştirilerle ve fikirlerle tartışmalara katılmak ister, toplumun daha iyiye gitmesi için bir sorumluluk taşır.

-Mesleki Yetkinlik ve Disiplin:

Seçilen meslekte en iyi olmaya çalışır “sürekli” eğitim alarak kendini geliştirmek ve işini severek, disiplinli bir şekilde yapmak ister.

Üretkenlik ve verimlilik, bireyin kendi gelişimine olduğu kadar, ülkenin kalkınmasına da katkı sağlar, diye düşünerek davranır.

-Topluma Hizmet Etmek:

Yalnızca kendi çıkarını düşünmek yerine, toplumun yararına olacak projelere dahil olmak, sivil toplum kuruluşlarında gönüllü çalışmak ve çevresine faydalı olmak ister; gayret gösterir; bunların yurtsever bir bireyin görevi olduğu bilincindedir.

-Adaletli ve Etik Olmak:

İş yaşamında ve toplumsal ilişkilerde dürüstlükten ve adaletten ayrılmamak, etik değerlere bağlı kalmak esastır, diye düşünür ve öyle davranır.

Haksızlıklara karşı durmak ve doğru olanı savunmak, çağdaş bir duruşun göstergesidir.

Özetle

Çağdaş ve Atatürkçü bir birey, yalnızca kendini geliştirmekle kalmayıp, aynı zamanda bu birikimi “toplumun iyiliği” için kullanan, sorgulayan, üreten ve yurduna yararlı olmaya çalışan kişidir.

Türkiye’nin her koşulu ve ilkesi ile, kurumu ile tam bir hukuk devleti olması gerektiğine inanır.

Bu bireylerin yaşam tarzı, Atatürk'ün "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" sözünün somut bir yansımasıdır.

Özellikle zamanını ve kişisel değerlerini topluma ve ülkesine yararlı olabilecek biçimde kullanır.

.   Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.08.02, G.
.  (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)
.       YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:

28 Temmuz 2025 Pazartesi

ATATÜRKÇÜ VE KEMALİST

 .   Atatürkçü ve Kemalİst Olmanın Temel Özellİklerİ

.  Ben “Atatürkçüyüm”, ben “Kemalistim” diyenlerin hangi özellikleri olması gerekir?

"Ben Atatürkçüyüm, ben Kemalistim" diyen bir bireyin sahip olması gereken özellikler, Atatürk ilke ve devrimlerini özümsemiş ve bunları yaşamına yansıtmış olmakla yakından ilgilidir.

Bu ilkeler, Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerini oluşturan ve “çağdaş ve uygar bir ulus” olmamızda rehberlik eden değerlerdir.

Bu kapsamda bir Atatürkçü ve Kemalist'in sahip olması gereken temel özellikler şunlar olmalıdır.

-Akıl ve Bilimi Temel Almak:

Atatürkçülüğün en önemli özelliklerinden biri, dogmatik düşüncelerden uzak durarak, her alanda aklı ve bilimi rehber edinmektir.

Bir Kemalist, sorunlara bilimsel yöntemlerle yaklaşır, eleştirel düşünceye sahiptir ve hurafelere itibar etmez.

-Laiklik İlkesini Benimsemek:

Laiklik, din ve devlet işlerinin ayrılması, vicdan ve ibadet özgürlüğünün güvence altına alınmasıdır.

Atatürkçü bir birey, laikliği bir yaşam biçimi olarak benimser ve devlet yönetiminde dinin değil, hukukun üstünlüğüne inanır.

Herkesin inancına saygı duyar ancak dini değerlerin siyasete alet edilmesine karşı çıkar.

-Milliyetçilik Anlayışına Sahip Olmak:

Atatürk milliyetçiliği, ırkçı veya şovenist bir milliyetçilik değildir.

Kendi milletini sevmek, yüceltmek ve onun refahı için çalışmakla birlikte, diğer milletlere saygı duymayı ve dünya barışına katkıda bulunmayı içerir.

Ülkesinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, özgürlüğünü her şeyin üzerinde tutar.

-Halkçılık İlkesine Uymak:

Halkçılık, toplumda ayrıcalıkların olmaması, herkesin kanun önünde eşit olması ve devlet hizmetlerinden eşit şekilde yararlanmasıdır.

