31 Temmuz 2022 Pazar

ZİHİN, ALGI VE İRADE

 - ZİHİN, ALGI VE İRADE                        

İnsanın birçok özelliğinin var olduğunu biliyoruz.

Bedenin merkezi ve yöneticisinin beynimiz olduğunu da herkes az çok bilir.

Beynin nasıl çalıştığını anlayabilmek bizim için aslında çok yararlı olacaktır.

Herkes bir bilim insanı olup bu konuyu çok iyi bilemeyeceğine göre, bize düşen beynimizi kısaca tanımaktır.

İnsanı yöneten, her türlü duyuyu, düşünceyi algıyı, seziyi, bilgiyi alıp, işleyip, depolatıp yine bize sunan ana merkez olan beyin şu an dünyada kullanılan en gelişmiş bir bilgisayarın çok ötesinde güç ve özelliklerdedir.

Beyin insanı yönetir.

Toplum ve toplumda, doğada var olan insanın karşılaştığı her şey, onu algıladığımız an beynimizi etkiler.

Beyni etkileyen her ne oldu ise onlar o insanı etkiler ve insanın tüm düşüncesini ve davranışlarını etkileyip, yönlendirir.

İnsanlar tüm bu nedenden dolayı iyi eğitim almalıdır, iyi yetiştirilmelidir, iyi bir çevrede yaşamalıdır, iyi insanlarla karşılaşmalıdır, iyi işlerle uğraşmalıdır, iyi kitaplar okumalıdır….

Bu "iyi"lerin büyük bir çoğunu olabildiği kadar kendimiz (ailemiz) seçeriz ve neyi nasıl, ne kadar, nerede seçtiğimizi büyük bir genellikle de duyu organlarımızla, beynimizle bilerek alırız, algılarız.

Bu tür doğrudan, görüp, bilip, kabul ederek… alınan etkilerin, yönlendirmelerin neler olduğunu yaşantımızdan biliriz, toplumda görürüz.

Bir de hiç de "seçmeden", doğrudan doğruya baş vurarak "istemeden", kendi özgür irademiz ile kabul "etmeden", hiç de bilemediğimiz öyle programlamalar vardır ki onların hiç farkında bile değiliz.

20. yüzyılın bulup, çıkardığı ve geliştirdiği bu tür gizli yönlendirmeler çok yaygındır ve gittikçe de, bilim ilerledikçe de her yere yayılmaktadır.

Bazıları için "bilinçaltı yönlendirmeler" adı verilir: Subliminal programlama.

Bu konuda artık her yerde bilgi bulabilmek, araştırmalar yapabilmek günümüz internet ortamında çok olasıdır, araştırmalı, incelenmelidir…

Dijital çağ ile birlikte elektronik bilgi-veri akışlarının akıl almaz hızlara erişmesi ile de birçok alan için bu tür programlamalar çok yararlı olmuştur ve bunları kullanmaktadırlar.

Bir şeyleri satmak için, tanıtımlar yapmak için verilen "reklamlar" dünyamızın her yerini sarmıştır.

Reklamları atlatabilmek, yok sayabilmek nerede ise artık olanaksızdır.

Haberlerin, dizilerin, filmlerin… içerisinde, her yerde reklamlar…

Neden?

Yaptıkları tanıtımlarla "insan beynini etkilemek", insanın zihinsel kodlarına "hakim olmak" ve o insanın seçimini "kendilerinden yana" yapmalarını sağlamak istemektedirler..

Aslında öyle bir küçük bir malı almanızı istemeleri kadar da basit ve masum değildir.

İnsanın şu an aklına gelebilecek her alanda tanıtım "reklam" yapılmaktadır.

Endüstriden, gıdaya, giyime, müziğe, kitaba, sinemaya, televizyona, haberlere, siyasete, modaya… her bir konuya el atmış durumdalar.

İlk bakışta gördüğümüz doğrudan-doğruya olan tanıtımlar ve yönlendirmelerdir ve bunlar açıkça ortadadır, görülür, duyulur.

Bunlar hemen etki yapıp kitlelerin kendilerinden yana olmalarını, mallarını satın almalarını isterler.

Bunun dışında diğer kapalı, "gizli" ve bir yerlere "sıkıştırılmış" olanlar vardır ki biz onları doğrudan ve hemen algılayamayız.

Onlar bir yerlerde ve bir şeyleri kullanarak parça, parça zamana yayılarak insanların zihinlerinde yer alıp, "etki" yaparlar.

Özellikle görsel davranışlarda, kitlelerin birbirlerine baka, baka örnek alıp uyguladıkları davranışlarda bunların etkilerini görürüz.

Kitleler üzerindeki sürü etkisi, birbirlerinden kopyalama, alıp kendinde uygulama kolaycılığı ile yayılırlar.

İlk bakışta çok önemli gibi görülmeyen ve yeni bir "moda", yeni bir "akım" gibi görülen küçük şeyler ile bulaşıcılık özelliğinden yararlanılır.

