27 Ağustos 2022 Cumartesi

GERİ KALMIŞLIKTAN KURTULABİLMEK

 -  GERİ KALMIŞLIKTAN KURTULABİLMEK

Çağın getirdiği yüksek teknolojiye sahip olabilmek ve bununla artı değeri yüksek üretim yapabilmek, ulusal gelir düzeyini artırabilmek hiç de kolay değil.

Dünyanın gelişmiş, varsıl ülkeleri zaten hep bu tür bir yarışın içerisindeler.

Dünyada ülkelerin her birinin yönetim biçimleri, ekonomik düzeyleri, halkın refah durumu, kentlerinin kasabalarının yapısı, insanların eğitim ve bilinç düzeyleri, yıllık kişi başına gelir… çok büyük farklılıklar gösteriyor.

Bazı ülkeler açlık sınırında yaşamak, savaşlarla baş etmek zorunda iken, bazılarının yaşam standartları çok yüksek olabiliyor.

İleri ve çağdaş bir uygarlık düzeyine erişmek hiç de kolay değildir.

Geri kalmış ekonomilerin-toplumların neden gelişemedikleri, hangi tür ekonomik, siyasi ve toplumsal sorunları olduğu ve nasıl kalkınabilecekleri üzerinde çalışmalar yapılmıştır.

Kalkınma iktisatçıları ekonomistik yaklaşımı benimserken geri kalmış ve gelişmiş toplumları ve ekonomileri tanımlarken büyük oranda "ekonomik göstergeleri" esas almaktadırlar.

Çok farklı türde etkenler ve değerler birbirini etkileyerek, zaman içerisinde olumlu sonuçlar alabilirlerse kalkınma düzeylerini "olumlu" olarak değiştirebilir.

Gelişmişlik ve geri kalmışlık ölçütü tüm dünyada "işçi" başına düşen gerçek gelire dayanmaktadır.

Buna göre dünya nüfusunun %10’unu oluşturan en yüksek gelir düzeyine sahip beş ülke vardır:

- ABD, Kanada, Yeni Zelanda, İngiltere ve İsviçre’dir.

Bu ülkeleri dünya nüfusunun %9’unu oluşturan Avrupa’nın belli başlı ülkeleri izlemektedir.

Dünya Bankası’nın kullandığı ilk referans ise kişi başına GSMH’dır.

Eski yıllara dayanmasına rağmen örnek olsun diye: (ABD-Doları olarak)

1998 yılı dolar bazında yapılan hesaplamalara göre ölçüler şunlar:

§  Kişi başına yıllık geliri 760 $'dan az olan ülkeler "Düşük Gelirli" Ekonomiler-toplumlar,

§  Kişi başına yıllık geliri 761 $ ile 3.030 $ arasında olanlar "Düşük Orta Gelirli" Ekonomiler-Toplumlar;

§  Kişi başına yıllık geliri 3.031-9.360 $ arasında olan ülkeler "Üst Orta Gelirli" Ekonomiler-Toplumlar,

§  Kişi başına yıllık geliri 9.361 $ ve daha üstü olan ülkeler "Yüksek Gelirli" Ekonomiler-Toplumlar sınıfını oluşturmaktadır

GSMH’da şunların yeri de çok önemlidir:

- Tarımın payı, teknoloji, temel sosyal göstergeler (eğitim düzeyi), nüfus artışı, gelir bölüşümü, dış ticaret, bağımlılık ve kültür.

Geri kalmış toplumların kalkınabilmeleri için "dengeli" kalkınmayı öngören iktisatçılar vardır.

Geri kalmış bir ekonominin yaşadığı durumdan çıkış için "farklı" endüstrilere aynı dönemde yatırım yapmak gereklidir.

Geri kalmış ekonomiler "modernleşme" sürecindeki toplumlar olarak da tanımlanır.

Modernleşme sürecindeki toplumlar, ekonomik, siyasal ve sosyo-kültürel yapılarını modern olan bir modele göre değiştirirler.

Bu nedenle geri kalmış toplumlarda hem modern, hem de geleneksel yaşam tarzı birlikte var olur.

Bu yolda çalışmak ve çaba harcamak isteyen insanlar için gerekli olan donanım, eğitim ve bilinç ile oluşacak “temel kodlar” gerekecektir.

İşte bu tür yararlı kodları alt üst etmek ve de hatta bu tip insanların artık ortalıkta görülmemesini istemek, onları yok etmek isteyecek yapılanmalar, emperyal zihin yönetimleri ve uygulamaları olacaktır.

Kültür, toplumu hareket geçiren ve yönlendiren önemli etkenlerden en önde gelenidir.

Kendine güven duygusu, işbirliği ahlakı, görev bilinci, çalışma ahlakı ve güçlü bir ilerleme bilinci, kalkınma olgusunun en önemli dinamikleridir.

Bu unsurların her birisi kalkınma kültürünün birer önemli öğesidir.

TÜRKİYE için kalkınma kültürünün özünü milliyetçilik ve halkçılık gibi temel değerler oluşturur.

Bu değerlerin her biri, toplumun kendine güveninin, özverisinin, çalışma bilincinin, işbirliğinin ve görev ahlakının kaynağıdır.

Kendi hedefleri için ülkeleri yönlendirmek isteyen güçler var olduğu sürece diğer ülkeler geri kalmışlıktan asla kurtulamayacaktır.

Bu güçler dünyanın yalnızca kendi emelleri ve çıkarları için var olduğuna inanırlar ve oluşturmak istedikleri modele göre de dünyanın her bir yanına etki yapma peşindedirler.

Geri kalmışlıktan kurtulmak için, ülkenin tam bağımsızlık hedeflerine yönelmesi ve gerçek demokrasi ülküsüne inanması da gerekmektedir.

Birçok maddesel varlığın yanı sıra en önemli etken ise "insan" faktörüdür.

İnsan faktörünün niteliği ve tüm özellikleri her zaman çok belirleyici olmaktadır.

Geri kalmışlıktan kurtulabilmek için NASIL bir İNSAN modeli söz konusu olabilir?

Yaşamında, geldiği noktada, bir var oluş nedeni, bir hedefi, ilkeleri, güzel ahlakı, iyi ve sağlam karakter özellikleri olan dürüst ve düzgün insanları, temiz ve bilinçli insanları, yurdunu seven, evrensel değerleri benimseyebilmiş, kendi öz tarihine ve de anadiline sahip çıkabilmiş İNSAN modelini temelde var saymalıyız.

Bu özellikleri ana yapısında, temelinde olan bir insanların değişik donanımlarla, bilimsellikle, araştırmacılıkla… kendini tamamladığını düşünelim:

Üst düzeyde bir öğrenme merakı, durmadan kendini yenileyebilmek, ileri zamanları görebilmek (ufuk ötesi bakış) ve durmadan bilimde, eleştirel düşüncede ilerlemek ve çalışmak; çalışmaktan, üretmekten zevk alabilmek…

Bu özellikleriyle oluşacak bir insanı düşündüğümüzde çok farklı disiplinlerin, eğitim ve öğrenme alanlarının birlikte görev yaptığını ve olumlu-mükemmel bir insana yönelindiğini de görürüz.

Böylesine bir İNSAN modeli olur mu, diye sormak ise, gerçekten de üzerinde önce düşünülmesi gereken bir konudur.

Neden, kimin için, hangi hedefler için böyle bir amaç olsun, diyebiliriz…

Bizim için ise böyle bir soru ortaya atıldığında en yakınımızdaki örnek, tüm dünyanın kabul ettiği ve imrendiği, en kolay ulaşabileceğimiz kişidir:

Gazi Mustafa Kemal Atatürk!

Tüm emperyalist oyunlara ve güçlere karşı dimdik durarak, yok olmak üzere olan bir devleti kurtarmış ve yeniden kurmuştur.

Çağdaş bir devlet ve yaşanabilir bir ülke oluşturmak için ise yine tek başına çabalamış ve örnekler vermiş, birçok yenilikler, devrimler oluşturmuştur.

Onun kişiliğine, onun niteliklerine, davranış ve karakter özelliklerine yöneldiğimizde, onu örnek alabildiğimizde kendimizi çok iyi bir çizgiye ve kişiliğe kavuşturabiliriz.

ATATÜRK için birçok özellikler şöyle sıralanabilir:

- "Zeka düzeyi, sürekli öğrenme merakı ve sürekliliği, entelektüel bakış açısı, çeşitli dallarda öğrenme, inanç, azim, emek, çaba, cesaret, liderlik, ikna yeteneği, dilleri öğrenmek, ufuk ötesi bakış, okumak, araştırmak, incelemek, eleştirel düşünmek, oyun kurma ve planlama yetenekleri, estetik bakışı, kurgulama ve hayal gücü, insanlarla toplumla iletişim becerisi, dile egemenliği, anlatımda vurgulama gücü, sorun çözebilme becerisi, bilime verdiği değer, kültürel bakış açısı, yönetme becerisi, pratik zekasını anında ve yeri geldiğinde kullanabilmesi, düşündüklerini yazıya aktarabilme yetisi, kararlılıkta tereddüt etmemesi, elindekileri diğer insanlarla paylaşabilmesi, toplum yararını hedefleyebilmesi, güzel bir ahlak sahibi olma isteği, yardımseverlik duygusu…

ATATÜRK de bir insan idi, her şeyi ile bir insan, kendini ve yaşadığı zamanı, koşullarını en iyi değerlendirebilmiş bir insan…"

Biz insanlar için yozlaşma ve temel değerlerden uzaklaşmak ve kendimizi salmak ve boş vermişlik içine düşmek, boş ve gereksiz şeylerle zaman harcamak hem zararlıdır, hem de ilerlememize en büyük engeldir.

Geri kalmışlığın etkilerinden, kalıntılarında kurtulmak, kendimizi yenilemek, ileri, çağdaş, uygar bir düzeye çıkmak, kalkınmış bir refah toplumu olmak, HUKUK DEVLETİ olabilmek… istiyor isek elimizdeki tüm maddi ve manevi değerleri, varlıkları, insan faktörünü en iyi biçimde değerlendirmek ve kullanmak zorundayız.

Akıl ile, bilimsel bakış açısı ile teke tek her bir çocuğumuzu, yurttaşımızı en iyi donanımlarla ve ulusal eğitim yöntemleriyle güçlendirmeli ve onlara ortak bir yurttaş bilinci sağlayabilmeliyiz.

Sadece var olmak, yaşamak, keyif almak, eğlenmek, bir işe gidip gelmek yetmez ve bu durum zamanla bir çöküşe nedeni olur.

Neden ve ne için, hangi hedefler ve idealler için var olmamız ve nasıl var olabileceğimiz konusunda çok iyi yetişmemiz ve ortak bir ULUSAL BİLİNCE erişmemiz gerekecektir.

Ya, bugün bize dayatılmak istenilen modele doğru kayacağız ve ne ilerleyebileceğiz, ne de bir tam özgür ve bağımsız bir devlet olabileceğiz…

Ya da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kendinde oluşturduğu örnek İNSAN modeline doğru yöneleceğiz.

Onun gösterdiği yolda ve hedeflerde, bilimin ışığında azimle çalışıp, ülkemize ve ülkemizin tüm değerlerine sahip çıkacağız.

Bunun en kısa açıklamasını ve nelerin nasıl yapılmasını da yine Atatürk "GENÇLİĞE SESLENİŞ" konuşmasında çok kısa ve öz olarak bizlere açıklamıştır.

Dünya tarihinde gelmiş geçmiş birçok önemli kişileri, bilim insanlarını tanıyıp, öğrenmek ve onlardan dersler almak, bugün için olduğu kadar ileriye yönelik olarak da onların görüşlerinden yararlanmak her zaman yararlı ve geçerli olmuştur.

Bizim için ise hepsinin de üstünde ATATÜRK'ten, onun fikir ve düşüncelerinden yararlanmak, onları çok iyi öğrenmek ve kavramak gerekecektir.

ATATÜRK'ün yaşamın ve toplumun her bir alanı için, her bir durum için söylediği o denli çok sözü, konuşmaları vardır ki bunları tek tek bulmak, derlemek ve elimizin altında tutup, öğrenmek gerekecektir.

Çünkü ATATÜRK "denenmiş, üzerinde düşünülmüş ve özetlenmiş bir biçimde bizlere yaşamla ilgili öğütler ve anahtarlar, çıkış yolları" bırakmıştır.

Tüm bu var olan sözler ve anlamları her bir yurttaşımız için çok değerli ve önemlidir, anlaşılmalıdır, kavranmalıdır.

Başka güçlerin ya da kişilerin "tuzaklarına düşmemek" ve "öz güveni yüksek" bireyler olabilmek için de onun sözleri, gösterdiği yollar bize her zaman gerekli olacaktır.

Şu an zaman bizim için, ülkemiz ve geleceğimiz için aleyhimize işliyor:

Kişi başına düşen milli gelir, yaşam beklentisi, sosyal destek, güven ve yolsuzluk, yaşamla ilgili kararlar alma özgürlüğü, algılanan özgürlük ve cömertlik…..

Bakın, dünyanın en mutlu ülkeleri belli oldu: "The World Happiness Report"

"Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı" (SDSN), küresel anket verilerinden yararlanarak belirlediği  "2022 Dünyanın En Mutlu Ülkeleri" raporunu yayınladı.

Listede 146 ülke var ve Afganistan en sonda yer alıyor.

Rapora göre İskandinav ülkeleri, her yıl olduğu gibi bu sene de en üst sıralarda….

TÜRKİYE ise 8 basamak gerileyerek 112. oldu.

Bu durum üzerinde çok ciddi bir biçimde düşünmemiz gerektirmektedir.

Hiç duraksamadan, boş konularla ve işlerle uğraşmadan, çok araştırıp, eleştirel düşünüp bu alanlarda kendimiz çok iyi yetiştirmeli ve geliştirmeliyiz.

Devletin ve ülkenin kötü niyetli ve niteliksiz, çıkarcı, adaletsiz kişi ve kitlelerin elinde kalmasına izin vermemeliyiz.

Bunun nasıl olacağı, olması gerektiği, temel sorunların ne olduğu ve çözüm yollarının neler olabileceği üzerine de ivedilikle ve yoğunlukla, bilinçle eğilmeliyiz.

Analitik düşünebilen, sağ duyulu, öz güveni yüksek, donanımlı ve bilinçli birer yurttaş olabilmeli ve tüm bunları isteyebilmeliyiz.

Bunları kavrayıp, gerekli aydınlanma ve güç ile toparlanılmadığında ne geri kalmışlıktan kurtulabiliriz, ne de ilerleyebiliriz, ne de kalkınabiliriz.

Devletin kuruluş ilkelerini ve o dönemde elde edilen başarıları asla göz arı etmemeliyiz.

Bunun için de yine bir ulus devlet olmak, demokrasinin tüm kurumlarını ve ilkelerini yaşama geçirmek ilk adım olacaktır.

Üretimde, kalkınmada ve yönetimde en doğru yöntemleri, modelleri ve kişileri seçebilmek için de bizim yine bilinçli ve sağ duyulu yurttaşlar olabilmemiz gerekecektir.

Birbirimize, gençlere, çocuklarımıza çok iyi örnekler olabilmeliyiz.

Saygılarımla...

.   Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 28.08.2022

 

 

13 Ağustos 2022 Cumartesi

İNSAN ANIMSANMAK İSTER

 - İNSAN ANIMSANMAK İSTER

Herkesin yaşamı ve yaşamındaki aşamaları farklı, farklıdır.

Çevresinden hiç ayrılmadan yıllarca orada yaşayanlar olduğu gibi yıllarca başka yerlerde yaşayanlarda vardır.

Çocukluğundan, ailesinden mahallesinden okulundan edindiği dostları arkadaşları ile birlikte çeşitli anıları olur insanların.

Dışarılarda değişik yerlerde yaşayanın da az çok dostları olursa da "ilk çocukluk" anıları en temelde yer edendir.

İnsan doğası gereği bazı şeyleri unutur, eski arkadaşlarını, dostlukları unutur…

Yitip gitmiş zamanlar, dostluklar, anılar öylecesine durur kalır ortada...

Zaman, zaman yine de hiç umulmadık bir anda birileri geliverir aklına...

Aklına gelen anıları olur çok uzaklardan.

O insanları düşünür birden, anımsar ufak tefek olayları, kişileri, sokakları, evleri...

Hiç konuşamayacağı, bir daha karşılaşamayacağı kişiler olduğunda ise bir hüzün sarar içini.

Onlara sormak istediği konular gelir, dertleşmek ister, bazıları ile de bir "helalleşme" olsun ister...

Uzakta da olsa yaşayan eski tanıdıklar, arkadaşlar, akrabalar... hepsi kendi dünyalarında var oldukları için, hiç görüşülmediği için artık bir araya gelmek olası değildir.

Birileri beni anımsamış olsa, bir yerde karşılaşmış olsak, oturup konuşabilsek... diye öylesine aklına gelir bazen.

Kötü anılar, kötülük yapmış kişilikler ise insanın anılarında hiç istenmeyendir ve onlarla bir daha karşılaşmayı hiç istemez.

Çok ender de olsa bir eski tanıdık ile, arkadaş ile karşılaştığınızda onun çok uzak durduğunu görmek ise büker insanın yüreğini.

Aile bireyleri, akrabalar ise çok uzun yıllar görüşülmediğinde unutulur gider, her biri kendi dünyasına dalıp gitmiştir.

Uzun aralıklardan sonra akraba, hısım, eski komşu… bile olsak kimse kimseyi bilmez, tanımaz bile...

Onlardan birilerini arayıp, konuşmak istemek ise çok zordur artık; şaşırırlar ve bir anlam veremezler.

İnsanın yaşamı "başka" yerlere gidip yaşamak, gurbette olmak ile her şeyi "kendine göre" değiştirmiştir.

Çok ender de olsa bir nedene bağlı yapay buluşmalar, toplantılar ise çok daha şaşırtıcı olur.

Ne kadar iyi niyet ile yaklaşılmak istenilse bile artık o "eski" arkadaş çok değişmiştir.

Bambaşka bir kişilik ve alışkanlıklar kazanmıştır, edindiği kültür bambaşkadır, öncelikleri, davranışları çok değişmiştir.

Bir de hep ayni mahallede yaşamını geçirmiş olanları düşünmek gerekir.

Onlar yıllar içerisinde zamanla eski arkadaşlıklarından ne kadarını bugüne değin sürdürebilmiş olabilirler, bilemeyiz…

Ama yine de küçük kentlerde ve ayni mahallede yaşamış olanlar kendi aralarında birbirlerini tanımış ve karşılıklı değerlendirmelerde bulunmuşlardır.

"Kapalı" bir toplumda yaşamak, herkesi görüyor, tanıyor olmak ise çok daha farklı bir yapı oluşturmuştur.

Yeni zamanlar, yeni buluşlar, yeni alışkanlıklar, toplumsal bakış açıları… insanları doğal olarak değiştirecektir.

Bunları olduğu gibi kabul etmek gerekir; eskiyi aramak ise artık hiç de olası değildir.

İnsan beyni her şeyi kayıt altına aldığı ve değişik yerlerinde depolayıp, kodladığı için insan "birden" ve  bir yerlerde etkilendiği, ama bilinçli olarak çıkaramadığı bir "bağlantı" nedeni ile "birisini" anımsar, bir anısı gelir aklına...

Özellikle yaş ilerlediğinde anne ve babası yoksa, onların özlemleri çok daha artar, bir boşluk her zaman onunla dolaşır durur…

Başka dünyalara gitmiş, rahmetli olmuş onlarla konuşabilir olma isteği her zaman olmasa da gittikçe derinleşir.

Bu istem herkes için olmaz ama bazıları derin yerler edinmişse yaşamında ve belleğinde insanın "acı" da verir.

Çünkü karşılanamayacak bir durum vardır; yapacak hiçbir şey yoktur…

Zaman, zaman ortak dostlar, kardeşler, akrabalar ile bir araya gelip konuşabilecek, görüşebilecek bir yapılanma yok ise artık yapacak bir şey yoktur.

Yine de insan eğer bir yerlerde var olduğunu bildiği birileri tarafından anımsanmak ister...

"Kendisi onları aramalı" diyebilirsin, doğru, ama ona da cesaret edemez; bir neden bulmakta, bir adım atmakta zorlanır, vazgeçer.

Nasıl karşılanacağını bilememenin getirdiği bir çekince engel olur.

Eğer, bir insanın yıllardır bakıp, geliştirdiği bir arşivi var ise, onun getirdiği bir güvence "rahatlık" verir.

Bilgisayarında bulunan arşiv eğer bakımlı ve her şeyi ile hazırsa arada bir fotoğraflara bakmak, kişileri, olayları anımsamak belki de mutlu eder.

İnsan, yaşamı boyunca öyle anlar yaşıyor ki; sevdiklerimizi hatırlamak için bir "neden" olduğunda o fotoğraflara bakmak gereksinimi duyabilir.

Unutulanlar, unuttukları, geçmişte kalan anılar… o eski fotoğraflarda öylesine durmaktadır.

Yaşam nelerle geçmiştir, neler getirmiştir, neleri almıştır, kimleri götürmüştür bir yerlere…

Dijital çağın getirdiği teknolojik olanaklar ve yenilikler ile 21. yüzyıl dostluk ilişkilerinde yeni boyutlar ve bakış açıları getirmiştir.

Sosyal medya denilen adreslerdeki yeni tanışıklıklar, izlenilenler ile başka insanları günün içine almış gibi oluyoruz.

Oralarda eski arkadaşları, dostları da görmek, onları aramak, bulmak olası da olsa bir de bakıyorsunuz artık onların dünyaları, çevreleri değişmiş olabiliyor.

Kimse bir diğerinin yaşamını, nelerle karşılaşmış olduğunu, içini tam olarak bilemez.

Aslında belki de önemli olan insanın "kendi kendisi ile" huzurlu ve mutlu olmasıdır.

Tek başına da olsa kendi kendisi ile yaşayabilecek donanıma, kişiliğe erişmiş olmak bir zenginliktir.

Diğer insanlara her zaman sevgi ve saygı ile yaklaşmış, davranmış olan, olgunluğa erişmiş olan insan zamanla seçici ve dingin de olmuştur.

Zamanını nasıl ve ne tür geçirebileceğini çok iyi bilir ve öyle de değerlendirir.

Yaşamın çeşitli evrelerine de en iyi ve olumlu bir uyarlamayı yapabilmek de biz insanlara düşen bir görev değil midir?

İnsan kendi iç dünyasını ve yaşamını olumlu bir biçimde disipline edip, mutluluğu ve huzuru aramalı ve sağlamalıdır.

Başkalarına "muhtaç olmadan" yaşayabilmek, sağlıklı ve mutlu olabilmek bir insanın en büyük duası gibidir.

En güzel olan da yine yetişkin bir insanın kendi kendisini "analiz" edebilmesi, kendisi ile birlikte düşünebilmesidir.

Hele bir de düşüncelerini berraklaştırıp, somutlaştırıp "yazıya" aktarabiliyor ise çok daha güçlü olacaktır.

"Anımsanmak" beklentisi, isteği üzerine düşünebilmek çok doğaldır ve sağlıklıdır.

Sadece şunu çok iyi bilmeliyiz: Her isteğimiz, her beklentimiz karşılık bulamayabilir!

Yeter ki kimseye öfke ve kin, nefret duymayalım.

İnsanın yaşamında çeşitli duygular egemen olacak ise de en önemlisi belki de "sevgi"dir.

Başkalarına karşı sevgi duymak ve barışçıl olabilmek ne denli önemli ve iyi ise insan "kendisine" karşı da adil olmalı ve sevgi duymalıdır.

Kendisi ile dost olup, birlikte arayışlar ve çözüm yolları bulabilen insan çok daha mutlu ve huzurlu olur, yanındaki kişilerle de olumlu ilişkiler kurabilir.

Şöyle dileyelim:

Hep iyi insanlarla karşılaşalım, hep güzel anılar kazanalım, huzurlu ve mutlu dostluklar edinelim…

Sizlere aydınlık günler diliyorum…

.    Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 14.08.2022, MŞ.