Bir Kemalist, sosyal adaleti önemser, halkın refahı için çalışır ve sınıf farklılıklarının azaltılmasına yönelik çaba gösterir.

-Cumhuriyetçiliği Savunmak:

Cumhuriyet, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olmasıdır.

Atatürkçü bir birey, “demokratik değerlere” bağlıdır, seçme ve seçilme hakkının önemine inanır ve ulusal iradenin tecellisi olan cumhuriyeti tüm kurum ve kurallarıyla savunur.

-Devletçilik Anlayışını İçselleştirmek:

Devletçilik, özellikle o dönemin koşullarında, özel sektörün yetersiz kaldığı alanlarda devletin ekonomik kalkınmayı sağlamak amacıyla müdahalesini ifade eder.

Günümüz koşullarında ise bu, stratejik sektörlerde devletin düzenleyici ve denetleyici rolünü kabul etmek, milli kaynakların etkin kullanımına önem vermektir.

-Devrimcilik Ruhuna Sahip Olmak:

Devrimcilik (İnkılapçılık), çağın gereklerine göre “sürekli ilerlemeyi”, “değişimi ve yenilikleri” izlemeyi ifade eder.

Bir Kemalist, statik ve durağan düşüncelerden uzak durur, değişime ve gelişime açıktır, aklın ve bilimin ışığında yenilikçi çözümler üretmeye çalışır.

-Yurt Sevgisi ve Bağımsızlık İlkesi:

Atatürkçülüğün temelinde yatan en önemli duygulardan biri, yurduna duyduğu koşulsuz sevgidir.

Ülkesinin bağımsızlığını, birliğini ve bütünlüğünü korumak için her türlü fedakarlığa hazırdır.

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti”nin “üniter yapısına” ve bir “ulus devlet” olması gerekliliğine bağlıdır.

Her türlü ayrımcılığa, bölünmeye ve terör örgütlerine karşı durur.

Her türlü küresel sömürüye ve emperyalist oyunlara karşı durur.

-İnsan Haklarına ve Hukukun Üstünlüğüne Saygı:

Atatürk, her zaman “insan haklarına” ve “hukukun üstünlüğüne” vurgu yapmıştır.

Bir Atatürkçü, demokratik sosyal hukuk devletinin gerekliliklerine inanır ve bireysel özgürlüklere saygı duyar.

ÖZETLE:

Bu özellikler, bir Atatürkçü ve Kemalist'in sadece sözde değil, özde taşıması gereken niteliklerdir.

Bu ilkeleri yaşamına yansıtan, ülkesi ve milleti için çalışan, çağdaş ve ilerici düşünen bireyler, gerçek anlamda Atatürkçü ve Kemalist kimliği taşır.

Bu özelliklerden hangilerini kendinizde görüyorsunuz veya hangilerini daha da geliştirmek istersiniz?

.  Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.07.29, G.
.  (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)
.       YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:

CHP NE YAPMALI

.    CHP NELER YAPMALI?

Atatürkçü Bir CHP'nin Demokrasi ve Hukuk Vurgusuyla Üniter Devlete Sahip Çıkması Nasıl Sağlanır?

Atatürkçü bir Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP), demokrasiye ve hukuka çok daha fazla değer vererek üniter devlete sahip çıkması, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel niteliklerini güçlendirmek adına kritik öneme sahiptir.

Bu yaklaşım, hem devletin bütünlüğünü korumayı hem de vatandaşların hak ve özgürlüklerini güvence altına almayı hedefler.

Bu doğrultuda atılabilecek adımlar ve yapılması gerekenler:

- Demokrasinin Derinleştirilmesi ve Katılımın Artırılması

Üniter devletin sağlam temeller üzerinde durabilmesi için demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlemesi esastır.

Bu bağlamda CHP:

-Güçlü bir kuvvetler ayrılığı ilkesini savunmalı ve yasama, yürütme, yargı erklerinin bağımsızlığını güvence altına alacak düzenlemeleri desteklemelidir.

Bu, keyfi yönetim anlayışının önüne geçerek devletin şeffaf ve hesap verebilir olmasını sağlar.

-Katılımcı demokrasi mekanizmalarını güçlendirmelidir.

Yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması, sivil toplum kuruluşlarının karar alma süreçlerine daha fazla dahil edilmesi ve halkın doğrudan yasama süreçlerine katılımını sağlayacak araçların (halk oylaması, referandum gibi) etkin kullanımı teşvik edilmelidir.

Bu, vatandaşların devlete aidiyet duygusunu pekiştirir ve üniter yapıya olan inancı güçlendirir.

-Seçim sistemini daha adil ve temsil gücü yüksek hale getirecek değişiklikleri gündeme getirmelidir.

Milletvekili dağılımının nüfusa göre daha dengeli olması, barajların düşürülmesi gibi adımlar, tüm toplumsal kesimlerin parlamentoda temsilini sağlayarak demokratik meşruiyeti artırır.

-Farklı görüş ve düşüncelerin ifade özgürlüğünü güvence altına almalıdır.

Demokratik bir ortamda eleştiriye açık olmak, farklı ideolojilere saygı duymak ve kutuplaşmayı önleyici politikalar geliştirmek, toplumsal barışı ve üniter yapının sürdürülebilirliğini destekler.

- Hukukun Üstünlüğünün Sağlanması ve Yargı Bağımsızlığı

Üniter devleti ayakta tutan temel direklerden biri hukukun üstünlüğü ve bağımsız yargıdır.

CHP bu alanda

-Yargı bağımsızlığını tam anlamıyla sağlayacak anayasal ve yasal düzenlemeler yapmayı önceliklendirmelidir.

Hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir devlette, herkesin kanun önünde eşit olduğu ve yargı kararlarının siyasi etkilerden arındırılmış olduğu güvence altına alınmalıdır.

-Adalete erişimi kolaylaştırıcı ve hızlandırıcı mekanizmalar geliştirmelidir. Yargılama süreçlerinin şeffaflığı, davaların makul sürede sonuçlanması ve vatandaşların hak arama özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması önemlidir.

-Temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan evrensel hukuk ilkelerine bağlı kalmalıdır. Özellikle ifade özgürlüğü, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü gibi temel hakların korunması, demokratik bir toplumun ve üniter devletin vazgeçilmezidir.

-Hukuk devleti ilkesini zedeleyen uygulamalara karşı kararlılıkla durmalı, kanunların tarafsız ve eşit uygulanmasını sağlamalıdır.

“Yolsuzlukla mücadele”, şeffaflığın artırılması ve “hesap verebilirlik”, “hukukun üstünlüğüne” olan güveni pekiştirir.

- Üniter Devlet Yapısını Güçlendirirken Farklılıkları Kucaklamak

.  Atatürk'ün çizdiği yolda, üniter devlet, farklılıkları reddeden bir yapı değil, farklılıkları bir arada yaşatan ve ortak bir kimlik etrafında birleştiren bir yapı olarak anlaşılmalıdır.

Bu doğrultuda CHP:

-Ortak vatandaşlık bilincini güçlendirmelidir.

Etnik, dini veya kültürel kimliklerin ötesinde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmanın getirdiği ortak değerler ve sorumluluklar vurgulanmalıdır.

-Kültürel çeşitliliği zenginlik olarak gören bir anlayışı benimsemelidir.

Türkiye'nin kültürel mozaiği, üniter devletin birliğini tehdit eden değil, tam aksine onu zenginleştiren bir unsurdur.

Bu çeşitliliğin korunması ve teşvik edilmesi önemlidir.

-Daha kapsayıcı ve kucaklayıcı bir dil kullanmalıdır.

Toplumsal kutuplaşmayı artıran söylemlerden kaçınarak, farklı kesimler arasında diyalog köprüleri kurmalı ve ortak paydaları vurgulamalıdır.

-Devletin tüm kurumlarında liyakat ilkesine bağlı kalmalı, ayrımcılığa kesinlikle geçit vermemelidir.

Kamu hizmetlerinin adil ve eşit bir şekilde sunulması, üniter devletin her vatandaş tarafından

- CHP hangi partilerle iş birliği yapmalıdır?

CHP'nin hangi partilerle iş birliği yapması gerektiği, siyasi konjonktüre, seçim sistemine, parti programlarının örtüşme düzeyine ve ülkenin öncelikli ihtiyaçlarına göre değişebilir.

