. Sevİlmek
Her
insan, görünürdeki olumsuzluklarına rağmen temelde iyi olmayı ve "sevilmeyi"
ister.
İnsanın
doğasında sevmek kadar sevilmek de vardır.
Ne
yazık ki gerek toplumsal yapılardan, gerekse insan ilişkilerinden dolayı
insanların birçoğu sevdiğini dile getiremez; anlatamaz, açıklayamaz.
Sevdiğini
"söyleyememek" zamanla içinde derin bir yara gibi yer alır.
Sevginin
gerçek bir aşka dönüşmüş biçimi ise çok daha derinden sarsar insanı.
Eş
duygularla karşılıklı bir sevgi akışını sağlayabilmek, ruhsal oluşumu elde
edebilmek ise herkesin isteyebileceği bir durumdur.
Sevgi
gösteremeyen, sevgiyi anlayamayan, yansıtamayan bir insan ise her an karışık
duygular ve davranışlar içerisinde yaşar.
Kendini
sevgiye, sevini kabulüne kapatmış kişilerde ise bu durum birçok yan etkiyi, huzursuzlukları
ve davranış bozukluklarını da beraberinde getirir.
Birçok
kötülükler de bir anlamda "sevgi eksikliği"nden kaynaklanır.
Sevmek
ne kadar çok doğal bir duygu ise "sevilmek" de o denli önemli bir
duygudur.
Bence
sevmekten çok daha ağı basan ve etkilen ise "sevilmek duygusu",
sevilmeye olan gereksinimdir.
Sevilmek,
seviliyor olduğunu duyumsamak bir insanın mutlu olabilmesinin en temel
dayanağıdır.
Yaşamı
boyunca hep "sevilmek" yönünde beklentiler taşıyan insanın, iç dünyası
bu gereksinimin "karşılanamaması" durumunda hep sıkıntılı ve acılı
geçmiştir.
Sevilmek
duygusu çok genel ve derinlemesine olarak insanda varlığını sürdürürken "bir
kişiye karşı olan" sevilmek beklentisi, isteği de böylece "somut"
olarak ortaya çıkar.
Yaşamda
var olan iyilikler, kötülükler büyük bir çoğunlukla sevilmek-sevmek duygusu ile
ilintilidir.
"Sevilme
gereksinimi içindeki" insanın bu temel duygusu yerine getirilemediğinde
ise hep büyük bir boşluk, bir özlem ve arayış içinde kalır.
Sevilmek
bir anlamda "kabul görmek" olduğu için de insan ailesinden,
çevresinden, dost ve arkadaşlarından "sevgi" bekler.
Doğal
olarak kendisi de çevresindeki insanlara "sevgi gösterir",
göstermelidir.
Bu
tür sevginin yanı sıra çok daha derinde ve etkileyici olan, insanı tüm ruhuyla
saran diğer ana sevgi ise biri insan karşı olabilecek sevgi-duygu-ruhsal
kabullenme arayışı, beklentisi, gereksinimidir.
Bu en
temel duygu türü bir sevgiden çok daha yoğunlaşmış olanı ise bir "aşk",
bir "tüm ruhsallıkla, tinsellikle bir diğer insana olan sevgi"yi
yaşamaktır.
Bu
nedenledir ki toplumsal ilişkilerde insan hep sevilmek, kabul edilmek
duygusunun etkisi ile yer alır, yaşar.
"Yoğunlaştırılmış
sevgi arayışı" olan "aşk" ise çok daha derinde ve de özeldir;
bunu yakalayabilen ve uyumlu olarak karşılıklı yaşayabilen bir insan son derece
doyumlu ve mutlu olur.
Aşk yitirildiğinde
ise insan en büyük acılar, huzursuzluk ve umutsuzluklarla çırpınır.
Yaşamında
"gerçek aşkı" bulabilmiş ve karşılıklı olarak büyük bir uyumluluk ve
doyumsallık yaşayabilmiş olan kişi için yaşam artık "amacına ulaşmış"
demektir.
Bunu
görememiş, böylesine gerçek bir aşkı "yakalayamamış" bir insan ise tüm
yaşamı boyunca hep büyük bir paralellikle bu duyguyu arayacaktır.
Birçok
öykü, roman bu tür ilişkiler ve duygular üzerine yazılmıştır ve de insanlar kendi
iç döngülerinden dolayı da hep bu yazılanlara ilgi göstermiş ve bunlara
sahiplenmişleridir.
