31 Mart 2022 Perşembe

Tütün Bağımlılığı

 . Tütün Bağımlılığı                            

. SİGARA dünyada ve ülkemizde önemli bir halk sağlığı sorunudur.

= Sigara Bağımlılığına Karşı Benim Bir Önerim=

-  Motorik Yineleme ve Manipülasyon ile Yeniden Programlama -

.  A - HER BAĞIMLILIK İNSANIN ÖZGÜR İRADESİNE KARŞI BİR DURUŞ OLUŞTURMAKTIR:

• Bir insan bedensel ve ruhsal anlamda kendi istençlerini, kendi organlarını ve ruhsal durumunu "kendisi" seçip belirleyebilirse, bu durum onun özgür olduğunun bir kanıtıdır.

• Dışarıdan gelen her türlü etkilemeler ise insanı "kendi denetimi" altına alabilir.

• Bazı akımlar ise bir gereksinmeden çok "zihin yönetimi" sonucunda oluşmuş olabilir ve de insanı kendi etkisi altına alır.

• Sigara, içki, uyarıcı ve sakinleştirici maddeler bir insanın doğal gereksinimi olan maddeler değildir.

• Genellikle çevreden, toplumsal dalgalanmaların, kişisel zayıflıkların getirdiği etkiler sonucunda insanlardan bazıları bu maddeleri kullanmak isteyebilirler.

• Bunda en önemli etken de insanın "kendisini kanıtlama" duygusu olabilir.

• Bu maddeler ise kullanıldıkça beyinin kendi işleme sistemleri gereğince programlanır ve de insan bu durumda hep bu maddeleri arar ve kullanmak ister.

• Genelde beyin 3-7 gün arasında bu tür alışkanlıkları kendi kendine programlar ve insanın davranışlarını da böylece etkiler.

• Artık o insan ruhsal ve bedensel olarak hep ayni maddeyi ve buna bağlı olan devinimleri arar. (motorik)

• Bunu bir mecburiyet olarak gören o insan artık "bağımlı" olmuştur.

• Karşı duramama duygusu ve iradesinin gittikçe de zayıflaması bunun kanıtıdır.

• Madde bağımlılığı sosyal ve ruhsal davranışlar olarak da bedene verdikleri zarar olarak da mücadele edilmesi, karşı durulması gereken bir yapılanmadır.

• Ben kullanılan maddelerin verdikleri zarardan çok psikosomatik yan etkilerini ve davranışlarının tutsaklılığını düşünüyorum.

• İradenin kontrolden çıkması üzerinde duruyorum.

• Beden ve ruh bir bütün olarak birbirini tamamlar.

• Maddenin kullanılımı anında beden, el, kol, ayni benzer hareketleri yapar.

• Bu da gün içerisinde birçok kez tekrarlanır: Tütün, sigara içimi gibi...

• O maddeyi kaldırıp yerine bir başkasını tüketime sokacağız.

• Zararı olmayacak bir tüketimi devreye sokacağız.

• Sigara içer iken kullanılan zaman kadar bir süreyi ele alacağız.

• Sigara içerken bedenin uyguladığı devinimleri ise ayni biçimde kullanacağız.

• Bu yöntemi uygular iken kesinlikle sigara içilmeyecek.

• Zaten 3-4 gün sonra beyin kendisini bu yeni duruma göre yeniden programlayacaktır.

• Bu "kandırma yöntemi" ile sigara yerine, sigarasız bir döneme girilecektir. (Manipülasyon)

• Manipülasyon, burada "yönlendirme" anlamına geliyor. Seçmek, eklemek, çıkartmak gibi şekillerle çeşitli bilgileri değiştirmek anlamlarına geliyor.

• Psikolojik manipülasyon etki altında bırakma veya farklı alanlara yönlendirme anlamlarına geliyor.

• Tabii ki buradaki manipülasyon isteyerek yapılıyor ve zararlı değil, yararlı olacak.

• Hedefimiz ise bilinçaltını ve de beynin alışkanlıklar programlamasını yeni "isteğimiz" doğrultusunda yapmaktır.

