18 Haziran 2023 Pazar

SORULAR, ŞÜPHELER, ELEŞTİRİLER

 -  AKLA TAKILAN SORULAR

.   Günlük ortada dolaşan konulardan, tartışmalardan kalan zaman içerisinde akla takılanlar da var; yani olmalı…

.  Şüpheler, eleştiriler, sorgulamalar, açıkta kalanlar, anlaşılamayanlar:

.    Ne tür, hangi çeşit gündemlerle ortaya çıkıp, konuşulmak istenilen, tartışmaya atılan ve önemsensin istenilen konular, olaylar nedir; ve bunlar kitleleri asıl ve temel sorunlardan "uzaklaştırmak" değil midir?

• Demokrasinin getirdiği hakları kendilerinin hedef ve görevleri yönünde "istedikleri gibi kullanabiliyor" bazı kitleler.

• Koskoca ülke halkıyla birlikte tam "algı operasyonları" altında.

• Her an bir "yapay" konuyu gündeme atarak çeşitli "katmanların" bunlarla "meşgul olmasını" ve "asıl" temel sorunların çözümüne yönelik çözüm yolları üretmesini "engellemek" istiyorlar.

• Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana tüm gelişimi ve ilerlemesi ile, verdiği Ulusal Kurtuluş Savaşı ile dünyada önemli bir konumda olmuştur.

• Atatürk'ün ölümünün ardından çok yavaş adımlarla ve oldukça da gizli-saklı gelişen "devrim karşıtlığı" bugün her yeri saran ve çok hızla yol alan bir duruma gelmiştir.

• Bununla şunu anlamalıyız:

. "Yendik, kazandık ve topraklarımızdan kovduk" dediğimiz emperyalist güçler hiçbir zaman ne vazgeçtiler, ne de susup oturdular.

• Zaman ilerledikçe dünyanın yeni konumlanması ile birlikte bölgedeki yerinden dolayı, var olan yer altı ve yer üstü zenginliklerinden dolayı TÜRKİYE çok daha "ele geçirilmesi, alınması ve yönetilmesi gereken ülke" durumuna getirildi.

• Küresel güçler, onların en başındaki sınır tanımayan örgütleri ile gittikçe artan ve yeni yüksek teknolojinin olanaklarını da kullanarak "işbirlikçilerini" çok daha yükselttikleri gibi "zihin-algı" operasyonları ile de halkın kolayca yönetilebilir olmasını sağladılar.

• Tüm halkı, tüm yurttaşları kapsayan ve tüm dünyada uygulanan "Türk milleti" sözünü bile bazı odakların tartışılmasına açtılar.

• Üniter devlet ve demokrasinin temel hakları, hukuk devleti, yasalar önünde eşitlik… gibi ilkeleri ve doğruları belli kitlelerin "kullandırılmasıyla" tartışmalara, yapay gündemler oluşturmaya çalışır oldular.

• Asıl temel dayanıklılık ve güçlülük için olması gereken temel konuları göz önünden ayırıp, ikincil, üçüncül derecede ve hatta yüzeysel olabilecek başlıklarla halkı her katmanıyla "oyalayabiliyorlar"...

• Türkiye ne istemelidir ki hiç yıkılmasın, ilerleyebilsin, parçalanmasın, güçlensin, kalkınabilsin?

• Birincil ve ASIL soru bunlara eğilmektir?

• Hukuk önünde eşitlik ve yasaların herkes için uygulanabilirliği var mıdır?

• Eğitimde eşitlik sağlanmış mıdır?

• Çalışanın, emekçinin tüm hakları yasal olarak sağlanmış mıdır ve "çağdaş" ölçülere göre midir?

• Kara para, mafyalaşma, çeteleşme, el koyma, ele geçirme türü yasa dışı ve uluslar arası bağları olan ilişkiler ve onların gücü kırılmış mıdır?

• Limanların,, hava alanların, denizlerin, ırmakların, madenlerin, ormanların kimlerin elindedir; oraları milli bir devletin elinde midir, devlet buraları başkalarına vermiş midir?

• Topraklarımızın üzerinde kimler, ne kadar ve nerelerde "yer, arazi, yapı, fabrika, banka, şirket, okul"… almıştır; bunların oranı ve toplam finansal durumu ne kadardır?

• Devletin yönetimi tüm kurum ve kuruluşları "kimlerin, hangi kitle ve zümrelerin" elindedir?

• Çağdaş ve uygar bir anayasaya ne kadar sahip olabiliyoruz?

• Milli ve özgün olması, yalnızca halkın ve yurttaşların en üst derecede haklarını savunabilecek olması gereken Milli Eğitim, Milli Savunma, Milli Sağlık, Milli Ekonomi, Milli Endüstri… var mıdır; uygulamada durum nedir?

• Tam bağımsız ve özgür bir "merkez bankanız" var mıdır ve çalışabilmekte midir?

• Türk parasının değeri ne denli korunabilmektedir?

• Enflasyon neden vardır; aşırı enflasyon neden önlenememektedir?

• Türk silahlı kuvvetleri milli ve kendine özgü bir yapılanmada mıdır?

• Dışarıdan NEDEN borç paralar alınmaktadır?

• Dışarıdan alınan borçları "kimler" ve hangi "koşullarda" vermektedir?

• Devletin en üst kademesinden en altına değin yönetimde olanları göreve gelirken hangi "kıstas" ve "ölçüler" içerisinde alınmıştır, yerleştirilmiştir?

• 21. yüzyılda çağdaş devlet yönetiminde demokrasi açısından ne denli etnik ve dinsel kökenlilikten "bağımsız" davranılmaktadır?

• Mezhepler, tarikatlar, cemaatler devletin ve kurumlarının içinde egemen olmuş mudur?

• Şirketler, okullar, bankalar, dernekler, vakıflar, yardım kuruluşları, kiliseler ve camiler… adı altındaki yapılanmalarda dış güçlerin ele geçirmişlikleri ve egemenlikleri ne denlidir?

• Uyuşturucu ticareti, silah satışları, kaçakçılık, sığınmacı ticareti, devlet içinde işleyen rüşvetçilik, ihale yolsuzlukları, devlet malına ve hazine arazilerine çökme olayları ne durumdadır; devlet bunları nasıl ve ne oranda önleyebilmektedir?

• Milli gelir ve kazanımlar, gayri safi milli hasıla, devletin gelir ve giderleri ne durumdadır?

• Devletin borçları ne kadardır; neden?

• Dış borçlarda "özel" sektörün borcu ne kadardır; neden?

• Tarım, hayvancılık ve besicilik, çiftçilik alanında yapılan tüm uygulamaların ne kadarı millidir, ne kadarı ve hangileri dışa bağımlıdır?

• İlaç sektörü, üretim ve pazarlama kimlerin elindedir?

• İklim ve enerji alanında Türkiye kendine özgü bir milli duruşa sahip midir?

• Uluslararası anlaşmalar içerisinde Türkiye ne durumdadır?

• Türk halkı, Türk milleti kimler tarafından ve durmaksızın neden hep ayrıştırılmak, bölünmek ve ötekileştirilmek istenilmektedir?

