31 Mayıs 2025 Cumartesi

ÇOCUK FOTOĞRAFLARINI

 .   ÇOCUK FOTOĞRAFLARINI İNTERNETE KOYMAYIN!
.     Bu konu üzerine daha önceleri de yazdım, açıkladım... Ne yazık ki insanlar ne anlayabiliyor, ne de kavramak istiyor...
.    Çocuk fotoğraflarını internette paylaşmanın tehlikeleri ve sakıncaları nelerdir?
Hukuksal durumu ve suç oluşturması nasıldır? Bu bir suç oluşturur mu?
Çocuk fotoğraflarını internette paylaşmanın birçok tehlikesi ve sakıncası bulunmaktadır.
Bu durum, hem çocuğun “bugünü” hem de “geleceği” üzerinde ciddi “olumsuz” etkiler yaratabilir.
Hukuksal açıdan da belirli durumlarda suç teşkil edebilir.
A) Çocuk Fotoğraflarını İnternette Paylaşmanın Tehlikeleri ve Sakıncaları Vardır:
1-Çocuk İstismarı ve Pedofili Riski:
En büyük tehlikelerden biri, paylaşılan görsellerin kötü niyetli kişiler (pedofiller) tarafından kullanılmasıdır.
Araştırmalar, “pedofili” sitelerindeki içeriklerin önemli bir kısmının sosyal medya hesaplarından alındığını göstermektedir.
Konum bilgileri, okul isimleri gibi detaylar, çocukların daha kolay hedef haline gelmesine neden olabilir.
2-Kimlik Hırsızlığı ve Kişisel Bilgilerin Kötüye Kullanımı:
Ebeveynler, çocuklarının adı, doğum tarihi, yaşadığı yer gibi kişisel bilgilerini fotoğraflarla birlikte paylaşarak farkında olmadan kimlik hırsızlığı riskini artırabilirler.
“Siber suçlular” bu bilgileri, “kimlik avı” veya “dark web'de” elde edilen diğer verilerle birleştirerek kötü amaçlı kullanabilirler.
3-Siber Zorbalık ve Dijital Taciz:
Paylaşılan görseller, siber zorbalık veya dijital taciz için kullanılabilir. Kötü niyetli kişiler, bu görselleri “manipüle” edebilir veya çocukları hedef alan olumsuz içeriklere dönüştürebilir.
4-Mahremiyet İhlali ve Psikolojik Etkiler:
Çocukların özel anlarını içeren fotoğrafların paylaşılması, mahremiyet bilinci gelişmeden büyüyen çocukların ileride kendi özel hayatlarını korumakta zorlanmalarına yol açabilir. Ebeveynler için masum görünen bir içerik, çocuklar için utanç verici olabilir ve arkadaş çevreleri tarafından alay etme, küçük düşürme amaçlı kullanılabilir, bu da çocuğun psiko-sosyal gelişimini olumsuz etkiler.
5-Dijital İçeriğin Kalıcılığı ve "Dijital Ayak İzi":
İnternete yüklenen her şey, orijinal paylaşım kaldırılsa bile kalıcı bir iz bırakabilir.
Buna "dijital ayak izi" deniyor. Çocuğun yetişkinlik yıllarında karşısına çıkabilir ve iş hayatı, sosyal ilişkiler gibi birçok alanda sorun oluşturabilir.
"Unutulma hakkı" olsa bile, internetteki her bilginin tamamen silinmesi mümkün “olmayabilir”.
6-Çocuğun Rızası ve "Sharenting":
Henüz karar verme yetisine “sahip olmayan” çocukların rızası olmadan yapılan paylaşımlar, onların gelecekte yaşayabileceği psikolojik yıkımlara sebep olabilir.
"Sharenting" (paylaşan ebeveynlik) olarak adlandırılan bu durum, ebeveynlerin çocuklarının her anını paylaşarak onların “özel hayatını ihlal” etmesidir.
