"Mülteci, Göçmen, Sığınmacı,
Mübadil..."
Çok değerli arkadaşlar sizin bu
konuyu çok iyi bilenlerden olduğunuzu kabul ediyorum.
Yine de sakince ve dikkatlice bu konu
üzerinde durmanın yararlı olacağını düşünüyorum:
Dünya çapında
milyonlarca insan çatışma, doğal afet, zulüm, şiddet ya da insan hakları
ihlalleri gibi olaylardan etkilenmektedir.
Bu olaylar insanların
vatanlarından uzaklaşmalarına ve başka ülkelere sığınmalarına sebep olmaktadır.
Günümüzde patlak veren
mülteci krizinin ışığında “mülteci” kavramı, özellikle medya tarafından, yanlış
yere, sığınmacı ve göçmen kavramları ile eş anlamda kullanılmaktadır.
Bu ciddi sorunlara yol
açabilmektedir. *
Günümüzde patlak veren
mülteci krizinin ışığında “mülteci” kavramı, özellikle medya tarafından, yanlış
yere sığınmacı ve göçmen kavramları ile eşit anlamda kullanılmaktadır. *
Bu üç farklı kavramı
eş anlamlı kullanmak ciddi sorunlara yol açabilmektedir. *
Genel olarak "bir başka yere ya
da ülkeye sığınan kimse" olarak açıklanmaya çalışılan "kişi"nin
durumu herkes için ayni olmamaktadır.
Dünya üzerinde devamlı görülen
"göç dalgaları", "göç hareketleri" vardır ve de bunların
nedenleri çok farklılıklar gösterir.
Sorun hem insanı hem de ülkeleri,
devletleri ilgilendirmektedir.
Her zaman olduğu gibi bu
"konu" tüm dünyada önemini koruyor.
Genel bir "slogan" olarak
geçiştirilecek bir durum değil.
Çok yönlü sorunlar içeren ülkeler
arası göç yine çok farklı nedenlere de dayanıyor olabilmektedir.
Dışarıdan bir ülkeye girenlerin
tümünü bir sözcük ile tanımlamak doğru değildir.
Uluslar arası anlaşmalar olduğu gibi,
devletler arası anlaşmalar da bu konuda belirleyicidir.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ULUSLARARASI GÖÇ
ÖRGÜTÜ (IOM) kendi yöntemleri ve yolları ile bu alanda çalışmalar yapmakta ve
birçok ülkeye yol göstermektedir.
Merkezi Cenevre'de bulunan IOM
düzenli ve insani göç yönetiminin sağlanmasına yardımcı olmak, göç konularında
uluslararası işbirliğini teşvik etmek, göç problemlerine pratik çözümlerin arayışını
desteklemek ve mülteciler ile ülke içinde yerinden edilmiş insanlar dâhil
ihtiyaç sahibi göçmenlere insani yardım sağlamak için çalışır. *
IOM'nin bünyesinde 169 üye ve 8
gözlemci devlet vardır. *
IOM Türkiye’de ilk ofisini 1. Körfez
Savaşı sonrasında 1991 yılında açmıştır. Örgüt faaliyetlerine Iraklı
mültecilerin yerleştirilmesiyle başlamış ve sonrasında göç yönetimi
programlarına genişlemiştir. IOM’in Türkiye Cumhuriyetiyle ortaklığı
Türkiye’nin IOM’e üye devlet olduğu 2004 yılında resmileşmiştir. O tarihten bu
yana IOM ve Türkiye arasındaki ortaklık, Yabancılar ve Uluslararası Koruma
Kanun taslağının oluşturulması ve 2013 yılında İçişleri Bakanlığı Göç Yönetimi
Genel Müdürlüğü’nün kurulmasını içeren faaliyetlerle devam etmektedir. *
Türkiye’ye yurtdışından gelenlere ne denmesi gerektiği bazen
kafa karıştırabiliyor.
Türkiye’deki hukuk sisteminden
kaynaklanıyor. *
Uluslararası hukukta mülteci
(refugee), sığınmacı (asylumseeker), göçmen (immigrant) terimleri kullanılıyor.