• Yani hedef o kötü maddeyi kullanmaktan "uzaklaşmak", bağımlılıktan "kurtulmaktır".

. B - Kullanacağımız yeni maddeler ise her gün kullandığımız ve zararı olmayanlardan seçilecektir:

1 - Domates suyu (mümkünse taze evde sıkılmış)

2 - Karabiber

3 - Taze sıkılmış limon suyu

4 - Çok az da sofra tuzu

.  C - Yapılacak işlem ise şudur:

01 - Rahat kullanabileceğiniz, elinize uygun gelecek bir cam su bardağı.

02 - Bardağa domates suyunu dolduracağız (200-250ml)

03 - İçerisine limon suyunu, tuzu ve karabiberi ekleyeceğiz.

04 - Hepsini güzelce karıştıracağız.

05 - Nerede isek, en yakınımızda bu içecek bulunacak.

06 - Ne kadar sıklık ile sigara içiyor iseniz yine ayni sıklık ile ve ayni süre boyunca bu içecekten küçük yudumlar alarak içip, bardağı yerine koyacağız.

07 - Kısa bir süre sonra (2-3 dakika) yeniden bardağı alıp, tıpkı sigara içinde yapılan biçimde dudakla küçük yudumlar alıp, geriye koyacağız.

08 - Önemli olan bu uygulamayı gün boyunca, sigaradaki "aralıklarınız kadar" 7-8 kez yapacaksınız.

09 - İçimler küçük dudak alımları ölçüsünde olacak. Lıkır lıkır içilmeyecek.

10 - Bu arada kesinlikle sigara "içilmeyecek".

11 - Bu uygulama en az gün boyunca devam edecek.

12 - 7. günden sonra ise zaten göreceksiniz ki artık sigarayı aramayacaksınız.

13 - Bu uygulamaların arasında yine bildiğiniz gibi bol su vb. içebilirsiniz.

.  D - Uyulması gereken düşünüş ve davranış biçimi:

1- Bu uygulamayı hiç bir kimseye açmayacaksınız, bir tartışma, anlatma, övünme ortamı "oluşturmayacaksınız".

2- Günlük yaşamınızda "sıradan bir iş" yapar gibi algılayarak, "doğal" bir uygulamada bulunacaksınız.

3- Konu üzerinde çok düşünmekten, çok yorum yapmaktan, beyinsel uyarılardan "kaçınacaksınız".

4- Sigara konusunda hiç bir biçimde ve hiç bir kimse ile "konuşmayacaksınız".

5- İsterseniz, sigara paketi ve çakmak ortalıkta kalabilir.

6- Onları "görmezden" gelerek yaşamınızı sürdüreceksiniz.

7- Sigara içilen ortamlardan "uzak" duracaksınız.

8- Sigara bağımlısı olan kişilerden "uzak" duracaksınız.

9- Uygulamanın sonunda sigara bağımlılığından kurtulacaksınız!

10- Tüm bu uygulamaya ve kendinize, doğru iş yaptığınıza kesin inanmalısınız!

11- Sigarayı tamamen bıraktıktan sonra yine de çok dikkatli olup "sigara" konusunda sohbet ve tartışmalara "girmeyeceksiniz".

12- Arkadaşlarınızın ısrarlarına, şakalarına ve de kışkırtmalarına, gevezeliklerine "karşı" sağlam duracaksınız.

13- Özellikle ilk üç gün ve sonrasında ilk hafta tüm bu sunduğum "özelliklere" ve de "uygulamalara" uyduğunuzda "başardığınızı" açıkça göreceksiniz.

14- Güçlü bir kişiliğe sahip olduğunuza inanacak ve bunu ispatlayacaksınız.

. E - Kendinize güveneceksiniz ve de çok da kolayca başaracaksınız.

·       En önemli hedef ve de bununla elde edilecek olan "kazanç" kişinin kendi özgür İRADESİNİN güçlenmesidir.

·       İradeniz güçlü ve özgür olduğu sürece siz daha bağımsız ve sağlıklı kararlar verebileceksiniz.