• Milletin bölünmesi, karşıt gruplar oluşması… bazı "ön hazırlıklar" şüphesini getiriyor olabilir mi?

• Ülkenin içinde 21. yüzyılda "ağalık sistemi", "aşiret düzeni" var mıdır?

• Aşiret düzeni varsa bunu görmemezlikten gelerek "siyaset yapan" güçleri nasıl algılamak gerekir?

• Belediyeler kimin elindedir; belediyenin ticari işletmeler yapması doğru mudur?

• Milletvekilliği başta olmak üzere neden bazıları çok uzun yıllar hep ayni görevde kalabilmektedir?

• "Dış alımda" hangi kesimler, kimler, hangi şirketler iş yapabilmektedir?

• Komşu ülkelerle olan ilişkilerde neden açık, doğru ve ulusal çıkarlarımıza yönelik siyaset yapılamıyor?

• Ülkeye "denetimsiz" ve izinsiz gelen sığınmacıların, yabancıların, Suriyelilerin, Afganların… yolunu açan ve onları buraya "gönderen güçler" kimlerdir; bu çok tehlikeli ve uygunsuz göç kimlerin amacına hizmet etmektedir?

• Neden bu ülkede milyonlarca insan paralı sporlara, taraftarlık ruhu adı altında ile bağlanmıştır; bu ruh hali ile insanlarımız kimlerin işini kolaylaştırmaktadır?

• "Profesyonel Futbol" tüm dünyada olduğu gibi ama özellikle de ülkemizde neden her şeyin "üstünde" sayılan ve çok büyük paraların konuşulduğu bir sektördür; bunun en önemli bir algı operasyonu olduğunu neden anlamıyoruz?

• Plansız ve gereksiz, ülke gerçeklerine uymayan, sağlıksız yapılanmalar, her yeri "inşaat" şirketlerine sunmak ve bunların ardında yalnızca birkaç şirkete çıkar sağlamak… nasıl bir yapılanmadır; bundan kimler yararlanmaktadır?

• Sendikalar, işçi ve çalışanların yasal örgütleri neden üzerilerine düşeni yapamamaktadır; emekçilerin çağa uygun koşullara erişmesini neden sağlayamıyorlar?

• Herkesin açıkça gördüğü dış "görünüşler", MODA adı altındaki uygulamalar, dövmeler, bakımsız saç ve sakal, açık giyinmeler, birden ortaya çıkan "cinsel tercih" tartışmaları, sigara ve benzeri bağımlılıktaki artışlar…. tümüyle birlikte bakıldığında nedir, bunun bir "zihinsel algı operasyonu" olduğu ve insanların "özgür iradelerine" bir yönlendirme olduğu anlaşılabilmekte midir?

• Aile içi dengeler ve değerler son yıllarda neden değiştirilmektedir?

• "Güçler ayrımı nedir" diye düşünüp, anlayabilen, önemini "kavrayabilen" kimler vardır?

• Devletin tüm kurumları ile "denetlenebilmesi" ne denli düzenli, güvenilir ve de işlevseldir?

• Parlamento, meclis kimlerin elindedir, meclis "yasama" görevini yerine getirebilmekte midir?

• Devletin "yürütme erki" nasıl çalışmaktadır, hükumet, bakanlıklar kendi içlerinde ne denli güvenilir ve bağımsız çalışabilmektedir?

• Devlet başkanlığı sistemi ile yetkiler, görevler ve sorumluluklar adil ve çağa uygun dağıtılmış mıdır?

• İnsan hakları, kadın hakları, çocuk hakları… "evrensel düzeyde" korunabilmekte midir?

• "Yargı" yetkin kişilerce bağımsız, özgür ve vicdani çalışabilmekte midir?

• Bilimsel bakış ve bilime yönelik çalışmalar ne denli sağlanabilmiştir?

• İleri teknoloji, dijital yeni çağ… konularında ülke "kendi milli" yatırımlarını ve çalışmalarını yapabilmiş midir? Böyle bir düşünce ve eğilim var mıdır?

• 21. yüzyılda "çağdaş, uygar, ileri, kalkınmış bir refah toplumu" olabilir miyiz, diye düşünen ve bunu sorgulayan var mıdır?

• Yurt dışına para, sermaye kaçıranlar var mıdır; bunlar izlenmekte ve kayıt altına alınmakta mıdır? Hesap sorulabilmekte midir?

• "Kara parayı aklama yasası" neden çalıştırılmamıştır; kaldırılmıştır?

• Ülkenin yurttaşı olmak neden çok kolay ve ucuz bir yöne kaydırılmıştır; bu yanlış durumdan kimlerin çıkarı olabilir? "Para karşılığı" yurttaşlık vermek, ne anlama gelir?

• Milli eğitimin ve "öğretim birliğinin" uygulamalarda kaldırılmasından doğan boşluklar ve temel-genel-yurttaşlık bilgilerinin azlığı nedeni ile halkın durumu nasıl olmuştur; bundan kimlerin nasıl çıkarı olabilir?

• Medya, basın yayın kimlerin elinde ve yönetimindedir? Bağımsız ve özgür bir medya neden oluşmamaktadır?

• Tüm 24 saat yayınlar incelendiğinde ne kadarı, ne oranda halkın "temel sorunlarına" ve "aydınlanmasına" yöneliktir?

• Türk dili olan TÜRKÇE üzerindeki saldırılar, değersizleştirmeler, yozlaştırmalar neden son yıllarda çık hızlı artmıştır; bundan kimlerin çıkarı olabilir?

• Türkçe'yi yozlaştırmak için tümcelerin içine katılan "yabancı" sözcükler hangi güçlerin aklıdır; neden bunu yapmak istemektedirler?

• Yoksulluk, yoksullaştırma, yoksunlaştırma, çile çektirmek…. yalnızca finansal yetersizlikten mi kaynaklanmaktadır; yoksa bu yöntem ile geniş kitleler üzerinde bir psiko-sosyal operasyon mu oynanmaktadır?

• İç göç neden önlenemiyor?

• Büyük kentleri özellikle kenar mahalle, gecekondu sorunu, çarpık kentleşme ile birlikte barınma sorunlarıyla milyonlarca insan çağdaşı koşullarda sağlıksız yaşamaya terk ediliyor; o insanların içine düştükleri bu durum kimlerin işine geliyor; ne gibi çıkarları olabilir?

• İleriye dönük olarak "yapılaşma, kentleşme planlamaları" neden çağdaş koşullara uygun olmuyor?

. Deprem gerçeği "günlük çıkarlarını güden" kişilerce neden göz ardı ediliyor; buna kimler ve neden izin veriyor?

• Türk milleti her konuda konuşuyor gibi gözükse bile, günlük yaşamında birçok şeylerle ilgileniyor sanılsa bile neden ülkeni "bağımsızlığı, devletin yapısı, çağdaşlık ve uygarlık" konularında hiç düşünce geliştirmez, ilgilenmez?

• Olaylara, durumlara sorgulayıcı ve eleştirel düşünerek bakabilen, araştırmalarda bulunup, fikir üretebilen insan sayısı hangi orandadır?