B) Hukuksal Durumu ve Suç Oluşturması (Türkiye Mevzuatı):
Belirli durumlarda çocuk fotoğraflarının internette paylaşılması, suç oluşturur ve hukuki sorumluluk doğurabilir.
1-Kişilik Haklarının İhlali:
Türk Medeni Kanunu ve Anayasa'nın ilgili maddeleri, kişilerin şeref, haysiyet ve özel hayatının gizliliği gibi kişilik haklarını güvence altına almaktadır.
“Çocuğun rızası olmadan”, kişilik haklarını ihlal edecek şekilde fotoğraf ve videolarının paylaşılması hukuka aykırıdır.
Velayet hakkının amacı çocuğun menfaatini korumaktır.
Çocuğun yararı kavramına dahil olmayan, özel ve gizli alanı sayılabilecek fotoğraflarının paylaşılması kişilik hakkı ihlali oluşturabilir.
2-Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK):
Çocuklara ait fotoğraf, isim, doğum tarihi gibi bilgiler kişisel veri niteliğindedir. KVKK'ya göre kişisel verilerin işlenmesi (paylaşılması) belirli ilkelere ve şartlara tabidir.
Ebeveynlerin paylaşımları, çocuğun kişisel verilerinin işlenmesi anlamına gelir.
Hukuka uygun bir işleme için çocuğun rızası veya velinin açık rızası gereklidir.
Ancak velinin rızası olsa dahi, işleme faaliyeti "belirli amaç için işlenme" ve "işlendikleri amaçla bağlantılı, sınırlı ve ölçülü olma" ilkelerine uygun olmalıdır.
Çocuğun yaşı “küçük” olduğu için veli izni alınsa bile, çocuğun ileride kendi rızasının aranması ve paylaşımları kaldırma hakkı bulunmaktadır.
3-Çocuk Pornografisi (Müstehcenlik) Suçu (TCK 226):
Türk Ceza Kanunu'nun 226. maddesi, müstehcenlik suçunu düzenlemektedir.
Bu maddeye göre, müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin üretiminde çocukları, temsili çocuk görüntülerini veya çocuk gibi görünen kişileri kullanan kişi, ağır hapis cezası ile cezalandırılır.
Ayrıca, üretilmiş pornografik içeriklerin başka çocuklar tarafından görülmesini sağlayanlar veya basın ve yayın yoluyla yayınlayanlar da cezalandırılır.
Çocuğun cinsel istismarı ile yakından ilişkili olan çocuk pornografisi, direkt olarak suç teşkil eder.
Bu, çocuğun fotoğraflarının açıkça cinsel istismar içeren veya bu tür içeriklerde kullanılmaya elverişli hale getiren paylaşımları kapsar.
4-Ticari Amaçlı Sömürü (TCK 226):
Çocuğun ticari amaçla sömürülmesi de Türk Ceza Kanunu'nun 226. maddesi uyarınca suç olarak düzenlenmiştir.
Çocuk üzerinden sosyal medya kazancı sağlama amacıyla yapılan paylaşımlar bu kapsamda değerlendirilebilir.
C) Başkalarının, Tanımadiklarımızın Çocukları İçin Durum Nasıldır?
.  Başkalarının çocuklarının, hiç tanımadığınız çocukların fotoğraflarını internette paylaşmak gibi bir “hakkımız” olabilir mi? Bu bir suç oluşturur mu?
Başkalarının çocuklarının, hiç tanımadığınız çocukların fotoğraflarını internette paylaşma hakkınız kesinlikle yoktur.
Bu durum, Türkiye mevzuatına göre açıkça suç teşkil eder ve çeşitli hukuki sonuçları vardır.
a- Bu Neden Bir Suçtur?