*
Türkiye’de ise Avrupa dışından
gelenlere mültecilik hakkı verilmiyor ve sığınmacı terimi hukuk sisteminde yer
almıyor. *
Türkiye Mültecilerin Hukuki Durumuna
Dair Cenevre Sözleşmesi’ni 1961 tarihinde onayladı. 1967 yılında Mültecilerin
Hukuki Statüsüne Dair Protokol’ü de onayladı. *
Ancak Cenevre Sözleşmesi ile
düzenlenen coğrafi sınırlama ilkesini sürdürmeyi seçti. *
Türkiye’de bu kavramlar 2014 tarihli,
6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda düzenlenmiş
durumda. *
Yani Türkiye Avrupa dışından
gelenleri mülteci olarak kabul etmiyor. *
Avrupa dışından gelenlerin üçüncü ülkeye
yerleştirilinceye kadar, şartlı mülteci statüsünde geçici olarak Türkiye’de
kalmasına izin veriliyor. *
Uluslararası koruma arayan yabancılar
Türkiye’ye adım attığında mülteci veya şartlı mülteci statülerini almak için
başvuruyor. *
Bu kişilerin statüsü verilene kadar
kendilerine “uluslararası koruma başvuru sahibi” deniyor. *
Türkiye hukuk sisteminde sığınmacı
kavramı yok. *
Türkiye’deki Suriyeliler “geçici
koruma” statüsünde. *
Geçici koruma, ülkesinden ayrılmaya
zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak
amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen ve
haklarında bireysel olarak uluslararası koruma statüsü belirleme işlemi
yapılamayan yabancılara sağlanan korumayı ifade ediyor. *
6458 sayılı kanun kapsamında
yayınlanan Geçici Koruma Yönetmeliğine göre; Suriye’den Türkiye’ye gelen
yaklaşık 2 milyon kayıtlı kişinin statüsü “Geçici Koruma”dır ve bireysel
prosedür olan şartlı mülteci statüsü için başvuru yapamazlar. *
Konunun temeli siyasi, ekonomik,
toplumsal olabilmekte ise de konunun yönetimi hukuksaldır.
Türkiye Cumhuriyeti yasaları da bu
konuda belirleyicidir.
Bu çok boyutlu konuyu yönetebilmek
hem oldukça zor, hem de ustalık isteyen, hukuk devletinin temel ilkelerinden
ayrılmamayı gerektiren bir alandır.
Bir insanın kendi ana yurdunu,
ülkesini bırakıp bir başka ülkeye gitmesi çok büyük farklıklar gösterir.
Ülkesinden ayrılan herkes ayni
konumda, ayni özellikte ve ayni kimlikte olmamaktadır.
Kısaca bu farklı grupları şöylece
belirleyebiliriz:
A - Tamamen kaçak yollardan ve hiç bir izin almaksızın bir
ülkenin sınırlarından gizlice girenler. (Düzensiz göçmen)
B - Devletler arası
değişim anlaşmasına dayanılarak sağlanılan göçmenlik (İleri ülkeye gidişlerini
engellemek için ileri ülke tarafından ilk gelinen ülkeye yapılan maddi
yardımlar..),
C - Geçici kabul gören konuk yabancı (ülkesinde çıkan savaştan
kaçmış olup da bir ülkede kalabilen ve savaş bitince yine kendi ülkesine geri
dönmesi gereken)
D - Devletler arası anlaşmalarla kabul edilen ve baş vurusu
kabul edilmiş, yerleşme hakkı sağlanmış denetimli siyasi sığınmacı (bunlar
siyasi nedenlerden dolayı kendi ülkesinde can güvenliği olmayanlar)
E - Bir ülkeden kendi ülkesine devletler arası anlaşma ile belli
koşulları yerine getirenlerin (seçilenlerin) kabul edildiği süreli ya da
basamaklı göçmenlik. Bunlar o ülkenin iş gücüne katkı olarak çağrılan
yabancılar olup, ilk andan başlayarak tümüyle yasal bir sıralama ile kabul
edilip, iş ve oturum hakkı elde ederler. Örneğin Federal Almanya Cumhuriyeti bu
yöntemle Türkiye gibi altı ülkeden misafir işçi almıştır.
Tüm bu çeşitliliğin açıkça ve
yasalara uygun olarak tanımlanması, denetlenmesi ve uygulanması gerekir.