• Türk aydını, entelektüeli, bilim insanı, düşünürü neden hep gerilerde kalıyor; "yurtsever ve ulusalcı", Atatürkçü çizgide yer almaları neden azalıyor?

• Siyasi partiler neden bu kadar "çok sayıda" ve de hep "kapa-ayrıl", "yeniden parti kurarak" ilerliyor; ideolojik-siyasal yakınlaşma ve işbirliği neden sağlanılamıyor?

• Devlet, Türk Devleti hiçbir zaman aciz olamaz ve yine hep güçlüdür; Türkiye varsıl bir devlettir.

.  Buna rağmen tüm olanakların kullanılması neden ve nasıl engellenmektedir; "kimlerin çıkarına" bir durum yaşanmaktadır?

. Kısa bir zaman içinde akla gelen, gelmesi gereken sorulan bunlardır, diye düşünüyorum.

. Belki siz de bunlara eklemelerde bulunmak istersiniz…

. Sağ duyulu, sağlıklı ve akılçıl düşünülebilen güzel günler dilemek isterim…

.    Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 25.06. 2023

*******************************************************************

 

11 Haziran 2023 Pazar

ÜLKE İÇİN

-   ÜLKE İÇİN

Türk halkı, ve toplumu çok bilinçli ve bilgili olarak olmasa  bile hep siyasi konuşmalarda bulunmak, hep de birilerini tutuyor olmak ister.

Spor kulübü tutmanın psikolojisi içerisinde hep birilerinden yana, birilerine karşı olmak ister.

Gözü kapalı, büyük bir aşkla ve güçlü duygularla bir siyasi partinin taraftarıdır ve diğerlerine de ateş püskürür.

Bu yapı, bu davranış biçimi acaba bizim toplumumuzun şu an bile geri kalmış ülke yapısında olmasından mıdır?

Ayıp olmasın, diye kullanılan bir tanıma göre "kalkınmakta olan ülke" halkının yapısı mıdır?

En alttan en üste değin sanki herkes "politize" olmuştur, her şeyi bilir ve günlük her tartışmaya kesin bir yanıtı vardır.

Bu, sıradan halk için olduğu gibi, diplomalı, uzman ve deneyimli kişiler için de öyledir.

Ülkenin ya da toplumun yapısından mıdır bilinmez ama konuşmalar, görüşmeler, tartışmalar hep "güne ait" konular, olaylar üzerine olur.

Parti başkanına, onun kişiliğine, söylediklerine… yönelik konuşmalar, tartışmalar çok önemli gibi gözükse bile "genel" sorunların içerisinde bu denli öne çıkmaması gerekir.

Uzun geçmişe, tarihsel olgulara, ekonomik yapılara, emperyalizmin durumuna, gelinen bu duruma eleştirel ve analitik bakılmaz ve bu tür inceleme, araştırma ve sorgulama yapmak yerine en kolayından hep "bugün"den konuşulur.

Peki, "bugünü BU DURUMA GETİREN" temel yapılar, temel sorunlar, bilinen gerçekler, beceriksizlikler, hatalar, yanlışlıklar açıkça ve somut olarak neden ele alınamaz.

Bazı ana sorunlar vardır ki bunları "çözemediğiniz" sürece diğer hiçbir çağdaşlık, kalkınma ve demokratikleşme elde edilemez ve bir refah toplumu oluşmaz.

Çok kısa ve öz olarak bir sorma, bir sorgulama yapalım kendi, kendimize:

- "TÜRKİYE için" şunların sorulması gerekmez mi?

·       Türkiye'nin "bağımsız, özgür ve eşitlikçi, güçlü bir uygar" devlet olmasını isteyen var mı?

·       "Varım" diyenin zihninde, aklında olan ülke-devlet nasıl olmalıdır?

·       Hangi koşullar, seçenekler, özellikler olsun isteriz devlet yapısında, yönetiminde?

·       Hangi uygulamalar asla olmamalı diye düşünürüz?

·       Ortada var olan sorunlar var iken ve herkes de bunu biliyor iken hiç bir şey yokmuş gibi davranıp, çok yüzeysel konuları, gereksiz ayrıntıları tartışmakla ne yapmak isteniliyor?

·       Ağalık var mıdır, ağalık sistemi neden kalkamıyor?

·       Ağalık denildiğinde yalnızca "toprak ağalığı" mı anlaşılıyor?

·       Siyasi partilerin içinde bir tür ağalık yok mudur?

·       Sendikalar için de ayni eleştiriler yapılmakta mıdır?

·       Dinsel yapılanmalar ve yayılmaları güçlenmeleri… üzerine neden eleştiriler getirilemiyor?

·       Adil bir gelir dağılımı neden sağlanılamıyor?

·       Türkiye bir temiz toplum mudur, mafyalaşma, rüşvet, kayırma, çeteleşme… var mıdır?

·       Hukuk devleti nedir ve işlemekte midir?

·       Devlet yönetiminde "güçler ayrımı" nedir, ne işe yarar, olması ille de şart mıdır?

·       Tarihsel olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş dünya tarihinde nasıl bir yere sahiptir?

·       Nerede ise yine 100 yıldır emperyalist güçler asıl hedef saptırmalarını, suiistimalleri, kullanmaları hangi konu ve alan üzerinde yapmışlardır?

·       Hem sağdan, hem de soldan olmak üzeri siyasi kanatlarda kurulmuş olan her türlü yapılanma, dernek, vakıf ve şirketler ve siyasi partiler görünenin dışında "asıl" hangi odaklara ve amaçlarına hizmet etmiştir, etmektedir?

·       Gerçekten bir sömürücü, saldırgan emperyalizm ya da çılgın bir kapitalizm var mıdır; varsa bu ne anlama gelmektedir, bizden neler istemektedirler?

·       Türkiye dünyanın en önemli stratejik, bölgesel yerine sahip ülkedir, denildiğinde ne anlıyoruz?

·       Türkiye'nin ulusal sınırları ile ve tek bir devlet yönetim sistemi ile "üniter" olduğunu söylediklerinde ne anlarız, neler anlamalıyız ve neden bu çok önemli bir "varlık nedeni"dir?

·       Aklımızı gerçekten çalıştırıp, bu tür sorulara odaklandığımızda, sorgular ve analitik bakmayı öğrendiğimizde başka hangi sorular çıkar?

·       Özgürlükçü, demokratik bir parlamenter hukuk sistemi ve kurumları olmalıdır, diye neden söylenilemiyor; bunu yerine yarım tanımlamalarla," güçlendirilmiş"… türü kavramlarla konunun üzerine neden gidemiyorlar?

·       "MUHALEFET" denildiğinde, ne anlamalıyız, kimleri, hangi kuruluşları ve siyasi partileri anlamalıyız?

·       Neden resmen kayıtlı (119) siyasi parti vardır, bu kadar çok partinin olması ne anlama gelir?

·       TBMM içerisinde seçimden sonra kaç dönem milletvekilliği yapan vardır?

·       Hangi güç odakları, hangi GLOBAL güçler Türkiye üzerinde istediklerini uygulatabilmektedir?