Türkiye siyasetinin dinamik yapısı göz önüne alındığında, CHP'nin potansiyel iş birliği stratejileri çeşitli senaryolar içerebilir.

- Geçmiş İş Birlikleri ve Potansiyel Ortaklar

CHP, yakın geçmişte özellikle Millet İttifakı çatısı altında birçok partiyle iş birliği yapmıştır.

Bu ittifakın temelini İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi gibi partiler oluşturmuştur.

Bu iş birliklerinde genellikle parlamenter sisteme geçiş, hukukun üstünlüğünün tesisi, demokrasi ve insan haklarının güçlendirilmesi gibi ortak hedefler belirleyici olmuştur.

CHP'nin potansiyel iş birliği yapabileceği partileri değerlendirirken şunlar göz önünde bulundurulabilir:

-Merkez Sağ Partiler:

İYİ Parti, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi gibi merkez sağda konumlanan partiler, CHP ile belirli konularda ortak zeminde buluşabilirler.

Özellikle demokrasi, hukuk ve ekonomi alanındaki bazı reform beklentileri bu partileri bir araya getirebilir.

Geçmişteki Millet İttifakı deneyimi, bu tür bir iş birliğinin mümkün olduğunu göstermiştir.

-Muhafazakar Partiler:

Saadet Partisi gibi muhafazakar çizgide yer alan partilerle de demokrasi ve adalet gibi evrensel değerler etrafında sınırlı iş birlikleri yapılabilir.

Bu tür iş birlikleri, siyasi yelpazedeki farklı kesimlerin ortak sorunlar etrafında buluşmasına olanak tanıyabilir.

Atatürk’ü benimseyen ve önder olarak gören diğer partilerle de ortak çalışmalar yapmalıdır.

-Sol ve Sosyal Demokrat Partiler:

CHP'nin kendi ideolojik tabanına yakın diğer sol veya sosyal demokrat partilerle doğal bir iş birliği zemini bulunabilir.

Ortak sosyal politikalar, işçi hakları, çevre politikaları gibi konularda bir araya gelinebilir.

-HDP/DEM Parti ile İlişkiler:

Kürt seçmenin önemli bir bölümünü temsil eden HDP/DEM Parti ile doğrudan bir ittifak yerine, yerel seçimlerdeki gibi iş birliği veya dışarıdan destek şeklinde bir ilişki kurulması siyasi faydalar sağlayabilir, diye düşünceleri savunanlar bulunabilir.

Bu tür bir iş birliği, Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl çözümü, hak ve özgürlüklerin genişletilmesi gibi konularda ortak adımlar atılmasını sağlayabilir.

Ancak bu, ulusalcı kesimlerden tepki çekme potansiyeli taşır.

Yarardan çok zarar verir.

İlkesel olarak da yanlıştır, ayrılıkçı ve bölücü idealleri olan partilerle birlikte olmamalıdır.

-AK Parti ile Olası "Normalleşme":

Son dönemde siyasette gözlemlenen "normalleşme" süreci bağlamında, bazı siyasi yorumcular AKP ile CHP arasında belirli konularda bir diyalog ve iş birliği olasılığını da gündeme getirmektedir.

Bu tür bir iş birliği, kutuplaşmanın azalması ve ülkenin temel sorunlarının çözümüne yönelik daha geniş bir uzlaşı zemini oluşturma potansiyeli taşısa da, her iki partinin tabanından da ciddi eleştiriler alabilir.

Ancak ülkenin geldiği bu sıkıntılı durumu gören birçok AKP seçmeni artık ondan tarafa olmayacaktır. Bu sağ duyulu seçmenler de kazanılmalıdır.

- İş Birliği Kriterleri

CHP'nin iş birliği yapacağı partileri belirlerken göz önünde bulundurması gereken temel kriterler şunlar olabilir:

-Demokrasi ve Hukukun Üstünlüğü:

İş birliği yapılacak partilerin temel demokrasi ilkelerine, hukukun üstünlüğüne ve kuvvetler ayrılığına bağlılıkları ortak payda olmalıdır.

Bir üniter devlet, bir ulus devlet olarak Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünden yana olanlarla çalışılabilir.

-Laiklik ve Cumhuriyet Değerleri:

Atatürk'ün kurucu ilkelerine bağlılık ve laik, demokratik Cumhuriyetin temel niteliklerini koruma iradesi önemlidir.