·       Yaşamınızda üzerinizde olan yüklerin, sorumlulukların çözümünde çok daha akıllı ve sağlıklı kararlar verebileceksiniz.

·       Sorumluluğunuz altında bulunan çocuklarınıza çok daha iyi ve başarılı bir örnek olabileceksiniz, bir örnek davranışın öncüsü olacaksınız.

·       Çevrenizde, iş yaşamınızda, ailenizde çok daha sağ duyulu, dirençli ve "güçlü iradesi" olan bir kişi olarak davranışlarınızda ve vereceğiniz kararlarda çok daha "sağlıklı ve başarılı" olacaksınız.

.    Saygılarımla...

.   Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 05.07.2021 

30 Mart 2022 Çarşamba

Bir şeyler hiç de yolunda gitmiyor!

. Bir şeyler hiç de yolunda gitmiyor!

• Toplum gittikçe dibe çöküyor!

• Sorunların çözümü gittikçe zorlaşıyor.

• Sorunlar devamlı artıyor.

.  Zamlar, yaşam pahalılığı, enflasyon, işsizlik, adaletsizlik, geçim derdi…

• Her şey açık ve ortada...

• Görülenler biliniyor.

• Görülmeyenler ise, "asıl iş" ise işte oralarda...

• Memleketimin insanlarına uygulanan programlar çok başarılı...

• Topluma çeşitli yöntemlerle uygulanan "Algı-Zihin yönetimi" çok başarılı...

• Gereksiz ve tamamen boş "şey"lerle uğraşmaları sağlanmış durumda...

• Salgın halinde yayılan ve etkisi gittikçe artan yeni, yeni "kabul gören" değerler ile ASIL olması gereken düşünceler ve çabalamalar ise hiç yer alamıyor.

• "TV"ler ve sosyal medya ile yayılan yeni moda eğilimler, giyim tarzları, diziler, sinema... kitleleri son derece etkiliyor onları elinde tutuyor.

.  Giysilerin önüne arkasına yazılan yabancı dil sözcükler….

.  Dükkanlara verilen yabancı adlar…

.  halk için sunulan etkenliklere verilen yabancı adlar…

• Bu tür medya, basın-yayın ile kitleler "asıl seçilmesi gereken yön"lerden uzak tutuluyor.

.  Ülkenin resmi dili, anadilimiz Türkçe unutturulmaya çalışılıyor.

• Kitlelerin değer yargıları, düşünce biçimleri, davranış mekanizmaları onların etkileri altında tutuluyor.

• Hem de artık ne okumuşu, diplomalısı, ne de cahili... hiç fark etmiyor.

• Toplumu etkileme yöntemleri herkesi kapsamış durumda!

• Özgür ve özüne uygun düşünme ve davranabilme yetisi gittikçe daraltılıyor.

. Özgür irade ve kişilikli davranışlar yok edilmek durumuna bırakılmak isteniliyor.

• Yurttaşlar kendi toplumlarında uygulanan bu tür zihin yönetimlerini fark edebilseler son derece dikkatli olabilseler ve kendi öz yapılarını koruyabilseler, ne denli daha iyi olur...

. Özgür ve bağımsız, refah düzeyi yüksek bir huzur toplumu olmayı istemek ve bunun için de uyanık olmak, bilinçli olmak çok mu zor…

Saygılarımla...

.  Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 31.03.2022

**********************************************************************

 

29 Mart 2022 Salı

Paralel Toplum ve Kimlik

 . Paralel Toplum ve Kimlik

·       Paralel toplumun getirdiği saflaşmalar, karşılıklı ön yargılar ve de düşmanlıklar...

·       Siz ne kadar da ''biz çağdaş bir devlet kurduk, demokratik bir yapılanmayı sağladık, çeşitli devrimler , reformlar, atılımlar yaptık'' demiş olsanız da onlar her zaman bir yerlerde kendi kültürlerini, kendi eğitimlerini devam ettirdiler ve yavaş yavaş, gizli gizli, her bir zayıf olduğunuz anda ve yerde hemen oraları kaptılar ve kendi düzenlerini içten içe sağladılar.

·       Ve şimdi ise iyice açık açık belirginleşti güçleri ve nerelere kadar yayılabildikleri...

·       İşte cumhuriyetçi, Atatürkçü bir düzen ve devlet biçimi, eğitimi, seküler bir inanış, aydınlanmacı bakış ve bu kavramlar altında açılmış olan okullar, kurumlar, yani TÜRKİYE CUMHURİYETİ'nin görünen yüzü...

·       Tüm bu var olan olanaklardan yararlandıkları gibi ayni zamanda da bir yerlerde, birilerinin kurup, yaydığı düzen içerisinde yer aldılar ve yetiştirildiler.

·       İşte bu durum farklı kültürleri ve bakış açısını, moral değerleri ve eğitim anlayışlarını oluşturdu.

·       Çift kimlikli, çift kişilikli ve çift kültürleri taşıyan bu yapılanmalar o denli yaygınlaştı ki sanki

''O'' görünenin ardındaki toplum ve onun kültürü, elde ettikleri güç yavaş, yavaş gün yüzüne çıkar oldu.

·       Bugün Türkiye bu farklı yapılanmaların, kültürlerin ve güçlerin sıkıntısını, çatışmasını yaşıyor.

·       Bir yandan ulus devlet, çağdaş eğitim, hukuk devleti ve emperyalizme karşı durabilecek bir ekonomi, ulusal burjuvazi, milli ekonomi isteklerini ve önemini dile getirir iken ve bunun mücadelesini vermemiz gerekirken, en büyük sıkıntıyı bu paralel toplumdan-kültürden gördük.

·       Sadece, öne çıkmış ve her yere yayılmış, zamanında çok ünlenmiş ama artık ne olduğu çok iyi anlaşılmış o hareketi, paralel yapılanmayı söylemek istemiyorum.

·       Çok uzun yıllardır perde arkasında gelişen ve yaygınlaşan her türlü tekke, tarikat ve cemaat yapılanmaları ve onların sosyal-ekonomik örgütlenmeleri, devletin içine sızmaları, yine çok farklı kaynakları olan etnisite-azınlık-kimlik kültürleri....

·       İçten içe kızıştırılan, beslenen, kışkırtılan düşmanlıklar ve SEN-BEN-O-BİZ-SİZ-ÖTEKİ... tarzındaki düşünceler ve ifade biçimleri beraberinde de tabii ki bir ülke genelinde bölünmüşlük, parçalanmışlık yaratıyor.

·       Tüm bu duruma gelmiş olmak da tabii ki ülkenin ve halkının yararına olmamaktadır.

·       Bölünmüş, safları ayrıştırılmış bir millet olarak ne ülkemizin geleceğine ne de devletimizin çağdaş bir hukuk devleti olmasına yararımız olamaz.

·       Devlet olarak güçlü ve sağlam bir yapıya ulaşabilmek için ise "ulus devlet" temelinde ve "hukuk devletinin" tüm kural ve ilkeleri etrafında yapılanmış olmak gerekir.

·       Kin ve nefret içerikli, daha çok da duygusal ve şişirilmiş parçalanmışlıklar bu milleti ancak çağ dışılığa, geri kalmışlığa ve totaliterizme götürür.

·       Ana fikri ''kim güçlü ise kazanır'' olan bu inanış ve şiddeti bile "mübah" görüp her türlü yolu deneyerek her yerde ne pahasına olusa olsun diyerek, egemen olmak isteyen zihniyet ve onun pençesindeki kitleler ne yazıktır ki bir İSTİKLAL SAVAŞI vererek kazanılmış ve yepyeni umutlarla kurulmuş bu devleti çok zor koşullar altına itmektedir.

·       Bu zor yapı içerisindeki bir TÜRKİYE CUMHURİYETİ elindekileri en iyi bir biçimde korumak ve kullanmak ve de barış ve huzur içinde yaşamak zorunda iken, komşularımızda olan çatışmaların ve uluslararası kargaşanın, çıkar kavgalarının içine doğru çekiliyor.

·       Dayanabilen, kendini koruyabilen bir güçlü çağdaş devlet olabilmek için ayni zamanda verisini tam alabilen, kara paraya izin vermeyen, ulusal ekonomiye, tarıma ve üretmeye ağırlık veren, topraklarına her anlamda sahip çıkabilen ve de halkının refah seviyesini yükselten bir inanç, ilke ve yapılanmaya gitmek gerekmektedir.

·       Yıllardır yönetimde olan hükümetlerin verdikleri tavizler ve kendilerince elde ettikleri kazanımlar bu durumu yaratmıştır.

·       TÜRKİYE CUMHURİYETİ adına kazanılmış olan değerler ve kurumlar ise bugün ona karşı olan güçlerin (kültürlerin-toplulukların) hakimiyetine geçmiştir.

·       Şekli bir cumhuriyet ve seçim-sandık modeli ise ne yazık ki çağdaş uygarlık düzeyimiz açıcından son derece üzüntü vericidir.

·       Tam da bugün ve bu durumda yeniden ve tam bir inanç ve sağlam duruşla Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK örnek alınmalıdır, onun gösterdiği fikirlerle onun yoluna dönülmelidir.

·       Temelde var olmuş olan cumhuriyetin kuruluş ilkeleri ve Atatürk devrimleri yeniden, tam da bugün bir daha düşünülmeli, ele alınmalı ve gündeme taşınmalıdır.

·       Türkiye Cumhuriyeti'nin şu an içine düştüğü çok yönlü dar boğazlardan kurtulabilmesinin yolu anayasal yurttaşlık bilincinde olan, parçalanmaya değil güçlü bir birlikteliğe yönelik bilinçlenmeye ve çabalara yer verebilecek bir "yurttaş kimliğine" sahip olmamız gerekmektedir.

·       Bu bakış açısı ile ilgili ortaya konulabilecek çok daha derinlemesine çalışmalar yapılacaktır.

·       Gerek bilimsel bakış açısı ile ya da siyasi görüşleri ile, gerekse de kültürel gözlemler ile söz söyleyebilecek çok insanımız vardır.

·       Evrensel ve çağdaş değerlere önem veren, demokrasinin kurallarına ve uygulamalarına taraf olan yurttaşlarımız, okuryazarlarımız çok daha söz almalıdır ve ülkenin geleceğine ilişkin emek harcayabilmelidirler.

·       Türk milleti çok daha uygar bir refah toplumu isteminden vazgeçmeden hukuk devletinin her türlü olanaklarından da yararlanarak bir soluk almak istemektedir.

·       Buna da hakkı vardır, olmalıdır….

.        Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 29.03.2022

***************************************************************************

21 Mart 2022 Pazartesi

POPÜLİZM ÜZERİNE DÜŞÜNMEK

 .  POPÜLİZM ÜZERİNE DÜŞÜNMEK                                   

Popülizm, son yıllarda tüm dünyada politika analizlerinde belki de en sık kullanılan bir kavram konumuna geldi..

Popülizm gündelik siyasette ve toplumda önemli yer edinen politik bir enstrümandır.

Sözcük kökeni olarak Latince’den gelen “popülizm” aslen "halkçılık" anlamına geliyor.

Bu nedenle popülizm bir anlamda halk ile elitler arasındaki bir mücadeleyi de barındırıyor içinde.

Genellikle demagoji ve fanatizmin baskınlaşmasıyla, çoğulculuk karşıtlığıyla, anlatım özgürlüğü ve yargı bağımsızlığının çöküşüyle, yabancı düşmanlığı ve faşizan etkilerle birlikte tartışılıyor. 

21. yüzyılın ilk çeyreğinin politik alt üst oluşlarını anlamlandırmaya çalışırken karşımıza çıkan kaçınılmaz bir kavram.

Popülizmin “ruhunu”, politik anlayışını, dünya görüşünü anlamaya çalışıyor olmak çok işe yarar.

Popülizm ciddiye alınması gereken bir durum ayni zamanda...

Dünyanın en önde gelen ülkelerinin seçimlerinde “popülizm” terimi, içeriğindeki politik fikirlerin niteliğine bakılmaksızın “düzen karşıtlığı” ile eş anlamlı kullanıldı.

Söylemlerdeki içeriğe önem verilmezken "siyasi tavır" önemsendi.

Bu nedenle bu terim her şeyden önce belirli ruh halleri ve duygular ile ilişkilendirildi: Popülistler “kızgındır”, seçmenleri “öfkelidir” ya da “hınç” doludurlar gibi...

Popülizm konusunda konuşulurken sağ ve sol siyasetlerin bu denli bir arada anılmasından tereddüde düşebiliriz.

Her tür farklı olgunun “popülist” olarak adlandırılmasının bu denli yaygın olması, siyasal yargılarda bir soruna işaret ediyor olabilir mi?

1930’lardan itibaren dünya tarihine acımasız bir dönem olarak geçen Nazi Avrupası, homojenlik ve ırkçılık söylemleri ile Hitler, Mussolini ve Franco gibi faşist liderlerin doğuşunu sağlayan, bugün ise yoğun olarak hissettiğimiz yabancı düşmanlığını besleyen sağ popülizm, kıta Avrupa’sında yaygınlaşıp, siyasi söylemi gerginleştirerek batılı ülkelerde her geçen gün kabul gören ve karşılık bulan bir akım hâline geldi.

21. yüzyılın ilk on yılında yaşanan ekonomik krizler sonucunda refah seviyesinin düşüşü, 11 Eylül saldırıları ve “İslam” adı altında düzenlenen terör saldırıları Batı’nın genelinde "müslüman karşıtlığı"nın ve dolayısıyla "yabancı karşıtlığı"nın artmasına neden oldu.

Aslında kesin bir popülizm teorisine sahip değiliz ve siyasal aktörlerin ne zaman "popülist" olarak adlandırılacağına  dair geçerli bir kriterimiz yok gibi...

Farklı nedenlerle ve sosyal dinamiklerle ortaya çıkmış olsalar bile, popülistlerin kullandıkları ana söylem, “gerçek halk” ile “öteki”nin kutuplaşması üzerine kurulu olur.

Sonuçta, özellikle seçimli demokrasilerdeki her siyasetçi “halk”ı kendine çekmek, olabildiğince fazla yurttaşın anlayabileceği "bir şeyler" anlatmak ve “sıradan halkın” nasıl düşündüğüne ve bilhassa nasıl hissettiğine duyarlı olmak ister.

Ya da sonuç olarak popülizm “demokrasinin gerçek sesi” midir?

Bizim gibi toplumlarda öyle çok da derinlemesine irdelemek, incelemek olmamasına rağmen zaman zaman popülist diye suçlamalar ortaya atılabilmektedir.

Genelde bakıldığında güncel konuşmalar içerisinde siyasetçiler ne kadar çok "saptırmalarda" ve "abartılarda" bulunabilmektedirler.

Onların bu tür atakları, yönlendirmeleri bir anlamda "popülizm" de içermektedir.

Popülist sayılmak için seçkinlere dair "eleştirel" tutum almanın "gerekli bir koşul" olduğunu ama "yeterli" bir koşul olmadığını da söyleyebiliriz.

Seçkin karşıtı olmanın yanı sıra popülistler her zaman "çoğulculuk" karşıtıdır.

Popülistler "sadece ve sadece" kendilerinin "halkı temsil" ettiğini iddia eder.

Diğerlerini dışlayan "temsil iddiası" deneysel bir iddia değildir, açıkça tam bir "ahlâkî" iddiadır.

İktidar için mücadele ederken popülistler siyasi rakiplerini ahlâksız ve yozlaşmış elitler olarak tanımlamak isterler.

İktidara sahip iken ise hiçbir "muhalefet" onların gözünde "meşru" değildir.

Ayrıca popülist mantık, popülist partileri "desteklemeyen" seçmenlerin her zaman erdemli ve ahlâklı olarak tanımladıkları halkın uygun bir parçası "olmayacağını" ima eder.

Popülizm beğenilme isteği üzerine abartılar yüklü olarak uygulanır.

Ayrıca şunu da söylemeliyiz: Bilindiği gibi toplumda bir "kitle psikolojisi" vardır.

İnsanlar, nerede bir şey görseler, nerede bir şey duysalar hemen peşlerinden gitmek eğilimindedirler.

Yalnız, tek ve özgün olmak, eleştirel düşünmek "nedense" pek seçilmez.

Yalnız bir yerlerde durmak istemezler, korkarlar, endişe duyarlar, ruhları bunu kaldırmaz...

Doğası gereği hemen bir yere katılı verirler, öyle düşünüp, incelemeden, araştırmadan.

Birisi azıcık bir başka (karşıt) görüşte bulunsa.... hemen ağız, dil, söylem aşağılara düşmeğe başlar.

Dili çirkinleştirerek, karşısındaki kişiyi küçük görerek, hakaretler ederek kendi duruşunu (sözde) sağlama alır.

Çok sevilecek, çok beğenilecek bir şeyler bulmaya, yenilikler göstermeye meraklı olanlar var doğal olarak her yerde...

Onlar ortaya bir etkinlik, bir iş atıverirler, kenara çekilirler

Ben de onlarlayım, ben de katıldım, ben de yaptım, ben de oradaydım... diyebilmek için "onlara katılan" bir sürü birey de var doğal olarak.

Onlar bu tutumlarını doğru bulurlar ve kendilerine bir "sevinç kaynağı" yaratırlar.

Bir ağaca bir yırtık bez parçası bağlayın, örneğin.

Çekip gidin ve uzun bir süre sonra gelin ve bakın:

Ne kadar çok yırtık bez parçası olmuştur o ağacın üzerinde.

Her gören hemen kendisi de bunu yapmış ve bir bez parçası bağlamıştır dalın birine.

Hiç de düşünmeden, araştırılmadan... yapılan iş örneği.

Bu davranış biçiminin ardında bir kitle psikolojisi olduğu gibi, kişiliği tam oluşmamış bireylerdeki "özenti" ve "taklitçilik" de birlikte düşünülmelidir.

Yapılan "iş"i inceleyecek, düşünecek, araştıracak, ölçüp, biçecek kaç kişi vardır, derseniz sayısını hiç bilemem...

Kişisel gelişimini ve olgunluğunu üst düzeye çıkarmış insanların ayni zamanda bilgi ve deneyim kazanımlarını çok iyi özümseyip, içselleştirip dışarıya yansıttıkları ve yaşamlarına uyarladıklarını da hiç unutmamalıyız.

Bu tür insanların ise toplumda çok az olduğunu da biliyoruz.

Ama bu tür ilkeli ve düşünen insanların çok, çok ama çok az oldukları bellidir.

Onlarla sıradan insanların anlaşabilmeleri daha doğrusu onları anlayıp, analiz edebilmeleri de hem zordur, hem de beklenmemelidir.

Sorun bu mudur, derseniz...

Daha çok başka sorunların olduğu çok açıktır...

Öyle temel sorunlar vardır ki, "onları irdelemesinler, ele alıp çözüm yolları aramasınlar", diye ortalıkta görülmesin isterler.

Popülist siyasetçiler her gün başka, başka yapay sorunlar, konular ortaya atarak kitleleri sürüklemek, kendi taraflarına çekmek isterler...

Popülist söylemlere ve popülist siyasetçilere karşı uyanık olmak, dikkat etmek çok yarar sağlar.

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 21.03.2022

19 Mart 2022 Cumartesi

İnsan Şöyle Diyebilmeli:

 .  İnsan Şöyle Diyebilmeli:

·       Ben ülkemi seviyorum.

·       Ben yurdumu seviyorum.

·       Ben bizim insanlarımızı seviyorum.

·       Ben insan olanları seviyorum.

.    Evet, sevmek gerekir...

Tek başına da olsak, yapa yalnız da dursak yaşamda yine de sevmek gerekir.

Yurdumuzu ve insanlarını sevmek gerekir.

Arı, duru bir öz sevgi yeter sevmemiz için.

Öyle çok ağdalı sözlere, süslü laf oyunlarına hiç de gerek yok.

Yeter ki içimizden sevebilelim onları.

Onların hiç haberi olmasa da...

Bir yurdumuz, bir ülkemiz var diye de olsa yine de sevmeliyiz.

İnsanlarını öyle çok, çok da beğenmesek bile, onlar bizi hiç tanımasa da, yine de o insanları, azıyla, çoğuyla, yine de sevmek gerekmez mi...

Önce insanı sev ki senin insanlarını da sevebilesin değil mi?

İnsanı sevebilmek...

İnsanın da ayrımını yapmadan, hemen temelden sevebilmek...

Kadın, erkek... diye de sakın hiç bir ayırım gözetmeden...

İnsanı severken ne onun rengine ne de öyle pek kökenine bakmadan, ayırmadan onları öyle hemen...

Yok, inancı şöyleymiş, yok böyleymiş... diye de bakmadan...

İnsan tümüyle bir tek soy olsun, bir tek canlı türü olsun hepimiz için, bu yeterli olsun...

İnsanı sevmeyi bilelim ki kendi insanımızı da öylesine sevebilelim yürekten.

Ama olmaz ki böyle, diyorsanız da birazcık haklı olabilirsin belki de...

O zaman ille de ayıracaksak insanları kendine göre, bir seçim yapmam gerek diyor isek, şunları koymalıyız önümüze ve de ona göre seçip, ayırabilmeliyiz:

·       İnsan olan dürüst olmalı...

·       İnsan olan adil olmalı...

·       İnsan olan vicdan sahibi olmalı...

·       İnsan olan alçak gönüllü olmalı...

·       İnsan olan yardım sever olmalı...

·       İnsan olan gösterişten uzak durmalı...

·       İnsan olan lafını, sözünü tartarak kullanmalı...

·       İnsan olan başkalarını küçük görmemeli...

·       İnsan olan “haramdan, rüşvetten” uzak durmalı...

·       İnsan olan işini “tam hakkıyla” yapmalı...

·       İnsan olan “adam kayırmamalı”...

·       İnsan olan “acıma duygusuna” sahip olmalı...

·       İnsan olan “insan gibi” davranmayı bilebilmeli..

Hem de “ben insanların böylesini beğenirim” diyor isek, toplumda onların çoğalmasını istemeliyiz kendimizce...

Onların insanca yaşayabilmesini istemeliyiz.

 “İnsanca yaşamak” istiyor isek, “insanca düşünmesini” bilmemiz gerektiğini öğretmeliyiz birilerine, onlar istemese bile...

İnsanın “sevilmesi gerekir” diye düşünüyor isek, yine de sevmeliyiz.

İnsanın bir başka insana zarar vermemesi gerektiğini bağıra, bağıra söylemek ise hiç gerekmez, çünkü "insan olan" bunu bilir zaten.

“İnsan olmak amma da zormuş” diyorsan da tam da asıl olan yere gelmişsin, demektir.

Sadece bir insan türünden bir varlık olmak yetmemeli.

Kendimizi, aklımızı, bilgimizi, yüreğimizi önemseyip, gayret ve özen göstermeliyiz ki ilkeli, iyi ahlaklı bir insan olabilelim.

Yani, işte bu, “tam” bir insan olabilmeyi isteyebilmek...

Gerçekler önümüze serilmeye başladıkça, düşünüp de ileriye doğru, aydınlığa yaklaştıkça kavramaya başlayacağız "asıl sevgi"lerin neler olduğunu...

Sevgilerimiz, mutluluklarımız, yaşama sevincimiz ve de öz güvenimiz sardıkça benliğimizi insan olmanın da tadına ereceğiz.

Belki de kendimizce içimizden bağıracağız:

 “”Yaşamak güzel şey be kardeşim!””

Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 19.03.2022

***************************************************