·       Ekonomi, endüstri, siyaset, finans, hukuk, savunma, yatırım, ileri teknoloji, iletişim, enerji… gibi başlıca alanlarda kimlerin, hangi güçlerin egemenlikleri vardır?

·       Türkiye "dünya devletleri arasında" nasıl bir yere sahiptir?

·       Yapılan araştırmalarda Türkiye nasıl bir "görünüm" göstermektedir?

·       Bugün yürürlükte olan iktidarı, rejim modelini ve özelliklerini uzun yıllardır, görüp, geriden eleştiriler yapmaya çalışanlar, muhalefet neden ve niçin hiçbir başarı gösterememişlerdir?

·       Türkiye kendi ulusal, yurtsever burjuvasını ve aydınını yetiştirmekte neden başarılı olamamıştır?

·       Neden, daha önce sizinle iş birliği yapmış, birlikte olmuş ve mücadele ediyor gibi görünenler birden "tam tersi" bir tavır alıp, eleştirilerde bulunurlar; kimdir bunlar, neden bu davranışta bulunurlar?

·       Yakın tarihimizde güvenilir, demokrat, Atatürkçü… diye kabul görmüş bazı kişiler NEDEN birden her şeyi bırakıp, bambaşka kimliğe bürünürler; bunları etkileyen nedir?

·        

.       "Amaann, bir sürü soru, boşu boşuna söylenilen, boş laflar!" Kafanıza takmayın! diyebilirler…

.    Sıradan yurttaşlar bunu diyebilir belki, ama, ülke yönetimine girmek isteyenler, bilim insanları, aydınlar, entelektüeller, akılcı-çağdaş öğretim almış ve kendisini çok iyi eğitmiş olan insanların çok sorumluk taşıyan bir sağ duyu ile olaylara bakması, sorunlara çözüm yollarını devletten ve halkın çıkarlarından "yana" istemesi gerekir.

Yetişmiş insanımızın hiçbir zaman işbirlikçi olmamasına ve bu yönde yetiştirilmesine çalışılmalıdır, eğer, izin verirlerse…

Bilindiği gibi Türkiye üzerine hedefleri olan güçler her zaman ve her yerde önce kendileri için çalışacak işbirlikçileri bulur ve onları yetiştir, önemli yerlere getirir.

Bu işbirlikçilerin işlerini kolaylaştıracak, destekleyecek şirketler, kuruluşlar, vakıf ve derneklerini, okullarını… da getirirler.

Böylesine örgün ve yoğun bir yapılanma içerisinde yurtsever, ulusal çıkarlardan yana, dürüst ve güzel ahlaklı, donanımlı, sağ duyulu insanları bulmak, bunları yetiştirmek, görev verebilmek…. belki de en büyük yurt görevi budur.

Başka?

Ne var başka, başka neler istersiniz, deseler de aslında kısaca açıklamaya çalıştığım bu temel özellikler bile bize yeter…

Yeter ki işbirlikçi, satılmış, hain ve tüccar zihniyetli olmasın, yine de bizim temiz ve dürüst insanımız ile "ulusal mücadelemizi" verir, yitirilmiş her bir kaleyi "yeniden" ele geçirebiliriz.

Şu an "anayasa"ya ve buna bağlı olarak çıkarılmış yasalara "uyulması" bile bir önemli işaret olabilir.

Bunun için ise ortak bakış açımız ve ülkümüz, ulusal duruşumuz, gücümüz, direncimiz "namuslu, dürüst yurtsever" olmaktır.

Çağımızda "millî mesele, ulusal dava emperyalizme karşı mücadele etmek konusudur ve bunun anlatılması, açıklanması ve kavratılması ülkenin yok olmasını önler.

Bir an önce uyanmamız gerektiğini kavramamız ve üzerimize düşeni de yapma yoluna girmemiz gerekir mi?

Kendisini güvende ve çok güçlü gören iktidar her türlü hakkı elinde tutuğunu düşünerek, kendince düşündüğü yeni belki de çok daha yeni modeller geliştirip uygulayacaktır; bilindiği gibi kanun kendisinden yanadır ve devletin tüm kurumlarında kendi yetiştirdiği bürokratlar devlet içinde görev yapmaktadır.

Evet, görünen budur ve sorunlar ve boyutu çok daha artacak.

Ülkenin ve devletin gerçek temel sorunlarına eğilmeden, bunların analitik incelemesi yapmadan ve öz güveni yitirmeden nasıl ileriye dönük çalışmalar yapılabilir?

Medyanın kimlerin egemenliği altında olduğunu bilebilmemiz çok zor, bu nedenle medyaya çok daha dikkatle yaklaşmak ve şüpheci olmak da gerekir.

Birey olarak daha sağlıklı düşünebilmek, okumak, araştırmak ve incelemeler yapıp fikir sahibi olmak yararlı olacaktır.

.   Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 11.06.2023, MŞ.



8 Haziran 2023 Perşembe

HER ŞEY YOLUNDA

 -  BAKILDIĞINDA HER ŞEY YOLUNDA

. Gittikçe zorlaşan bir döneme girdik.

. En azından 30 yıldır ola gelen, oluşan ve şu an da en üst  noktasına geldiğini düşünebileceğimiz devlet ve ülke yönetimi rejimi için beğenmek, beğenmemek, hoşnut olmak, sevinmek…herkesin kendisine kalmış olarak ele alınabilir.

. Bir yurttaş olarak bakmak, anlamak ve kendimize göre bir fikir oluşturmak da olabilir.

. Gün boyu haberlere bakıp sevinmek, üzülmek, öfkelenmek, karamsarlığa düşmek de olabilir.

. Eş, dost bir araya gelip saatlerce sohbet etmek de olabilir.

Temel bilgilerimiz bu baktıklarımızı anlamaya yetmeye de bilir.

. Ara sıra gazete okumak istememiz de yetmeyebilir.

. Günlük yaşamımızda üzerimize düşen işleri yerine getirmekten geriye pek bir zaman kalmıyor da olabilir.

. Bakıldığında "her şeyimiz var" ve "her şey yolunda" görülüyor olabilir.

. 119 resmen kayıtlı siyasi partimiz de olabilir.

. Çocukların gideceği çok modern okullar da olabilir.

. Gidebileceğiniz çok donanımlı, yeni paralı hastaneler de olabilir.

. Her gün dualar edip, şükürler de edebiliyor olabiliriz.

. Sıradan bir insan olarak kendi sınırlarımızı bilip, devlet işlerine karışmak istemiyor da olabiliriz.

. Gelişmiş ülkeler şöyle böyle diye anlatanlara "burası Türkiye" diyor olabiliriz.

. Her isteyenin, gönderilenin ülkeye gelip "rahatça" yerleşebildiği bir ülkede yaşamak zorunda kalıyor da olabilirsiniz.

.    Bunları değiştirmek, bu zihniyeti, ruh durumunu değiştirmek isteme hakkımız da olabilir.

