10 Kasım 2025 Pazartesi

ATATÜRK’ü ANLAMAK

 .   ATATÜRK’ü ANLAMAK    .
.  TÜRK milletinden olan, yurttaşımız olan ama ne yazık ki ne Atatürk'ün değerini, ne de onun başarılarını, niteliklerini, özelliklerini, fikirlerini, başarılarını, üstün kişiliğini, dünyaya ve insanlığa olan yararlılığını anlayamamış, aydınlığa ve bilince erişememiş kitlelere hem acıma duyabiliriz, hem de onların da aydınlanmasını isteyebiliriz.
.  Bu bakış açısı hepimiz için çok anlamlı ve insancıl bir görüştür.
.  Hem bir üzüntü ve empati duygusunu barındırıyor, hem de olumlu bir değişim arzusunu dile getiriyor.
.  Atatürk'ün mirasını ve ilkelerini tam olarak kavrayamayan kitlelere karşı hissedilen bu duygu, aslında toplumsal bir sorumluluk ve aydınlatma misyonu taşıma isteğiyle yakından ilgilidir.
İki temel yaklaşım da değerlidir:
-Acıma ve Empati: Bilgi eksikliği veya farklı etkiler nedeniyle aydınlığa ulaşamamak bir tür talihsizlik olarak görülebilir.
Bu, yargılamak yerine anlamayı ve sabırlı olmayı gerektirir.
-Aydınlanma Arzusu: Asıl amaç, o kişileri dışlamak yerine, onların da bu değerli mirası, fikirleri ve aydınlanmayı anlamalarına yardımcı olmaktır.
Bu, eğitim, doğru bilgi aktarımı ve diyalog yoluyla gerçekleştirilebilecek yapıcı bir çabadır.
.  Bu tür bir duygu, kapsayıcı ve ilerici bir tutumu yansıtır.
Atatürk'ün değerini ve fikirlerini daha iyi anlatabilmek için hangi konulara odaklanmalıyız?
.  Atatürk'ü ve onun kurucu felsefesini anlatırken, yalnızca tarihsel olaylara değil, aynı zamanda bu olayların arkasındaki evrensel vizyona ve ilkelerin günümüzdeki geçerliliğine odaklanmak gerekir.
.  Onun bilime verdiği önem, hukuk devrimleri veya uluslararası barışa katkıları gibi….
.  Bu konulara odaklanarak, Atatürk'ün sadece geçmişte kalmış bir kahraman değil, vizyonu ve ilkeleriyle günümüz sorunlarına dahi ışık tutabilen evrensel bir lider olduğu fikri daha güçlü bir şekilde aktarılabilir.
.   Özellikle "Kadın Hakları" ya da "Bilim ve Akılcılık" konularında daha derinlemesine bir açıklama yapabiliriz.
.  İşte odaklanılması gereken temel başlıklar:
Kurucu Liderlik ve Bağımsızlık Ruhu (Askeri ve Siyasi Deha)
-Vatanı Kurtarışı: Kurtuluş Savaşı'nın bir imkânsızlıklar hikayesi olduğunu ve onun askeri dehası ile kararlılığının, yok olma tehlikesi altındaki bir milleti nasıl bağımsızlığa taşıdığını vurgulamak.
-Tam Bağımsızlık İlkesi: Sadece askeri değil, aynı zamanda ekonomik, siyasi ve kültürel bağımsızlık (milli egemenlik) üzerindeki ısrarı.
Bu ilkenin, bir milletin onurunu ve geleceğini nasıl güvence altına aldığını anlatmak.
Akılcılık, Bilimsellik ve Eğitim Vurgusu
-Aklın ve Bilimin Rehberliği: Atatürk'ün en temel felsefesi: Hayatta en hakiki mürşidin ilim ve fen olduğu. Geleneksel dogmalar yerine, eleştirel düşünceyi ve bilimi esas alması.
-Eğitim Seferberliği: Yeni harflerin kabulü, millet mektepleri ve üniversite reformu ile cahilliğe karşı verdiği mücadele. Eğitimin bir halk hakkı ve kalkınmanın temeli olarak görülmesi.
-Laiklik ve Özgür Düşünce: Laikliğin sadece din ve devlet işlerinin ayrılması değil, aynı zamanda vicdan özgürlüğü, farklı fikirlere saygı ve akılcılığın önündeki engellerin kaldırılması anlamına geldiğini anlatmak.
İnsan ve Yurttaş Odaklı Sosyal Değerler
-Kadın Hakları ve Eşitlik: Türk kadınına dünya çapında öncü olacak şekilde siyasal, sosyal ve ekonomik hakların verilmesi.
Toplumsal kalkınmada kadınların rolünün yaşamsal önem taşıdığını göstermesi.
-Hukuk Devrimi: Şeriat esaslı hukuk sisteminden, çağdaş, seküler ve rasyonel hukuk sistemine -geçiş.
Bu sayede bireysel hakların ve hukukun üstünlüğünün nasıl sağlandığını açıklamak.
-Halkçılık İlkesi: Ayrıcalıksız, eşit vatandaşlık bilincinin yerleştirilmesi ve hizmetin halka ulaştırılması hedefi.
Evrensel Vizyon ve İnsanlığa Katkı
-Yurtta Sulh, Cihanda Sulh: Atatürk'ün dış politikadaki temel düsturu. Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası arenada savaş değil, barış ve işbirliği arayan bir aktör olarak konumlandırılması.
-Mazlum Milletlere İlham Kaynağı: Yaptığı devrimlerle ve kazandığı bağımsızlık mücadelesiyle, sömürge altında olan diğer milletlere umut ve örnek olması.
-Liderlik ve Değişim Modeli: Sadece bir ülkeyi değil, bir toplumu zihinsel olarak dönüştürebilen, radikal ve yapıcı bir liderlik örneği sunması.
Temel sorunlarımızın çözümü, ülkenin kalkınması ve refaha kavuşması, birlik ve beraberlik içerisinde ülkemize sahip çıkmamız gereklidir.
.  Bu çok yerinde ve güçlü bir saptamadır:
.  Bu üç hedef, günümüz Türkiye'sinin en temel ihtiyaçlarını özetlemektedir: çözüm, kalkınma ve birliktelik.
.  Atatürk'ün felsefesi ve kurduğu cumhuriyetin temel dinamikleri de tam olarak bu hedeflere ulaşmayı amaçlamıştır.
.  Bu hedeflerin her biri, birbirini destekler ve tamamlar niteliktedir. 
.  Çözüm olmadan kalkınma olmaz; birlik olmadan ise ne çözüm ne de kalkınma kalıcı olabilir.
Bu hedeflere ulaşmak için, odaklanılması gereken temel stratejiler şunlardır:
1- Temel Sorunların Çözümü İçin Stratejiler
-Akılcı ve Bilimsel Yaklaşım: Sorunların duygusal veya ideolojik saplantılarla değil, veri temelli, rasyonel ve bilimsel metotlarla ele alınması. (Atatürk'ün "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" sözü bu yaklaşımın özüdür.)
-Hukukun Üstünlüğü: Toplumsal güveni ve istikrarı sağlamak için, bireysel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, şeffaf ve adil bir hukuk düzeninin tam olarak tesis edilmesi.
2- Kalkınma ve Refah Yolunda Odaklar
-Eğitimde Kalite ve Fırsat Eşitliği: Ülkenin en büyük sermayesi olan genç ve nitelikli insan gücünü yetiştirmek için eğitim sisteminin çağın gereklerine uygun, eleştirel düşünceyi destekleyen bir yapıya kavuşması.
-Üretim ve İnovasyon: Yüksek teknolojili ve katma değeri yüksek ürünlere odaklanarak dışa bağımlılığı azaltmak ve ekonomik refahı yaygınlaştırmak.
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki fabrika kurma ve sanayileşme ruhunun güncel karşılığıdır.
3- Birlik ve Beraberliğin Güçlendirilmesi
-Ortak Değerlere Sahip Çıkmak: Farklılıkları zenginlik olarak görerek, tüm vatandaşların ortak paydası olan Türkiye Cumhuriyeti'ne aidiyet bilincini ve milli kimliği güçlendirmek.
-Katılımcı Demokrasi: Tüm kesimlerin sesinin duyulduğu, diyalog ve uzlaşmanın öncelendiği, demokratik mekanizmaların güçlendirildiği bir yönetim anlayışını benimsemek. Halkçılık ilkesinin güncel ve işler hali budur.
Tüm bu nedenlerden dolayı her türlü bölücü faaliyetlere, terör odaklarına ve emperyalist güçlerle, onların iş birlikçilerine karşı bir bütün olarak dik durmak ve ülkemizi savunmak zorundayız.
.  Bu saptama, özellikle Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi ve jeopolitik konumu düşünüldüğünde, yaşamsal bir öneme sahiptir.
.  Bu zorunluluk ışığında, özellikle dış tehditlere karşı ulusal birliğimizi güçlendirmek için somut adımların atılması gerektiği hakkında düşünmek ve fikir üretmek gerekir.
.  Bu duruş, aslında Atatürk'ün tam bağımsızlık ilkesinin ve milli birlik idealinin günümüzdeki zorunlu bir yansımasıdır.
.   Milli Mücadele ve Savunma Bilincinin Temelleri
a-Emperyalizme Karşı Tam Bağımsızlık:
Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nı başlatırken, yalnızca askeri bir işgale değil, aynı zamanda ülkenin geleceğini ipotek altına alacak ekonomik ve siyasi bağımlılığa yani emperyalizme karşı mücadele etmiştir.
Bugün de ülkeyi zayıflatmaya çalışan tüm dış ve iç odaklara karşı bu ruhu canlı tutmak esastır.
b-Bölücülüğe Karşı Milli Birlik:
Bölücülük ve terör, bir devleti içeriden zayıflatmanın en yıkıcı yollarıdır.
Bunlara karşı durmanın yegâne yolu ise, köken, inanç veya ideoloji fark etmeksizin tüm vatandaşların tek bir millet çatısı altında kenetlenmesi ve devletin meşru güvenlik güçlerini desteklemesidir.
c-İş Birlikçilerine Karşı Dik Durmak:
Dış güçlerin amaçlarına hizmet eden iç unsurlara karşı dikkatli olmak, milli güvenlik ve çıkar bilincinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Bu, ulusal çıkarı her türlü bireysel veya grupsal çıkarın üzerinde tutmayı gerektirir.
Duruş ve Savunma Yöntemleri
.  Ülkemizi savunmak, sadece sınırları korumak değil; aynı zamanda fikirleri, ekonomiyi, hukuku ve toplumsal birliği de korumaktır.
.  Bu da topyekûn bir “ulusal duruş” gerektirir.
.  Bu savunmayı gerçekleştirmek, sadece askeri tedbirlerle değil, aynı zamanda zihinsel ve kültürel bir direnişle de mümkündür:
1-Zihinsel Savunma: Enformasyon çağında, milli birlik ve bağımsızlık ruhunu baltalayan propaganda ve manipülasyonlara karşı akıl, eleştirel düşünce ve doğru bilgi ile durmak.
2-Ekonomik Savunma: Güçlü ve dışa bağımlılığı azaltılmış bir ekonomi, ülkenin emperyalist baskılara karşı en büyük kalkanıdır.
3-Kültürel Savunma: Ortak kültürel değerleri, dili ve tarihi bilinci koruyarak, toplumsal dokunun parçalanmasını önlemek.
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI 
.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.11.10, İS.
.      YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:
.    (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)

