28 Şubat 2022 Pazartesi

Tarihi Bilkent Deklerasyonu

.   Tarihi Bilkent Deklerasyonu

.  Bugün 28 şubat 2022 ve altı siyasi parti birlikte bir görüş ve istemler bildirgesi sunacaklar.

.  TÜRKİYE'yi taşımak istedikleri çok daha iyi bir sistemi kendi aralarında görüştükten sonra ortak bir oturumda basına ve halka sunuyorlar.

. DEMOKRASİ SÖZCÜĞÜNÜ öne çıkarıp, yönetimsel değişikliklere kökten değişiklikler getirmeyi dile getiren ALTI SİYASİ PARTİ bir girişim ile düşünce ve ilkelerini topluma, yurttaşlara sunuyor.

. Uzun yıllardır ilk kez ortaya çıkan bu tür cesur bir girişim Türkiye CUMHURİYETİ için bir aydınlık, bir umut olabilir.

. Çok ilkeli ve disiplinli bir çalışma yüreteceklerini düşündüğüm bu girişimin kadrosunda donanımlı, deneyimli ve değerli kişilerin olduğunu da zamanla daha iyi göreceğiz.

. Resmen kayıtlı siyasi partilerin şu anki sayısının 120 kadar olduğunu düşündüğümüzde siyasi partilerin şeması da kendini gösterir.

. Merkez ve merkez sağ olarak değerlendirilebilecek bu 6 siyasi partiye belki de zamanla sol eğilimli, emekçiden yana olduklarını belirten partiler de katılabilir mi?

. Etnik kimlik ve dinsel kimlik üzerinden siyaset yapmak durumunda olan partilerin ise zaten bu girişime katılmayacakları da çok açıktır.

. Bu girişimin içerisinde bulunan liderlerin ve kadroların önceki dönemlerde çizdikleri siyasi yol ve birlikte oldukları katılımlar ise doğal olarak arka planda hep bir endişe ve eleştiri taşıyacaktır.

. Bu noktada doğal olarak tek, tek siyasetçilerin yapısı ve genel çizgileri, geçmişleri... çok önemli gözüküyor olsa bile yine de kişiyi çok fazla derinlemesine eleştirirken genel girişimi ve akımı gözden kaçırmamalıyız.

. Bizler birer siyaset bilimci olmak zorunda değiliz. Bu nedenle de çok fazla kişi bilgileri üzerinde yoğunlaşıp, ana tabloyu kaçırmamalıyız.

. "Çoğulcul parlamenter demokratik sistem" istemi için yola çıkmış olarak tanımlanabilecek bu girişime çok daha dikkat çekmek ve olumlu girişimler gösterdikleri alanlarda destek vermek gerekir.

. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluş mücadelesini ve de kuruluş ilkelerini, başarı girişimlerini, toplumsal ve ekonomik atılımlarını Atatürk devrimlerini bugün yeniden düşünüp, algılamak için bir fırsat ve görev olarak üstlenmemiz gerekecektir.

. Özellikle son bir haftanın küresel ve yakın çevremiz üzerindeki askeri ve siyasi dalgalanmaları biz çok açık olarak bir kez daha göstermiştir ki Türkiye Cumhuriyeti gerek iç, gerekse de dış politikalarda barıştan yana, bağımsızlıktan yana ciddi bir devlet olmak durumunda olmalıdır.

. Çağdaş bir refah toplumu olmak, bilimden ve teknolojiden en iyi payları almak ve katkıda bulunmak istediğimiz kadar evrensel düzeyde ve nitelikte bir hukuk devleti olmayı da istemek zorundayız.

. Şu an görüşmeler devam ediyor ve de altı lider ortak bir bildiriye imzalarını atacaklar.

. Ben bir uzman, ve bir siyasetçi olmadan, biraz da bir yurttaş gibi bu yazımı "sadece" çok kısa bir değerlendirme olarak hazırladım.

. Çok güçlü ve bilgili, yetkin kişiler zaten bu girişi üzerinde çok geniş ve derinlemesine değerlendirmelerde bulunacak ve izlemeye de devam edeceklerdir.

.  Bizler bir anlamda sıradan yurttaşlar olarak kendi toplumumuza ve ülkemize sahip çıkıp, barışçıl, huzur dolu bir gelecek umutlarımızı hep taze tutacağız.

.  Belki çok az şeyler biliyor olsak bile, her zaman için gerek insanlığa, gerekse de kendi insanlarımıza yararlı olmaya ve onlara umut vermeye, belki de çok çalışıp, aklımızı da çok iyi kullanmaya özen göstereceğiz.

.  Özellikle de son birkaç yılın sıkıntılı ve endişe dolu olduğunu düşündüğümüzde artık daha sağlıklı ve de huzurlu günler dilemek isteyeceğiz.

.  Öğretmen Gönen ÇIBIKCI,

.   28 şubat 2022, MŞ.

 


22 Şubat 2022 Salı

Kitaplığımız Kimliğimizdir

    Kitaplığımız Kimliğimizdir       

·       Kitapların her biri kendi başına ayrı, apayrı dünyalardır.

·       İnsan her şeyi tek başına öğrenemeyeceğine göre istediği her şeyi kitaplardan alır, oku, öğrenir.

·       İnsan yaşamının en genç yıllarında tanışmalı kitaplarla.

·       Daha ilk adımlarını atmağa başladığında olmalı kitapları, renk renk, resimli, boy boy...

·       Yaşamı boyunca da hep kitapları olmalı ve onlarla birlikte yaşamalı...

·       Kitaplarını hep yan yana koymalı, düzenli tutmalı.

·       Kitaplarını yerleştireceği kitaplığı olmalı.

·       İğne oyası gibi işlemeli kütüphanesini, yıl, yıl, bir ömür boyu, seve, seve ve hep de merakla, öğrenmeğe doğru, aydınlanmaya doğru küçücük adımlarla...

·       Dünyayı tanımağa, insanlığı öğrenmeğe, iyiyi, kötüyü, doğruyu, yanlışı, güzeli, çirkini ayırt etmeğe başlamalı okudukça kendi seçtiklerinden...

·       Günler günleri kovaladıkça, yaşamın ilerlemesiyle birlikte olgunlaşmalı kitaplığı insanın.

·       Yaşayabilmenin en güzeli de sağlıklı ve mutlu olabilmenin yanı sıra huzurlu da olabiliyor isen bir de yanı başına kitaplığını da eklemelisin.

·       Yaşamın içinde kendi seçtiğin konulardan çeşit, çeşit kitapların olmalı, hep dost bileceğin, güveneceğin...

·       Çok sayıda arkadaşın, dostun, sevenin olmayabilir yanında, ama emek vererek yanı başına dizdiğin "kitapların" belki de en iyi "dostların" olacaktır ömür boyu seninle...

·       Bu bir tutku ya da sahip olma değil aslında, bu bir insanlığı, uygarlığı, çağları tanımak, onları merak edebilmek ve hemen elinin altındaki kitabından öğrenebilmektir.

·       "Merak" insanı insan yapan en önemli özelliklerden biri ise de bilimi bilim yapan da meraktır.

·       Öğrenmek ve araştırmak, kendini yetiştirmek ve geliştirmek için de gözlemlemek için de en yakın ve güvenilir olan kitaplardır.

·       Yüzlerce öncesine gidemeyeceğimize göre o dönemleri ve o zamanların yaşamlarını, düşüncelerini ve özelliklerini de ancak yazılmış olanlardan öğrenebiliriz.

·       Düşünmek nasıl ki insanı insan yapan bir özellik ise "yazmak" da ona paralel olarak düşüncelerin, fikirlerin gelişmesi ve zamana "miras" bırakabilmek için bir diğer özelliğidir.

·       Yazının bulunuşu ile başladığını kabul edebileceğimiz "tarih" da en çok yazılmış olanların incelenmesi ile ortaya çıkar.

·       Kitabın peşinden koşmak, kitabı aramak, günlük gereksinimlerimiz gibi ise çok daha bir huzura kavuşulacaktır.

·       Her kitap, her yazılmış olan ise ayni değerdedir, demek de çok doğru olmaz.

·       Kitabın değeri onun içeriğinden, anlatılanların güvenilirliğinden, yazılanların insanlığa olan katkısından ölçülmelidir.

·       Genelde yapılan bir ezber vardır:

·       Kitap denilince çoğu kişinin ilk anladığı öykü kitapları, romanlar ve de şiirler olur.

·       Aslında bunlar sadece birer türüdür kitapların.

·       İnsana, topluma, kentlere, evrene, bilime, sanata, var olan "her şey"e dair konusu olan kitaplar vardır.

·       Bunların yaşamın içerisinde ilgi alanlarına göre alınıp, incelenmesi gerekir ki bu da insan için bir varsıllık oluşturur.

·       Benim küçük yaşlarda okuduğum kitapların içinde Jules Verne romanları olduğu gibi kısa ansiklopedik kitaplar, Picasso, Pardayanlar... bile var olmuştur.

·       Zamanla yaşa ve okul durumuna göre, kişisel gelişime göre, dünyanın gidişatına göre insan ilgi alanlarını geliştirir ve o yönde kitaplar edinir.

·       Hep kitap peşinde koşan, kitaplar edinen insanlar vardır.

·       Çok çeşitli ilgi alanlarına dayanan çeşitli kitaplar, sözlükler, ansiklopediler, kataloglar edinmek zamanla bir entelektüel birikime ve de estetik gelişime çok katkıda bulunur.

·       Kitapların olması, kütüphane oluşturmak her zaman bir kültür ve gelişmişlik öğesi olarak kabul görmüştür.

·       Çağdaş bir insanın her neyi varsa yaşamında, diğerlerinin yanı sıra bir de kitaplığı olmalıdır evinde.

·       Gözünün önünde ve her an erişebileceği bir kitaplığı ve kendi seçtiği, emek harcadığı kitapları olmalıdır insanın.

·       Kitaplığın senin için kendi dünya olduğunda bilirsin, hangi konuda hangi kitabın var, nerede duruyor...

·       Elin hep bir yerlerde dolaşır çekip almak, okumak için.

·       Bazen sorarlarsa da hiç önemi yoktur:

   - Sen bu kitapların tümünü okudun mu?

·       Hiç önemli değil!

·       Kişi ancak kendi bilinç ve kültürel düzeyine göre algılar ve düşünür.

·       Bir insanı tanımak, onu doğru değerlendirmek istiyor iseniz, "onun kitaplığını" incelemelisiniz.

·       Ancak o zaman doğru ve gerçek bir tanımağa doğru gidebiliriz.

·       "O kişinin" özelliklerini, düşünce ve fikir alanlarını, ilgilendiği ve merak ettiği konuları hemen açıkça görebiliriz.

·       Kısacası şöyle söylenilebilir:

- Kitaplığımızdaki kitaplarımız bizim "kimlik cüzdanı"mızdır.

- Kitaplığımız bizim "gerçek" kimliğimizdir.

·       Oldukça geniş bir kitaplığı olan ve yaşamında yol almış insanın en endişe ettiği konulardan birisi de kitapları olur:

"Ben gidersem kitaplarım ne olacak?

·       Çünkü o kitaplar, o kitaplık artık bir tarih, bir zaman ve bir ömür değeri taşımaktadır, üzerinde çok emekler, çabalamalar, anılar, birikimler vardır.

·       kitaplarla çok zaman geçmiştir, yeni bilgilere erişilmiştir, yeni ufuklar açılmıştır.

·       Kitaplarımızı kimselere vermeğe kıyamayız...

·       Kimseleri onlara layık bulamayız!

·       Onlar bizim birer paçamızdır, canımızdan birer parçadır.

·       İstersiniz ki sağlıklı bir yaşamınız olsun ve okunmayı bekleyen kitaplarınızı okuyacak çok zamanınız olsun...

·       Dijital çağ ile birlikte internet olanakları ve oradan bakmak, araştırmak, incelemek, okumak, kopyalamak, yazmak ve oraya göndermeler yapmak... öylesine inanılmaz bir yeni dünya açtı ki artık kitaplara yer kalmayacak sanıldı.

·       Doğru, internet çok büyük ve hızlı bir seçenek ve de yararlanmak kullanmak gerekir.

·       Öte yandan çağlar ötesinden gelen kitap ise elle tutulur, ağırlığı olan bir dost olarak hep yanımızda yerini alacaktır.

.   Saygılarımla...

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI,

.    2019.06.22, K.   2021.02.22, MŞ.   2022.02.22 MŞ


21 Şubat 2022 Pazartesi

Anadilimiz ve Anadili Öğretimi

  .   Anadilimiz ve Anadili Öğretimi

·       İnsan normal koşullarda kendi öz ailesinde doğar ve ilk çocukluk dönemini onlarla birlikte yaşar.

·       Özellikle annesinden ve beraberinde babasından öğrenir ilk anadilini.

·       Aile içerisinde bulunan diğer kişiler ile de o dil ile iletişim kurar.

·       İnsan ilk adımlarını atması ile birlikte ilk sözcüklerini de öğrenir.

·       İstemlerini, duygularını ilk olarak anadilinde dışarıya yansıtan çocuk kısa zaman içerisinde çevresindekilerle konuşur, onlarla anlaşır bir duruma gelir.

·       Zamanla da düşüncelerini, algılarını çok daha genişçe anlatmağa başlayan çocuk toplumsallaşmayı da birlikte kazanmağa başlar.

·       İlk olarak belki bir çocuk yuvasına ya da ana okuluna gider ve diğer çocuklarla birlikte oyunlar kurar, onlarla iletişime geçmeyi öğrenir.

·       Bilgi ve becerilerini, tasarımlarını düşündüklerini tanımlar iken anadilini kullanır.

·       Anadili ile diğer insanlar ile anlaşır.

·       Diğer insanların istek ve düşüncelerini anadili ile anlar.

·       Doğal koşullar sürdüğü sürece de insan ailesinden uzaklaşıp, okullara devam etmeğe başladığında, okullarda derslere girip, bilgiler öğrenmeğe başladığında hep anadili ile öğrenir ve öğrendiklerini de dışa yansıtır.

·       İnsan bir meslek öğreneceği sırada ve daha sonra öğrendiği mesleği uyguladığında da hep anadilini kullanır.

·       En yakın çevresi ile, akraba ve dostları ile, ailesi ve kardeşleri ile olan tüm iletişimlerinde insan hep anadilini kullanır.

·       Çoğu insan tek bir anadili ile yetişir ve büyür.

·       Çoğu kişinin de sadece bildiği tek dil kendi anadilidir.

·       Bu bağlamda insanın anadili hem diğer insanlarla, toplum ile iletişimde kullandığı bir araçtır.

·       Hem o çevrenin, o toplumun, o yörenin folklorunu, geleneklerini, kültürel değerlerini, düşünce biçimlerini öğrendiği, yaşadığı, diğer insanlara aktardığı bir araçtır anadili.

·       Anadili çünkü o dili kendi annesinden, anasından elde etmiştir.

·       Anası vermiştir çocuğuna kendi dilini.

·       Kendi dili ile birlikte bildiği her şeyini vermiştir çocuğuna anası...

·       Bu süreç ve akış, bu dönüşüm bazı toplumlarda binlerce yıldır süre gelmiştir.

·       Anadili böylelikle o toplumun o insanların, o yörenin rengi, sesi, kokusu, ahengi, ritmi olmuştur.

·       insanların seslerindeki vurgulama, danslarındaki devinimler kendi anadillerindeki ile eşleşmiştir.

·       Çok geniş alanlara yayılan anadili öbekleri olduğu gibi çok daha dar alanda çok daha değişik anadili olan insanların birbirlerine yakın coğrafyalarda yaşadığı yerler de vardır.

·       Türkçe bir anadili olarak dünyada en yaygın ve en geniş alanı kapsayan bir dildir.

·       Bu nedenle de kendi içerisinde değişik lehçeler, ağızlar gösterir.

·       Bu ise bir olumsuzluk değiş daha çok bir varsıllık olarak algılanmalıdır.

·       Bazı insanlar zamanla değişik nedenlerden dolayı kendi yurtlarını bırakıp başka yerlere taşınırlar, göç ederler.

·       Başka ülkelere gidenlerin ilk karşılaştıkları gerçek ise o insanların anadilinin başka oluşur.Bu gerçek ile birlikte yeni yaşam olarak seçtikleri ülkenin olabilecek birçok sorununun en başında dil gelecektir.

·       Başkalarının anadilini öğrenmek, gittikleri ülkenin devlet dilini, öğretim dilini öğrenmek öyle pek de kolay olmayacaktır.

·       Geldikleri ülkede her türlü yaşamsal çözümlerin artık o dili öğrenmekten geçtiğini daha ilk adımda çok açık olarak anlamaları gerekmektedir.

·       Bu da dil öğrenmeğe önem vermek ve çaba göstermek, emek harcamakla olur.

·       Aslında bu işi, dil öğrenmeyi ciddiye almaları gerekecektir.

·       Birçok hemşehri yine kendi aralarında kalarak, yakın komşuluklar sürdürerek, dayanışma göstererek kendi anadilini kullanıp mutluca yaşayabilir, demek istesek bile oldukça zor olacaktır. Bir yeni ülkede herkesten yalıtılmış bir bölgede ve yalnızca kendi halk grubu ile yaşamak... çok zor ve hatta olası değildir.

·       Öyleyse yavaş, yavaş da olsa yetişkinler az çok yeni dili öğreneceklerdir.

·       Çocuklar ise çok hızlı bir biçimde o yeni dili de öğrenip, okula gideceklerdir.

·       Çocuklar artık okul dili olan o dili benimseyecek çok iyi ve hızlıca öğreneceklerdir.

·       Okuldaki başarıları ilk bakışta o okul dilini öğrenmedeki başarılarına bağlı olarak düşünülecektir.

·       Konunun çok dışından bakıldığında bunun çok doğru olduğu sanılabilir.

·       Aslında bir insanın kendi anadili gücü ve anadilindeki kavrayışı, sözcük sayısı, tümce kurma yeteneği, anlama ve anlatma, algılama yetileri ne denli yüksek ise o insan (çocuk) diğer bir dili, yabancı dili çok daha hızlı ve kalıcı olarak öğrenecektir.

·       Ya da okulda hem, kendi anadili ile, hem de okul dili ile verilen dersleri birlikte alabilecektir.

·       Bu yöntem çok daha başarılı ve kalıcı olabilecektir.

·       İnsanın beyni birçok dili öğrenmeğe yatkındır ve bunu öğrenmek de olasıdır.

·       Örneğin Almanya'da bulunan bir Türk çocuğu kendi anadilini ailesinden, kendi halk grubundan öğrenebileceği gibi iki dilli okulda kendi öğretmeninden de çeşitli dersler içerisinde öğrenecektir. Bu çocuk aynı zamanda da anaokulunda ve gittiği diğer okullarda Alman öğretmeninden Almanca dilli derler alacaktır ve artık Almanca onun için ikinci dil olacaktır.

·       İleriki sınıflarda ise bir de okulun durumuna göre bir İngilizce dersi ya da Fransızca dersi gelecektir.

·       Çok daha başarılı okul türlerinde ise belki de çocuk bir Latince dersi ya da eski Yunanca dili dersi öğrenecektir.

·       Tüm bunların sağlıklı ve de istenilen, başarıya götüren yolda olabilmesi için devlet okullarında ve haftalık ders saatleri içerisinde, çağdaş yöntemlerle ve donanımlı öğretmenlerde işleniliyor olması gerekir.

·       Neden olmasın?

·       Olan yerler olmadı mı, yok mu?

·       Anne ve babalar diğer birçok konularla ilgilensinler, zamanlarını harcasınlar, kendileri için istediklerini yapsınlar...

·       Ama çocuğun eğitimi, anadili öğretimi ve iki dilli eğitim-öğretim konularında ise kesinlikle fikir geliştirmeliler, düşünmeliler, araştırmalılar...

·       "Değeri yüksek", kaliteli, güzel ahlaklı, hem anadilinde hem de Alman dilinde yetişmiş çok başarılı, okur, yazar, öğrenen bilinçli, istekli ve çalışkan "çocuklarımız" olsun.

·       Sadece bu da değil düşünmemiz gereken.

·       Onların çocukları da en az anne ve babaları kadar iyi yetişmiş çok dilli yetişmiş kişiler olmalıdır.

·       Daha iyiye gidebilen, sağ düşüncesi gelişmiş, öz güveni yüksek, bilinçli ve donanımlı kuşaklara erişebilmeyi hedeflememiz ve bu uğurda çalışmamız, mücadele vermemiz gerekmektedir.

·       Bu işten kazançlı çıkacak olan sadece Türkler olmayacaktır:

·       En azından yine Türk toplumu kadar Alman toplumu da kazançlı olacaktır.

·       iyi yetişmiş, kişilikli bireyler ile suça yönelim ve işsizlik çok daha azalacaktır.

·       Ülkenin sosyal ve kültürel yapısı çok daha geniş bir varsıllığa ve çeşitliliğe kavuşacaktır.

·       Öte yandan meslek kazanımı ve meslek içi yetişmelerin üst düzeye çıkarılmasında da yine çift dilli, çift dilli, çok kültürlü kuşaklar çok daha sağlam ve dayanıklı bir ekonomik gelişim sağlayacaktır.

·       Evrensel anlamda düşünmek gerektiğinde ise Almanya toplumunda çift dilli yetişmiş olan kuşaklar eğer isterler ise Türkiye'ye gidip orada çalışmak istemiş olsalar, ki böyle olan birçok genç vardır, yeni topluma uyum sağlamakta hiç de zorluk çekmeyeceklerdir.

·       Gördüğünüz gibi sadece bir tek bile olsa "anadili"ne vereceğiniz değer ve anadilinin geliştirilmesi, eğitim ve öğretimde anadili Türkçe'nin yerleştirilip, kazandırılması yolu ile çocuklarımızın başarı yolu açılacaktır.

·       Tüm bunları oturup, birlikte enine, boyuna konuşmak gerekir.

·       Bazı uyumsuzluklar, sorunlar, olanaksızlıklar olabilecektir; ama hemen yılmamak gerekir.

·       Almanya olarak düşündüğümüzde "eyaletlerin birbirinden farklı özellikleri ve eğitim-öğretim yasalarının farklılıklarından dolayı "tek" bir modelin ve olasılıkların olmayacağı da bellidir.

·       Genel olarak tüm okul modellerinde Türkçe dersinin yer almasını istemek ve bu istemi genişlemesine yaymak, yerleştirmek gerekecektir.

·       Neyi ne kadar ve nasıl istememiz gerektiğini çok iyi bilmemiz gerekir.

·       Kendimize öyle bir gelecek, öyle bir yol, öyle bir plan seçmeliyiz ki ne biz ne de çocuklarımız yollarda serpilip, kalmasın, ziyan olması ve de onlar kendi güçlerinin de bilincinde olup, çalışıp topluma yararlı olsunlar.

·       Sevgili anne babalar tam da bu nedenden dolayı, iyi düşünen, araştıran ve bilinçli veliler olmamız gerekiyor.

·       Bana sorar iseniz çok uzun yıllar Alman devlet okullarının farklı sınıf ve modellerinde görev alıp çalıştığım için açıkça söyleyebilirim:

      - Öyle oturup durmakla, beklemekle, "birileri yapsın da görelim" ile olmuyor.

·       Tek, tek de olsa hepimizin bilgili ve bilinçli, azimli ve de çalışkan olarak var olduğumuzu göstermemiz ve anadili konusunda emek harcamamız gerekir.

·       Evet görüşlerimizi, ufkumuzu çok daha genişletmeliyiz.

·       Sizlere önder olabilecek yol gösterecek kişileri, kuruluşları bulun, onları çağırın, onlara katılın.

·       Okullarda Türkçe dersi almış olan eski dönem öğrencilerimiz, iki dilli okullarda öğretim görmüş öğrencilerimiz artık torun sahibi bile oldular.

·       Onlar da şimdi uzun yıllar sonra bir düşünsünler ve torunları için de anadili öğretimini istesinler...

·       Hep her şey iyi olsun demek için hep de iyi şeyler istemeliyiz.

·       Türkçe bizim en güzel "şeyimiz" en güzel ve değerli varlığımızdır.

·       Güzel Türkçe'yi seçen, isteyen anne ve babalardan olmalıyız...

·       Bu seslenişim sizlere, hepinizedir...

·       Siz de ses verin!

·       İnanın bizler iyi şeyler ister ve elde edebilir isek, yarınlar çok güzel olacaktır.

.      Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 21.02.2022, MŞ.

     .            GC-T-22.02.21


17 Şubat 2022 Perşembe

DİL "HERKESE" GEREKLİDİR

- Dİl "Herkese" Gereklİdİr

[1] -İnsan sözünü dili ile söyler ; sözü iyi olursa yüzü parlar.

[2] -Konfüçyüs'e sormuşlar, devlet yönetimine katılsaydın, devlet erki sana verilseydi, ne yapardın? Konfüçyüs "dil" demiş, "öncelikle dil".

.    "Çünkü dil kusurlu olursa sözcükler düşünceyi doğru anlamlandıramaz. Düşünce doğru anlaşılmayınca da görev ve sorumluluklar doğru algılanamaz. Görev ve sorumlulukların gereği gibi yerine getirilmediği ülkede kurallar ve tüze bozulur. Kurallar ve tüze bozulunca da adalet yanlış yola sapar. Adalet yanlış yola sapınca da şaşıran halk ne yapacağını, nasıl davranacağını kestiremeyeceği için ürkü ve kargaşa baş gösterir; düzen temelden bozulur. Onun içindir ki, bir ulusun yaşamında hiçbir şey dil ölçüsünde önemli bir etken değildir."

Dil insanın kendi iç doğasından çıkmıştır, fışkırmıştır.

Dil ayni zamanda bir iç atılımdır, dışa vurum aracıdır.

İnsandaki duyu, istem ve aklın bir ürünüdür, tinsel bir eylemdir.

Dil ile düşünce içli dışlı bir ilişki içerisindedir.

Düşünce, içten konuşmadır.

Düşüncenin dilden dökülmesi ya da dile dökülmesi dıştan konuşmadır.

Ağızdan çıkan sesler her ulusta ortak değildir.

Diller değişik ayrımlıdır ama değişmeyen doğru, her insanın bir "dile" gereksiniminin olduğudur.

Bu da onun "anadİlİ"dir.

Anadili kavramı yalnızca çocuğun "annesinin dili" anlamına gelmez.

Anadili çocuğun kendi evinden, ailesinin doğal ortamda kazandığı dildir. 

Anadili onun kendi öz kökleri ile olan en temel bağıdır.

Dil yaşamsaldır ve yaşayan bir varlıktır.

Dil ve yaşam birbirinden kesinlikle ayrılamaz.

Dil her insanda doğuştan var olan  bir "doğa"dan, insanın iç gereksiniminden, bir genel dil yetisinden, bir eylemi anlama, bir eylemi konuşma olan "dil gücü"nden, zorunlu olarak fışkırır.

Dil kendisini tarihte ve tarih içinde gerçekleştirir, oluşur.

Herkes, her kuşak ona kendisinden bir şeyler katar.

Bu nedenle dil kişilerin ve kuşakların bir ürünüdür.

Bireyin kimliğinin oluşmasında, onun kendini yetiştirmesinde, genel ve meslek öğreniminde başarısını ve niteliğini belirlemede en önemli etken dil olgusudur.

Birey ancak kendi dilinin gücüne, etkileme ve etkilenmesine; o dilin kendi yetişmesinde oynadığı rolün ağırlığına, belirleyiciliğine bağlı olarak geleceğini ve toplumsal yapısını oluşturabilir.

"Çok dillilik" ya da bireyin "birden çok" anadiline sahip olması o bireyin tüm varoluşunu etkiler.

Bu da doğal olarak o bireyin kendisinden sonra gelecek olan kuşaklara yön verir.

Bir dilin çerçevesinde o dille birlikte kendi dünyası, kendi bilimsel, ekinsel, sanatsal, halkbilimsel... varlıkları, değerleri yer alır.

Bireyin o dile sahip olabilmesi o dille ilgili dünyanın da kapısını açabilecek bir anahtar anlamına gelir.

O dilde egemenlik ve o dilde güçlü olmanın oranı da tüm bu olanakları kullanmada ayrı bir rol oynar.  

Bu nedenle de bireyin en az bir dilde "çok iyi" yetişebilmesi gerekir bu da kendi anadilidir.

Bunu kavramış varlıklı aileler çocuklarını çok dilli bir eğitim ve öğretim yapan okullara gönderiyorlar.

Bir dilin kullanılabileceği tüm alanlara giriş yolları kolayca bulunabilmelidir.

dilin tüm varlıklarını edinebilmesi ve kendini geliştirebilmesi için gerekli tüm olanaklar o dile sunulabilmelidir.

Birden çok dilli olabilmek de doğal olarak bu çeşitliliği ve varsıllılığı kendi oranında  artıracaktır.

Bu nedenle de dil en geniş olanaklarla ve eğitimde şans eşitliği temel ilkesi çerçevesinde ve çağdaşlık ışığı altında elde edilebilmelidir, geliştirilebilmeli ve donatılabilmelidir.

O dili "kullanabilecek" alanlar var edilmelidir.

Dil yaşamın tüm alanlarında kullanılır olmalıdır.

Bu alanları yaratabilmek, gelişimini sağlamak bu toplumda yaşayan her çağdaş kurumun da görevidir aslında...

Dilin değişip, değişmediği konusu incelenmelidir.

Dilin değişimi, bir ucunda hiç değişmeme, öte ucunda baştan aşağı değişme bulunan bir eğri üzerinde düşünülerek incelenebilir.

Gerçekleşme olasılığı en az olan  iki uçtaki durumdur.

Bu eğri dil ve değişmenin birlikte olduğu üç türünü saptamaya da yardım eder:

         1) Dil değiştirmek

         2) Dili değiştirmek

         3) Dilin kendi kendisini değiştirmesi...

Bunların her biri ayrı inceleme konusudur.

Dil, ayni zamanda bireyin kendi kendisine yalnız başına varlık verdiği ya da yok ettiği bir gerçeklik değildir.

Dil, bir yerde, tek tek bireyi aşan; bireyin, doğduğunda, veri olarak bulduğu bir toplum ürünüdür. 

İsteseniz de, istemeseniz de diliniz sizi ve bağlı olduğunuz toplumu (ulusu) birleştirir.

Siz o dilin "kimliğini" taşırsınız.

Dil bir de uygarlık ve ekin etkisiyle gelişir.

Türkçe dil etkenlikleri, ve okullarda Türkçe dilinin çocuklara öğretilmesi hepimizin ortak yararına ve çıkarınadır.

.   Bu nedenle de Almanya'nın her türlü okulunda, eğitim ve öğretim kurumunda Türkçe dilinin kabul edilmesi ve çağdaş bir ders olma çerçevesinde uygulanması istenmelidir.

.  Avrupa'da yaşayan Türkçe dilli halkların kendi aralarında iletişimlerini sağlamada en yakın yol yine Türkçe olacaktır.

Bu yolla da ülkeler arası toplumsal, ekonomik ve ekinsel etkinlikler köprüleri kurulabilecektir.

Bu da dilin Avrupa ve dolayısıyla insanlık ekinine bir katkısı olacaktır.

Var olan tüm olanaklar kullanılmalı ve geliştirilmelidir.

Bu da Almanya toplumuna ve içinde yaşayanlarına ancak daha iyi yarınlar sağlar.

Ele ele, gönül gönüle, birlikte bir uğraşa ve çabalamaya girmeliyiz.

      .   [3] 31 Ekim 1961’de Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Devleti arasında “Türk İşgücü Anlaşması” imzalandı ve böylece ilk resmi Türk işgücü göçü başladı. İşçilerin yüzde 60’ı gibi önemli bölümü kalifiye elemandı. 31 Aralık 1999 rakamlarına göre, Almanya’daki 7 milyon 343 bin 591 yabancının 2 milyon 53 bin 564’ü Türk vatandaşı. 30 Haziran 1999 itibariyle ise, çalışan 2 milyon 33 bin 590 yabancının 570 bin 648’ini Türkler oluşturuyor.

.  Daha sonra aile birleşimi yolu ile çok daha geniş kitleler Almanya'ya gitti.

"Kısa süre çalışıp, döneriz" diye yapılan planlar pek tutmadı.

Geriye ülkesine dönenler olsa bile çoğunluk Almanya'da kaldı.

İşçi ailelerinin çocuklarının eğitimleri ve anadili okullarda öğrenme sorunu her zaman var oldu. işçi çocukları öyle çok iyi okullara gidemediler iyi meslekler edinemediler.

Zamanla eğitim ve öğretime, okullaşmaya çok daha önem verilir oldu.

Sorunların üstesinden gelmek isteyen dernekler kuruldu, uğraşılar verildi.

Anadilinin devamlılığı, yaşaması ve yaşatılması gerekliliği aileler arasında çok fala önemsenmedi ilk başlarda...

Okulda ve toplum yaşamında Almanca öğrenilsin diye bakıldı hep...

İlerleyen dönemlerde ise artık aileler çocuklarının geleceklerinin okuldaki başarısına ve iyi okulları bitirmesine bağlı olduğunu gördüler.

Tüm bu gelişim içerisinde okullarda anadili dersleri veren eyaletler oldu.

İki dilli sınıf modeli uygulandı Türkçe ve Almanca'nın birlikte öğrenildiği sınıflar yaşama geçirildi...

Çocuklarımızın öz güvenleri ve okul içi başarıları o döneme göre bir artış gösterdi.

Ne yazık ki bu girişiler, model arayışları çok daha geliştirilmesi gerekir iken birden şöyle bir bakış açısı ortaya atıldı:

- Yabancılar, Türkler artık Almanya'da kalacak gibi gözüküyor, onların ülkelerinde döndüklerinde gereksinim duyacakları bir anadili dersine burada gerek kalmadı!

Bu siyasi fikir ile tam da gelişme dönemine doğru ilerleyen anadili öğrenimi, iki dilli sınıf modeli kaldırıldı.

Artık sadece o okulda verilen derslerin dışında çocuğun isterse katılabileceği bir "anadili destekleme dersi" ortaya konuldu.

Oralara devam edip anadillerini kendi dil öğretmenlerinden öğrenen çocuklar temel olarak yine de diğerlerine göre büyük bir kazanım sağladılar.

Evet, konu bir yönünden bir ulusun temel haklarına dayansa da öte yönden siyasi olarak ele alınan bir konu oldu ve bu alanda da Alman günlük parti politikaları egemen oldu.

Birden anadili dersleri ve buna bağlı olarak da Türkçe'ye bakış açısı büyük bir düşüş gösterdi...

- Okullarda Türkçe derslerine ne gerek var? demeye başlanıldı.

Bu durumda ise Türk anne babalar ne yazık ki konuyu ve anadilinin önemini kavrayıp, bir mücadele yoluna giremediler.

Onlar günlük sorunlar ile, Alman toplumuna kendilerince uyum sağlayabilmek ile uğraşır oldular.

Uzun yıllar içerisinde Veli Dernekleri ve Öğretmen Dernekleri gibi gönüllü mücadele verenler çıktı ise de onca verdikleri emek ve gösterdikleri çaba Almanya Türk toplumunun geneline bakıldığında çok az kaldı.

. Çok fazla bir zaman geçti mi, geçmedi mi, diye düşünecek olur isek Türklerin Almanya'ya yerleşimini bugün için henüz 60. yılını gördüğümüzü anlarız. (2022)

Bu geçmiş dönemden dersler ve sonuçlar çıkararak anadili konusunda, dil ve dile bağlı ulusal kültür, ulusal bilinç konusunda yine ve de ileriye dönük çok daha iyi ve güçlü modeller, girişimler oluşturmak zorundayız.

Sağlıklı gelişimler ve kalıcı ilerlemeler ortaya konulamaz ve yaşama geçirilemez ise ne yazık ki gelecek uzun yıllar içerisinde Avrupa- Almanya Türk toplumu kendi öz varlıklarını geliştiremeden, daha çok yitirerek, asimile olarak tarihte olumsuz bir yer alacaktır.

Toplumun kıyısında yaşayan, kendince özellikleri ve yaşam biçimleri olan öz değerlerini ve varlıklarını tam tutamamış, geliştirememiş bir topluluk olarak yaşatıp gideceklerdir.

Evet onların çocuklarından çok başarılı olanlar, çok iyi meslekler elde edenler olacaktır.

. Sosyo-kültürel açıdan ise kendi öz değerlerini koruyabilmiş, yaşatabilmiş ve de bunun en büyük aracı olan anadillerini devlet okullarında çağdaş yöntemlerle öğrenmiş çocuklarımız olsun diye tanımlayabileceğimiz bir ülkümüz ve istemimiz bugünden yeniden oluşmalıdır.

Haklısınız, bu işler hepimizi ilgilendirmektedir, herkesin bunu anlıyor ve kavrıyor olması gerekir.

Anadilimiz Türkçe hepimiz için gereklidir..

Anadilimiz Türkçe herkese gereklidir.

.    Saygılarımla...

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 

.    25 Şubat 2000 Cuma, Aschaffenburg, 17.02.2022, Mavişehir.

***************************************************************************

.     Dilerseniz, bu yazımı , kendi dostlarınıza, tanıdıklarınıza da gönderebilirsiniz...

***************************************************************************

*Hürriyet. 30 Aralık 1998, Çarşamba

[1] Bilim kültür ve öðretim dili olarak Türkçe S.327

[2] M.Güner Demiray/ Cumhuriyet Kitap Sayı 315

[3] http://arsiv.ntv.com.tr/news/115944.asp