30 Ağustos 2019 Cuma

Kurtuluş Savaşından 100 Yıl Sonra


             Kurtuluş Savaşından 100 Yıl Sonra
·        “Bir halkın üzerinde egemen olarak yaşadığı, kültür ve uygarlığını oluşturduğu toprak parçası” olan vatan sözünün Türkçe'si "yurt"dur.
·        Devlet tanımı açısından ise ülke sınırlarının tamamı olarak kabul edilmektedir.
·        Vatan, ayni zamanda doğduğumuz, büyüdüğümüz, atalarımızın kemiklerinin bulunduğu toprak bütünlüğü ve o topraklarda oluşmuş tarihsel ve kültürel bütünlüktür. 
·        Bu vatan kurtarılırken dağı taşı aşan kadınlarımızla, gencecik çocuklarımızla, aç susuz savaşan askerlerimizle ve kahraman komutanlarımızla kazanılmıştır.
·        Çeşitli cephelerde savaşırken şehit düşen askerlerimiz, yara alan gazilerimiz vardır.
·        Bugün o şehitleri ve gazileri anıp, saygıda bulunuyoruz.
·        Allah rahmet eylesin.
·        Kurtuluş Savaşından 100 yıl sonra her bir fırsatda geriye baktığımızda Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğini, kahramanlığını, devlet adamlığını, eserlerini düşünce ve fikirlerini minnetle ve takdirle anmalıyız.
·        Dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş böyle bir Türk'e sahip olmanın gururunu yaşamalıyız.
·        Tüm bu gerçeklere rağmen Atatürk'ü yok saymak, onu görmemezden gelmek isteyenler olmuştur.
·        Onlar bu vatana ve millete, tarihimize sahip de çıkamamaktadırlar.
·        Etkisi altında bulundukları görüşlerle ve etkileyenlerin planlarına uyaraktan hareket eden hainlerdir.
·        Onlar bir tür vatan hainleridir.
·        Onları iyi tanımak ve bu gerçeğe göre davranmak gerekir.
·        Bir de halk ağzı ile ve de siyasal anlamda "hain" diye tanımlananlar vardır ki bunların durumu halkın gönlüyle verilmiş bir tanımlamadır.
·        Vatan hainliği, toprağı, doğayı, suyu talan eden, o toprağın, doğanın, doğal dönüşümünden çıkartıp kendi menfaatleri için, diğer bazı insanların çıkarları için kötüye kullanmak, talan etmek, tahrip etmektir. 
·        "Vatan haini" denildiğinde yasalarla işlediği suç tesbit edilip, cezalanmış olanlar da vardır.
·        Zaten kendi öz yurdunun çıkarlarına, doğal kaynaklarına ve devletin varlığına zarar verenler, ajanlık yapanlar, hukukla ya da hukuksuz bir şekilde gasbedenler, çalanlar da yasalar tarafından suç teşkil ettiği saptandığında yargılanırlar, yargılanmalı ve cezalarını çekmelidirler. (1)
·        Ulusal bayramlarda, anma günlerinde, yakın tarihimizle ilgili konuları konuşurken, değerlendirirken, en önemli değerlerimizden olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün adını anmamak ve onu yok saymak Türk halkı tarafından hiç bir zaman hoş karşılanmaz.
·        Bu kişiler için bu nedenle de genel bir tanımlama olarak "hain" sözcüğü kullanılır.
·        Türkiye Cumhuriyeti bugünün zorluklarını aşarak çağdaş ve uygar bir devlet olma yolunda ilerleyecektir.
·        Bunun için de gereksinme duyulan en büyük güç ve kaynak yine Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün düşüncelerinde ve gösterdiği yoldadır.
·        Zafer Bayramı kutlu olsun.
        
   Saygılarımla...
   Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 30.08.2019, K.

(1) Vatana ihanet” kavramını; 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun 54. maddesinde “TCK m.302 ila 339’da tanımlanan vatana karşı suçlar”, 55. maddesinde “savaş ihaneti” ve 56. maddesinde “milli savunmaya ihanet” olarak ve Anayasa m.105/3’de görmekteyiz.