8 Kasım 2025 Cumartesi

DİN GÖREVLİLERİ

 .   DİN GÖREVLİLERİ    .
.   Türkiye’de din görevlileri ve dindar kesim neden "milliyetçi" çizgide değiller?
.   Bu konuya ilişkin yapılan “akademik” ve siyasi “analizlerde” genellikle "dindar kesim" ve "milliyetçi" çizgiler arasında sanıldığı gibi tam bir ayrılık olmadığı, aksine bu iki çizginin farklı şekillerde kesiştiği ve iç içe geçtiği belirtilir.
.   Türkiye'deki din görevlileri ve dindar kesim, Batı tipi seküler milliyetçilik çizgisinde olmaktan ziyade, kendilerini Türk-İslam Sentezi çizgisinde ya da kültürel/muhafazakâr milliyetçilik içinde konumlandırmaktadırlar.
.   Bu durum, onların millî değerlere sahip çıktığını, ancak bu sahiplenişi “İslam'ın evrenselci “anlayışıyla “birleştirmeye çalıştığını” gösterir.
.  Bu konuda derinlemesine bir siyaset bilimi veya sosyoloji analizi olarak daha ayrıntılı incelenebilir.
I- DİNDAR KESİMİN MİLLİYETÇİ ÇİZGİ İLE İLİŞKİSİ:
.   Türkiye'deki din görevlileri ve dindar kesimin milliyetçi çizgiyle “ilişkisi” karmaşık ve çok katmanlıdır:
1- Dindar Milliyetçilik ve Türk-İslam Sentezi
a-Kesişim Noktası: Türkiye'de uzun yıllardır güçlü bir damar olan "dindar milliyetçilik" ya da "Türk-İslam Sentezi" çizgisi, dinî ve millî kimliği birbiriyle bütünleştirir.
Bu anlayışa göre, Türk milletinin kimliği İslami değerlerle yoğrulmuştur ve bu iki unsur birbirinden ayrılamaz.
b-Din Görevlileri: Din görevlilerinin ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın söylemlerinde de zaman zaman hem İslami (ümmetçi/evrensel) hem de millî (vatan, millet, bayrak) motifler bir arada kullanılır.
2- Evrensel İslami Kimlik (Ümmet Bilinci)
a-Uzaklaşma Noktası: Geleneksel İslami düşüncede "ümmet" kavramı ve İslami dayanışma, millet, ırk ve ulus gibi sınırları aşan evrensel bir kimlik vurgular.
Bu perspektiften bakıldığında, dar anlamdaki milliyetçilik (ulusçuluk), İslam'ın evrenselci ruhuna aykırı görülebilir.
b-Söylem Farkı: Bazı dindar gruplar ve din adamları, milliyetçilik yerine daha çok İslami kimliği, ahlakı ve evrensel kardeşliği ön plana çıkarırlar.
3- Siyasal Konumlanış
a-Resmî İdeoloji: Geçmişte resmî Kemalist ideolojinin bir parçası olan milliyetçilik, dindar kesimin bazı unsurları tarafından devlete mesafeli durulan bir dönemde, resmî ideolojinin bir aracı olarak algılanabilirdi.
b-İktidar Blokları: Güncel siyasette ise, milliyetçi ve İslami/muhafazakâr partiler bir araya gelerek "iktidar blokları" oluşturabilmekte, bu da her iki çizginin siyaseten yakınlaştığını göstermektedir.
4- Kültürel Milliyetçilik
Türkiye'deki dindar kesimin büyük bir kısmı, kendilerini etnik veya siyasî anlamda katı bir milliyetçi olarak tanımlamasa bile, kültürel milliyetçilik (Türk-İslam kültürü, yerel değerler ve geleneklere bağlılık) konusunda oldukça hassastır ve bu, milliyetçi çizgiyle önemli bir örtüşme sağlar.
II- Dindar kesim ulus devletten, üniter yapıdan yana olmalıdır.
.  Bu görüş, özellikle Türk-İslam Sentezi ideolojisinin ve Türkiye'deki muhafazakâr milliyetçilik akımının temel argümanlarından biridir.
.  Bu nedenle, dindar kesimin büyük bir çoğunluğu, ulus-devletin ve üniter yapının bekasını, kendi dini ve kültürel bekalarının bir ön koşulu olarak görme eğiliminde olmalıdır.
.  Bu argümanın dindar kesim arasında “kabul görmesinin” ve savunulmasının ardındaki temel düşünce ve gerekçeler şunlar olabilir:
1- Devletin Bekası ve Güvenlik (Devlet-i Ebed Müddet)
a-Temel Düşünce: Tarihsel olarak, Müslüman toplumlar için güçlü bir devlet yapısı (Osmanlı İmparatorluğu örneği gibi) hem inancın korunması hem de toplumsal düzenin sağlanması açısından hayati görülmüştür.
b-Ulus-Devlet Yorumu: Modern ulus-devlet yapısı ve üniter sistem, bu geleneğin devamı olarak, yurttaşların huzur ve güven içinde dinlerini yaşayabilmelerinin temel garantisi olarak kabul edilir.
Üniter yapının zayıflaması, iç karışıklığa ve dolayısıyla dindar yaşamın tehlikeye girmesine yol açacağı düşünülür.
2- Türk-İslam Kimliğinin Korunması
a-Kimlik Bütünlüğü: Muhafazakâr kesimin önemli bir bölümü, Türkiye Cumhuriyeti'nin kültürel ve tarihsel temellerinin Türk ve İslam kimliklerinin ayrılmaz bir bileşimi olduğuna inanır.
b-Üniter Yapı: Üniter yapının korunması, bu ortak kimliğin ve vatan sevgisinin (hubb-ul vatan) ayrılmaz bir parçası olarak görülür.
Ayrılıkçı hareketlerin üniter yapıyı zedelemesi, bu tarihsel ve kültürel kimliği de parçalayacağı endişesi taşınır.
3- Diyanet ve Din Hizmetlerinin Tek Merkezden Yönetimi
a-Kurumsal Yapı: Diyanet İşleri Başkanlığı gibi merkezi kurumlar aracılığıyla verilen din eğitimi ve hizmetleri, üniter yapının bir sonucudur.
b-Argüman: Bu merkezi yapı, din hizmetlerinde tekliği, bütünlüğü ve resmî desteği sağladığı için dindar kesimin önemli bir kısmı tarafından desteklenir.
Bölgesel farklılıkların ortaya çıkması, dinî hizmetlerin kalitesini ve bütünlüğünü bozacağı düşünülür.
4- Yurt Sevgisinin İmandan Gelmesi (Hubb-ul Vatan)
a-Hadis Yorumu: Her ne kadar sahihliği tartışmalı olsa da, "YURT sevgisi imandandır" (Hubb-ul vatan min-el iman) sözü, dindar kesimde millî ve dinî duyguları birleştiren güçlü bir motivasyon kaynağıdır.