.    Aslında "kavramamız" gereken şudur: (İdrak)

- "İnsanın varlığının en önemli olanı "bilinç ve algı düzeyi", "aklı kullanabilme ve geliştirme" yöntemi ve tüm bunları "sağlıklı ve doğru bir içselleştirme" sonucunda geriye kendi durumuna göre yaşama en iyi biçimde yansıtabilmesidir."  -

.   Bunlar çok iyi bilindiği için, "güç odakları" tüm dünyada bunları ele geçirmek ve kendi hedeflerine yönelik olarak "kitleleri değiştirmek" için çalışmaktadır. Bu temel doğruyu da iyi kavramalıyız:

-  Yapılabilecek olanlar üzerinde "gerçekten dürüst ve istekli isek" iki alan içerisinde durmalıyız:

-  Birincisi "BEN": "Ne durumdayım, nasıl düşünüyorum, ne kadar sağlıklı algılıyorum, anlıyorum, bakıp, gördüklerimden, duyduklarımdan neleri nasıl anlıyorum? Çevremden ne denli etkileniyorum?"

-  İkincisi NASIL? "Davranmalı, düşünmeli, incelemeli ve araştırmalıyım, nasıl davranmalı ve yaşamalıyım?"

. Hangi yöntemler ile davranış ve tutumlar ile kendimi, fikir ve algılarımı çok sağlıklı ve doğru yöne, düzeye eriştirebilirim.

. Ne yapılmalıdır ki kendimize "sağlıklı, akılcı ve analitik" bir düşünce sistemi kurmalıyız?

. Günlük 24 saat içerisinde kendimizi hangi yöntemlerle, hangi düşünce, davranış… biçimine yönlendirmeliyiz…

. Nelere karşı kendimizi "korumaya" almalıyız?

. Hangi "bakış açısını" geliştirmeliyiz?

. Neleri "görmeye ve idrak etmeye" çalışmalıyız?

. Çevremizdekilere karşı "nasıl" davranmalıyız?

. Nasıl "bilinç sahibi" olabiliriz?

. Özgür, bağımsız, sağlıklı bir irade nedir, bunun önemi nedir, benim durumum nasıldır?

. Kimler, hangi güçler, kaynaklar, araçlar… beni etkilemektedir, beni yönlendirmektedir?

----- UZAK DURULMASI GEREKENLER:   ---------

.  Profesyonel spor çalışmaları, onların kulüpleri, taraftarlık…

.  Bahis, iddia, yarış…

.  Alışkanlık ve bağımlılık yapan maddeler…

.  Modanın öne çıkardıkları ve yaydıkları…

.  Herkesin beğendiği ve peşinden gittiği hareketler, akımlar…

.  Reklamlar…

.  Çok satan gazeteler…

.  Çok izlenilen TV kanalları…

.  Çok satan ve çok beğenilen kitaplar…

.  Araştırmadan, incelemeden kabul edilen görüşler…

.  Yardım isteyen kuruluşlara para, destek vermek…

.  Siyasi partileri incelemeden, ufkun ötesini görmeden kabul edip, üye olmak…

.  Özellikle "kökü dışarıdan" olan derneklerden, vakıflardan uzak durmak…

.  Amacı, kuruluşu ve önde gelenlerini çok iyi tanımadan, araştırmadan dernek "üyeliğine" girmek…

.  Coşkuyla, "çok bilen" olarak hep ayni konuyu ve kişileri öven ve bundan kendine pay çıkaranlardan, (çevrenden bile olsa) uzak durmak…

.  Yapay gündemlerden uzak durmak…

.  Her anlatılanı doğru olarak kabul etmek, önüne gelene inanmak…

.  Tam bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi gibi görünmek ve tartışmalara girmek…

.  Çok beğeni alan, "sürü" halinde izlenen iletilerden, doğum-ölüm-anı günlerinden uzak durulmalıdır.

-  Bir fikir sahibi olmayı kabul etmeden önce onun belgelerini bulup, iyi araştırmalı ve "kendimiz" incelemeliyiz.

-  "Beşeri aklı" geliştirmeden, ve dikkatlice davranmadan olayları ve kişileri doğru anlayabilmek zordur.

.    Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 04.06.2023, MŞ.


 

7 Haziran 2023 Çarşamba

EKONOMİYİ KONUŞMAYA BAŞLAMIŞLAR

 - EKONOMİYİ KONUŞMAYA BAŞLAMIŞLAR -

. Ekonomi kendi başına bir dal, bir alan ise devletin ekonomik alanda üstlendiği görev ve sorumlulukları belli bir sistem ve ilkeler doğrultusunda ülkenin ve devletin çıkarları doğrultusunda yönetileceği de bellidir.
. Dünyanın genel yapısına, iniş ve çıkışlarına da uyularak bir bütün olarak yönetilmesi gereken ekonomi kişilerin kendi istek ve duygularına göre ve hatta tek bir kişinin arzuları doğrultusunda işlerlik kazandırılabilir mi?
. Devlet, rejim, h
ükûmet ve tüm kamu kuruluşları, özel sektör... tümü ile birlikte sorumlu ve yükümlüdürler ki en yetenekli ve akıllı, bilgili insanlar işi yürütsünler, her hangi bir zümrenin çıkarına olmak üzere yönlendirmelere girilmesin.

. Ne kirli işlere, ne de kara paraya izin vermeden açık ve şeffaf, ilkeleri, kuralları oturmuş bir ekonomi çok iyi çalışabilir ve ülkenin buma bağlı her alanında bir refaha ulaşılabilir.
. Bunun için de üretim alanları, yatırımlar, ana endüstri, çiftçilik, tarım, madencilik, inşaat, kimya, enerji kazanımı, turizm, denizcilik... gibi her bir alanın çok iyi koşullarda çalışabiliyor olması ve milli üretim, milli hasıla kendisini toplayabilsin.
. Türkiye çok önemli ve büyük bir ülkedir ve her türlü yer altı ve yer üstü kaynakları vardır.

. İş gücü hazırdır ve gençtir, işsizliği önleyemediğiniz sürece bu insanların sorunları çok daha artacaktır ve büyük kentlere iç göç gibi diğer sorunlara neden olacaktır.

. Özel sektör de "plansız" ve "güvenilir ekonominin olması" durumunda çok sıkıntılı ve sorunlarına çözümler bulamayacak dönemlere girecektir.

. Türk parasının gittikçe değer yitirmesi ve dövize bağlı ödentilerin dar boğazlarla karşılaşması durumu gittikçe daha da zorlaştırmaktadır.

. Elinde kapitali olan, parası olanların enflasyonun yüksekliğinden dolayı döviz alıp, biriktirmesi de açıkça ekonominin hiç de iyi bir durumda olmadığını göstergesidir ki bu da açıkça büyük bir güvensizlik belirtisizdir ve çok da tehlikelidir.

. Ne kadar istemeseler bile TÜRK lirasının bir "devalüasyon" ile karşılaşması çok uzak değildir; paranın değeri düştükçe rakamların uzaması çok dikkat çekicidir.