-Ekonomik ve Sosyal Politikalar:

Halkın refahını artıracak, yoksullukla mücadele edecek ve gelir adaletsizliğini azaltacak ortak ekonomik ve sosyal politikalar geliştirilebilmelidir.

Yolsuzluklara, kara para aklamaya, vergi adaletsizliğine karşı olanlarla çalışılabilir.

Milli ekonomiden ve iktisattan yana bir devlet isteminden yana olanlarla iş birliğine gidilebilir.

-Toplumsal Uzlaşı ve Kapsayıcılık:

Farklı toplumsal kesimleri kucaklayan, kutuplaşmayı azaltan ve diyalog kültürünü özendiren bir yaklaşım benimsenmelidir.

-Ortak Program ve Hedefler:

İş birliğinin sadece seçim odaklı değil, uzun vadeli ve somut hedeflere yönelik bir program üzerinde inşa edilmesi, güvenilirliği artıracaktır.

Çağdaş, parlamenter, demokratik, anayasal bir “laik, sosyal hukuk devletinin” sağlanması gereklidir.

Cumhurbaşkanı devleti temsilen “sembolik görev ve sorumlulukları” olan konumuna getirilmelidir.

Yeniden “sorumluluk taşıyan” başbakanlı bir “hükümet sistemine” geçilmelidir.

Güçler ayrımına önem veren ve uygulamalarda bunu sağlayan bir yapılanmaya gidilmelidir.

 - Zorluklar ve Fırsatlar

CHP'nin iş birlikleri, Türkiye siyasetindeki mevcut kutuplaşma ve ideolojik farklılıklar nedeniyle çeşitli zorluklar içerebilir.

Ancak bu zorluklar, aynı zamanda yeni siyasi dinamikler yaratma ve toplumsal uzlaşıyı güçlendirme fırsatları da sunar.

Önemli olan, dar parti çıkarlarının ötesinde, ülkenin genel menfaatlerini ön planda tutan, şeffaf ve güvene dayalı iş birlikleri kurmaktır.

Sonuç olarak, CHP'nin iş birliği yapacağı partiler, Türkiye'nin demokratikleşme sürecini hızlandıracak, hukukun üstünlüğünü pekiştirecek ve toplumsal barışı güçlendirecek partiler olmalıdır.

Bu, hem kısa vadeli seçim başarıları hem de uzun vadeli ülke istikrarı için kritik öneme sahiptir.

CHP kesinlikle öz ve açıkça ilkelerini ve istemlerini ortaya koymalı ve bunları halka tanıtmalıdır.

Sonuç olarak,

Atatürkçü bir CHP'nin üniter devlete sahip çıkması, demokrasinin tüm kurumlarıyla işlediği, hukukun üstünlüğünün tartışmasız olduğu ve tüm vatandaşların hak ve özgürlüklerinin güvence altında olduğu bir Türkiye inşa etmekle mümkündür.

Bu yaklaşım, sadece devletin bütünlüğünü korumakla kalmaz, aynı zamanda Türkiye'yi daha güçlü, daha adil ve daha “müreffeh” bir ülke yapar.

.  Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.07.28, G.
.  (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)
.       YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:
 

BABANIN DEĞERİ

 .  babanın değerİ ve önemi

Bir ailede babanın değeri ve önemi nedir?

Bir ailede babanın değeri ve önemi, sadece çocukların gelişiminde değil, aynı zamanda aile birliğinin ve dinamiklerinin şekillenmesinde de kritik bir role sahiptir.

Babanın varlığı ve etkin katılımı, ailenin her üyesi için farklı boyutlarda olumlu etkiler yaratır.

Anne ve baba birlikte çocuğu yaşama, toplumsal ilişkilere hazırlar

Anne ve baba, çocuklarını yaşama ve toplumsal ilişkilere hazırlama konusunda tamamlayıcı ve vazgeçilmez bir rol oynarlar.

Bu süreçte her ikisinin de kendine özgü katkıları vardır ve birlikte hareket etmeleri, çocuğun çok yönlü gelişimini destekler.