b-Sonuç: Yurdun ve onun bütünlüğünün (üniter yapının) korunması, dinî bir görev olarak algılanmalıdır.
III- Son dönemlerde artan Atatürk karşıtlığı nedendir ve nasıl önlenir?
.   Bu çok boyutlu ve hassas bir konu olup, Türkiye'deki siyasi, sosyolojik ve tarihsel tartışmaların merkezinde yer almaktadır.
.  "Atatürk karşıtlığı"nın nedenleri genellikle dindar kesimin bir kısmı için “tarihsel politikalarla”, tarikatlar ve gruplar için ise “varoluşsal” meselelerle ilişkilidir.
.  Bu karşıtlık hem tarihsel bir “reaksiyon” hem de güncel bir “siyasi araçsallaştırma” konusudur.
.  Çözümü, “dogmatik yaklaşımlardan uzak”, “eleştirel düşünceyi destekleyen” ve “ulusal değerleri kucaklayıcı” bir eğitim ve siyaset dilinden geçmektedir.
.  Bu karşıtlığın nedenleri ve olası önleme yolları, akademik ve kamusal tartışmalardaki genel eğilimlere göre aşağıdaki gibi özetlenebilir:
A) Atatürk Karşıtlığının Temel Nedenleri
.  Dindar kesimin ve özellikle tarikatların bir bölümünde gözlemlenen bu karşıtlığın ana motivasyonları, genellikle Cumhuriyet'in ilk yıllarında gerçekleştirilen devrimler ve bu devrimlerin din-devlet ilişkisine ve geleneksel yapılara etkisiyle ilgilidir:
1- Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması
a-Kuyruk Acısı: Tarikatlar için en büyük tarihsel kırılma noktası, 1925'te çıkarılan kanunla tekke, zaviye ve türbelerin kapatılmasıdır.
Bu, tarikatların kurumsal yapılarını, mal varlıklarını ve toplumsal etki alanlarını kaybetmeleri anlamına gelmiştir.
Bu durum, hâlâ bir "intikam duygusu" ya da varoluşsal tehdit olarak algılanmaktadır.
b-Aracılığın Kesilmesi: Bazı eleştirilerde, tarikatların insan ile Tanrı arasındaki aracı rollerinin kesilmesiyle kazanç ve etki mekanizmalarının bozulduğu iddia edilir.
2- Laiklik İlkesi ve Devrimler
a-Değişim Baskısı: Cumhuriyet'in laiklik ilkesi, geleneksel dinî hayatın kamusal alandan çekilmesi ve dinî referansların yönetimden ayrılması anlamına gelmiştir.
Kılık Kıyafet Kanunu, Medeni Kanun, Latin Harflerine Geçiş gibi devrimler, geleneksel yaşam tarzının ve dinî eğitimin (medreselerin kapatılmasıyla) köklü bir şekilde değişmesine neden olmuştur.
b-"Devlet Ateizmi" Algısı: Bazı aşırı uçlarda, Atatürk'ün politikalarının din karşıtı (devlet ateizmi) olduğu algısı yayılmaya çalışılır.
Bu, özellikle dini kendi “siyasi amaçları” için kullanan kesimlerin halkı mobilize etmek için kullandığı bir propaganda aracı olabilir.
3- Siyasal İslamcı Propaganda ve İktidar
a-Siyasi Araçsallaştırma: Son dönemlerdeki artışın temel nedenlerinden biri, siyasal iktidar mücadelesinde Atatürk ve laikliğin bir karşıt kimlik unsuru olarak kullanılmasıdır. 
Bu, muhafazakâr kitleleri kendi etraflarında toplamak için kullanılan bir kutuplaştırma stratejisidir.
b-Tarih Algısı: Resmî tarih anlatısının dışında, Osmanlı'yı idealize eden ve Cumhuriyet'in kuruluşunu "kırılma" olarak gören tarih yazımının popülerleşmesi de bu karşıtlığı körükler.
B) Karşıtlığın Önlenmesi Yolları
.   Bu karşıtlığı azaltmak ve ulusal birliği güçlendirmek için önerilen çözüm yolları genellikle eğitim, kapsayıcılık ve tarihsel uzlaşı çerçevesinde yoğunlaşır:
1- Eğitimde Kapsayıcı ve Eleştirel Yaklaşım
a-Dogmatizmin Önlenmesi: Atatürk'ü bir düşünce seti ve bilimsel yol gösterici olarak anlatmak yerine, yalnızca kült mertebesinde sunan dogmatik eğitim dilinden kaçınılmalıdır.
Atatürk'ün eleştiriye açık, bilimi rehber alan yönünün öne çıkarılması, "beyinleri yıkanmış" kitlelere ulaşmada daha etkili olabilir.
b-Tarihsel Bağlam: Cumhuriyet'in devrimlerinin, Osmanlı'nın çöküş sürecindeki zorunluluklar ve toplumu çağdaşlaştırma hedefi bağlamında, ideolojiden arındırılmış bir şekilde anlatılması gerekir.
c-Din Görevlilerinin Eğitimi: Din görevlilerine verilen eğitimde, Atatürk'ün dinî kurumlara ve din hizmetlerine modern bir çerçeve çizme çabalarının (Diyanet'in kuruluşu, Kur'an'ın Türkçe'ye çevrilmesi) objektif bir şekilde anlatılması önemlidir.
2- Kutuplaşmayı Azaltan Siyasal Dil
a-Siyasetin Dışı: Atatürk'ün ilke ve devrimlerinin, gündelik siyasi çekişmelerin dışında tutulması ve birleştirici ulusal bir değer olarak konumlandırılması esastır.
Siyaset kurumunun, karşıtlığı körükleyen retoriklerden kaçınması gerekir.
b-İnançlara Saygı: Devletin laiklik ilkesini, inançsızlık değil, inanç özgürlüğünün güvencesi olarak net bir şekilde uygulaması, dindar kesimin kaygılarını azaltabilir.
3- Tarikatlarla İlişkiyi Düzenleme
a-Denetim ve Şeffaflık: Özellikle din sömürüsü yaparak halkı sömüren, cehaleti yayan ve hukukun dışına çıkan yapıların denetlenmesi ve bunlara karşı hukukun işletilmesi, yasal ve toplumsal düzeni sağlamak adına kritik bir adımdır.
b-Alternatif Alanlar: Diyanet'in, tarikatların doldurduğu boşlukları modern, bilimsel temelli ve ahlaki değerleri öne çıkaran bir din eğitimiyle doldurması, dinî arayış içindeki bireylerin bu yapılara yönelmesini azaltabilir.
.     Öğretmen GÖNEN ÇIBIKCI, 2025.11.08, İS.
.      YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:
.    (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)