Bunları yapamayıp sınır ötesinden
gelen kitleleri denetleyemeyen ve onların ülkenin içerisinde serbestçe
dolaşmasına izin veren yönetimler çok büyük ve çok yönlü sorunlarla
karlılaşırlar.
Demografik yapı denilen bir ülkenin
kendi sınırları içerisinde yaşayan insanları, kendi yurttaşlarının ve de
yabancıların köken, kültür, yaş, cinsiyet, iş görebilirlilik ... türünden
ortaya konulan nüfusa ait "durum" bilimsel olarak, istatistiksel
olarak da ölçülüp, biçilebilmektedir.
Sadece güncel sorun olmayan
"dışarıdan birilerinin" gelmesi durumu geçmişten bugüne de etkilerini
göstermektedir.
Bugün yeni gelişimler ve uygulamalar,
iktidarların kararları be de tutarlılıkları gelecek uzun yıllar için çok
belirleyici olacaktır.
Kültürler arası çatışmalar, yabancı
düşmanlığı ve hatta çok daha ileri durumlarda ırkçılık bile ülkenin geleceğini
yönlendirecektir.
Tüm bu nedenlerden ve farklılıklardan
dolayı iktidar sahipleri çok açık, çok kararlı ve çok da tutarlı politikalar ve
yöntemler uygulamak zorundadır.
Yanlış algılamalar ve halkın kendi
içinde ayrıştırılması ve kışkırtılması ise çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir.
Çok doğru, çok açık açıklamalar ve
bilgilendirmeler ile ancak halk ve farklı kitleler sağlıklı olarak yönlendirilebilir.
Doğal olarak bu konu hem bir uzmanlık
konusudur, hem de üzerinde çok durulması gereken geniş bir alandır.
Sıradan yurttaşların günlük
yaşamlarında bu konu üzerinde geniş ve doğru bilgiye sahip olmaları oldukça
zordur, buna rağmen uzmanların, yetkililerin, görevlilerin halka durumu
sağlıklı bir biçimde açıklamaları gerekir.
Her şeyde olduğu gibi bu alanda da
yine "hukukun üstünlüğü" ve de bir "hukuk devletinin gerekliliği"
asla gözden kaçırılmamalıdır.
Genel çerçeve böyle bellidir: Çağdaş
demokratik, parlamenter hukuk devleti...
Dünyanın genel olarak durumunun barışçıl
ve huzur içinde olmasını istiyor olabiliriz ama ilk adımın kendi ülkemizde
barışı, toplumsal barışı be hukuk sağlamak olmalıdır.
Halkın, insanların kendi ülkelerini
savunmaları en doğal bir haktır.
Bir görevdir.
Türkiye Cumhuriyeti bu hassasiyetleri
çok iyi dikkate alıp, bu konuyu en iyi biçimde yönetmelidir.
Konu hem hukuka aittir, hem de
iktidarın tutumuna. GÖÇ konusunu çok farklı amaçlar için kullanmak gibi bazı
art niyetler varsa hem ülke için hem de bölge için çok kötü sonuçlar doğurur.
Bu nedenledir ki tüm kayıtlı siyasi
partiler çok büyük bir özenle görev yapıp, iktidarda bulunanlara ortadaki
hassasiyetleri anlatabilmelidirler.
Bunu bilmeli ve bunları istemeliyiz
ki sağlıklı ve huzur dolu çözümlere gidilebilsin.
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, MŞ.
GC-M-21.07.28
* Seçili Kaynaklar:
__________________________________
BİRLEŞMİŞ
MİLLETLER ULUSLARARASI GÖÇ ÖRGÜTÜ (IOM)
https: //
turkey.iom.int / tr / iom-turkiye-hakkinda
https://www.unhcr.org/tr/turkiyedeki-multeciler-ve-siginmacilar
https://m.bianet.org/bianet/insan-haklari/2953-multeci-siginmaci-gocmen-nedir
https://m.bianet.org/bianet/toplum/167434-multeci-gocmen-siginmaci-arasindaki-farklar
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/355090
https://www.birgun.net/haber/ibb-ile-unhrc-arasinda-multeci-mutabakati-imzalandi-353090?fbclid=IwAR0wf35Gfp6jAT6oND6KNP12qwSW-FZP4XQkpGRnrj82hTx7DxT4trkkGYk