29 Ağustos 2019 Perşembe

Bugün 30 ağustos 2019


          __ Bugün 30 ağustos 2019 __
Ø      Aslında "milletce sevinip", bu güzel zaferi kutlamalıyız.
Ø      Türk Kurtuluş Savaşı dünyanın mazlum halklarına, ezilenlerine, yoksul halklara, esaretle yaşayanlara bir umut olmuş, bir model olmuştur.
Ø      Emperyalizme karşı durup da zafer kazanan bir halkın ve onun önderinin hikayesidir bu...
Ø      Türk halkının hikayesidir!
Ø      Bir de günümüzün Türkiye'sine bakarak bir analitik değerlendirmede bulunmalıyız.
Ø      Geçen 97 yıl içerisinde Türkiye neler yaşadı, neler kazandı ve de nelerini yitirme aşamasına geldi.
Ø      Birinci dünya savaşı, Balkan Savaşları, Kurtuluş savaşı olarak tarihe geçmiş olan yüzyılın bizi ilgilendiren savaşlarında en sonunda istediklerini tam olarak "elde edemeyen" ve "işgal hedeflerini" gerçekleştiremeyen global güçler hiç bir zaman bu hedeflerinden vaz geçmedikleri gibi yöntem ve araçlarını değiştirerek, çok daha bir hınç ve azimle yollarına devam etmişlerdir.
Ø      Ne yazık ki istediklerine eriştiler.
Ø      Halkı kendi istekleri doğrultusunda, bölüp, kutuplaştırıp birbirine ters ve de düşman kitleler haline getirebildiler.
Ø      Görünmeyen, hissedilmeyen altdan, alta saran bu dalgalar ve kuşatmalarla özellikle din ve kültürel değerler başta olmak üzere Türk halkı içden içe yeni tezgahlara alet edilmiştir.
Ø      İnanç ve kültürel değerleri büyük bir açıklıkla ve saptırmayla kullanarak Türkiye Cumhuriyeti kuruluş felsefesinden ve ilkelerinden, esaslarından uzaklaşmış bir paralel toplum oluşturma gayretleri sonuçlarını göstermiş ve farklı değerleri, kültürleri olan bir paralele halklar oluşturabilmişlerdir.
Ø      Ekonomide, siyasetde, eğitimde ve devletleşmede görülebilen bu yapılanma ise çok kültürlü bir toplumun özelliklerini yansıtmaktan çok, kendi öz değerlerinden saptırılmış kitlelerin oluşturulduğu bir yapılanma olarak algılanmalıdır.
Ø      Asıl öz değerler ve tarihsel, ekonomik kazanımlar değersizleştirilmek istenmektedir.
Ø      Hem de çok uzun yıllardır ve de derinlemesine, geniş boyutlarıyla karşı durdular, yok saydılar, yok etmek istediler.
Ø      Alta belirttiğim tüm özelliklere, hedeflere ve varlıklara sahip olarak dünyanın "uygar devletler" arasında yerini alması beklenilen bir Türkiye "içden içe" bambaşka hedeflere doğru yöneltilmek istenmiştir:
o       Türk Kurtuluş Savaşı ve savaşda yer alan cefakar Türk kadını başda olmak üzere Türk halkı...
o       Her bir yurt savunmasında canlarını veren ölümsüz şehitleri..
o       Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün tüm emekleri, düşünce ilke ve ortaya koyduğu çağdaş kişilik, devlet adamlığı, vizyonu...
o       Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunda gösterilen başarılan verilen emekler
o       Türk milli devleti, milli ekonomi, milli eğitim, milli savunma, milli sanayii..
o       Çağdaşlık ve uygarlık yolunda bir Türkiye devleti
o       İyi insan, iyi yurttaş, sağlıklı aile oluşturma çabaları
o       Bilime, sanata ve tekniğe değer veren bir toplum
o       İnançlarını, imanını hiç bir kişinin ya da zümrenin "sui istimal etmesine" izin vermeyen bir gerçek dindar kesim
o       Ulus devlete ve "yurtta barış, dünyada barış" ilkesine ve siyasetine
o       Cumhuriyetin ilk yıllarından başlanılarak kurulan "iktisadi devlet kuruluşları, kurulan fabrikalar, devletin planlı yatırımları, denizlere, akarsulara, ormanlara ve madenlere kazandırılan devletleştirme hakları
o       Huzurlu ve kendine yetebilen bir üretim toplumu
o       Yerli tarım ve hayvancılığın önceliği ve teşvik edilmesi
o       Çağın getirdiği bilim ve eğitimi de alabilecek olan yüksek öğretim kurumları ve bunların öğrencileri
o       Düşüncede sağlıklı ve özgür, çalışkan ve öz güveni yüksek yurttaşlar oluşunu destekleyen politikalar