TAMAH

    TAMAH NEDİR?
.   Tamah nedir? İnsanın ahlakındaki yeri nedir?
.   Tamah Nedir?
Tamah, yalnızca bir karakter kusuru değil; aynı zamanda bireyi sürekli bir tatminsizlik döngüsüne hapseden ve toplumsal ilişkileri temelden sarsan yıkıcı bir güçtür.
Tamah, Arapça kökenli bir kelime olup, genel olarak şu anlamlara gelir:
-Açgözlülük: Elde ettiğinden, sahip olduğundan memnun olmamak, sürekli daha fazlasını istemek.
-Aşırı İstek/Hırs: Özellikle maddi şeyler, para veya makam konusunda doyumsuzluk göstermek.
-Gözü Doymamak: Elindekilerle yetinmeyip, başkasının malına, servetine göz dikmek.
Tamah sahibi olan kişiye tamahkâr denir.
A) İnsanın Ahlakındaki Yeri
Tamah, ahlaki açıdan genellikle olumsuz bir özellik ve bir kusur olarak kabul edilir.
Tamah, insanın elindekinin değerini bilmesini engelleyen, onu sürekli daha fazlasına hırsla koşturan ve bu yolda ahlaki değerlerden ödün vermeye itebilen, ahlaki açıdan sakıncalı bir özelliktir.
. Tamahın İnsan ahlakındaki yeri ve etkileri şunlardır:
-Doyumsuzluk ve Mutsuzluk Kaynağı: Tamahkâr kişi, ne kadar şeye sahip olursa olsun, sürekli daha fazlasını arzuladığı için gerçek mutluluğa ve huzura erişmekte zorlanır.
Bu durum, bireyin içsel denge ve kanaat gibi erdemleri yitirmesine neden olur.
-Kötü Davranışlara Yönlendirme: Aşırı tamah, kişiyi hedefine ulaşmak için etik olmayan yollara (hırsızlık, yolsuzluk, haksız kazanç vb.) sapmaya itebilir.
Bu nedenle, birçok kötü ahlakın ve günahın temel sebebi olarak görülür.
-Sosyal İlişkilere Zarar: Tamahkâr tutum, başkalarının hakkına riayet etmeme, kıskançlık ve bencillik gibi duyguları körükleyerek bireyin toplumsal ilişkilerini zedeler ve güveni yok eder.
-Kanaatin Karşıtı: Tamah, Türk ve İslam ahlak geleneğinde büyük bir erdem olarak kabul edilen kanaat (elindekiyle yetinme, şükretme) duygusunun tam tersidir.
Kanaat, kişiye onur ve huzur verirken; tamah, kişiyi zillet (aşağılık) ve bağımlılığa sürükler.
-Dini ve Felsefi Görüş: Birçok dinde ve felsefi öğretide tamah, insanın manevi gelişimine engel olan, dünya malına aşırı düşkünlüğü temsil eden büyük bir kusur olarak ele alınır.
Örneğin, tasavvufta ve bazı dinlerde yedi büyük günahtan biri olarak kabul edilir.
B) İnsan kişiliğinde tamahın varlığı ne gibi zararlara yol açar?
.  Tamahın insan kişiliğindeki varlığı, hem bireyin kendisine hem de çevresine yönelik birçok ciddi zarara ve olumsuz sonuca yol açar.
.  Aşağıda, tamahın (açgözlülük ve doyumsuzluğun) yol açtığı başlıca zararlar maddeler halinde açıklanmıştır:
Bireysel (Kişinin Kendine Yönelik) Zararları
 