Bu tür bir paylaşım, temel olarak şu hukuki prensipleri ve kanunları ihlal eder:
1- Kişilik Haklarının İhlali (Türk Medeni Kanunu ve Anayasa):
Her bireyin, özel hayatının gizliliği, onuru, şerefi ve itibarı gibi kişilik hakları anayasal güvence altındadır. Bu haklar, kişinin izni olmadan görüntüsünün kaydedilmesi ve yayınlanması ile ihlal edilebilir.
Çocuklar da yetişkinler gibi kişilik haklarına sahiptir ve bu haklar, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi (m.16) ve Türkiye Anayasası (m.20) ile ayrıca korunur.
Çocuğun menfaati her zaman önceliklidir.
Velayet hakkı ebeveynlere, çocuğun menfaatini koruma yetkisi verir, ancak bu yetki, çocuğun “özel hayatını ihlal” edecek şekilde fotoğraflarını paylaşma “hakkını içermez”.
Tanımadığınız bir çocuğun fotoğrafını paylaşmak, o çocuğun veli veya vasisinin izni olmadan yapıldığında kişilik haklarını doğrudan ihlal eder.
2- Kişisel Verilerin Hukuka Aykırı Olarak Elde Edilmesi ve Yayılması
.      (Kişisel Verilerin Korunması Kanunu - KVKK ve TCK m.136):
Bir kişinin fotoğrafı, adı, soyadı, yaşı gibi bilgiler “kişisel veri” niteliğindedir.
KVKK'ya göre kişisel verilerin işlenmesi (kaydedilmesi, saklanması, paylaşılması vb.) için ilgili kişinin veya kanuni temsilcisinin açık rızası gereklidir.
Tanımadığınız bir çocuğun fotoğrafını çekip internette paylaşmak, o çocuğun veya veli/vasisinin açık rızası olmadan kişisel verilerini hukuka aykırı olarak elde etmek ve yaymak anlamına gelir.
Türk Ceza Kanunu'nun 136. maddesi, kişisel verileri hukuka aykırı olarak veren, yayan veya ele geçiren kişiyi 2 yıldan 4 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırır.
Bu suç, herhangi bir “zarar oluşmasa” bile, sadece eylemin yapılmasıyla oluşur (soyut tehlike suçu).
3- Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Suçu (TCK m.134):
Türk Ceza Kanunu'nun 134. maddesi, kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimseye 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngörmektedir.
Gizliliğin görüntü veya seslerin kaydedilmesi suretiyle ihlal edilmesi halinde ceza artırılır.
Eğer bu görüntüler hukuka aykırı olarak başkalarına verilir, yayılır veya sosyal medya gibi platformlarda paylaşılırsa, ceza 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasına yükselir.
Kamuya açık alanlarda çekilen fotoğraflar da belirli durumlarda özel hayatın gizliliğini ihlal edebilir. Özellikle çocuğun özel bir anını, oyun oynadığı bir anı veya tanınmasını sağlayacak bir görüntüsünü izinsiz paylaşmak bu kapsamda değerlendirilebilir.
4- Suçun Oluşması İçin Ne Gerekir?
-Rızanın Yokluğu: En temel şart, fotoğrafı çekilen ve paylaşılan çocuğun (veya veli/vasisinin) geçerli bir rızasının olmamasıdır.
Küçük yaştaki çocukların hukuken geçerli rıza verme ehliyeti bulunmadığı için velilerinin rızası aranır.
-Hukuka Aykırılık: Yapılan paylaşımın kanunlara aykırı olması.