Ø      Bugün 30 ağustos 2019 cuma.
Ø      30 Ağustos Zafer Bayramı neden önemlidir?
Ø      Biz bu "Kurtuluş Savaşı"ndan ve bu zaferden neler anlamalıyız?
Ø      Türk ulusunu ortadan kaldırmak isteyen yayılmacı, istilacı güçlere karşı kadınıyla çocuğuyla, ordusuyla hep birlikte verdiğimiz bir savaşın ardından elde edilen bir başarıdır.
Ø      Ulusal benlik kurtarılmış ve bir ulus olmanın verdiği bilinç yeşermeğe başlamıştır.
Ø      İşgal devletleri birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra gerçekleşmiş olsa da, 30 Ağustos günü ülke topraklarının "geri alındığı" günü temsil eder. 
Ø      İşgalcilere karşı çıkılabilineceğinin gösterildiği, bir davanın kazanılmasını gösterir.
Ø      30 Ağustos Zafer Bayramı, 1922 yılında kazanılan Başkomutanlık Meydan Muharebesi yani "Büyük Taarruz'u anmak için kutlanır.
Ø      30 Ağustos ilk kez 1923'te kutlandı.
Ø      30 Ağustos günü 1935 yılında Zafer Bayramı ilan edildi ve tüm yurtta kutlanmaya başladı.
Ø      Büyük Taarruz'un zaferle sonuçlanmasından sonra düşman, İzmir'e kadar takip edildi.
Ø      9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarıldı. Yurdumuz düşmandan temizlenmiş oldu.
Ø      İstilacı devletlere, onların haksız ve alçakça işgaline "dur" diyen ve son gücüne kadar savaşıp yurdumuzu bırakmayacağımızı dünyaya gösterdik.
Ø      Yeni bir umut doğdu, yeni bir devlet kuruldu.
Ø      Tarihinden gelen gücünü, kültürünü ve kendine olan güvenini kazanan Türk halkı ile birlikte Mustafa Kemal'in önderliğinde kalkınan bir devlet yapılanmasına girişildi.
Ø      30 ağustosun Türk zaferinin yıl dönümü olduğunu bir kez daha ama büyük bir ciddiyetle ve bilinçle düşünelim.
Ø      Kutlayalım.
Ø      Böylelikle de Türkiye'nin o günlerden bugüne nasıl geldiğini düşünüp, araştırmalı ve umutla yarınlara hazırlanmalıyız.

     Saygılarımla...
     Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 29.08.2019, K.