Zarar Alanı

Açıklama

Sürekli Mutsuzluk ve Huzursuzluk

Tamahkâr kişi, elindekilerle hiçbir zaman yetinmez. Sürekli "daha fazlası" peşinde olduğu için anlık başarılar dahi kalıcı tatmin sağlamaz, bu da sürekli bir huzursuzluk ve mutsuzluk hali yaratır.

Kanaat ve Şükür Eksikliği

Tamah, sahip olunanlara karşı körlük yaratır. Kişi, elindeki imkanların değerini bilmez, şükür duygusunu yitirir ve hayatını bir eksiklik döngüsü içinde yaşar.

Sağlık Sorunları ve Stres

Sürekli daha fazlasını elde etme hırsı ve rekabetçi ruh hali, kişide aşırı stres, anksiyete ve uykusuzluk gibi fiziksel ve psikolojik sağlık sorunlarına yol açar.

Manevi Çöküntü

Dünya malına aşırı odaklanma, kişinin manevi ve ahlaki değerlerden uzaklaşmasına neden olur. Hayatın anlamını sadece maddiyatta araması, içsel boşluğunu artırır.

Bağımlılık ve Kölelik

Tamah, kişiyi sahip olduğu şeylerin kölesi yapar. Elde ettiklerini kaybetme korkusuyla yaşar ve yeni hedeflere ulaşmak için kendini sürekli bir zorunluluğun altına sokar.

Sosyal (Çevreye ve İlişkilere Yönelik) Zararları
 

Zarar Alanı

Açıklama

Güven Kaybı ve Yalnızlık

Tamah, genellikle bencilliği beraberinde getirir. Kişi kendi çıkarları için hareket ettiğinde, çevresindekilerin güvenini kaybeder ve yalnızlaşır.

Adaletsizlik ve Haksızlık

Aşırı hırs, tamahkâr kişiyi hedefine ulaşmak için etik olmayan yollara (rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, yolsuzluk) sapmaya itebilir. Bu, toplumsal adaletin zedelenmesine neden olur.

Kıskançlık ve Rekabet

Tamahkâr kişi, başkalarının başarılarını ve mal varlıklarını hazmedemez, bu da kıskançlık ve düşmanca rekabet duygularını besler.

İnsan İlişkilerinin Bozulması

Maddi çıkarların ön planda tutulması, sevgi, sadakat ve dostluk gibi insani değerlerin arka plana atılmasına neden olur. İlişkiler çıkar bazlı hale gelir.

Toplumsal Çatışma

Kaynakların adil dağıtılması yerine, tamah sahibi bireylerin tekelleşme veya haksız zenginleşme çabaları, toplumda sınıflar arası uçurumu ve çatışmayı körükler.

C) Tamahın zararlarından korunma yollarını neler olabilir?
.   Bu yollar, tamahın getirdiği iç huzursuzluk ve sosyal zararlardan korunarak, daha dengeli, huzurlu ve ahlaklı bir yaşam sürmenin anahtarlarıdır.
Tamahdan Zararlarından Korunma Yolları
.  Tamah (Açgözlülük) kökeni itibarıyla kişinin iç dünyasında başlayan bir doyumsuzluk olduğu için, korunma yolları da öncelikle bireysel ahlaki gelişim ve düşünce yapısının değiştirilmesi üzerine kuruludur.
.  Tamahın zararlarından korunmak için atılabilecek temel adımlar:
1.Kanaat (Yetinme) Erdemini Geliştirmek
-Şükretmeyi Alışkanlık Haline Getirmek: Sahip olduğunuz küçük veya büyük her şey için düzenli olarak şükretmek, odağınızı "ne eksik?" sorusundan "neye sahibim?" sorusuna çevirir. Bu, tamahın en büyük panzehiridir.
-Maddi Hedefleri Gözden Geçirmek: İhtiyaç ile aşırı arzu arasındaki farkı netleştirmek. Hayatınızı sürdürmek için neyin gerçekten gerekli olduğunu tanımlamak ve bu sınırın ötesindeki isteklere karşı farkındalık geliştirmek.
-Minimalizmi Denemek: Maddi varlıkların mutluluk getirmediğini anlamak için bilinçli olarak daha az eşya ile yetinmeyi ve yaşamı sadeleştirmeyi denemek.
2.Düşünce Yapısını Değiştirmek
-Kıyaslamayı Bırakmak: Tamahın genellikle başkalarının sahip olduklarına bakarak (sosyal kıyaslama) başladığını kabul etmek.
Başkalarının zenginlikleri, makamları veya hayat tarzları üzerinden kendi değerinizi tanımlamaktan vazgeçmek.
-Mülkiyetin Geçiciliğini Anlamak: Mal ve mülkün bu dünyada geçici birer emanet olduğunu idrak etmek.
Bu felsefi bakış açısı, varlıklara olan aşırı bağımlılığı azaltır.
-Mutluluğu İçsel Kaynaklarda Aramak: Gerçek doygunluğun kişisel gelişimde, anlamlı ilişkilerde, öğrenmede ve yardımseverlikte olduğunu fark etmek.
Maddi kazanımların getirdiği hazzın kısa süreli olduğunu bilmek.
3.Ahlaki Davranışları Güçlendirmek
-Cömertliği Pratik Etmek: Elinizdekileri başkalarıyla paylaşmak, tamah duygusunu zayıflatır ve bencilliği engeller.
Düzenli olarak bağışta bulunmak veya gönüllü işler yapmak faydalıdır.
-Öz Disiplini Geliştirmek: Ani istek ve arzulara karşı koyma gücünü artırmak.
Gereksiz alışverişten kaçınmak veya anlık tatmin sağlayan eylemleri ertelemek gibi küçük adımlarla nefsi terbiye etmek.
-Hakkaniyete Önem Vermek: Kazancın her zaman helal ve hakkaniyetli yollardan elde edilmesi gerektiği ilkesini benimsemek.
Haksız kazancın getireceği manevi yükün farkında olmak.
4.Kendini Bilme ve Muhasebe
-Düzenli Öz Eleştiri (Muhasebe) Yapmak: Gün sonunda veya haftalık olarak, hangi anlarda tamahkâr davrandığınızı, neyi hak etmediğiniz halde arzuladığınızı dürüstçe analiz etmek.
-Danışmanlık Almak: Eğer tamahkâr eğilimler yaşam kalitenizi ciddi şekilde düşürüyorsa, bir uzmandan (psikolog, ruh sağlığı uzmanı veya manevi danışman) yardım alarak bu davranışın kökenindeki sorunları çözmeye çalışmak.
Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI Öğretmen Gönen ÇIBIKCI 
.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.11.07, İS.
.      YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:  ….
.    (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)