. Bütçe açıkları, MB'nın yarattığı kargaşa, bankacılık sektöründeki dalgalanmalar ve ürküntüler… de göstermektedir ki devlet kendine çok daha iyi sahip çıkıp, ekonomiyi çöküşten kurtaracak önlemleri alıp, doğru yola girmelidir.
. Devletçilik ve devlet yönetimi çok daha demokratik hukuk devleti kurallarına ve ilkelerine göre işlerlik kazanmalıdır ki hiç bir "kazanım-kazanç-elde edilen" kayıt dışına aktarılmasın.
. Türkiye'nin kredilendirilebilirlik düzeyi (puan) istenilen düzeyde neden değildir?
. Dış borç bir bataklıktır ve oradan kurtulmak gerekir.
. IMF, Dünya Bankası oldukça güvenilir ve denetlenebilir, uygun koşulları olan kurum olarak Türkiye'ye yardım etse nasıl olur; üzerinde daha da ciddi durulması gerekir…
. Her bir alınan borç çok açık ve denetlenebilir, izlenilebilir, ve yalnızca devletin yararına ve amaçlarına uygun olarak kullanılmalıdır.
. Hiç bir devlet adamı, yönetici plansız ve devletin çıkarını korumadan ne bir borç para almak istemelidir ne de devletin ana amaçlarının ve görevlerini dışında kullanılmasını uygun görmemelidir.

. Ekonomi gibi bilimsel verilere ve kavramlara, öğretilere dayalı bir dalda tartışırken, anlatırken kullanılan "sayılar, oranlar, örnekler" her zaman çok daha bir karışık tablo çıkarmaktadır.

. Bu alanda profesyonel çalışmayan kişilerin anlamada zorluk çekeceği de bellidir.

. Gayet tabii ki bu konunun uzmanları, farklı görüşler ve de farklı ekonomik modeller olabilir...
. Devlet ve yöneticiler tüm bunları her hangi bir çıkar grubunun ya da zümrenin isteklerine göre değil, yalnızca "devletin ve ülkenin genel çıkarları" doğrultusunda planlamalı ve uygulamalıdır.
. Devlet kendisi için uzun zamanlı planlar, kalkınma ve yatırım planları yapmalı ve bunları da en gerçekçi akıllıca ve uygulanabilir olarak hesaplayıp yola çıkmalıdır.
.   Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 07.06.2023, MŞ. 

= Bugün sokakta soruyorlar: 

"Dolar 22 lirayı geçti, ne düşünüyorsunuz? Delikanlı ise şunu söylüyor: "Bana ne abii DOLAR'dan..."


6 Haziran 2023 Salı

OKULLARDA İMAM

- "OKULLARDA İMAM GÖREVLENDİRİLDİ"

- Bugün TV haberlerinde verildi:

- Çok yüksek sayıda imam devlet okullarında görev alsın diye tayin olmuş.
- Yasal bir çerçevesi ve Milli Eğitim Bakanlığının okulları belirleyen eğitim-öğretim modelinde böyle bir imam kadrosu hiç olmamasına rağmen "PROTOKOL" adlı sözleşme ile imamlar okullarda görevlendirildi....
= İZMİR ve diğer illerde...
- Evet sorularınız nelerdir, kimlere neler sorulmalıdır?
- Üzerine görev olan, sorumluluklar taşıması gereken Bilim insanları, Üniversiteler, Siyasi PARTİLER, Sendikalar, STK, Dernekler, anneler, babalar, veliler... gayet de rahat....
- İMAM Okulda NEDEN Görevlendirilmez?
- Görevlendirilmeden önce MEB'nın neleri değiştirmesi gerekir?
- Türkiye Cumhuriyeti Devleti her şeyden önce bu konuda bir girişim yapmak istiyor ise, neleri yapmak zorundadır?

Hangi yol izlenmelidir, nasıl bir seçenek ve ANLAŞMA yapmak zorundadır?

Bunların hiç birini yapmadan her hangi bir dinsel yapılanmanın görevlendirdiği-eğittiği bir kişiyi sınıflara, öğrencilere nasıl yönlendirebilirsiniz...

Bu konuda ne yazık ki ne toplum, ne de bilim insanları ve ilgili kuruluşlar ne bir düşünce-fikir oluşturmuştur, ne de günümüzde bunun yapılabilmesi olası değildir.
- DEVLET her şeyden önce HANGİ dinsel yapılanmayı, hangi tarikatı, hangi cemaatı RESMEN kendisine kabul edip, ANTLAŞMA yapmıştır?

Bu yol hıristiyan toplumlarında yüzlerce yıl önce denenmiştir ve kiliseler içinden yalnızca 3 tanesi devletin iş birliği yapabileceği olarak kabul edilmiş ve resmi anlaşma yapılmıştır.

Bunun dışında hiç bir kilise, tarikat ve cemaat okullara giremez ve din dersi üstlenemez....

Bunun ayrıntılarını merak edenler araştırmalar yapabilirler...
- TÜRKİYE için bu tür sessiz ve kıyıdan yapılan girişimler çok büyük tartışmalar, çekişmeler ve kapışmalar.. yaratacaktır.

Tarikat ve cemaatler arası büyük bir çekişme dönemini açıkça başlatacaktır.
. KONU çok ciddidir ve önemle incelenmesi gerekir.

. Bugüne göre bakarak ve geçiştirerek, üzerinde espriler yapılacak bir konu asla değildir.

. Çok temel nedenlerden dolayı bu tür bir uygulama yapılamaz ve denemesi durumunda çok büyük sakıncalar ve kargaşalar yaratır.

Eğitim- öğretim bir devletin kendi ilke ve temel değerleri ile anayasa ve buna bağlı yasaları ile doğrudan bağlantılıdır.

Türkiye Cumhuriyeti anayasası açıktır ve belirleyicidir.

Din ve vicdan özgürlüğü, din eğitimi ve öğretimi, okul sistemleri belirli yasalarla düzenlenmiştir.

Okullar kamunun güvenlik alanıdır ve temel öğretim devletin denetimi ve gözetimi altındadır.

bize göre çok kolay, hemen yapılabilinecek diye düşünülen konular ve uygulamalar hemen dünya genelindeki eş değerli olan modellerle karşılaştırılır.

Dünyada birçok inanç ve din vardır ve bunların tek tanrılı olarak kabul edileni musevilik, hıristiyanlık ve İslam dinidir.

Hıristiyanlık yüzlerce yıl çeşitli kargaşalıklar, huzursuzluklar ve hatta din savaşları yaşamıştır ve de en sonunda kabul edilmiş bir papalık sistemine bağlanmıştır.

Buna göre de resmen kabul edilen mezhepler vardır.

Batı dünyası, Avrupa, Almanya özellikle bu sistematik tarihsel yol sonucunda okullarda kimler DİN DERSİ verebilir kimler AHLAK DERSİ verebilir, diye düşünüp konuyu açıklığa kavuşturmuştur. Almanya yalnızca büyük ve kabul edilmiş üç kiliseyi devlet olarak kendisine muhatap almıştır. Onlar ile tek tek anlaşma yapıp kesin kurallar koymuştur.

Ortaya çıkabilecek her türlü sorunun karşılığı bir hukuk devleti olarak incelenmiş ve de kurallar bağlanmıştır.

Bu anlaşmalar çok eski yıllara dayanır, yeri tarihi ve içeriği bellidir, isteyen kişiler, kurumlar araştırıp, bulabilir. (Staatskirchenvertrag )

Bunu bulup inceleyebilirsiniz.

