31 Mayıs 2025 Cumartesi
ÇOCUK FOTOĞRAFLARINI
. ÇOCUK
FOTOĞRAFLARINI İNTERNETE KOYMAYIN!
30 Mayıs 2025 Cuma
AKLIMIZI KULLANMALIYIZ!
AKLIMIZI KULLANMALIYIZ!
. Kendiniz için, halkınız için, yurdunuz için okuyun, araştırın, sorgulayın! Çözümlemeden, düşünmeden davranmayın!
Sürüye kapılıp, başkalarının yaptıklarını yapmayın! Kulaktan
duyma bilgilerle, algı operasyonlarına kapılıp, modaya uyarak yaşamayın.
Özgür iradenizi, aklınızı, bilinç düzeyinizi düşünün, bunları geliştirin. Birilerinin...
egemen güçlerin, emperyalizmin istediği tuzaklara düşmeyin.
. Özgür, bağımsız, iradesi ve bilinç düzeyi yüksek, sağlıklı bireyler
olun; bunu çok iyi kavrayıp, yaşamınızı ve davranışlarınızı, zihninizi doğru yönetin. Başkalarının taklitçisi olmayın. Birilerinin sizi sevmesini ve beğenmesini
beklemeyin!
Eleştirel düşünmeyi,
bireyselliği ve “öz güveni” öneren güçlü bir mesaj
vermenin kimlere yararı olur?
“Bağımsız düşünceyi” benimseyin! Kişinin kendisi,
topluluğu ve ülkesi için okumayı, araştırmayı ve sorgulamayı güçlü bir şekilde savunmalıdır.
“Analiz ve düşünce olmadan” hareket etmeye karşı birbirimizi “uyarmalıyız”
“Körü körüne” kalabalığın peşinden gitmemeliyiz. “Trend, Moda”... diye önümüze
sunulanlara kapılmamalıyız.
”İçsel benliğinizi” geliştirin.
Kişinin kendi özgür
iradesini, zekasını ve bilincini geliştirmeye yönelik çok açık bir vurgu
yapmak isterim:
Egemen güçler ve emperyalizm tarafından kurulan tuzaklara düşmemeliyiz. Çok etkili, tanınmış bir kişi olmasam bile “yurttaşlarımı uyarmak”
isterim:
Hemen, kibirli bir tutumdan kaçının:
"Ben en iyisini bilirim". “Benim başkalarının düşüncelerine hiiiç ihtiyacım yok, kendi
aklım bana yeter!” demeyin!
Akıl ve ruh sağlığımızı, zihnimizi, bilincimizi kendi öz varlıklarımız olarak “korumak”,
“elimizde tutmak” zorundayız.
Kişisel gelişim için,
kendimizi geliştirmek ve yetiştirmek için de en sağlıklı, akılcı ve özbürlükçü yolu ve yöntemleri seçmeli ve bu uğurda da emek ve zaman harcamalıyız.
Asla “hazırcılığa” kapılmamalı ve başkalarından gelenleri hemen üstlenmemeliyiz.
Amacımız yüksek
düzeyde irade ve bilince sahip, bağımsız, özgür ve sağlıklı bir birey olmaktır . Bu ise başkalarını “taklit etmek”, “dışarıdan onay aramak” yerine, kişinin yaşamını, tutum ve davranışlarını, zihnini en
etkili bir biçimde kendisinin yönetmesini içerir.
Özellikle “tüketim toplumu çağı” ve “yüksek teknoloji çağı”, “dijital çağ” döneminde
“onların” yüksek olanaklarını kullananlar tarafından tüm insanlığa uygulanan “etkile, zihnini ele geçir, yönlendir ve yönet”
operasyonlarına, programlarına karşı bireyin
kendisini korumasıdır.
Hiç gecikmeden uyanıp daha
“bilinçli, bilgili ve özgün” bağımsız bir yaşama yönelik
bir çağrı yapmak
isterim.
“Trendleri” körü körüne “takip” etmenin ve yeni
"norm"a uymanın tehlikelerinin arttığı çok önemli bir dönemi
yaşıyoruz.
Ortaya yeni çıkan ve hızla yayılan ve artık “herkesin” yaptığını yapmak, giyindiğini giymek, onların alışkanlıklarını, dilini edinmek, onlar gibi düşünmek, onların zevklerini
kendine zevk edinmek, onların
müziklerinden etkilenmek, çeşitli sürülerin
peşinden giden biri olmak neden zararlıdır?
Bunu düşünmek ve çözümsel araştırmalara girmek
gerekir.
Çok basit ve hoş görülebileck “şey”lerin hızla yayılması birden bir tehlike yaratmayabilir.
Ama, çok çok sayıda ortaya dökülen o küçük “şeyler” arttıkça bireyin her
bir alanını ve yönünü
saracaktır ve ele geçireceklerdir.
İşte, tüm bu görülen ve görülemeyen o küçük
“etki” yaratıcalardan kendimizi, akıl ve bilincimizi, zihnimizi korumalıyız.
Tek tek ele alındığında sizi etkileyen ve saran, yönlendiren bu “özentiler”,
yeni olanlar tümüyle ayni amaca hizmet ettikleri için toplu
bir güç oluşturduklarında birey
olarak artık bizi ellerine geçirmiş olurlar.