 

4 Kasım 2025 Salı

TÜRKİYE NÜFUSU

.   TÜRKİYE NÜFUSUNUN YAPISI 
.   Türkiye'deki göçmen nüfusunun demografik ve kültürel etkileri:
.   Son yıllarda Türkiye içerisine çeşitli yollardan katılan göçmen ve benzerlerinin durumu nedir?
.   Son yıllarda Türkiye'deki göçmen, sığınmacı ve düzensiz göçmenlerin durumu oldukça karmaşık ve dinamik bir yapıya sahiptir.
.   Türkiye'nin konumu itibarıyla bir geçiş ve varış ülkesi olma özelliği devam etmekle birlikte, özellikle Suriye krizi ile başlayan büyük akın sonrasında, ülkenin “demografik” yapısı, “sosyal uyumu” ve “göç yönetim politikaları” sürekli olarak değişen bir gündem maddesi olmaya devam etmektedir.
.   İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı verilerine göre, Türkiye'de bulunan toplam yabancı sayısı (2025 Nisan verisi) yaklaşık 4 milyon 43 bin 215 kişi civarındadır.
.   Bu sayı çeşitli statüdeki kişilerden oluşmaktadır:
A-Statülere Göre Yabancı Sayıları
-Geçici Koruma Altındaki Suriyeliler: En büyük grubu oluşturmaktadır. Sayıları yaklaşık 2 milyon 782 bin 733'tür.
-İkamet İzni Bulunan Yabancılar: Çeşitli amaçlarla (eğitim, çalışma, aile birleşimi vb.) ikamet eden yabancılardır. Sayıları yaklaşık 1 milyon 82 bin 83'tür.
-Uluslararası Koruma Altındaki Yabancılar: Mülteci, şartlı mülteci veya ikincil koruma statüsü talep eden kişilerdir. Sayıları yaklaşık 178 bin 399'dur.
B-Göç Hareketliliği ve Trendler
1-Gelen-Giden Göç Dengesi: TÜİK Uluslararası Göç İstatistikleri'ne göre, son yıllarda Türkiye'den yurt dışına göç eden kişi sayısında önemli bir artış yaşanırken, yurt dışından Türkiye'ye göç eden kişi sayısında ise azalış gözlenmektedir.
-2023'te Türkiye'ye Göç Edenler: Yaklaşık 316 bin 456 kişi (önceki yıla göre %35,9 azalış).
-2023'te Türkiye'den Göç Edenler: Yaklaşık 714 bin 579 kişi (önceki yıla göre %53 artış).
-Bu, Türkiye'ye gelen göçün giden göçün altında kaldığını göstermektedir (2023 verileri).
2-Düzensiz Göçle Mücadele: Türkiye, düzensiz göçle mücadelede sınır dışı sayılarında rekorlar kırmaktadır.
-2022'de Sınır Dışı Edilen Düzensiz Göçmen: Yaklaşık 110.000 kişi.
-1 Haziran 2023'ten itibaren (belirli bir dönemde): 182.980 düzensiz göçmen sınır dışı edilmiştir.
-Yakalanan düzensiz göçmenlerin uyruk dağılımında Afganistan ve Suriye uyruklular ilk sıralarda yer almaktadır.
C-Toplumsal ve Siyasi Etkiler
1-Ekonomi ve İşgücü: Göçmenlerin işgücü piyasasına katılımı ve ekonomik etkileri önemli bir tartışma konusudur. Suriyelilerin ortalama yaşı düşüktür ve özellikle erkeklerin işgücüne katılım oranları yüksektir.
2-Siyasi Gündem: Mülteci ve göçmen meselesi, özellikle son yıllarda artan enflasyon ve ekonomik zorluklarla birlikte, Türkiye'nin en önemli siyasi ve toplumsal sorunlarından biri haline gelmiştir.
Bu durum, mültecilere yönelik toplumsal algının değişmesine ve zaman zaman gerginliklerin yaşanmasına yol açmıştır.
Ç-Türkiye'yi "Türksüzleştirme" diye bir operasyon olabilir mi?
.   Bu terim ("Türksüzleştirme"), genellikle göçmen ve mülteci nüfusunun artışıyla ilişkili olarak, ulusal kimliğin, demografik yapının veya kültürel bütünlüğün “tehlike altında” olduğu endişesini dile getiren “siyasi bir söylemde” ve komplo teorilerinde kullanılan bir ifadedir.
.   "Türksüzleştirme" ifadesi, var olan toplumsal “endişeleri” ve “göç yönetimi eleştirilerini” sert ve çarpıcı bir iddia ile birleştiren siyasi bir terim olarak değerlendirilmelidir.
.   Bu ifade, göçün karmaşık nedenlerini ve sonuçlarını, “basitleştirilmiş ve gizli bir dış müdahale” planına indirgeyerek sunar.
.   Türkiye'deki göçmen nüfusunun demografik ve kültürel etkileri (uyum, gettolaşma, ekonomik rekabet vb.) gerçek ve tartışılması gereken konulardır.
.   Ancak bu etkiler, büyük çoğunlukla bölgesel istikrarsızlığın ve coğrafi zorunlulukların bir sonucudur.
I-Kavramın Kullanım Alanları ve Kökeni
a-Siyasi Söylemde: Bu ifade, genellikle ülkedeki yüksek göçmen ve mülteci sayısının, özellikle Suriye'den gelen “Geçici Koruma” statüsündeki kişilerin kalıcılığı durumunda, nüfus dengesini Türk milleti aleyhine değiştireceği ve ulusal kültürü zedeleyeceği iddiasına dayanır.
b-Komplo Teorilerinde: Bu söylemi kullananlar, büyük göç hareketlerinin dış güçler, uluslararası yapılar veya siyasi aktörler tarafından Türkiye'nin etnik ve kültürel yapısını kasten dönüştürmek ve zayıflatmak amacıyla organize edilen gizli bir "operasyonun" parçası olduğunu öne sürerler.
II-Gerçeklik ve Kanıt Durumu
.  "Türksüzleştirme"nin merkezi bir plan veya operasyon olduğuna dair somut ve doğrulanabilir bir kanıt veya veri bulunmamaktadır.
.   Göç uzmanları, demograflar ve uluslararası kuruluşlar, Türkiye'deki göç durumunu genellikle aşağıdaki etkenlerle açıklar:
a-Jeopolitik Konum: Türkiye'nin Asya, Afrika ve Avrupa arasındaki kilit coğrafi konumu, ülkeyi zorunlu göç ve düzensiz göç rotalarının ana geçiş noktası yapar.
b-Suriye Krizi: 2011'den beri devam eden savaş, milyonlarca kişinin hayatını kurtarmak için Türkiye'ye sığınmasına yol açan, tarihin en büyük insani krizlerinden biridir.
Bu, herhangi bir "operasyondan" ziyade, bölgesel bir çatışmanın “doğal ve kaçınılmaz” bir sonucudur.
c-Çekim Etkenleri: Komşu ülkelerdeki istikrarsızlık ve ekonomik zorluklar (Afganistan, İran, Pakistan), Türkiye'deki “nispi istikrar”, “ekonomik fırsatlar” ve daha “iyi yaşam beklentisi”, “yoksulluk ve şiddetten” kaçan insanlar için doğal bir çekim etkeni oluşturur.
GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ- GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-GÇ-
.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.11.04, İS.
.      YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:
.    (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)