Çok özel deyimleri ve kavramları da içeren bu anlaşma ile ancak devlet ve kilise (inanç kurumu) üzerilerine düşeni yapabilir.

Bu anlaşmaları olmayan yapılanmaların devletle ortak çalışması, kabul görmesi ve buna bağlı olarak da okullarda DİN DERSİ verebilir olmaları bir çerçeve altına alınmıştır.

Kilise kendi din görevlisini yetiştirir ve her türlü masrafını, aylığını karşılar.

Her yurttaşa vicdan ve inanç özgürlüğü tanınmıştır.

İsteyen insan haklarına ve geçerli hukuksal yapıya ters düşmeyen istediği dinsel yapılanmaya katılabilir.

Devletin sorduğu soru şudur "bu kabul edilmiş üç büyük kiliseden hangisinin ve neredeki derneğine (kilise yönetimi) üye olmak istiyorsun? Bunu belirten yurttaş böylelikle devlete kilise vergisi öder.

Kilise kendi üye sayısına göre de devletten yardım alır, bunun ölçüsü kesindir ve geçerlidir.

Hiçbir kiliseye üye olmuyorum diyen yurttaş vergi ödemez.

Dinsel yapılanmalar, kiliseler, sinagoglar, camiler… her biri kendi masraflarını kendileri karşılar.

İSLAM ise bu modelin dışındadır.

Çünkü İslam ruhban sınıfına ve papalık sistemine karşıdır ve bu nedenlerle insanlığa inmiştir.

İslam dini için merkezi bir üst otorite ve kurum yoktur.

Devletler kendi anayasalar durumlarına göre içlerindeki İslam dini mensuplarına uygulamalarda bulunur, haklar ve özgürlükler tanır.

DİN DERSİ ve DİN EĞİTİMİ birbirinden çok farklı iki kavram ve içeriktir.

DİN DERSİ denildiğinde dinler üzerinde genel bilgilendirme, temel dinler tarihi öğrencinin sınıfına göre aşama, aşama verebilir ve bunu da devletin kendi öğretmenleri verebilir.

Hıristiyan ailelerin çocukları eğer din dersi almak istiyor iseler bunu önceden yazılı olarak bildirip, o mezhebin öğretmeni ya da din görevlisi tarafından okulda ders alabilir.

Devletin kabul etmediği hiçbir inanç kurumun okullara girmesi ve temsil edilmesine izin verilmez.

Bunun için başvuruda bulunan dünyaca ünlü ve güçlü inanç yapılanmalarının başvuruları kabul edilmemiştir.

Tüm bu kısa açıklamaların ışığında sakince ve dikkatlice, teke tek düşünmek ve de yeni bilgiler edinmek zorundayız.

Türkiye her türlü inanç yapılanmasına, dinlere, mezhep ve cemaatlere kapılarını açmıştır, onlar da yıllar içerisinde gittikçe artmış, yayılmış ve de kendi içlerinden yeniden bölünmelere uğramışlardır.

Ufak adımlarla başlayan bu olgu artık zamanla alışıla gelmiş, korunmuş ve üzerinde pek tartışılmayan bir duruma gelmiştir.

Devlet büyük özgürlük tanımıştır gibi gözüküyor.

Bu türlü dinsel yapılanmaların devlet tarafından temelden incelenmesi ve onaylanması, izne ve denetime tabii tutulması pek olmamış gibidir.

Her bir yapılanmanın, cami, kilise, cemevi, havra, dernek, cemaat… ne ise, onun tüm yasal izinleri belgeleri, gelir ve gideri kesinlikle ve çok açıkça devletin denetimi altında bulunmalıdır.

Bu konuda hiç birine ne ayrım yapılmalıdır, ne korunmalıdır, ne de desteklenmelidir.

Devlet tümüyle denetleyici bir yapı ile yurttaşların, kamunun haklarını korumalıdır.

Türkiye içerisinde ne kadar dinsel yapılanmalar var, hangi din, hangi mezhep, hangi cemaat NEDİR, neler yapmaktadır, finansal durumu nedir, ticaret mi yapmaktadırlar, okul mu açıyorlar… gibi birçok soru her yönüyle açık ve tarafsız bir gözle devlet tarafından incelenecek ve düzenli denetlenecektir.

Çağdaş düzene anayasaya ve insan haklarına, kamu düzenine uymayan sapık yapılanmalara, sömürü düzeni kurmak isteyenlere asla izin verilmeyecektir.

Eğer bir yurttaş "ben bu inanç için yaşamımda yer alacağım, onların ibadetlerinden, olanaklarından yararlanacağım" derse ne olacak, bir kayıt, bir baş vuru olamayacak mı, belli bir üyelik olmayacak mı, bir aidat ödemeyecek mi?

Evet, önce bu soruların üzerinde düşünülmesi ve bunların çağdaş bir hukuk devletinde NASIL olması gerektiği konusunda açıklık kazanılmalıdır.

Bunları düşünmeden, konuyu saklı, gizli tutarak "ben yaptım oldu" demekle asla olmaz.

Denemeye kalkıldığında sizin kabul edip, izin verdiğiniz tarikatın dışındakiler ne yapacak, öyle bakıp sessiz mi kalacak?

Yalnızca İslam dini içerisindeki ibadet-inanç kuruluşlarını, mezhepleri ve onların her türlü kolunu göz önüne getirmeye kalksak yüzlercesi ile karşılaşırız…

Öte yandan diğer dinler ve inanç mensupları…

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası açıktır ve tüm yasaları ve kişileri bağlar.

Hukuk önünde herkes eşittir, hiçbir kişi ya da zümreye ayrıcalık tanınmaz, hukukun üstünlüğü herkes içindir.

Böylece görüleceği üzere bu konu çok boyutlu bir temel konuyla bağlantılıdır ve tarihsel anlamda ise durum açıktır.

Ülkede yeni bir "yapay gündem" oluşturmak, milleti tartışmalara çekmek, asıl sorunlardan kaçmak, ya da birilerine bir tür öncelik, ayrıcalık tanımak isteniliyor ise yazıktır, bu ülkeye zamana ve ülkenin toplumsal değerlerine, çözüm bekleyen sorunlarına yazıktır.

Evet siyasetçiler önemsemeyebilir, görmemezlikten gelebilir…

Ama halk, Türk milleti ortaya çıkacak olan kargaşaları ve gereksiz, hukuksal dayanağı olamayan atakları görecektir.

Din eğitimi ise ailenin üzerine düşen bir hak ve sorumluluktur.

Aile çocuğunun nasıl ve hangi konuda eğitileceğinin kararını dinsel açıdan da kendisi verir ve bu alandaki her türlü masrafı ve harcamayı da kendisi üstlenir.

Kesinlikle biliyorum, bu yazdıklarımın çok daha geniş ve derinlemesine bilgiler, belgeler vardır.

Benim dileğim ve önerim "önce bilgi sahibi olalım, sonra tartışalım".

Sağlık, huzur ve mutluluk dolu bir yaşam diliyorum.

.    Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 07.06.2023, MŞ.


YAZMAK ÜZERİNE

- YAZMAK ÜZERİNE

Okuryazar olmak gerçekten önemlidir.