28 Ağustos 2019 Çarşamba

TOPLUMDA ŞİDDET OLMAMALI


           __ TOPLUMDA ŞİDDET OLMAMALI derken __
·        Nelerin değişmesini istersiniz?
·        Ne gibi uygulamaların olmasını istersiniz?
- - Konuşmadaki tonlama sert ve tehditkar olmamalıdır.
- - Siyasette kullanılan dil ayrıştırımcı, bölücü ve şiddete yönelik olmamalıdır.
- - Aile içindeki sert ve baskıcı tutumların önlenmesi için aydınlatıcı çalışmalar yapılmalıdır.
- - Aşağılayıcı, küçük düşürücü tavırlar ve konuşmalar toplumun her kesiminde önlenebilmelidir.
- - Aile içerisinde özellikle de annelerin erkek çocuklarını ayrıcalıklı tutmalarının ve onları şımartmalarının çok yanlış olduğunu açıklayan aydınlatma çalışmaları yapılmalıdır.
- - Yasalardaki ilgili maddelerin uygulanmalı ve adil yargılanmaları gerçekleştirmek için çalışmalar yapılmalıdır.
- - Okullarda, eğitim içerisinde "şiddet karşıtı" eğitim programları kabul görmeli ve sınıfların düzeyine göre uygulanmalı.
- - Şiddeti özendirmenin cezalandırılması sağlanmalıdır.
- - TV ve sinemada şiddet sahneleri yasaklanmalıdır.
- - Devlet ve kamu kurumları kendi iç uygulamalarında zayıfı, çocuğu ve kadını koruyucu önlemler ve uygulamalar almalıdır.
- - Okullarda şiddet eğilimli olan öğrenci ve öğretmenler dikkatlice belirlenmeli ve en uygun önlemler alınmalıdır.
- - Yazılı basında ve yazılı edebi çalışmalarda şiddeti özendirici, şiddeti artırıcı çalışmalara yer verilmemeli, bunları bilerek yapanların cezalandırılması sağlanmalıdır.
-
-
-
Saygılarımla...
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 26.08.2019, K.

KADIN ve ERKEK EŞİTTİR


__ İNSAN ve YURTTAŞ olarak __
............  Kabul etmemiz gereken şudur:  .............
__ KADIN ve ERKEK EŞİTTİR __


·        Bu "ilk koşulu" kabul edip, yasaları ve insanların kendi aralarındaki iletişimlerini, davranış biçimlerini düzenleyebilirsek toplumdaki şiddet ve adaletsizliklerin önüne geçilebilir.
·        Kadının erkeğe, erkeğin kadına göre farklı özelliklerinin bulunması bir üstünlük ya da yetersizlik değildir.
·        Bu farklılıklar insanlık için birer zenginliktir.
·        Kadın ve erkek sosyal, ekonomik ve hukuksal yapılarda, töre ve gelenklerde birbirini tamamlayan eşit haklara sahip olan minsanlığın birer parçasıdır.
·        Bu düşünce ve davranışları bunun eğitimini ilk adım olarak aile içerisinde vermek şarttır.
·        Anneler çocuklarını daha bebekliklerinden başlıyarak cinsiyet farklılığı üzerinden yetiştirmemelidir.
·        Hiç bir çocuk bir diğerinden üstün olarak görülmemelidir.
·        Eğitimde bunu her yerde gözetmek gerekir.
·        Kadın ve erkek eşitliğine yer veren anayasa ve yasalar günlük uygulamalarda ivedi ve en doğru bir biçimde uygulanmalıdır.
·        Kadın ve erkek sohbetlerinde cinsiyeti öne çıkarak konuşmalar, konuşmalar yerine insanı ve toplumdaki yerini, üretimini ve böylece onun değerini öne çıkarak konuşmalar olmalıdır.
·        Kadını aşağılayıcı ya da erkeği genelleyici, toptan ön yargılara giden konuşmalardan kaçınmak gerekir.
·        Bu tür düşünenleri uyarmak ise insani bir görevdir.
·        Kamu kurumlarında, iş yerlerinde bu ilkeler yaşamda yerini almalıdır.
·        Sivil toplum kuruluşlarında, vakıf ve derneklerde bu "temel ilke" gözetilmeli ve bunun için çalışmalar yapılmalıdır.

     Saygılarımla
     Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 27.08 .2019, K.