GÖREV ve YÜKÜMLÜLÜK

.  GÖREV ve YÜKÜMLÜLÜK
. Sömürgeciliğe, müstemlekeci güçlere karşı kendi yurdunu, bağımsızlık ve özgürlüğünü, öz değerlerini... savunan kitleler neler yapabilir?
. Neler yapmalıdırlar?
. Nasıl bir düşünce ve davranış içerisinde olunmalıdır?
.  Sömürgeciliğe ve müstemlekeci güçlere karşı bağımsızlık ve özgürlüğünü savunan kitlelerin kullanabileceği çok çeşitli direniş ve mücadele yöntemleri bulunmaktadır.
.  Tarihsel deneyimler ve anti-kolonyal mücadeleler, bu stratejilerin hem pasif/sivil hem de aktif/silahlı olabileceğini göstermiştir.
.   Genel bir bakış açısından “teorik” olarak düşündüğümüzde bu kitlelerin başvurabileceği temel yaklaşımlar nelerdir?
.   Bu yaklaşımlar genellikle birbirini destekleyici şekilde, farklı aşamalarda ve koşullara göre uyarlanarak kullanılır.
.   Bağımsızlık hareketinin liderliği ve kitlelerin azmi, mücadelenin başarısındaki en kritik faktörlerdir.
A) Siyasi ve Diplomatik Mücadele
-Bağımsızlık Bilinci Oluşturma: Eğitimi, kültürü ve yayınları kullanarak, halkın ulusal kimlik ve bağımsızlık ruhunu güçlendirmek, sömürgeci ideolojinin etkilerini silmek.
-Ulusal Birlik ve Örgütlenme: Tüm kitleleri kapsayan, farklı görüş ve kesimleri bir araya getiren güçlü bir ulusal cephe veya siyasi hareket oluşturmak.
-Diplomatik Faaliyetler: Uluslararası platformlarda (Birleşmiş Milletler gibi), kendi davasını ve haklılığını duyurmak, diğer devletlerden ve uluslararası kuruluşlardan destek ve tanınma sağlamak.
-Sömürgeci Güçlerle Müzakere: Güç dengelerini gözeterek, bağımsızlık hedefine ulaşmak için sömürgeci güçlerle masaya oturmak ve siyasi çözümler aramak.
B) Sivil Direniş ve Pasif Eylemler
-Sivil İtaatsizlik: Sömürge yönetiminin haksız yasalarına, vergilere veya kararlarına karşı barışçıl bir şekilde uymayı reddetmek (Gandhi'nin Hindistan'daki tuz yürüyüşü gibi).
-Boykotlar: Sömürgeci güçlerin ekonomik çıkarlarını hedef alarak, onların ürettiği veya sattığı mal ve hizmetleri satın almamak (ekonomik baskı oluşturmak).
-Grevler ve İş Bırakmalar: Sömürge yönetiminin idari ve ekonomik işleyişini durdurmak amacıyla geniş çaplı işçi ve memur grevleri düzenlemek.
-Kitlesel Gösteriler: Kamuoyu baskısı oluşturmak ve ulusal iradeyi göstermek için büyük ve organize protesto yürüyüşleri ve mitingler yapmak.
C) Silahlı Direniş ve Gerilla Savaşları:
Bu tür savunma günümüzde oldukça zordur. Özellikle devleti elinde tutanların buna asla izin vermeyeceğini çok iyi bilmek gerekir.
Bu yöntemleri, heves ederek, deneyen grupların sonu kötü olmuştur.
-Kritik Hedeflere Saldırılar: Sömürge yönetiminin askeri veya idari merkezlerini, iletişim hatlarını ve lojistik depolarını hedef alarak işleyişi aksatmak.
-Ulusal Kurtuluş Ordusu Kurmak: Askeri güce karşı askeri güçle cevap verebilmek için düzenli veya düzensiz askeri birlikler (Kuva-yi Milliye, gerilla birlikleri) oluşturmak.
-Gerilla Savaşları: Sömürgeci ordunun büyüklüğüne ve teçhizatına karşı, küçük, hareketli birliklerle vur-kaç taktiklerini kullanarak yıpratma savaşı yürütmek.
Ç) Başarılı Bir Mücadele İçin Anahtar Unsurlar
-Uzun Vadeli Planlama: Mücadelenin tek bir eylemle değil, yıllara yayılan stratejik bir süreç olduğu bilinciyle hareket etmek.
-Uluslararası Dayanışma: Diğer sömürge karşıtı hareketlerle ve destekleyici uluslararası güçlerle (Üçüncü Dünya ülkeleri, anti-emperyalist gruplar) dayanışma içinde olmak.
-Kültürel Direniş: Kendi dilini, tarihini ve kültürünü koruyarak ve yücelterek sömürgeci asimilasyon politikalarına karşı koymak.
-Ekonomik Kendi Kendine Yeterlilik: Sömürgeci ekonomik sisteme olan bağımlılığı azaltmak için yerel üretimi ve ticareti güçlendirmek.
-Düzenli bir temel bilinçlendirme çalışması yapılmalı ve halkın akıllı, uyanık ve özgür iradeye sahip olabilmesine çalışılmalıdır.
 
 
D) Tarihten örnek verecek olursak, Hindistan, Cezayir, Türkiye Kurtuluş Savaşı neleri, nasıl başarmıştır?
    Harika bir soru olduğunu kabul edip, güzelce incelemek gerekir:
    Bu üç önemli anti-kolonyal mücadele, farklı coğrafyalarda, farklı koşullar altında gerçekleşmesine rağmen, bağımsızlığa ulaşmada benzersiz ve etkili stratejiler kullanmıştır.
.    Hindistan, Cezayir ve Türkiye Kurtuluş Savaşı'nın neleri, nasıl başardığına dair kısa özetler:
.    Bu üç örnek, sömürgeciliğe karşı mücadelenin tek bir kalıbı olmadığını ve koşullara göre pasif direniş, silahlı mücadele ve diplomatik dehanın hepsinin başarıya götürebileceğini gösterir.
I) Hindistan Bağımsızlık Hareketi (İngiltere'ye Karşı)
Hindistan'ın başarısı, esas olarak sivil itaatsizlik ve pasif direnişin (Satyagraha) gücünü kullanarak sömürgeci gücün ahlaki ve ekonomik temelini sarsmak oldu.
a-Neyi Başardı?
1-Sömürge Yönetimini Ahlaki Olarak Çökertmek: İngiliz yönetimini, baskıcı ve adaletsiz bir güç olarak uluslararası kamuoyunda ve bizzat İngiliz halkının vicdanında gözden düşürdü.
2-Kitle Seferberliği: Farklı dil, din ve kastlardan gelen devasa bir nüfusu ortak bir bağımsızlık amacı etrafında birleştirdi.
3-Ekonomik Baskı: Boykotlarla İngiliz ekonomisine zarar verdi ve kendi kendine yeterliliği (örneğin el dokumacılığı) teşvik etti.
b-Nasıl Başardı?
1-Mahatma Gandhi Liderliği ve Satyagraha: Gandhi'nin başlattığı şiddet içermeyen direniş felsefesi. Bu, haksız yasalara karşı barışçıl bir şekilde direnmeyi içeriyordu.
2-Tuz Yürüyüşü (1930): İngiliz tuz tekeline karşı yapılan bu eylem, sivil itaatsizliğin sembolü oldu ve milyonları harekete geçirdi.
3-Boykotlar: İngiliz mallarını, özellikle tekstil ürünlerini, boykot ederek yerel üretimi (Khadi) ve ekonomik bağımsızlığı teşvik etti.
4-Kitlesel Hapse Girişler: Binlerce Hintlinin barışçıl gösteriler sonrası gönüllü olarak hapse girmesi, sömürge hapishanelerini ve yönetim sistemini tıkadı.
II) Cezayir Bağımsızlık Savaşı (Fransa'ya Karşı)
Cezayir'in başarısı, uzun ve kanlı bir silahlı mücadele ile uluslararası diplomatik baskıyı birleştirmesiyle geldi.
a-Neyi Başardı?
1-Askeri Zafer: Fransız ordusunu, yoğun kentsel ve kırsal gerilla savaşıyla askeri ve psikolojik olarak yıprattı.
2-Fransız Kamuoyunu Bölmek: Savaşın vahşeti, Fransa'da büyük bir bölünme yarattı ve savaş karşıtı hareketin güçlenmesine yol açtı.
3-Uluslararası Destek: Özellikle yeni bağımsızlığını kazanmış diğer Afrika ve Asya ülkelerinden (Bağlantısızlar Hareketi) güçlü destek aldı.
b-Nasıl Başardı?
1-Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN): 1954'te silahlı mücadeleyi başlatan ve hem siyasi hem de askeri kanadı olan güçlü bir örgütlenme kurdu.
2-Gerilla Savaşı: FLN, dağlık bölgelerde ve kentsel alanlarda (özellikle Cezayir Savaşı/Savaşı'nda) etkili gerilla taktikleri kullanarak Fransız ordusunun kontrolünü zorlaştırdı.
3-Propaganda ve Diplomasi: Cezayir davasını uluslararası alanda aktif olarak duyurarak, Fransa üzerindeki diplomatik ve siyasi baskıyı artırdı.
4-Evian Anlaşmaları (1962): Nihayetinde Fransa, uluslararası ve iç baskı ile artan askeri maliyetler nedeniyle masaya oturmak zorunda kaldı ve anlaşmalarla Cezayir'in bağımsızlığını tanıdı.
III) Türk Kurtuluş Savaşı (İtilaf Devletlerine Karşı) İstiklal Harbi:
.  Türkiye'nin başarısı, düzenli ordunun kurulması ve askeri zaferlerin, ulusal irade ve diplomatik manevralarla birleştirilmesiyle gerçekleşti.
a-Neyi Başardı?
1-Askeri Zafer: İşgalci güçleri (Yunanistan, Fransa, İtalya, İngiltere'nin desteklediği güçler) Anadolu'dan fiilen ve askeri olarak çıkardı.
2-Ulusal Egemenlik ve Birlik: Saltanatı kaldırarak ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni (TBMM) kurarak ulusal egemenliğe dayalı yeni bir devletin temellerini attı.
3-Uluslararası Tanınma: Başarılan askeri zaferleri Lozan Barış Antlaşması (1923) ile tescilleyerek tam bağımsız bir ulus devleti kurdu.
b-Nasıl Başardı?
1-Mustafa Kemal Paşa Liderliği: Askeri dehası ve siyasi vizyonu sayesinde dağılmış durumdaki direniş hareketlerini ve eski Osmanlı ordusu kalıntılarını birleştirdi.
2-TBMM'nin Kuruluşu (1920): Milletin bağımsızlık iradesini temsil eden bir merkez kurarak tüm direnişin siyasi meşruiyetini sağladı.
-Düzenli Ordu Kurulumu ve Askeri Başarılar: Dağınık Kuva-yi Milliye birliklerini düzenli orduya dönüştürerek İnönü, Sakarya ve Büyük Taarruz gibi kritik savaşlarda askeri zaferler kazandı.
3-Diplomatik Strateji: Batı cephesinde savaş devam ederken, Rusya ve bazı İtilaf devletleriyle (örneğin Fransa ile Ankara Anlaşması) antlaşmalar yaparak cephe sayısını azalttı ve askeri kaynaklarını ana hedefe (Batı Cephesi) odakladı.
. Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.11.04, İS.
.      YAZININ TÜMÜNÜ OKUYUNUZ:
.    (YZ destekli araştırma ve incelemeye dayanan yazım.)