A) Yaşama Hazırlıkta Anne ve Babanın Ortak Rolü

Çocuğun sağlıklı bir birey olarak yetişmesinde ve toplum içinde yerini almasında anne ve babanın iş birliği şu temel alanlarda kendini gösterir:

-Temel Değerlerin ve Ahlaki İlkelerin Aktarılması: 

Aile, çocuğun ilk sosyal çevresidir.

Anne ve baba, dürüstlük, saygı, empati, sorumluluk gibi temel değerleri ve ahlaki ilkeleri kendi davranışlarıyla ve çocuklarına öğreterek aktarırlar.

Bu değerler, çocuğun ileride toplumsal kurallara uyum sağlamasına ve doğru kararlar vermesine yardımcı olur.

-Sınırların Belirlenmesi ve Disiplin: 

Çocuğun güvenli bir ortamda büyümesi ve kurallara uymayı öğrenmesi için sınırların belirlenmesi ve tutarlı disiplin anlayışı önemlidir.

Anne ve baba bu konuda ortak bir yaklaşım sergilediklerinde, çocuk neyin kabul edilebilir neyin olmadığını daha net anlar.

Bu da çocuğun öz denetim becerilerini geliştirir.

-Problem Çözme ve Karar Verme Becerileri: 

Aile içinde karşılaşılan sorunlara birlikte çözüm aramak ve çocukları bu sürece dahil etmek, onların problem çözme ve karar verme yeteneklerini geliştirir.

Anne ve babanın farklı bakış açıları sunması, çocuğun daha geniş bir perspektif kazanmasına olanak tanır.

-Duygusal Zeka ve Empati Gelişimi: 

Çocuklar, anne ve babalarının birbirleriyle ve kendileriyle kurdukları iletişimden duygusal ifadeleri öğrenirler.

Duygularını sağlıklı bir şekilde ifade etmeyi, başkalarının duygularını anlamayı (empati) ve yönetmeyi aile içinde deneyimlerler.

Bu, toplumsal ilişkilerde başarılı olmalarının anahtarlarından biridir.

B) Toplumsal İlişkilere Hazırlıkta Anne ve Babanın Ortak Rolü

Çocuğun sosyal bir birey olarak topluma karışmasında anne ve babanın rehberliği hayati önem taşır:

-İletişim ve Sosyal Becerilerin Kazandırılması: 

Çocuklar, aile içinde sohbet etmeyi, dinlemeyi, kendini ifade etmeyi öğrenirler.

Anne ve baba, onlara başkalarıyla nasıl etkileşim kuracaklarını, selamlaşmayı, teşekkür etmeyi, özür dilemeyi ve arkadaş edinmeyi öğretirler.

Bu beceriler, okulda, oyun alanında ve diğer sosyal ortamlarda başarılı olmalarını sağlar.

-Farklı Rol Modelleri Sunma: 

Anne ve baba, çocuğa farklı cinsiyet rolleri ve davranış biçimleri sunar.

Bu, çocuğun toplumsal çeşitliliği anlamasına ve farklı insanlarla ilişki kurma yeteneğini geliştirmesine yardımcı olur.

Her iki ebeveynin de güçlü yönlerini ve zayıf yönlerini gören çocuk, daha dengeli bir dünya görüşü geliştirir.

-Özgüven ve Sosyal Girişkenlik: 

Anne ve babadan alınan sevgi, destek ve onay, çocuğun özgüvenini artırır.

Özgüvenli çocuklar, yeni insanlarla tanışmaktan, farklı aktivitelere katılmaktan ve kendilerini ifade etmekten çekinmezler.

Bu da onların sosyal çevrelerini genişletmelerine ve aidiyet duygusu geliştirmelerine yardımcı olur.

-Çatışma Yönetimi ve Uzlaşma: 

Aile içinde yaşanan küçük anlaşmazlıkların veya tartışmaların nasıl çözüldüğünü gören çocuklar, çatışma yönetimi ve uzlaşma becerilerini öğrenirler.

Anne ve babanın bu konudaki yapıcı yaklaşımları, çocuğun ileride sosyal ilişkilerinde karşılaştığı sorunları daha olumlu bir şekilde ele almasına zemin hazırlar.

Özetle, anne ve baba, bir orkestranın şefleri gibi, çocuğun hayat senfonisini birlikte yönetirler.