TURİZM BELDELERİ


___ TURİZM BELDELERİ ___
·        Çeşme, Bodrum, Alaçatı... gibi turizm beldelerinin bugün içinde bulundukları durum, piyasaları, çarşı-pazardaki fiyatları ve de ziyaretcilerin görgüsüzlükleri, şımarıkları hep söylenir, durur.
·        Bir de çok ünlü gazeteciler bu durumu, bu işleri yazarlar, anlatırlar, azıcık da alay ederek, kınayıp görüş bildirirler.
·        Hem de yıllardır gazeteciler bu konuda hep bir şeyler yazmışlardır.
·        Ne yazık ki o eski yıllar hep akıp geçmiştir ve o beldeler artık birer belde değil kentleşip, şişmiş, çarşı-pazar, turist, para, rant kentleri olmuştur.
·        Dağ, tepe, ova, deniz kıyıları hep bina ile, siteler ile dolmuştur.
·        Hem de yeni bir olgu değildir bu yapılanmalar.
·        İlk "Bodrum" üzerinden yazılıp, çizilmeğe başlanılmıştı bu tür çarpık gelişmeler.
·        Aşırı para, alış-veriş ilişkileri, çok para istemeler, kazanmalar, çok paralı insanları hemen bir para ödeyivermeleri, açılıp, kapanan dükkanlar, durmadan üst üste, dip dibe yığılan beton binalar, durmadan yitirilen tarım alanları ve de nüfusun denetimsiz olarak şişmesi, iç göç alımları...
·        Tüm bu tablolar yeni değildir.
·        Yıllardır bilinen, görülen bir memleket gerçeğidir ve de çözümlenememiş bir yapılaşmadır.
·        Ben kişisel olarak yetmişli yıllardan bu yana görüp, izleyip, bu konuda okuyorum.
·        Birileri, bir takım oluşumlar kendileri için uygun buldukları yapılaşmaları sağlayıp, kazançlar sağlayabiliyorlar.
·        Devlet ve belediye karşıdan bakıyor....
·        Devletin kurumları, maliye örneğin çok daha iyi iş çıkarabilirlerdi, denetimler yapılabilirdi.
·        RANT ekonomisi dedikleri ama aslında "hukuk" devletinde olmaması gereken bir tür adam kandırma.
·        Nüfus çokluğu nedeni ile "görev"i tam yapamıyorlarmış!
·        Yeni zengin tiplemeleri ise yeni bir durum değil ama bunların ortalıkda çok görülmesi yeni bir durum.
·        "Sade vatandaş" ise ortalığı bulandıran zihin yönetimi etkisi ile ille de oralara gitmek, oralarda olmak yani kendisini göstermek, tatmin olmak istiyor.
·        Bu tür adı "turizm" beldesi olan yerlerde yaşayan yerli halk ise çok, çok azaldığı için ses bile çıkaramıyor.
·        Entelektüel, akıllı yurttaş ise bir şeyler söylemek istese bile onları duyan olmuyor.
·        Bazı orta Avrupa ülkelerinde turistlerin sık sık geldiği küçük kentlerde, kasabalarda yerli halk turistleri istememeğe başladı.
·        Yunanistan'da çok yıllar önce bir "turist istememe" hareketi vardı...
·        "Turistler bizim ahlakımızı, terbiyemizi bozuyor" diye karşı çıkıyorlardı.
·        Başı da o zamanların ortodoks papazları çekiyordu.
·        Evet, durum bu plansız kentleşme, çarpık yapılaşma ve görgüsüz bir rant turizmi için yolları serbest bırakırsanız, hem şaşırıp bakarsınız hem de olması gereken iyi ahlakınız yara alır.
·        Ben Kuşadası için pek bir şey diyemem, Bodrum ve Çeşme bu konuda oldukca ileri bir sıçrama yaptı.
·        Eski küçük sakin kasabalar gitti, yerlerine doyumuz ve huzur vermeyen yüz binlik çarpık ve köksüz kentler geldi.
·        Sorunlar büyüdükce büyüdü, huzur veren o beldeler yok oldu.
·        Genetiği bile olmayan plansız ve denetimsiz bu oluşumlara ülkenin çok zenginleri, büyük kentlerden kaçan azıcık da okur -yazar takımları neden olmadı mı ilk adımda...
·        Kentleşme başladıkca, inşaatlar arttıkca bunun sonucu olarak da paralelinde iç göç başladı.
·        Özellikle doğu Anadolu kökenli birçok insan önce kendileri sonra da aileleri ile gelip bu kent inşaatlarında çalıştılar ve de zamanla buralara yerleştiler.
·        Ve bu insanlar sosyo-kültürel-ekonomik durumları nedeni ile de kent yönetiminde hiç yer alamadılar.
·        Eskiden var olan "beldenin asıl halkı" ise zamanla sanki yok oldu gitti.
·        Gelenekleri, ana kültürleri, etkileri artık yeni kentde kendisini hiç gösteremez oldu.
·        Bir ülkenin "yönetiminde" hangi alanda olursa olsun "planlı" ve "programlı" bir çalışma yapılmazsa, devlet uzun planlı "makro çalışmalar"a önem vermezse ve de her şeyden önemlisi "adil bir denetleme" sistemi kuramazsa her zaman ve her yerde bir "yağmacılık" ekonomisi oluşur.
·        Kim, kimi suçlamak isterse ya da kimleri küçük görüp, alay etmek isterse istesin, asıl yükümlü ve görevli olan devlet, devlet ve kamu kurumlarıdır.
·        Bu temel görüşe ve gerçeğe uyarak da şunu söylemek zorundayız:
       - Ünlü, ünsüz yazarların, gazetecilerin ya da siyasetcilerin günlük söylevleri, yazıları hiç bir anlam taşımaz ve de analitik olarak değeri de yoktur.
·        Halkın sıcak duyguları ve eğilimlerini okşayarak, onları mutlu eder, bir işe de yaramazlar.
·        Asıl olan ortada bir sorun görülüyorsa, o sorunun analizini iyi ve doğru yapmaktır.
·        Ancak ondan sonra da doğru ve işe yarayacak çözüm yollarına gidilebilir.
·        Tüm bu olguların içinde ise hiç bir zaman var olan ülkenin siyasi partilerini de unutmamalıyız.
·        Çünkü ülke yönetiminde söz sahibi olmak, devleti yönetmek amacını taşıyan asıl kuruluşlar "siyasi partilerdir".
·        siyasi partileri kentlerdeki üyeleri belediye meclislerinde görev alırlar ve yönetimi, kentin geleceğini belirlerler.
·        Siyasi partilerin geçmiş yıllar içerisinde de olmak üzere hem kendilerinin kurumsal olarak hem de bireysel birer üye olarak siyasetcilerin tüm ülke sorunlarında ilk akla gelen adres olması gerekir.
·        Tüm bunları görmeden, düşünmeden, algılamadan günlük "hava" ile bir şeyler yazıp, çizmek pek de doğru değildir.

     Saygılarımla...
     Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 29.08.2019, K.


24 Ağustos 2019 Cumartesi

OKUMAYAN TOPLUM


               __ OKUMAYAN TOPLUM __
·        Okumayan, araştırmayan, düşünmeyen toplumlar oldukları yerden ileriye gidemedikleri gibi bu günkü fikir yapılarını ve de sosyo-ekonomik düzeylerini ve yaşamlarındaki estetiği yitireceklerdir.
                         "Ben zaten biliyorum, ne gereği var!"
              "Şimdi bir de bununla mı uğraşacağım!"
                        "Aman sen de!"
·        Böyle düşünüp böyle davranıldığı sürece de "O" karşı olduğunuz kişiler, kitleler ve çıkar grupları sahip olduğunuz ortamları ele geçireceklerdir.
·        En "tehlikeli insan yapısı" böylesine umursamaz, çok bildiğini sanan, biraz da burnu büyük ve kendinden başka değerleri kabul etmeyen türden olanlardır sanırım.
·        Sevgi ve saygı isteyenler, kendisinin beğenilmesini isteyenler ve de sadece kendi günlük hoşlandıkları ile zaman geçirenler ama ülkenin ve toplumun sorunları gittikce arttığında, çirkin ve beklenmedik olaylarla karşılaştıklarında "en önce" feryat edip, yakınanlar olacaklardır.
·        Bağırmak, feryat etmek, yakınmak bir işe yaramayacağı gibi onlar olayları ve nedenlerini de çözümleyemeyeceklerdir.
·        Kaldı ki bu toplumsal sorunların "sağlıklı ve başarılı çözümlere kavuşabilmesi için ise hiç de bir çabada bile bulunamayacaklardır.
·        Bu tür insanlar sadece cahil ve de okumamış kişilerden de olmayabilirler.
·        Hele bazıları olabilir ki çok diplomaları ve çok yüksek mevkileri bile olmuş olabilir.
·        Bir de oturup, fırsat bulduklarında çok çok ama hem tatlı, hem de bilgiçce konuşabilirler.
·        Ne çare ki bir insanın asıl tükenmişliği ve de yaşamdaki bazı savaşları yitirmesi her şeyden önce "kendini yenileyememesi", "entelektüel bakış açısını" geliştirememiş olmasından kaynaklanır.
·        İnsanlık tarihindeki tüm gelişmelerin, bilimsel çalışmaları en önemli ve belki de ilk etkeni "merak" etmektir.
·        Yani bir konuda merak duyabilmek, araştırıp, düşünüp, deneyebilmektir.
·        Ama yine bu türden kişiler kendi ana karakterleri gereği "sadece" bir küme insanı kendilerine yakın olarak hissederler ve o çemberin içerisinde geliştirdikleri bir "ortak kültür" ve iletişim ile tüm zamanlarını geçirirler.
·        Zaten, bu çember içinde olmak onlar için en büyük gurur olabildiği gibi en çok da zevki oradan alırlar.
·        Tüm bunlara rağmen, bir toplumu düştüğü zor günlerden, sıkıntılardan çekip çıkaracak ve aydınlık günlere, çağdaşlığa ve uygarlığa ulaştıracak olanlar da olacaktır.
·        Böylesi insanlar da vardır.
·        Bu tür insanlar her zaman "olumlu" düşünüp, "çok yönlü yetenekleri"ni de kullanarak zamanlarını ve çalışma alanlarını "en iyi bir biçimde" değerlendirirler.
·        Onlar sıkıntıların nedenlerini görüp, kavrayıp, analiz edebilirler ve entelektüel bakış açısını da kullanarak en iyi "çözüm yollarını" tez zamanda önlerine koyalar.
·        Büyük bir "öz güvenle" ve ivedilikle "inandıkları" ve "doğru bildikleri" yolda ilerlerler. Hem de arkasında hiç bir kimse olmasa bile...
·        Bu insanlar o toplumların önderleri de olabilirler.
·        Ait oldukları halkın kurtarıcıları ve aydınları da bunlardır.
·        Tarih içerisinde kendilerini göstermiş olan bilim insanları, devlet büyükleri, önemli askerler ve devlet kurucuları da bu tür ikinci model insanlardandır.
·        Bizim için ise en yakın ve önemli kişilik ise her türlü yönü ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür.
·        Onun çalışma ve düşünme yöntemleri, öz güveni, ileriyi görüşü, cesurluğu ve de önderliği, askerliği ve de devlet kuran kişiliği, devrimciliği, estetiği ve zevkliliği, düzgün konuşması, yılışmamazlığı, küfür etmemesi, doğruculuğu, verdiği sözleri tutması, yılmaz azmi, temiz duruşu... ne kadar tek tek önemli ve birbirini tamamlayıcı ise de kendini devamlı geliştiren kişiliği, okumaya ve araştırmaya verdiği önem tüm bunların yanı sıra onu hep besleyen bir alışkanlığı olmuştur.
·        Bugün Türkiye için iyi, ve güzel şeyler bekleyen insanlarımızın da daha önceki zamanlarda olduğu gibi Mustafa Kemal'in özelliklerini ve insan modelini kendilerine örnek almalıdırlar.
·        Biliyorum, günümüzde artık insanlarımız "her şeyi biliyor" olup, "okumaya gereksinimleri yoktur" diye düşüyorlar.
·        Buna rağmen, ben kendimce "üzerime düşen" kadarıyla okuyup, araştırıp, yazmağa çabalıyorum.
·        Belki, yazılarımı benim hiç görmediğim, tanımadığım insanlar okuyup, sevinebilirler.
·        Birilerine belki de "düşünce ortamında" yararlı olabilirim.
·        Onlar bana bir "geri dönüm" yapmasalar bile, ben yine de hem kendim için, hem de inandığım ilkeler için, umutlarım için yazmak istiyorum.

    Saygılarımla...
    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 25.08.2019, K.