Sokakta, yolda, televizyonda, dizilerde, çarşıda… gördükleri ve sık, sık karşılaştıkları "yeni" birçok insan tarafından hemen kabul görür, alınır ve uygulamaya sokulur.

Bunların çoğu önce küçük, küçük adımlarla ama zamanla hızla "kitlelere yayılır".

Bir bakarsınız herkeste yırtık pantolonlar, sakallı erkekler, bedenin her bir yerinde dövmeler, bakımsız görünüşler, gömleklerde yamuk duruşlar, konuşma içerisinde görülen yeni sözcükler (aynen..), konçları olmayan çoraplar, göbekleri açık bırakan üst giysiler, deniz kıyılarında yollarda rahatça yayılıp oturmalar ve ille de bira içmeler, sigara içmeden olamamalar....

Bunların nerelerde görüldüğünü hepimiz kendimiz zaten yaşayarak tanıklık yapıyoruz.

Ve dee cep bilgisayarı olan vazgeçilmez aygıt, cep telefonu, akıllı telefonlar…. her an elimizde.

Her an nerede ve ne yapıyor isek, neye, kime bakıyor isek, neler okuyor isek… alıp, kayıt eden ve izleyen dijital evren…

Bunların tümü için "modern çağ" denilebilir.

Doğrudur.

Yüksek teknolojik çağ, dijital çağın bir üstü gelmekte…

Zaten çağın getirdiği en yeni ve ileri bilimsel gelişmeleri kullananlar da onlardır.

Sıradan insanlar için bunların hepsi normaldir ve olağandır… denilebilir.

Hiçbir sakıncası ve doğrudan o an için bir zararı, zarar vereni yoktur.

Zaten asıl olan bu tür uygulamalar ve programlamalar, çalışmalar için uzun vadede kendi istedikleri gibi davranabilecek kitleler yaratmaktır.

Her kim ise bu programları çalıştırıp uygulayanlar geniş kitlelerin kendi özgür iradeleri ile bağımsızca bir düşünme, davranma içinde olmalarını değil "onların" zihinlerine yerleştirdikleri o yeni bilgiler doğrultusunda beyinlerini kullanmalarıdır.

Hangi meşrubatı içeceğinizi, hangi marka pantolon giyeceğinizi, hangi hayvanı seveceğinizi, nereye tatile gideceğinizi, hangi marka telefonu alacağınızı, nasıl giyineceğinizi, hangi partiyi seçeceğinizi, nelerin iyi olduğunu ve nasıl davranacağınızı… hep onlar belirlemek isterler.

Kitleler üzerinde, bireylerin düşünce ve davranışları üzerinde etki yaparlar ve onları ele geçirmiş olurlar.

Güçlü olan bazı odakların kitleler üzerinde büyük güç sahibi olma isteği vardır.

İnsan davranışları üzerine çalışmalar yapan uzmanlar tarafından büyük kitleler küçük elit bir grubun arzularına, hedeflerine boyun eğsin diye zihinlerini kontrol altına almaya dönük çalışmalar yapılır.

Zihin denetim ve yönlendirmesinin bilimsel ve fiziksel boyut kazanmasıyla, artık günümüzde tehlikeli bir aşamaya girilmiştir.

Tüm dünyayı ve insanlığı etkileyecek bu araçların ayırtına varmazsak, bu tehlikeli aşama "daimi" bir durum olur, yerleşir kalır.

Elinde güç olan her türlü kişi ya da grup insanlığı, ülkeleri kendi isteklerine göre yönlendirir ve kullanır.

İktidarlarını ellerinde tutmak ve halkı kendilerine inanmak ve bağlamak için de bu tür zihin yönetimlerini, propaganda araçlarını kullanırlar.

Bugün dünyamız genel anlamda böylesine bir durumdan, bu tehlikeden ne kadar anlamaktadır?

Bize, sıradan insanlara düşen nedir?

Bunları duymak, bilmek yeterli midir?

En azından bize düşen "uyanık" olmak, direnmek, "kendimizi kollamak", kurtarmak ve "özgür irademizi geliştirmemiz olacaktır.

Bu kolay mıdır?

Hiç de kolay değildir.

Çok ama çok zordur, gittikçe de zorlaşmaktadır.

Şu anki günlük yaşayışımızda karşılaştığımız açık ve doğrudan ya da gizli-saklı bilgi-görüntü bombardımanı o denli yoğun ve hızlıdır ki, korunabilmek için çok ama çok "bilinçli" olmamız ve yaşamımızı, davranışlarımızı buna göre biçimlendirmemiz gerekecektir.

Bu konuları en iyi bilenler doğal olarak bilim insanlarıdır, psikologlardır, programlayıcılardır…

Bir marka yaratmak mı istiyorsunuz?

Neler yapmanız gerektiği, neleri hazırlayıp ortaya sunmanız gerektiği size "uzman" kişilerce kolayca söylenilir.

Toplumsal olaylar, siyaset, kitle yönetimleri… bu konunun neresinde kalmaktadır?

Sıradan insanlar, okumuşlar, cahiller, çok bilenler, yoksullar, orta kesim ve çok paralılar…. tüm sınıflar ve toplumsal katmanlar için değişen bir şey yoktur.

Her kesime ulaşabilmektedirler, her kesime uygun hazırlıkları vardır ve onlara erişirler.

Tüm bunların sonucunda iyi düşünmek ve gerçekten de iyi kavramak gerekir:

Biz ne durumdayız?

Biz gerçekten "kendimiz" miyiz?

Ben ne düşünüyor isem, ne duyumsuyor isem, ne algılıyor isem… bunların tümü gerçekten "benim" özgün ve özgür çabalarımla mı oluştu?

Hazırcılık, kolaycılık, bedavacılık… önümüzdeki dönemde toplumlar için bu anlamda çok daha büyük zarar verecek.

Hiç olmadığı kadar çok ve hızlı, özgün bir "oto didaktik" çalışma biçimine girmeliyiz.

Kendi kendinize, kendi başınıza, kendi araştırma ve incelemelerinize, kendi yorumlarınıza, kendi arşivinize, kendi birikiminize… dayanarak "özgür irade" ve "özgür fikir", düşünce geliştirmek en "akılcı" yöntem olacaktır.

Kolay mıdır?

Hayır!

Çok emek ister, çok zaman ister, çok sabır ister, çok deneyim ister biraz da yalnız kalmak ister…

Ama bu tür bir "kendimizi" geliştirme ve oldurma ve olgunlaştırma sonucunda ancak kendimizi "koruyabilir" ve özgünleşebiliriz.

Bu yöntem ve yaşama biçimi ile kendisini geliştirmiş, biçimlendirmiş, bilgilendirmiş, bilinçlendirmiş insan sayısı çok az olabilir.

Eğer, siz zaten bu yazıyı merak edip, buraya değin sabırla okudu iseniz doğru yoldasınız.

Kendinizi, zihninizi, düşünce ve iradenizi "kendi elinize" alma yolundasınız.

Doğru olan ve sağlıklı olan esas yöntem, ana yol budur:

"Kendi kendinin öğretmeni" olmak: "Oto didaktizm, auto didactique, auto didaktik"….

Sağlıklı, huzurlu ve özgün bir yaşam diliyorum.

Gözümüz, kulağımız ve aklımız hep açık olsun.

.     Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 31.07.2022, MŞ.

 

 

24 Temmuz 2022 Pazar

YURT SEVER YURTTAŞLIK

  . YURT SEVER YURTTAŞLIK              

·       Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda "etken" görev üstlenmiş olan ve "çağdaş" bir devlet olmak için yurttaşların birlik anlayışını geliştirmede önemli olması beklenilen "milliyetçilik" duygusu ve anlayışı ne yazık ki çok değişik yönlerden gelen farklı etkilemeler sonucu "zayıflatılmış" ve "yok" edilmeye çalışılmıştır.

·       Milliyetçilik "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nda çok açık bir biçimde bellidir. (1982):

·       Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre, Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür;

·       Milliyetçilik "YURTTAŞLIK" temeline dayanır, dinsel inançlara ve soy-sop bağlarına dayanmaz.

·       Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kabul ettiği bu tür milliyetçilik için kısaca "Atatürk milliyetçiliği" de denilir.

·       Ülkemizde yaşayanların, yurttaşlarımızın öz yurtlarını sevmeleri, koruları ve ortak çıkarları savunmaları için var olan bu milliyetçilik yurttaşlık bağı üzerinden kurulur ve ayrımcılığa, ırkçılığa karşıdır.

·       İstenilir ki yurttaşlar ülkenin ve milletin-halkın geleceği için, sosyal huzuru ve refahı için ortak istemlerde bulunsunlar ve birlikte çabalasınlar.

·       "ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ" kavramı üzerinde durmalı, incelemeli ve işlevini ve içeriğini kavramaya çalışmalıyız:

·       Yaşamı boyunca çok kitap okuyan, araştırmalar yapan, tarihe ilgisi olan GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, ırkçı yaklaşımla yazılmış ve bilimsellikten uzak batılı tarih kitaplarından rahatsız olmuştu.

·       İncelemelerinde ve araştırmalarında ve yaşamında açıkça görmüştür ki her zaman güçlü devletler Türkler ile uğraşmışlar ve Türk topraklarını elde etmek istemişlerdir.

·       Gazi Mustafa Kemal Atatürk her türlü girişiminde ve çabasında halkın içinde bir ayrımcılığa gitmeden yurdun düşman istilasından kurtarılmasını istemiştir.

·       Atatürk’ün amacı ulusal ve savunulabilir sınırlar içerisinde bir TÜRK ULUS-DEVLETİNİ kurmak için Türk milliyetçiliğini öne çıkarmaktı. (Üniter devlet)

·       ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ din ve ırk ayrımından uzak, ORTAK YURTTAŞLIK TEMELİNDEDİR.

·       Atatürk'e göre, ulusal sınırlar içindeki "TÜRK MİLLETİ"ni etnik kökenlerine göre ayrıştırmak birkaç düşman etkisini beyinsiz, gericiden başka hiçbir millet bireyi üzerinde üzüntüden başka bir tesir bırakmamıştır.

·       Tarih içerisinde sömürgeci devletlerin etkisi altındaki Asya ve Afrika ülkelerindeki "milliyetçilik" özellikle batı ve onların değerlerine karşı bir tepkime olarak kendini göstermişti.

·       Atatürk milliyetçiliğinde ise batı kökenli "çağdaş ilkeler", milliyetçilikten ayrı olarak faydalanılması gereken "evrensel değer"lerdir. 

·       Her konuşmasında, her türlü girişiminde ve önderliğinde bir tür yurtseverlik, bir bütünleştiricilik ile yeniden bir devletin kurulmasını sağlamıştır.

·       Atatürk anlayışına göre milliyetçilik, temelde Türkiye Cumhuriyeti'nin bütünlüğünü korumayı ve ülkenin birliğini tehdit edebilecek ayrılıkçı akımları engellemeyi amaçlamak içindir.

·       Milliyetçilik kavramı ve akımları dünya genelinde son yüz yıldır yoğunlukla üzerinde durulan bir konu olmuştur.

·       Çok çeşitli milliyetçilik türleri ve akımları da var olmuştur.

·       Son dönem Osmanlı aydınları da bu konuda durmuşlar ve fikir üretmişlerdir.

·       Türk Kurtuluş Savaşı ise biz göstermiştir ki, ancak "tüm" halkın birleşmesi, inanması ve çabalaması ile bir ortak "kurtuluşa" gidilebilir.

·       Üzerinde geçen yüz yıl içerisinde Türkiye Cumhuriyeti kendi devlet modelini, çağdaş ve uygar olabilme hedeflerini büyük bir özen ve azimle ortaya koymuştur.

·       Kendisini tüm dünyaya kabul ettirmiş ve özenilecek bir devlet olabilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti özellikle bulunduğu stratejik konumu nedeni ile de ne yazık ki her zaman emperyalist güç odaklarının gözüne batmıştır.

·       Her bir an ve her yerde hiç de geri durmadan yılmadan, içten içe Atatürk Devrimlerinin, cumhuriyetin "kuruluş ilkelerinin" değersizleştirilmesi, önemini yitirmesi için uğraşmışlardır.

·       Çok değerli halkımız ve onun çok önemli yöneticileri ise uzun yıllardır ne kendi değerini ne de varlık nedeni olan öz değerlerini kavrayabilmiş ve ellerinde tutabilmişlerdir.

·       Milliyetçilik kavramı bu nedenle çok iyi anlaşılması ve içselleştirilmesi gereken bir kavramdır.

·       ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ diyerek topluca vurguladığımız bu bakış açısını, yurtseverlik anlayışını gündem dışı bırakmak, içini boşaltmak için devam eden olumsuz çabalar ise gittikçe artmaktadır.

·       Türkleri, Türkiye yurttaşlarını karalayabilecek, değersizleştirebilecek ya da dünyada onları "barbar" kaba insanlar, cahil ırk… gibi göstermek isteyecek kişiler, gruplar ve akımlar olmaktadır.

·       Bir üniter ULUS DEVLET olarak bir yurt ve o yurdun içinde hukuk devletinin tüm olanaklarını kullanabilen, yasalar önünde eşit haklara sahip bir yurttaşlık ile tanımlayabileceğimiz ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ aslında tam da bu çok zor geçen günlerde bizler için yeniden düşünülmesi ve kavranılması gerekendir.

·       Çağın getirdiği her türlü yüksek teknolojiyi kullanabilen, bilimde geri kalmayan, kişiliği ve ahlakı gelişmiş, aklı ile düşünebilen, iradesini özgür tutabilen, çalışkan ve öz güveni yüksek yurttaşlar olduğumuz gün hem yurdumuzu, hem de bireysel olarak kendimizi koruyabilecek bir düzeye erişmiş olacağız.

·       Öz dilimiz olan anadilimiz Türkçe'ye çeşitli yönlerden gelen saldırılar, değersizleşmeler ve kompleksli bir toplum yaratma çabaları bizler için ATATÜRK milliyetçiliğine bir tür saldırıdır.

·       Milliyetçi olmak ayni zamanda yurdumuzun "yer altı" ve "yer üstü" kaynaklarına, insan kaynaklarına, tarihsel ve kültürel öz değerlerine sahip çıkmaktır.

·       Atatürk milliyetçiliği tüm yurttaşları "EŞİT KABUL ETTİĞİ" için her türlü soy-sop-ırk-kabile ve inanç-din-mezhep ayrıştırmalarına ve bunlar üzerinden üretilen görüşlere ve siyasetlere de "taraf" olamaz.

·       Olmamalıdır!

·       Son yılların toplumsal, ekonomik ve kültürel sorunları, yozlaşmaları ve çöküş belirtileri ise birden ortaya çıkmamıştır.

·       Ne zaman ki Türk milleti, "yurttaşlarımız" öz bilincini yitirmeye ve sahte gündemlerin içine çekilmeye başlanmıştır etkisini ve de gücünü yitirmiştir.

·       Son dönemin getirdiği dijital erişim ve kolaylıklar ile birçok konu herkesin elinin altında olmaya başlamıştır.

·       Bununla birlikte zayıflık gösterdiğimizde ise dışarıdan gelebilecek her türlü etkilenmeye de açık oluyoruz demektir.

·       Son dönemde modern çağ, özgürlükler, bireysel haklar, moda, sinema, küreselleşme, müzik, edebiyat, televizyon, diziler, filmler, eşitlikler…. gibi kavramlar yağmur gibi her yandan ve durmaksızın toplumu ve bireyleri etkisi altına almaktadır.

·       Bu durum dünya ölçeğinde durdurulamaz ve karşı konulamaz bir gelişim ve "artan güçler"dir.

·       Devletler, toplumlar ve bireyler her yönden bir çevirme bir tür "atmosfer" altına alınmış gibidir.

·       Tüm bu nedenlerden dolayı da GÜÇLÜ BİR ULUSAL HUKUK DEVLETİ VE İRADESİ ÖZGÜR, KİŞİLİĞİ GÜÇLÜ bireylere, yurttaşlara gerek duymalıyız.

·       Bunun nasıl olabileceğini ise ciddi bir duruş ile yine biz kendimiz tek, tek ciddiye alıp araştırmalı ve düşünmeliyiz.

·       "Türkiye çok daha iyi dönemlere erişecektir" diye düşünüp, istemde bulunup, bu hedefe yönelik gelişimimizi ve gayretlerimizi, çabalarımızı ortaya koymalıyız.

·       Farklı siyasi partilerin ve siyasetçilerin zaman, zaman farklı kavramlar ortaya atmaları ile yeni gündemler oluşturmak istemleri ise günümüzün evrensel çağdaşlık ve hukukun üstünlüğü ölçütlerinde bakıldığında yararlı tartışma zorlamaları ve taraftar bulma girişimleridir.

·       Çünkü en iyi, en geçerli üst HAK VE ÖZGÜRLÜKLER ancak parlamenter, demokratik bir "hukuk devletinde" TÜM YURTTAŞLAR için sağlanılan HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ ve hukuk önünde HERKESİN eşit olmasıdır.

·       Bunu sağlamak tüm oluşumlar, partiler ve yurttaşlar için asıl varılması gereken ana hedef ve ilke olmalıdır.

.      Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 24.07.2022, MŞ.

23 Temmuz 2022 Cumartesi

YİNE DE UMUT

 -  YİNE DE UMUT                       

·       En çok konuşulan, tartışılan ve bizi doğrudan ilgilendiren, belirleyen üç alanda görürüz varlığımızı:

           - Devlet - Ülke - Toplum

·       Bu temel üçlünün her zaman sağlam olması, güvenilir olması ve korunması, desteklenmesi… gerekir.

·       Eğer devlet zayıflar ve yanlış yönetimlerin eline düşerse, ülkenin tüm varlıkları da buna bağlı olarak yitirilmeye başlar.

·       Kendine, geçmişine, kuruluş ilkelerine, tarihine, insanlarına sahip çıkan, koruyan bir adil devlet herkes için gereklidir ve devlet yurttaşlarına hizmet etmek için vardır.

·       İnsanların kendi öz değerlerini yitirmesi ile de toplum yozlaşmaya başlar.

·       Ülkenin her türlü yer altı ve yer üstü doğal kaynakları, varlıkları en üst düzeyde korunmalı ve sahip çıkılmalıdır ve yabancılar asla verilmemelidir.

·       Bunların yapılabilmesi, doğru uygulamalar ile ülkenin milli ekonomisi ve üretim olanakları korunup, artırılmalıdır.

·       Ancak bir "üniter" devlet olarak sanayide, ekonomide, üretimde, yurt dışı ilişkilerde.. başarılı olunursa enflasyon ile baş edilebilir ve kişi başına düşen yıllık gelir oranı artırılabilir.

·       Bir hukuk devleti, bir sosyal devlet olunduğunda ise yoksullukla, işsizlikle, açlıkla, evsizlikle, eğitimsizlikle… baş edilebilir.

·       Devletin kamu hizmetlerini sunan en önemli organı "kamu yönetimi"dir.

·       Kamu yönetiminin çalışmasında ve hizmet sunmasında başarısız olmasında rol oynadığı düşünülen ve önemli olan ise "siyasal, sosyal, ekonomik ve idari" yapılardaki sorunlardır.

·       Yürütmenin eli ayağı olan kamu yönetimi, sunduğu hizmetlerin halkın gereksinimlerine verdiği karşılık oranında başarılı veya başarısız sayılır.

·       Demokratik bir devlette kamu yönetiminin en temel varlık nedeni, devletin amacı "halkına hizmet etmek" olarak düşünülür.

·       Eğitim, sağlık, konut, sosyal güvenlik, planlama, çevrenin korunması v. b. gibi temel sosyal hizmetlerin sağlanıp sunulmasında, uygulama ve yürütülmesinde çoğu zaman başarısız olduğu görülen kamusal politikalar ve programlar ekonomik sorunların gittikçe artmasıyla birlikte devlete olan güveni gittikçe azaltmaktadır.

·       Genel bağlamda kamu kurum ve politikalarının başarısızlığını devlet, toplum, bürokrasi ve baskı gruplarına bakarak, inceleyerek görmek gerekir.

·       Devlet ve bürokrasi yapısını ve işleyişine çok dikkatlice bakmak yararlı olacaktır.

·       Kamu yönetimi başarısızlığını sadece piyasa ekonomisindeki başarısızlıkla açıklamak yeterli olmayacaktır.

·       Adil bir gelir dağılımı sağlanabilirse ancak "toplumsal huzur" sağlanılabilir.

·       Bugün ise hukuka, bağımsız yargıya, işlerin düzelebileceğine olan umutlar tükendi, umutlar yitirildi. 

·       İnanılması akla bile gelmeyecek bir beyin göçü dalgası yaşanıyor oldu.

·       İşsizlik ne durumdadır, ne gibi önlemler alınmaktadır, neler yapılabilir diye düşünen, uğraşan var mı?

·       Ortalıkta konuşulanlar, anlatılanlar, açıklamalar, ifşaatlar, toplumda ve devlette ele geçirilen yerler, gittikçe güçlenen kesimler…

·       Devletin her bir işi, her bir evrakı kayıt altına alınmaktadır diye düşünülmektedir ve bugün görülmeyen o kayıtlar, belgeler bir gün ortaya çıkar ve işleme konulur.

·       günü geldiğinde kimin, kimlerin, nerelerde, kimlerle ve hangi konularda iş birliği yapıp, rant, çıkar, kazanç, güç ilişkileri kurdukları gittikçe artan bir hızla ortalığa dökülür.

·       Atatürk’ün çağdaş uygarlık idealinden kopmuş ve gittikçe sömürülen, kural dışı, karanlık ilişkilerden söz edilen bir ülke görünümü var. 

·       19 Mayıs 1919’da Samsun’a geldiğinde onun aklında ve yüreğinde neler vardı?

·       Yok olmak üzere olan bir ülkeyi işgalden kurtarmak, bağımsızlığa ulaşmak, özgürlükçü, çağdaş uygarlığa erişebilecek yepyeni bir ülke kurmak isteğini hiç yitirmeden çalıştı.

·       Genç yaşlarda başlayan okuma, araştırma, inceleme ve yazma alışkanlıkları onun mücadelelerle, savaşlarla geçen yaşamında öz kimliğini bulmasında en büyük etken oldu.

·       Hiçbir zaman hiç kimseye eğilmedi ve inandığı yolda, özgür iradesi ile ilerledi, çalıştı ve ülkenin çağdaş kurumlarını, sanayisini, alt yapılarını kurdu.

·       Umudunu yitirmedi, düşündüklerini uyguladı, fikirlerini açıkladı ve uygarlıkta, bilimde ilerlemenin yollarını gösterdi.

·       Ekonomide milli devlet olmak gerektiğini ortaya koydu ve uyguladı.

·       Milli eğitimi çok önemseyip gerekli önlemlerin alınmasını sağladı.

·       Din sömürüsüne ve tekke ve benzeri yapılanmaların zararına dikkati çekti…

·       Geçen yıllar içerisinde ise din adı altında açık-kapalı kuruluşlar, cemaat denilen topluluklar, dernek ve vakıf adı altında kurulanlar ve onların kurdukları şirketler, devletin içine yerleştirilen kadroları… ile çok ileri bir boyutta yapılanlarla karşı karşıyayız.

·       Siyaset, ticaret, ibadet artık iyice "iç içe" geçmiş durumda olup, tüm egemenlikleri ellerine geçirme yolunda gözükmektedirler.

·       Önümüzdeki dönem ise bu yapılanmaların kendi aralarındaki güç çatışmalarını ve her türlü kirli ilişkilerini de görmeye hazır olmalıyız.

·       Modern Türkiye'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ile 1923'te Türkiye Cumhuriyeti ilan edildikten sonra, siyasal, kültürel ve sosyal değişiklikleri yönlendirmeye amaçlayan altı temel ilke olan "laiklik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, cumhuriyetçilik ve inkılapçılık" tüm yönleriyle Türk toplum yaşamına egemen olmuştu.

·       Bunlar Türk devlet ve toplumunun günümüze kadar uzandığı süreçte esas alındığı en önemli ilkeler olmuştu ve bu ilkelere sahip çıkmak için gösterilen büyük bir çaba vardı.

·       Türkiye Cumhuriyeti, "hızlı çağdaşlaşmayı" başlıca hedef olarak gören ve benimseyen yeni kurulmuş bir siyasal sistemin dünyadaki ilk ve en önemli örneği olmuştur. (modernleşme-medinileşme: uygarlaşma)

·       Ne yazık ki Türk halkı uzun yıllardır Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün gösterdiği özgürlük, bağımsızlık ve uygarlık yolundan, çağdaşlıktan ilkelerinden uzaklaştırıldı.

·       Bunda kim, kimler suçludur, diye düşünmek, incelemek, araştırmak, çözüm yolları üzerinde düşünmek hepimizin görevi ve sorumluluğudur.

·       Son elli yılın Türk halkı üzerinde uygulanan yöntemler, propagandalar ve gizli-açık programlar sonucunda ne yazık ki gittikçe çökme çizgisine gelinen bir devlet, ülke ve toplum ile baş başa kalındı.

·       Toplumsal huzursuzluk gerek siyasal ve ekonomik, gerekse de mülteci politikalarına bağlı demografik yapı nedeni ile, enflasyon ve önlenemeyen işsizlik nedeni ile gittikçe artmakta ve tehlikeli boyutlara ulaşmaktadır.

·       Plansız iç göç ve denetim altına alınamayan beyin göçü, betonlaşmaya ve ranta yönelik kentleşmeler, ülke içinde silahlanan gruplar ve cemaat adı altında demokratik beklentilerin dışındaki örgütlenmeler, tarımda gerileme, üretimde geriye kayış ve tüm bunların olabilir, yayılabilir olması ve hatta hoş görülür gibi olması aslında sorunlarımızın boyutlarının ne denli ciddi olduğunun da birer göstergesidir.

·       Günümüzün sorunları çok boyutlu olduğu gibi birbirlerini etkileyen, tetikleyen ilişkiler içindedir.

·       Ne yapılmalıdır, diye sorabilen, düşünüp, araştırabilen, çözüm yolları arayan eğitimli ve bilinçli yurttaşlar ne yazık ki çok az sayıda görülmektedir.

·       Parlamenter demokrasinin tüm kurum ve ilkeleri ile işlediği, özgürlükçü, anayasal bir devlet olunduğunda ancak hukukun üstünlüğü ve de yasalar önünde herkesin eşit tutulacağı bir yargısal uygulama ile hiçbir kuruluşa ve inanç sistemine de ayrıcalık ve ayrılık tanınmayacaktır.

·       Belki çok şey isteniliyor gibi gelse bile "zaman" çok hızlı ilerliyor ve yitirilenlerin geriye kazanılması ise nerede ise olanak dışı olmuş gibi gözüküyor.

·       Bunların olması için de umut etmek, umudu yitirmemek gereklidir, diyebiliriz ama bu asla "yetmez".

·       İnsan kalitesi, entelektüel bakış açısı yükseltilmelidir, özgür irade sahibi olabilmek, sorunları görüp, ciddiye alabilmek, ahlaki değerlere önem veren bir toplum olmayı istemek gerekli olmaktadır.

·       Bilindiği gibi tüm bunlar için de asla umudu yitirmeden, sağ duyulu, yurtsever ve çalışkan insanlar olabilmeliyiz.

·       Hepimiz tek, tek tüm bunları kendimize anlatmalı ve de ayrıca sorgulayabilmeliyiz.

·       Umut sahibi olmak, güzel günlere erişmek bizim için istenilendir ve bunu da bilgiyle, aydınlıkla, bilinçle, çalışkanlıkla desteklemeliyiz.

·       Güzel günlere…

.     Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 24.07.2022, MŞ.

 

17 Temmuz 2022 Pazar

OKUMAK İŞİ

-  OKUMAK İŞİ

·       ÇAĞDAŞ, ve UYGAR bir İNSAN düzenli olarak araştırır, inceler ve bunun için de okumak işiyle uğraşır.

·       Okumak işi neden önemlidir ve okumak nedir?

·       Okumak, düzenli olarak okumak, okuma alışkanlığı edinmek… kendi başına çok yönlü bir iştir.

·       Yalnızca göz ile bakıp, geçilen, okunula verilen bir eylem değildir…

·       Gözümüz ile yazılanları görüp algılıyoruz, onların görüntülerini beynimize gönderiyoruz.

·       Ayni zamanda görerek okuduğumuz yazıları seslendirebiliriz de…

·       Seslendirme anında kulağımızla da duyarız.

·       Algıladıklarımızı beynimize aktarıp kayda geçmesini sağlıyoruz.

·       Zihinde yapılanma gerçekleştiğinde "öğrenme" işi yerine gelmiş olur.

·       Okuma işi çağdaş insanlar için çok önemlidir.

·       Çok organlı olarak yapılan okuma zihnimizde çok daha kalıcı yer eder ve öğrenmemiz de o denli güçlü olur.

·       Göz, dil, kulak ve de okur iken yazılıyorsa el birlikteliği ile oluşabilen "okuma" insana özgüdür.

·       Okuma yolu ile insan yeni bilgiler edinir.

·       Okuma ve kendini geliştirme ile kültürel düzeyini de yükseltir.

·       Okumak "sözcükleri, tümceleri görmek" demek değildir.

·       Anlayarak okuyabilmek için görmenin yanı sıra zihinsel etkinlikler de gereklidir.

·       Okunulanı beyin algılar ve zihnimize yerleştirir.

·       anki okuma ile daha önceki bilgiler, algılamalar, zihinde kayıt edilmiş olanlar kendi içsel yöntemleriyle bağlantı kurar ve eklemeler yapar.

·       Yani okudukça bilgiler yenilenir ve artar daha kaliteli bir biçim alır.

·       Kendini eğitmiş geliştirmiş olabilmek için de yaşam boyu seçilmiş yazıları okumak ve bilgi, anlama, kavrama düzeyini geliştirmek gerekir.

·       Yalnızca okula gidip gelmek okulda öğrenmek, ne kadar uzun sürerse sürsün asal yeterli olmaz.

·       İnsanın en küçük yaşlardan başlayan bir okuma, araştırma, öğrenme, merak edileni giderme amaçlı okumalar yapması gerekir.

·       Yaşamda karşısına çıkan konuları, olayları, soruları karşılamak öğrenmek kulaktan dolma bilgiler ile yeterli olamaz.

·       Günümüzün dijital olanakları ve internet ile bilgi edinmek, araştırmak, okumak… çok daha genişlemiş ve kolaylaşmıştır.

·       Arama motorları yolu ile ulaşılan bilgiler, dosyalar incelenebilmekte, kendi arşivimize kayıt yapılabilmektedir.

·       Konuları belli kitapları edinmek, incelemek, okumak ve bunu düzenli yapabilmek yaşam boyu sürer.

·       Bunun yanı sıra gazete, mecmua, dergi gibi yayınları da alıp, incelemek, okumak önemlidir.

·       Evlerinde kütüphaneleri olan birçok değerli okuma meraklısı vardır ve onlar için kitapla yaşamak bir güzel seçim olmuştur.

·       Bazı insanlar daha da ileriye gider ve okumalardan edindiklerini, düşüncelerini de ekleyerek, geliştirerek yazıya döker.

·       Yazmak da bu anlamda çok önemlidir ve herkesin yazmasını da pek bekleyemeyiz.

·       Sürekli okumak, incelemek, araştırmak ve yazmak bir alışkanlık ve yaşam biçimi olarak çok değerlidir ve takdir edilmesi gerekir.

·       Bazı insanlar bu anlamda kendilerine göre uzmanlık alanı olan konularda okumalar yaparlar, yazarlar ve hatta yayınlarlar.

·       21. yüzyılın bu ilk diliminde çağdaş toplumların insanları artık günün önemli bir bölümünü internette gezinmek ile zaman geçirmektedir.

·       Sosyal medya adı verilen yerlerde bir şeylere bakılırken de yine kısa, kısa okumalar yapılmaktadır.

·       Kısa ve parça, parça okumalar aslında bir göz atmak anlamındadır, oralardan köklü ve anlamlı bilgiler edinmek pek de olası değildir.

·       Ancak gündemi izlemek için bir işaret olması gibi bir işlevi vardır.

·       Orada gördüğünü alıp, kendi başına ayrıca araştırmalar, öğrenmeler, okumalar, yazmalar yapanlar da vardır.

·       Öz olarak toparladığımızda görürüz ki okumak uygar ve çağdaş bir insan için önemlidir ve kültürel, kişisel özelliklerinin de bir belirtisidir.

·       Günlük zaman akışı içerisinde "seçili okumak" işi için olabildiğince zaman ayırmaya önem verelim.

·       Bu önerimi herkesin gerçekleştirebilmesi kolay olmasa bile denemenizi diliyorum.

·       Biliyorum okunulacak o kadar çok kitap, konu var ki…

·       İlk öne çıkanı, acil olanı, gündeme bağlı olanı ya da temel sorun olanı… alıp okuyup, inceleyebiliriz.

·       Sosyal medyada sunulan ve genelde ise eskimiş ve çok tekrarlanmış, bir anlamı olmayan, boş… konulardan etkilenmekten ise kendimizi koruyabilmeliyiz.

·       Evet okuma hem bir alışkanlık ve bir beceri olduğu kadar üzerinde dikkatli olup "seçici" olmamız gereken bir konudur.

·       Kimin, nasıl bir insanın "yazısını" okuyoruz, okumalıyız, diye düşünmemiz gerekir.

·       Okunulanın değerli ve anlamlı, yararlı olması da önemli.

·       Bu nedenle herkes kendi konumuna, bilgi ve düzeyine göre bir seçim yapar ve okuma işini gerçekleştirir.

·       Gazete yazılarını düzenli seçip, okuyanlar da vardır, belli yazarların kitaplarını seçip, okuyanlar da vardır.

·       Bazı insanlar kendi özgün bilinçleri ve bilgileri ile seçim yapar iken çok geniş bir kitle ise tanıdıkların önerileri ile ya da basın, yayında gördüğü duyurular ile seçim yaparlar.

·       Görüldüğü gibi bir "okuma işi" bile insanın yapısını, düzeyini, donanımlarını gösterebilmektedir.

·       "Çok sağlıklı ve huzurlu bir ömrüm olsun ve istediğim kitapları okuyabileyim", diye istenç belirten, dua edenler de var…

·       İyi, hoş ve güzel, yararlı okumalar diliyorum…

·       Ömrünüz uzun olsun.

.      Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 17.07.2022, MŞ.

.