“Taklitçiliğin, özentilerin” yerleşmiş örnekleri o kadar çok ki... Bakın:
Herkes “sigara” içiyor, ben de içerim. (İçmeliyim)
Herkes “dağınık görünüşlü” olarak geziniyor, ben de öyle
gezinirim.
Herkes sakal b
Herkes sakal bırakıyor, ben de...
Herkes açık giyiniyor, ben de...
Herkes elinde kadehlerle fotoğraf
çektiriyor, ben de...
Herkes çocukların fotoğrafını internete koyuyor, ben de...
Herkes “kanka” diyor, ben de...
Herkes “aynen” diyor, ben de...
Herkes bir sevgili ediniyor, ben de...
Herkes yabancı ülkelere tatile gidiyor, ben de...
Herkes yırtık pantalon
giyiyor, ben de...
Herkes dövme yaptırıyor, ben de...
Herkes vücuduna çeşitli halkalar, küpeler taktırıyor, ben de...
Herkes göbeğini açarak dolaşıyor, ben de...
Herkes konçsuz çorap giyiyor, ben de...
Bireyselliğin ve özgünlüğün yitirilmesi ile “toplumsal direnç” ve “kendini koruma
gücü” yok olmaktadır.
Ortaya sürülen ve “yeni” moda sayılanlara sürekli “uyum sağlamaya” çalıştığınızda, “gerçek
benliğinizle” bağlantınızı “yitirme
tehlikes”i ile karşı karşıya kalırız.
Benzersiz düşünceleriniz,
kendi tercihleriniz ve yetenekleriniz bir “uyumluluk” katmanının altına girer ve
gömülür, sizin yapacağınız bir şey kalmaz.
Sonunda kim olduğunuzu
unutabilirsiniz. “Yukarıdan istenilen” neler varsa, onları yapar ve onların gösterdiklerini seçer, tercihi “onların istediği” yönde yaparsınız.
Çok kısa süreli ve derinlemesine bir mutluluk duygusu
sarsa bile zamanla artık “başkalarının beklentileri” ve “popüler eğilimler” tarafından “dikte”
edilen bir “yaşamı” yaşamak derin bir “doyumsuzluğa” yol açabilir.
Gerçek mutluluk ve tatmin genellikle “kendini keşfetmekten”, “kendi tutkularını” izlemekten ve “kendi değerlerinle” uyumlu yaşamaktan gelir,
başkasının değerleriyle “değil”!
Yöneltilen, kullanılan bireylerden
oluşmuş bir toplumu
ele geçiren güçler istedikleri planları rahatça
uygular, “bölgeyi, yöreyi, ülkeyi, ekonomiyi, doğal kaynakları”... ele
geçirirler.
Ve biz, çok değerli halkımız öyle bakar kalır... anlamadan,
kavramadan üzülürüz.
“Ölçme, biçme, sonuca varma, değerlendirme, yorumlama” yeteneklerimiz, çok zayıfladığı için de gerçek durumu, neden ve sonuçlarını tam algılayamayız; doğru çözüm
yollarını bulup, mücadele edemeyiz.
“Yaşam” ise gayet güzel, kendi yolunda ve o içine
girdiğimiz toplumun beğeni ve yargılarına uygun akar gider...
Mutsuz değildir, öz güveni kendine göre yüksektir.
Siz yine en başa dönün ve düşünün
Gazi Mustafa Kemal Atatürk neler yapmak istemişti, hangi güçler ile savaşmış ve
onları yenmiş uygar bir ülke olmak yolunu açmıştı?
Ülkenin halkı neden böyle bir duruma getirildi,
neden bugün birlik ve bütünlüğe karşı, bölücü, ayrımcı düşünceleri savunanların
neler yapmak istediklerine karşı güçlü bir yapılanmaya gidemiyorlar?
Durum çok açık: Atatürk’e ve onun fikirlerine,
ulusal bağımsızlık ve özgürlük hedeflerine karşı , “ulus devlete” karşı çıkanlar
kimden yanadır?
Biz yine de her şeye erişebildiğimiz bu
dijital çağda kendimizi, ülkemizi ve özelliklerimizi, geleneksel değerlerimize
sahip çıkmalı ve onları korumalıyız.
Yeniden uyanmalıyız!
Başkalarından gelen yanlış bilgilere, ezberlere yenik düşmemeliyiz.
"Herkesin" yaptığını “benimsemenin” neden bu kadar “zararlı” olabileceğini açık bir akılla
inceleyelim.
Herkes takım tutuyor, futbol fanatiği oluyor, ben de futbol fanatiği
olmalıyım...
“Karşı koyma” gücümüz
ve gerekli olan “savunma mekanizmalarımız” yok edilmiş olur...
Neler değişse, ne denli kötü bir durum bile
olsa o insan artık “kendine verilen” yönlendirmelerle “mutlu ve doyumlu” bir
ruh yapısı ile oraya buraya koşturur durur.
Ne “eleştirel, sorgulayıcı” düşünür, ne de “mücadeleci
çabalara” girer, o artık her gün “bir şeyler yapar” hep bir “dinamiklik içinde”
gözükür ve bunlar onu tatmin eder.
Ülke ve bölge üzerinde hedefleri olan egemen
güçler rahatça her istediklerini yaptırır duruma gelir.
. Öğretmen
Gönen ÇIBIKCI, 2025.06.01, Mff.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)