Toplumsal
yapılanmalar ve ilişkilerin yanı sıra insanın kendi öz kişilik özelliklerine
bağlı olarak çok sevdiğin ve etkilendiğin, tinsel anlamda çok özlediğin kişiye
bunu söylemek, dışa vurabilmek pek "kolay olmayabilir".
Bu
durumda zihinsel etkilenme gittikçe çok daha artacak ve yoğunlaşacaktır; öyle
ki artık "aklımdan bir türlü çıkaramıyorum" durumuna gelebilecektir.
Bir
de tersi durum vardır ki her önüne gelene "aşık" olabilmektir….
Bu
ise kendi başına tek, tek ele alınması gerekir bir "tanımlayamama"
durumudur.
Kısa
bir dönüşüm yaptığımızda içimizdeki temel duygu olan "sevilme gereksinimi"ni
ve de bunun en yoğunlaşmış biçimi olan "aşk"ı ele almış olduk.
Bazen
çok iyi bir analiz, açık ve derinlemesine bir düşünmek gerekli olacak ise de
bunların yanında belki de daha "cesur" olmak ve de biraz da "şanslı"
olmak gerekecektir.
Bulduğunuz
o gerçek aşk "tam anlamıyla işte bu", diyerek tüm ruhumuzda yaşadığımız
o kişi ile bu aşkı "konuşabilmek" bile hiç de kolay olmayabilir.
Toplumsal
engeller, sınıfsal, ekonomik farklılıklar, kültür-çevre farklılıkları ve de
aradaki yaş… nedenlerinden dolayı içinize gömülüp giden ve aklınızdan çıkmayan
bir "tutkusal durum" olup yerini alır.
"Sevgi
beklentileri" çok boyutludur ve kişinin kendi öz yapısına göre de
biçimlenip dışa vurulur.
Bazı
kişilerde bu bir kıskançlık, fesatlık, çekememezlik.. gibi yan etkiler
yaratabilir.
Sevgisizlik,
sevgiye erişememek, sevgi boşluğu… gibi duygular bazen o insanın çok "huzursuz,
hırçın ve de şiddete eğilimli" olmasına neden olabilir.
Son
dönemin getirdiği gelişmeler, yüksek teknolojik çağa girmemizle birlikte
toplumsal ilişkilerde kopmalar, değişmeler ve bunların sonucunda yakın
aile-çevre ilişkilerinin yerini "bireysellik" almaya başlamıştır.
"Yalnızlık
duygusu" gittikçe artan bir "modern toplum sorunu" olmaya
başlamıştır.
Toplumda,
çevresinde "yalnız" olarak kaldığını gören, bilen insan bu duygu ile
gittikçe çok daha zor "baş edecektir" ve bunun getirdiği sorunlarla
bir çözümsüzlük dönemine girecektir.
Özellikle
yalnız yaşayanlar, yeni bir çevreye gelenler, yaşlılar, ailesinden ayrı düşmüş
olanlar, gurbette yeni olanlar… kendi başlarına kalmanın yanı sıra hep büyük
bir "sevgi arayışı", bir dost, arkadaş arayışı içerisine düşmektedir.
Bu "sevgiye
erişimdeki tıkanıklıklar" nedeni ile bağlantılı olarak "ruhsal"
bunalım ve sıkıntılar, depresyon ortaya çıkmaktadır.
Aslında
bir sıcak insan ilişkisi, bir dost, "sevgi verebilen bir insan"
arayışı iken, bunların yerine gelmemesinden dolayı artık hastalıklı bir yapıya
dönüşülebilecektir.
Gelişmiş
ülkeler bu sorunu daha iyi ve yakından görmekte ve çözüm yolları aramaktadır.
En
açık yansıması bireylerin bu sorunu yaşaması ile "sağlık"
sorunlarından dolayı hekime baş vuruda bulunması ve de ilaç kullanımı
artmaktadır.
Bu da
yeni bir ek masraf getirmektedir ki bu durum devleti ve hastalık sigortalarını
çok yakından etkilemektedir.
Birçok
temel sorunun asıl çözümü ise görüldüğü gibi yine "insan"dır,
insandadır ve insanca olabilecek "sağlıklı ilişkiler"dedir.
Biraz
da iyi bir "şans" gerekebilir; iyi ve doğru kişilerle
karşılaşmalıyız.
Bu
anlamda üzerimize düşeni yapabilirsek çok mutlu ve huzurlu ve sağlıklı olabiliriz.
Çok
daha akıllı düşünebilmek, böylelikle doğru yolu ve seçimleri de yapabilmek
bizleri rahatlatacaktır.
Sevgiye
erişmek dileklerimle…
. Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 12.02.2024, MŞ.