Her birinin farklı enstrümanları çalmasıyla ortaya çıkan uyum, çocuğun hem bireysel olarak güçlü hem de toplumsal olarak uyumlu bir yetişkin olmasını sağlar.

C) Babanın Temel Rolleri ve Önemi

-Güven ve Koruma Kaynağı: 

Baba, geleneksel olarak ailenin "sağlam kalesi" ve "direği" olarak görülür.

Çocuklar için fiziksel ve duygusal bir güvenlik hissi sağlar.

Onları dış dünyanın zorluklarından koruyarak, kendilerini güvende hissetmelerine yardımcı olur.

Bu, çocukların dünyayı keşfetme ve risk alma konusunda daha cesur olmalarını sağlar.

-Model ve Rehber: 

Baba, özellikle erkek çocuklar için bir rol modelidir.

Davranışları, değerleri ve yaşam tutumu, çocukların kişilik gelişimini ve toplumsal uyumlarını doğrudan etkiler.

Hem kız hem de erkek çocuklar, babalarının disiplin, sorumluluk ve problem çözme yaklaşımlarını gözlemleyerek hayat hakkında önemli dersler öğrenirler.

Baba, aynı zamanda çocuklara sınırları belirleme ve doğru ile yanlışı ayırt etme konusunda rehberlik eder.

-Bağımsızlaşma ve Bireyleşme Sürecini Destekleme: 

Annenin genellikle çocuğun ilk ve en yakın bakıcısı olması nedeniyle, baba, anne-çocuk ilişkisi arasına giren "üçüncü kişi" olarak önemli bir rol üstlenir.

Bu durum, çocuğun anneden ayrı bir birey olduğunu fark etmesine ve kimlik gelişimini sağlıklı bir şekilde tamamlamasına yardımcı olur.

Baba, çocuğun kendi ayakları üzerinde durmasını teşvik eder ve dış dünyayla bağlantı kurmasına destek olur.

-Duygusal Gelişim ve Öz Saygı: 

Babasıyla güçlü bir duygusal bağ kuran çocuklar, daha yüksek öz saygıya sahip olurlar ve sosyal açıdan daha yetenekli olurlar.

Babanın sevgisi, onayı ve kabulü, çocuğun kendi değeri hakkındaki düşüncelerini şekillendirir ve onların kendilerine güvenmelerini sağlar.

Özellikle kız çocukları için babanın sevgisi ve saygısı, gelecekteki ilişkilerinde de önemli bir temel oluşturur.

-Dil ve İletişim Becerilerinin Gelişimi: 

Babaların çocuklarıyla kaliteli zaman geçirmesi, onlarla oyun oynaması ve sohbet etmesi, çocukların dil gelişimini ve problem çözme becerilerini destekler.

Farklı iletişim tarzları sunarak, çocukların daha kapsamlı bir iletişim yeteneği geliştirmelerine yardımcı olurlar.

-Aile İçi Denge ve Destek: 

Baba, sadece çocuklarıyla değil, aynı zamanda eşiyle olan ilişkisiyle de ailenin genel sağlığını etkiler. Eşine destek olan, ev içi sorumluluklara ve çocuk bakımına katılan bir baba, annenin yükünü hafifletir ve ailede daha dengeli bir ortam yaratır.

Bu durum, aile bireylerinin birbirine olan bağlılığını ve mutluluğunu artırır.

Ç) Modern Ailede Babanın Değişen Rolü

Günümüzde geleneksel baba figürünün ötesine geçilerek, babaların çocuk yetiştirme sürecine daha aktif katılımı teşvik edilmektedir.

Artık babalar sadece "ekmek kazanan" rolüyle sınırlı kalmayıp, çocuklarının duygusal, sosyal ve bilişsel gelişiminde daha fazla sorumluluk alıyorlar.

Bu modern babalık anlayışı, çocukların çok yönlü gelişimine büyük katkı sağlamaktadır.

Sonuç olarak, bir ailede babanın değeri ve önemi yadsınamaz.

Güven, rehberlik, duygusal destek ve bağımsızlaşma sürecindeki rolüyle baba, çocukların sağlıklı ve mutlu bireyler olarak yetişmesinde kilit bir figürdür.

.   Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.07.28, G
.  (Araştırma, inceleme ve değerlendirme yazısı)
.       YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ: