27 Ocak 2023 Cuma

DEVLET İÇİN OLMAMASI GEREKENLER

 .   DEVLET İÇİN OLMAMASI GEREKENLER

İnsan olarak sağlıklı, huzurlu ve onurlu bir yaşam sürmek, temel gereksinimleri karşılayabilmek… için ülkenin tümüyle adil ve çağdaş bir yönetim ile yönetiliyor olması gerekir.

Çağdaş, güçlü, barışçıl bir refah toplumu olabilmek için devlet sisteminin "en iyi biçimde" çalışıyor olması gerekir.

Bir devletin yapısı ve yönetimi "anayasaya" ve yasalara bağlı olarak kurulur ve işlerlik kazanır.

Ülke en iyi bir "devlet modeline" ve "işlerliğine" sahip olmalıdır ki yurttaşlara eşit ve adil hizmetler verebilsin, ülkenin kalkınmasına ve çağdaş bir toplum olmasına çalışabilsin.

Bunun için de günümüzde var olan en uygun ve en iyi yönetim, güçler ayrımına dayalı, parlamenter bir hukuk sistemi olan "çağdaş demokrasi"dir.

Bunun için de tüm devlet erkinin ve kurumlarının "açık, işlerlikli ve demokratik ilkelere uygun" çalışır olması gerekir.

Bu "istenilen" devlet yapısının, "adil ve çağdaş" bir devletin olması gereken temel özellikleri nelerdir?

Konu üzerinde konuşulabilecek çok yönlü bakış açıları, araştırmalar ve incelemeler vardır.

Bu yazımda devlet yönetiminde ve yapısallığında "olmaması", "yapılmaması" gereken konuları, durumları "kısaca" sıralamak istiyorum:

.    Bir de siz bakın ve üzerinde düşünün istiyorum:

Akraba, eş, dost için avantajlar, ayrıcalıklar...

Anayasanın maddelerini tam olarak uygulamamak...

Bölgeselci, feodal ilişkili, tarikat ve mezhep çıkarlarına yönelik toplumsal ve ekonomik, siyasi girişimlere ve ayrıcılıklara, çıkarcılıklara  izin vermek..

Çeteleşmenin ve mafyalaşmanın yayılması

Çevre sağlığını koruyacak önlemlerin alınmamış olması.

Denetlenemeyen, kayıt altına alınamayan ilticacılar, göçmenler, kaçaklara kapıları açmak.

Devlet görevlilerinin halkı küçümsemesi.

Devlet kaynaklarının hortumlanması.

Devlet kurumlarının açık, adil ve bağımsız bir denetim altına alınamaması.

Devlet kurumlarına görevli seçiminde liyakat kuralına uymamak.

Devlet kurumlarında görevlilerin kendilerine "kişisel" çıkar sağlayan düzenlemeler kurması.

Devletin mal varlıklarını birilerine peşkeş çekmek.

Dinsel duyguları sömürenlere izin vermek.

Doğaya sahip çıkamamak.

Eğitimde birlik ve ulusal çıkarcılıktan vazgeçmek.

Eğitimde ulusal çıkarlardan vazgeçmek.

Ekonomide dışa bağımlılığın artıyor olması.

Ekonomide devletçilikten gittikçe uzaklaşmak.

Endüstriyel yatırımlarda dünya düzeyinin gerisinde kalmak.

Genç kuşağa iş bulamamak.

Gerçekleri saklayıp, yalanlarla halkı kandırmak.

Görevlilerin rüşvet ile iş yapması.

Irkçılığa dur diyememek.

İhracatın gerilemesi.

İşsizliğin artması.

İthalatın hızlı artışı.

Kadınlara pozitif ayrımcılık yapamamak.

Kara paranın akışını önlememek.

Kayıt dışı para akışını önleyememek.

Mahkemelerin bağımsız, özgür ve adil çalışamaz duruma getirilmesi.

Memur, işçi ve emeklinin ücret ve maaşlarının geçim koşullarının altında kalması.

Merkez bankasının "özer ve bağımsız" çalışmasını engellemek.

"Partizanlıkla" seçilen kişilerin göreve getirilmesi.

Şeffaflıktan yoksunluk.

Tarımsal üretime önem vermemek, tarımın gerilemesi

Teknikte çağdaşlığı yakalayamamak.

Teknikte, ilimde geri kalmak.

Toplumda uygulanmak istenilen zihin yönetimlerini denetleyememek.

Toplumsal ahlakta görülen çöküntüleri ciddiye almamak.

Ulusal ekonomiden uzaklaşmak.

Ulusal enerji gücüne sahip çıkmamak.

Ulusal para biriminin değerini yitirmesi, enflasyonun hızla artması.

Ulusal savunma sisteminin zayıflaması.

Uluslararası ilişkilerde barıştan yana davranamamak.

Uygarlaşmak hedeflerini önemsememek.

Ülkenin kültürel değerlerine önem vermemek.

Vergi sisteminde adaletten uzaklaşmak.

Yabancı yatırımcıların serbestçe girip iş yapıyor olmalarına olanak sağlamak.

Yerli fabrikaları ve iş yerlerini yabancılara satmak.

Yapılan işlerin denetlenememesi.

Yasa önünde herkesin eşit tutulmaması.

Yer altı kaynaklarının yabancılara satılması.

Yoksulluğa çözüm aramamak.

Yurttaşlık vermek konusunda yabancılara çok aşırı bir istek göstermek

……..

.  Biliyorum, bunların böyle sıralanması pek de güzel değil, ama istenilen eğer "iyi bir ülke" ve "iyi bir adil yönetim" ise yurttaşların da "güzel şeyleri" istemesi, kötü ve uygunsuz olanları ise "istememesi" en doğal hakkı olmalıdır, değil mi?

.  "Çağdaş uygarlık düzeyine" erişebilmek, "refah düzeyi yüksek" ve huzur içinde yaşanılan özgürlükçü bir ülkede yaşamak istemek her aklı başında, sağ duyulu yurttaş için en doğal bir haktır…

.  Bunların elde edilebilmesi için de ülkedeki toplumsal örgütlenmeler, siyasi partiler ve halk ortak bir yurtsever bilince sahip olarak, ülkenin çıkarları doğrultusunda ve sömürüye, yolsuzluklara karşı tutum takınabilmelidir.

.  Adil ve anayasal, demokratik seçimlerin gerçekleşebilmesi için de bu doğrultuda birleşebilmelidirler.

.  Saygılarımla…

.  Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 27.01.2023 MŞ.


21 Ocak 2023 Cumartesi

TOPLUMDA VE DEVLETTE AHLAK

.  TOPLUMDA VE DEVLETTE AHLAK

İnsanlar günlük yaşamda ortaya çıkan olumsuzluklardan ve hukuksuzluklardan, vicdansızlıklardan "ne kadar" çok etkileniyorlar ve de kızıyorlar ise haklı olarak bu durumları eleştiriyorlar ve nedenleri düşünüyorlar.

Olumsuzlukların, çekilen sıkıntıları ahlak ile olan ilişkilerini de görebiliyorlar

Ahlak "iyiye ve doğruya" yönelmiş eylemi talep eden kurallardır.

Ahlak "aklı başında" ve de "sağ duyusu" yerinde olan her insan için "gerekli" olan bir yapılanmadır.

Ahlaksal düzeyi ve özellikleri, ahlakının nitelikleri o insanın düzeyini gösterir.

Tarihsel olarak bakıldığında ise genel ahlakında çöküntüler yaşayan toplumlar büyük yıkımlara ve çöküntülere uğramışlardır.

Devletin içine yerleşmiş olan usulsüzlükler, ahlaksızlıklar, hırsızlıklar ve tüm yolsuzluklar o ülkeleri yönetilemez ve gelişemez duruma sokmuştur; ve hatta parçalanmasına neden olmuştur.

Yüzlerce yıl egemenlik sürmüş olan koskocaman imparatorlukların çöküş nedenlerinden birisi de bu değil midir?

"Adalet mülkün temelidir!" (devletin) sözü çok anlamlıdır.

Devletin hedefindeki değerleri; “ulusal güvenlik, barış, insana ve halka hizmet, adalet, bağımsızlık, birlik ve bütünlük,” olarak sayabiliriz.

Devletin amacındaki değerlerinin en başında “adalet” gelmektedir.

Ahlaklı bir devletin tüm kurumlarını ve bu kurumların temelini kuşatan "en yüksek değer" adalettir

Adaletin yok olması, insan vicdanında başkalarının haklarına saygı duygusunun ortadan kalkmasıyla başlar.

Bu "duygusuzluk" devlet gücüne bağlandığında veya "gücü" arkasına aldığında ise "zulüm" ortaya çıkar.

Adaletin yok olması ise zulmün başlangıcıdır.

Zulüm, güç kullanarak, hukuksuz, adaletsiz eylemlere yönelmek ve gerçekleştirmektir.

Aslında insanların temel haklarına vurulan her bir darbe zulüm sayılır.

Bu zulüm durumu ailede, okulda, kentte, devlette ve yaşamın her alanında ortaya çıkabilir.

Adalet devletinin her kademesindeki tüm yöneticilerin adalete bağlı olmaları gereklidir.

O devletin başında bulunan kişinin bu konuya herkesten daha fazla önem vermesi ve her yönüyle adaleti gerçekleştirmek için çabalaması gerekir.

İnsanlar arası ilişkileri "değerlere" göre düzenleyen kurallar bütünü tümüyle "ahlak"ı oluşturur.

Ahlaklı bir devlet yurttaşlarına, insana ve onun sahip olduğu değerlere büyük "önem" verir ve insan haklarını korur.

Bu anlamda bir devletin temel amacı ve görevi, "insan haklarını" korumak ve bunların önündeki sosyal, siyasi, ekonomik ve benzeri "her türlü engeli" kaldırmaktır.

Ahlaklı bir devlet her hangi bir "seçkin zümre"nin, bir "grubun" tasarrufunda veya "tekelinde" olmamalıdır.

Hukukun temeline adalet olmalıdır.

Yönetimin temeline "hukukun" oturduğu bir devlette herkes için "hak ve özgürlük"lerin korunması söz konusudur.

Ahlaklı bir devlette, halk "atanmışlar ile seçilmişler" arasında ezilmemelidir.

Sağlıklı işleyebilen bir muhalefetin "siyasi sistem" içerisinde "olmaması" başta bulunan iktidarın "demokrasi dışına" çıkmasına ve "devletleşen" siyasi "seçkinlerin" oluşmasına yol açacaktır.

Ahlaklı bir devletin demokrasi gereği en önemli özelliği "sosyal bir hukuk devlet" düzenini kurmasıdır.

"Devlet ahlakı" devletin ve toplumun temelinde insanın kabul eder ve bu  bilinçle insanı onurlu bir biçimde yaşatmaya ve yüceltmeye yönelir.

Bir toplumun yönetiminde ilk gözlemlenmesi gereken "siyasi ahlak" değil midir?

Kamu çalışanları, siyasetçiler bu nedenlerden dolayı tüm çalışmalarında, davranış ve uygulamalarında "ahlaklı" olmak, adil olmak zorundadırlar.

Adaletin gerçekleşmesi için de "ahlak" olmalıdır ki yargıçlar ve savcılar doğru ve sadece gerçeklerden yana adil ve özgürce karar verebilsinler.

Zaten, kamu görevlileri ve siyasetçileri AHLAK ilkesini yitirmiş ise o ülkenin durumu "gittikçe kötüleşecektir".

Bir mesleğin uygulanmasında da o kişilerden "ahlaklı" olması beklenmektedir.

Ticarette de ekonominin her dalında da bu temel ilke gözlenmeli ve aranmalıdır.

Hızlı bir çöküş, yozlaşma, kargaşa, enflasyon, işsizlik, yoksulluk… önlenemez olacaktır.

Kötü gidişe karşı mücadele edebilmek ise ancak "bilinçli" ve çalışkan, "ahlakı güzel" yurttaşlarla olabilir.

Aile içindeki iletişimde, toplumsal ilişkilerde de yine temel ruh, temel ilke iyi ahlak, "güzel ahlak" olmalıdır.

Konuşma dilinin ve kullanılan üslubun biçimi, karşı taraflara yapılan suçlamanın biçimi, yalan söyleme, kandırma ve çarptırma çabaları, görevlerindeki uygulamaların açıklığının ve saydamlığının yitirilmesi, "rüşvet" ve "çıkar" ilişkileri v.b. görünümler olduğunda ise artık çok büyük bir "yozlaşma" ve "kötüleşme" var demektir ve bunun da "iyi ahlak" ile hiç bir ilintisi kalmamış demektir.

Tanrısal dinlerde ve doğa dinlerinde de temel ilke ve tutumların en başında "ahlak" ve "ahlak eğitimi" var olmuştur.

Bir toplumdaki ahlaksal bozukluklar, yozlaşmalar, düşüklükler öyle birden bire olmaz.

Toplumda ve kamuda, insan ilişkilerinde görülen sarsıntılar, yozlaşmalar temelinde "çok uzun yıllardır" planlı ve güçlü bir biçimde uygulanan "zihin yönetimi"nin başarılı sonuçlarına dayanmaktadır, diye düşünüyorum.

Bunun ilk adımı ise var olması gereken "hukuk devletini" temel kurumlarıyla birlikte "sarsmak" ve "işleyemez" duruma getirmektir.

O çabalar ve uygulamalar doğal olarak da toplumda "ahlak" kavramını yozlaştırmış, manipüle (yönlendirme) etmiş ve bu kavramın "olumsuz" olarak algılanmasını sağlamışlardır.

Kişiler kendi aralarında sohbetlerde bile "ahlak" ile ilgili bir değinmede bulunsalar, hemen "geç bunları" gibi karşılıklar almaktadırlar.

Oysaki insanlığın var oluşundan bu yana her zaman çok önemsenmiş ve de üzerinde çok konuşulmuş bir olgu ve tutumdur "ahlak"...

Ahlak ile ADALET " arasındaki ilişki ve bağ ise son derece önemlidir; bunu görmemezlikten gelemeyiz.

"Adaletin" yok olması durumunda da yine "ahlak" yok olma durumuna girecektir.

Bunun sonucunda ise bilindiği gibi her türlü yolsuzluk, hırsızlık, kayırma ve kamu mallarını ele geçirme, usulsüz ve yasa dışı ihaleler, satışlar ve görünmez kişiler arasında çıkar ilişkileri, çeteleşme, mafyalaşma…oluşabilir ve artık devlet tamamen işlerliğini yitirmiş demektir.

Bu bakış açısı ile çağdaş bir toplumda tüm demokratik ilkelerin yaşama geçirilmiş olması ve adaletin devlet yönetiminde egemen olması istenmelidir.

Sağlıklı ve adil bir topluma erişebilmek için de bir yurttaş olarak kendimizi iyi yetiştirmemiz, sağ duyulu olmamız ve zamanımızı en değerli biçimde geçirmemiz gerekmektedir.

Umudumuz bu yönde olsun, kendimize ve temel ilkelerimize güvenimiz bu yolda olsun...

"Adalet" içinde "yüksek ahlaklı" bir "refah" toplumunda sağlık ve huzur içinde yaşamak dileklerimle…

.    Saygılarımla...

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 21.01.2023


 

 

 

 

5 Ocak 2023 Perşembe

İSTENMESİ GEREKEN NEDİR?

   İSTENMESİ GEREKEN NEDİR?

A -  ÇAĞDAŞ, PARLAMENTER, ANAYASAL, GÜÇLER AYRIMINA DAYALI gerçek bir demokrasiyi istemek yerine "farklı tanımlamalar kullanmak" toplumu yanıltmak değil midir?

B=  Günümüz dünyasında en değerli olan gerçek bir DEMOKRATİK yönetim nasıl olmalıdır?

-Özgürlükçü olmalıdır

-Çoğunluğun yönetimi değil aynı zamanda çoğulcu bir yönetim şekli

-Bağımsız yargı

-Adil seçim

-Haber alma özgürlüğü

-Düşünce özgürlüğü

-Örgütlenme özgürlüğü

-Özgür muhalefet

-Farklı şeyler arasında seçim yapabilme hakkı

-Genel ve eşit oy hakkı

-Toplumsal barışçı bir denge

-Siyasal, toplumsal ve ekonomik iktidarlara halkın geniş bir bölümünün katılabilmesi

-Kişisel ve kamusal özgürlüklerin varlığı ve korunması,

-Siyasal iktidarın özgür genel seçimlerle oluşması,

-Siyasal iktidarın karar ve uygulamalarını da denetleyebilen "bağımsız, özgür ve adil yargı",

-Farklı toplumsal çıkar ve görüşleri temsil eden siyasal partiler,

-Farklı toplum kesimlerini temsil eden ve siyasal katılımı kolaylaştıran, dernekler ve sendikalar gibi, kitle örgütleri,

-Yurttaşların gelişmelerini ve doğru bilgi edinme haklarını sağlayacak özgür kitle iletişim araçları

C=   Demokrasinin gerçekten uygulanabilmesi, var olabilmesi için gerekli ekonomik koşullar da sağlanmalıdır:
-Yurttaşları, bireylerin yeme ve barınma gibi yaşamsal gereksinmelerinin karşılanabildiği bir üretim düzeyi olmalıdır.
-Ekonomik yaşamdaki ilişkilerde, etkilemelerde, belirli bir sermaye emek, işçi-işveren dengesi sağlanabilmelidir.

-Toplumsal sınıflar incelendiğinde arasında çok büyük gelir ve farklarının bulunmaması sağlanmalıdır.

-Yurttaşlar arasında her türlü "şans eşitliği"nin sağlanması gerekmektedir.

D=  Demokratik bir rejimin var olup, işleyebilir olması için bazı toplumsal koşullar da sağlanmış olmalıdır:
-Hiçbir toplumsal sınıf diğerler sınıflar üzerinde kesin bir üstünlüğe sahip olmamalıdır.
-Ülkede ulusal bir bütünlüğün sağlanmış olmalıdır.
-Toplumsal sınıflar arasındaki karşılıklı geçişler,  akışkanlıklar yüksek olmalıdır.
-Toplumdaki çoğunluğun, genel kitle iletişim araçlarını izleyebilecek ve kavrayabilecek bir eğitim düzeyine erişmiş olmalıdır.
-Ulusal kültürde insanların özgürlüğüne ve eşitlik, uzlaşmaya ve hoşgörü dayalı bir "değerler sistemi",  egemen olmalıdır.

-Üzerinde düşünülmesi ve ortak kabul görmesi beklenilen bu toplumsal ve ekonomik koşullar ne denli  gerçekleşirse, o ülkede "demokratik bir rejime" sahip olma olasılığı daha artar. 

E=   Neden ille de bir GERÇEK DEMOKRASİ istenilmelidir, derseniz?

-Özellikle o ülkede yaşamsal gereksinmeleri yeterince karşılanamamış ve yeterli bir eğitim-öğretim "alamamış" toplum kesimlerinin daha yüksek bir refah düzeyine erişebilmesi için bir araçtır. 

-Bu kesimlerin "daha iyi yaşam koşullarına" erişmeleri için demokrasi bir araçtır.

-Öte yandan çok "daha iyi koşullar içerisinde" bulunan kesimler için, özellikle de aydınlar ve bilinçli kesim için ise demokrasi yalnızca bir araç değil, aynı anda "insanca yaşamanın" vazgeçilmez bir "koşulu" olarak görülmesi gereken bir "amaç"tır.

F=  Kısaca ve genel çizgileri ile açıklamaya, tanımlamaya çalıştığım "DEMOKRASİ İSTEMİ" ve "nedenleri" üzerinde birçok kaynaktan ve uzmandan çok daha geniş ve doyurucu bilgiler alınmalıdır.

-En önemli olan ise az ve kısa, yarım, eksik açıklamalar ve tam da doğru olmayan hedefler göstererek toplumu, kitleler, halkı yönlendirme girişimleridir.

-Üzerilerinde tarihsel sorumluluklar taşıyan siyasi partiler ve girişimler çok daha cesur ve ileri görüşlü olmalıdır.

-Özellikle de TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ'nin tarihsel olarak kuruluş ilkeleriyle kazandığı ilerici ve demokratik, anayasal hak ve özgürlüklerden ödün vermek ya da geriye yönelik tavırlarda bulunmak kabul edilemez.

-Çünkü bu tür davranışlar ve girişimler ülkeyi ileri bir refah düzeyine çıkarmayı engeller ve de çağdaş uygarlık düzeyine erişilmesi hedeflerini gündemden düşürür.

-TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ ilk kurulduğu günden bu yana "çağdaş batı toplumu"nun bir üyesi olarak yer almıştır ve böyle de kabul görmüştür.

-Bu konumundan vazgeçerek bir doğu toplumu ya da orta doğu toplumu yapma özentilerine, girişimlerine kapılmak ülkede çok büyük sorunlar ve toplumsal çatışmalar getirir.

-Son yıllarda üzerinde en çok konuşulan ve de günlük yaşamda en öne çıkan sıkıntının TÜRK LİRASI'nın hızla değer yitirmesi ve enflasyon hızının gittikçe artmasıdır.

-Üst gelir grubu olan kitlenin dışında kalan orta ve alt gelir grubu çok büyük geçim sıkıntısı içine düşmüştür.

-Üretimin hızla artırılması, dış alımların aza indirilmesi ve akılcı endüstriyel yatırımlara hızla öncelik verilmesi, işsizliğin hiç zaman yitirmeden önlenebilmesine yönelik girişimlerin yapılması, kara paranın önlenmesi, adil bir vergi sisteminin kurulabilmesi, iktisadi anlamda çok hızla "ULUSAL VE DEVLETÇİ" politikalara geçilmesi gerekmektedir.

-Tüm bu yenileşmelerin, değişikliklerin, atılımların olabilmesi için de tam olarak "gerçek bir çağdaş demokrasiye" geçilmesi gerekir.

-Yalnızca bir seçim üzerinde tartışmak, seçimi öne almak, toplumdaki bazı kesimler için anayasa değişikliklerine gitmeyi konuşur hale gelmek ise, ne yazık ki yalnızca asıl ve temel hedeflerden bir "sapma" anlamına gelir.

-Adı ve tanımlaması ne olursa olsun her bir oluşum, siyasi parti ve kitle örgütleri bu oyunlardan, zikzaklardan kendilerini korumalıdır.

-Türkiye birçok etnik grubu barındıran bir ülkedir.

-TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ'nin yurttaşları eş değerli ve eşit haklara sahiptir. Kısaca bu yurttaşlık için de Türk sözcüğü kullanılır.

-“Ne mutlu Türküm diyene” cümlesi "ne mutlu ki bu yurdun, bu halkın onurlu ve eş değerli bir parçasıyım" ve "bundan da gurur duyuyorum"  anlamını taşır.

-Atatürk’ün milliyetçilik ilkesi ırkçılık esasına dayanmaz.

-Atatürk, Türk milletini ırk esasına dayandırmadığını, "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkına Türk milleti denir." sözüyle ifade etmiştir.

-"İnançlar ve kökenler" üzerinden farklılaşmalara giden siyasetler yerine "anayasal, özgürlükçü hak ve eşitlikler içinde bir yurttaşlık" istemleri çok daha sağlıklı ve birleştirici olacaktır.

-Ancak "ulusal barış, hak ve özgürlükler", "adalet" ve "yasa önünde eşitlikler" bu biçimle sağlanabilir.

-Her türlü dış kaynaklı çabalara ve programlamalara, askeri ve siyasi müdahalelere rağmen Türkiye Cumhuriyeti Devleti parçalanmamalı ve "üniter devlet" yapısını korumalıdır.

-Ülkenin ve toplumun, devletin "sağlam bir geleceği" olması için birçok farklı alanda yer alan partilerin, kuruluşların, kitle temsilcilerinin sağlıklı bir "ortak birliğe", ülke ve devlet için "ortak bir güç oluşumuna" gitmesi gerekir.

-Bu konuda batı toplumlarında böyle sıkışık zamanlarda uygulanan çözüm "KONSENSÜS" adı verilen modeldir.

-Bunun üzerinde hızla ve yoğunlukla düşünülmelidir.

-Toplumu "yanlış bilgilendirme" ve "yönlendirmeler" yaparak kendi "kişisel" çıkarlarına ya da partili yandaş yaklaşımlara yönelik girişimler, çalışmalar ise ileride düzeltilmesi çok zor durumlar ortaya çıkarabilir.

-Eğer gerçek bir yurt sever, gerçek bir ATATÜRKÇÜ ve de anayasal, çağdaş, demokratik bakış açısından yana iseniz, ki böyle olunması gerektiğine inanıyorum, çok daha uyanık ve akıllı, eleştirel olmak gerekecektir.

-Güzel ve aydınlık bir dünyada, huzur dolu bir refah ülkesinde, özgürce ve barışçıl yaşamak dileklerimle sizleri selamlıyorum.

.   Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 05.01.2023, MŞ.