-Kasıt: Paylaşan kişinin, rıza olmadan fotoğrafı paylaştığını bilmesi ve istemesidir (genel kasıt).
5- Hukuki Sonuçlar:
-Cezai Yaptırım: Yukarıda belirtilen TCK maddeleri uyarınca hapis cezaları ve/veya adli para cezaları ile karşılaşılabilir.
-Maddi ve Manevi Tazminat Davası: Çocuğun kişilik hakları ihlal edildiği için çocuğun veli/vasisi, fotoğrafı paylaşan kişiye karşı maddi ve manevi tazminat davası açabilir.
-Kaldırma ve Erişimin Engellenmesi: Paylaşılan içeriğin internetten kaldırılması ve erişimin engellenmesi talep edilebilir.
-Şikayet: Mağdurlar, emniyet güçlerine veya Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunabilirler.
Ç) İnsanları Böyle Bir Tutuma İtenler Nedir?
Anneler babalar akrabalar başta olmak üzere insanlar çocuğun fotoğrafını çekip internette paylaşmak gibi bir duygu ve düşünceye neden girer? Bundan ne anlarlar?
Bireyi tetikleyen beğenilmek duygusu mudur? “Herkes ne yapıyorsa, ben de yaparım, yapmalıyım, düşüncesi midir?
İnsanların, özellikle de anne babaların ve akrabaların, çocuklarının fotoğraflarını internette paylaşma eğilimi oldukça yaygın. Bu davranışın altında yatan birçok farklı duygu ve düşünce var. Tek bir neden yerine, karmaşık bir psikolojik ve sosyal dinamiklerin birleşimi bu durumu tetikliyor.
I- PAYLAŞIM DUYGUSUNUN ARKASINDAKİ NEDENLER
İnsanların çocuk fotoğraflarını paylaşmasında rol oynayan başlıca faktörler şunlar:
-Beğenilme ve Onaylanma İhtiyacı:
Sosyal medya platformları, "beğeniler" ve "yorumlar" aracılığıyla anında geri bildirim sağlar. Bir ebeveynin çocuğunun fotoğrafını paylaştığında aldığı olumlu tepkiler, onun ebeveynlik rolünde onaylandığını hissetmesini sağlayabilir. Bu, "iyi bir ebeveynim" duygusunu pekiştirir ve dışarıdan gelen takdirle pekişen bir beğenilme duygusu yaratır. Çocuk, bu durumda ebeveynin sosyal statüsünü artırabilecek "sevimli" bir nesne gibi algılanabilir.
-Mutluluğu ve Gururu Paylaşma İsteği:
Çoğu ebeveyn için çocukları, hayatlarındaki en büyük sevinç ve gurur kaynaklarından biridir. Bu tarifsiz mutluluğu, sevdikleriyle ve sosyal çevreleriyle paylaşmak doğal bir insan isteğidir. Çocuklarının büyümesini, yeni şeyler öğrenmesini veya sevimli anlarını belgelemek ve başkalarına göstermek isterler. Bu, içsel bir mutluluk ve coşkunun dışa vurumudur.
-"Herkes Yapıyor, Ben de Yapmalıyım" Düşüncesi (Sosyal Normlar):
Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte, çocuk fotoğraflarını paylaşmak bir tür norm haline geldi. Çevrenizdeki herkesin çocuklarıyla ilgili içerikler paylaştığını görmek, "Ben de paylaşmalıyım, yoksa dışarıda mı kalırım?" veya "Bu anları paylaşmak normal bir davranış" gibi bir algı yaratabilir. Bu, sürü psikolojisi veya sosyal öğrenme dediğimiz bir durumdur; başkalarının davranışları kendi davranışlarımızı etkiler.
-Anıları Saklama ve Belgeleme:
Sosyal medya, birçok kişi için bir tür dijital anı defteri gibidir. Çocuğun büyüme evrelerini, önemli anlarını (ilk adım, ilk yaş günü gibi) fotoğraflarla belgelemek ve bu anılara kolayca ulaşabilmek isterler. Platformlar, bu anıları düzenli bir şekilde saklamak için pratik bir yol sunar.
-Bağlantı Kurma ve Topluluk Hissi:
Özellikle uzakta yaşayan aile üyeleri ve arkadaşların çocukla olan bağı kopmasın diye bu paylaşımlar sıkça yapılır. Fotoğraflar, uzak mesafelerdeki sevdiklerle aradaki bağlantıyı güçlendirir ve bir tür "online aile albümü" işlevi görebilir. Benzer deneyimleri yaşayan diğer ebeveynlerle de ortak noktalar bulup bir topluluk hissi oluşturma arzusu olabilir.
-Kimlik İnşası ve Ebeveyn Kimliği:
Bazı ebeveynler için çocukları, kendi sosyal medya kimliklerinin önemli bir parçası haline gelir. "Ben anneyim/babayım" kimliğini dijital ortamda da yansıtmak ve pekiştirmek isteyebilirler. Çocuklarının "sevimli" veya "başarılı" görselleriyle kendi ebeveynlik başarılarını vurgulayabilirler.
-Farkındalık Yaratma veya İlgi Çekme:
Nadiren de olsa, bazı ebeveynler çocuklarının özel bir yeteneği veya durumu hakkında farkındalık yaratmak, bir konuda destek toplamak veya basitçe dikkat çekmek amacıyla paylaşım yapabilirler. Bu durum genellikle daha belirli bir amaç güder.
II- DUYGUSAL TATMİN VE ALGISAL KAZANIMLAR
Bu davranışlardan elde edilen "kazançlar" genellikle psikolojik ve sosyal düzeydedir:
-Duygusal Tatmin: Çocuğun sevimli bir fotoğrafının veya videosunun paylaşılmasıyla gelen pozitif geri bildirimler (beğeni, yorum) ebeveynde anlık bir mutluluk ve tatmin duygusu yaratır. Bu, beynin ödül merkezini tetikleyebilir ve paylaşım davranışını pekiştirir.
-Sosyal Kapital ve Dışarıdan Onay: Sosyal medyada elde edilen "beğeniler" ve "takipçiler", bir tür sosyal kapital olarak işleyebilir. Ebeveynler, çocuklarıyla ilgili paylaşımlar aracılığıyla çevrelerinde daha popüler veya "beğenilen" biri haline geldiklerini hissedebilirler.
-Aidiyet Duygusu: Akranları arasında benzer paylaşımlar yapmak, ebeveynleri bir "ebeveynlik topluluğuna" ait hissettirebilir. Ortak deneyimler ve karşılıklı destek, bu aidiyet duygusunu güçlendirir.
D) Sonuç Olarak Özetle:
“Çocuk, benim çocuğum olduğu için kimse bana karışamaz” diyemezsiniz.
İnsanlar çocuklarının fotoğraflarını internette paylaşma eğilimine genellikle beğenilme, onaylanma, mutluluğu paylaşma, sosyal normlara uyum sağlama, anıları belgeleme ve sosyal bağlantı kurma gibi çok katmanlı motivasyonlarla girerler.
Bu, modern “dijital yaşamın” getirdiği, hem olumlu duygusal tatminler sağlayan hem de potansiyel “riskler barındıran” karmaşık bir insan davranışıdır.
Bilinçli bir ebeveynlik, bu motivasyonları anlamak ve olası riskleri göz önünde bulundurarak dengeli bir yaklaşım sergilemektir.
Çocuk fotoğraflarını internette paylaşmak, pedofili riski, kimlik hırsızlığı, siber zorbalık, mahremiyet ihlali ve çocuğun psikolojik gelişimi üzerinde olumsuz etkiler gibi ciddi tehlikeler barındırmaktadır.