. Her yazı yazanı, kendine öyküler, romanlar, şiirler… yazanı değerli bulmak, takdir etmek ilk adımdır.

Asıl çok daha geniş bir bakış açısı ile yapılan, yorucu araştırmalar, incelemeler gerektiren işlerdir....

Özellikle de eleştirel, analitik yöntemlerle bir entelektüel olarak yazmak bence hepsinden üstündür.

Bir de bunları yayımlamak için uğraşı harcamak....

Üstelik bir de cebinden paralar harcamak…

bu özellikleri taşıyan insanları, araştırıp, analitik incelemelerde bulunan yalnız okumakla kalmayıp yazan insanları önemsiyorum ve çok takdir ediyorum.

İnsanlığın en gelişebilen kesimi okuryazar olup üretebilenler olmuştur.

Tarihte onların uğraşıları ile siyasette, felsefede ve temel bilimlerde yenilikler ve ilerlemeler olmuştur.

İnsanın doğum yolu ile edindiği temel aklını toplumsal ve kişisel tüm veri ve değerleri de kullanarak kendisini geliştirmesi ve biçimlendirmesi ile elimizdeki insani "akıl beşeri" akıl olarak çok daha yararlı ve kullanılabilir bir düzeye gelir.

İşte bu beşeri akıla sahip olan okuryazarlar hiçbir kimseye yaranmak zorunda olmadan ve beğenilmeler de beklemeden, yalnızca kendileri için, kendi düşünce ve uyarıları sonucunda görür, araştırır, inceler ve yazar.

İlk dönemlerde "yazmak" olmasa bile kendi etrafındakilere anlatırdı, açıklardı düşüncelerini, fikirlerini…

Bugün ise çağımız dünyasında her iş dalında teknik ve ticari yapılanma olduğu gibi kitap yayınlamak da ticari iş olmuştur.

Kitapları olsun isteyenler elindeki yazıları, kapı kapı dolaştırıp yayın evi arar durumdadır.

Çok uğraştırıcı, yoğun görüşmeler de isteyen ve para harcamak gerektiren işler durumuna gelmiştir.

.  Bir sigara 40 TL olmuş ve arkadaş her gün sigarasını, birasını içer ve kişisel özgürlüklerini paşalar gibi savunur, helal olsun abime…

Öte yandan o sigara paketini ağırlığını en az 10 katı ağırlığında olan bir kitaba 200 lira vermeyi aklına bile getirmez…

- "Bu ne yaa, bir kitap 200 lira olur mu abii", der ve yamuk yamuk güler…

Peki bu abii kaç kitap alıp okumuştur, evinde bir kitaplığı var mıdır?

Bu çok sevimli abiinin çocuklarına aldığı kitaplar ne kadardır?

- "Yaa geç bunları, millet ekmek bulamıyor, sen kitap muhabbeti yapıyorsun!"

Diyen milyonlarca abii ve ablaa ile toplumun nereden nereye geleceğini var sayabiliyoruz?

Yalnızca okumak, ya da yazmak da etmiyor.

Yalnızca kitap bastırıp, yayınlamak da yetmiyor…

Elinizdeki var olan toplumu, toplumun insan kalitesini en temel eğitimde ve yapılanmalarda yükseltemiyor isek, onların düşünsel ve akılcıl anlamda ilerlemesi çok zor.

Bunun için ailede nasıl bir eğitim, nasıl uygulamalar, yöntemler olabilmeli?

Hele temel eğitimde, ilkokulda öğrenci hangi temel ilkeler ve bakış açıları ile yetiştirilmeli?

Tamam, anladım, "bunu yapacak kalitede öğretmen yok, diyorsunuz; peki öğretmenler nasıl elde edilecek, nereden gelecekler?

Böylesine eleştirel, sorgulayan bir analitik düşünme yapısını kazanmadan kusura bakmayın, ne bir okur olunmalı ne de yazar…

Okuryazar olabilmek kolay değil, üretici olabilmek hiç de kolay değil; ama yaralı ve ileriye dönük kalitesi yüksek bir toplum idealine sahip olarak yazabilmek ise hiç de kolayın ötesinde bir durum.

Önce bir insan olarak, yazar olarak şu sorularla yüzleşmek gerekir:

- Neden, niçin ve kimin için yazıyorsun?

- Yazdın da ne oldu?

- Kime bir yararı oldu?

- Sana ne katkısı oldu?

- Ne kadar tanındın, kimler okudu yazdıklarını?

Çok mu uzattım?

Doğru, çok haklısınız.

Bir sayfayı okumaktan kaçınan, yazıyı görünce yolunu çeviren, "hadi bii okuyayım" dese bile okuduğunu anlayabilecek düzeyi olmayan koca, koca milyonlar var iken, ben neler anlatıyorum.

Dijital çağda okumak çok kolaylaştı, araştırmalar yapmak çok kolaylaştır, derlemecilik çok kolaylaştı…

Yine de hiç kimse bununla uğraşmaz, "hemen bir iki satır, tamam, geç…

Okumak, okuyabilir olmak ilk çocukluk dönemiyle başlar.

Çocuk kendisi bulacak, araştıracak, seçecek ve kitap edinecek; kendi kitapları olacak.

Kütüphanelerde geçirdiği zamanları olacak, kendi karar verdiği…

Yıllar hep bu yön ve yöntem ile geçecek, kitaplar edinecek, okuyacak ve kitaplarla yaşamayı kendisine bir biçim olarak seçecek.

Hangi okula gitmiş, orada ona neler öğretilmiş, hangi diplomaları vermişler…

Bunlar onun için artık, inanın, pek de bir önem kazanmamıştır.

O zaten hangi işte, meslekte olsa, nerede çalışırsa çalışsın edindiği bakış açısı ile hep kendisini geliştirecektir, hem mutlu ve doyumlu olacaktır, hem de yaptığı işi çok iyi yapacaktır.

Kendi dünyasında mutlu ve huzurlu olmayı da bunun sonucunda edindiğinde çevresinde çok kalabalıkların olmasının, ünlü ve beğenilen olmasının hiçbir anlamı kalmayacaktır.

O bu tür ilişkileri aramayacaktır bile…

Evet, kendi başına kalıyor, pek bir yerlere çıkmıyor gözükse bile, o her zaman kendi düşünceleri, fikirsel varlıklarıyla baş başa olacak ve bunları da yazacaktır; her şeyden önce kendisi için…

Çağımızın olanaklarını değerlendirerek internette yazılarını, kısa-uzun yayınlayabilir ve herkesin okumasına ücretsiz sunabilir…

Kitap bastırmak ise…

Herkese açık bir olanaktır ve isteyen değerlendirebilir.

Okuyan bir dünyadan çok okuyup, araştırabilen, inceleyebilen ve bunları anlayıp, eleştirel beşeri akıl yoluyla özümseyebilen, içselleştiren bireyler, toplum… hayal edebilmek…

İnsan hayal edebildiği sürece, inan olur ve ilerlemeler elde edebilir…

.   (fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller) olsa, ne güzel olur, değil mi?

.   Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 06.06.2023, MŞ.