Hukuksal açıdan ise, çocuğun kişilik haklarını ve kişisel verilerini ihlal ettiği durumlarda “hukuka aykırılık” teşkil eder.
Özellikle “cinsel” içerikli veya “ticari sömürü” amaçlı paylaşımlar Türk Ceza Kanunu'na göre Suç oluşturmaktadır.
Çocukların fotoğraf ve videolarını paylaşırken son derece dikkatli olmak, paylaşımın “olası sonuçlarını” düşünmek ve çocuğun gelecekteki haklarını gözetmek büyük önem taşımaktadır.
Çocukların “özel yaşamına” ait içerikleri internette “hiç paylaşmamak” gerekir.
Bunu yaparsanız çocuğun zararına olacak durumlar yaratırsınız ve de yasal olarak suç içlersiniz.
Asıl konu “çocuk fotoğraflarını internette paylaşmak” olduğuna göre, “çok yakın” kişilerle sınırlı tutmak güvenli yaklaşımdır, diye de düşünemezsiniz.
Hiç tanımadığınız veya ailesinin iznini almadığınız bir çocuğun fotoğrafını internette paylaşmak, hem kişilik haklarını ihlal eden bir durumdur hem de Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında suç teşkil eder.
Bu tür eylemlerden kaçınmak, hem hukuki sorumluluktan kaçınmak hem de çocukların güvenliğini ve mahremiyetini korumak adına hayati önem taşır.
.  “Ben öyle düşünmüyorum, aklımda bir kötülük yok, hoşuma gidiyor” diyemezsiniz; çünkü yasalar bireylarin arzu ve isteklerine göre düzenlenmez ve herkes yasalar önünde eşitti.
Bu konuya neden değindiğimi soracak olursanız, durum yukarıda açıklandığı gibidir.
Günümüzün en büyük ama fark edilmeyen sorunlarının en başında gelen algı-zihin operasyanları, programlamalarıdır.
Bunların amacı aslında çok açıktır. Bireyler dijital çağda her yere ulaşı, her türlü bilgiye eriştiğinde ve bir anlamda yönlendirildiğinde artık “ben bilirim, düşüncem ve uyguladıklarım hep doğrudur” demeğe başlar ve ne araştırır, ne de analitik düşünür, “üzerine neler programlandı” ise o yönde davranır.
Bireyin kendine ait olan “doğal ve sağlıklı öz denetim mekanizması” onun yönetiminden çıkmıştır.
İşte, tam da bu durum ne denli “önemli ve tehlikeli” bir dönemi yaşadığımızı göstermektedir.
“Bireysel özgün ve özgür irade” yok edilmeye başlanmıştır.
Uzun ve çok yönlü, ayrıntılı bir araştırma yapmak istedim ve bunun birçok kişiye yararlı olacağına inanıyorum.
Öte yandan şunu da biliyorum: “Kimse uzun yazıları, sıkıcı konuları okumaz!” diyeceksiniz.
Olsun bu tür düşünce benim araştırmama ve düşünme-fikir üretmeme engel olamaz.
En azından bir bölüm insan emek ve zaman harcamak, sabırla incelemek, “okumak” gerektiğini kavramalıdır.
Kendine olan “öz saygısı” ve birey olarak “değerli olduğuna”, kendisine özen göstermesi gerektiğine inanan ve böyle davranan insan sayısını artırabilmeliyiz.
Benim bu duruşum “ilkelerim, inançlarım, özgür ve bağımsız düşünebilmem ve ülküm” için önemlidir.
.   Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.05.31, Mff.
     (Özgün “araştırma ve değerlendirme” yazım)

 

30 Mayıs 2025 Cuma

AKLIMIZI KULLANMALIYIZ!

  AKLIMIZI KULLANMALIYIZ!

. Kendiniz için, halkınız için, yurdunuz için okuyun, araştırın, sorgulayın! Çözümlemeden, düşünmeden davranmayın!
Sürüye kapılıp, başkalarının yaptıklarını yapmayın! Kulaktan duyma bilgilerle, algı operasyonlarına kapılıp, modaya uyarak yaşamayın.
Özgür iradenizi, aklınızı, bilinç düzeyinizi düşünün, bunları geliştirin. Birilerinin... egemen güçlerin, emperyalizmin istediği tuzaklara düşmeyin.
. Özgür, bağımsız, iradesi ve bilinç düzeyi yüksek, sağlıklı bireyler olun; bunu çok iyi kavrayıp, yaşamınızı ve davranışlarınızı, zihninizi doğru yönetin. Başkalarının taklitçisi olmayın. Birilerinin sizi sevmesini ve beğenmesini beklemeyin!
Eleştirel düşünmeyi, bireyselliği ve “öz güveni” öneren güçlü bir mesaj vermenin kimlere yararı olur?
“Bağımsız düşünceyi” benimseyin! Kişinin kendisi, topluluğu ve ülkesi için okumayı, araştırmayı ve sorgulamayı güçlü bir şekilde savunmalıdır.
“Analiz ve düşünce olmadan” hareket etmeye karşı birbirimizi “uyarmalıyız”
“Körü körüne” kalabalığın peşinden gitmemeliyiz. “Trend, Moda”... diye önümüze sunulanlara kapılmamalıyız.
İçsel benliğinizi” geliştirin.
Kişinin kendi özgür iradesini, zekasını ve bilincini geliştirmeye yönelik çok açık bir vurgu yapmak isterim:
Egemen güçler ve emperyalizm tarafından kurulan tuzaklara düşmemeliyiz. Çok etkili, tanınmış bir kişi olmasam bile “yurttaşlarımı uyarmak” isterim:
Hemen, kibirli bir tutumdan kaçının:
"Ben en iyisini bilirim". “Benim başkalarının düşüncelerine hiiiç ihtiyacım yok, kendi aklım bana yeter!” demeyin!
Akıl ve ruh sağlığımızı, zihnimizi, bilincimizi kendi öz varlıklarımız olarak “korumak”, “elimizde tutmak” zorundayız.
Kişisel gelişim için, kendimizi geliştirmek ve yetiştirmek için de en sağlıklı, akılcı ve özbürlükçü yolu ve yöntemleri seçmeli ve bu uğurda da emek ve zaman harcamalıyız.
Asla “hazırcılığa” kapılmamalı ve başkalarından gelenleri hemen üstlenmemeliyiz.
Amacımız yüksek düzeyde irade ve bilince sahip, bağımsız, özgür ve sağlıklı bir birey olmaktır . Bu ise başkalarını “taklit etmek”, “dışarıdan onay aramak” yerine, kişinin yaşamını, tutum ve davranışlarını, zihnini en etkili bir biçimde kendisinin yönetmesini içerir.
Özellikle “tüketim toplumu çağı” ve “yüksek teknoloji çağı”, “dijital çağ” döneminde “onların” yüksek olanaklarını kullananlar tarafından tüm insanlığa uygulanan “etkile, zihnini ele geçir, yönlendir ve yönet” operasyonlarına, programlarına karşı bireyin kendisini korumasıdır.
Hiç gecikmeden uyanıp daha “bilinçli, bilgili ve özgün” bağımsız bir yaşama yönelik bir çağrı yapmak isterim.
“Trendleri” körü körüne “takip” etmenin ve yeni "norm"a uymanın tehlikelerinin arttığı çok önemli bir dönemi yaşıyoruz.  
Ortaya yeni çıkan ve hızla yayılan ve artık “herkesin” yaptığını yapmak, giyindiğini giymek, onların alışkanlıklarını, dilini edinmek, onlar gibi düşünmek, onların zevklerini kendine zevk edinmek, onların müziklerinden etkilenmek, çeşitli sürülerin peşinden giden biri olmak neden zararlıdır?
Bunu düşünmek ve çözümsel araştırmalara girmek gerekir.
Çok basit ve hoş görülebileck “şey”lerin hızla yayılması birden bir tehlike yaratmayabilir.
Ama, çok çok sayıda ortaya dökülen o küçük “şeyler” arttıkça bireyin her bir alanını ve yönünü saracaktır ve ele geçireceklerdir.
İşte, tüm bu görülen ve görülemeyen o küçük “etki” yaratıcalardan kendimizi, akıl ve bilincimizi, zihnimizi korumalıyız.
Tek tek ele alındığında sizi etkileyen ve saran, yönlendiren bu “özentiler”, yeni olanlar tümüyle ayni amaca hizmet ettikleri için toplu bir güç oluşturduklarında birey olarak artık bizi ellerine geçirmiş olurlar.
“Taklitçiliğin, özentilerin” yerleşmiş örnekleri o kadar çok ki... Bakın:
Herkes “sigara” içiyor, ben de içerim. (İçmeliyim)
Herkes “dağınık görünüşlü” olarak geziniyor, ben de öyle gezinirim.
Herkes sakal b

Herkes sakal bırakıyor, ben de...
Herkes açık giyiniyor, ben de...
Herkes elinde kadehlerle fotoğraf çektiriyor, ben de...
Herkes çocukların fotoğrafını internete koyuyor, ben de...
Herkes “kanka” diyor, ben de...
Herkes “aynen” diyor, ben de...
Herkes bir sevgili ediniyor, ben de...
Herkes yabancı ülkelere tatile gidiyor, ben de...
Herkes yırtık pantalon giyiyor, ben de...
Herkes dövme yaptırıyor, ben de...
Herkes vücuduna çeşitli halkalar, küpeler taktırıyor, ben de...
Herkes göbeğini açarak dolaşıyor, ben de...
Herkes konçsuz çorap giyiyor, ben de...
Bireyselliğin ve özgünlüğün yitirilmesi ile “toplumsal direnç” ve “kendini koruma gücü” yok olmaktadır.
Ortaya sürülen ve “yeni” moda sayılanlara sürekli “uyum sağlamaya” çalıştığınızda, “gerçek benliğinizle” bağlantınızı “yitirme tehlikes”i ile karşı karşıya kalırız.
Benzersiz düşünceleriniz, kendi tercihleriniz ve yetenekleriniz bir “uyumluluk” katmanının altına girer ve gömülür, sizin yapacağınız bir şey kalmaz.
Sonunda kim olduğunuzu unutabilirsiniz. “Yukarıdan istenilen” neler varsa, onları yapar ve onların gösterdiklerini seçer, tercihi “onların istediği” yönde yaparsınız.
Çok kısa süreli ve derinlemesine bir mutluluk duygusu sarsa bile zamanla artık “başkalarının beklentileri” ve “popüler eğilimler” tarafından “dikte” edilen bir “yaşamı” yaşamak derin bir “doyumsuzluğa” yol açabilir.
Gerçek mutluluk ve tatmin genellikle “kendini keşfetmekten”, “kendi tutkularını” izlemekten ve “kendi değerlerinle” uyumlu yaşamaktan gelir, başkasının değerleriyle “değil”!
Yöneltilen, kullanılan bireylerden oluşmuş bir toplumu ele geçiren güçler istedikleri planları rahatça uygular, “bölgeyi, yöreyi, ülkeyi, ekonomiyi, doğal kaynakları”... ele geçirirler.
Ve biz, çok değerli halkımız öyle bakar kalır... anlamadan, kavramadan üzülürüz.
“Ölçme, biçme, sonuca varma, değerlendirme, yorumlama” yeteneklerimiz, çok zayıfladığı için de gerçek durumu, neden ve sonuçlarını tam algılayamayız; doğru çözüm yollarını bulup, mücadele edemeyiz.
“Yaşam” ise gayet güzel, kendi yolunda ve o içine girdiğimiz toplumun beğeni ve yargılarına uygun akar gider...
Mutsuz değildir, öz güveni kendine göre yüksektir.
Siz yine en başa dönün ve düşünün Gazi Mustafa Kemal Atatürk neler yapmak istemişti, hangi güçler ile savaşmış ve onları yenmiş uygar bir ülke olmak yolunu açmıştı?
Ülkenin halkı neden böyle bir duruma getirildi, neden bugün birlik ve bütünlüğe karşı, bölücü, ayrımcı düşünceleri savunanların neler yapmak istediklerine karşı güçlü bir yapılanmaya gidemiyorlar?
Durum çok açık: Atatürk’e ve onun fikirlerine, ulusal bağımsızlık ve özgürlük hedeflerine karşı , “ulus devlete” karşı çıkanlar kimden yanadır?
Biz yine de her şeye erişebildiğimiz bu dijital çağda kendimizi, ülkemizi ve özelliklerimizi, geleneksel değerlerimize sahip çıkmalı ve onları korumalıyız.
Yeniden uyanmalıyız!

Başkalarından gelen yanlış bilgilere, ezberlere yenik düşmemeliyiz.

"Herkesin" yaptığını “benimsemenin” neden bu kadar “zararlı” olabileceğini açık bir akılla inceleyelim.

Herkes takım tutuyor, futbol fanatiği oluyor, ben de futbol fanatiği olmalıyım...

“Karşı koyma” gücümüz ve gerekli olan “savunma mekanizmalarımız” yok edilmiş olur...

Neler değişse, ne denli kötü bir durum bile olsa o insan artık “kendine verilen” yönlendirmelerle “mutlu ve doyumlu” bir ruh yapısı ile oraya buraya koşturur durur.

Ne “eleştirel, sorgulayıcı” düşünür, ne de “mücadeleci çabalara” girer, o artık her gün “bir şeyler yapar” hep bir “dinamiklik içinde” gözükür ve bunlar onu tatmin eder.

Ülke ve bölge üzerinde hedefleri olan egemen güçler rahatça her istediklerini yaptırır duruma gelir.

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2025.06.01, Mff.